3 sonuçtan 1 ile 3 arası

Konu: Adaletin timsali ikinci büyük halife: Hz. ÖMER

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Adaletin timsali ikinci büyük halife: Hz. ÖMER

    Hz. Hamza’nın Müslüman olması üzerine, Mekkeli müşriklerin telaş ve endişeleri had safhaya varmıştı. Çünkü parmakla gösterilen kahramanlardan biri de Müslüman olmuş, Resülullahın saflarında yer almıştı. Bu beklenmedik hadise, müşrikleri, büsbütün çileden çıkardı.

    Hz. Ömer bu sırada daha Müslüman olmamıştı. Bir gün, Resülullah efendimizi, gördüğü yerde öldürmek niyetiyle evinden çıktı. Sevgili Peygamberimizi Mescid-i Haram’da namaz kılarken buldu ve namazın bitmesini isteyerek, dinlemeye başladı. Habib-i ekrem efendimiz, El-Hakka süre-i şerifini okuyordu.

    Kalbim meyletti

    Hattaboğlu Ömer, Peygamber efendimizin okuduklarını hayranlıkla dinliyordu. Ömründe böyle güzel sözler duymamıştı. Bunu kendisi, sonradan şöyle anlatır:

    “Dinlediğim bu sözlerin belagatına, düzgünlüğüne, derli topluluğuna hayran olmuş, niçin geldiğimi unutmuştum. Bu hadiseden sonra, kalbimde İslama karşı bir istek hasıl oldu.”

    Bu hadisenin, Hz. Ömer’in Müslüman olmasında mühim te’siri olmuştur. Çünkü kalbini yumuşatmış, Müslüman olmasına zemin hazırlamıştır.

    Hz. Hamza’nın Müslüman olmasından üç gün sonra, Ebü Cehil, müşrikleri toplayıp dedi ki:

    - Ey Kureyş! Muhammed, putlarımıza dil uzattı. Bizden önce gelen atalarımızın Cehennemde azab gördüklerini, bizim de oraya gideceğimizi söyledi! Onu öldürmekten başka çare yoktur! Onu öldürecek kişiye, yüz kızıl deve ve sayısız altın vereceğim!

    Bir anda Hattaboğlu Ömer’in kalbinden, İslama olan istek kayboldu ve yerinden fırlayarak dedi ki:

    - Bu işi Hattaboğlundan başka yapacak yoktur.

    - Haydi Hattaboğlu! Görelim seni! Bu işi senden başka yapabilecek kimse yoktur.

    Hattaboğlu Ömer, kılıcını kuşanarak yola düştü. Giderken Nu’aym bin Abdullah’a rastladı.

    Yolda Nuaym bin Abdullah kendisine sordu:

    - Ya Ömer, böyle şiddet ve hiddetle nereye gidiyorsun?

    - Milletin arasına nifak sokan, kardeşi kardeşe düşüren bir kimseyi öldürmeye gidiyorum.

    - Ya Ömer, güç bir işe gidiyorsun. Onun Eshabı çevresinde pervane gibi dönmektedir. Ona birşey olmasın diye titremektedirler. Onun yanına yaklaşıp, zarar veremezsin!

    Yakınlarınla uğraş

    Bu söze çok hiddetlenen Hz. Ömer kılıcına sarıldı:

    - Yoksa sen de mi onlardansın? Önce senin işini bitireyim.

    Nuaym bin Abdullah cevap verdi:

    - Sen benimle uğraşacağına, kardeşin Fatıma ile enişten Said’in yanına git! Onlar, çoktan Müslüman oldular. Sen önce kendi yakınların ile uğraş!

    - Hayır, onlar Müslüman olamazlar.

    - Bana inanmazsan, git evlerine, kendilerine sor!

    Bunun üzerine Hz. Ömer, kardeşini merak edip, öfkeyle hemen evlerine gitti. O sıralarda Taha süresi yeni nazil olmuş, eniştesi Said ile kızkardeşi Fatıma bunu yazdırıp, Hz. Habbab bin Eret adındaki sahabiyi evlerine getirmiş, okuyorlardı.

    Hattaboğlu Ömer, kapıdan bunların sesini duydu. Kapıyı çok sert çaldı. Onu, kılıcı belinde kızgın görünce, yazıyı saklayıp, Hz. Habbab’ı gizlediler. Sonra kapıyı açtılar. İçeri girince sordu:

    - Ne okuyordunuz?

    - Bir şey okumuyorduk.

    - Hayır, okuyordunuz. İşittiğim doğru imiş. Siz de O’nun sihrine aldanmışsınız!

    Niçin utanmazsın?

    Hz. Sa’id’i yakasından tutup, yere attı. Kardeşi, efendisini kurtarayım derken, onun yüzüne de öfkeli bir tokat indirdi. Yüzünden kan akmaya başladığını görünce, kardeşine acıdı. Fatıma’nın canı yanmış, kana boyanmış idi. Fakat iman kuvveti, kendisini harekete getirip, Allahü tealaya sığınarak dedi ki:

    - Ya Ömer! Niçin Allahtan utanmaz, ayetler ve mu’cizeler ile gönderdiği Peygamberine inanmazsın? İşte ben ve zevcim, Müslüman olmakla şereflendik. Başımızı kessen de bundan dönmeyiz.

    Sonra Kelime-i şehadeti okudu. Hattaboğlu Ömer, kızkardeşinin bu imanı karşısında birden yumuşadı ve yere oturdu. Yumuşak sesle dedi ki:

    - Hele şu okuduğunuz kitabı çıkarın.

    - Sen temizlenmedikçe, onu sana vermem.

    Ömer bin Hattab gusül abdesti aldı. Ondan sonra Fatıma, ayet-i kerime yazılı sahifeyi getirdi. Ömer bin Hattab güzel okurdu. Taha süresini okumaya başladı. Kur’an-ı kerimin fesahatı, belagatı, ma’naları ve üstünlükleri kalbini gitgide yumuşattı.

    (Göklerde ve yeryüzünde ve bunların arasında ve yedi kat toprağın altındaki şeyler hep O’nundur) [Taha: 6] mealindeki ayet-i kerimeyi okuyunca, derin derin düşünceye daldı. Dedi ki:

    - Ya Fatıma! Bu bitmez tükenmez varlıklar, hep sizin taptığınız Allahın mıdır?

    - Evet, öyle ya! Şüphe mi var?

    - Ya Fatıma! Bizim binbeşyüz kadar altından, gümüşten, tunçtan, taştan oymalı, süslü heykellerimiz var. Hiçbirinin, yeryüzünde bir şeyi yok.Şaşkınlığı büsbütün artmıştı. Biraz daha okudu.

    (Allahü tealadan başka ibadet edilecek, tapılacak hak bir ilah, bir ma’büd yoktur. En güzel isimler O’nundur) [Taha: 8] mealindeki ayet-i kerimeyi düşündü. Sonra dedi ki:

    - Hakikaten, ne kadar doğru.

    Ömer ile kuvvetlendir

    Habbab bu sözü işitince, gizlendiği yerden fırladı ve tekbir getirdikten sonra müjdeyi verdi:

    - Müjde ya Ömer! Resülullah efendimiz Allahü tealaya dua ederek, “Ya Rabbi! Bu dini, Ebü Cehil yahut Ömer ile kuvvetlendir, buyurdu. İşte bu devlet, bu saadet sana nasib oldu.

    Bu ayet-i kerime ve bu dua, Hattaboğlu Ömer’in kalbindeki düşmanlığı sildi, süpürdü. Hemen;

    - Resülullah nerede? Beni, Resülullaha götürür müsünüz? dedi. Zira kalbi, Resülullaha tutulmuştu.

    Ömer bin Hattab’ın Resülullahı görmek için yola çıktığı sırada, Resül-i ekrem, Hz. Erkam’ın evinde Eshabına nasihat veriyordu. Hattaboğlu Ömer’in geldiği, Erkam’ın evinden görüldü. Kılıcı da yanında idi. Heybetli, kuvvetli olduğundan, Eshab-ı kiram, Resülullahın etrafını sardı. Hz. Hamza dedi ki:

    - Ömer’den çekinecek ne var, iyilik ile geldi ise, hoş geldi. Yoksa o kılıcını çekmeden başını uçururum.

    Resülullah efendimiz buyurdu ki:

    - Yol verin, içeri gelsin!

    imana gel ya Ömer!

    Cebrail aleyhisselam, daha önce, Ömer bin Hattab’ın iman etmek için geldiğini ve yolda olduğunu haber vermişti. Resülullah efendimiz, onu, tebessüm buyurarak karşıladı. Ömer bin Hattab, Resülullahın önünde diz çöktü. Resülullah efendimiz, onu, kolundan tutup buyurdu ki:

    - imana gel, ya Ömer!

    O da temiz kalb ile Kelime-i şehadeti söyledi. Eshab-ı kiramın, sevinçten söyledikleri tekbir sesleri göğe yükseldi.

    Hz. Ömer, Müslüman olduktan sonraki halini şöyle anlattı:

    “Müslüman olduğum zaman, Eshab-ı kiram, müşriklerden gizlenir ve ibadetlerini gizli yaparlardı. Bu duruma çok üzüldüm ve Resülullaha sual ettim:

    - Ya Resülallah! Biz hak üzere değil miyiz?

    - Evet. Allahü tealaya yemin ederim ki, ister ölü ister diri olunuz, muhakkak hak üzerindesiniz.

    - Ya Resülallah! Madem ki biz hak üzerinde, müşrikler de batıl yoldadırlar, o halde ne diye dinimizi gizliyoruz? Vallahi biz, din-i İslamı, küfre karşı açıklamaya daha haklı ve daha layıkız. Allahü tealanın dini, Mekke’de, hiç şüphesiz üstün gelecektir. Kavmimiz bize karşı insaflı davranırlarsa ne ala, yok taşkınlık etmek isterlerse, kendileriyle çarpışırız.

    Ya Resülallah! Seni hak Peygamber olarak gönderen Allahü tealaya yemin ederim ki, hiç çekinmeden ve korkmadan, oturup İslamı anlatmadığım bir müşrik topluluğu kalmayacaktır. Artık ortaya çıkalım.

    Kabül buyurulunca, iki saf halinde dışarı çıkıp, Harem-i şerife doğru yürüdük. Safların birinin başında Hamza, diğerinin başında da ben vardım. Sert adımlarla, toprağı un edercesine, Mescid-i harama girdik. Kureyşli müşrikler, bir bana, bir Hz. Hamza’ya bakıyorlardı."

    Beni bilen bilir

    Hz. Ömer’in bu gelişi üzerine, Ebü Cehil ileri çıkıp, “Ya Ömer! Bu ne haldir?” deyince, Hz. Ömer hiç aldırış etmeden Kelime-i sehadet getirdi:

    - Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resülüh!

    Ebü Cehil ne diyeceğini şaşırdı. Donup kaldı. Hz. Ömer bu müşrik gürühuna dönerek dedi ki:

    - Ey Kureyş! Beni, bilen bilir! Bilmeyen bilsin ki, ben Hattaboğlu Ömer’im. Karısını dul, çocuklarını yetim bırakmak isteyen yerinden kıpırdasın! Kımıldayanı, kılıcımla doğrayıp yere sererim!

    Bunun üzerine Kureyşli müşrikler, bir anda dağılıp, oradan uzaklaştılar.

    Böylece, ilk defa Harem-i şerifte açıktan namaz kılındı.

    Hz. Ömer, haksızlık karşısında çok hiddetli olduğu gibi, adaletin yerine getirilmesinde de o kadar şefkatli idi. Bu yüzden adaleti ile meşhür olmuştur.

    Bir gün at satın almak istedi. Atı tecrübe etmek niyetiyle biniciye verdi. Ata binen kimse, koştururken, at tökezleyip kazaya uğradı. Hz. Ömer atı satıcısına geri vermek istediğinde, satıcı almadı. Sonunda durum, Kadi Şüreyh hazretlerine intikal etti. Kadi sordu:

    - At, sahibinin izniyle mi koşturuldu?

    Hz. Ömer dedi ki:

    - Hayır, ben denemek için koşturdum.

    Atı almak macbüriyetindesiniz

    Bunun üzerine, kadi şu hükmü verdi:

    - Şayet at sahibinin rızası ile tecrübe edilseydi, sahibine iade edilebilirdi. Fakat, siz sahibinden izin almadığınız için geri veremezsiniz, atı almak mecbüriyetindesiniz.

    Hz. Ömer;

    - Hak ve adalet husüsunda boynumuz kıldan incedir, deyip atın bedelini verdi.

    Hz. Ömer, sonu pişmanlık olan iş yapmazdı.

    Onun zamanında, Müslümanlar İslamiyeti İran içlerine kadar yaydılar. İranlı meşhür kumandan Hürmizan, teslim olmamak için çok direndi, fakat hayatının tehlikeye girdiğini görünce teslim oldu. Hz. Ömer, huzüruna çıkartılan Hürmizan’a sordu:

    - Bize söyliyeceğin bir şey var mıdır?

    - Var! Fakat önce ölecek miyim, kalacak mıyım bunu bilmem lazımdır.

    - Konuş, sana zarar gelmiyecektir.

    - Ey büyük halife, önceleri biz İranlılar siz Arabları öldürüyor, zorla mallarınızı ellerinizden alıyorduk. Ne zaman ki, Allah size peygamber gönderdi. Ondan sonra bizim üstünlüğümüz sona erdi. Siz aziz, biz zelil olduk.

    Söz vermiştiniz

    Hz. Ömer, Enes bin Malik’e sordu:

    - Ne yapalım bunu?

    - Öldürmeyelim! Çünkü arkasında büyük bir kalabalık vardır. Belki onlar, ileride Müslüman olabilirler.

    - Fakat o, Resülullahın kıymetli arkadaşlarını şehid etti. Onu sağ bırakmamız uygun olur mu?

    - Ya Ömer bunu öldürmememiz lazımdır. Çünkü, “Konuş sana benden zarar gelmez” diye söz de vermiştin.

    Hz. Ömer, kim tarafından söylenirse söylensin, doğru sözü hemen kabül ederdi. Enes bin Malik hazretlerinin bu sözleri üzerine, onu öldürmekten vazgeçti. Birçok sahabinin şehid olmasına sebep Hürmizan'ın hayatını bağışladı.

    Bir müddet sonra da, Hürmizan Müslüman oldu. Ayrıca onun vesilesi ile birçok kimse imana geldi. Hz. Ömer eski can düşmanını bile maaşa bağladı. Çünkü adalet bunu gerektiriyordu. Adalet, şahsi fikrin, hissiyatın üzerinde idi.

    Hz. Ömer Şam’ı ziyaret ettiğinde, ordusunun kumandanı Ebü Ubeyde bin Cerrah hazretleri büyük bir kalabalıkla karşıladı.

    Hz. Ömer ile kölesi beraberlerindeki tek deveye nöbetleşe biniyorlardı. Şehre girişte, sıra köleye gelince, Halife devesinden indi. Yerine kölesini bindirdi. Devenin yularından tuttu. Ayakkabılarını çıkarıp dereden geçti.

    Hakir bir kavimdik

    Uzaktan bakan; deveye binmiş köleyi halife, devenin yularını çeken Hz. Ömer’i de köle zannediyordu. Bunu gören Ebü Ubeyde bin Cerrah dedi ki:

    - Efendim, bütün Şamlılar, bilhassa Rumlar, Müslümanların halifesini görmek için toplandılar. Size bakıyorlar. Bu yaptığınızı nasıl izah edebilirsiniz? Sizi köle zannedecekler, küçümseyecekler.

    Hz. Ömer buyurdu ki:

    - Ya Eba Ubeyde! Senin bu sözünü işitenler, insanın şerefini, vasıtaya binerek gitmekte ve süslü elbise giymekte sanacaklar. Biz daha önce zelil ve hakir bir kavimdik. Allahü teala, bizleri Müslümanlıkla şereflendirdi. Bundan başka şeref ararsak, Allahü teala bizi zelil eder, herşeyden aşağı eder.

    Bu şekilde şehre girdiler. Gerçekten bu hareketi, onun şerefini küçültmedi, aksine büyüttü. Biz bile 1400 sene sonra, burada, örnek bir hareket diye anlatıyoruz. Eğer tersi olsaydı, o zaman orada unutulup gidecekti.

    Halife Hz. Ömer, Şam'a gidiyordu. Şam'da veba hastalığı olduğu işitildi.Yanında

    bulunanların ba’zısı;

    - Şam’a girmiyelim, dedi. Bir kısmı da;
    - Allahü tealanın kaderinden kaçmıyalım, dedi. Halife de buyurdu ki:

    - Allahü tealanın kaderinden, yine O’nun kaderine kaçalım, şehre girmiyelim. Birinizin bir çayırı ile, bir çıplak kayalığı olsa, sürüsünü hangisine gönderirse, Allahü tealanın takdiri ile göndermiş olur.

    İlk karantina

    Sonra Abdürrahman bin Avf hazretlerini çağırıp sordu:

    - Sen ne dersin?

    - Resülullahtan işittim. “Veba olan yere girmeyiniz ve veba olan bir yerden, başka yerlere gitmeyiniz, oradan kaçmayınız!” buyurmuştu.

    Halife de;

    - Elhamdülillah, benim sözüm, hadis-i şerife uygun oldu, deyip, Şam’a girmediler.

    Böylece ilk defa karantina uygulaması yapıldı. Veba bulunan yerden dışarı çıkmanın yasak edilmesine sebep, sağlam olanlar çıkınca, hastalara bakacak kimse kalmaz, helak olurlar. Vebalı yerde, kirli hava ya’ni mikroplu hava, veba basilleri, herkesin içine yerleşince, kaçanlar, hastalıktan kurtulamaz ve hastalığı başka yerlere götürmüş, bulaştırmış olurlar.

    Hz. Ömer, devlet başkanı seçildiğinde, Hz. Ebü Bekir’e ta’yin edilen maaş kadar ücret alıyordu.

    Bu şekilde bir müddet devam edildi. Daha sonra, Hz. Ömer, geçim sıkıntısına düştü.

    Bu durumu gören, Eshab-ı kiramın büyüklerinden ba’zıları toplanıp, bu durumu görüştüler. Zübeyr bin Avvam hazretleri şöyle bir teklifte bulundu:

    - Kendisine söyliyerek maaşını artıralım.

    Teklifi bildirelim

    Toplantıda bulunan Hz. Ali buyurdu ki:

    - Bu teklifi kabül edeceğini zannetmiyorum. İnşaallah kabül eder. Gidip teklifi bildirelim.

    Bu arada, Hz. Osman söz alıp buyurdu ki:

    - Ömer’in hak ve adalette ne kadar ta’vizsiz olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu teklifimizi bizzat kendimiz değil, kendisini kıramıyacağı birine söyletelim. Bunu, kızı Hafsa’ya anlatalım, o teklif etsin!

    Hz. Osman’ın bu teklifi uygun görülerek, beraberce Hz. Hafsa’nın huzüruna vardılar. Aralarındaki konuşmaları anlattılar. İsim vermeden, yapılan teklifleri Hz. Ömer’e bildirmesini istediler.

    Hz. Hafsa babasının yanına varıp dedi ki:

    - Eshabdan ba’zıları, senin maaşını az bulmuşlar. Bunun için maaşını artırmayı teklif ediyorlar.

    Hz. Ömer, bu teklife celallenip sordu:

    - Kimdir onlar?

    - Fikrini öğrenmeden kim olduklarını söylemem.

    - Eğer kim olduklarını öğrenseydim, onlara gereken cezayı verirdim. Allahü tealaya dua etsinler ki, arada sen varsın.

    Sonra kızı Hz. Hafsa’ya sordu:

    - Sen Resülullahın evinde iken, Allahın Resülünün giydiği en kıymetli elbise neydi?

    - İki tane renkli elbisesi vardı. Elçileri onlarla karşılar, cum’a hutbelerini bunlarla okurdu.

    - Peki yediği en iyi yemek neydi?

    - Yediğimiz ekmek, arpa ekmeği idi.

    - Senin yanında kaldığı zamanlar, yerde yaygı olarak kullandığınız en geniş, en rahat yaygı neydi?

    - Kaba kumaştan yapılmış bir örtümüz vardı. Yazın dörde katlar, altımıza yayardık. Kış gelince de, yarısını altımıza yayar, yarısını da üstümüze örterdik.

    Artanı muhtaçlara vereceğim

    Daha sonra Hz. Ömer buyurdu ki:

    - Ya Hafsa, benim tarafımdan, seni gönderenlere söyle! Resülullah efendimiz kendisine yetecek miktarını tespit eder, fazlasını ihtiyaç sahiplerine verirdi. Kalanı ile yetinirdi. Vallahi ben de kendime yetecek olanını tespit ettim. Artanını ihtiyaç sahiplerine vereceğim. Ve bununla yetineceğim.

    Resülullah efendimiz, ben ve Hz. Ebü Bekir, bir yol takip eden üç kişi gibiyiz. Onlardan ilki nasibini aldı ve yolun sonuna vardı. Diğeri de aynı yolu takip etti ve O’na kavuştu. Sonra üçüncüsü yola koyuldu. Eğer O da öncekilerin takip ettiği yolu takip eder, onlar gibi yaşarsa, onlara kavuşur ve onlarla beraber olur. Eğer öncekilerin yolunu takip etmezse, başka yoldan giderse, onlarla buluşamaz.

    Müslümanlar, bulundukları yerlerde oturan gayri müslim halkı korumaları altına aldıkları gibi, turist olarak gelen veya ticari maksatla gelmiş olan gayri müslimleri de sınırları dahilinde koruma altına alırlardı. Onların zarar görmemesi için, her türlü tedbiri alırlardı. Bunun geçmişte sayısız örnekleri vardır.

    Bize sığınmışlar

    Mesela, Halife Hz. Ömer zamanında, bir ticaret kervanı gelip, gece Medine’nin dışına konakladı. Yorgunluktan hemen uyudular.

    Bu sırada, herkes uyurken, Halife Hz. Ömer, şehri dolaşıyordu. Dolaşma esnasında bunları gördü.

    Hz. Ömer, Abdurrahman bin Avf’ın evine gelip, yatağından kaldırarak buyurdu ki:

    - Bu gece bir kervan gelmiş. Hepsi kafirdir. Fakat, bize sığınmışlar. Eşyaları çoktur ve kıymetlidir. Yabancıların, yolcuların bunları soymasından korkuyorum. Gel, bunları koruyalım.

    Abdurrahman bir Avf cevap verdi:

    - Çok iyi olur, çok güzel düşünmüşsün, hemen geliyorum.

    Sabaha kadar nöbetleşe, bu kervanı beklediler. Sabah namazında mescide gittiler. Kervanda bulunan bir genç, o sırada uyanmıştı. Bunları takip edip, arkalarından gitti.

    Soruşturup, kendilerine bekçilik eden şahsın Halife Hz. Ömer ile arkadaşı olduğunu öğrendi. Gelip, arkadaşlarına şöyle anlattı:

    - Arkadaşlar! Sabaha kadar iki Müslümanın bizi bekleyip, eşyalarımızın çalınmasına mani olduğundan haberiniz var mı?

    - Müslümanların başka işi yok da, bizi mi koruyacaklar? Üstelik bizim Hıristiyan olduğumuzu biliyorlar.

    - Hem de kim korudu biliyor musunuz?

    - Kimmiş?

    - Müslümanların Halifesi Ömer.

    - Sen yanlış görmüşsündür. Halifenin, gecenin bu vaktinde burada işi ne? O sarayında kuş tüyü yatağında yatıyordur.

    - Sizin gibi önce ben de inanamadım.

    - Sonra nasıl inandın?

    - Sabah olup ortalık aydınlanınca, buradan ayrıldılar. Ben de merak edip arkalarından gittim. Camiye girdiler. Yolda karşılaştığım birisine, “Bu kim” diye sordum. “Halifemiz Ömer” diye cevap verdi.

    Daha ne duruyoruz?

    Bu konuşmaları dikkatle dinleyen kafile halkı, derin bir sessizliğe büründü. Kimsenin konuşacak, birşey söyliyecek hali kalmamıştı.

    Uzun süren bir sessizlikten sonra, içlerinden biri sessizliği bozdu:

    - Daha ne duruyoruz? Bu hal İslamiyetin gerçek din olduğuna delil olarak yetmez mi?

    Diğerleri de bu söze katıldılar. Roma ve İran ordularını perişan eden, adaleti ile meşhür yüce Halifenin, bu merhamet ve şefkatini görerek, İslamiyetin hak din olduğunu anladılar ve seve seve hepsi Müslüman oldular.

    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 18.536, Level: 86
    Points: 18.536, Level: 86
    Level completed: 38%,
    Points required for next Level: 314
    Level completed: 38%, Points required for next Level: 314
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    İslam-Gülü - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    sendenim
    Mesajlar
    2.745
    Points
    18.536
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    20

    Standart Cevap: Adaletin timsali ikinci büyük halife: Hz. ÖMER

    emegine saglık Arzunur inş cümlemize hz Ömer gibi adaletli kullardan oluruz
    Elif olmak zordur
    Çünkü elif olmak
    Yuvarlak bir dünyada dik durmanın
    Dik ve önde
    Belki acıyla
    Ama vazgeçmeden durmanın
    Dünya ne kadar dönerse dönsün
    Olduğu yerde kalmanın adıdır elif olmak
    Kaç silah varsa elife çevrilir
    Elif hep olduğu yerdedir
    Silahlar patladığında ilk vurulan eliftir
    Zordur elif olmak
    Elif olmak hep vurulmaktır
    Elif olmak yalnızca elif olmaktır
    Ne B, ne T, ne S
    Elif
    Yalnızca elif
    Elif demeden hiçbir şey denilemez
    Ben elif dedim
    Artık her şeyi söyleyebilirim...

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 60.713, Level: 100
    Points: 60.713, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    ArzuNur - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Mesajlar
    9.488
    Points
    60.713
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    27

    Standart Cevap: Adaletin timsali ikinci büyük halife: Hz. ÖMER

    Amin inş...Sağol AsLan-KraL teşekkür ederim.


    Allah ile olduktan sonra ölüm de, ömür de hoştur...




Benzer Konular

  1. Siz halife hanımı olmasaydınız
    By SiLa in forum Hz.Ömer-ül Faruk
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 11.07.08, 13:45
  2. Ömer’i Ömer’e gösteren o kadın kimdir
    By SiLa in forum Hz.Ömer-ül Faruk
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 10.07.08, 08:30
  3. Halife Mi? Ömer Mi?
    By SiLa in forum Sahabeden Ve Evliyaullahtan
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 04.07.08, 13:59

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •