5 sonuçtan 1 ile 5 arası

Konu: Oruç, Teravih ve Mukabele

    Share
  1. #1
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Oruç, Teravih ve Mukabele

    Oruç, Teravih ve Mukabele


    Soru: Bir hadis-i serifte, “Her kim inanarak ve karsiligini sirf Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, onun geçmis günahlari bagislanir.” buyurulurken “imanen ve’htisaben” kaydi konuluyor. Bu ifadeyi nasil anlamaliyiz?

    Cevap: Evet, Peygamber Efendimiz (aleyhi ekmelüttehaya) “Men same Ramadane imanen ve’htisaben gufira lehu ma tekaddeme min zenbihi” buyurmus; Ramazan’la gelen berekete tam inanan, ihlas ve samimiyetle oruç tutup bu mübarek ayi ibadet ü taatle degerlendiren ve sevabini da yalnizca Allah’tan bekleyen mü’minlerin geçmiste isledikleri günahlarinin affedilecegini müjdelemistir.

    “Imanen” kelimesi, inanilmasi gerekli olan her seye ve oruçla alakali dini hükümlere kalbden inanmayi; orucun farz olduguna, karsiliginda büyük mükafat bulunduguna ve her seyden öte riza-yi ilahiye bir vesile teskil ettigine hiç tereddüde düsmeksizin iman etmeyi vurgulamaktadir.

    Evet, biz Allah’in kullariyiz; Allah da bizim ma’budumuzdur. Bizim O’na karsi yaptigimiz seyler O’nun hakki, bizim de vazife ve sorumlulugumuzdur. Oruç da, O’nun emri ve bizim görevimizdir. O, ibadetlerimizden her zaman haberdardir ve yaptigimiz her seyi bilmektedir. Cenab-i Hakk’in görüp bildigi o amellerimiz, mevsimi gelince nemalanmis olarak geriye dönecektir. Ayrica, ellerimizi O’na kaldirdigimizda, bir kudsi hadiste dendigi gibi; “O eller geriye bos olarak dönmeyecektir.”

    Cenab-i Hakk’a karsi teveccüh ederken ve O’na yalvarip yakarirken, her seyden evvel O’nun kullarini gördügüne, dualari isittigine ve istekleri yerine getirecek güce sahip bulunduguna tam inanmak lazimdir. Yoksa inanmadan el açmak, “Verirse verir, vermezse vermez” gibi bir manaya gelir ki, bunun bir saygisizlik oldugu ve öyle birinin çagrisina icabet edilmeyecegi bellidir. O, lütfuyla, keremiyle, rahmetinin gazabinin önünde olmasiyla ve merhametinin enginligiyle öylelerine de verirse verir; biz “vermez” diye kestirip atamayiz. Fakat, O’nun dualari kabul etmesinin vesilesi evvela O’na gönülden inanmaktir. Inanacaksin ki, samimiyetle ellerini kaldirdigin zaman Allah onlari bos çevirmez, yüzünü kara çikartmaz, seni mahçup etmez; aksine, o kapiya bir daha yönelmene vesile olacak sekilde lütuflarda bulunur. Iste, “imanen” kaydi böyle bir inanmayi ifade etmektedir.

    “Ihtisap” kelimesi de sevabin Allah’tan beklenmesi manasina gelmektedir; dünyevi beklentilere girmeme, sadece Allah’in hosnutlugunu gözetme ve mükafati O’nun rahmetinden umma demektir. Hayir islerinde ve ibadetlerde ihlas ve samimiyete aykiri hiçbir husus olmamali; riya ve süm’alara girilmemelidir. Hiçbir amel insanlarin takdir ve teveccühlerine bina edilmemeli; her sey Allah için yapilmali ve beklentiler de hep Allah’tan olmalidir. O beklentilerde de yine himmet ali tutulmali; yani, yapilan isler dünyevi faydalara baglanmamalidir. Gerçi, Sahabi anlayisiyla, ayakkabimizin bagini bile kaybetsek biz onu da Allah’tan istemeliyiz.. arkasinda oldugumuz her konuda gayret etmeli, iradenin hakkini vermeli ama neticede her seyi Allah’tan dilemeliyiz. Ancak, kullugumuzu Cenab-i Hakk’a sunarken, O’nun Ma’bud, bizim de kul oldugumuzu hiç hatirdan çikarmamali; O’nun hakki oldugu için kullugumuzu O’na tahsis etmeliyiz. Dolayisiyla, ibadetlerimizi ihtiyaç ve isteklerimize baglamamali, onlari vazifemiz oldugu için eda etmeliyiz.

    Haddizatinda, Cenab-i Hak’tan bir sey isteme bizim zati hakkimiz degildir; O’nun lutfedip bize verdigi haklar türündendir. O öyle lütufkardir ki, o haklari Kendisine karsi kullanmamiza müsaade etmis ve kullandirmistir. Mesela, bir manada, “Siz Bana kullukta bulunun, ibadet ü taatinizi yerine getirin –ki bu sizin vazifenizdir– Ben de, öbür alemde nimetlerimle sizi sevindireyim” demis ve bir mukavele yaparak bize bazi haklar vermis; “Kullugunuzu yaparsaniz Benim üzerimde hakkiniz olur” demistir. Demek ki, hakki veren de, onu kullanma imkani bahseden de Allah’tir.

    Yoksa, bizim mahiyetimizde ve rizik olarak bize verilen nimetlerde kaç paralik kendi sermayemiz var ki, herhangi bir hakkimiz olsun! Evet, biz mebdeden müntehaya kadar her seyimizle O’na aidiz ve O’nun verdigi haklarimiz olsa da her seyden önce birer kuluz. Öyleyse, bir kula yarasir sekilde hareket etmeli ve sadece Halikimizin, Razikimizin ve Rabbimizin hosnutlugunu dilemeli, ibadetlerimizi de bu niyetle yerine getirmeliyiz. Iste, “ihtisap” tabiri de bu hakikatlere bagli kalarak, sadece Allah için oruç tutmak gerektigini ve mükafati O’ndan beklemenin lüzumunu belirtmektedir.

  2. #2
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Oruç, Teravih ve Mukabele

    Soru: Bazi hadis-i seriflerde, Ramazan ayi gelince “merede-i seyatin”in zincire vuruldugu ifade ediliyor? “Merede-i seyatin” ne demektir; onlarin zincire vurulmalarinin tezahürleri nelerdir?

    Cevap: Peygamber Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) “Ramazan ayi girince Cennet kapilari açilir, Cehennemin kapilari kapanir ve merede-i seyatin zincire vurulur.” buyurmustur. “Merede”, inatçilar, direnenler, saldirganlar demektir. Bu ifadeyle, seytanlarin en azginlari, ipe-sapa gelmezleri, gözü dönmüsleri kastedilmektedir. Evet, bu mübarek ayda, “merede-i seyatin” zincire vurulmaktadir.

    Bununla beraber, Ramazan-i serifte de hatalar islendigi, günahlara girildigi ve büyük yanlisliklar yapildigi bir gerçektir. Fakat, bu Kur’an ayinda mü’minlerin elde ettigi büyük kar düsünüldügünde ve seytanin buna razi olmayacagi, adeta hirsindan deliye dönecegi ve insanlari günahlara çekmek için bütün hilelerini kullanacagi göz önünde bulunduruldugunda merede-i seyatinin elinin-kolunun baglanmis oldugu anlasilacaktir.

    Evet, Ramazan’da yapilan ibadetler çok önemlidir. Cenab-i Allah oruç hakkinda “Oruç Bana ait bir ibadettir; onu Nefsime izafe ediyorum. Mükafatini da Ben verecegim.” buyurmaktadir. Bu itibarla da onun genisligini, derinligini ve hak indindeki degerini kavramak, ona bir kiymet takdir etmek mümkün degildir. Dolayisiyla, onun mükafatini vermeye Cenab-i Hak’tan baska kimsenin gücü yetmez. Allah Teala, oruç sevabini bizzat takdir etmis ve onu öbür alemde bir sürpriz olarak verme vaadinde bulunmustur. Bu sürpriz mükafatin en önemli vesilesine de “Çünkü oruç tutan kulum, yemesini-içmesini Benim için terk ediyor” sözüyle isaret buyurmustur.

    Bu kutlu zaman diliminde mü’minler oruç ibadetiyle beraber, teravih namazi da kilarlar. “O Ramazan ayi ki insanlara bir rehber olan, onlari dogru yola götüren ve hakki batildan ayiran en açik, en parlak delilleri ihtiva eden Kur’an o ayda indirildi.” (Bakara, 2/185) ilahi beyani geregince Ramazan’i tam bir Kur’an ayi olarak degerlendirir ve bol bol Kur’an okurlar. Ayni zamanda, gönülleri açilir, semahatle ve engin bir cömertlikle cosarlar; hayir ve hasenat hesabina bütün firsatlari degerlendirirler. Bir hadis-i serifin ifadesiyle, “Rasülullah insanlarin en cömerdi idi. Onun bu cömertligi Ramazan ayi girip de Cebrail aleyhisselamla bulustugu zaman daha da artardi. Hazreti Cebrail Ramazan ayi çikincaya kadar her gece Peygamber Efendimiz’e gelip Kur’an’i arz ederdi. O günlerde Allah Rasülü (sallallahu aleyhi ve sellem) insanlara rahmet getiren rüzgardan daha cömert olurdu.” Mü’minler de, Rehber-i Ekmel’e ittiba ederek, o günlerde daha bir cömertlesir; zekat, sadaka ve fitir sadakasi adi altinda sürekli ihsanda bulunurlar. Dahasi, bazilari, Ramazan ayinin son on gününde itikafa girer ve kendilerini bütün bütün ibadete verirler.

    Iste, böyle bir hayir yarisi karsisinda seytanin çileden çikmasi onun tabiatinin geregidir. Zira o, insanogluna düsmanligini ifade ederken, “Zatina kasem olsun, hepsini sirazeden çikaracagim!” demis ve sürekli, ayaklari kaydirma yollari arayip durmustur. Öyleyse, Ramazan’in bereketi çildirtir seytani ve seytanlasan bir kisim habis ruhlari. Bu büyük sevaplari insanlarin ellerinden alabilmek için, onlar arasinda çok hir–gür çikarma hirsiyla kivrandirir insi-cinni seytanlari.

    Ne ki, görüldügü gibi, insanlar bu huzur ikliminde büyük ölçüde ramazanlasiyor; daha dikkatli ve ahirete açik yasiyorlar. Allah’in izni ve inayetiyle, Ramazan’i sükünet içinde geçiriyor ve günahlardan biraz daha uzak kaliyorlar. Demek ki, merede-i seyatin diyebilecegimiz o azginlar gerçekten zincire vuruluyor. Bazi insi ve cinni seytanlar heva ve heves gibi yardimcilari vasitasiyla tahribatlarina devam etmeye çalissalar da, Cenab-i Hak, azgin seytanlarin önünü tikiyor ve onlara faaliyet izni vermiyor.

  3. #3
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Oruç, Teravih ve Mukabele

    Soru: Buyurdugunuz gibi, Ramazan ayinin önemli bir siari da teravih namazidir. Teravih namazinda nelere dikkat etmeliyiz?

    Cevap: Teravih, Arapça’daki “terviha” kelimesinin cem’i (çogulu) olup “teneffüs etmek, ruhu rahatlatmak, bedeni dinlendirmek” gibi manalara gelmektedir. Ramazan ayina mahsus olmak üzere yatsi namazindan sonra kilinan sünnet namazin her dört rekatinin sonundaki oturus, “terviha” olarak adlandirilmis; sonradan bu kelimenin çogulu olan “teravih” sözü, Ramazan gecelerinde kilinan bu nafile namazin ismi olmustur. Teravih namazi, sünnet-i müekkededir; orucun degil Ramazan ayinin ve vaktin sünnetidir. Onun için, hasta ve yolcu gibi oruç tutmak zorunda olmayanlar için de teravih namazini kilmak sünnettir.

    Peygamber Efendimiz Ramazan’da birkaç gece teravih namazi kildirmis; daha sonra, teravihte cemaat farz kilinir da müslümanlar onu edaya güç yetiremezler endisesiyle yalniz kilmayi tercih etmis; fakat, “Kim Ramazan namazini (teravih) inanarak ve sevabini Allah’tan umarak kilarsa onun geçmis günahlari bagislanir.” diyerek ashabini bu namaza tesvik etmistir.

    Rasül-ü Ekrem (aleyhissalatu vesselam) bir baska hadis-i seriflerinde teravih namazi kilmanin önemini ve sünnet oldugunu söyle ifade buyurmustur; “Allah Ramazan ayinda oruç tutmanizi farz kildi. Ben de Ramazan gecelerinde kiyam etmenizi (teravih namazi kilmanizi) sünnetim olarak tesvik ettim. Kim inanarak ve sevabini Allah’tan bekleyerek ihlas ile oruç tutar ve kiyam ederse (teravih namazi kilarsa) günahlarindan arinir, annesinden dogdugu günkü gibi tertemiz olur.”

    Teravih namazinin cemaatle kilinmasi kifai sünnettir; yani, bir yerlesim yerinde en az bir mecliste cemaatle teravih namazinin kilinmasi gerekir. Iki rekatta bir selam vererek kilinmasi en faziletli olanidir. Aralarda salat u selam, esma-i ilahi ve “hizbu’l-hasin”, “hizbu’l-masun” gibi dualar okunabilir.

    Günümüzde bazilari Hazreti Aise validemizden rivayet edilen bir hadisi esas alarak teravih namazinin sekiz rekat oldugu üzerinde israrla durmaktadirlar. Ne var ki, Ibn Abbas (radiyallahu anh) Peygamber Efendimiz’in Ramazan’da yirmi rekat ve vitir kildirdigini rivayet etmistir. Dahasi, bu hususta sahabe efendilerimizin fiili icmasi vardir. Nitekim, teravih namazi Hanefi, Safii, Hanbeli mezheplerine göre yirmi rekattir. Maliki mezhebinde ise yirmi ve otuz alti rekat oldugu seklinde iki görüs vardir; yirmi rekat oldugu fikri daha yaygindir. Binaenaleyh, çok yasli ve hasta kimseler, sadece sekiz rekata güç yetirebiliyorlarsa, hiç olmazsa o kadarini eda etmeli; ama gücü ve kuvveti yerinde olan mü’minler teravih namazini mutlaka yirmi rekat olarak ikame etmelidirler.

    Ulema, teravih namazini Kur'an-i Kerim'i en az bir kere hatmederek kilmanin sünnet, birden fazla hatimle ikame etmenin ise bir fazilet oldugunu belirtmislerdir. Selef-i salihin, Ramazan boyunca teravihte Kur'an'in hepsini okumus veya okuyan birinin arkasinda namaz kilmislardir. Ne var ki, daha sonraki dönemlerde cemaatin durumu nazar-i itibara alinarak, teravih namazini insanlari camiden uzaklastirmayacak bir sekilde kildirmanin daha uygun oldugu görüsü agirlik kazanmistir.

    Teravih namazi kilinirken, ister kisa sureler okunsun isterse de hatim takip edilsin, ayetlerin tertil üzere okunmasi ve namazin da tadil-i erkana riayet edilerek kilinmasi/kildirilmasi gerekir. Yoksa yaris yapar gibi çok süratli bir sekilde ayetleri okumak, rüku ve secdeleri verip veristirmek kat’iyen dogru degildir. Maalesef, son senelerde halk arasinda “jet imam” tabir edilen kimseler türemistir; teravih namazinin ciddiyetine ve sihhatine dokunacak manzaralar sergilenmektedir. Mü’minler, bu hususta temkinli davranmali; teravih namazinda ayetlerin tertil üzere okunmasina ve tadil-i erkanin gözetilmesine dikkat etmelidirler.

    Soru: Kur’an ayinda, Kur’an sayesinde yeniden hayat bulabilmemiz için neler tavsiye edersiniz?

    Cevap: Bütün bir sene Kur’an’dan uzak kalmis olanlar bile Ramazan’in nürefsan ikliminde ciddi bir susamislik içinde Kelam-i Ilahi’den kevser yudumlamaya kosarlar. Çünkü, bu gufran ayinda, yaygin olarak her yerde yapilan bir adet de mukabeledir.

    Kur'an'in Allah tarafindan indirildigi sekilde korunmasi, ayet ve sürelerin tertibinin dogru olarak tesbit edilmesi ve bunun kontrolü için Hazreti Cibril (aleyhisselam) her sene Ramazan ayinda, bir rivayete göre Ramazan ayinin her gecesinde, Rasül-ü Ekrem (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz'e gelirdi. Allah Rasülü (aleyhi ekmelüttehaya) Kur'an ayetlerini Cibril Aleyhisselam’a okurdu ve sonra da onun okuyusunu dinlerdi.

    Iste, Kainatin Iftihar Tablosu ile Cibril-i Emin’in Kur’an-i Kerim’i bu sekilde karsilikli olarak okumalarina “mukabele” denilmistir. Hem o mukaddes hatiraya sayginin bir tezahürü olarak hem de Kur'an'in Ramazan'da nazil olmasi ve özellikle bu ayda Kur'an okumanin kat kat mükafatlandirilacaginin müjdelenmesi sebebiyle, mü’minler Ramazan boyunca camilerde ve evlerde “mukabele” okumayi ve hatimler yapmayi güzel bir adet haline getirmislerdir.

    Selef-i salihin efendilerimiz Kur’an’i her ay bir defa hatmetmeyi ona karsi vefanin alt siniri kabul etmis; ayda bir kez onu okumayanin ona karsi vefali davranmamis ve onu terketmis sayilacagini belirtmislerdir. Bu açidan, Ramazan’in mübarek günlerini degerlendirerek ayda en azindan bir defa Kur’an’i hatmetmeye kendimizi alistirmaliyiz ki, bu bizim için bir baslangiç sayilsin ve hiç degilse bundan sonra Kelam-i ilahiye karsi vefali olabilelim.

  4. #4
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Oruç, Teravih ve Mukabele

    Aslinda, bilmeyenler her zaman onu ögrenme ve anlama pesinde olmali, bilenler de bütün idrak ve ihsas güçlerini onu dogru ögretip dogru ifade etmede kullanmali ve onun okunup anlasilmasini daha bir yayginlastirmalidirlar. Zira o, anlasilmak ve anlatilmak için Allah rahmetinin insan akl ü idrakine en büyük armaganidir. Onu okumayi ögrenip, manasini anlamak hem bir vazife hem de bir kadirsinaslik; anlatmaksa onun nuruna muhtaç gönüllere saygi ve vefanin ifadesidir.

    Bu itibarla, Kur’an okumayi bilmiyorsak, Ramazan-i Serif’i vesile yaparak, hemen ögrenme yollari aramali; Kelam-i ilahiyi okuyabiliyor ama anlayamiyorsak, bazi ayetlerin serhlerini de ihtiva eden bir meale basvurmali ya da daha da güzeli, ciddi bir tefsir kitabi mütalaa etmeli ve bu bir ayi gerçekten bir Kur’an ayi olarak degerlendirmeliyiz. Selef-i salihin efendilerimize ittibaen, can ü gönülden Kur’an’a yönelmeli, Kelam-i ilahiye karsi kalb kapilarini sonuna kadar açmali ve “Cenab-i Hakk’in marziyatini kelamindan anlama” hususunda Ramazan’in kudsiyetine yarasir bir cehd ortaya koymaliyiz.

    Soru: Birer disiplin insani haline gelebilmemiz için Ramazan ayinin ne gibi katkilari olabilir? Ramazan-i Serif bizde ne türlü aliskanliklar hasil etmelidir?

    Cevap: Disiplin, frenkçe bir kelimedir; intizamin te’mini için uyulmasi gereken emir ve yasaklar, dengeli bir insan olabilmek için lazim gelen zihni, ahlaki, ruhi terbiye ve “düzen ruhu” manalarina gelmektedir. Disiplin insani ise, belli kaide ve prensipler çerçevesinde yasayan, tertip ve düzen hususunda hassas davranan insan demektir.

    Aslinda, bir mü’minin hayati her zaman çok ahenkli olmalidir. O, ne zaman ne yapmasi gerektigini, nelerle mesgul olmasi ve hangi islerle ugrasmasi lazim geldigini önceden bilmeli ve ona göre davranmalidir. Onun, hangi isi önce yapacagini belirleme ve bir programa göre çalisma niyeti haricinde “Acaba simdi ne yapsam?” seklinde bir düsüncesi olmamalidir. O, hem Cenab-i Hakk’a karsi kulluk vazifelerini hem diger insanlarla alakali sorumluluklarini hem de kendi sahsi islerini ve bunlardan hangisini ne zaman yapacagini mutlaka önceden tayin etmeli; her haliyle bir düzen ve intizam örnegi sergilemelidir. Haddizatinda, ibadetler is tanzimi ve vakit taksimi için çok önemli birer köse tasidir ve inanan insan çogu zaman islerini o ibadet takvimine göre ayarlar: “Ögle namazindan sonra; aksam namazindan önce..” diyerek gününü belli dilimlere ayirir ve hiçbir anini bos geçirmemeye çalisir.

    Zamanin kiymetini bilen ve ömrü, degerlendirilmesi gereken çok önemli bir nimet olarak gören kimseler, yeme içmeden yatip-kalkmaya kadar her seyi zabt u rabt altina alirlar; hiçbir meselelerini daginiklik içinde ve sürüncemede birakmazlar. Onlar bilirler ki, hem insanlarin hem de kurumlarin en verimli olduklari anlar, en düzenli olduklari zamanlardir.

    Iste, Ramazan ayi, yemek-içmek-uyumak gibi nefsin arzu ettigi seylere karsi tavir belirleyerek, bunlari ihtiyaç ölçüsünde ve hamd ü sükür duygulari içerisinde gidermek suretiyle hayati disipline etmeyi ögretir. Nefsani isteklere karsi, kalb ve ruh atmosferine siginarak, vicdani harekete geçirip iradeyi güçlendirerek sürekli istikamet üzere olabilmeyi ders verir.

    Ramazan-i serif, insanin en zayif damarlarindan biri olan yeme-içme istegini sinirlamayi ve kontrol altinda tutmayi saglar. Adeta bir beslenme disiplini talim eder. Evet, hayati devam ettirebilmek için mutlaka yemeye, içmeye ihtiyaç vardir. Ne var ki, saglik prensipleri hesaba katilmadan yenip içilen her sey beden için zararli oldugu gibi; midenin, kalbi ezecek kadar güçlenip insani kalb ve ruhun derece-i hayatindan hayvaniyet ve cismaniyet çukurlarina düsürmesi de bir felakettir. Evet, vakitli vakitsiz sürekli bazi seyler yiyip içmek ve mideyi hep dolu bulundurmak, hem bedene zarardir hem de Cenab-i Hakk’in hoslanmadigi bir davranistir.

    Bu mübarek ay boyunca tutulan oruç, yemek vakitlerini belirleme, israftan ve mideyi tika-basa doldurmaktan kaçinma, hem beden hem de ruh sagligina zarar veren seylerden uzak durma ve ayni zamanda mutlaka helal dairesinde kalarak harama asla el uzatmama hususlarinda temrinat yaptirir; Ramazanlasan insanlara bu konularda disiplin ruhu kazandirir.

    Ramazan, ondan nasiplenmesini bilen her insani, seviyesine göre bir sadakat eri haline getirir. Oruç tutan ve ondaki sirri kavramaya çalisan bir mü’min, hem Hakk’a teveccühünde hem de halkla münasebetlerinde hep vefa ve sadakat pesinde olur. O, sadece belli vakitlerde ibadet eden bir insan olmakla yetinmeyip, ubudiyet ufkuna yürür ve bütün gününü kulluk suuruyla degerlendirir, her an ibadet ediyor olma duygusuyla yasar. Dünyevi egilimlerden ve cismani temayüllerden birazcik siyrilinca, kendini Cenab-i Hakk’a adama ve bir hakikat eri olma hedefi belirir önünde. Bu hedefe ulasmak maksadiyla, Bediüzzaman hazretlerinin ifadesiyle, hep Allah için düsünme, Allah için konusma, Allah için muhabbet duyma, “lillah, livechillah, lieclillah” dairesi içinde kalma ve her zaman Hakk’a müteveccih bulunma denemeleri yapar; bu denemeler neticesinde basariyi yakalamaya her gün biraz daha yaklasir. Derken, tam bir vefa ve sadakat insani olur.

    Zaten oruç, vefa duygusunun en güzel bir alametidir. Zira o, Allah ile kul arasinda yapilmis bir anlasmadir: Kul, belirli süreler dahilinde, belirli seylerden vazgeçer ve bu suretle ahdinde vefali oldugunu gösterir; Cenab-i Hak da onun mükafatini bizzat Kendisinin verecegini vaat eder. Allah’a karsi vefali davranan bir insan, zamanla ailevi ve içtimai hayatinda da tam bir “vefa abidesi” durumuna yükselir. Bu duyguyla, sila-yi rahimi gözetir, herkese yardim eli uzatir; zekatini ödemekten asla kaçmaz, hatta sadaka vermeye ve infak etmeye hiç doyamaz.

    Hak’la münasebetin önemli bir siari da Kur’an okumak, dua dua Cenab-i Allah’a yalvarmak ve sürekli O’na teveccühte bulunmaktir. Ne var ki, Kur’an-i Kerim’in islemeli sandiklar ve ipekten kiliflar arasindaki hapsine son verip, onu dil ve gönüllere seker-serbet yapmak da pek çoklari için bir manada ancak Ramazan-i Serifte mümkün olmaktadir. Bu kutlu ay, damaklara bir Kur’an tadi çalmakta ve insanlara bir evrad ü ezkar disiplini de asilamaktadir.

    Iste, bir ay boyunca, yeme-içmeden yatip kalkmaya, ibadet ü taatten evrad ü ezkara kadar hayatin hemen her alaniyla alakali bazi kaide ve kurallar çerçevesinde davranan, bir ölçüde disiplin ruhuna kavusan ve düzenli yasamaya alisan insanlar, Ramazan’dan sonra da ayni nizam ve intizami korumali, devam ettirmelidirler. Mesela, bir ayin her gecesinde uykuyu bölüp sahurun bereketinden istifade etmeye kosan, bu arada seccadeyle de bir vuslat yasayan mü’minler, bu otuz geceyi bir temrinat süresi olarak degerlendirmeli ve artik senenin her gecesini bir vuslat koyu bilmeli, gecelerini hiç olmazsa bir kaç rekat teheccüd namaziyla aydinlatmalidirlar.

  5. #5
    ***
    DIŞARDA
    Points: 455.346, Level: 100
    Points: 455.346, Level: 100
    Level completed: 0%,
    Points required for next Level: 0
    Level completed: 0%, Points required for next Level: 0
    Overall activity: 100,0%
    Overall activity: 100,0%
    Achievements
    SiLa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)

    EMEKTAR KURUCU

    .
    Üyelik tarihi
    Jun 2008
    Yer
    ISPARTA
    Mesajlar
    18.956
    Points
    455.346
    Post Thanks / Like
    Tecrübe Puanı
    10

    Standart Cevap: Oruç, Teravih ve Mukabele

    Evet, bir disiplin insani, nasil yasayacagini ve nerede nasil davranacagini önceden belirler; belli prensipler çerçevesinde kendine bir rota çizer ve attigi her adimi bilerek atar. Bizim, tavir ve davranislarimizin renk, desen ve çizgilerini de dinimiz çok önceden belirlemistir. Mesela, Allah’a ve Rasülü’ne iman bizim için en önemli esastir. Bu esas, sonraki adimlarimizin yönünü de tayin eden bir yol isaretidir. Biz, inandigimiz Rabbimizi, rehber bildigimiz Rasül-ü Ekrem Efendimiz’i herkese anlatmakla mükellefiz. Dinimizi nesretmek bizim görevimizdir. Dolayisiyla, gönüllere girmeye çalisiriz; çok güzel olan Islam’in güzelliklerini sergilemek için onu güzelce temsil etmeye gayret gösteririz. Bu niyete matuf olarak, dini kaynaklarimizin sekillendirdigi tavir ve davranislarimizla insanlarin arasinda bulunur; onlara kendi degerlerimizi tanitiriz. Gönül verdigimiz hakikatleri herkese anlatmak için, ser’an kati haram olan meselelere girmeme kaydiyla, o mevzuda kullanilmasina cevaz verilen bütün vesileleri kullanir ve ne yapip edip insanlarla iman hakikatleri arasindaki engelleri ortadan kaldirmak için çabalariz. Ayni zamanda, disiplin insani olmakla kuralci olmak arasindaki farka da dikkat eder; içinde yasadigimiz zamanin sartlarini göz önünde bulundurma, kendi kültür ortamimizin gerçeklerini gözetme ve devrin insanlarina onlarin anlayacagi bir dil ve üslupla hitap etme gibi hususlara da azami özen gösteririz.

    Sayet, kendimizi Cenab-i Hakk’in rizasina adamis ve o rizayi da Zat-i Uluhiyeti duyurmaya baglamissak, artik nerede olursak olalim, hangi sartlar altinda bulunursak bulunalim, bizim için durmak, acizlige düsmek ve mesuliyetten kaçmak söz konusu degildir. Zira, “Bahar gelsin, hava isinsin, çiçekler açsin, bülbüller ötmeye baslasin... iste o zaman ben de sakirim!” seklindeki bir düsünce bir disiplin insaninin mülahazasi olamaz. O kista da sakimalidir, yazda da; baharda da güle türküler söylemelidir güzde de. O, her mevsime ve her döneme göre bir dil ve üslup tutturmali, dilbeste oldugu hakikatleri terennüm etmekten asla geri durmamalidir.

    Tabii ki, böyle bir gönül yüceligi ve bu denli bir disiplin ruhu –hususi bir inayet olmazsa– bir anda kazanilmaz. O ufka ulasmak, uzun bir zaman ve ciddi temrinat ister. Su kadar var ki, Ramazan bir baslangiçtir ve o güzel hasletlere ulasmak için çok bereketli bir ekim mevsimidir.

    Aslinda, inananlar için, insan ömrü bir Ramazan, bülug çagi imsak vakti ve ölüm de iftar anidir. Bir aylik Ramazan, bir ömür süren kulluk orucunun alistirmasi gibidir. Otuz günde kazandigi güzel hasletleri hayat boyu devam ettirmesini bilenlerdir ki, onlar, burada biraz aç ve susuz kalmaya bedel, ötede “Kullarim, çok defa sizi renginiz kaçmis, benziniz sararmis-solmus, gözleriniz içine çökmüs ve avurtlariniz çukurlasmis olarak görüyordum. Buna Benim için katlaniyordunuz. O geçmis günlerde takdim ettiklerinize bedel haydi bugün afiyetle yiyin, için.” hitabini duyacak ve iste o gün asil iftari yapacaklardir.

    (Not: Bu sorulari Muhterem Hocamiz’a daha önce de sormus ve aldigimiz cevaplari nesretmistik; Ramazan-i serifin tesrifiyle beraber ayni mevzulari -bazi ilave ve tashihlerle- bir kere daha mütalaalariniza arz etme geregini duyduk. Dualariniz istirhamiyla... B.B.)


    Fethullah GÜLEN

Benzer Konular

  1. Teravih Namazı ile İgili Derleme
    By SiLa in forum Oruç
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.09.08, 15:21
  2. Teravih ve Mukabele
    By SiLa in forum Oruç
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 01.09.08, 09:27
  3. Teravih namazı
    By BaRLa in forum Namaz ve Abdest
    Cevaplar: 3
    Son Mesaj: 31.08.08, 09:40
  4. Misliyle Mukabele
    By SiLa in forum Filistin Cihadı
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 02.07.08, 09:00
  5. Teravih Namazı
    By İslam-Gülü in forum Namaz ve Abdest
    Cevaplar: 0
    Son Mesaj: 09.06.08, 08:56

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •