***
DIŞARDA
Points: 455.346, Level: 100
Level completed: 0%,
Points required for next Level: 0
Overall activity: 100,0%
Achievements


EzAnda Geçen Haydi Felâha Çağrısı
Felah, kurtuluş demektir. Kurtuluş kelimesi değişik çevrelerce farklı
şekilde yorumlanır.
Bir fakirin âleminde bu kelime, başını sokacağı rahat bir yuva, karnını
yetesiye doyuracağı kadar gıda ve örtüneceği bir elbise olarak canlanır.
Kısacası, onun kurtuluştan anladığı, fakirlikten ve dilencilikten azat
olmaktır.
Bir hastanın dünyasında, bu kelime, şifa ile eş anlamlıdır. Asker, bu
kelimeyi terhis mânâsında anlar, talebe ise okulu bitirme olarak
değerlendirir. Mazlumun dünyasında kurtuluş, zalimin ölümüdür.
Bunların hiçbirine itiraz edecek değiliz. Ama bunların hiçbirin de gerçek
kurtuluş olmadığını çok iyi biliyoruz. Çünkü, bir gün gelecek bütün bu
arzular, gerilerde kalacak. Ölümle noktalanan dünya yolculuğundan sonra,
bütün bu hedefler mazi olacaklar. O halde, gerçek kurtuluş, yani mazi
olmayan felah, ebedî necat bunların hiçbirisi değildir.
Fatiha Suresini hemen takip eden Bakara Suresinin beşinci âyetinde mealen
"Felaha (kurtuluşa) erenler de bunlardır." buyrulur. Nur Külliyatında bu
âyet-i kerimenin tefsiri olarak şu hikmetli ifadeler yer alır.
"Neye felah bulacaklarını tayin etmiyor. Güya o sükûtla der: "Ey
müslümanlar!.. Müjde size. Ey müttaki!.. Sen Cehennem'den felah bulursun. Ey
sâlih!.. Sen Cennet'e felah bulursun. Ey ârif!.. Sen rıza-yı İlâhîye nail
olursun. Ey âşık!.. Sen rü'yete mazhar olursun." ve hakeza..." (Sözler)
Bütün bu kurtuluşlar ebediyet yurduyla ve ebedî saadetle ilgilidir. Hiçbiri
fâni hayata ve geçici zevklere bakmıyor.
Felah meselesi, Müminûn Suresinde de yer alır. Ve bu surenin ilk âyetinde,
"Müminler muhakkak felah bulmuştur." buyrulur. Bu âyet-i kerime ile en büyük
kurtuluşun iman dairesine girmek olduğu ders verilir. İman nimetine kavuşan,
küfürden ve şirkten felah bulmuştur. En büyük kurtuluş budur. Zira, bunun
zıddı ebedî hüsrandır.
Kör olan bir adamın gözü açılsa, onun kurtulduğunu söyleriz.
Neden kurtuldu? Karanlıktan. Gözü önündeki eşyayı fark edememekten. Renk,
şekil, biçim, güzellik ve daha nice mefhumların cahili olmaktan. Sadece
elinin erişebildiği varlıklara ulaşıp ötesiyle ilgi kuramamaktan. Şimdi
artık nazarını güneşe gönderebiliyor.
İmana kavuşmak, görmeye erişmekten çok daha ileri bir felah, çok daha büyük
bir kurtuluş: Eseri görüp de yaratıcısını bilememe körlüğünden necat...
Nimette boğulup, onu vereni düşünmeme zindanından kurtuluş...
Bu âlemin sahibi, kim? Beni bu dünyaya kim getirdi? Elimi bileğime, gözümü
yüzüme kim taktı? Damarlarımı kim döşedi? Sinir sistemimi kim kurdu?
Böyle, daha nice soruların cevabını bilmemekten kurtuluş...
"Bu mülkün bir maliki var." deyip nefsini Ona teslim ederek başıboşluktan ve
sahipsizlikten kurtuluş...
Kainatı çok gerilerde bırakan bir ulviyete çıkmakla, bayağılıktan ve
aşağılıktan kurtuluş...
Bir sonraki âyette, müminlerin en önemli sıfatı nazara veriliyor:
"Ki onlar, namazlarında huşû içindedirler."
Bu da bir başka kurtuluş müjdesi: İtaatsizlikten ve isyandan kurtuluş;
kibirden, gururdan, gafletten necat. İşte ezanda felah kelimesinin
geçmesinin bu ayetle ilgisi vardır.
Bundan sonra, müminin çok önemli iki sıfatı zikrediliyor: "Faydasız
şeylerden yüz çevirmek" ve "zekât vermek".
Bunları takiben diğer bir sıfata geçiliyor:
"Onlar ırzlarını korurlar."
İman ve ibadeti takip eden güzel ahlâkın, en önemli şubesi böylece nazara
veriliyor: Irzlarını, namuslarını korumak. İffetsizlikten, hayasızlıktan
kurtuluş.
Ameller, imanın kuvveti nispetinde işlenir ve ameller işlendikçe de kalp
kuvvet bulur.
İmanla amel arasındaki bu kuvvetli ilgi, bir çok âyet-i kerimede imandan
sonra hemen salih amelin zikredilmesiyle bize ders verilir.
Bu mânâyı her gün dinlediğimiz ezanlar da bize adeta haykırırlar. Tekbirleri
takiben şahadetler gelir; Allah'a ve Resulûllaha (asm.) iman hatırlatılır.
Ve bu şahadet cümlelerini "namaza ve felaha davet" takip eder.
İman etmekle küfür karanlığından kurtulan müminler, ibadet vazifelerini de
yerine getirmekle de isyandan uzak kalmaya ve gerçek kurtuluşa ermeye
çağrılırlar.
Prof. Dr. Alaaddin Başar *