2 sonuçtan 1 ile 2 arası

Konu: Kuran-ı Kerim ezberi-Hafızlık Eğer Beni Hafız Yapmazsanız!...

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Kuran-ı Kerim ezberi-Hafızlık Eğer Beni Hafız Yapmazsanız!...

    Kuran-ı Kerim ezberi-Hafızlık Eğer Beni Hafız Yapmazsanız!...


    İlkokulu bitirip kursa gelmişti. Ailesi kendi isteğiyle geldiğini söylemişti. Kayıt için adını sorduğumda:
    "-Fatıma" dedi, hiç de çekinmeyen bir tavırla... Ve ekledi:
    "-Eğer beni hafız yapmazsanız, kayıt yaptırmak istemiyorum."
    Böyle tehdit edercesine konuşması, onu yaşından daha olgun gösteriyordu. Tebessümle:
    "-Korkmayın küçük hanım, siz isteyin hafız da yaparız, hoca da!"
    O küçük gözlerinin içi parıldadı birden.
    Annesi:
    "-Hocahanım, çocuk işte, kusuruna bakmayın. İlle de hâfız olacağım der, başka bir şey demez. Bizim köyün hocasından duymuş. Peygamber Efendimiz, "Hâfız olanlara cennette taç giydirilecek!" buyurmuşlar herhalde. Siz daha iyi bilirsiniz ya, biz bu kadar duyduk anladık!"
    Kendisini teselli etmek ihtiyacı hissettim:
    "-Tabii teyze, ne demek! Keşke herkes sizin gibi duyduklarını hemen kabul etse de teslim olsa...Siz hiç merak etmeyin, kızınız önce Allah'a sonra bize emanet!.."
    Kadıncağız elime yapıştı. Öpecekken ellerimi geri çektim, utandım. Tuttum, ben onun elini öptüm. Gözleri yaşardı.
    "-Hocahanım bu eller, gözler hep günahlı, asıl sizinkiler öpülmeye layık!.."
    "-Estağfirullâh teyze!" dedim . "O âhirette belli olur."

    Bu konuşmadan sonra kaydını yaptığımda FatÎma'nın Erzurumlu olduğunu öğrendim. Bir an düşündüm.
    "-Küçük nasıl kalacak, bu kadar uzaklarda..."
    Zaman ilerledikçe FatIma'nın edepli tavırları daha da çok etkiledi beni. Azimliydi. Geceleri uykusunun arasında ayetleri sayıklarken görüyordum çoğu kez. Böyle devam ederken arada bir bana gelip çeşitli sorular soruyordu. Birgün:
    "-Hocam hâfız olmak için Kur'ân'ı bitirmek mi lazım?" diye sordu. Ben de:
    "-Tabii ki hepsini ezberleyeceksin ki, "hâfız" adını alacaksın."
    Bu cevabıma çok üzülmüş gibiydi. Bir şey demek istiyordu sanki... Teşekkür etti ve döndü arkasına gitti.
    Derslerim arasında onlara sürekli Kur'ân ezberlemekle işin bitmeyeceğini mutlaka içindekileri uygulamanın gerektiğini hatırlatıyordum. Talebelerden biri:
    "-Hocam" dedi. "Fatıma'nın annesi, abdestli olmayanların hâfızlara dokunamayacağını söylemiş. Bu doğru mu?" diye sordu.


    Çok ilginçti doğrusu. İçimden "mâşallâh!" dedim. Ve onların sorularına da cevap vermek için, "Osmanlı zamanında atalarımız Kur'ân'a ve hâfıza kıymet verdiklerinden öyle yaparmış." dedim.
    Çok hoşlarına gitmişti bu iş. Hepsi âdetâ kendilerini ulaşılması zor, vitrindeki altın gibi görüyorlardı.
    "Görsünler" dedim kendi kendime... Bu yaşta, buralara gelmişler. Allah'ın kelâmını ezberliyorlar, onlara fazla görmem bunu.
    Bu arada Fatma ara sıra rahatsızlanıyor ve revirde yatıyordu. Zaman geçtikçe Fatıma'nın morali ve sağlığı daha da çok bozuluyordu. Birgün dersini 2 kez aksatınca sormak zorunda kaldım:
    "-Ne oldu, yoksa anneni mi özledin?"
    Sert bir şekilde bana döndü. Solgun yüzüne bir ciddiyet gelmişti:
    "-Hayır", dedi.
    "-Öyleyse neden moralin bozuk? Sık sık da hasta oluyorsun!" dedim.
    Yalvarır gibi oldu. Gözleri dolmuştu:
    "-Yanlış anlamayın, inanın ki annemi özleyip de gitmek istediğim yok. Burayı çok seviyorum. Allâh'ımdan çok korkuyorum. Buraları terk edersem, bana âhirette hesabını sormaz mı?"
    Dilim dudağım bağlandı. Bir şey diyemedim. Suçlu bile hissettim, kendimi. O küçük kalbte bu ne îmandı, Yâ Rabbi! Onu hayranlıkla izliyordum.
    Birgün çok rahatsızlandı. Doktora götürmek zorunda kaldık. Bir çok tahlillerden sonra, arkadaşım olan doktor hanım:
    "-Hocahanım, derhal bu talebeyi ailesinin yanına gönder." dedi. Şaşkınlıkla:
    "-Neden?" diye sordum. Bana:
    "-Belki üzülecek, hatta inanmayacaksın ama, bu talebe "kanser!..".
    Âdeta başımdan aşağı kaynar sular dökülmüştü.

    Hastâneden ayrılırken Fatıma'ya hiç bir şey diyemedim. O ise hâlimi anlamış gibi, bana sorular sorup dikkatimi dağıtmaya çalışıyordu. Kulağıma eğilerek:
    "-Hocam" dedi. "Azrail insanların canını alırken nasıldır?"
    Ağlamamak için zor tutum kendimi:
    "-Mü'min kullara karşı çok güzel bir sûrettedir." dedim.
    Mırıldandı:
    "-Belki hafız olamam, ama Elhamdülillah mü'minim!" diye.
    Hâfız olmak için Kur'an'ı bitirmek gerektiğini söylediğimde neden üzüldüğünü şimdi anlamıştım. Demek ki hastalığını biliyordu.


    Bir kaç gün sonra eşyalarını hazırlamaya başladık. Çünkü artık dayanılmaz acılar içinde kıvranıyordu. Evine gitmesi gerekiyordu. Ailesi geldi. Fatma yanıma gelerek, mahcûbiyetle:
    "-Bana kızmadınız değil mi? Eğer söyleseydim belki kursa almazdınız!.."
    "-Ne demek!.. Nasıl kızarım sana.." dedim. "Hem sonra, sakın üzülme hâfızlığımı bitiremedim diye. Bu yola girdin ya, Rabbim seni hâfızlar zümresinden yazmıştır inşâallâh!" dedim.
    Öyle sevindi ki! Sarıldı boynuma:
    "-Gerçekten ben şimdi hâfız sayılır mıyım? Anne bak duydun değil mi?" Hüngür hüngür ağlıyordu.
    Ya Rabbi, bu ne aşktı!
    Rabbimin hikmeti tecelli etse de iyi olsaydı şu Fatma, ne güzel bir kul olurdu.

    Böylece Fatma'yı gözyaşları ile Erzurum'a uğurladık. Çok geçmedi. Bir iki hafta sonra ailesi ağırlaştığı haberini verdi. Bu bir iki hafta içinde ondan iki mektup almıştım. Bana hep hâfızlık tâcını merak ettiğini, bunun rüyalarına bile girdiğini yazıyordu.
    Birgün sabah namazından sonra telefon çaldı. Fatma'nın annesiydi karşımdaki ses... Ağlamaklı bir sesle:
    "-Hocahanım Fatıma'yı uğurladık. Rica etsem bir hatim okur musunuz?" deyince, ben de dayanamadım ağlamaya başladım.
    Annesi beni teselli edercesine telefonu kapatmadan:
    "-Size ölmeden önce şunu söylememi istedi", dedi. Hıçkırarak:
    "-Anneciğim, hocama söyle!.. Azrâil söylediğinden de güzelmiş."

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 18.536, Level: 86
    Points: 18.536, Level: 86
    Level completed: 38%,
    Points required for next Level: 314
    Level completed: 38%, Points required for next Level: 314
    Overall activity: 0%
    Overall activity: 0%
    Achievements
    İslam-Gülü - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
    Vip Özel Üye
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    sendenim
    Mesajlar
    2.745
    Points
    18.536
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    20

    Standart Cevap: Kuran-ı Kerim ezberi-Hafızlık Eğer Beni Hafız Yapmazsanız!...

    ne güzel bir ölüm ne güzel bir edep ne güzel bir aşk rabbim öyle fatmaları cogaltsın paylaştıgın için rabbim razı olsun sıla ablacım güzel hafız fatmacımız için el fatiha ma salavat...
    Elif olmak zordur
    Çünkü elif olmak
    Yuvarlak bir dünyada dik durmanın
    Dik ve önde
    Belki acıyla
    Ama vazgeçmeden durmanın
    Dünya ne kadar dönerse dönsün
    Olduğu yerde kalmanın adıdır elif olmak
    Kaç silah varsa elife çevrilir
    Elif hep olduğu yerdedir
    Silahlar patladığında ilk vurulan eliftir
    Zordur elif olmak
    Elif olmak hep vurulmaktır
    Elif olmak yalnızca elif olmaktır
    Ne B, ne T, ne S
    Elif
    Yalnızca elif
    Elif demeden hiçbir şey denilemez
    Ben elif dedim
    Artık her şeyi söyleyebilirim...

Benzer Konular

  1. Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 24.08.08, 14:42
  2. Kuran-ı kerim niçin Arapça ?
    By SiLa in forum Kuran-ı Kerim
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.08.08, 13:34
  3. 1.mucizelerle kuran ı kerim.....
    By Konyevi Nisa in forum Kur'an Mucizeleri
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 06.07.08, 16:11

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •