Kuddûsî’ye göre sûfî, Allah’ı Allah’tan istemesini bilen kişidir. Allah’ı Allah’tan
istemenin yolu da O’na her yönüyle teslimiyetten ve O’nun emirlerini sevgiyle yerine
getirmekten geçer. Ona göre Allah’ı Allah’ın diliyle, ilmiyle kendisine öğreten, bildiren
sadece O’nun aşkıdır. Kişinin âşık olması, yâni Yaratıcı’ya, sadece kulluk bilinciyle
bağlanması ancak kendi varlığının hiç bilerek gerçekleşir. Eğer bu şekilde bir teslimiyet
olursa, kulun gönül atmosferinde gerçekleşen sevgi bağıyla Allah gerçek anlamıyla tanınmış
olur. Bu güneşin ışığının aya ulaşması ve onu aydınlatması gibidir; çünkü “Allah göklerin ve
yerin nurudur”2017. O bütün cemaliyle âşık kullarına kendini tanıtmak için aydınlatır.
Seni bildirdi ‘ışkın bana dostum
Bulunmaz hoş hüner işbu hünerden
Geçürdü mâsivânın gussasından
Necât buldum gam-u hüzn-ü kederden
Safâlar kesb eder cânım duyuben
Cemâlin hüsnünü bâd-i saherde
Cihânın mihnetinden sâlim oldum
Çeküp el cem’-i mâl sim-ü zerden
Bu ‘ışk ilm-ü amel ile bulunmaz
İşittim ben bunu bir kâmil erden
Ki irfân ‘ışk ile hâsıl olurmuş
Ne hâsıl ma’rifetsiz bî-basardan2018.
Hikmetle donanan sûfî, işinde, ma’rifetinde ve ahlâkında, her şeyi kuşatan
Yaratıcıya/Külli nefs’e benzemeye çalışır ve O’na kavuşmayı temenni eder. Tüm bu oluşlar,
eksiklerden beri olana itaat, O’na olan sevgiden ve iştiyaktan ileri gelmektedir.
Aşkı yakalayan sûfînin zühd ehli sûfî gibi dünya malına, maddeye karşı bağı ve
isteği yok olmuştur. O kalbiyle davranışıyla dünyaya ait bütün kederlerden ve üzüntülerden
kurtulmuştur, fakat o zâhidden bir adım öne geçerek âhiret nimetlerini de dünya gibi bir tarafa
bırakmıştır. Onun kalbinde, düşüncesinde ve amelinde her ikisinin de önemi eşit derecededir.
Sûfî, aşkı, Yaratıcı’ya bağlılığı okuyarak, ilimde derinleşerek kazanamaz, ancak, sûfî bilgisi
olan ma’rifeti, sevgiyle maddî ve manevî olarak içselleştirerek yaşayabilir.
Gezdim ol sevdâ ile Rûm u Hicâz ı Şam ı hep
Vermedi bu derdime kimse dermandan nişan
Şimdi bildim ki bana derman imiş ancak bu derd
İstemez herkiz hâlâs bu derdi zibâyi bulan
2019.
Kuddûsî, Allah’ı bulmak amacıyla, Anadolu’yu, Şam, Mısır ve Hicaz’a
seyahatlerde bulunduğunu fakat amacına ulaşamadığını belirtir. Allah’a kavuşma sevdası gibi
bir arzuyu bu seyahatleri esnasında hiçbir yolla gideremediğini, ancak Allah sevgisine
ulaştıktan sonra bu dertlerden kurtulduğunu ifade eder.
Kuddûsî yıllarca çektiği gönül acısının ilacını bütün çabalarına rağmen aşk
derdiyle çözdüğünü, çünkü aşk gibi ulvî bir derde yakalanmanın, en güzel bir nimet olduğunu
söyler.
Kurban edeyim cânımı cânanı bulunca
Yanup döneyin ‘ışkı ile tâ gönül olunca
Yağmaladı dil kişverini asker-i ‘ışk-ı
Hâşâ ki ferâgât edeyim andan olunca2020.
Kuddûsî, Allah sevdalısı bir sûfîdir. Ağzından dökülen her mısra Hakk’ın aşkı ile
ilgilidir. O’nun gönül şehrini, sarayını yağmalayıp yok eden masivâdan eser bırakmayan aşkın
askerleridir. İlâhî aşkın kuvvetleri kalbi istila edince orada Hakk’ın dışında bulunan her şeyi
temizleyip yok ederler. Çünkü Allah ile kul arasındaki bütün engelleri yakıp yok eden ateş
aşktır. O, bütün “ben”i yakıp yok eder. “Rahmetim her şeyi kaplamış ve kuşatmıştır.”2021
buyuran Mutlak Varlık’ın rahmeti, mağfireti ve aşkı, var olan bütün varlıkların kusur ve
günahlarını örtecek derecede geniştir. Fakat aşk, öyle bir ateştir ki, mahbubdan, Mâ’şuktan
başka ne varsa yok eder. Gönülde bulunan, her tür kiri, pisliği yok ederek, ağyârı tamamen
temizler. Aşk ile yanan kişinin yaşarken bütün hataları yok olur. Âşık sûfî, aşk meydânına
atılıp Cânan/Hakk için cânını fedâ etmeye hazır kişidir. İlâhî aşkı tadan cân/sâlik için cefânın
bir ağırlığı yoktur. O, Cânan’ın sevdası için, bütün varlık için faydalı olmayı gaye edinîr.
Çünkü Mecnûn her baktığı yerde Leylâ’yı gördüğü gibi, Hakk âşığı da her baktığı yerde
Mevlâsını görür. Onun için o gördüğüne, Yaratıcısından dolayı kötülükle yaklaşmaz, aksine
her gördüğüne sevecenlikle yaklaşır. O, varlıklar arasında diğer insanların yaptığı
ayırımcılıktan, sınıflandırmadan tamamen uzaktır. Zira o, hiçbir ayırım gözetmez, İslâm-
Hıristiyan, zengin-fakir, erkek-kadın, bitki-hayvan ayırımı yoktur. Her varlığa Cânan’ın
sevgisiyle eşit hizmet etmek anlayışını taşır. O, Hakk’dan aldığı aydınlıkla, ışkla etrafını
bilgiyle, yardım severlikle ve tüm mahlûkata karşı takındığı tevâzu’yla aydınlatan bir
lambadır. Bütün eziyet ve cefalara aşk bağlılığı ile tahammül gösterir; çünkü Cânan’ın
yolunda cânını feda etmeyenler, sûfî derûniliğinin sırrına ulaşamazlar. Bu derûniliği de sûfîye
kazandıran can/ruh gücünün açık olmasıyla mümkün olur. Hakk/can gözüyle bakan
Cânanı/Hakk’ı ve gerçekleri idrak edebilir. Bu gözle görünenleri beden gözüyle görmek
mümkün değildir.
Hükmünü icrâ itdi ‘aşk bende
Yanmağa nâr-ı suzâne geldim
Mahv-i fenâda buldum safâı
Yoklukla rahi merdâna geldim
.2022
2010 İbnü’l-Arabî, Futû hât, II, 326.
2011 Kuddûsî, Dîvân (İE), s. 386.
2012 el-İsfahânî, Hilyetu’l-Evliya, s.34; Sülemî, Tabakât, s.72.
2013 Buharî, Rikâk, 21; Müslim, Zikir, 5.
2014 Buharî, Edeb, 96; Müslim, Birr, 50; Aclûnî, Keşf, II, 238.
2015 Kuşeyrî, Risâle, s. 321.
2016 Kuddûsî, Dîvân, s. 146.
2017 Nûr, 24/21.
2018 Kuddûsî, Dîvân, s. 145.
2019 Kuddûsî, Dîvân, s.154.
2020 Aynı eser, s.155.
2021 Araf, 7/156.
2022 Kuddûsî, Dîvân, s. 131.