-
İstanbul'u tanıyor musunuz?
Askeri Müze
Türünün ikinci en zengin örneğidir. Askeri Müze ve Kültür Merkezi 1993 yılında şimdiki yerinde, çok başarılı, modern bir sergileme düzeninde tekrar açılmıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ünde yetiştiği eski Harp Okulu binası tadil ve eklentiler ile müzenin elli bin parçadan oluşan koleksiyonunun dokuz bin eserine, 22 salonda mekan olmuştur. Müzenin doğu kanadı sergi, toplantı ve benzeri sosyal faaliyetler için kullanılmaktadır. Ok, yay salonunu takiben süvari araç ve silahları, kesici silahlar, Yavuz Sultan Selim, Fatih Sultan Mehmet ve İstanbul’un fethi bölümü, erken İslam, İran, Kafkas, Avrupa ve Türk silahları, eşsiz miğfer ve zırh bölümü, ateşli silahlar, otağ ve çadırlar alt kat salonları eserleridir. Üst katta 1 Dünya savaşları, Gelibolu ve Kurtuluş Savaşı hatıraları, yakın tarih üniformalar ve Atatürk salonları Bulunmaktadır. Müzede Mehter Bandosu konserleri verilmektedir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...kerimuze_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Azapkapı Saliha Sultan Çeşmesi
1732’de Sultan I. Mahmut tarafından annesi Saliha Sultan adına yaptırılmıştır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...ncesmesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Beykoz İshak Ağa Çeşmesi
İstanbul’da Beykoz ilçesindedir. Türkiye çapında en güzel çeşme anıtlarımızdan birisidir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...acesmesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Göksu Çeşmesi
Sultan III. Mustafa’nın eşi ve III. Selim’in annesi Mihrişah Sultan tarafından yaptırılmıştır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...ucesmesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Ayasofya Müzesi
Dünyanın 8.harikalarından birisi sayılan Ayasofya, Sanat Tarihi ve mimarlık dünyasının 1 numaralı yapısı hüviyetindedir. Bu yaşta ve bu ebatta zamanımıza gelebilmiş ender eserlerdendir. Orijinal adı Hagia Sofia olan, Türklerin Ayasofya dedikleri yapı yanlış bir şekilde, Saint Sofia olarak bilinir. Bazilika, Sofia isimli bir azizeye değil, Kutsal Hikmet’e ithaf edilmişti. Önceki bir pagan mabedinin yerinde yapılmış 3 ayrı bazilika aynı isimle anlatılmıştı. İmparator Büyük Konstantin devrinde kilise yapılmadığı halde, bazı kaynaklar, ilk Ayasofya Bazilikasının onun tarafından yaptırıldığını iddia ede gelmiştir. Küçük ölçülerdeki ahşap çatılı ilk yapı 4. yy. ikinci yarısında Büyük Konstantin’in oğlu Konstantinus zamanında yapılmıştı. 404 yılında, bir isyan sırasında yanan ilk yapının yerine, daha büyük ölçülerde inşa edilen 2. kilise 415 yılında törenle açılmıştı. 532 yılında Hipodromda yapılan bir araba yarışı sonucu çıkan kanlı isyan on binlerce şehirlinin ölümüne ve pek çok binanın yakılmasına sebep olmuştu. “Nika” isyanı diye bilinen ve İmparator Justinyen aleyhine gelişen bu isyanda Ayasofya Kilisesi de yakılmıştı.
İsyanı zorlukla bastıran İmparator Justinyen “Adem’den beri hiçbir devirde görülmemiş ve görülmeyecek” bir ibadethane yapmak için harekete geçti. Önceki bazilikanın kalıntılarının üzerine 532 yılında yapılmaya başlanan, Hıristiyanlık âleminin bu en büyük kilisesi beş yılda tamamlanarak, 537’de merasimlerle açıldı. İmparator hiçbir masraftan kaçınmayarak devlet hazinesini mimarların önüne saçtı. (Tralles’li Anthemius ile matematikçi, Miletoslu İsidorus) Kubbe inşaatı Roma mimarisi tarafından geliştirilmiştir, Bazilika planı da eski devirlerden beri tatbik edilmekte idi. Yuvarlak yapıların üzerleri çok büyük ölçüde kubbe ile örtülebilmişti. Ancak Justinyen Ayasofya’sındaki gibi dikdörtgen bir mekan ortasında, dev ölçüde bir merkezi kubbe yapımı, mimarlık tarihinde ilk kez deneniyordu. Rahiplerin koruyucu duaları okumaları devam ederken, İmparatorluğun hemen her yerinde mevcut olan erken devir kalıntılarından getirtilen çok sayıda ve değişik mermer parçaları, sütunlar yapıda kullanıldı. Sonraları da bu devşirme malzeme ve bilhassa sütunlar için, neye yarayacağı anlaşılmaz, bir sürü orijin hikayesi uyduruldu. Justinyen devrinde Ayasofya bir zevk ve gösteriş ürünü olarak ortaya çıkmıştı. Sonraki devirlerde ise bir efsane ve sembol olarak kabul edilmiştir. Bin yıl süre ile aşılamayan ölçüleri yanında finans zorlukları ve teknik yetersizliklerden ötürü efsanevi görülmüş, böyle bir yapının ancak kutsal kuvvetlerin yardımı ile yapılabileceği zannedile gelmişti.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...muzesi01_d.jpg
Ayasofya Müzesi
Ayasofya bir 6yy. Bizans devri eseri olmakla beraber, ön misali olmayan, sonraki devirlerde de taklit edilmeyen Roma mimari geleneğine bağlı bir “Deneme” dir. Dış ve iç görünüşteki tezat ve iri kubbe Roma’nın mirasıdır. Dış görünüş zarif değildir, proporsiyonlara dikkat edilmemiş, bir kabuk gibi yapılmıştır. Bunun tersine iç görünüm saray gibi görkemlidir, göz alıcıdır; yapı, dev bir “İmparatorluk” eseridir. Açılış merasiminde heyecanına hakim olamayan İmparator atların çektiği arabası ile içeriye dalmış, Tanrıya şükür ederek, Süleyman Peygambere üstün çıktığını haykırmıştı. Bazilika etrafını çevreleyen yüksek binaları ile büyük bir dini merkez olarak gelişmişti. Bizans İmparatorları ile Doğu Hıristiyan kilisesinin yüzyıllar sürecek çekişmeleri için sahne artık hazırdı. Eşsiz ve üstünlüğüne rağmen yapının hayati önemde hataları vardı. En önemli mesele kubbenin iriliği ve yan duvarlara yaptığı basınç idi. Böylesine bir kubbenin ağırlığının temellere aktarılması için lazım olan mimari unsurlar o devirde henüz tam gelişmemişti. Yanlardan dışa doğru eğilen duvarlar orijinal, basık kubbenin 558 yılında yıkılmasına şahit oldular. Yapılan ikinci kubbe daha yüksek ve daha küçük çaplı tutulmuştu. Bu kubbenin de yarıya yakın kısmı 10 ve 14 yy'’arda 2 defa daha çökmüştür.
Ayasofya her devirde hazineler dolusu sarflar yapılarak ayakta tutulabilmiştir. Türk’lerin şehri 1453 yılında fethetmeleri, harap durumdaki Ayasofya’nın derhal camiye çevrilerek kurtarılmasına sebep olmuştur. Türk mimarı Koca Sinan’ın 16.yy.da eklediği payanda duvarları, 19. yy. ortasında Mimar Fossati kardeşlerin ve 1930’dan itibaren yapılan diğer restorasyonlar ve kubbenin demir kuşak ile çevrilmesi önemli tamirlerdi. 2000 li yılların restorasyonları, mevcut madeni portatif iskele ile daha seri yapılabilecektir. Ayasofya 916 yıl baş kilise ve 477 yıl cami olarak, aynı tanrıya inanan 2 değişik dinin hizmetinde olduktan sonra Atatürk’ün emri ile müze yapılmıştır. 1930-1935 yılları arasında ortaya çıkartılıp temizlenen bir kısım mozaikler Bizans'ın önemli sanat eserleri arasında yer alırlar. Bizans ve Osmanlı döneminin izlerini taşıyan muhteşem mimarisi ile ülkemizin en çok ziyaret edilen ilk üç müzesinden biridir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...muzesi02_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Tophane Çeşmesi
Tophane Meydanı’ndaki çeşme 1732’de I. Mahmut tarafından Hassa Başmimarı Mehmet Ağa’ya yaptırılmıştır. Rokoko tarzı cephe süslemeleri ilgi çekicidir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...ecesmesi_d.jpg
............
Üsküdar III. Ahmet Çeşmesi
Üsküdar’da iskele meydanında yer alır. 1728 yılında yapılmıştır. Ahşap çatılı ve dört yüzlü bir meydan çeşmesi olup, mimarlık, hattatlık, taş işçiliği ve şiir sanatının bir şaheseridir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...tcesmesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Anadolu Hisarı
Karadeniz'in tek çıkışı Boğaziçi'nin Asya kıyılarında, 1390-91 yıllarında Sultan Beyazıt tarafından yaptırılmıştır. Yanında denize ulaşan bir dere vardır. Karşı kıyıdaki Rumelihisarı ile birlikte Boğaziçi transit geçişinin tam kontrol altında tutulması sağlanmıştı. Bu küçük kale, burçlarına yaslanan eski ahşap evler ve civarı ile pitoresk bir manzara oluşturur. Hisardan sonra, Fatih Köprüsünün Asya kulesinin bulunduğu Kanlıca semti sahil kahveleri ve yoğurdu ile meşhurdur.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...luhisari_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Anadolu Kavağı Kalesi
İstanbul Boğazı’nın kuzey tarafında bulunan Anadolukavağı Rumelikavağının karşısına düşmektedir.
Suyu ve inciri ile meşhur olan Anadolukavağı, “şifalı” olarak nitelenen birçok güzel su kaynağına ev sahipliği yapar. Anadolukavağı denince camileri ve çeşmeleri yanında meşhur Yoros Kalesi ve Yuşa tepesine değinmek gerekir.
Kale yapısı, klasik dönem kent koruma kültürünün en önemli unsurlarından birisidir. Stratejik noktalara inşa edilen muhkem kaleler, kentin denizden ve karadan gelebilecek saldırılara karşı korunmasını sağlar. Özellikle Boğaz’ın Karadeniz ile birleştiği nokta, İstanbul için stratejik önemi haiz bir nokta olmuştur. Yoros Kalesi’nin önemini de bu doğrultuda değerlendirmek gerekmektedir.
Anadolukavağı Kalesi ya da Ceneviz Kalesi olarak da bilinen Yoros Kalesi, Karadeniz’e değer süreç bu şekilde başlamış olur. Yoros Kalesi II. Bayezid tarafından tamir edilmiş ve Yoros Kalesi Mescidi yaptırılmıştır. Daha sonra kale dizdarı Mehmed Ağa buraya bir tane hamam yaptıracaktır.
Yaklaşık beş yüz metrelik bir uzunluğunda olan Yoros Kalesi, altmış ila yüz otuz metre arasında bir genişliğe sahiptir. Kalenin en muhkem kısmı, kalenin üzerinde kurulduğu tepenin Anadolu’ya bakan kısmıdır. Kalenin heybetli kapısı, tepenin en yukarı kısmında, yarım daire şeklindeki iki burcun arasındadır. Söz konusu burçların dışarı bakan kısımlarında mermer üzerine işlenmiş salip ve bunun kolları arasında grek yazısı ile Hz. İsa’nın adını simgeleyen harfler bulunmaktadır. Aynı girişin iç tarafında ise, yine mermer üzerine işlenmiş bir levha üzerinde grek harfleri vardır ki, bunlar “despot Manuel”in adını simgelemektedir. Kale, birbirinden sur ve kapılarla ayrılmış, iç kale, kale ve şehir olmak üzere üç kısımdan oluşmaktadır. Şehir kısmının suru sahile kadar uzanmaktayken, kale ve iç kale tepe üzerinde bulunmaktadır. Düşman gemilerinin karanlıkta karaya oturmasını sağlamak amacıyla akşamları kale kısmında ateş yakılmadığı söylenir.
Yuşa tepesi, Anadolukavağının en önemli simgelerinden birisidir. Anadolu sahilinin altıncı burnu olan Macarburnu’nun yanıbaşında Macar bahçesi olarak adlandırılan bir yerin arkasında yükselen dağın tepesinde bulunan Hz. Yuşa’nın mezarı çok eski devirlerden beri kutsal sayılan ve ziyaretçilerin akınına uğrayan bir mekandır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...gikalesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Aynalıkavak Kasrı
Üç yüzyıl boyunca Haliç kıyılarını süsleyen ve günümüzde Aynalıkavak Kasrı adıyla tanınan yapı, Osmanlı İmparatorluğu Döneminde “Ayanalıkavak Sarayı” ya da “Tersane Sarayı” olarak bilinen yapılar grubundan günümüze ulaşabilen tek örnektir.
İstanbul’u tanıtan tarihsel kaynaklardan, yörenin Bizans Döneminde de imparatorlara ait bir dinlenme yeri olduğu anlaşılmaktadır. Haliç kıyılarından Okmeydanı ve Kasımpaşa sırtlarına doğru gelişen bu büyük bağ ve koruya; İstanbul’un fethinden sonra, Fatih Sultan Mehmet’ten başlayarak padişahlar da ilgi göstermiş ve Osmanlı İmparatorluk Tersanesi’nin Kasımpaşa’da kurulup gelişmeye başlamasıyla birlikte yöreye “Tersane Has Bahçesi” adı verilmiştir.
Buradaki yapılaşmaların tarihi, Sultan I. Ahmed Dönemine (1603-1617) dek inmektedir. Tarihsel süreç içinde çeşitli padişahların yaptırdığı kasırlarla gelişen ve “Tersane Sarayı” olarak anılan bu yapılar topluluğu; 17. yüzyıldan başlayarak “Aynalıkavak Sarayı” olarak da adlandırılmıştır.
Saray bütünü içinde yer alan ve Sultan III. Ahmed Döneminde (1703-1730) yaptırıldığı sanılan Aynalıkavak Kasrı, Sultan III. Selim Döneminde (1789-1807) yeniden düzenlenmiş ve bugünkü görünümünü kazanmıştır. Yapı; Divanhanesi, Beste Odası ve bu mekânların pencerelerini dolanan Yesarî’nin talik hattı ile yazılmış, Kasrı ve III. Selim’i öven, dönemin tanınmış şairleri Şeyh Galib ve Enderunî Fazıl’a ait şiirleriyle 18. yüzyıl mimarlık örnekleri arasında özel bir yer almaktadır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...vakkasri_d.jpg
Aynalıkavak Kasrı
Deniz cephesinde iki, kara cephesinde tek katlı kütlesiyle Osmanlı klasik mimarlığının son ve ilginç yapılarından biri olan Kasır; süsleme açısından da çağının beğenisini yansıtmakta, Aynalıkavak Kasrıözellikle besteci Sultan III. Selim Dönemi kültürünün pek çok öğesini bünyesinde barındırmaktadır. Öyle ki, bu kültürün başlıca simgeleri olan sedir ve sedirimsi kanepe, mangal kandil gibi mobilyalarla döşeli olan odalar, bugün yok olmuş bir yaşam biçiminin görünümlerini sergilemektedir.
Günümüzde bir müze-saray olarak ziyarete açık tutulan Aynalıkavak Kasrı’nın zemin katı, Sultan III. Selim’in besteci özelliği de göz önünde tutularak, Topkapı Sarayı Müzesi’nde bulunan görsel kaynaklar ve kimi kurum ve kişilerin armağan ettiği çalgıların bir araya getirilmesiyle “Türk Çalgıları Sergisi” mekânına dönüştürülmüştür. Kasrın bahçesindeyse, özellikle yaz aylarında konuklara yönelik kafeterya hizmetleri, klasik Türk Sanat Müziği örneklerinin seslendirildiği Aynalıkavak Konserleri ile ulusal ve uluslararası nitelikte resepsiyonlar verilmektedir.
Pazartesi ve Perşembe günleri dışında her gün; 1 Ekim-28 Şubat arasında 09.30-16.00, 1 Mart-30 Eylül arasında 09.30-17.00 saatlerinde ziyarete açıktır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...kkasri02_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Arap Camii
Haliç’in Galata yakasındaki en büyük camidir. Büyüklüğü nedeniyle Cami-i Kebir de denir. Emevi ordu kumandanlarından Müslime bin Abdülmelik’in 717 yılında Konstantinopolis’i kuşattığı sırada yaptırdığı sanılmaktadır. Bizanslılar şehri ellerine geçirince bazı ilavelerle camiyi kiliseye çevirdiler. 1232’deki IV. Haçlı Seferi sırasında da Latinler Konstantinopolis’i alınca cami, St.Hyacinthus ve Dominicus rahiplerine verilmişti. Cenevizliler binaya Saint Dominicus derlerdi. Yapı saf Müslüman özellikleri taşımaz. Roma ve Gotik tarzında pencere ve sütun başlıkları vardır. Ortaçağ’daki çan kulelerine benzeyen ve içinde çan iskelesinin konulduğu delikler bulunan minare, Şam’daki Emeviye Camii’nin minarelerini andırır. Pencere sütun başlıklarındaki put ve kapı silmeleri, minarenin üst kısmını Bizans ve Latinlerin yaptığını gösterir. Mihrabın Gotik kemer ve pencereleri Latin devrine aittir.
Sultan II.Beyazıt zamanında İspanya’daki Beni Ahmer devletinin yıkılması ile İstanbul’a gelen Araplar, yapıyı Dominikenlerden alarak yenilediler ve “Arap Camii” adını verdiler. Camiyi, Sultan II. Mahmud’un annesi 1808’de tamir ettirdi. Daha sonraki bir tamirde döşemeden çıkan Latin mezar taşları 1913’te müzeye taşındı. Mihrap bölümünden de freskler çıktı.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...rapcamii_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Beyazıt Meydanı
İmparator Teodosyus devrinde M.S. 393 yılında şehrin en büyük meydanı olarak inşa edilmişti. Ortasındaki dev boyutlu zafer takının üzerinde yer alan bronz boğa başlarında dolayı buraya “Form Tauri” meydanı denilmişti. Üzerinde İmparatorunda heykeli yükselen zafer takından birkaç mermer blok ve sütun kalıntıları bulunmuşken, kuzeydeki abidevi çeşmeden eser kalmamıştır. Şehrin bu en büyük çeşmesini Valens su kemeri beslerdi. Kuzeyde, Fatih’in yaptırdığı ilk sarayın yerinde İstanbul Üniversitesi bulunmaktadır. Üniversite girişi abidevi kapı ve bahçedeki yangın kulesi 19 yy. yapılarıdır. Meydanı süsleyen ve adını veren 15 yy. Beyazıt Camii kalabalık ve hareketli kapalı çarşının komşusu olup, buraya ait külliyeden günümüze medrese, hamam ve dükkanlar kalmıştır
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...tmeydani_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Beylerbeyi Sarayı
Boğaziçi köprüsü Asya kulesinin dikili olduğu Beylerbeyi Bizans’tan beri saraylara tahsis edilmiş güzel bir semttir. Beylerbeyi sahil sarayı 1861-1865 yıllarında, eski ahşap bir sahil sarayının yerinde Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılmıştı. Cephe ve iç dekorasyonda Doğu ve Türk motifleri, Batı süs öğeleri ile birlikte kullanılmıştır. 3 katlı yapı harem ve selamlık bölümlerini ihtiva eden 26 oda ve 6 salondan ibarettir. Otantik mobilyalar, halılar, perdeler ve diğer eşyalar olduğu gibi korunmuşlardır. Denize bakan cephe süsleri, bakımlı bahçe ve orta bölümdeki havuzlu salon ile spiral merdivenler dikkat çeken yerlerdir. Arka yamaçta bir büyük havuz, teraslar ve türünün güzel örneği at ahırları yer almıştır. 1970'li yıllara kadar kullanılan eski ana yol bir tünel iler saray bahçesinin altından geçerdi. Sahilde iki küçük seyir köşkü bulunan sarayda devlet misafirleri de ağırlanırdı. Müze- saray yıl boyu ziyarete açıktır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...sarayi01_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Atik Valide Camii
II. Selim'in eşi, Venedik kökenli Nurbanu Sultan, Osmanlı sultanları arasında en güçlülerden biriydi. Bu güçlü sultan yaptırdığı külliye de, gücünü pekiştirir nitelikte, İstanbul’un boyutları açısından en büyük külliyeleri arasındadır. Külliye halk arasında Eski Valide ve Valide-i Atik isimleriyle de bilinir. Cami, medrese, tekke, sıbyan mektebi, kervansaray, hamam, darülkurra, darüşşifadan oluşan yapılar grubunda günümüzde sadece cami ve 16. yüzyıl ayrıntılarını kaybetmiş hamam özgün işlevini sürdürüyor. Diğer yapıların tamamı acil onarıma gereksinim duyuyor ve ziyarete kapalı. Külliyenin büyük bir bölümünün yakın bir tarihe kadar hapishane olarak kullanılması özgünlüğünü kaybetmesinin en önemli nedenlerinden biridir. Hapishane olarak kullanılan bölümler günümüzde Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne tahsis edilmiştir.
Külliyenin en önemli yapısı olan cami Sinan’ın külliyeyi tamamlamasından sonra genişletilmiştir. Bu genişletme çalışması sırasında caminin içi yanlara doğru mekânlar eklenerek genişletilmiştir. Genişletme çalışması Sinan’ın yaşamının son yıllarına denk geldiği için araştırmacılar bu bölümün Sinan’ın yardımcıları tarafından yapıldığını düşünmektedir. Camiye yapılan bir başka ek ise II. Mahmut dönemine tarihlenir. Bu dönemde camiye bir hünkâr kasrı ve mahfili eklenmiştir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...idecamii_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Azapkapı Solullu Mehmet Paşa Camii
İstanbul'da Unkapanı köprüsünün Galata ayağının dibinde, Azapkapı semtinde yer alan camidir. Mimar Sinan tarafından 1578'de Sokollu Mehmet Paşa adına yapılmıştır. Selimiye Camii stilinde yapılmış olan caminin altı mahzendir. Denize yakın camiler içinde sağlam temellidir. Giriş kapısı köprü tarafında olup caddeden gelinen bir patikadan dönülerek girilir.
Camilerde alışılmışın aksine tek minaresi solda yer almaktadır. Bunun nedeni denize fazla yakın olmasıdır. Avlusu yoktur. Son cemaat yerine iki yönden merdivenlerle çıkılır. Dikdörtgen planlı caminin mihrabı çıkıktır. Ana kubbe, sekiz kemere dayanır. Yan sofaları revaklı kat oluşturmaktadır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...asacamii_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Çemberlitaş
M.S. 330’da Başkentin Roma’dan İstanbul’a nakli sebebi ile şehrin ikinci tepesindeki büyük oval bir meydanın ortasına, Konstantin in şerefine dikilmişti. Form Konstantin diye bilinen meydanın etrafı sütunlu galeriler ile çevriliydi. Çemberli taş, yanık sütun olarak ta bilinir. Orijinalinden daha kısa hali ile günümüze gelebilmiştir. Eskiden üstünde Büyük Konstantin’in güneş tanrısı pozundaki heykeli bulunurdu. Sütunun porfir blokları zamanla ve yangınlardan çatladığı için demir çemberlerle çevrilmiştir. Mermer başlık 12 yy., alttaki örme takviye kısmı 18 yy. aittir. Sütunun dibindeki küçük bir odada erken Hıristiyanlığa ait kutsal emanetler odası olduğuna inanılırdı. Buradan geçen ana yol Büyük Konstantin devrinden beri aynı güzergâhtadır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...berlitas_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Çırağan Sarayı
Haliç ve Boğaziçi’nin en güzel yerleri sultanlar ve önemli kişilere saray ve köşkleri için tahsis edilmişti. Zaman içinde bunların bir çoğu yok olmuştur. Büyük bir saray olan Çırağan’da 1910 yılında yanmıştı. Önceki bir ahşap sarayın yerinde 1871 yılında Sultan Abdülaziz tarafından Saray Mimarı Serkis Balyan’a yaptırılmıştı. 4 yılda 4 milyon altına mal olan yapının ara bölme ve tavanı ahşap, duvarlarda mermer kaplıydı.
Taş işçiliğinin üstün örnekleri sütunları zengin döşenmiş, mekanlar tamamlardı. Odalar nadide halılarla, mobilyalar altın yaldızlar ve sedef kalem işleri ile süslüydü. Boğaziçi’nin diğer sarayları gibi Çırağan’da bir çok önemli toplantıya mekan olmuştu. Renkli mermerle süslenmiş cepheleri, abidevi kapıları vardı ve arka sırtlardaki Yıldız Sarayına bir köprü ile bağlanmıştı. Cadde tarafı yüksek duvarlar ile çevriliydi. Yıllar boyu harabe halinde duran kalıntı büyük tamirler sonunda yeniden ihya olmuş, yanına ilave edilen eklentiler ile 5 yıldızlı, güzel bir sahil oteline dönüştürülmüştür.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...ansarayi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Beyazıt Camii
Beyazıt semtinde, Beyazıt Meydanı`na dağınık bir şekilde yayılmış haldedir. Sultan II. Bayezid tarafından yaptırılmıştır. İnşasına 1500`de başlanmış ve 1505`de bitirilmiştir. Mimarının kim olduğu konusunda ihtilaf vardır. Mimar Hayrettin, Mimar Kemaleddin`in ve Yakupşah bin Sultanşah isimli mimarlardan biri tarafından yapıldığı sanılmaktadır ama kesin bilgiye ulaşılamamıştır.
Külliye, bir cami, aşhane-imarethane, sübyan mektebi, tabhaneler, medrese, hamam ve kervansaraydan oluşur Kendisinden daha önce yapılmış bulunan Fatih Külliyesi`nden farklı olarak simetrik yapılar şeklinde değil, dağınık bir şekilde inşa edilmiştir.
Külliyenin merkezi Bayezid Camii`dir. 16.78 m çapındaki ana kubbesi dört ayak üstüne oturtulmuştur. Camii yerine külliyeye dahil bulunan tabhaneye bitişik minareleri, bu caminin ayırt edici özelliklerindendir. Bu nedenle iki minare arasındaki mesafe 79 metredir. Cami içerisindeki taş ve ahşap işçiliği ile vitraylar dikkat çekici güzelliktedir. Avlu döşemesi ve şadırvanın sütunları Bizans`tan kalma malzemenin yeniden işlenmesiyle elde edilmiştir. Özellikle şadırvan sütunlarında Bizans izleri görülebilmektedir. Külliyenin imarethane ve kervansarayının bugüne ulaşan kısmı Beyazıt Devlet Kütüphanesi tarafından kullanılmaktadır ve caminin solunda yer alır. Medrese ise caminin sağında ve oldukça uzağında yapılmıştır. Günümüzde Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi olarak kullanılmaktadır. Külliyenin hamamı medreseden de uzakta, Ordu Caddesi üzerinde, Edebiyat Fakültesi`nin yanındadır. Caminin kıble tarafındaki boşluktaysa türbeler bulunmaktadır. Sultan II. Bayezid`in, kızı Selçuk Hatun`un ve Tanzimat Fermanı`nın mimarı Mustafa Reşid Paşa`nın türbeleri buradadır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...zitcamii_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Deniz Müzesi
Büyük Türk Amirali (16. yy.) Barbaros Hayrettin Paşanın türbesi ve heykelinin bulunduğu Beşiktaş semtindedir. Müzenin zengin koleksiyonları 2 binada ve bahçede sergilenmektedir. Büyük binada eski kayıklar sergilenirken, 3 katlı ana binada eski gemilerin aletleri ve eşyaları, maketler, modeller ve Atatürk’ün özel yatından bölmeler küçük odalarda ve salonlarda sergilenmektedir. Çeşitli deniz olaylarını resimleyen tablolar duvarları süslerler. Üst katta sancaklar ve eski toplar, değişik çağlara ait silahlar yer alır. Bahriye kıyafetleri mankenler üzerinde görülür. Bodrum katı Türk Deniz Kuvvetlerine hizmet etmiş gemilerin parça ve kısımlarına ayrılmıştır. Burada torpidolarda bulunur. Eski kayıklar galerisine kıyıdan ulaşılır. Çok iyi korunmuş 18 yy. – 20 yy. saray veya önemli kişilerin güzel kayıkları, yelkenliler, kürekli tekneler, maketler, gemi parçaları ve diğer hatıralar geniş salonda sergilenmektedir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...izmuzesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Dolmabahçe Sarayı
Dolmabahçe Sarayı, Avrupa sanatı üslûplarının bir karışımı olarak 1843-1856 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultan Abdülmecit’in mimarı Karabet Balyan’ın eseridir. Osmanlı Sultanlarının her devirde birçok sarayı bulunurdu. Ancak esas saray Topkapı, Dolmabahçe Sarayının tamamlanmasından sonra terk edilmiştir. Dolmabahçe Sarayı 3 katlı, simetrik planlıdır. 285 odası ve 43 salonu vardır. Denizden 600 metrelik bir rıhtımı, kara tarafında ise birisi çok süslü 2 abidevi kapısı vardır. Bakımlı ve güzel bir bahçenin çevrelediği bu sahil sarayının ortasında, diğer bölümlerden daha yüksek olan tören ve balo salonu yer alır. Sarayın giriş tarafı Sultanın kabul ve görüşmeleri, tören salonunun diğer tarafındaki kanat ise harem bölümü olarak kullanılmıştı. İç dekorasyonu, mobilyaları, ipek halı ve perdeleri ve diğer tüm eşyası eksiksiz olarak, orijinaldeki gibi günümüze gelmiştir. Dolmabahçe Sarayı mevcut hiçbir sarayda bulunmayan bir zenginlik ve ihtişama sahiptir. Duvar ve tavanlar devrin Avrupalı sanatkârlarının resimleri ve tonlarca ağırlığında altın süslemeleri ile dekore edilmiştir. Önemli oda ve salonlarda her şey aynı renk tonuna sahiptir. Bütün zeminler birbirinden farklı, çok süslü ahşap parke ile kaplıdır. Meşhur Hereke ipek ve yün halıları, Türk sanatının en güzel eserleri, birçok yerde serilidirler. Avrupa ve Uzak doğunun ender dekoratif el işi eserleri sarayın her yerini süslerler. Pırıl, pırıl kristal avize, şamdan ve şömineler sarayın pek çok odasında güzelliklerini sergilerler. Dünyadaki saraylar içerisinde en büyük balo salonu buradakidir. 36 m. Yüksekliğindeki kubbesinden ağırlığı 4.5 ton olan devasa kristal avize asılı durur. Önemli siyasi toplantılarda, tebrik ve balolarda kullanılan bu salon, önceleri alttaki, fırına benzer bir düzen ile ısıtılırdı. Saraya kalorifer ve elektrik sistemi daha sonraları eklenmiştir. 6 Hamamdan Selamlık bölümündeki, eşi olmayan, güzel oymalı alabaster mermerleri ile dekorludur. Büyük salonun üst galerileri orkestra ve diplomatlar için ayrılmıştı.
Uzun koridorlar geçilerek varılan harem bölümünde, sultan yatak odaları ve sultanın annesinin bölümü ile diğer kadın ve hizmetkârların bölümleri bulunmaktadır. Sarayın kuzey eklenti bölümü şehzadelere tahsis edilmişti. Girişi Beşiktaş semtinde olan yapı Resim ve Heykel Müzesi olarak hizmet vermektedir. Cumhuriyet döneminde, Atatürk’ün İstanbul ziyaretlerinde ikametgâh olarak kullanılan sarayda en önemli olay 1938’de Atatürk’ün ölümüdür. Halkın ziyaretine açık tutulan Atatürk’ün naşı buradan Ankara’ya gönderilmişti. Halen saraydaki saatler bu büyük Türk’ün anısına ölüm saatinde durdurulmuştur. Dolmabahçe sarayı haftanın belirli günlerinde ziyarete açık olup, görülmesi şart olan İstanbul hazinelerinden bir diğeridir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...cesarayi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Büyük Çamlıca
Büyük Çamlıca Tepesi İstanbul Anadolu Yakası Üsküdar ilçesi sınırlarında yer alır. Büyük Çamlıca Tepesi (Sefa) denizden 268 m yüksekliktedir ve Çamlıca Televizyon Kulesi burada yer alır. Tepede yer alan Büyük Çamlıca Korusu ve tesisler yerli yabancı turistlerin uğrak yeridir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...kcamlica_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Büyük Göksu Deresi
Göksu Deresi, İstanbul’da Boğaz’ın Anadolu yakasında, Anadoluhisarı ile Küçüksu Deresi arasındaki düzlük alan. Adını hisarın yanından denize dökülen Göksu deresinden alır. Osmanlılar öncesine ilişkin kesin bilgiler yoktur. Osmanlılar döneminde bir gezinti ve eğlence yeri olarak önem kazandı. Göksu ile Küçüksu arasındaki ulu ağaçlarla kaplı geniş düzlük ve sandalla gezintiye elverişli Göksu deresi bölgeyi İstanbul’un en gözde gezi ve dinlence yeri durumuna getirdi. Buralarda bazı kasr’lar ile kentin düzeniyle görevli bostancı ocağı ve bir camiden başka yerleşme yoktu. Göksu kıyısında deniz yoluyla getirilen buğdayı öğüten mirî değirmenler vardı. Göksu deresinin getirdiği çamur, seramik, çanak-çömlek yapmaya yaradığı için, çevrede testicilik ilerledi. Göksu testileri suyu sızdırıp serin tutmakla ve dayanıklılığıyla ün kazandı. Türk edebiyatında da önemli yer tutan Göksu; başlangıçta şiir ve şarkılarda, sonraları ise roman ve öykülerde yer aldı. Göksu’da bugün de ayakta kalan başlıca eserler: 1751’de ahşap, 1856’da ise bugünkü görüümüyle Abdülmecit tarafından yaptırılan Göksu Kasrı (Küçüksu Kasrı), bugün müze olarak ziyarete açıktır. Göksu Çeşmesi, Göksu kasrının karşısında, III.Selim tarafından annesi Mihrişah Sultan için yaptırıldı (1806).
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...suderesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
El İşi Türk Halıları
Elde yapılan düğümlü halılar çok eski devirlerden beri Türk milletinin kendine özgü bir el sanatı olarak gelişmiştir. Dünyanın en zengin ilk iki antik halı müzesi İstanbul’dadır. Günümüzde köklü geleneklere bağlı halı imalatı Türkiye’nin her yöresinde yapılmaktadır. Değişik yörelerin saf yün, yün ile pamuk veya saf ipek ipliklerinden imal edilen halıları çok zengin ve değişik koleksiyonlar meydana getirirler. Ustalık, köklü gelenek, kaliteli hammadde, özel teknik, sabır ve aylarca süren emek nadide el dokuması Türk halılarının şöhretidir. Pek çok köyde kurulu sayısız ev tezgâhları, yöresel karakterde halı üretirler. Bunun yanında, bazı merkezlerde el halısı üretimi devletin de desteklediği büyük bir sanayi görünümündedir. Saf ipek el halılarının dünyadaki en tanınmış merkezi İstanbul yakınlarındaki Hereke kasabasıdır. Hereke, Kayseri ve Konya şehirlerinin önemli miktardaki imalatı, dünya halı piyasasının çok aranan talepleridir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...halilari_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Eski Şark Eserleri Müzesi
Arkeoloji Müzeleri girişi solunda yer alan ilk binadır. Bir okul binası iken 1917 de müze olarak kullanılmaya başlanmıştı. 1963- 1973 yıllarındaki yeni düzenleme ile modern hale getirildi. I Dünya savaşları öncesi, Osmanlı idaresindeki Mısır ve Orta Doğu ülkelerinden getirtilen kültür eserleri, Anadolu Uygarlıkları buluntuları ile eşsiz ve güzel bir koleksiyon oluşturur.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...serlerim_d.jpg
Eski Şark Eserleri M.
Müze girişine Neo- Hitit devrine ait 2 bazalt aslan heykeli yerleşmiştir. Mezopotamya, Mısır, Anadolu bölümleri ile İslam öncesi Arap yarımadası eserleri bölümleri üst kattadır. Eski ve Yeni Sümer çağlarına ait eserler, firavun mezarı buluntuları, Arap mezar taşı heykelleri , Asur ve Babil kültürlerine ait kıymetler teşhir edilen koleksiyon parçalarıdır. Hatti, Hitit ve Urartu eserleri de sergideki diğer eserlerdir. Müze 70 bin levhadan oluşan çok zengin, nadide çivi yazısı koleksiyonuna sahiptir.
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Caferağa Medresesi
İstanbul'un tarihi mekânlarından Caferaga Medresesi 16. yy'ın ikinci yarısında, sanatçıları korumasıyla tanınan devlet adamı Cafer Ağa tarafından, Mimar Sinan'a yaptırıldı. O dönemdeki öğrenciler için bir ders mekânı oldu.
Caferağa Medresesi 1989 yılında Türk Kültürüne Hizmet Vakfı'nın koruma altına almasıyla ele alınarak onarıldı. Aynı yıl vakıf tarafından yapılan restorasyon çalışmalarının ardından bir sanat merkezi olarak hizmete açıldı ve 90'li yıllarda ikinci kez restore edildi. Bugün, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı'nın tek işletmesi konumunda olan bu sanat merkezi sanatsal organizasyonlardan ve mali işlerden sorumlu iki bayan tarafından yönetiliyor. Caferağa Medresesi Uygulamalı El Sanatları Merkezi geleneksel Türk el sanatlarının tanıtılması ve geliştirilmesi amacıyla bugün her yastan insana hizmet veriyor. Merkez; ebru, hat, Osmanlıca, tezhip, minyatür, kuyumculuk, ahşap dekoratif süsleme, ev içi dekoratif süsleme, porselen süsleme, resim, vitray, takı, ud, ney, gitar, bağlama, T.S.M. solfej ve repertuarı (koro çalışması) şeklinde oldukça geniş bir yelpaze sunuyor. Vakfın Beşiktaş'taki merkezinde de buradaki kursların bir kısmı veriliyor.
Kursların dışında bu sanatsal mekânda her ay düzenli olarak sergi, sohbet ve gezi etkinlikleri de yapılıyor. Gezilerde yürüyerek sokak sokak gezilirken iki sanat tarihçisinin esliğinde mekânlarla ilgili tarihsel bilgiler sunuluyor. Bazı turizm acentalarıyla çalışan vakıf, bu acentaların getirdiği turistleri de bu gezilere dahil ediyor.
Caferağa Medresesi'nde yer alan odacıklardan biri vakfın çıkardığı kitapların yer aldığı kitaplık bölümü. Diğer odacıkların bir kısmında atölye çalışmaları yapılırken bazılarında ise hediyelik eşya sergi ve satışları yapılıyor.
İstanbul'un tarihi mekânlarından Caferaga Medresesi 16. yy'ın ikinci yarısında, sanatçıları korumasıyla tanınan devlet adamı Cafer Ağa tarafından, Mimar Sinan'a yaptırıldı. O dönemdeki öğrenciler için bir ders mekânı oldu.
Caferağa Medresesi 1989 yılında Türk Kültürüne Hizmet Vakfı'nın koruma altına almasıyla ele alınarak onarıldı. Aynı yıl vakıf tarafından yapılan restorasyon çalışmalarının ardından bir sanat merkezi olarak hizmete açıldı ve 90'li yıllarda ikinci kez restore edildi. Bugün, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı'nın tek işletmesi konumunda olan bu sanat merkezi sanatsal organizasyonlardan ve mali işlerden sorumlu iki bayan tarafından yönetiliyor. Caferağa Medresesi Uygulamalı El Sanatları Merkezi geleneksel Türk el sanatlarının tanıtılması ve geliştirilmesi amacıyla bugün her yastan insana hizmet veriyor. Merkez; ebru, hat, Osmanlıca, tezhip, minyatür, kuyumculuk, ahşap dekoratif süsleme, ev içi dekoratif süsleme, porselen süsleme, resim, vitray, takı, ud, ney, gitar, bağlama, T.S.M. solfej ve repertuarı (koro çalışması) şeklinde oldukça geniş bir yelpaze sunuyor. Vakfın Beşiktaş'taki merkezinde de buradaki kursların bir kısmı veriliyor.
Kursların dışında bu sanatsal mekânda her ay düzenli olarak sergi, sohbet ve gezi etkinlikleri de yapılıyor. Gezilerde yürüyerek sokak sokak gezilirken iki sanat tarihçisinin esliğinde mekânlarla ilgili tarihsel bilgiler sunuluyor. Bazı turizm acentalarıyla çalışan vakıf, bu acentaların getirdiği turistleri de bu gezilere dahil ediyor.
Caferağa Medresesi'nde yer alan odacıklardan biri vakfın çıkardığı kitapların yer aldığı kitaplık bölümü. Diğer odacıkların bir kısmında atölye çalışmaları yapılırken bazılarında ise hediyelik eşya sergi ve satışları yapılıyor.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...edresesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Çiçek Pasajı
1870 yılındaki büyük Beyoğlu yangınında yanarak yıkılan Naum Tiyatrosu'nun arsası dönemin en zengin insanlarından biri olan Hristaki Zografos Efendi tarafından satın alındı. Rum Cleanthy Zanno`nun mimarlığında yeni bir tip çarşı binası olarak Cité de Péra adıyla yaptırıldı. Hem İstiklal Caddesi'ne hem de Tiyatro Sokağı'na açıldığı için pasaj niteliğinde olan yapı 24 dükkan, 18 lüks daireden oluşuyordu. Maison Parret ve Vallaury'nin pastanesi, Nakumara'nın Japon mağazası, Dulas'ın Natürel çiçekçisi, Schumacher'in hamur işleriyle ünlü fırını, Yorgo'nun meyhanesi, Keserciyan'ın terzihanesi, Acemyan'ın tütüncü dükkanı, Hristo'nun kafesi... pasajın ilk 30 yılı içerisinde faaliyete geçen önemli dükkanlarından sayılabilir.
Cité de Péra ya da Hristaki Pasajı denilen binanın mülkiyeti 1908 yılında Sadrazam Küçük Said Paşa'ya geçti. Mütareke yıllarında birçok çiçek dükkanı açıldı, o güne kadar daha çok Hristaki Pasajı olarak anılan yer Çiçek Pasajı adını aldı. Asıl olarak 1940'lı yıllarda açılan meyhaneler (özellikle Nektar Birahanesi) büyük bir müşteri kalabalığı çekmeye başladı. 1950'lerde çiçekçiler başka sokaklara doğru kaymaya başlayınca boşalan yerlere yeni yeni meyhaneler açılmaya devam etti. 1950'lilerin sonunda "Çiçek" adı daha çok bir hatıra olarak kalmıştı, pasaj tümüyle bugünkü meyhane kimliğine büründü.
10 Mayıs 1978'de bir gecede aniden çöken bakımsız bina, 1988'e kadar yıkık ve dağılmış biçimde kaldı. Belediyenin ve pasajı kurtarmak için kurulan "Çiçek Pasajını Yaşatma ve Güzelleştirme Derneği" nin girişimiyle onarılıp, eski haline sadık kalarak hizmete sokuldu.
Çiçek Pasajı Güzelleştirme ve Yaşatma Derneği, Beyoğlu Belediyesi ve Mey İçki arasında yapılan anlaşmayla dış cephe bakımı, cephe yenilemesi, çiçeklendirme ve aydınlatma gibi sorunlu kısımları yenileme çalışmaları için kısa bir süre kapalı kalan Çiçek Pasajı Aralık 2005'te tekrar hizmete girdi. 1970'li yıllarda Kayserili bir işadamı satın almış fakat sonra anlaşmazlık nedeniye satmıştır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...ekpasaji_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Eyüp Sultan Cami
Kara surları ile Haliç surlarının birleştiği yerin dışında yer alan Eyüp Camii ve Türbesi İslam dünyasının kutsal yerlerinden kabul edilir. Eyüp-el Ensari Hz. Muhammet'in bayraktarlığını yapmış bir şahıstı, 7 yy. Arap kuşatması esnasında burada ölmüş, İstanbul'un Türk kuşatması sırasında mezarı keşfedilmiş, sonradan türbe ve şehrin ilk camii buraya yapılmıştı. İlk camii zelzeleden ötürü yıkılınca 1800 de bu günkü inşa edilmişti. İslam'ın kutsal Cuma günleri inançlı kalabalıklar türbeyi ziyaret ederler. Yaşlı ağaçlar, uçuşan güvercinler, namaz kılanlar, dua ve ziyaret edenler, türbe ve camii civarını mistik, renkli bir atmosfere büründürür. Avludaki türbenin duvarları değişik çağların çinileriyle kaplıdır. Tarihi kaynaklar bu semtin Bizans devrinde de kutsal bir mahal olduğunu; aziz bir kimsenin yatırının ziyaret edilerek yağmur duaları yapıldığını kaydeder. Fatih’ten sonra tahta geçip silah kuşanan sultanlar Eyüp Sultan türbesini ziyaret ederek merasimi tamamlarlardı. Camii etrafı ve civar yamaçlar mezarlıklarla çevrili olup, meşhur Pier Loti kahvesi de buradadır. İstanbul aşığı şair ve yazar Loti sık, sık buraya gelerek Haliç’in o zamanki güzel ve doyumsuz manzarasını seydermiş.Dolunay gecelerinde bu küçük kafeden ve terastan görünen seyredenlere unutulmaz anılar yaşatır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...ltancami_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Çinili Camii
Mabet, Çinili mevkiinde, Allame Caddesi ile Çinçin Hamam Sokağı'nın birleştiği yerdedir. Çinili Mescit Sokağı ile Çinçinli Hamam Sokağı'na açılan avlu kapıları vardır. Camiin sol tarafında ve yolun karşısında meşhur Efganlılar Tekkesi ve Çinçinli Hamam Sokağı üzerinde ve camiden yüz adım ileride Ümmi Ahmet Efendi Tekkesi bulunmaktadır.
Cami, 1050 (1640) tarihinde, Sultan I. Ahmet'in eşi, Sultan IV. Murat'ın ve Sultan İbrahim'in annesi Mahpeyker Kösem Sultan tarafı ndan yaptırılmıştır. Camiden başka, bir medrese, bir şadırvan, bir sebil, bir mektep, bir çeşme ve bir de çifte hamam bina edilmiştir. Avlunun etrafını, pencereli, kesme taş harpuştalı bir duvar çevirmiştir. Bu kapının sol tarafında, sekiz mermer sütunlu, bir sivri kubbenin altında, mermer şebekeli güzel bir şadırvan, bunun önünde ve avlu duvarı penceresi içinde ise, sebil bulunmaktadır.
Mabedin sol tarafında ve geride, set üzerinde, yedi odalı ve bir dershaneli, at nalı şeklinde medrese veya darülkurra, medresinin yan tarafı nda ve camiin kıble yönünde ise, iki mermer lâhit vardır. Ayak ve baş şâhidelerinde yazı olmayan bu mezarlar Behram Ağa ile eşine aittir. Bunların sağ tarafında oldukça büyük, bir yangın havuzu bulunmaktadır. Sonradan üstü kapatılan bu kesme taş eserin camiye bakan yüzünde iki, avlu kapısına bakan cephesinde ise, bir çeşme mevcuttur. Üçünün de kitâbesi yoktur.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...ilicamii_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Çinili Köşk
Arkeoloji Müzesi karşısındaki iki katlı enteresan binadır. Fatih Sultan Mehmet' in Topkapı Sarayında yaptırttığı ilk binadır. 1472 Tarihli yazlık köşk, sütunlarla hareketlendirilmiş cephesi, eyvanlı terası ve kesme çini dekoru ile Selçuklu tesirinde bir erken Osmanlı örneğidir. Giriş duvarında uzun kitabe yer almıştır. Giriş bölümü, üzeri kubbeli bir mekan olup, yanlarda tonozlu odalar yer vardır. 13-19 yy. Selçuklu ve Osmanlı dönemlerine ait seramik ve çiniler kronolojik sıralı sergilenmiştir 16 yy. İznik yapımı çiniler müzenin önemli eserleridir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...nilikosk_d.jpg
Filizli Köşk.
II. Abdülhamid’in (1876-1909) Başkâtib’i olarak Yıldız Sarayı’nda görev yapan Tahsin Paşa’ya ait olan yapı, 19. yüzyılda saray ileri gelenlerinin yazlık olarak kullandıkları bir yöre olan Göztepe’dedir.
19. yüzyılın son çeyreğine ait olan Filizi Köşk, genel olarak dönemin beğenisi olan Art-Nouveau özellikler taşımasına karşılık, birkaç kez el değiştirdiğinden dolayı kimi yerlerde bu özelliğini yitirmiştir.
Üç katlı ve orta sofaya açılan yan odalardan oluşan planıyla geleneksel Türk Evi Planı’na sahip olan yapı, restore edilmiş ve Türk Parlementerler Birliği sosyal tesisi olarak hizmete girmiştir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...likosk01_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Florence Nightingale Müzesi
Kırım Savaşı sırasında Askeri Hastane haline getirilen ve İngiliz hemşire Florence Nightingale’in de görev aldığı tarihi Selimiye Kışlası’nın kuzeybatı köşesindeki kulenin bir bölümü 1954`te müze olarak düzenlenmiştir.
Florence Nightingale’in eşyaları, fotoğrafları, elinden hiç eksik etmediği lambası, madalyaları ve Sultan Abdülmecid’in hediye ettiği bilezik müzede sergilenmektedir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...tingalem_d.jpg
Fethi Ahmet Paşa Yalısı
İstanbul Üsküdar ilçesi, Kuzguncuk Paşa Limanı Caddesi’nde bulunan bu yalının ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamakla beraber XIX. yüzyılda Fethi Ahmet Paşa’nın mülkiyetinde olduğu bilinmektedir.
Fethi Ahmet Paşa’nın yalıyı İsmet Bey isimli bir kişiden satın aldığı da bilinmektedir. İsmet Bey’in kim olduğu konusunda kaynaklarda herhangi bir bilgiye rastlanmamıştır. Bununla beraber, Salah Birsel “Sergüzest-i Nono Bey ve Elmas Boğaziçi” isimli eserinde bu yalıyı Ahmet Fethi Paşa’nın Mihrimah Sultan’ın torunlarından birinin kocası olan ismini belirtmediği bir şeyhülislamdan aldığını yazmıştır. Buna dayanılarak yalının XVIII. yüzyılın sonlarında yapıldığı sanılmaktadır.
Ahmet Fethi Paşa Yalısı mimari yönden incelendiğinde harem ve selamlık olmak üzere iki ayrı bölümden meydana geldiği görülür. Yalı taş temeller üzerine yer yer tuğlaların da kullanıldığı ahşap bir mimariye sahiptir. Ahmet Fethi Paşa yalının orijinalliğini bozmadan onarmıştır. Yalının cephe görünümü ve planı tipik bir Osmanlı sivil mimarisini yansıtmaktadır. İki katlı, on altı odalı ve çok büyük iki salondan meydana gelen yalının üst katı Beylerbeyi’ndeki Hasip Paşa Yalısında olduğu gibi hiçbir sütuna dayanmadan duvarlar üzerine oturtulmuştur. Üst kattaki iki uç ve ortadaki dörder büyük eli böğründe ile dışarıya taşırılmış ve böylece hareketli bir cephe görünümü sağlanmıştır.
Yalıda karnıyarık plan tipi uygulanmıştır. Buradaki salonların uçları denize ve koruya doğru yönelmemiş, sofalar kıyıya paralel yerleştirilmiştir. Biri büyük, diğeri küçük iki sofa uzunlamasına uç uca yerleştirilmiştir. Her ikisinin de deniz ve kara tarafına değişik büyüklükte odalar yerleştirilmiştir. Büyük sofanın Kuzguncuk İskelesine yönelik dar yüzüne merdiven oturtulmuştur. Bu yalıdaki en büyük özellik sofalarda içe dönük bir sistemin uygulanmış oluşudur. Bunun da nedeni kalabalık olan ailenin bir arada oturabilmelerini sağlamaktır. Bunda, Fethi Paşa’nın Avrupai düşüncede sosyal yaşamının da ileri düzeyde olmasının büyük payı vardır. Yalının bahçesi selsebillerle süslenmiş olup, iki kademelidir. Yalının havuzu Roma’daki Barberini Sarayı’ndaki havuzun bir benzeri olduğu söylenmektedir. Yalının bahçesinde bulunan Arif Hikmet Bey’in babası İsmet İbrahim’e hayrat olarak yaptırdığı mermer çeşmeye ait bir kitabe bulunmaktadır. Bu çeşme kitabesi yalının karşısında yamaç duvarından buraya getirilmiştir. Yalının Üsküdar tarafındaki harem dairesi ile uşak odaları 1922 veya 1923 yılında yanmıştır. Günümüze gelen bölüm yangından zarar görmemiş, 1927–1928 yıllarında onarılmıştır. Paşa’nın ölümünden sonra damadı İngiliz Sait Paşa’nın torunu olan avukat ve eski Demokrat Parti milletvekili Şevket Mocan’ın mülkiyetine geçmiştir. Şevket Mocan yalıyı pembe renge boyatmıştır. Şevket Mocan’ın ölümünden sonra yalının kuzey bölümü ikinci eşinden olan kızı Rüya Mocan’a, güney bölümü de ilk eşinden olan kızı Ayşe Şemsa’ya kalmıştır. Yalı 1990 yılında İsmail Yalçın isimli bir kişiye satılmış ve 1973 yılında Y. Mimar Sinan Genim tarafından restorasyonu yapılan yalı iyi bir durumda günümüze kadar gelebilmiştir. Yalının arkasındaki çam, çınar ve köknar ağaçlarının çoğunluğunu oluşturduğu koru belediye tarafından kamulaştırılmıştır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...sayalisi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
İstanbul sevdalısı olarak bir ayasofyayı gezebildim....Allah razı olsun
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Fethiye Camii
Fatih, Çarşamba'daki Fethiye Camii veya Pammakaristos diye bildiğimiz, Bizans'tan kalma kilisenin yan tarafındaki şapel 23 Kasım Çarşamba günü müze olarak ziyarete açıldı. 1261 yılında büyük şehirde Venediklilerin başını çektiği rezil bir Haçlı istilası sonucu kurulan ve yarım asır süren Latin İmparatorluğu dönemi kapanmıştı. Konstantinopolis'in Haçlıların eline geçmesinden sonra İznik'te sürgünde kurulan Roma İmparatorluğu kuvvetlerinin şehre yürümesi ve zaferle surların içine girmesiyle Bizans kurtuldu. Bizans daha doğrusu Doğu Roma tarihte böylesine birkaç Rönesans yaşamış, istilacıları surların önünde veya 1261'de olduğu surların içinde püskürterek kurtulmuştur.
Eskiden burada bulunan harap bir kilise yıktırılarak yerine zaferin getirdiği havayla Pammakaristos adını taşıyan bir kilise yapılmıştır ki; tipik bir Paleolog dönemi eseridir. Tuğla tonozlar üzerinde, çatının ortasında ve kenarlarında silindirler üzerine oturan kubbeler, daha doğrusu kubbecikler; kuşkusuz Ayasofya'yı, İtalya'da Ravenna Katedrali'ni inşa eden bir büyük geleneğin takipçisi olmaya yetmiyor ama kendine özgü bir şirinliği vardır. Bir ihtişamı değilse de, ihtişamlı bir dönemin zayıf ama zarif mirasçılarını temsil eder.
Bu dönemin mozaik sanatlarında bir canlanma vardır ve İtalyan Rönesansı'nın etkileri görülür. Doğrusu Kariye kadar olmasa da Pammakaristos'un mozaik ve freskleri kayda değer güzelliktedir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...iyecamii_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Florya Atatürk Köşkü
Marmara Denizi kıyısında, Yeşilköy ile Küçükçekmece arasında bir yerleşim bölgesi olan Florya’nın 19. yüzyılda sönük bir avcı uğrağı konumunda olduğu bilinmektedir. Atatürk’ün buraya olan ilgisiyle önem kazanan Florya giderek yazlık bir dinlenme merkezine dönüşmüştür.
Atatürk için İstanbul Belediyesi tarafından 1935 yılında mimar Seyfi Arkan’a projelendirilen köşk, yazlık bir konut olarak yapılmış ve aynı yıl 14 Ağustos tarihinde kullanıma açılmıştır.
Ulu Önder, 1936 yılının Haziran ve Temmuz aylarında uzunca bir süre burada yaşamış, siyasal ve bilimsel toplantılar için köşkü özellikle kullanmış, aralarında İngiliz Kralı VIII. Edward ve Madam Simpson’un da bulunduğu kimi önemli konukları burada ağırlamıştır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...kkosku01_d.jpg
Florya Atatürk Köşkü
Köşk, Atatürk tarafından son olarak 28 Mayıs 1938 günü kullanılmış, kendisinin ölümünden sonra bu yapılar Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı olarak Sayın İsmet İnönü, Sayın Celal Bayar, Sayın Cemal Gürsel, Sayın Cevdet Sunay, Sayın Fahri Korutürk ve Sayın Kenan Evren tarafından Florya Atatürk Köşkü kullanılmıştır.
16 Eylül 1988 tarihinde Cumhurbaşkanlığı’mızca TBMM’ne bağlı Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na devredilen bu yapılar topluluğu, restorasyona alınarak Atatürk Müzesi haline getirilmiş ve içinde “Atatürk İstanbul’da” konulu sürekli bir fotoğraf sergisi oluşturulmuştur. Öte yandan köşkün bir bölümünde de Atatürk ile ilgili çeşitli yayınlar tanıtılmakta ve satılmaktadır. Yaverlik ve Genel Sekreterlik binaları onarılarak TBMM sosyal tesisleri haline getirilmiş, bu binaların arasında kalan boşluğa kafeterya ve restoran hizmeti veren bir yapı eklenmiş, yine bahçe; kafeterya hizmetleri verilecek bir konuma getirilmiştir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...kkosku02_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Galata
Dünyada kimi kentler vardır ki, her biri dünya tarihinde birer köşe taşıdır. İstanbul ise yaklaşık ikibin beş yüz yılı aşan yaşamıyla bu kentlerden biridir. Galata da dinler ve diller mozayiği ile dünya başkenti olarak adlandırılan bu kentin aykırı, farklı köşelerindendir. 19. yüzyıla kadar eski İstanbul ve Üsküdar'ın dışında kentin üçüncü bölgesi olarak yaşamını sürdüren Galata, Bizans döneminde Tophane, Azapkapı ve Galata Kulesi arasınd a yaklaşık 3 km uzunluğunda bir surla çevriliydi ve iç surlarla 5 bölüme ayrılmıştı. Bu surlar üzerinde biri hala duran 12 kapı yer alıyordu. Galata kelimesinin kökeni belli değil. ilk Çağın sonlarında bölge Syka (Sycae=incirlik) olarak adlandırıyordu. Kimilerine göre adı buradaki süthaneler nedeniyle Galaktos (süt) sözcüğünden kaynaklandı. Kimilerine göre de italyanca merdiven, iskele anlamına gelen Ga*lata kelimesinden türetildi. Galata kelimesinin buradan Anadolu'ya geçen Gotlar'ın adından geldiği de ileri sürülmektedir. Galata'nın parlak dönemi 12. yüzyılda buraya bazı ayrıcalıklarla yerleşen Cenovalılar ile başlar. Bölge bir ara Venediklilerin egemenliğine geçer. 13. yüzyıldan sonra Cenovalıların etkinliğinde bir Latin kolonisidir Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethinden 23 yıl sonraya 1476 tarihlenen bir belgeye göre Galata'da 592 Rum, 535 Müslüman, 332 Frenk, 62 Ermeni evi varmış. Galata çeşitli mezheplere, tekkelere bağlı Müslüman, Rum Ortodoks, Ermeni (Gregoryen, Katolik, Protestan), Süryani, Keldani, Yahudi (Karay, Seferad, Eşkenaz), Arap, Çingene, Sırp, Arnavut, Ulah, Cenovalı, Venedikli, Fransız, Levanten topluluklarıyla zengin bir dinler, diller mozayiği oluşturur. Galata'da özellikle Tophane ve Azapkapı çevreleri Müslümanlarca iskan edilmiştir. Dolayısıyla semtte cami, mescit, tekke, sebil gibi dinsel, han, bedesten gibi ticari eserler de bulunmaktadır. Galata 19. yüzyılda yukarılara doğru genişlemiş ve zaman içinde bugünkü Beyoğlu'nu oluşturmuştur. Galata'yı Tophane'den Azapkapı'ya, oradan da Galata Kulesine doğru gezmeye başladığımızda çok ilginç yapılarla karşılaşırız. Tophane Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılan, daha sonra geliştirilen bir yapılanmadır. Bugünkü yapı Sultan III. Selim'den (1803) kalmadır. Yapı önündeki Tophane Müşirliği Dairesi 1957'deki yol yapımı nedeniyle yıktırıldı. Yapıların bir parçası olan Teftiş Köşkü, bugün Marmara Üniversitesi Konukevi. Köşkün yanındaki 1826 tarihli Nusretiye Camisi, Barok mimari örneklerindendir. Kılıç Ali Paşa Camisi yanındaki 1732 tarihli Tophane Çeşmesi, Barok yapılı, bitkisel motifler ve arabesklerle süslüdür. Kılıç Ali Paşa Ca*misi (1580) italyan asıllı Kaptan-ı Derya Kılıç Ali Paşa için Mimar Sinan tarafın*dan yaptırılan külliyeye aittir. Külliye cami, türbe, sebil, medrese, ve hamamdan oluşur 4 fil ayağı üzerine oturan 2 yarım kubbesi ve pandantifli bir kubbesi vardır. Planı Aya Sofya'ya benzer. Beş kubbeli son cemaat yerini bir revak sırası sarar. Mihrabında İznik çinileri bulunur.
Kemankeş Caddesi Yapıları: 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başı mimari yapıların ilginç örneklerini barındırır. Caddenin Tophane girişindeki Frank Han 1855 tarihli bir şirketi barındırmaktadır. Sol taraftaki rıhtım binaları bu yüzyılın başında inşa edilmiştir. Sağdaki Voyvoda Karakolu hala Tanzimat Dönemi Osmanlı armalarını sergiler. Yine sağdaki Mimar Nafilyan'ın yapıtı Hovagimyan Hanı ilginç önyüz süslemeleri ile dikkati çeker. Soldaki Gümrükler Başmüdürlüğü Binası Çevreye aykırılık güden piramidal çıkıntıları, dilimli kabartmaları ile benzeri olmayan bir elektik yapıdır. Denizyolları Binası üç kat boyunca yükselen sütunçeleriyle öne çıkar. Ali Paşa Değirmeni Sokaktaki Türk Ortodoks Patrikhanesi, Papa I. Etfim Enerol tarafından kurulmuştur. Kilisedeki en önemli eser 16. yüzyılda Kırım'dan getirildiği söylenen gümüş kaplama içindeki Siyah Meryem ikonasıdır. Yakın çevrede yine Türk Ortodokslara ait 1887 tarihli Aya Nikola Kilisesi bulu*nur. Her iki kilise de 1992 sonunda restore edilmiştir. Vekilharç Sokak'taki Sür*yani Kilisesi bugün güneydoğudan İstanbul'a göç eden Süryanilerin kullanımındadır. Galata bölgesinde en ilginç yapılar bazı binaların en üst katlarında yer alan Rus kiliseleridir. 1850'li yıllarda Yunanistan'daki manastırlar bölgesi Aynaroz ya da Kudüs'e giden hacı adaylarının konaklaması için Galata'da büyük binalar yaptırılır ve bunların en üst katına birer kilise inşa edilir. Bugün bir Vakıfca idare edilen bu binalar 1917'den sonra Beyaz Ruslara da mekan olmuştur. Aya Andrea, Aya Elia, Aya Pandelemion adlarını taşıyan kiliselerin yeşil renkli kuleleri Galata Kulesi'nden çok iyi görülmektedir. Surp Kirkor Lusavoriç Kilisesi İstanbul'daki en eski Ermeni Gregoryen kilisesidir. Tarihi 1391'e kadar inmektedir. Birkaç kez yanmış, 1957-58'deki cadde genişletilmesi sırasında bina biraz geriye alınmıştır. Alttaki gömüt yerinde Osmanlı çinileri yer almaktadır. 1427'de Benediktenlerce kurulan St. Benoit Kilisesinden geriye kalan tek ortaçağ kulesi bugünkü St. Benoit Lisesi binaları içindedir. Kilise ise 18. yüzyıl sonrasında kalmadır. St. Benoit'nin sırasında Galata Köprüsü'ne doğru yer alan kilise ise Surp Pırgiç Ermeni Katolik Kilisesidir. Eskiden bugün deniz otobüslerinin kalktığı iskele ile Sepetçi Kasrı'nın bulunduğu yer arasında Haliçe girişi kontrol için dubalar üzerinde bir zincir geriliymiş. Zincirin Galata'da bağlı olduğu yerde bir de kale ve mahzen varmış. işte bu mahzen 18. yüzyılda camiye çevrilmiş. Yeraltı Camisi isimli bu yapı İstanbul'un en ilginç yapılarındandır. Eski Karantina Binası'nın altında tonoz örtülü 54 payeye sahiptir. İçindeki mezarların sahabelere ait olduğu söylenir.
Karaköy Meydanı Yapıları: Karaköy Meydanı çevresindeki yapılar genelde yüzyılımızın başında inşa edilmişlerdir. Bunlardan Karaköy Palas Güzel Sanatlar Akademisi (Sanay-i Nefise Mektebi) hocalarından, St. Antonie Kilisesi Mimarı, Gulio Mongeri'nin yapıtıdır. Ömer Abed Han 25 yıl Güzel Sanatlar Akademisi'nde hocalık yapan levanten Alexandre Vallury'nin eseridir. Ziraat Bankası Karaköy şubesi Viyana Bankası için Avusturyalılarca yapılmıştır. Minevra Han, Karaköy Meydanı çevresindeki heykelli binalara bir başka örnektir. Nordstern Han geç gotikten Rönesansa geçiş yapan bir mimari özelliğe sahip 1889 tarihli bir yapıdır. Azapkapı Camisi Mimar Sinan tarafından Sokullu Mehmet Paşa için yapılan iki camiden biridir (diğeri Kadırga'da). 1578 yapısı cami dükkanlar üzerinde 8 ayak üzerinde kuruludur. Mihrap ve mimber mükemmel bir mermer işçliği sergilemektedir.
Saliha Sultan Çeşmesi: I. Mahmut'un annesi Saliha Valide Hatun tarafından 1723-33 yılları arasında yaptırılan çeşme, Rokoko tarzındaki 3 pencereli bir sebil ve iki çeşmeden oluşur.
Arap Camisi: 16. yüzyılda Endülüs'ten kovulan ve Galata'ya yerleştirilen Berberiler tarafından kulanıldığı için böyle adlandırıldığı sanılmaktadır. Restorasyon sırasında tabanı açıldığında ortaya çıkan Latinlere ait mezartaşları bugün Arkeoloji Müzesi'ndedir.
Voyvoda Caddesi Binaları: Bankalar Caddesi olarak da bilinen caddedeki binalar 19. yüzyıl sonu, 20. yüzyıl başına aittir. En görkemli yapı olan Osmanlı Bankası/ Merkez Bankası Binası, cephe süslemeleriyle ünlü A. Vallury'nin yapıtıdır. Voyvoda Caddesi üzerindeki ilginç merdivenler Osmanlı Sarayı'na da mali danışmanlık yapan, musevi cemaatinin önemli liderlerinden, kont ünvanına sahip banker Avram Kamondo (1785-1873) tarafından yaptırılmıştır. Kamondo Hasköy'deki görkemli bir anıt mezarda gömülüdür. Galata Kulesi'nin altında yer alan Sen Pryer Hani ise 1771'de İstanbul'da yaşayan Fransız Kolonisi üyelerince yaptırılmıştır. Osmanlı bankası ilk olarak bu binada çalışmaya başlamıştır. Sen Piyer Hanı'nın arkasındaki, St. Pierre ve Paul Kilisesi 15. yüzyıldan kalmadır. Bugünkü yapı Aya Sofya'yı restore eden, Rus Elçiliği, Darülfunun mimari Gaspare Fossati'ye aittir. Önce Fransızlar, sonra Maltalılar tarafından kullanılan kilisenin arkasında surlara ait kuleler bulunmaktadır.
Beyoğlu Belediye Hastanesi (Kuledibi Hastanesi): İngilizlerin 1860'da Kuledibi'nde bir konsolosluk binası yaptırmalarından sonra 1904'de ingiliz Bahriye Hastanesi olarak inşa edilmiştir. Bahçede Biritish Seamen Hospital'in başharfleri BSH ve 1904 tarihli bir çapa vardır. 1924'de Kızılay'a, 1933'de Belediye'ye devredilmiştir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...z/galata_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Galata Kulesi
Kule 1349'da Cenovalılarca Galata'yı çevreleyen surların başkulesi olarak inşa edilmiştir. Yapılışı hakkında çeşitli söylentiler vardır. Başlangıçta isa Kulesi olarak adlandırılan kule, Osmanlılar döneminde zindan ve gözlemevi olarak kullanılmıştır. Yangın ve fırtınalardan sonra sık sık restore edilen bina, son olarak 1964'de onarım görmüş ve 1967'de yeniden kullanıma açmıştır. Galata semti, her gün yeniden keşfedilmeyi, yapraklarının daha sık karıştırılmasını bekleyen bir tarih kitabı gibidir.
Halic’in, tarihi İstanbul’un, Boğaziçi girişinin ve Asya yakasının benzersiz manzarası en muhteşem şekilde Galata Kulesinden görülür. Limanı ve şehri gözetlemek gayesi ile kurulan kule değişik amaçlarda asırlarca kullanıldıktan sonra, günümüzde de orijinaldeki gibi, manzarayı seyretme işi görmektedir. Asansör ile çıkılan kulenin üst iki katı restaurant ve gece kulübü olarak organize edilmiştir. Buralardan ve panorama terasından İstanbul’un görünümüne doyum olmaz. Buraya özgü atmosfer ve güzel bir manzarada, oryantal dansözler, folklor ekipleri, şarkıcılar ile renkli İstanbul geceleri yaşanır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...takulesi_d.jpg
Galata Mevlevihanesi
1975 yılında müze olarak hizmete açılmış olan Galata Mevlevihanesi diğer adıyla Kulekapı Mevlevihanesi devrinin kültürünü ve sanatını yansıtan kurumlardan biridir. Yüzyıllar boyunca musiki ile bilimi bir arada kaynaştıran mevlevihanelerin Türk kültürüne etkileri büyük olmuştur.
Mevlevihanelerin çevresinde toplanan pek çok kişi güzel sanatların pek çok dalında öğrenim görmüş ve bilimsel alanda kendilerinden uzun uzun söz ettirmişlerdir. Beyoğlu semtinde Yüksekkaldırım'a inen yokuşun başında yer alan mevlevihane, İstanbul'un en eski mevlevihanesidir. II. Sultan Beyazıd Devrinin beylerbeyi olan İskender Paşa'nın av çiftliği üzerine 1491 yılında inşa edilmiştir. İlk şeyhi de Mehmed Semâ-i Çelebi'dir. Mevlevihane Sultan III. Mustafa zamanında (1766) yangın geçirmiş ise de aynı sultan zamanında bugün ayakta olan mevlevihane yaptırılmıştır. Bina daha sonraki yıllarda Sultan III.Selim, II. Mahmud ve Abdülmecid zamanlarında onarım görmüştür.
Faaliyetini 1925 yılına kadar sürdüren mevlevihane 1967-1972 yılları arasında tekrar onarılmıştır. Külliye halinde inşa edilmiş olan mevlevihane; semahane, derviş hücreleri, şeyh dairesi ve hünkar mahfeli, bacılar kısmı, kütüphane, sebil, muvakkithane, mutfak, türbeler ve hazineden oluşmaktadır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...vihanesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Haliç
Tarih boyunca İstanbul un gelişmesine coğrafi konumu kadar, doğal ve çok emin bir liman olan Haliç'te etkin olmuştur. Liman Avrupa yakasını ikiye ayırır. Yaklaşık 8 km uzunluğunda olup en geniş yeri Boğaz tarafındaki girişidir; dip tarafta iki dere sularını Halice boşaltır. Gel-git olayı ve akıntı yoktur. Etraftaki bereketi topraklar, bol balık, tatlı su dereleri ve şeklinden dolayı "Altın Boynuz" ismi bereket sembolü anlamında verilmişti. Bizans devrinde girişe gerilen zincir düşman donanmaları kuşatmasını önlerdi. Haliç kıyıları zaman, zaman bazıları askeri amaçlı olan köprüler ile bağlanmıştı. Halen 5. köprü metro için planlanmaktadır.
İskelelerden Asya yakasına, Boğaziçi ve Adalara ulaşımı sağlayan vapur seferleri gün boyu hareketlidir. Topkapı Sarayı Harem bölümü Halici kuş bakışı seyreder. Sahilde bulunan saraya ait Sepetçiler Kasrı halen Uluslar Arası Gazeteciler camiasına tahsis edilmiştir. Avrupa trenlerinin son durağı 1890 tarihli Sirkeci İstasyonu burada bulunur. Eskisi Haliç içlerine taşınan yeni Galata köprüsü türünün en büyük örneğidir. Orta kısmı belirli günlerde açılır ve büyük tonajlı gemilerin trafiğine olanak sağlanır. Köprü üstü yaya ve oto trafiği ile ve de sunduğu manzara ile hareketli ve güzeldir.
1950 Yıllarından itibaren başlayan kirlenme 1980 den beri süregelen çalışmalar ile düzelmiştir. En büyük hamlelerden birisi sonucu Haliç kıyılarında dört binden fazla yapı istimlak edilip, iş yerleri şehir dışındaki yeni merkezlere nakledilmiş, kıyılar park ve bahçeler ile çevrilmiş, ilk defa inşa edilen dev kanal sistemleri ve kolektörler ile sular temizlenmiştir. Sahil boyu devam eden surlardan ancak, ikinci Atatürk köprüsü sonrası ile üçüncü, eski Galata Köprüsü civarında ki bölümler zamanımıza gelebilmiştir. Balat semtinde sahildeki dökme demirden yapılma küçük Bulgar kilisesi ve az ötede Fener Rum Ortodoks Patrikliği Baş kilisesi ve tesisleri yer almıştır. Karşı kıyıda; Kasımpaşa'daki büyük sahil binası (19 yy.) Deniz Kuvvetlerine aittir. Gemi çıpa ve demirleri atölyesi olan eski, 8 kubbeli bir yapı Koç ailesi tarafından tamir ettirilip maket, model, makine ve denizcilik alet ve edavatının teşhir edildiği bir müze haline getirilmiştir. Aynı semtteki Aynalı Kavak Kasrı Haliç Saraylarının günümüze gelmiş tek kısmıdır ve müze olarak ziyarete açıktır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...uz/halic_d.jpg
Gülhane Parkı
İstanbul ilinin Eminönü ilçesinde yer alan tarihi bir parktır. Alay Köşkü, Topkapı Sarayı ve Sarayburnu arasında yer alır.
Gülhane Parkı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde Topkapı Sarayı'nın dış bahçesiydi ve içinde bir koru ve gül bahçelerini barındırırdı. İstanbul şehremini operatör Cemil Paşa (Topuzlu) zamanında düzenlenerek 1912 yılında park haline getirildi ve halka açıldı.
Toplam alanı 163 dönüm kadardır. Parkın girişinde sağ tarafta İstanbul şehremini ve belediye başkanlarının büstleri vardır. Ayrıca, Sarayburnu kısmında Atatürk'ün Cumhuriyetten sonra dikilen ilk heykeli (3 Ekim 1926) bulunur. Heykel, Avusturalyalı mimar Kripel tarafından yapılmıştır. Parkın ortasından iki yanı ağaçlı yol geçer. Bu yolun sağında ve solunda dinlenme yerleri, çocuk bahçesi bulunmaktadır. Boğaza doğru kıvrılarak inen yokuşun sağında ise Romalılardan kalma Gotlar Sütunu vardır.
Parkın Sarayburnu kısmı eskiden Sirkeci demiryolu hattı üstünden bir köprüyle ana parka bağlıydı. Bu kısım sonradan sahilyolu (1958) ile parktan ayrıldı. Atatürk, halka latin harflerini halka ilk defa bu parkta 1 Eylül 1928 tarihinde gösterdi. Atatürk'ün naaşı Ankara'ya gönderilirken, İstanbul'daki son tören Gülhane Parkı'nın Sarayburnu bölümünde 19 Kasım 1938 tarihinde yapıldı.
Tabut, top arabasından 12 general tarafından alınarak Yavuz zırhlısına götürülmek üzere rıhtımdaki bir dubaya yanaşan Zafer destroyerine konuldu.
Yıllardır çok kötü ve harap bir şekilde bulunan park 2003 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından restore edilerek, eski görkemli günlerini aratmayacak bir duruma getirildi.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...aneparki_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Haseki Hürrem Sultan Hamamı
Ayasofya ile Sultanahmet Camii'nin arasında bulunan Haseki Hürrem Hamamı, Kanuni Sultan Süleyman'ın sevgilisi, Rus ya da Ukrayna asıllı Hürrem Sultan tarafından ısmarlanmış ve Mimar Sinan tarafından İstanbul'daki en büyük hamam olarak inşa edilmiştir.
Uzun dikdörtgen planlı hamamın iki karşıt ucunda erkek ve kadınların kullanacağı, farklı girişler vardır. "Çifte hamam" denilen bu hamam tipinde, İslam ahlakına uyularak, erkeklerle kadınlar birbirine hiç rastlamaması sağlanmıştır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...anhamami_d.jpg
Hat Sanatı Müzesi
Başbakanlık Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne bağlıdır. Birçok ünlü hattata ve hattat padişahlara ait hatlar, levhalar, tuğralar ve Kur’anlar sergilenmektedir.
Kuruluş Tarihi:1968 yılında önce Sultan Selim Medresesi’nde açılmış, daha sonra 1984’te Beyazıt Meydanı’na taşınmıştır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...timuzesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Hereke İpekli Dokuma ve Halı Fabrikası
1843 yılında Hereke Fabrika-i Hümâyûnu adıyla Hereke’de kurulan fabrika, Osmanlı İmparatorluğu’nun o tarihe kadar halı ve ipekli dokuma alanında kurduğu en kapsamlı fabrikasıdır.
1800’lü yıllarda başlatılan Türk sanayiinin geliştirilmesi çalışmaları kapsamında açılan bu fabrika, kuruluşundan başlayarak sürekli yenilik ve değişiklikler yaşamıştır. Fabrika, o yılların öncü teknolojisini kullanmakta ve Osmanlı devleti adına milli dokumacılık ürünlerinin geliştirmesi ve çağdaşlaştırılmasına öncülük etmekteydi. Öyleki, Hereke Fabrikası’nın en üst kalitedeki ürünleri; Osmanlı sanayii’nin bir vitrini niteliğindeki başta Dolmabahçe olmak üzere padişaha ait saray, köşk ve kasırlarda yer alıyordu. Öte yandan bu konuda kolaylık sağlaması için Dolmabahçe Sarayı yapılırken, “Hereke Dokumahanesi” adıyla sarayın bünyesinde bir de atölye kurulmuştu.
Cumhuriyet Dönemi’nde de çalışmasını sürdüren Hereke İpekli Dokuma ve Halı Fabrikası; günümüzde bir Müze-Fabrika olarak üretimini sürdürmekte ve konumuyla benzerleri arasında özel bir yer tutmaktadır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...rikasi01_d.jpg
Haydarpaşa Tren Garı
Haydarpaşa Garı, 1908'de İstanbul - Bağdat Demiryolu hattının başlangıç istasyonu olarak inşa edilen tren garıdır. Gar, TCDD'nin ana istasyonudur. İstanbul'un Anadolu Yakasında Kadıköy'de bulunur. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemlerinde Bağdat Demiryolu yanında İstanbul-Şam-Medine (Hicaz Demiryolu) seferleri de yapılmaya başlanmıştır.
Devrin Osmanlı Padişahı II. Abdülhamit döneminde 30 Mayıs 1906 tarihinde yapımına başlanmıştır.1908 yılında ise hizmete girmiştir. Binanın bulunduğu sahaya III. Selim'in paşalarından Haydar Paşa'nın adı verilmiştir.
Binanı inşaatı, Anadolu Bağdat adı altında bir Alman şirketi gerçekleştirmiştir. Ayrıca bir Alman'ın teşebbüsüyle garın önünde mendirek inşa edilerek Anadolu'dan gelecek veya Anadolu'ya gidecek vagonların ticari eşyasını yükleme ve boşaltma işlevi için tesisler yapılmıştır. İki Alman mimar Otto Ritter ve Helmuth Conu tarafından hazırlanan proje yürürlüğe girmiş, garın yapımında Alman ustalarla İtalyan taş ustaları birlikte çalışmıştır. Birinci Dünya Savaşı sırasında gar deposunda bulunan cephanelere 1917'de yapılan bir sabotajla çıkan yangın sonucu binanın büyük bir bölümü hasar görmüştür.
Yeniden onarılan bina bugünkü şeklini almıştır. 1979'da Haydarpaşa'nın açıklarında Independente adlı tankerin bir gemiyle çarpışması sonu meydana gelen patlamadan ve sıcaktan dolayı binanın O Linneman adlı ustanın yaptığı kurşun vitrayları hasara uğramıştır. Aslına uygun olarak yeniden onarılan bina, 1976'da geniş çapta onarılmış ve 1983'ün sonunda dört dış cepheyle iki kulenin restorasyonu tamamlanmıştır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...trengari_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Kamondo Merdivenleri
Kamondo Merdivenleri, nesillerden beri St. Georg öğrencilerinin günlük okul yolunun bir parçası olmuştur. 1870-1880 yılları arasında yapılan ve zarif kıvrımlarıyla Bankalar Caddesi'ni Kart Çınar Sokak'a bağlayan bu merdivenlerin ismi, 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun ekonomik ve sosyal yaşamında çok önemli yeri olan Kamondo ailesinden gelmektedir.
Viyana'daki Strudelhofstiege'yi andırdığı için St. Georg camiasında bu adla da anılan Kamondo Merdivenleri, ikili basamaklarının birbiriyle buluşmasından kaynaklanan benzerlikle farklı kültürleri buluşturan St. Georg'un bir sembolü olmuştur.
2005 yılı Nisan ayında yapılan Kamondoları Anma Etkinlikleri çerçevesinde, Kamondo Merdivenleri yeniden restore edilmiş ve çiçeklendirilmiştir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...ivenleri_d.jpg
Kız Kulesi
Kızkulesi'ne ait daha fazla resimler için galeri istanbulu ziyaret ediniz. Boğaz girişindeki kayalık üzerine kurulmuş küçük, şirin bir kuledir. İstanbul’un sembollerinden birisidir. Tarih içinde gözetleme kulesi, deniz feneri olarak kullanılmış, Boğaz girişini belirten bir mihenk noktasıdır. Geçen yy.daki görüntüsünü koruyan kule turizme tahsis edilmiş lokanta ve seyir balkonu ile servis vermektedir. Suların, karasevdanın ve söylencelerin gizemini taşıyan Kız Kulesi, istanbul'un en romantik ve gizemli mekanlarından biri. Alımlı, sevdalı ve denizin ortasında bir başına, yapayalnız... Kendi kendine yeten bir tarihe sahip olan mekan, yüzyıllardır anlatılan efsaneleriyle de bir ilgi odağı. Kızkulesi ile ilgili anlatılan ilk hikaye; Ovidius'un kaydettiği bir aşk hikayesi. Zamanında Üsküdar sırtlarında Tarnıça Afrodit adına bir tapınak vardır. Hero'da genç kızların görev yaptığı bu tapınağın rahibelerindendir.
Kulede kumrulara bakmakla görevlidir. Aşka yasaklıdır. Her ilkbaharda doğanın uyanışı adına tapınak çevresinde törenler yapılır, çevre şehirlerden insanlar akın akın tapınağın çevresine gelir, yenilir içilir, aşkı bulamayanlar Afrodit'e ma*bedinde yakararak aşkı yaşayabilmek için yakarırlar. Bo*ğazın karşı kıyısında oturan Leandros'ta bu törene katılmak için tapınağa geldiğinde Hero'yla karşılaşır. Birbirine aşık olan iki genç, Leandros'un gece kuleye gelmesi ile aşklarını kutsarlar. Kızkulesi her gece iki gencin gizli aşkına tanıklık eder. Leandros'un yüzerek kuleye geldiği fırtınalı bir günde kıskanç bir rahip feneri söndürür. Karanlıkta yolunu kaybeden Leandros boğazın sularına gömülür. Sevgilisinin öldüğünü gören Hero da kendini Kızkulesi'nden Boğazın sularına bırakır.
Kuleyle ilgili söylencelerden biri de Kleopatra'nın sonuna benzer bir sonun anlatıldığı yılan hikayesidir. Kehanete göre kralın birine, çok sevdiği kızı onsekiz yaşına geldiğinde bir yılan tarafından sokularak öleceği söylenir.Bunun üzerine kral denizin ortasındaki bu kuleyi onararak kızını buraya yerleştirir. Kaderin kaçınılmazlığını kanıtlarcasına, kuleye gönderilen üzüm sepetinden çıkan bir yılan, prensesi zehirler. Kral, kızına demirden bir tabut yaptırarak Ayasofya'nın giriş kapısının üstüne yerleştirir. Bugün bu tabutun üstünde iki delik vardır. Yılanın ölümünden sonra da onu rahat bırakmadığına dair hikayeler anlatılır.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...izkulesi_d.jpg
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
İstanbul Arkeoloji Müzesi
Ressam,arkeolog Osman Hamdi beyin kurucusu olduğu müze 13 Haziran 1891 de Müze-i Hümayun ismi ile açılmıştı. 1902 ve 1908 tarihlerinde yan kanatları, yüzüncü kuruluş yılında 1991 de modern büyük bir bölüm eklenmiş ve yeni düzenlemeler yapılmıştı. Abidevi binanın mimarı Vallaury idi. Giriş karşısında iri ve ürkütücü Tanrı Beş heykeli yerleşmiştir. Sağ tarafta Antik çağ heykelleri salonları uzanır. Konforlu, güzel bir teşhirde tamamı bakımdan geçip, temizlenmiş, Arkaik Çağdan, Roma devrine devam eden eşsiz heykeller sıralıdır. Salonların ilkinde Antik mezar taş ve rölyefleri sonra, Anadolu Pers egemenliği, Afrodisias buluntularının yer aldığı Kenan Erim salonu, Efes, Milet ve Afrodisias'tan eserler sergilenen Anadolu'nun üç Mermer Şehri salonu, Hellenistik devir Heykelleri, Menderes Manisa'sı ve nihayet Hellenistik tesirli Roma ve Roma devri heykelleri salonları bulunur.
Giriş sol tarafında hediyelik, hatıra eşyaları ve kitapçı reyonundan sonra Osman Hamdi Bey hatıra salonu sonrada Sayda Krallar Nekrapolü'nden bizzat kendisinin kazıp, çıkarttığı eserlerin salonları uzanır. İlk üç lahit Sayda kralı Tabnit ailesine aittir. Benzersiz bir Likya lahdi ile Satrap lahdi de buradadır. Sonraki bölümde M.Ö.4 yy.a tarihlendirilen, dünya ünlüsü İskender lahdi ile Ağlayan kadınlar lahdi vardır. Büyük İskender'e ait olduğu zannedilmiş olan lahitin 4 tarafı Makedonyalılar ile Persler arasında savaş ve av sahnelerini gösteren yüksek kabartmalar ile süslenmiştir. Yeni ek bina girişi yan duvarında Assos Athena mabedinin ön yüzü bire, bir ölçülerde canlandırılmıştır. "İstanbul Çevre Kültürleri" bölümü, değişik çağlara ait civar buluntu ve tümülüs kazılarında ortaya çıkarılmış şahane eserlerin modern ve güzel biçimde sergilendiği ilk salondur. Bizans devri eserleri salonu da buradadır. "Çağlar boyu İstanbul" bölümü ve üst katlarda, karşılıklı vitrinlerde çağdaş eserlerin yer aldığı, "Çağlar boyu Anadolu ve Truva" , "Anadolu ve Komşu Ülkeler Medeniyetleri": Filistin, Suriye ve Kıbrıs eserleri kronolojik sıralama ile teşhir edilmektedir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...olojim01_d.jpg
1883 yılında Osman Hamdi Bey tarafından ülkemizdeki ilk Sanayi-i Nefise Mektebi (Güzel Sanatlar Akademisi) olarak yaptırılan binanın içinde bulunan Eski Şark Eserleri Müzesi; Fatih Sultan Mehmet tarafından 1472 yılında yazlık köşk olarak yaptırılan ve ülkemizin en zengin ve önemli Müzesi, 1992 yılında Avrupa'da 45 müzenin katıldığı yarışmada birinci olarak Avrupa Konseyi tarafından "Yılın Müzesi" seçilmiştir.
-
Cevap: İstanbul'u tanıyor musunuz?
Kuleli Askeri Lisesi
Kaynak : yorumla.net - İstanbul'u tanıyor musunuz? (2)
Günümüze kadar bir çok seferler tamirat gören ve ilaveler yapılan bina, Sultan II.Mahmut döneminde kurulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye’nin kışlası olarak 1828’de inşa edildi. 1844’de tamamen yanan bu ilk yapının yerine 1847 yılında yarı ahşap, yarı kagir yeni bir bina yapıldı. Kırım savaşı esnasında müttefik askerlerince kullanılan bina, savaş sonunda terk edilirken yine bu askerler tarafından yakıldı ve ön cephesi büyük zarar gördü. Günümüze kadar ulaşan bina 1863 yılında Sultan Abdülaziz tarafından inşa ettirilmiştir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...rilisesi_d.jpg
İstanbul Modern Müzesi
Koleksiyon: İstanbul Kültür Sanat Vakfı’na bağlıdır. Koleksiyonunda 20. Yüzyıl Türk resim ve heykel sanatı örnekleri vardır. Ayrıca kütüphane ve film gösterim merkezi mevcuttur.
İdari Kadro: İstanbul Modern Müzesi, kadrosu ve idari yapısı hakkında bilgi vermekten imtina etmiştir.
http://i.sabah.com.tr/fotohaber/turi...lmodernm_d.jpg