Ve o risalede, biz demiyoruz ki: "Ayetin mana-i sarihi budur." Ta hocalar "Fihi nazar" desin. Hem, dememişiz ki: "Mana-i işarinin külliyeti budur." Belki diyoruz ki: "Mana-i sarihinin tahtında müteaddit tabakalar var; bir tabakası da, mana-i işari ve remzidir. Ve o mana-i işari de, bir küllidir; her asırda cüz’iyatları var. Ve Risale-i Nur dalıi, bn asırda, o mana-i işari tabakasınnı külliyetinde, bir ferddir. " Ve o ferdin, kasten bir medar-ı nazar olduğuna ve ehemmiyetli bir vazife göreceğine, eskiden beri ulema beyninde bir düstur-u cifri ve riyazi ile, karineler, belki hüccetler gösterilmiş iken, Kur’an’ın ayetini veya sarahatini, değil incitmek; belki icaz ve belagatına hizmet ediyor.
Bu nevi işarat-ı gaybiyeye itiraz edilmez. Ehl-i hakikatin nihayetsiz işarat-ı Kuraniyeden had ve hesaba gelmeyen istihraçlarını inkar edemeyen, bunu da inkar etmemeli ve edemez.
Amma benim gibi ehemmiyetsiz bir adamın elinde böyle ehemmiyetli bir eserin zuhur etmesini istiğrab ve istibad edip, böyle itiraz eden zat, eğer buğday tanesi kadar çam çekirdeğinden dağ gibi çam ağacını halk eylemek azamet ve kudret-i İlahiyeye delil olduğunu düşünse, elbette bizim gibi acz-i mutlak, fakr-ı mutlakta, ihtiyac-ı şedid zamanında, böyle bir eserin zuhuru, "Vüsat-i rahmet-i İlahiyeye delildir" demeye mecbur olur.
Ben, sizi ve muterizleri, Risale-i Nurun şerefi ve haysiyetiyle temin ediyorum ki; bu işaretler ve evliyanın imalı haberleri, remizleri, beni daima şükre ve hamde ve kusurlarımdan istiğfara sevk etmiş. Hiçbir vakitte, hiçbir dakika nefs-i emmareme medar-ı fahr ve gurur olacak bir enaniyet ve benlik vermediğini, size, bu yirmi senelik hayatımın gözünüz önünde tereşşuhatıyla ispat ediyorum.
Evet, bu hakikatle beraber, insan kusurdan, nisyandan hali değil. Benim, bilmediğim çok kusurlarım var, belki de fikrim karışmış; risalelerde hatalar olmuş. Fakat, Kuranın hurufat-ı kudsiyesinin yerine beşerin tercümesini ikame perdesi altında noksan huruflarla, yeni hat altında, tahritkarane, ehl-i dalaletin tevilat-ı fasideleri, ayatın sarahatini incitmelerine bakmıyor gibi, biçare mazlum bir adamın, kardeşlerinin imanını kuvvetlendirmek için bir nükte-i icaziyeyi beyan ettiği için hizmet-i imaniyesine fütur verecek derecede itiraz, elbette, değil ehl-i hakikat zatlar, belki zerre miktar insafı bulunan itiraz edemez.
Bunu da ilaveten beyan ediyorum: Bu zamanda gayet kuvvetli ve hakikatli milyonlarla fedakarları bulunan meşrepler, meslekler, tarikatler, bu dehşetli dalalet hücumuna karşı zahiren mağlubiyete düştükleri halde; benim gibi ÿarım ümmi ve kimsesiz ve mütemadiyen tarassud altında, karakol karşısında ve müthiş, müteaddit cihetlerle aleyhimde propagandalar ve herkesi tenfır etmek vaziyetinde bulunan bir adam, o mesleklerden daha ileri, kuvvetli dayanan Risale-i Nura sahip değildir ve o eser onun hüneri olamaz, onunla iftihar edemez. Belki, doğrudan doğruya Kuran-ı Hakimin bu zamanda bir nevi mucize-i maneviyesi olarak, rahmet-i