o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki "Müceddiddir, onun pişdarıdır" denilebilir.
Umum kardeşlerimize binler selâm.

Kardeşiniz
Said Nursî




Aziz, sıddık, sarsılmaz, sebatkar, fedakar, vefadar kardeşlerim
Bilirsiniz ki, Ankara ehl-i vukufu, Risale-i Nur’a ait kerametleri ve işaret-i gaybiyeleri inkar edememişler. Yalnız, yanlış olarak o kerametlerde hissedar zannedip, itiraz ederek, "Böyle şeyler kitaba yazılmamalı idi; keramet ihzar edilmez" diye hafif bir tenkide mukabil, müdafaatımda onlara cevaben demiştim ki: "Onlar bana ait değil ve o kerametlere sahip olmak benim haddim değil. Belki, Kur’an’ın mucize-i maneviyesinin tereşşuhatı ve lem’alarıdır ki, hakiki bir tefsiri olan Risale-i Nur’da kerametler şeklini alarak, şakirdlerinin kuvve-i maneviyelerini takviye etmek için ikramat-ı İlahiye nevindedir. İkram ise, izharı bir şükürdür, caizdir, hem makbuldür."
Şimdi ehemmiyetli bir sebebe binaen, cevabı bir parça izah edeceğim. Ve "Ne için izhar ediyorum ve ne için bu noktada bu kadar tahşidat yapıyorum ve ne için birkaç aydır bu mevzuda çok ileri gidiyorum, ekser mektuplar o keramete bakıyor?" diye sual edildi.
Elcevap: Risale-i Nur’un, hizmet-i imaniyede bu zamanda binler tahribatçılara mukabil yüz binler tamiratçı lazım gelirken, hem benimle laakal yüzer katip ve yardımcı bulunmak ihtiyaç varken, değil çekinmek ve temas etmemek, belki millet ve ehl-i idare ile ve teşvik ile yardım ve temas etmek zaruri iken ve o hizmet-i imaniye hayat-ı bakiyeye baktığı için, hayat-ı faniyenin meşgalelerine ve faidelerine tercih