İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye"
http://www.hattataydinkose.com/tr/wp...le-i-serif.jpg
İnsanlığı ve bütün âlemleri büyük bir hikmet ve gâye ile yaratan Allâhü Teâlâ’ya sonsuz hamd ü senâlar olsun. Kâinâta en büyük rahmet, en büyük şefâatçi ve en büyük peygamber olarak gönderilen Muhammed Mustafâ sallallâhü aleyhi ve selleme, onun âline, ashâbına ve bütün ona tâbi olanlara salât ve selâm olsun.
İlmihal, Müslümanların inanç ve ibadetle ilgili öğrenmeleri icabeden hususları bildiren ilimdir.
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “İlim öğrenmek her Müslüman erkek ve kadın üzerine farzdır.” buyurmuşlar. Kâinâtın Efendisinin bu mübarek sözleriyle Müslümanlara farz olduğunu açıkladığı ilim, muhakkak ki, onların dünya ve âhiret saadetini kazanmalarına yarayacak olan “İlmihal”dir. İşte bunun içindir ki, her Müslüman erkek ve kadının inanç ve ibadet bakımından kendisine lazım olan meseleleri öğrenmesi farzdır. “Zarûrât-ı Dîniyye” denilen bu mühim mevzuları öğrenip inanmadıkça insan, tam ve kâmil bir Müslüman olamaz. Bir Müslümanın temel meseleleri kolayca belleyip, hatırında tutabilmesine yardımcı olmak gayesiyle Hanefî Mezhebi üzere bu İlmihal hazırlandı. Cenâb-ı Hak rızâsına muvâfık buyursun. Âmin.
fazilettakvimi.com.
(Bu paylaşımın devamı da aynı kaynaktan faydalanılmak suretiyle yayınlanacaktır.)
Cevap: İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye”
....Allâh’ın huzurunda bütün insanlar ve cinler yaptıklarından hesâba çekilecek, en ince teferruâtına kadar hesap verecekler, haklı, haksızdan hakkını alacaktır. Hesap işi bittikten sonra, iyiler Cennet’e, kötüler Cehennem’e girecektir. Mü’minler Cennet’te Cenâb-ı Hakk’ın cemâlini göreceklerdir. Âhirete inanmayan, Allâh’a ve peygambere de inanmamış olur. ECEL Ecel, insanın mukadder (Allâh tarafından yazılıp kararlaşmış) olan ömrünün nihâyetine denir. Ecel geldiği zaman, ne bir dakika ileri gider ne de bir dakika geri kalır. İnsan her ne sebeple ölürse ölsün, eceli ile ölmüş olur.
KADER VE KAZÂYA ÎMÂN
Îmânın altıncı şartı kadere inanmaktır. Kader ve kazâ meselesi bazan zor anlaşıldığından, kolay kavrayabilmek için, önce insandaki irâde-i cüz’iyye’yi îzâh edelim. İRÂDE-İ CÜZ’İYYE İrâde-i cüz’iyye, Cenâb-ı Hakk’ın kuluna verdiği sınırlı bir salâhiyet ve tercih hakkıdır. Fakat ehemmiyeti pek büyüktür. Zîrâ insan, irâdesini hayra sarf ederse Mevlâ hayrı, şerre sarf ederse şerri yaratır. Bu itibarla insan, cenneti de, cehennemi de bu irâde ile kazanır.
Evet, Hâlık (Yaratıcı) yalnız Allâhü Teâlâ’dır. O dilemezse, o yaratmazsa hiç bir şey olmaz. Şu kadar ki, kul kâsib yani isteyip çalışan, Mevlâ ise Hâlik yani yaratan’dır. İnsana verilen irâde-i cüz’iyye otomobilin direksiyonu gibidir. İnsan direksiyonu ne tarafa çevirirse otomobil o tarafa gider. Bu sebeple, Allâh’a isyan eden bir kimse, “Ben ne yapayım, Allâh böyle dilemiş, böyle yaratmış” deyip mes’uliyeti üzerinden atıp sıyrılamaz. Evet, Allâh dilemiştir ama kulun irâdesi ve çalışması bu yolda olduğu için dilemiştir. Zâten kulda, böyle bir irâde-i cüz’iyye yani tercih hakkı olmasaydı, Cenâb-ı Hak kuluna imtihan fırsatı vermemiş, onu hayra veya şerre zorlamış olurdu. Hâlbuki Cenâb-ı Hak kuluna zorla bir günahı yaptırıp, sonra da cezâlandırmaktan münezzehtir.
Bazı kimseler, “Ezelde bazılarının rûhu secde etmiş, bazılarının etmemiş. Ezelde rûhu secde etmeyenler kâfir gider.” derler. Asla böyle bir şey yoktur. Bu iddiâ insanın îtikâdını kökünden sarsar. Ezel îtirâz yeri değildir. Orada isteyerek veya istemeyerek herkes secde etti. Cenâb-ı Hak bütün ruhlara “Elestü bi rabbiküm (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?)” diye sorduğunda bütün ruhlar istisnâsız olarak, “Belâ (Evet, Rabbimizsin)” diye ahid verdiler. Bazı kimseler “Sen ne yaparsan yap, Allâh dilediğine hidâyeti dilediğine dalâleti halkeder” diyorlar. Bu
da asla doğru değildir. Bu husustaki Âyet-i Kerîme’yi çokları yanlış tefsir ve izah ediyor. Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazretleri bu husustaki Âyet-i Kerîmeyi: “Allâh, hidâyeti isteyip, hidâyeti dileyenlere hidâyeti; dalâleti isteyip, dalâleti dileyenlere de dalâleti halkeder” diye tefsir ve îzâh etmişler ve şöyle buyurmuşlardır: “Ezelde Ahmed cennetlik, Mehmed cehennemlik diye zât ve şahıs üzerine bir hüküm yoktur. Ancak elbiseler biçilmiş; (İman, itaat, nur elbiseleri biçilmiş) bu elbiseleri giyenler cennetliktir, denilmiş. Ayrıca küfür, isyan, zulmet elbiseleri biçilmiş, bunları giyenler de cehennemliktir, denilmiştir. Kul, irâde-i cüz’iyyesiyle bu elbiseleri seçmekte tamamen serbest bırakılmıştır. Binaenaleyh, insan irâde-i cüz’iyyesi ile bunlardan hangisini seçer ve giyerse oraya gider.” Kul, bütün fiillerinden kendisi mes’ul olduğuna göre artık kulun yapması gereken isyan etmek değil, mukadderâta boyun eğmek ve başa gelene râzı olmaktır. Bununla beraber görünür görünmez belâlardan bizi koruması, sıhhat ve âfiyet içinde bir ömür vermesi için Cenâb-ı Hakk’a yalvarmak da üzerimize düşen mühim bir vazifedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) bir hadîs-i şerîflerinde, “Sadaka vermek belâyı defeder, ömrü uzatır” buyurmuşlardır.
Cevap: İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye”
KADER
Kader, ilâhî programdır; ezelden ebede kadar hayır ve şer –iyi kötü– meydana gelecek bütün hâdiseler hakkında Cenâb-ı Hakk’ın kendi ilmi îcâbı bilip irâde ve takdir buyurmasıdır.
KAZÂ
Kazâ, Cenâb-ı Hakk’ın ezelde takdir buyurduğu hâdiselerin, zamanı gelince ilim ve irâdesine uygun olarak meydana gelmesidir. Meselâ; herhangi bir insanın falan günde dünyaya gelmesini Allâhü Teâlâ’nın ezelde dilemiş ve takdir etmiş olması bir kaderdir. O insanın takdir edilmiş günde yaratılması bir kazâdır.
RIZIK
Rızık, Allâhü Teâlâ’nın, hayat sahiplerine gıdalanmaları için verdiği ve onların da yediği şeylerdir. Lâkin insan öz irâdesi ile rızkını helâl veya haram yollardan kendisi seçer ve Allâhü Teâlâ da o yoldan verir. İşte bunun için, rızkını helâlden talep etmeyip haram yiyenler irâde ve ihtiyarlarını kötüye kullandıklarından mes’uldürler. Rızka değil, Rezzâk’a, yani rızkı verene bağlanmak lazımdır. Her canlının rızkını veren Rezzâk-ı Âlem olan
Hz. Allâh’dır. Ona inanmak, ondan istemek gerekir. Zîrâ onun hazinesi büyüktür, sonsuzdur. Ona hakîki bir imanla bağlananlar sıkıntı çekmezler. Fakat Rezzâk olan Allâhü Teâlâ’yı unutup da rızka bağlı kalanlar çok sıkıntı çekerler ve hüsrandan kurtulamazlar. TEVEKKÜL Tevekkül, maksada erişmek için, maddî ve mânevî sebeplerin hepsini yerine getirdikten sonra, neticesini Allâhü Teâlâ’dan beklemektir. Kişi şayet beklediğine ulaşamazsa, üzülmemeli; “Hakkımda belki bu daha hayırlıdır” diyerek, kaderine râzı olmalıdır. Çünkü Kur’ân-ı Kerîm’de Cenâb-ı Hak, “Siz bir şeyi seversiniz, onun için çalışır ve onu elde etmek istersiniz, fakat bilmezsiniz ki, onun sonunda sizin için şer vardır. Yine siz bir şeyi sevmezsiniz, hoşunuza gitmez ve istemezsiniz, fakat bilmezsiniz ki, sizin için onun sonunda hayır vardır.” buyuruyor. Açılır bahtımız bir gün hemen battıkça batmaz ya, Sebepler halk eder Hâlık, kerem bâbın kapatmaz ya. Benim Hakk’a münâcâtım değildir rızk için hâşâ, Hudâ Rezzâk-ı âlemdir, rızıksız kul yaratmaz ya. Erzurumlu İbrâhim Hakkı (k.s.)
ÎMÂNIN DEVAMININ ŞARTLARI
Îmânı muhafaza hususunda bütün müminlerin aşağıdaki hususlara dikkat etmesi lazımdır: 1- Gaybe inanmak. Gayb, beş duygu ile anlaşılamayan şeylerdir. Allâh, melek, cennet, cehennem ve cin gibi. 2- Helâlin helâl olduğuna inanmak. Yani helâl şeylere haram dememek. 3- Haramın haram olduğuna inanmak. Yani haram olan şeylere helâl dememek. Meselâ: Bira dâhil alkollü içkilere, faize ve diğer haram olan şeylere helâl dememek. 4- Dâimâ Allâh’dan korkmak. 5- Mukaddesâta (İslam’ın mukaddes saydığı şeylere) hürmetkâr olup hafife almaktan kaçınmak. 6- Allâh’ın rahmetinden ümidini kesmemek. 7- Kâfiri kâfir bilmek, mü’mini mü’min bilmek. Bir kimse, sözle, yazıyla veya fiilen din düşmanlığı yapan birine Müslüman dese dinden çıkar. Ayrıca, dine hizmet eden ve dîni yaymaya çalışan îmân sahiplerine de kâfir diyen, yine dinden çıkmış olur. 8- Allâh’a mekân izâfe etmemek. Meselâ, Allâh göktedir, demek insanı dinden çıkarır.
Cevap: İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye”
9- Kur’ân’a şüphesiz inanmak. Meselâ, Kur’ân’ın eksik veya fazla olduğunu söylemek, Cebrâil hata etti demek, insanı dinden çıkarır.
ÎMÂNIN KORUYUCU KALELERİ
Îmân, mü’minin kalbinde Allâh’ın yaktığı bir meşale, bir nurdur. Bunun koruyucu kaleleri, surları ise, aşağıdaki şekilde görüleceği gibi farzlar, vâcipler, sünnetler, müstehaplar, menduplar ve nâfilelerdir. Îmân, bu ibâdetlerle çerçevelenip kale içine alınarak korunur. Îmânı koruyan bu kaleleri yıkanlar yani, farzları, vâcibleri, sünnetleri terk edenler, îmânlarını kolay kolay muhafaza edemezler. Farz, vâcip, sünnet, müstehâb, mendûb ve nâfilelerin tarifleri ilerideki sayfalarda gelecektir. ÎMÂN Farzlar Vâcipler Sünnetler Müstehaplar Menduplar Nâfileler
HER MÜSLÜMANIN DİKKATLE KAÇINMASI GEREKEN HUSUSLAR
1- Ehl-i Sünnete uymayan (bozuk) i’tikatlar, 2- Sâlih amelleri terk etmek, 3- Niyette ve işlerinde doğruluktan ayrılmak, 4- Günahta ısrar etmek (Günah işlemeye devam etmek), 5- İslâm nimetine şükrü terk etmek, 6- Îmânsız ölmekten korkmamak, 7- Başkalarına zulmetmek, 8- Sünnet üzere okunan ezana icâbet etmemek, 9- Dîne aykırı olmayan hususlarda, anne ve babasına âsî olmak, 10- Boş yere ve çok yemin etmek. 11- Namazı hafife almak, tadîl-i erkânı terk etmek, 12- Haram olan (sarhoşluk veren) içecekleri içmek, 13- Müslümanlara eziyet vermek, 14- Velî olmadığı hâlde velîlik iddiasında bulunmak, 15- Günahını unutmak ve küçük görmek, 16- Kendini beğenmek, kendisini çok âlim görmek, 17- Koğuculuk ve gıybet etmek, 18- Mümin kardeşine hased etmek, çekememek, 19- Ülü’l-emre itâat etmeyip isyan etmek, 20- Bir adam için, tahkik etmeden; bilmeden iyi veya kötüdür diye hüküm vermek,
Cevap: İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye”
21- Yalan söylemek, 22- Dîni öğrenmekten kaçınmak (öğrenme imkânı varken öğrenmemek), 23- Erkeklerin kadınlara, kadınların erkeklere benzemeye çalışması, 24- İslâm dininin düşmanlarına sevgi beslemek, 25- Hakîkî din âlimlerine düşman olmak.
EDİLLE-İ ŞER’İYYE Edille-i şer’iyye, dînî ve şer’î hükümlerin çıkarıldığı ve dayandıkları kaynaklardır ki, bunlar da dörttür: 1-Kitap: Kur’ân-ı Kerîm. 2-Sünnet: Peygamberimizin (s.a.v.) mübârek sözleri, işledikleri ve başkaları tarafından yapılan işlerde o işi tasvip mâhiyetindeki sükûtlarıdır. 3-İcmâ-ı Ümmet: Bir asırda, Ümmet-i Muhammed’in müctehidlerinin bir mesele hakkında ittifak etmeleridir. 4-Kıyâs-ı Fukahâ: Bir hadisenin kitap, sünnet ve icmâ-ı ümmetle sabit olan hükmünü; aynı illete dayandırarak o hadisenin tam benzerinde de ictihad yolu ile isbât etmekten ibârettir. İctihâd: Şer’î hükmü, şer’î delîlinden çıkarma husûsunda olanca ilmî kuvvetini sarfetmektir.
Müctehid: Herhangi bir şer’î hükmü âyet-i kerîme ve hadîs-i şeriflerden çıkaran, kıyas yapabilen büyük âlimdir. Müctehid olabilmek için, bütün İslâmî ilimlere vakıf olduktan sonra mevhibe-i ilâhî (Allâh vergisi) olan ledünnî ilme de sahip olmak lâzımdır. İlmin Yolları ve Bilgi Vasıtalarımız İlmin yolları üçtür. 1- Havâss-i selîme: Görme, işitme, tatma, dokunma ve koklama isimlerini verdiğimiz beş duygu. 2- Haber-i sâdık: Doğru haberdir ki, iki kısımdır: a- Peygamberlerin verdiği haber, b- Yalanda birleşmeleri mümkün olmayan bir topluluğun verdiği haber. 3- Akıl.
Amelde Hak Mezhebler
Ehl-i Sünnet ve Cemâat’in amelde mezhebi dörttür: 1- Hanefî Mezhebi: İmamı, İmâm-ı Â’zam Ebû Hanîfe’dir. Adı Nu’mân, babasının adı Sâbit’tir. H.80 (M. 699) târihinde Kûfe’de doğmuş, H.150 (M. 767) târihinde Bağdat’ta vefat etmiştir. 2- Mâlikî Mezhebi: İmamı, İmam Mâlik bin Enes’dir. H. 93 (M. 711) târihinde Medîne-i Münevvere’de doğmuş ve H. 179 (M. 795) târihinde yine Medîne-i Münevvere’de vefat etmiştir. 3- Şâfiî Mezhebi: İmamı, İmam Muhammed bin İdrîs-i Şâfiî’dir. H. 150 (M. 767) târihinde Gazze’de doğmuş, H. 204 (M. 820) târihinde Mısır’da vefat etmiştir. 4- Hanbelî Mezhebi: İmamı, İmam Ahmed bin Hanbel’dir. H. 164 (M. 780) târihinde Bağdat’ta doğmuş, H. 240 (M. 855) tarihinde yine Bağdat’ta vefat etmiştir. Amelde birer hak mezhep olan yukarıda zikrettiğimiz bu mübârek imamların mezhepleri, Kitap, Sünnet, İcmâ-i ümmet ve Kıyâs-ı Fukahâ üzerine kurulmuştur.
Cevap: İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye”
İSLÂM
İSLÂM'IN ŞARTLARI
İslâm: Resûlullah Efendimiz’in (s.a.v.) tebliğ buyurduğu şeyleri dil ile ikrâr, kalb ile tasdik ederek Cenâb-ı Hakk’a itâat etmektir. İslâm’ın şartı beştir. Yani İslâm dîni beş esas üzerine kurulmuştur. 1- Kelime-i şehâdet getirmek, 2- Namaz kılmak, 3- Zekât vermek, 4- Ramazan orucunu tutmak, 5- Haccetmek. İslâm’ın şartlarını yerine getiren kimseye mümin ve müslüman denir.
Bu şartlardan herhangi birini inkâr eden ise dinden çıkmış olur.
KELİME-İ ŞEHÂDET İslâm’ın birinci şartı olan kelime-i şehâdet şudur: ُ ه ُ ول ُ س َ ر َ و ُ ه ُ د ْ ب َ ا ع ً د َّ م َ ح ُ م َّ ن َ ا ُ د َ ه ْ ش َ ا َ و ُ ّٰ الل َّ ل ِ ا َ ه ٰ ل ِ ا ٰ ل ْ ن َ ا ُ د َ ه ْ ش َ ا Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden ‘abdühû ve resûlüh. Mânâsı: Ben şehâdet ederim ki, Allâh’dan başka ilâh yoktur. Yine şehâdet ederim ki, Muhammed aleyhisselâm onun kulu ve resûlüdür.
EF’ÂL-İ MÜKELLEFÎN İslâm dîni akıllı ve bâliğ (ergen) olan müslüman erkek ve kadınlara bazı şeyleri emretmiş, bazı şeyleri de yasaklamıştır. Bu emir ve yasaklar tekliftir, müslümanlar da mükelleftir. Mükelleflerin işlemeleri veya işlememeleri gereken şeylere ef’âl-i mükellefîndenir. Ef’âl-i Mükellefîn Sekizdir 1- Farz: Kat’î delil ile sâbit olan hükümlerdir ve iki kısımdır: a- Farz-ı ayın: Mükellef her müslümanın ancak kendisinin yapması ile yerine gelen amellerdir. Beş vakit namaz ve oruç gibi. b- Farz-ı kifâye: Bazı müslümanların yapmaları ile diğer müslümanlardan mesûliyeti kalkan farzlardır. Cenâze namazı ve selâm almak gibi. Eğer böyle bir farzı müslümanlardan hiçbirisi yapmazsa hepsi mesul olurlar. 2- Vâcip: Farz derecesinde kat’î olmayan delille sâbit hükümlerdir. Vitir ve bayram namazları gibi. 3- Sünnet: Peygamberimizin (s.a.v.) mübarek sözü, işi ve başkası yaptığında hoş gördüğü şeylerdir. Sünnet ikiye ayrılır: a-Sünnet-i müekkede: Peygamberimizin (s.a.v.) devamlı olarak yapıp, pek az terk ettiği sünnetlerdir. Sabah ve öğle namazının sünnetleri gibi.
b-Sünnet-i gayr-i müekkede: Peygamberimizin (s.a.v.) arasıra yaptığı sünnetlerdir. İkindi ve yatsı namazlarının ilk sünneti gibi. 4- Müstehab: Peygamberimizin bazan işledikleri şeylerdir. Sadaka vermek ve nâfile oruç tutmak gibi. 5- Mübâh: İşlenmesinde sevap, terk edilmesinde günah olmayan şeylerdir. Oturmak, kalkmak, yemek, içmek gibi. 6- Mekrûh: İşlenmesi hoş görülmeyen ve amelin sevâbını eksilten şeylerdir. Namaz içinde etrafa bakmak gibi. 7- Müfsid: Başlanmış bulunan bir ibadeti bozan şeylerdir. Abdestli iken bir yerinden kan veya irin çıkması, namazda gülmek ve oruçlu iken bir şey yemek gibi. 8- Haram: İşlenmesi kat’î delille yasak edilen şeylerdir. Alkollü içki içmek, anaya-babaya asi olmak gibi.
Cevap: İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye”
NAMAZ
Allâhü Teâlâ’ya ve Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) îmândan sonra İslâm’ın şartlarının en büyüğü ve en mühimi namazdır. Namaz îmânın alâmetidir. Bütün peygamberler ümmetlerine namazı en faziletli ibâdet olarak bildirmişlerdir. Namazın farzları on ikidir. Namazın dışındaki farzlarına şart, içindeki farzlarına ise rükündenir.
NAMAZIN ŞARTLARI NAMAZIN RÜKÜNLERİ
1- Hadesten tahâret, 1- İftitah tekbîri, 2- Necâsetten tahâret, 2- Kıyam, 3- Setr-i avret, 3- Kırâat, 4- İstikbâl-i Kıble, 4- Rükû, 5- Vakit, 5- Secde, 6- Niyet. 6- Ka’de-i Ahîre.
HADESTEN TAHÂRET
Namazın şartlarından birincisi hadesten tahârettir. Hades iki kısımdır: Küçük hades: Abdesti olmamaktır. Büyük hades: Cünüp olmak, kadınların lohusa veya hayızlı (aybaşı hali) olmasıdır. Kadın olsun erkek olsun; namaz kılacak kimselerin abdestsiz ise abdest alması, cünüp ise gusletmesi yani bütün vücudunu yıkaması şarttır. Kadınların lohusalık ve aybaşı hallerinden sonra da gusletmeleri farzdır. Abdest Abdest, belli âzâları usulüne göre yıkamaktan ve meshetmekten ibaret dinî bir temizliktir. Abdestsiz bir kimse namaz kılamaz, Kâbe’yi tavaf edemez, Kur’ân-ı Kerîm’e dokunamaz. Abdestin Farzları Abdestin farzları dörttür: 1- Yüzünü yıkamak, 2- Ellerini dirsekleriyle beraber yıkamak, 3- Başının dörtte birini meshetmek, yani elini su ile ıslatarak başına sürmek, 4- Ayaklarını (topuklarıyla beraber) yıkamak.
Abdestin Sünnetleri
1- Niyet etmek, 2- Eûzü ve Besmele ile başlamak, 3- Evvelâ ellerini bileklerine kadar yıkamak, 4- Misvak kullanmak, 5- Bir âzâ kurumadan diğerini yıkamak, 6- Ağzına ve burnuna üç kere su vermek, 7- Kulağını meshetmek, 8- Parmaklarını hilâllemek; yani bir elin parmaklarını diğer elin parmakları arasına geçirip çekmek, 9- Âzâları üçer kere yıkamak, 10- Başını kaplama meshetmek, 11- Abdesti tertip üzere almak; yani abdest âzâlarını sırasıyla yıkamak, 12- El ve ayaklarını yıkamaya parmak uçlarından başlamak. Abdest alırken okunacak birçok duâ olmakla beraber evlâ olan bütün âzâlarını yıkarken besmele çekip kelime-i şehâdet getirmektir. Abdestin Mekruhları 1- Sağ el ile sümkürmek, 2- Abdest âzâlarından birini üç defadan fazla veya eksik yıkamak,
3- Suyu yüzüne çarpmak, 4- Güneşte ısınmış su ile abdest almak. 5- Suyu çok az kullanmak veya israf etmek, 6- Abdest alırken konuşmak, 7- Abdestin sünnetlerini terk etmek. Abdesti Bozan Şeyler 1- Önden ve arkadan idrar, kan, gâita gibi necâset ve meni çıkmak, 2- Vücuttan kan, irin ve sarı su akmak, 3- Ağız dolusu kusmak, 4- Delirmek, 5- Sarhoş olmak, 6- Bayılmak, 7- Arkadan yel çıkmak, 8- Yan yatarak veya iki ayağını yana çıkarıp oturağı boşta kalacak şekilde veya bağdaş kurarak oturup uyumak. (Oturağı yere tamamen yerleştirmek sûretiyle uyumak abdesti bozmaz.) 9- Namaz içinde başkası işitecek kadar gülmek, 10- Dişlerin arasından çıkan kan, tükürüğe denk veya tükürükten fazla olmak. Kan tükürükten az olduğu zaman, abdesti bozmadığı gibi, tıraş olmak, tırnak kesmek de abdesti bozmaz.
Abdest Nasıl Alınır?
1- Mümkünse kıbleye dönülür, yüksek bir yere oturulur, Eûzü ve Besmele çekilir. 2- Eller bileklere kadar üç kere yıkanır, parmaklar birbiri arasına geçirilerek hilâllenir, parmaktaki yüzük oynatılarak altına su ulaştırılır. (Resim: 1) 3- Varsa misvak kullanılır, yoksa başparmak ve şehâdet parmağıyla dişler ovulur. (Resim: 2) 4- Besmeleçekilerek ağıza üç kere su alınır. (Resim: 3) 5- Besmeleçekilir, üç kere burna su verilir. (Resim: 4) Oruçlu değilse su burnun yumuşağına kadar çekilip, sol elle burun temizlenir. 6- Abdeste kalb ile niyet edilip, Besmele çekerek avuca su alınıp saç bitiminden çene altına, yan taraflardan da kulak yumuşaklarına kadar yüz, üç kere yıkanır. Kaşların altı ıslatılır. Bu iş iki kere daha yapılır. Her yıkamada yüz ovalanır. (Resim: 5) 7- Besmele çekerek önce sağ, sonra sol kol dirsekle beraber üç kere ovalanarak yıkanır. (Resim: 6-7) 8- Besmele çekerek sağ elle başın dörtte biri mesh edilir. (Resim: 8) Sonra şehâdet parmaklarıyla kulaklar, başparmakla da kulakların arkası meshedilir. (Resim: 9) Elin baş ve işâret parmakları hariç, diğer üç parmaklar ile de boyun meshedilir. (Resim: 10)
Kaplama mesh yapmak sünnettir.
Kaplama mesh şöyle yapılır: Evvelâ, iki el ıslatılır, başparmak ve işaret parmakları ayrı tutulup diğer parmaklar birbirine yapıştırılır. İç tarafları başın önünde saçların başlangıcına konulur. Başparmak ile şehâdet parmakları ve avuç içi başa dokundurulmaz. İki el geriye doğru çekilerek meshedilir. Avuçların içi ile başın yan tarafı, arkadan öne doğru çekerek meshedilir. Sonra işaret parmakları ile kulakların içi meshedilir. Başparmaklar da kulak arkasına konulup, kulak arkaları yukarıdan aşağıya meshedilir. Diğer üç parmakların dış yüzleri ile de ense meshedilir. Boğaz meshedilmez. 9- Ayaklar sol el ile yıkanır. Besmele ile sağ ayağın ucundan yıkamaya başlanır (Resim: 11) ve ayak parmakları sol elin küçük parmağı ile hilâllenir. Hilâllemeye sağdan sola doğru yani, sağ ayakta küçük parmaktan, sol ayakta ise başparmaktan başlanır ve alttan üste doğru yapılır. Sağ ayak gibi sol ayak da besmele ile yıkanır. (Resim: 12) Abdestte her âzâ yıkanırken kelime-i şehâdet okunur.
Cevap: İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye"
Abdesten sonra artan sudan ayakta ve kıbleye karşı birkaç yudum içilir. Abdesten sonra şu üç şey menduptur: * Kelime-i şehâdet getirmek, َ ت ْ ن َ ا َّ ل ِ ا َ ه ٰ ل ِ ا ٰ ل ْ ن َ ا ُ د َ ه ْ ش َ ا َ ك ِ د ْ م َ ح ِ ب َ و َّ م ُ ه ّٰ الل َ ك َ ان َ ح ْ ب ُ س َ ك ْ ي َ ل ِ ا ُ وب ُ ت َ ا َ و َ ك ُ ر ِ ف ْ غ َ ت ْ س َ ا * “Sübhânekellâhümme ve bihamdik. Eşhedü en lâ ilâhe illâ ente estağfiruke ve etûbü ileyk” duasını okumak ve * 1, 2 veya 3 defa “Kadr sûresini” okumak. KADR SÛRESİ ِ يم ۪ ح َّ الر ِ ـن ٰ م ْ ح َّ الر ِ ّٰ الل ِ ـــم ْ س ِ ب *ۘ ِ ر ْ د َ ق ْ ال ُ ة َ ل ْ ي َ ا ل َ م َ اك َ ر ْ د َ ا ٓ ا َ م َ و *ۚ ِ ر ْ د َ ق ْ ال ِ ة َ ل ْ ي َ ى ل ۪ ف ُ اه َ ن ْ ل َ ز ْ ن َ ا ٓ ا َّ ن ِ ا *ۘ ٍ ر ْ ه َ ش ِ ف ْ ل َ ا ْ ن ِ م ٌ ر ْ ي َ خ ِ ر ْ د َ ق ْ ال ُ ة َ ل ْ ي َ ل *ۛ ۙ ٍ ر ْ م َ ا ِ ّ ل ُ ك ْ ن ِ م ۚ ْ م ِ ه ِ ّ ب َ ر ِ ن ْ ذ ِ ا ِ ا ب َ يه ۪ ف ُ وح ُّ الر َ و ُ ة َ ك ِ ئ ٓ ٰ ل َ م ْ ال ُ ل ّ
Bismillâhi’r-Rahmâni’r-Rahîm İnn¼ enzelnâhü fî leyleti’l-kadr * Ve m¼ edrâke mâ leyletü’l-kadr * Leyletü’l-kadri ‡ayrun min elfi şehr * Tenezzelü’l-mel¼iketü verrûhu fîhâ bi i◊ni rabbihim min külli emr * Selâmün hiye hattâ matla‘ı’l-fecr *4 4 Meâli: Hakîkat, biz onu (Kur’ânı) Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin (o büyük fazilet ve şerefini) sana bildiren nedir? Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. Onda melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle, her bir iş için iner de iner. O gece tan yeri ağarıncaya kadar bir selâmdır.
Gusül Gusül,
cünüplükten, hayız ve nifastan çıkmak için bütün vücudu ağzın ve burnun içi ile birlikte yıkamaktır. Gusül, cinsî münâsebet ve ihtilâm sebebiyle, bir de hayız ve nifasın bitmesiyle îcâp eder. İhtilâm, uykuda meninin tenâsül uzvundan şehvetle dışarı çıkmasıdır.
Guslün Farzları Guslün farzları üçtür:
1- Ağıza su vermek, 2- Burna su vermek, 3- Bütün bedeni yıkamak.
Guslün Sünnetleri
1- Niyet etmek, 2- Besmele çekmek, 3- Önce avret mahallini yıkamak, 4- Önce başına, sonra sağ, daha sonra sol omuzuna üçer defa su dökmek ve her defasında vücudu ovmak.
Gusül Abdesti Nasıl Alınır Sünnet üzere gusül abdesti şöyle alınır:
1- Gusle niyet edilir. Eller yıkanır.
2- Besmele çekilip tam bir namaz abdesti alınır. Ayaklar altında su toplanıyorsa ayaklar en sonunda yıkanır. 3- Bu abdesti alırken ağız ve burna su bolca çekilir. Çünkü bu yıkama ile gusüldeki farz olan ağız ve burna su vermek de yerine gelmiş olur. 4- Başa üç defa su dökülür ve her döküşte ovulur. Bu esnâda, sakal, bıyık ve saç altına suyu ulaştırmak lazımdır. 5- Sağ omuza üç defa su dökülür ve her döküşte vücut ovulur. 6- Sol omuza üç defa su dökülür ve her döküşte vücut ovulur. Vücut, göbek çukuru dâhil hiç kuru yer kalmayacak şekilde ovularak yıkanır.
Gusül Abdesti ve Kaplama Diş Mes’elesi
Hanefî mezhebine göre, gusülde ağız ve burun, bedenin dışı sayıldığından yıkanması farzdır. Şâfiî mezhebine göre ise sünnettir. Gusledecek kimsenin ağzındaki dişler kaplatılmış veya doldurtulmuşsa kaplanan ve doldurulan dişin, kaplamasının ve dolgunun dışının yıkanmasıyla gusül tamam olur. . Ancak dişler sâbit değil de çıkarılabilir ise çıkarılması icap eder.
Cevap: İlmihal. “Zarûrât-ı Dîniyye"
Bu husus; yara ve sargı üzerine meshin câiz olduğu gibidir. Yaranın üzerindeki sargının altını yıkamak mecburiyeti olmadığı gibi, diş için de hüküm aynıdır. Diş Doldurtma Mes’elesi Dişinin birazı çürümüş veya kırılmış olan kimsenin dişini doldurtması veya kaplatması câizdir. Ancak, zarûretsiz, süs için câiz değildir. Hanefî mezhebi müctehidlerinden İmam Muhammed’e (rah.) göre sallanan dişleri altın tel ile bağlatmak, düşen ve çıkarılan diş yerine altın diş takmak câizdir. İmâm-ı Âzam Ebû Hanîfe’ye (rah.) göre ise altın ile kaplatmak câiz değil, gümüş ile câizdir. İmam Ebû Yusuf (rah.) da (bir rivâyette) İmam Muhammed (rah.) gibi buyurmuştur. Altın ile kaplamada İmam Muhammed’in ictihadiyle amel edilebilir. Âlimler İmam Ebû Yusuf ile İmam Muhammed’in ictihadı üzerine fetvâ vermişlerdir. Ayrıca Osmanlı ulemasından, Şeyhulislam Uryânîzâde, diş doldurmak için fetvâ vermiştir. İslâm dininde, kolaylık yapacağız diye, şerîatin cevâz vermediği bir şeye câizdir denilemez. Fakat câiz olan bir mesele için de, câiz değildir deyip zorluk çıkarılamaz.
Teyemmüm
Teyemmüm, abdest almak veya gusletmek için suyun bulunmaması veya kullanılamaması halinde niyet edip ellerini toprak cinsinden bir şeye iki defa vurarak, birincide yüzünü, ikincide dirseklerine kadar ellerini meshetmektir. Teyemmümün Farzları Teyemmümün farzı ikidir: 1- Niyet, 2- İki darp (vurmak) ve mesh. Teyemmüm Şöyle Yapılır Bir müslüman gusletmek yahut abdest almak için su bulamazsa veya bulduğu suyu kullanmasına hastalığının şiddetlenmesi, düşman tehlikesi vesaire gibi ciddi bir mâni mevcutsa, niyet ederek toprak veya toprak cinsinden bir şeyle teyemmüm eder. Şöyle ki; Niyet edip Eûzü-Besmele çekerek bir defa ellerini toprak veya toprak cinsinden bir şeye vurup ileri geri sürter (Resim: 1). Eller birbirine vurularak fazla tozlar silkelenir (Resim: 2). Onunla yüzünü (abdestte yıkadığı yerleri) mesheder. (Resim: 3). İkinci defa ellerini aynı şekilde vurup, ileri geri sürter, fazlası silkelenir. Evvelâ sağ kolunu mesheder (Resim: 4-5) sonra sol kolunu mesheder (Resim: 6-7). Kolun içinde ve dışında meshedilmedik yer bırakmaz. Tertîbe riayet edip evvela yüzü, sonra kolları mesheder. Ve meshler arasında fasıla vermez. Teyemmüm ederken koldaki saat, bilezik ve parmaktaki yüzüğün çıkartılması veya yerlerinden oynatılması lazımdır.
MESTLER ÜZERİNE MESH
Müslüman erkek ve kadın için, abdest alırken mestler üzerine meshetmek câizdir. Meshin Caiz Olmasının Şartları 1- Mestler, abdestli iken giyilmiş olmalıdır. 2- Mestler topuklarla birlikte ayakları örtmeli ve en az 12 bin adım (takriben 5 km.) yürünebilmelidir. 3- Mestlerin hiç birinde, (ayak parmağının en küçüğü ile) üç parmak miktarı delik ve yırtık bulunmamalıdır. 4- İçine kolayca su almamalı ve bağlamaksızın ayakta durabilmelidir. 5- Mest giyilecek ayağın baş tarafında, en az üç el parmağı genişliğinde bir kısmı bulunmalıdır. (Bir ayağı kesilmiş ve sadece topuğu kalmış bir kimse, diğer ayağına da meshedemez.)
Meshin Miktarı
Mestin ön kısmından üç serçe parmağı kadar bir yeri ıslatarak meshetmek farzdır. Islatılan el parmaklarını açarak, ayağın ucundan itibaren mestin koncuna doğru çekmek sünnettir.
Meshi Bozan Şeyler
Abdesti bozan her şey meshi de bozar. Ancak meshin müddeti henüz bitmemişse alacağı abdestde mestlere mesh yapılır.