İMAN ESASLARI (AMENTÜ)



1- Allah'dan (c.c.) başka tanrı olmadığına, Muhammed (s.a.v.)'in O'nun kulu ve Peygamberi olduğuna,

2- Allah'ın (c.c.) meleklerine.

3- Allah'ın (c.c.) kitaplarına.

4- Allah'ın (c.c.) peygamberlerine,

5- Öldükten sonra dirilmeğe ahiret gününe).

6- iyilik ve kötülüğün Allah in takdiri ve yaratması ile olduğuna inanmaktır. (138).

İmânın lügat manası: İnanmak, tasdik etmek, bir şeye tereddütsüz ve kesin olarak inanmaktır.

İmânın şer'i manası: Kalb ile tasdik ve dil ile ikrardır. Yani, Peygamber Efendimizin. Allah dan getirdiği her şeyi kalbi ile (doğrudur diye) tasdik etmek ve bu inancını dili ile de açıklamaktır.

İman konusunda "kalb ile tasdik" en ön planda yer alır. Kalbinde tasdiki bulunmayan insan, hiçbir zaman mü'min sayılmaz. İnanmadığı halde "Ben Allah'a inanıyorum" diyen bir kimsenin, bu sözü, Allahü Teâlâ'ya göre bir değer taşımaz. Şu kadar ki, biz bir insanın kalbinde nelerin bulunduğunu bilmediğimiz için, bu adamı Müslüman sayarız. "İnanmıyorsun" diyemeyiz. Eğer yalan söylüyorsa cezasını biz değil Allah (c.c.) verecektir.

Allah rızası için yapılan işlerde gizlilik daima iyidir. Ancak kalbinde imanı olanın ömründe bir defa olsun inandığını söylemesi farzdır. Dilsiz olanların yapacakları işaretler veya Müslüman olduğu kendisinden duyulmayan bir insanın camide namaz kılması gibi hu­suslar, onun Müslüman olduğuna delildir. Çünkü namaz, mü'minlere aid bir ibâdettir.

İmân bir bütündür: Daima bu bütünlük korunmalıdır. Yani inanılması emredilenlerin hepsine birden inanmalıdır. Yarısına inanıp yarısını kabul etmemek, bütün peygamberleri kabul ettiği halde, "Musa ve İsa diye peygamber yoktur" demek veya 20. asırda artık kadınların başını örtmelerine gerek yoktur, demek veya yine 20. asırda faizsiz ticaret yapılamaz vesaire demek, imanın gitmesine sebeb olur. Diğer inanılacaklara ne derece kuvvetle inanırsa inansın, bu iman Allahü Teâlâya göre makbul iman değildir.

İman edilmesi istenen hususlar Allah ve Rasûlü tarafından haber verildiği için -gözle gördüğüne inandığından daha kesin bir inançla- inanmalıdır. Çünkü göz yanılabilir, kulak yanlış duyabilir. Ama Allahü Teâlâ ve O'nun Rasûlü yanlış haber vermez.

İMAN İKİ ÇEŞİTTİR.

a) İcmali İman : İman edilecek şeylere sebeb ve hikmeti araştırmadan kısaca ve toptan iman etmektir.

Tafsili İman : İman edilecek şeylerin her birerlerinde açık ve geniş bir suretle iman etmektir.



KELİME -İ TEVHİD ve KELİME-İ ŞAHADET

a) KELİME-I TEVHİD:

Tevhîd, sadece Allah'ın birliğine inanıp dile getirmektir. "Lâ ilahe illallah, Muhâmmedün Rasûlüllah"

Manâsı: "Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur, Muhammed (s.a.v.)O 'nun Rasûlüdür."

KELİME-İ ŞEHADET:

"Eşhedü en lâ ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve Rasûlühü" Manası: "Ben şehâdet ederim ki, Allah'tan başka hiçbir ilâh -tanrı- yoktur. Yine şehadet ederim ki, Muhammed s.a.v.) O'nun kulu ve Peygamberidir."

Yeni müslüman olanın, "Kelime-i Tevhid" veya "Kelime-i Şehâdet"i bir kerre söylemesi farzdır.

Bu iki cümle Tevhid inancının temelidir ve manâsı İslâm Dininin İ'tikad esaslarını tamamen ihtiva edecek kadar geniştir. Bunu biraz izah edelim..

Kelime-i Tevhîd ve Şehâdetin İzahı:

Eşhedü: Lügatte üç manaya gelir.

1- Hazır bulunmak,

2- Şehadet etmek,

3- Yemin etmek.

İnsan şehâdet ederken bu Üç manayı içine alarak ve kastederek -Allah'a ve Rasulüne şehadet edip- inanmaktadır.

Kelime-i Şehâdet'le Allah'tan başka bir ilah olmadığını söyleyen bir kimse, bu kelime ile ne söylediğinin farkında olmazsa, söylediği şehâdetin ne anlama geldiğini, neleri kabul edip, inanıp, neleri reddedip, dışlaması gerektiğini bilmeyen kimse olarak birkaç sözü tekrarladığından söz edilirse de "şehadet," ettiğinden söz edilemez. Yani İslam'a ters fikir, düşünce ve zihniyetlere inanmakla ve hayatına onları hakim kılmakla beraber, onları reddetmeden bu sözleri tekrarlamak bir şey ifade etmez. Bilerek ya da bilmeyerek Kur'an'ın farzlarından birini inkar ederse kafir olduğu gibi...

Eşhedü en lâ ilâhe illallah: "Düşündüm, anladım, kalbimde kabul ettim ve dilimle «söylüyorum ki; Allah'tan başka ilah, yani güç, yani sonsuz iktidar sahibi, yani kainat ve içindeki insanlar için yasa koyan ve kendisine kulluk edilen bir başkası yoktur. Ve "Allah'a rağmen ben varım" diyen varsa, onu inkar ediyorum, onu tanımıyorum!..." demektir.

Lügatte ilâh: lsınmak, güvenmek, sevgiyle yönelmek ve kulluk etmektir. Buna göre ilah; güvenilen, sığınılan, sevilen ve tapılandır. Bunlar tanrılar, tağutlar, putlar ve buna benzer beşerî ilahlardır...

Lâ ilahe: "Tağutıı ve kendini ilahlaştıranları tanımayıp inkar edeceğime, onlarla ilişkimi keseceğime, kalbimi bu pisliklerden temizlemek için bütün gücümü kullanacağıma dair Allah'a söz veriyorum... Bu ilah ve tağutlardan temizlediğim tertemiz kalbimi, yalnız Allah'a ve nizamına hazırlıyorum..." demektir. Çünkü kirli kalbe, temiz Allah inancı yerleşemez. Çürük temel üzerine sağlam bina inşa edilemiyeceği gibi...

İllallah: 'İbadetimde ve ibadetimin gerektirdiği şeylerde tam anlamıyla ihlaslı olacağıma, ilim, akide ve amelde sadece ve sadece tek olan Rabbim Allah'ın rızasını hedef kabul edeceğime bütün amellerimi, ibadetlerimi, ihlasımı Rasulüllahın öğrettiği şekilde yapacağıma Allah'a söz veriyorum ve yalnız Allah'ı ilah kabul ediyorum..."

Muhamnıedün Rasûlüllah: "Rabbime olan ibadetlerimi insanların düşüncelerimi, kendi arzu ve hevesime ve bid'ate göre yapmıyacağıma, fakat bütün ibadetlerimi Allah'ın sevdiği, Kur'an'da gösterdiği, Rasulüne öğrettiği ve Rasulüllah'ın bizlere gösterdiği şekilde yapacağıma Allah'a söz veriyorum..." demektir.

Kelime-i Şehâdete İnanan Kimsenin Allah (c. c.) ile Yaptığı Sözleşme:

Bir insan İslam'a girerken inandığı ve şartlarını kabul ettiği "Kelime-i Şehâdet"i söylerken Cenab-ı Hakk'a "Kâlû Belâ" da (madden yaratılmadan önceki ruhlar aleminde) iken verdiği sözü, dünyada tekrarlayarak şu üç ana konuda ahdini ve verdiği sözü şöyle yenilemektedir:

1- İnançta Kulluk: Müslüman Kelime-i Şehâdetle inancında Rabbına kul olacağına dair söz vermektedir. İnancına hiçbir şekilde şirk karıştırmadan yalnız Allah'ın varlığına, birliğine, gücüne, hakimiyetine, nizamına, hukukuna, adaletine, helallerine, haramlarına, ve diğer emir ve yasaklarına tam inandığına dair söz vermektedir.

2- İbadette Kulluk: Müslüman "Kelime-i Şehâdet" le, şeytanlara, tağutlara, ilahlara , putlara, ölü veya diri tanrılaştırılan insanlara eşitli şekillerin İbadet etmeyeceğine ve yalnız Allah'ın emrettiği şekilde ibadet edeceğine dair de söz vermektedir...

"...Yalnız Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz.."

3-'Muâmelatta (Uygulamada) Kulluk: Müslüman "Kelime-i Şehâdet" ile; şeytanların, tağutların, ilahların ve tüm beşerî sistemlerin ekonomik, hukuk ve Sosyal hayata dair emir ve yasaklarına inanmayacağı gibi itaat edip, hayatına bunları hâkim kılmayacağına ve yalnız Allah'ın ve Rasulünün getirdiklerine, sistemine inanıp, itaat edip, hayatına hâkim kılacağına dair söz vermektedir...

Müslüman Kelime-i Şehadet ile; bu üç ana konuda Rabb'ına kulluk edeceğine, İslam'a inanıp, hayatında ve ailesinde uyguladığı gibi, başkalarına da tebliğ için malıyla, canıyla cihad edeceğine dair söz vermektedir. Çünkü müslümana göre lıayat; iman ve cihaddır.

Lâ ilahe illallah: "Bütün ilahlara, tağutlara, beşerî sistemlere Kapitalizm, Komünizm, Sosyalizm, Faşizm, Laisizm, Milliyetçilik, Demokrasi... v.s.), tanrılara, putlara, azgın nefsime hayır, sadece Allah'a ve Rasulüne evet. Sadece Onun gücüne, kuvvetine, iktidarına evet. O'nun dışındaki tüm ilahlara ve İlahçıklara hayır..." demektir.

Ancak bugün Müslümanların içinde yaşadığı hayat "Lâ Ilâhe llâllâh"ın manâ ve gereklerini bilmediklerini ortaya koymaktadır.

Bu gerçek, kendilerinden önceki Müslüman nesillerde görülmemiş bir cehaletin örneğidir. Çünkü onlar dilleriyle "Lâ Ilâhe illâllâh" diyorlar. Sonra da ruhlarında hiçbir sıkıntı duymadan Allah'tan başkasının buyruklarına uymaktan çekinmiyorlar. Bu sebeple bu nesle "Lâ îlâhe llâllâh"ın anlatılmasına ve gereklerinin bildirilmesine son derece ihtiyaç vardır. Biz bu nesle namazdan, oruçtan, zekâttan, hac'dan önce "Lâ ilâhe illallah"ı anlatmalıyız ve işe onunla başlamalıyız.

Kafirlerin Kelime-i Tevhid inancına gösterdikleri düşmanlık kadar müslümanlar da kendi inançlarında aynı gayreti gösterselerdi bugün bu zelil durumda olmazlardı.

Günümüzde bazı cahil Müslümanlar, doğrudan Allah'tan başka birini tanrılaştırmamakta ve ona resmen tapmamakta ise de, Allah'a inanmakla beraber Allah'ın hükmüne değil, insanların koydukları hükme, paraya, mala, kadına, makama, modaya vesaireye tabi olmakla, Allah'tan başkalarını mabüd (tanrı) edinmiş oluyorlar. Böylece Allah'ı bırakıp şeytanları, Tağutları mabud edinip, onlara itaat ediyorlar. Ve onların bâtıl sistemlerini hayata hâkim kılıyorlar ve hayatlarını bu bâtıl sistem ve düzenlere. (Kapitalizme, Sosyalizme, Laisizme, Demokrasiye, Milliyetçiliğe.. . v.s.) göre tanzim ediyorlar. Böylece Allah'la birlikte bâtıl ilahlara ve düzenlere de inanıp itaat edenler, iki ilahlı ve iki dinli durumuna düşmüş oluyorlar. Müslüman asla iki ilahlı ve iki dinli olamaz. Allah (c.c.) kendini ne ortak kabul etmez... Cenab-ı Hak böyle bir imanı Kur'an'ında şu ayetle yasaklamaktadır: 'İki ilâh edinmeyin, O, tekbir ilahtır..." (139),

İnsanlığın Önünde İtaat ve İbadet Edeceği İki Yol Vardır:

1- Allah'ın ve Rasulünün yolu,

2- Şeytanların ve tağutların yolu.

Kur'am Kerimde bu yollar açıkça şöyle belirtilmektedir :

"Kim İslâm'dan başka din (yol, sistem, görüş) ararsa, bilsin ki, (o din) ondan kabul edilmeyecek ve O, ahirette kaybedenlerden olacaktır." (140).

"İnananlar Allah yolunda savaşırlar, inkar edenler de tağut (şeytan) yolunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın, çünkü şeytanın hilesi zayıftır." (141).

Allah (c. c.) insanlara diyor ki:

Ey kulum bir Allah'a inanın. Ahirete inanın, Kur'an'a ve Sünnete uyun, Namaz kılın, oruç tutun, Zina etmeyin, içki içmeyin. Ey kadınlar örtünün, açılıp, saçılmayın. Haram yemeyin..." (Asım Uysal- Mürşide Uysal, İzahlı Kadın İlmihali Ansiklopedisi, sh:89-93)