Kutbul Arifin Hace Bahauddîn Şah Nakşibend Hazretleri, sâdık
müridlerinden biri olan Muhammed Zahid ile birlikte bir iş için ellerinde
baltaları olduğu halde dağa çıkmışlardı. Orada baltalarını bir kenara
bırakarak sohbete daldılar. Sohbet o kadar ilerledi ki, her şeyi
unutmuşlar, zaman da hayli ilerlemişti. Sonunda söz «Kulluk ve feda»
(Allah'a kulluk ve yolunda kendini feda) konusuna geldi. Muhammed
Zahid, Şah-ı Nakşibend Hazretlerine:
— Netice olarak feda nedir? diye sordu.
Nakşibendî Hazretleri: — Eğer dervişe "öl" denirse hemen ölmesidir,
buyurdular. Sonra kendisinde öyle bir hal zuhur etti ki, Muhammed Zahid'e dönerek:
"Bi mîr-Öl!" buyurdu. Mürid Muhammed Zahid hemen düşüp ruhunu teslim etti.
Ayakları kıbe tarafına, sırtüstü olduğu halde güneşin o müthiş harareti
altında saatlerce cansız olarak kaldı. Hatta öyle oldu ki güneşin harareti
yüzünü, artık karartmaya başlamıştı. Şah-ı Nakşibendî Hazretleri burasını
şöyle anlatmaktadır:
— O'nun ruhunu teslim etmesine epeyce üzülmüştüm. Orada hayretler
içinde düşünceyle oturduğum ağacın dibinden kalkarak, onun yanına vardım.
Hayretim daha da artmıştı. Bu hayret içerisinde içime ilham geldi. Üç
kerre "(Ya Muhammed zinde şev) Ey Muhammed. Diril!" dedim. Derhal canlılık
alâmetleri görülmeye, hareketlenmeye başladı. Çok geçmeden de evvelki
haline döndü.