Medeniyet kavramını ele aldığımızda kadınlarla ilgili mutlaka bir değerlendirme yapmak mecburiyetindeyiz. Çünkü cennete anaların ayakları altından, ideal medeniyete kadınların omuzlarından ulaşılır.
Kadın her toplumda en etkin pozisyondadır. O toplumun taşıdığı özellikle kültür olmak üzere temel hasletlerin belirleyicisidir. Yalnız kadının etkin olduğu kültür çerçevesi de, abuk sabuk sanatsal faaliyetler ya da bugünkü zorlamayla bir kültür işi(!), medeniyet görüntüsü(!) olarak yansıtılan moda ile ilgili değildir.
Kadınların aile içindeki rolleri, toplumsal hayatı belirleyen, tercih ve retleri oluşturan en önemli husustur.
Kadınların fiziksel zafiyeti, onların geri planda tutulması anlamına gelmez. Cenab-ı Allah herkese gücünün yetebileceği ve en iyi yapacağı işi takdir etmiştir. Lakin hem din istismarcıları hem de kapitalist zihinler bu konuda kadınlara saptırmacı bir bakışla, onu onun olmayan alanlara iteklemiş ve kadına gerçek kimliğini, vasfını unutturmaya kalkışmıştır.
Kadınlar insanlık medeniyetinin yön alışında en büyük etki payına sahiptir. Bu gerçeklik göz önünde bulundurularak, bir hanımın gerçek kimliğinin ne olması gerektiği ortaya konulmalı ve bunun genç hanımlara öğretilmesi gerekmektedir. Bu öğretim aşamasını toplumdan soyutlayarak, onu popüler kültürün etki yörüngesine bırakarak çözüm üretmiş olma zannı ise en büyük zillettir. Kadın bilakis, toplumun içinde en etkin pozisyonda olmalıdır. Bu bulunuş ise, ahlak mefhumlarıyla da çelişmemelidir.
Kadınların ahlakının güçlendirilmesi gereken bir asırda, en çok istismara uğrayan bir konu olarak karşımıza çıkan kadın hakları söylemlerinin toplumlara ve de toplumumuza getirdiği acziyetten ötürü çok büyük sıkıntılar yaşanmakta olduğunu ifade etmeliyim. Toplumsal bir başkalaşım yaşadığımız asrımızda, yeni bir doğuşun var olabilmesi, zilletin yerine izzetin gelebilmesi için “bu böyle gitmez” anlayışında olan zihni yapıların, bir diriliş hamlesi olarak en öndeki meselesi, Kadındır. Bu mevzuda taassuba ve de istimara kaçmadan, afakî söylemlerde bulunmadan akli dayanakların vahiy ölçüsüyle ortaya konması, buna mukabil çözümler geliştirilmesi gerekmektedir. Bu ifadelerimizin dayanağını oluşturan düşünceye dikkat çekmek isterim. Kadınları ifsat olmuş toplumların, erkeklerinin ıslah olmasının mümkün olamayacağı gerçeğine…
İhya medeniyetinin, ilk hamlesi ıslah etmektir. Bataklıkta gül yetiştirmek bir eziklikten ileri gelmektedir. Lakin bataklığı kurutmak en büyük harekettir.
Kadını teşhir ediciliği ile modern ya da çağdaş olarak değerlendiren zihniyetler, mahremiyet düşmanı olarak işlev yürütmektedir. Düşmanlıklarının birinci boyutu, onların çakallar arasında rahat hareket edebilmesinin mümkün olmayacağı gerçeğini göz önüne almamasıdır. İkincisi ise; kadının fiziksel gücünün yetmeyeceği işlerde çalıştırılmasıdır. Kadına kendi ekonomik bağımsızlığını temin için ileri sürülen bu tezgâhta bir gerçeği görmemiz gerekiyor. Kadına yardımcı erkek rolü veren emperyalist zihniyetin daha çok zengin olabilme adına bu propagandayı yaptıklarını anlamak gerekiyor. Tabi ki, kadın çalışmalıdır. Aile hayatını, çocuklarının eğitimini, onlara olan sevgi ve şefkati ihmal etmeden ve de güç yetiremeyeceği alanlara girmeden çalışmalıdır. Ekonomik olarak hem kendine bir güç sağlamalı, hem de aile geçimine destek olmalı. Ancak hiçbir zaman unutmamalıdır ki, onun asli görevi analık makamıdır. Ve o makam, Peygamber övgüsüne mazhar olmuş en kıymetli mertebedir.
Kadının tüm ulvi değerleri, bir takım saptırma mefhumların etkisiyle yörünge değişikliğine uğratılmaya çalışılıyor. Kadını cinsel bir meta olarak gören zevatlar, onu sömürmek adına binlerce sapıklık üretiyor. Kadının ahlakını bozarak, toplumu ifsada sürüklüyor. Üstelik bunu yapanlar kadına daha fazla hak tanıma iddiasında olanlar oluyor. Kadına sınır tanımamaktan söz edenlerin, onları demir perdeli alanlara hapsedişlerini görmemek bir başka acziyet olarak karşımızdadır. Böyle iddialar üretenlerin en çok hak ihlali yaptığı bir ortamda kadının gerçek kimliğine kavuşmasına çalışmak önemlidir.
Medeniyetini kadınlar üzerine kurmadığı iddiasında olan bir zihniyet, hiçbir medeniyet kurmamıştır. Kendisini zanlarına teslim etmiştir. Biz toplum olarak oturup, sahip olduğumuz medeniyet birikimini iyice değerlendirmeli, mevcut durumuza ilişkin rasyonel kararlar almalıyız. Bu konuda uğraşımızın ilk maddesi kadının gerçek kimliği, toplumdaki yeri ve medeniyetimize yaptığı katkılar. Bunu değerlendirmeden, buna öncelik tanımadan hiçbir çıkış yolu bulmamız mümkün değildir. Kadına yeni sınırlar, yeni işler getirmek çözüm değildir. Onları daha fazla hapsetmek, daha fazla yıpratmak ve haklarını ihlal etmektir. Biz Milli Görüşçüleri en çok yıpratmaya kalkıştıkları bu konuda herkes durumuna bakmalıdır. Kendi yaptıklarına. Biz inanıyoruz ki, bir medeniyeti medeni yapan, ona değer katan, onu değerli kılan kadındır. Ancak onun sahası, finans kapitalin oyuncağı olmak, mağazalarda zaman öldürmek değildir. Güzellik salonlarında, moda evlerinde gün geçirmek değildir. Ya da fabrika atölyelerinde yardımcı erkek rolü üstlenmesi de değildir. Onun kıymeti ailededir. Onun kıymeti çocuğu ile geleceği inşa etmesindedir. Onun kıymeti sağlıklı bireylerin yetişebilmesi için eğitim alanında ki kaygılarında, hekimlik alanındaki kıymetindedir.
Genç hanımların eğitimin en çok istismar edildiği bir asrı yaşadı ülkemiz. Haydi, okula kampanyaları yapıldı. Genç kızlara, düşük kadınların örneklemeleri yapıldı. Ona flaşların parlaklığının büyüsü model olarak sunuldu. Ama asıl zillet buydu. Zaten bunu yapanların, aile bağlarının kopması için mücadele ettiği iddiasına da sahibiz. Okumayı bu kadar teşvik ediyorsun madem. Madem kızlarını okula göndermeyen ailelerle ilgili kaygı taşıyor çözüm ürettim diyorsun. Peki, o zaman inancı gereği başını örtmüş, tıp fakültelerinde, öğretmenlik okullarında dereceli olan, sahip olduğu birikimle sana geleceği vadeden hanımlara neden aynı alakayı göstermiyorsun? İşte çelişki. İşte problem. İşte asıl gerçekler burada. Eğer ki realist isek, eğer ki çözüm istiyorsak öncelikle en önemli sorunlarımızı ayrı ayrı değil beraberce değerlendirmeliyiz. Ve eğer ki bir çıkış arıyorsak sahtekâr propagandaları bırakmalı, bu propagandaları yapanlara alet olmamak gerektiğini anlamlıyız. Evet, Türkiye’de kız çocuklarını okula göndermek istemeyen aileler vardır. Bu bir hatadır. Ancak ya o okullarda olup bitenler. Onlar Türkiye’nin gerçeği değil midir? Ya okullardaki kalite! Eğitimdeki seviye… Bunlar da göz önüne alınmalıdır.
Kadınların gerçek kimliğine kavuşması, model insanların ön plana çıkartılarak eğitim sisteminin de iyileştirilmesi ile mümkündür. Devletin bunu yapma zorunluluğu vardır. Devlet örgütlenmesinin sebebi sadece Bayrak asmak değildir. Milletine sahip çıkmak, onun ihtiyaçlarını adalet ve sükûnet içinde temin etmesini sağlamaktır. Ülke içinde en kaliteli şartların oluşmasını sağlamaktır. Bunu da asla ve asla kişisel getirimler adına değil, milletin bekası için yapmak mecburiyetindedir.
Milli Görüş zihniyeti olarak savunduğumuz bu konuları icra edebilmek, sadece söz söylemek için değil icra edebilmek için siyasi yolu tercih ettik. Siyaseti hamasete dönüştürmeden, politikacı üretmek yerine Milli kalkınmayı sağlayan politikalar üretmeyi tercih ettik. Eğitimden, sanata, hukuktan, dış politikaya kadar her alana karşı bir çözüm arayışı içerisindeyiz. Zihniyetimiz ithal ürünlere karşıdır. Ancak hakikat nerde olursa onu alma prensibine de sahiptir. Bunu inancımız gereği söylüyoruz. Çünkü hakikat müminin yitik malıdır. Onu nerede bulursa alır, peygamber sözünü kendimize şiar ediniyoruz.
Bugün teşhis ve tedavi sahamızı, asırlar öncesinden getirdiğimiz birikimle birçok alan için geniş tutuyoruz. İnanıyoruz ki, insan yaşat ki devlet yaşasın. Bundan ötürü, kadına, gerçek kimliğine ve hizmetine derin bir saygı ve kaygı ile hassas davranıyoruz.
Medeniyetini kadınların oluşturduğu bir toplumuz. Geçmişimize de, geleceğimize de sahip çıkma adına kadınlarımıza sahip çıkmamız gerekiyor.