Kadının şahitliği hakkında mezheplere göre ayrıntılı bilgi verir msisniz?


Soru
Kadının şahitliği hakkında mezheplere göre ayrıntılı bilgi verir msisniz?

Cevabımız

Değerli Kardeşimiz;

Kadının Şahitliği :

a-) Bir erkek, iki kadın

İslâm hukukunda kadının şehadeti muteberdir. Çünkü kadın da erkek gibi şehadet ehliyeti için gerekli olan zabt ve eda niteliklerine sahiptir. Kadınların şahitliği, bizzat âyet-i kerimede yer almıştır: “Erkeklerinizden iki de şahit tutun. Eğer iki erkek bulunmazsa, şahitlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için iki kadın yeter.”

Her zaman iki erkek şahit bulmak mümkün değildir. Burada İslâm kolaylık sağlamakta ve kadınları da şahitliğe çağırmaktadır.

Âyette öncelikle erkekler şahitliğe çağırılmaktadır. Zira İslâmî bir toplumda, çalışan sınıfı genellikle onlar oluşturur. Bu huzur ve güven toplumunda, günümüzdeki bozuk cemiyetlerde olduğu gibi kadın, çok az bir para karşılığı çalışmak zorunda kalarak, hem kendi sağlığı, hem de toplumun sıhhati açısından, dışarıda çalışmakla vereceği hizmetten çok daha büyük ve önemli bir fonksiyon olarak, istikbali omuzunda taşıyacak evlâtlarını terbiye etme ve yetiştirme gibi çok önemli annelik görevini bırakma mecburiyeti altında tutulmaz. Dolayısıyla çarşıda, pazarda, vekalet, kefalet ve şehadet gibi mevzularda kadının çok fazla ilgisi ve bilgisi olmayacağından, âyet-i kerime, ilk etapta erkekleri şahitliğe çağırmakta, şayet iki erkek bulunmazsa, “güvenilir bir erkek ve iki kadının şahit olabileceğini” ifade etmektedir.

Âyet-i Kerimede iki kadının şehadette bir erkeğe mukabil sayılması, bu mevzunun onun asıl meselesi olmaması ve psikolojik yapısından kaynaklanan zabt eksikliğidir. Yoksa mesele, kadın ve erkek eşitliğini iddia edenlerin dediği gibi, kadının insan yerine konulup konulmamasıyla, ona değer verilip-verilmemesiyle ve kadın-erkek eşitliği veya eşitsizliğiyle hiçbir ilgisi yoktur.

“Eğer iki erkek bulunmazsa, şahitlerden kendilerine güvendiğiniz bir erkek ve biri unuttuğunda diğerinin ona hatırlatması için iki kadın yeter.”
Burada bahsi geçen unutmanın çeşitli sebepleri olabilir.

b- Unutmanın Sebepleri

1- İslâmî bir toplumda kadın, erkeğe nazaran daha az çarşıya-pazara çıkar, başkalarıyla karşılaşır ve muhatap olur. Onun en büyük ve en değerli vasfı, anneliktir. Dolayısıyla İslâm, toplumda iş bölümünde haricî işleri, evin geçimini daha çok erkeklere yüklerken, kadının, belki dıştaki işlerden çok daha önemli olan ve kadın fıtrat ve psikolojisine çok daha uygun düşen, evin düzeni, bakımı ve çocukların terbiyesiyle meşgul olmasını tercih eder. Bu, mutlak bir mecburiyet olmayıp, bir tavsiyedir, bir tercihtir. Dolayısıyla kadın, dışarıda cemiyette cereyan eden hadiselere daha fazla şahit olmaz. Zaman zaman çarşıya–pazara çıksa da, yapılan alış–verişler ve olup biten hadiseler, asıl meselesi olmadığı için onun dikkatini fazla çekmez. Dikkat ettiği şeylerde, bir kere gözüne iliştirdiğinden dolayı unutabilir. Psikolojik hafıza kanunlarına göre de, insan bir hadise ile ne kadar çok karşılaşırsa hadise, o derece hafızasına yerleşmiş olur. İnsanın, az karşılaştığı, seyrek müşahede ettiği hadiselere dair hafızası zayıftır. Bu türlü hadiseleri sonradan bütün yönleriyle hatırlamak ise daha zordur.

Binaenaleyh, insanlar arasındaki alış verişe ve diğer muamelelere pek az şahit olan kadının, bunlara dair intibaı, duyum ve idrak kabiliyeti, hafızası, pek tabiî ki erkeğe nisbetle zayıf olacaktır. Dolayısıyla şahitlik yapacak bir kadının yanında; hadiseyi az daha olsa gören, bilen bir başka kadının yardımcı olarak istenmesi adaletin tam tecellisi için isabetli bir yoldur. En azından ikinci kadın, birinci kadının unuttuğu şeyleri hatırlatır, ona destek olur, şehadetine güç ve kuvvet kazandırır. Bu şekilde kadın, çok önemli bir şahidlik meselesinde töhmetten de kurtulmuş olur.

İşte Kur’an, bu durumda olan kadına yardımcı bir arkadaş vermiş, diğer taraftan böyle emretmekle adalete ve hakkaniyete verdiği önemi göstermiştir.

2- Kadın, bütün insanlık tarihiin şahit olduğu ve kadın hakları adı altında kadının sokağa en çok çıktığı günümüzde de açıkça görüldüğü üzere, ticari hayata ne erkekler kadar katılır, ne de onlar kadar bu sahada aktif olur. Bugün de, idare gibi ticaret, dünyanın her tarafında çok büyük oranda erkeklerin elindedir. Dolayısıyla, idari meselelerde, askerlik konularında ve daha pek çok sahada olduğu gibi ticari konularda ve anlaşmalar hakkında da kadının bilgisi, tecrübesi, anlayışı, erkeklerinkinden kat kat az ve eksik olabilir. Bu da onun, her halükârda sağlıklı bir şahitlik yapmasına mani olabilir. Bununla birlikte, bu meseleleri de erkeklerden daha iyi anlayan kadınlar da her zaman için bulunabilir. Fakat hukuki ve kamuyu ilgilendiren meselelerde istisnalar değil, genel kurallar nazara alınır. Bugün dünyanın hiçbir yerinde önde gelen ticaret ve iş adamları kadın değildir. Ama iki kadın, birbirine destek vererek ve yardımlaşarak, ticaret veya borç akdinin gerektirdiği şartları daha iyi hatırlar ve yerine getirebilir.

3- Unutma, aynı zamanda kadının psikolojik durumuyla ilgilidir. Bu, belki ona Allah’ın (c.c.) bir lûtfudur. Ayrıca, kadınların kendilerine mahsus bir halet-i ruhiyyeye sahip oldukları da bir hakikattır. Bu konuda ruh doktoru, Mazhar Osman şöyle der :

“Kadınla erkeğin tabiat farklılığı daha küçük yaşta başlar ve gittikçe artar. Evvelâ, kadının esas mizacı heyecanlılık (emotivite)dir. Bütün kadın psikozlarında bunun izlerine tesadüf olunur. Heyecanın hakim olduğu psikozlar, meselâ, cinnet-i mania-i inhitabiye kadınlarda daha çoktur. Vahşi kavimlerden en yüksek medeni milletlerin kadınlarına, pek asrî terbiye görmüş bir mini mini hanımla, köyde doğup büyümüş bir köy kızına varıncaya kadar kadınların müşterek hisleri, birbirinden farklı olmayan jestleri vardır. Her kadın, ayının yarısını hazırlanma, âdet, âdetten sonra gayri tabilikle, adeta hasta olarak geçirir. Tenasülde erkeğin rolü beş dakikalık bir birleşmeden ibaret ve ondan sonra aşka kayıtsız ve hatta müteneffirken, kadın, aşkın mahsulünü dokuz ay karnında, iki sene göğsünde taşır; hamilelik, doğum ve nifas hallerine ait bir çok ruhi değişiklikler, tabii ve mutad sayılan asabiyetler gösterir. Erkekle kadın nasıl birbirine müsavi olur.? Ruh tıbbında tetkikler ilerledikçe, ruhiyet ve zihniyetler arasındaki farkı daha açık göreceğiz. Kadın heyecanıyla yaşar, erkek muhakeme ile temayüz eder.”11

Bugün, kadının erkeğe nazaran, ruhen daha heyecanlı olduğu, hadiseler karşısında daha çok heyecanlandığı psikolojik bir gerçektir. Gutteyman de bu konuda şöyle demektedir :

“Kadında idrak, tahayyül, düşünce, isteyiş ve hareket gibi cihetlerin hep umumiyetle heyecanlılığa uygun düşen ve sadece bu zaviyeden anlaşılması mümkün olabilen, karakteristik hususiyetler vardır. Nitekim bu âmil gözetilmeden yapılacak etüdlerde, kadın ruhu, mühim bir kısmı itibarıyla muamma kalır.”12

Evet; iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk tutulması, hiçbir zaman kadının, erkeğin yarısı olduğu manâsına anlaşılmaz. Çünkü bu şahitlikte, yani her türlü teminatın bulunmasına önem verilmiş olan hukuki sahada bir icraattır. Bu şahitlik, sanığın ister lehine ister aleyhine olsun fark etmez.

Kadın, tabiî temayyülleri sebebiyle çabuk heyecanlanan ve merhamet tarafı ağır basan, davanın şart ve sebeplerinin tesiri altında kalması mümkün olan bir tabiata sahiptir. Dolayısıyla burada şahitlerden birinde herhangi bir sapma olduğunda, diğerinin ona hatırlatarak, gerçeğin ortaya çıkarılmasını garanti altına alma maksadı vardır. Kimsenin itiraz edemeyeceği ve tamamen insanın dışında, yaratılıştan gelen böyle bir özellik karşısında, “kadın, erkeğe eşit tutulmuyor” diyerek, Kur’an’ı yeltenme, sadece bir inattır, maksatlı bir tutumdur ve daha çok inkârdan veya nifaktan kaynaklanır.

Tenkit edilmek bir yana, tam tersine İslâm’ın, heyecanları ve duygusallığı erkeğe nazaran çok daha önde olan kadını, heyecanını daha da artıran hadiselere şahit olması durumunda kendisine yardımcı vererek manevî büyük mesuliyetler altında kalmaktan kurtarması ve toplumda şahitlik müessesesini gerektiği şekilde işletmesi, hem kadın, hem adalet, hem toplum açısından sadece alkışlanacak bir durumdur.

c- Kadının Yalnız Başına Şahitliği

İslâm’da daha çok kadının sahasına giren ve başkalarının muttali olamayacağı kadınlığa ait işlerde, tek kadının şahitliği kabul edilir. Zira şahitlikten maksat, gerçeğin ortaya çıkması, zulme meydan verilmemesi ve hakkın zayi olmamasıdır. Yoksa şahidin erkek veya kadın olması asıl mesele değildir.

Doğum, bekaret ve kadınlara ait bazı önemli hastalıklar hakkında kadınların şahitliği geçerlidir. Miras alabilmesi için, doğan çocuğun ses verip vermediği mevzuunda yine kadınların şahitliği kabul edilir. Ramazan hilalinin tesbiti hususunda da yine kadınların şehadeti, aynen erkeklerin şehadeti seviyesinde geçerlidir.13

Erkeklerin ekseriyetle göremeyeceği, bilemeyeceği, bekâret, evlilik, doğum, hayız, süt emzirme ve kadınlara ait hastalıklar hakkında münferit olarak şehadetleri, Maliki, Şafii ve Hanbeli âlimlerine göre de makbuldür.14

Dipnotlar

1- Tehanevi, Keşşafu Istılahati’l-Fünûn, 2/737-738.
2- KurtubI, Cami, 3/390.
3- Buhari, Sahih, 3/152; Tirmizî, Sünen, 4/475.
4- Ahmed b. Hanbel, Hanbel, Müsned 6/189; Tirmizi, Sünen, 4/474.
5- Buhari, Sahih, 3/148.
6- Zühayli, el-Fıkhu’l-İslâmi, 6/564.
7- Züheyli, a.g.e., 6/564.
8- İbn Ebi Şeybe, Musannef, ; Zeylaî, Nasbu’r-Raye, 4/81
9- Zühayli, a.g.e., 6/568-569; İbn Hümam, Fethul’l-Kadir, 4/52; İbn Abidin, ed-Dürrü’l-Muhtar, 4/405.
10- Zühayli, a.g.e., 6/574.
11- Bekir Topaloğlu, İslâm’da Kadın, s. 241.
12- Dikmen, İslâmda Kadın Hakları, s. 204.
13- Zühayli, a.g.e., 6/571
14.Zühayli, a.g.e., 6/572; Bu mevzudaki hadisler için bkz. Heysemî, Mecmeu’z-Zevaid, 4/201; Zeylaî, Nasbur’r-Raye, 4 /80-81.




Cevabımız


Değerli Kardeşimiz;



MEZHEBLERE GÖRE KADIN VE ERKEĞİN ŞAHİTLİĞİ:

Erkeklerin muttali olacağı hususlara dair şehadette sayı. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Erkeklerinizden de iki şahit tutun. Eğer iki şahit bulunmazsa, o halde razı olacağınız sahillerden bir erkekle iki kadın olsun." (Bakara, 282).

Bu ise hak, ister mal ile, isterse başka bir şeyle alâkalı olsun, medenî haklarda söz konusudur. Nikâh, talâk, iddet, havale, vakıf, sulh, vasiyet, hibe, ikrar, ibra, vilâdet (doğum), nesep gibi. Bu haklar Hanelilere göre iki erkeğin yahut bir erkek ve iki kadının şehadeti ile sabit olur. Burada kadının şehadetinin kabul edilmesi, kadının şehadet ehliyeti için gerekli niteliklere sahip olmasından dolayıdır. Bunlar ise şehadet, zabt ve edadır.

İki kadının şehadette bir erkek gibi değerlendirilmesinin sebebi ise, unutma fazlalığı sebebiyle zattaki eksikliktir. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: "Kadınlardan biri unutursa diğeri hatırlatır..." (Bakara, 282) (1)

Şafiî, Malikî ve Hanbelîler şöyle demektedir:

Erkeklerle birlikte kadınların şahitliği ancak mal ve ona tabi olan satış, icâre, hibe, vasiyet, rehin ve kefalet gibi hususlarda kabul edilir. Çünkü kadınlarda asl olan duygusallığın baskın olması, işleri tam anlamıyla tespit edememe ve eşya üzerinde velayetteki kusurları sebebiyle şahitliklerinin kabul olunmamasıdır.

Malî olmayan, ondan mal maksadı güdülmeyen ve erkeklerin muttali olduğu nikâh, ric'at, talâk, vekâlet, kasden öldürmek, zina haddi dışındaki hadler ise, ancak iki erkek şahit ile sabit olur. Çünkü Yüce Allah ric'at (hanımını ric'î talâk ile boşamış olan kocanın dönmesi) hakkında şöyle buyurmuştur: "Aranızdan adalet sahibi iki kişiyi de şahit tutun." (Talâk, 2).

Diğer taraftan İbni Mesûd (r.a.) Hz. Peygamber (a.s.)'in şöyle buyurduğunu rivayet ermektedir: "Velisiz ve âdil iki şahit olmaksızın nikâh olmaz." (2). Zührî'den ise şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlullah (a.s)'ın döneminde ve ondan sonraki iki halife döneminde hadlerde ve kan ile ilgili davalarda kadınların şahitliğinin kabul edilmemesi şeklinde sünnet cereyan edegelmiştir."(3). Şafiîler şöyle demektedir: Nass ric'at, nikâh ve hadler hakkında hükmün böyle olduğunun delilidir. Kendisi ile mal kasdı güdülmeyen ve erkeklerin muttali olduğu diğer bütün hususları da bunlara kıyas etlik. (4)

Zina haddi hususunda ilim adamları cezanın âdil, hür ve Müslüman dört erkek şahitten daha azı ile sabit olmayacağı üzerinde icma etmişlerdir. Çünkü Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

"Onlar buna dair dört şahit getirmeli değil miydiler? Şahitleri getirmediklerine göre onlar Allah katında yalancıların tâ kendileridir." (Nur, 13);

"Kadınlarınızdan fuhşu irtikâb edenlere karşı içinizden dört şahit getirin." (Nisa, 15);

"Sonra dört şahit getirmezlerse... "(Nur, 4). Hz. Peygamber (a s.)'ın de şöyle dediği sabittir:

"Ya dört şahit getirirsin veya sırtına had vurulur."(5)

Diğer had cezalarında ve kısasta ise cumhur bunların iki erkeğin şehadetiyle sabit olacağı üzerinde ittifak etmişlerdir. Çünkü Yüce Allah, "Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun." (Bakara, 282) buyurmuştur. Bu hususlarda kadınların şahitliği bir erkekle birlikte de ayrı ayrı tek başlarına da kabul edilmez.

Zahirîler de şöyle demektedir:

Eğer kadınlar birden fazla iseler hadlerde, bir erkekle birlikte kadınların şahitliği kabul edilir. Şu ayet-i kerimenin zahiri ile amel etmek bunu gerektirir: "Eğer iki erkek bulunmazsa o halde razı olacağınız şahitlerden bir erkekle iki kadın..." (Bakara, 282).

Kadınlardan başkalarının muttali olamayacağı hususlarda ise kadınların şahitliği kabul edilir. Çünkü Hz. Peygamber (a.s.)'in ebenin şehadetini kabul ettiği rivayet edilmiştir. (6) Diğer taraftan Abdürrezzak Musannefinde ez-Zührî'den şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Kadınlardan başkalarının muttali olmadığı kadınların doğumları ve onların gizli halleri gibi durumlarda kadınların şahitliğinin caiz olduğu şeklinde sünnet cereyan edegelmiştir. (7)

Bu hallerin tespiti hususunda ise farklı görüşler vardır.

Hanefîler şöyle demektedir: Doğum, bekâret, erkeklerin muttali olamayacağı bir yerinde bulunan kadınların gizli durumları hakkında kadınların şahitliği kabul edilir. Ancak süt emzirme hakkında tek başına kadınların şehadeti kabul edilmez. Çünkü süt emziren kadının mahremlerinden olan erkeklerin buna muttali olmaları mümkündür.

Ebu Hanife'ye göre miras için küçük çocuğun doğum esnasındaki ağlamasına dair kadınların şehadeti kabul edilmez. Çünkü doğum esnasında çocuğun ağlama sesi erkeklerin de muttali olduğu şeylerdendir. O bakımdan bu konuda yalnız kadınların şehadeti hüccet olmaz. Fakat doğmuş (ve ölmüş) çocuk üzerinde cenaze namazı kılındığına dair şehadetleri kabul edilir. Çünkü namaz dine dair hususlardandır ve bu konuda onların şahitlikleri Ramazan ayı hilâlinin şahitliklerinde olduğu gibi bir hüccettir.

Ebu Yusuf ile Muhammed ise şöyle demekledir: Kadınların doğan çocuğun ağlamasına dair şehadelleri miras için dahi kabul edilir. Çünkü doğum esnasında bebeğin ağlamasına âdeten erkekler hazır bulunmazlar. O bakımdan bu da kadınlann bizatihi doğuma dair şahitlikleri gibidir. Fethu'l-Kadîr müellifinin daha tercihe şayan gördüğü görüş budur.

Malikî, Şafiî ve Hanbelîler şöyle der: Çoğunlukla erkeklerin göremediği bekâret, dulluk, ay başı, süt emmek, istihlâl (doğum esnasında çocuğun ağlaması) gibi hallerde tek başına kadınların şahitliği kabul edilir. Kadınların yara, darlık, kemiğe benzer çıkıntı, baras, iddetin sona ermesi gibi, elbiseler altında kalan ayıplan hakkında tek başına kadınların şahitliği kabul edilir. Bu konudaki delilleri ise daha önce kaydettiğimiz Zührî'nin haberidir. Bu haberde söz konusu edilmeyenler de sözü geçen doğum ve kadınların kusurları gibi ortak ölçü sayılabilecek hususlara kıyas edilir.

Tek başına kadınların şahitliği hakkında, şart koşulan sayı ile ilgili olarak farklı görüşler vardır. Hanefiler ve Hanbelîler âdil bir kadının şehadeti kabul edilir (8) derken Malikîler iki kadın yeterlidir, demektedirler. Şafiîler ise dört kadından daha aşağısı yeterli değildir, derler. Çünkü Yüce Allah bir erkek şahide iki kadını denk kılmıştır. Aynca erkeğin de iki kişi olmasını şart koşmuştur. (9)

Dipnotlar:

1- Felhu'l-Kadîr, VI/7; el-Bedâyi', VI/277; el-Kilâb ma'a'l-tiibâb, İV/55 vd.

2- Bu hadîsi Beyhakî, ibni Hibbân ve el-Evsât'da Taberanî, İmrân b. Husayn, Hz. Aişe, Câbir ve başkalarından rivayet etmişlerdir. Süyutî bunun sahih kabul edildiğinden söz etmektedir. el-Ca-miu's-Sağir, C/204; Nasbu'r-Râye, 111/167; Mecmau'z-Zevâid, İV/286.

3- Bunu İbni Ebu Şeybe, Musannef'inde ez-Zührî'den rivayet etmiştir. Abdürrezzak da bunu Hz. Ali'den şöylece rivayet etmektedir: "Kadınların cezalarında ve kan dökme ile ilgili hususlarda şehadetleri caiz değildir." Nasbu'r-Râye, İV/79.

4- el-Mühezzeb, 11/333; Bidâyetul-Muclehid, 11/454; el-Muğni, IX/149 vd.; el-Turuku'1-Hükmiyye 152 vd.

5- Bunu Ebu Yala el-Mavstlî Müsnedinde Enes b. Mâlik'den rivayet etmiştir. Buhari de ibni Ab-bas'tan şu lafızla rivayet etmektedir: "Ya delil (getirirsin) yahut da sıratına had vururum." Nasbu'r-Râye. IU7306.

6- Bunu Darekutnî, Süneninde Huzeyfe b. el-Yemân'dan rivayet etmiştir. Senedinde meçhul birisi vardır. Taberanî de el-Evsat'da rivayet etmiştir. el-Heysemî, "Senedinde kendisini tanımadığım ravi vardır." demiştir. et-Tenkıh'de de şöyle denilmektedir: "Bu aslı bulunmayan batıl bir hadistir." Nasbu'r-Râye, IV/80; Mecmau'z-Zevâid, IV/201.

7- Bunu İbni Ebu Şeybe de rivayet etmiştir. Nasbu'r-Râye, IV/80.

8- Çünkü Peygamber (a.s.) ebenin şahitliğini kabul etmiştir. Bunu Darekutnî, Huzeyfe'den rivayet etmiştir. Ebu'l-Hattab'ın da İbni Ömer'den rivayetine göre Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: "Süt emmek hususunda tek bir kadının şehadeti yeterlidir." Ahmed ve el-Kebîr'de Taberanî İbni Ömer'den şunu rivayet etmektedirler: "İbni Ömer yahut bir adam Hz. Peygamber (a.s.)'e sormuş; "Süt emmek hususunda caiz olan şehadetin mahiyeti nedir?" Peygamber (a.s.) de, "Bir erkek yahut bir kadındır." cevabını vermiştir. Bir başka rivayette ise bir erkek ve bir kadındır, denilmektedir. Senedinde zayıf bir ravi vardır. Ancak süt emziren kadının tek başına şehadetinin kabul edileceği hususunda onu destekleyen rivayet vardır. Subülü's-Seiâm, 111/318; Mecmau'z-Zevâid, 10/201.

9- Sözü geçen bütün bu hususlar için bk. el-Mebsût, XVI/112; Fethu'l-Kadîr, VI/6 vd.; el-Bedâyi' VI/277, 279; ed-Dürrû'l-Muhtâr, IV/386 vd.; el-Lübâb, IV/55 vd.; Bidâyetul-Müctehid, 11/45: vd.; es-Şerhu'l-Kebîr, IV/185; el-Mühezzeb, 11/332 vd.; Muğnfl-Muhtâc, IV/441 vd.; el-Muğni K/147 vd.; 155; el-Muhallâ, IX/483; el-Turuku'l-Hükmiyye, 129.

Vehbe Zuhayli, İslam Fıkhı Ansiklopedisi, c.8, s.314-316.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet Editör