Tasavvuf dilinde ‘Halka takılmak’ tabiri, huzuru, Hak’ın rızası yerine, halkın rızasında aramaktır.
Hak’tan ziyade, halktan korkmak ve hayatı Hakk’ın istediği gibi değil de halkın, toplumun, insanlarının istediği gibi yaşamaktır ki şüphesiz bu da insanı Allah’tan ayrı düşüren, cehennem ehlinin ahlaklarından bir haldir. Halka takılıp Hak’tan ayrı kalma hastalığının üç çeşidi vardır:.
Birincisi, övülmeyi sevme hastalığı:
Bu hastalığa yakalan insan, her yaptığı işte mutlaka övülmek, taltif edilmek ister. Halkın ilgisine muhtaçtır bunu elde edemediği zaman, bitkin ve bitap düşer ve hizmeti terk eder.
Aslında böyle bir kimse, sadece övüldüğü sürece hizmet eder aslında. Allah için yapmaya çalıştığı hizmetlerin sonunda, Allah-u Zülcelal’in kendisine vereceği sevabı bek fazla umursamadan, insanların iltifatına göz diker.
Onlardan yaptığı hizmeti taltif etmelerini bekler, yaptığı her şeyin halk tarafından bilinmesini, onlardan güzel sözler işitmeyi, her hususta en güzelini kendisinin yaptığını, halkın kendisine muhtaç olduğunu düşünür. Övülmek onun için yediği yemekten aldığı gıda gibidir ve bununla gıdalanır ve bu artık onun için hayati bir önem taşıyan damarlarındaki kan gibidir.
Oysa ellerinden, onu kuru kuruya övmekten başka bir şey gelmeyen insanlardan bir şey beklemek ne kadar da boş bir hevestir.
İkincisi, Yerilmekten Korkmaktır:
Bu hastalığa yakalanan insan, kendisini olduğundan farklı görünmeye zorlar ve hayatını yalanlar üzerine bina eder. Her durumda yalana sarılır. Hoca değildir ama hoca gibi davranır, sporcu değildir, fakat sporcu gibi davranır, yüzme bilmez ama kendisini iyi bir yüzücüymüş gibi göstermek için yüzmeyle ilgili bir çok hikaye anlatır.
Kısacası, yerilmekten korktuğu için hayatın her alanından bilgiler verir, her şeyden anlar gibi bilmediği hiçbir şey yoktur. Bu sayede kendisine bir yer edinmeye çalışır. Yerilmekten korktuğu için bir çok önemli bir hizmeti terk eder, elini taşın altına koymaktan kaçınır, her zaman kontrol altında tutabildiği insanlarla düşüp kalkar. Kendisinden bilgili kişilerle beraber bulunmaktan kaçınır ve her zaman onlar hakkında aşağılayıcı ve yerici sözlerde bulunur ve yalanlarıyla kendisini haklı gösterir. İyi bilinmelidir ki bu korku, ezelde onun için takdir edileni ne eksiltir ne de arttırır.
Üçüncüsü, insanların ellerinde bulunana göz dikmek:
Bu durumdaki bir insan, çıkarları için ve halkın elindekilere sahip olabilmek için her şeyi yapar. Haklıyı haksız, haksızı haklı göstermekten çekinmez.
İnsanların elindekiler konusunda iradesi çok zayıftır. Onu elde edebilmek adına “nasıl bir eroinman eroin elde edebilmek adına sahip olduğu en değerli şeyleri bile gözü kapalı veriyorsa, bu durumdaki bir insan da her şeyini verir.”
Her türlü tavizi verir. Hatta din konusunda bile, insanlara sahip oldukları şeyler kadar değer verir, onun için her şey maddedir. Sevgisi, dostlukları, hatta evlatları ve hanımı dahil.
Bu halin sahipleri, yalancı ve yalakadır. Her türlü yağcılığı yapar, laf taşır, insanları birbirine düşürür ve daha nicelerini yapar, fakat horlanmaktan ve perişanlıktan kurtulamaz. Böyleler, arzularına kavuşsa bile, minnet altında kalmaktan asla kurtulamaz.
Halka Takılmak Hastalığının Tedavisi
Bütün bunlar, imani bir zafiyetten meydana gelmektedir. İnsan, her şeyi yoktan var eden, Fail-i Hakiki’nin Allah (cc) olduğunu bilir ve her şeyin onun iradesi doğrultusunda gerçekleştiğini anlar ve idrak ederse bu hastalıktan kurtulmak yolunda ciddi bir adım atmış olur.
Allah-u Zülcelal’in dilediğine dilediği gibi tasarruf ettiğini, yapılan bütün iyiliklerin ve bütün kötülüklerin karşılığını ancak onun vereceğini ve insanın elinde hiçbirin şeyin olmadığını idrak ederse, ancak bu kötü hasletlerden kurtulabilir.
Her daim Allah’ın gözetimi altında olduğunu bilmeliyiz ki bu hastalığımızdan şifaya erelim. Lakin bütün bunları anlayabilmek ve uygulayabilmek için bir mürşide ihtiyaç vardır.
Bir insan için en zor işlerden biri, kendi nefsinin ve egosunun oyunlarını fark edebilmektir. İnsan nefsinin bu istek ve arzuları, bitmez tükenmez bir şekilde sahibini zorlamaktadır. Bunun ise karşısında durmak her babayiğidin harcı değildir. Okumakla, yazıp çizmekle öğrenemeyeceğimiz nice meseleler de vardır ki onlar ancak Allah-u Zülcelal’in bazı kullarına verdiği özel manevi ilimlerle bilinebilmektedir. Ve bu ilimler, ancak oların yanında yapılacak bir tahsille elde edilebilir. Yoksa, insanın tek başına bütün bunlardan kurtulması çok zordur ve nerdeyse mümkün değildir.
Netice olarak, insanlara takılmaktan kurtulmanın çaresi, Hak’kı bilmekle olur. Hakkı bilebilmek için de ancak “Allah’tan hakkıyla ancak alimler korkar” ayetinin içerdiği mana doğrultusunda, Allah dostlarıyla beraber olmakla hakkı bilebilir ve halkın elindekine göz dikmekten kurtulabiliriz.
Hakkı bilmek, bütün bu hastalıkların ilacıdır. O’nu bilmek de ancak ‘zikir ehli’nden öğrenilebilecek bir konudur.
Ne mutlu, Hak’kı hak bilip Hak’ka tabi olanlara ve halk perdesinden azat olanlara… Allah’a emanet olunuz.
BİLAL TELCİ