![]()
Bursa’nın tarihi güzellikleri, tophanedeki saat kulesinin akrebi ile yelkovanı arasına sıkışmış. Yürek verdikçe, yelkovanla akrep arasındaki güzellik açısı genişliyor, yüz çevirdikçe açı daralıyor. Ve Bursa’da herkes kendi sultanını arıyor…
Daralan yüreğimizi genişletmek için Sultanlar şehrine çevirdik yolumuzu. Eski Bursa’da; her tepede bir camii, her caminin yanında bir türbe yükseliyor. Osmanlı’nın ilk sultanları bu şehirde yatmakta. Osman Gazi, Orhan Gazi, Murat Hüdavendigar, Yıldırım Beyazıt. Ancak sultanların sultanı, gönüller padişahı, padişahlar yareni, Emir Sultan da bu şehrin Manevi Sultanı olarak taht kurmuş bu şehre…
Bursa’nın mana atmosferini belirleyen, Emir Sultan Hazretlerinin (ks) çınarlar altındaki dergâhına varıp gönül toprağından yaptığı testiden, ab-ı hayat şerbeti içmek umudumuz.
Bizim ziyaret ettiğimiz bu gönül mekânını, Bursalılar her gün ziyaret etmekte, her namazdan sonra ruhuna fatihalar göndermekteler. Özelikle kandil geceleri, Emir Sultan Camii dolup taşmakta.
Erkekliğe ilk adımını atmak için sünnet olacak çocuklar, sünnetten önce buraya getirilmekte. Buraya sünnetten önce getirilen çocukların, sünnet acısını hissetmediklerini belirtiyor Bursalılar.
Her yaralı kuş, çırpınarak Emir Sultan’ın gül bahçesine atıyor kendisini. Bizim yaramız gönülde… Bu sebeple gönlümüzü ferahlatmak için gidiyoruz manevi huzuruna. Emir Sultan Camii ve Türbesi, bulunduğu tepeden Bursa’yı seyrediyor. Türbe ve camiinin etrafını manevi atmosferden faydalanmak isteyen mezarlar kuşatmış.
Bir akşam namazı öncesi varıyoruz, Emir Sultan’a. Bursa’nın üzerinde bir kandil gibi aydınlatıyor geceleri, Sultanlar Sultanı Allah’ın bekçisi.
Emir Sultan, Buhara’dan yola çıkmış bir peygamber kandili. Yanmış pişmiş bir sevda yolcusu. Babası Seyyid Emir Külâl Hazretleri, ona kendi dünyevi ve uhrevi ilmini vermiş. Devrindeki ilim ehlinin de yardımıyla mana ilminin merdivenlerini tırmanmış. Aynı zamanda babasının mesleği olan çömlekçilik mesleğini de öğrenmiş. Toprağı yoğurup ona şekil vermenin yanında, mayası toprak olan insanı yoğurmayı da öğrenmiş. Yedi yaşında annesini, on yedi yaşında babasını kaybedince, Buhara ona dar gelmeye başlamış.
Kerametlerinden dolayı kendisine gösterilen ilgiden rahatsız olan Emir Sultan, Gönüller Sultanı Allah Resulü Hz. Muhammed (sav)’in toprağının yolunu tutmuş.
İnsanlardan kaçıp Allah’a yakın olmayı ummuş. Anlatıldığına göre, Kâbe’de Hac ettikten sonra, peygamberimizin kabrinin bulunduğu Medine’ye varıp Seyyid’lere (peygamber efendimizin soyundan gelen kişilere) ayrılan bir misafirhaneye girip bir köşeye hasırını sermiş.
Demişler “Burası Seyyid’lere aittir.” “Ben de seyidim, Hz. Hüseyin’in soyundan geldim” dese de ispat etmesini istemişler. Etrafta tanıdığı olmayınca, delil bulmakta zorlanmış. Sonra “Buldum benim şahitliğimi yapacak birini” diyerek, misafirhane görevlilerinin kendisini takip etmesini istemiş. Mescid-i Nebi'ye gelip peygamberimizin kabrine dönerek “Esselamu âleykum ya ceddî!” deyince, kabirden çok tatlı bir ses duyulur “Ve âleyküm selâm ya veledî!”…
Dudaklar susar, mahcubiyetten başlar eğilir, gönüller konuşur. Gelen, Efendiler Efendisinin emanetidir.
Peygamber topraklarının atmosferine kendini kaptırıp oraya yerleşmeyi düşünen Emir Sultan; orada kalmak, orada yaşamak ve orada ölmek arzusundadır. Lakin o bir çömlekçidir, çömlekler, testiler yapıp içine ebedi aşk koyup insanlara sunması gerekir.
Bir gece rüyasında Sevgili Peygamberimizi ve Hz. Ali’yi (ra) görür. Kendisine manevi bir görev verilir. Gidecektir bu sevda toprağından. Rüyada kendisine üç kandilin eşlik edeceği, bu kandiller nerede sönerse orada İslam’ı insanlara anlatması istenir.
Gönlünün bir yarısını kutsal topraklarda bırakarak, yanındaki müritlerle yola çıkan Buhara’lı çömlekçi, kandillerin ışığında Anadolu’yu bir boydan bir boya geçer.
Bursa’ya geldiklerinde, kendilerine yol gösteren kandiller söner. Bu işareti alan Emir Sultan dergâhını buraya kurar.
Sultanların otağ kurduğu bu şehirdeki dergâhında, kararmış gecelere ışık saçar. İlmi ve edebi ile Bursalıların gönlünde taht kurar. İşte, o gün bugündür, Emir Sultan’a olan bağlılık artarak devam eder.
Akşam ezanının yankılandığı saatlerde vardığımız türbe ve camiinin avlusundaki şadırvanda “hu” diye inleyen su sesine kulak verdik.
Şadırvanın suyundan abdest alıp huzuru ilahiye durduğumuz Emir Sultan Camii ve türbesi, ilk kez Yıldırım Beyazıt’ın kızı Emir Sultanın hanımı Hundi Fatıma tarafından yaptırılmış. Ancak daha sonra yıkılan türbeyi bugünkü haliyle 1868’de Sultan Abdulaziz yaptırmıştır. Dudağından düşürmediği şöyle bir beyti vardır Emir Sultanın:
Gel şimdi sen de düşman ol nefsine
Zâyi eyle onu her ne dilerse
Kendini aşmadan Mevla’ya ulaşmanın mümkün olmayacağını bilen Emir Sultan’ın Türbesi, sanki mütevaziliğini göstermek adına, camii avlusunun taban seviyesinden aşağıdadır.
Gökyüzünde dolaşan nefsimizi ayaklar altına alamasak da, aşamasak da kendimizi, ayaklarımıza takılsa da nefsimiz, elimizi açıp mırıldanıyoruz dudaklarımızdan Fatihayı.
Bizim gibi günahına ağlayanlara, dünyaya sarılanlara, gösterişten kaçamayanlara söylediği beytini hatırlıyoruz:
Sen bu işte atarak riyâyı
Kendine rehber kıl evliyâyı
Şiirin büyüsüne kapılıp düşüyoruz başka evliyaların izini sürmeye. Bize Emir Sultan gibi yol gösteren kandiller olmasa da onların yaktığı kandillerin ışığında karışıyoruz Bursa kalabalıklarına…
KERAMETLERİ
Yıldırım ve Emir Sultan
Yıldırım Bâyezid savaşta yaralanmıştır. Genç bir hekim olarak yaralılara yardım eden Emir Sultan, sultanın kolundaki yarayı sarar. Kesik derindir, ama tutkalla yapıştırılmışçasına iyileşir. İzi bile kalmaz. Yıldırım Bâyezid sargıyı çözerken hayretten dilini yutar. Zira bu, hanımının nişanlıyken kendisine verdiği mendilin yarısıdır. Sırrı bilmek ister. Ama yarasını saran genç hekim ortalıktan kaybolur.
Niğbolu müstahkem bir kaledir. Osmanlı ordusu büyük kayıplar vermesine rağmen tek taş sökemez. Görünen o ki, bu gidişle kaleye girmeleri ham hâyâldir. Ama Yıldırım kolay pes etmez. Büyük bir âzimle yürür surların üstüne. Tam ümidini yitirmek üzeredir ki, kale kapısı açılır. Osmanlı ordusunu âdeta içeri buyur eden genç, kolundaki yarayı saran hekimin ta kendisidir.
Edirne’de iken, kızını birine verdiklerini duyar. Kendisinden habersiz böyle bir şey yapılmasına öfkelenir. Bir paşayı gönderir habersiz iş yapanları cezalandırmak için. Araya hatırlı kişiler girer, paşa geri döner. Seferden dönen Yıldırım’ı halk karşılamaktadır. İçlerinden bir gence gözü takılır, o yarasını saran hekim, Niğbolu kale kapısını açan askerdir. Anlar ki damadı olan Emir Sultan’dır. Elini sardığı eşinin nişan mendilinin diğer yarısı Emir Sultan’ın cebindedir.
Timur ve Emir Sultan
Yıldırım’la ,Timur’un Ankara Savaşı’nı kardeş kavgası olarak nitelendirip Yıldırım’a bu savaşa girmesi durumunda, savaşı kaybedeceğini söylese de dinletemez. Yıldırım yenilir, Timur askerleri gelip Bursa’ya otağlarını kurar.
Halkın Timur askerlerinden rahatsız olması sebebi ile halk Emir Sultan’dan bir çare bulmasını ister. Emir Sultan bir kâğıda bir şeyler yazıp Timur’un karargâhında bulunan Koca Eskici adlı birine verilmesini ister. Ertesi sabah çadırlarını toplayan Timur’un askerleri şehri terk eder.
Emir Sultan ve Oğlu
Emir Sultanın oğlu, Emir Ali, Bursa'nın Timur tarafından işgali sırasında, Timur'un adamları tarafından kandırılarak İmralı adasına kaçırılmış, etrafına topladığı epeyce bir güruhla birlikte Osmanlı Devleti aleyhine çalıştırılmıştı. Oğlunun bu durumu kendisine haber verildiğinde, Emir Sultan Hazretleri onun ölümü için dua etmiş ve ‘Yadigar-ı Şemsi’ adlı kitapta verilen bilgiye göre, ölümü o gece vuku bulmuştu. Devletin bekası için evladından geçmiştir.
Somuncu Baba ile Emir Sultan
Çömlekçi Emir Sultan “Somun var müminler, somun var!” diye Bursa sokaklarında somun satan, Somuncu babanın fırınına gider. Elinde içi yemek dolu testi vardır. Somuncu Baba’dan pişirmesini ister. Testiyi alıp fırına sürmek istese de bir türlü testi içeri girmez. Bu işte bir hal olduğunu anlar.
Emir Sultan’a dönüp “bunu ancak sen fırına korsun” der. Emir Sultan testiyi kürekle fırına sürer. Ancak onu da bir sürpriz beklemektedir. Fırında ateş yoktur. “Bekle der” Somuncu Baba “birazdan pişer”… Karşılıklı gösterilen kerametlerden sonra dost olurlar.
Evlilik Kerameti
Yıldırımın kızına, rüyasında Peygamberimiz “Emir Sultan’la evlenmesini” söyler. Hundi Hanım derdini kimseye söyleyemez. Durum Emir Sultan’a da malum olacak ki Yıldırım’ın kızını annesine istetir.
Sultan annesi, nice paşaların beylerin istediği kızını bir fakire vermek istemez. Derki “iki deve dolusu altın göndersin”. Bunu duyan Emir Sultan “develeri göndersinler ”der.
İki deve gelir saraydan, Emir Sultan çakıllı olan bir yere develeri çektirir. Çuvallara çakıl doldurtur. Saraya gönderir. Çakıllar, saray salonunda boşaltılınca çil çil altın olur.
Akan Su
Emir Sultan, küçükken babasının yanına bir adam gelir. Bahçesini sulayan suyun kuruduğunu, suyun yeniden gelmesi için dua etmesini ister. Bunu duyan Emir Sultan abdest alıp bahsedilen bahçeye gider. Orada iki rekat namaz kılar. Bahçenin suyu yeniden akmaya başlar. Küçüklüğünden başlamıştır, Allah ile dostluğu.
YOL NOTLARI
•Bursa’da Şemseddîn Fenârî’den ders aldı ve icâzet diploması onun tarafından yazıldı.
•Babası, Seyyid Emir Külâl Hazretleri (ks) çömlekçilik ve pehlivanlık yapan evliyadandır. Aynı zamanda Nakşibendiliğin Piri Şah-ı Nakşbend Muhammed Bahâeddin Buhârî Hazretlerinin (ks) de hocasıdır.
•İmralı Adası’nın isminin Emir Sultanın oğlu Emir Ali’den geldiği sanılmaktadır.
•Bursa’ya gitmişken, diğer türbeleri de görmek gerek. Özelikle Yeşil Türbe, Osman Gazi ve Orhan Gazi Türbeleri, Üftade Hazretleri, Somuncu Baba Türbesi ve Ulu Camii görmeden gelinmemelidir.
•Bahar, Bursa’nın gezilmesi için en güzel mevsimdir.
NASIL GİDİLİR?
Bursa’ya havayolu, karayolu ile gidilebileceği gibi, deniz feribotları ile İstanbul’dan Yalova’ya oradan da bir saatlik mesafede olan Bursa’ya geçilebilir. Mudanya’dan Denizyolları İşletmesi’nin İstanbul’a karşılıklı vapur seferleri de vardır (30 km). Demir yolu ile de gitmek mümkündür. Şehirlerarası otobüs terminali, şehir merkezine 10 km’dir. Şehir içi ulaşımda dolmuş taksiler kullanılabilir.
EMİR SULTAN KİMDİR?
Osmanlıların kuruluş devrini yaşamış olan büyük âlim ve evliyâ. Yıldırım Bayezid Hanın dâmâdıdır. Nesebi (soyu) Hazret-i Hüseyin’e dayanır. İsmi, Muhammed bin Ali, lakabı Şemsüddîn’dir. 1368 (H.770) târihinde Buhârâ’da doğdu. 1430 (H. 833) târihinde Bursa’da taûn hastalığından vefât etti. Kendi ismiyle anılan câmi yanındaki türbesinde medfûndur.
Türkistan'daki Buhara şehrinden yola çıkarak Mekke-Medine'yi dolaştıktan sonra, 1389 yılında Bursa'ya yerleşen Muhammed Şemseddin, gösterdiği kerametlerle bir anda halkın sevgisini ve saygısını topladı.
Osmanlının ordularla fethettiği topraklardaki gönülleri fethetmiş bir gönül eridir.
Yıldırım Bayezid'in damadı olmasına rağmen, İslam'ın hükümlerini, O'na karşı söylemekten hiç çekinmemiştir. İdaresin altındaki halka adaletli davranmasını ve İslam birliğini kurmayı öğütlemiş, Anadolu Türk Beylikleri arasındaki dostluk, kardeşlik, birlik ve beraberliği, sulh ve sükunu sağlamakla kendisini manen görevli hissetmiş ve bunun için çalışmış, yanında, yolunu izleyen müridleriyle birlikte, bunları ziyaret edip düşüncesini anlatmıştır.
Yıldırım Bayezid, Çelebi Mehmet ve II. Murat dönemlerinde yaşayan Emir Sultan Hazretleri, II. Murat zamanında da Osmanlı Sarayı’nda saygı görmüş, padişaha kılıç kuşatmıştır. 1422’deki İstanbul kuşatmasına beş yüz kadar müridiyle bizzat katılmış, ordunun manevi gücü ve desteği olmuştur. Anadolu'nun Müslümanlaşmasında Emir Sultan, sözleri ve öğütleriyle saraydakilere yol gösterici olmuştur.
-dilinden düşürmediği şiir-i
Eğer gönlün benimle olursa
Yemen’de olsan bile yanımdasın
Eğer gönlün benimle değilse
Yanımda olsan bile uzaktasın
Dinle bak Hak ne hoş söyledi
Zebur’unda Dâvûd’a buyurdu
Düşman ol önce nefs belâsına
Ondan, bana uymakla kurtulasın
Gel şimdi sen de düşman ol nefsine
Zâyi eyle onu her ne dilerse
Sen bu işte atarak riyâyı
Kendine rehber kıl evliyâyı
Eğer anlarsan budur sana ol
Nefsinin şerrinden halâs ol
Nefsinin murâdından uzak dur
Düşersen eğer şeytana uzak dur
-ona yazılan bir şiir-
Medine'den bir er uçtu
Uçtu da Bursa'ya düştü
Görenlerin aklı şaştı
Emir Sultan, hu hu benim şeyhim hu
Sağ yanında oğlu yatır
Sol yanında kızı yatır
Var kendini Nur'a batır
Emir Sultan hu hu benim şeyhim hu
-tavsiye ettiği duası-
Ey Allah’ım! Muhammed’e âline ve ashabına salât ve selâm kıl
Ey zor ve şiddetli hallerimde yegâne hazır makamım!
Ey gam ve kederimde yegane sığınağım!
Ey her musibetten koruyucum!
Ey her belâdan muhafızım!
Muhammed’e ve âline, nebi ve resul bütün peygamberlere salât ve selam kıl.
Hamd ancak sana mahsustur. (Amin)
HASAN MAHİR