değerli Kevserdenizi üyeleri
şimdide en güzel şiir yarışması yapıyoruz..
en güzel şiirlerinizi bizimle paylaşın..
Birinciyide siz belirleyin
Resimli olmasın mümkünse
kolay gelsin şiirlerimiz alıntıda olabilir...
(Lütfen aşk şiirleri olmasın)
Printable View
değerli Kevserdenizi üyeleri
şimdide en güzel şiir yarışması yapıyoruz..
en güzel şiirlerinizi bizimle paylaşın..
Birinciyide siz belirleyin
Resimli olmasın mümkünse
kolay gelsin şiirlerimiz alıntıda olabilir...
(Lütfen aşk şiirleri olmasın)
http://img241.imageshack.us/img241/2953/turkiyemu.jpg
MEHMED,İM
BESLEDiM BÜYÜTTÜM SALDIM ASKERE
VATANI DÜŞMAN DAN KORUSUN DİYE
ŞEHİT OL CANINI VER SEVE SEVE
ELLERİNE KINA YAKTIM MEHMEDİM
ATTIĞINI VUR ACIMA SAKIN HEDEFE
DEDEN ŞEHİT SENİN ÇANAKKALE DE
ŞANLI ŞEREFLİ GİYDİĞİN ELBİSE BERE
TUTTUĞUNU KOPAR ASLAN MEHMEDİM
DÜNYADA YOKTUR SENİN BİR EŞİN
GURUR DUYUYOR ANNEN KARDEŞİN
BİLEĞİN KUVVETLİ GÜROLSUN SESİN
DAĞLARI MARŞINLA TİTRET MEHMEDİM
OĞUL VATAN BAYRAK EMANET SANA
ASLA TAVİZ VERME YAN BAKANA
SARILDA GEL SENDE AL SANCAĞA
KUTLU MERTEBEYE ULAŞ MEHMEDİM
yazan DJ-ACİZKUL
Yağmur Şiirini İbrahim Sadrinin Sesinden Dinlemek için
http://rs660l3.rapidshare.com/img2/progress_wheel.gif
http://rapidshare.com/files/24842430...DRae_.MP3.html
Yağmur
Vareden'in adıyla insanlığa inen Nur
Bir gece yansıyınca kente Sibir dağından
Toprağı kirlerinden arındırır bir Yağmur
Kutlu bir zaferdir bu ebabil dudağından
Rahmet vadilerinden boşanır ab-ı hayat
En müstesna doğuşa hamiledir kainat
Yıllardır boz bulanık suları yudumladım
Bir pelikan hüznüyle yürüdüm kumsalları
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Hasretin alev alev içime bir an düştü
Değişti hayel köşküm, gözümde viran düştü
Sonsuzluk çiçeklerle donandı yüreğimde
Yağmalanmış ruhuma yeni bir devran düştü
İhtiyar cübbesinden kan süzülür Nebi'nin
Gökyüzü dalgalanır ipekten kanatlarla
Mehtabını düşlerken o mühür sahibinin
Sarsılır Ebu Kubeys kovulmuş feryatlarla
Evlerin arasına dikilir yesil bayrak
Yeryüzü avaredir, yapayalnız ve kurak
Zaman, ayaklarımda tükendi adım adım
Heyûla, bir ağ gibi ördü rüyalarımı
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydim
Yağmur, gülsenimize sensiz, baldiran düştü
Düşmanlik içimizde; dostluklar yaban düştü
Yenilgi, ilmek ilmek düğümlendi tarihe
Her sayfaya talihsiz binlerce kurban düştü
Bir güzide mektuptur, çağlarin ötesinden
Ulaşır intizarın yaldızlı sabahına
Yayılır o en büyük mustu, pazartesinden
Beyazlik dokunmuştur gecenin siyahina
Susuzluktan dudağı çatlayan gönüllerin
Sükutu yar, sevinci dualar kadar derin
Çaresiz bir takvimden yalnızlığa gün saydım
Bir cezir yaşadım ki, yaşanmamiş, mazide
Dokunduğun küçük bir nakış da ben olsaydim
Sensiz, kaldırımlara nice güzel can düştü
Yarılan göğsümüzden umutlar bican düştü
Yağmur, kaybettik bütün hazinesini ceddin
En son, avucumuzdan inci ve mercan düştü
Melekler sağnak sağnak gülümser maveradan
Gümüş ibrik taşıyan zümrüt gagalı kuşlar
Mutluluk nağmeleri işitirler Hiradan
Bir devrim korkusuyla halkalanır yokuşlar
Bir bebeğin secdeye uzanırken elleri
Paramparça, ateşler sahinin hayalleri
Keşke bir gölge kadar yakınında dursaydım
O mücella çehreni izleseydim ebedi
Sana sırılsıklam bir bakış da ben olsaydım
Sarardı yeşil yaprak; dal koptu; fidan düştü
Baykuşa çifte yalı; bülbüle zindan düştü
Katil sinekler deldi hicabın perdesini
İstiklal boşluğunda arılar nadan düştü
Dolaşan ben olsaydım Save'nin damarında
Tablosunu yapardim yıkılan her kulenin
Ebedi aşka giden esrarlı yollarında
Senden bir kıvılcımın, süreyya bir şulenin
Tarasaydım bengisu fışkıran kakülünü
On asırlık ocağın savururdum külünü
Bazen kendine aşık deli bir fırtınaydım
Fırtınalar önünde bazen bir kuru yaprak
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Sensizlik depremiyle hancı düştü; han düştü
Mazluma sürgün evi; zalime cihan düştü
Sana meftun ve hayran, sana ram olanlara
Bir bela tünelinde ağır imtihan düştü
Badiye yaylasında koklasaydım izini
Kefenimi biçseydi Ebva'da esen rüzgar
Seninle yıkasaydım acılar dehlizini
Ne kaderi suçlamak kalırdı ne intihar
Üstüne pırıl pırıl damladığın bir kaya
Bir hurma çekirdeği tercihimdir dünyaya
Suskunluğa dönüştü sokaklarda feryadım
Tereddüt oymak oymak kemirdi gururumu
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Haritanın en beyaz noktasına kan düştü
Kırıldı adaletin kılıcı; kalkan düştü
Mahkumlar yargılıyor; hakimler mahkum şimdi
Hakların temeline sanki bir volkan düştü
Firakınla kavrulur çölde kum taneleri
Ahuların içinde sevdan akkor gibidir
Erdemin, bereketin doldurur haneleri
Sensiz hayat toprağın sırtında ur gibidir
Şemsiyesi altında yürürsün bulutların
Sensiz, yükü zehirdir en güzel imbatların
Devlerin esrarını aynalara sorsaydım
Çözülürdü zihnimde buzlanmış düşünceler
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Sensiz, tutunduğumuz dallardan yılan düştü
İlkin karardı yollar, sonra heyelan düştü
Güvenilen dağlara kar yağdi birer birer
Sensizlik diyarından püsküllü yalan düştü
Yağmur, duysam içimin göklerinden sesini
Yağarsın; taşlar bile yemyeşil filizlenir
Yıldırımlar parçalar çirkefin gövdesini
Sel gider ve zulmetin çöplüğü temizlenir
Yağmur, bir gün kurtulup çağın kundaklarından
Alsam, ölümsüzlüğü billur dudaklarından
Madeni arzuların ardında seyre daldım
Küflü bir manzaranın çürüyen güllerini
Senin için görülen bir düş de ben olsaydim
Şehirler kabus dolu; köylere duman düştü
Tersine döndü her şey sanki; asuman düştü
Kırık bir kayık kaldı elimizde, hayali
Hazindir ki; dertleri asmaya umman düştü
Ayrılığın bağrımda büyüyen bir yaradır
Seni hissetmeyen kalp, kapısız zindan olur
Sensiz doğrular eğri; beyaz bile karadır
Sesini duymayanlar girdabında boğulur
Ana rahminde ölür sensizlikten bir cenin
Şaşkınlığa açılır gözleri, görmeyenin
Saatlerin ardında hep kendimi aradim
Bir melal zincirine takıldı parmaklarım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Sensiz, ufuklarıma yalancı bir tan düştü
Sensiz kıtalar boyu uzayan vatan düştü
Bir kölelik ruhuna mahkum olunca gönül
Yüzyıllardır dorukta bekleyen sultan düştü
Ay gibisin; güneşler parlıyor gözlerinde
Senin tutkunla mecnun geziyor güneş ve ay
Her damla bir yıldızı süslüyor göklerinde
Sümeyra'yı arıyor her damlada bir saray
Tohumlar ve iklimler senindir; mevsim senin
Mekanın fırçasında solmayan resim senin
Yağmur, birgün elimi ellerinde bulsaydım
Güzellik şahikası gülümserdi yüzüme
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Tavanı çöktü aşkın; duvarlar üryan düştü
Toplumun gündemine koyu bir isyan düştü
İniltiler geliyor doğudan ve batıdan
Sensizlikten bozulan dengeye ziyan düştü
Islaklığı sanadır ahımın, efgahımın
İçimde hicranınla tutuşuyor nağmeler
Sendendir eskimeyen cevheri efkarımın
Nazarın ok misali karanlıkları deler
Bu değirmen seninle dönüyor; ahenk senin
Renkleri birbirinden ayıran mihenk senin
Bir hüzün ülkesine gömülüp kaldı adım
Kapanıyor yüzüme aralanan kapılar
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Yağmur, sayrılığıma seninle derman düştü
Beynimin merkezine ölümsüz ferman düştü
Silindi hayalimden bütün efsunu ömrün
Bir dönüm noktasında aklıma Rahman düştü
Nefsinle yeniden çizilecek desenler
Çehreler yepyeni bir degişim geçirecek
Aydınlığa nurunla kavuşacak mahzenler
Anneler çocuklara hep seni içirecek
Yağmur, seninle biter susuzluğu evrenin
Sana mü'mindir sema; sana muhtaçtır zemin
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Kardeşler arasında heyhat, su-i zan düştü
Zedelendi sağduyu; körleşen iz'an düştü
Şarrkısıyla yaşadık yıllar yılı baharın
İnsanlık bahçemize sensizlik hazan düştü
Yağmur, seni bekleyen bir taş da ben olsaydım
Çölde seni özleyen bir kuş da ben olsaydım
Dokunduğun küçük bir nakiş da ben olsaydım
Sana sırılsıklam bir bakiş da ben olsaydım
Uğrunda koparılan bir baş da ben olsaydım
Bahira'dan süzülen bir yaş da ben olsaydım
Okşadığın bir parça kumaş da ben olsaydım
Senin için görülen bir düş de ben olsaydım
Yeryüzünde seni bir görmüş de ben olsaydım
Senin visalinle bir gülmüş de ben olsaydım
Sana hicret eden bir Kureyş de ben olsaydım
Damar damar seninle, hep seninle dolsaydım
Batılı yıkmak için kuşandığın kılıcın
Kabzasında bir dirhem gümüş de ben olsaydım
Nurullah Genç
Yalnızlığa dayanırım da, bir başınalığa asla,
Yaşlanmak hoş değil, duvarlara baka baka.
Bir dost göz arayışıyla,
Saat tıkırtısıyla...
Korkmam geçinip gideriz biz mutlulukla,
Ama;
''Günün aydın, akşamın iyi olsun'' diyen biri olmalı.
Bir telefon çalmalı ara sıra da olsa kulağımda.
Yoksa zor değil, hiç zor değil,
Demli çayı bardakta karıştırıp,
Bir başına yudumlamak doyasıya.
Ama ''Çaya kaç şeker alırsın?''
Diye soran bir ses olmalı ya ara sıra...
Sana Geliyorum
Görmeden, doğduğum gecenin seherini,
Ellerim değmeden anama
Ve günah izi yokken dudaklarımda,
Bebeklere has bir dille ağlayarak,
SANA geliyorum SANA
Çırılçıplak...
Bir garip ağaç oldum aşk ülkesinde,
Köklerim sığmadı zamana;
Silktim ham meyvelerimi utandım da,
Kutsal duygularınla donandım yaprak yaprak.
SANA geliyorum SANA
Dal-budak...
Ne bir dürüm ekmek var heybemde,
Ne içecek suyum kana kana...
Bir tutam umutla düştüm yollara,
Bazen yürüyerek, bazen koşarak,
SANA geliyorum SANA
Yalın ayak...
Yollar uzadıkça yük ağırlaştı,
Ateş düştü gönlümdeki harmana.
Bıraktım ağrıyı, sızıyı bir yana;
Hasretinden ıpıl ıpıl yanarak,
SANA geliyorum SANA
Bir avuç toprak...
Seyrettim uzaktan benliğimi ki,
Et, kemik, kan değilmiş mânâ.
Habibin hakkına, İsmin hakkına
Af dilemek için ağlayarak,
SANA geliyorun SANA
Ya HAKK...
http://img132.imageshack.us/img132/6730/gul6vu.jpg
MEDİNENİN GÜLÜ
Andım yine Sen'i her şey yâdımdan silindi,
Hayalin gönlümün tepelerinde gezindi;
Bu bir serap olsa da hafakanlarım dindi..
Andım yine Sen'i her şey yâdımdan silindi.
Keşke her an aşkınla oturup aşkınla kalksam,
Ruhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam;
Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam..
Keşke her an aşkınla oturup aşkınla kalksam.
Anladım vaslına ermek için artık çok geç,
Hicranla yanan gönlüm durmadan inleyecek;
İnleyip en taze hislerle hep bekleyecek..
Anladım vaslına ermek için artık çok geç...
Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken adından,
Ne olur Sana ulaşmam için kanadından;
Bana bir tüy ver pervaz edeyim hep ardından..
Kalbim bir güvercin kalbi gibi titrerken adından.
Ey kupkuru çölleri cennete çeviren gül;
Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül!
Vaktidir ağlayan gözlerimin içine gül!.
Ey kupkuru çölleri cennete çeviren gül!
Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım,
Bir kor saç içime ocaklar gibi yanayım;
Sensiz geçen bu acı rüyadan kurtulayım..
Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım..
Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta,
Ruhuma sisli-dumanlı bir kasvet yaymakta;
Göster çehreni ki güneş gurûba kaymakta..
Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta...
Son demde hiç olmazsa gurûbum tulû olsun,
Gönlüm ufkunun en taze renkleriyle dolsun;
Her yanda tamburlar çalınsın; neyler duyulsun..
Ne olur hiç olmazsa gurûbum tulû olsun..!
M.Fethullah GÜLEN
Birgün bana seslenirsen Ya Resulallah
Çıkamam karşına utanırım
Birgün benim için üzülmüşsen Ya Resulallah
Bu azaba dayanamam yanarım
Hali perişan bu kul yanıbaşına gelirse Ya Resulallah
Peygamberlerin yanında ümmetimdendir deyip utanma
Sen sakın boynunu bükme
Ben giderim Ya Resulallah
Mahşerde bu ümmetin cehennemliktir denirse
Sen üzülme, ben cennete gitmesem de olur
Yeter ki gözünden yaşlar dökülmesin
Ne olacak ki yanarım Ya Resulallah yanarım
Eğer birgün bizi özler de gelmek istersen
Mus'ab,Sevban,Bilal,Hubeyb,Ebu bekir........
Dayanamazlar sensizliğe
Onları bırakıp gelme Ya Resulallah
Biz Sana layık değiliz ki Seni onlar kadar sevemedik
Rüzgar saçını dağıtırsa, ayagına diken batarsa diye üzülmedik Ya Resulallah
Hatta belki saçını bile dağıttık
Belki kalbini günahlarımızla yaraladık
Seni hak etmedik Ya Resulallah hak etmedik
Yine de utanmadan eğer
Sana kavuşmak için görevimi bitirmeden gelirse, yenik düşersem firaka
Yeter demişsem acılara
Artık katlanamaz olmuşsam insanlara
Hayır,hayır,hayır.........
Girmediğim gönül kalmışsa
Kabul etme geri gönder bu kapından
Gücenmem söz Ya Resulallah gücenmem
http://galeri.islamiyet.gen.tr/data/521/gul.jpg
Muhammed'i Çok Özledim
http://www.ebediyyen.biz/images/smilies/gul.gif
Muhammed’i çok özledim
Ciğerlerim pare, pare
Şol canımdan çok istedim
Yollar, götür beni yâre
http://www.ebediyyen.biz/images/smilies/gul.gif
Günüm gecem selâvattır
Ne huzurdur, ne rahattır
İstediğim şefâattır.
Yâr Muhammed, cana çare.
http://www.ebediyyen.biz/images/smilies/gul.gif
Irmak olsam, yâre aksam
Ravzasına, nasıl baksam
Şol gönlümü, bile yaksam
Kapanmıyor, canda yare.
http://www.ebediyyen.biz/images/smilies/gul.gif
Ümmetinim, şerefim çok
Gelmelere dermanım yok
Bir hasret ki, saplandı ok
Sırat üzre, düştüm nare.
http://www.ebediyyen.biz/images/smilies/gul.gif
Derdim elbet, Kabe ve Hac
Muhammed’e aşkım ilaç
Hasretinden düştüm bîlaç
Çöllerdeyim, hem avare.
http://www.ebediyyen.biz/images/smilies/gul.gif
Hak aşkına ömür versem
Muhammed’i bir kez görsem
Eşiğinde bile ölsem,
Yalvar, yakar, ben bîçare.
http://www.ebediyyen.biz/images/smilies/gul.gif
Aşk var ise, Sen sebebi
Habibullah, en son nebi
Selindeyim, coştu debi
Şefâat kıl, sitemkâre.
Bayram LEVENTOĞLU
Bugün Geri Kalan Ömrümün İlk Günü....
'Bugün
Geri kalan
Nefesleri sayılı ömrümün
ilk günü Bugün
Yaşadığım hayatın
Yarım asra ulaştığı gün
Bugün
Kum saatimin
Yarısının
Boşaldığı gün,
Bugün,
saçlarımdaki kırların
Ahreti haber verecek kadar
Kar beyazı olduğu gün
Bugün sevdiklerime
Yeniden onları
Çok ama pek çok sevdiğimi
Söylemek istediğim gün
Bugün geçmişimle
Hesaplaştığım
Geleceğe umutla baktığım
Anı yaşama sözü verdiğim gün
Bugün Rabbime karşı
Sorumluluklarımı hissederek
Yapmam gerekenleri çek ettiğim
Nasuh tevbesiyle ona sığındığım gün
Bugün daha çok insanları sevmeye
Daha az hatalarını görmeye
Asla kalp kırmamaya
Gönül almaya söz verdiğim gün
Teşekkür ederim arkadaşlar başka katılmak isteyen yokmuuu
RABBİME SESLENİŞ...
Çaresiz akıllarda bir tek SEN
umutsuz hallerde avuçlarda SEN
kötülük dolu kalplerde SEN
bitmeyen ufuklarda bir tek sen olasın ya RAB!
kötü düşüncelerin en dibinde SEN
bedenlerin en alıcı yerinde SEN
ruhların en ince yerinde SEN
akılların içinde birtek sen olasın ya RAB!
dogan güneşin varlığında SEN
solan yaprakların renginde SEN
doğanın yaratıcılığında SEN
gökyüzünün maviliğinde birtek sen varsın ya RAB!
kelimeler yetmeyen dudaklarda SEN
bakmaktan usanmayan gözlerde SEN
yazmaktan yorulmayan ellerde SEN
her satır başlarında birtek sen olasın ya RAB!
neşeninde,kederinde içinde SEN
biticek bu ömrün sonunda SEN
mezar başımda okunucak fatiha'da SEN
mahşerde mekanımda yanımda sende olasın ya RAB!..
Alıntıdır
http://farm1.static.flickr.com/135/3...261d240e_o.jpg
NE ACIYDI!...
Sendelediğim yıllardı!
Sevgili babam, takatinin son demlerini yaşıyordu!
Kolay değil, yorulmuştu!
İhtiyaç sahibi, olmamıza rağmen, emekli olacağım diyordu!
Konu komşu, akraba ve her bir dost, sakın ha!
Emekli olma diyorlardı!
Henüz neyi düşüneceğimi bilemediğimden!
Sadece bakıyor ve dinliyordum!
Zavallı babam öyle hiddetleniyordu ki, ağzından çıkanı kulağı duymuyordu!
Haklıydı belki.
Günlerden bir gün, sefertasıyla! Yemek götürmüştüm.
Babamı, kan ter içinde görmüştüm!
Sümer bez fabrikasında çalıştığından ve çok saf bulunduğundan!
En ağır işi, samimiyetin ve sadakatin anıtı durumunda bulunan babama vermişlerdi!
O yıllarda sürekli bir iş,
Aslanın, midesindeymiş!
Canım babamda, bir vasıf yok!
Cevvallik, asla bulunmuyordu.
Hamiyet ve hakkaniyete düşkünlüğü bilinmiyordu!
Hak ve hukukun!
Ne olduğunu kestiremiyor!
Zavallı babam, her ne derlerse,
Öylece inanıyor ve yapıyordu.
Acıma hissi bulunmayanlar!
Uyanıklığı marifet sayanlar!
Kendi işlerini dahi, fütursuzca!
Gariban babama, yaptırıyorlardı!
Zavallı babam,
Kan ter içinde kalmaz mı?
İşten geldiğinde,
Kahvaltı dahi yapamazdı!
Gelir gelmez uyur ve yatardı!
Oturduğumuz ev, bir odadan müteşekkildi!
Abdesthane, bahçenin en sonundaydı!
Bir zaman sonra dolan, fosseptik çukuruna!
Bir temizlik yapmak gerekmekteydi!
Çatık kaşlı büyük babam!
Belediye yerine!
Zavallı babama talimat yağdırırdı!
Naçar kalan babam, Yarı uykulu kalkardı!
Bir bizlere bakardı! Ve birde fosseptik çukuruna!
Başı önüne düşerdi! Öylece kalakalırdı!
Annem, haydi efendi, babam kızar derdi!
Babam, sana da, babana da diyerek, bazen sallardı!
Dayanamazdı.
Sendeleyerek kalkardı!
Ağır ve aksak çukurun yanına varırdı!
Eline verilen bir teneke,
Doldur ve boşalt komutundaydı!
Çilekeş babam, naçardı!
Çocuklarının hatırına, hep yapardı!
Bir gün abdest haneye gittiğimde, kömürlüğün önünde bir miktar para gördüm.
Öyle oldum ki, sevinçle doldum! Eğilip aldım, etrafa baktım.
Gören kimse olmayınca, usulca, cebime koydum!
Sessiz ve derinden, kimseye haber vermeden sokağa daldım!
Bir solukta, süratle koşarak, bakkalda yerimi aldım!
Bir miktar fıstık ve birde, şeker sucuğu aldım!
Birazını yedim ve doğruca, fabrikanın yoluna koyuldum!
Babama vermeliydim bunları…
En çok o hak ediyordu!
Arka sokaktaki mahalle komşumuz Derviş amca!
Hayırdır, bu saatte nereye diyerek, ahvalimi soruyordu!
Babama gidiyorum,
Ona yiyecek götürüyorum!
Öylemi aferin.
Sen oraya kadar yorulma!
Ben onun yanına gidiyorum,
Sakın merakta kalkma!
Senin aldıklarını, kendisine teslim eder anlatırım dedi!
Peki dedim, ona inandım.
Nede olsa koskoca bir amcaydı!
Sevinçle hemen yanından ayrıldım.
Hayal etmeye başladım!
Yiğit babam, kim bilir nasıl sevinecek diye.
Merakının hazzıyla yutkundum!
Eve doğru geldiğimde, ablam arkadaşıyla beni arıyormuş!
Azar işittim ve ne olduğunu, merak ettiğimden sordum!
Ketum kesildiler, dudakları dahi hiç kıpırdamıyordu!
Ters giden bir şeyler olduğunu idrak ediyordum!
İliklerime işliyordu! Odaya girdim ki, annem çok celalliydi!
Bileğimden tutar tutmaz, alaşağı etti, biraz çırptıktan sonra!
Nihayet, sual etmeye başladı!
Her şeyi, olduğu gibi bir solukta!
Anlatıverdim korkusuzca…
Derviş amcayla gönderdim babama dedim.
Fakat annem ablama, bunu hemen götür bakkala diyerek,
Kesin bir talimat verdi!
Annem bana değil!
Bakkalın söylediklerine inanacaktı!
Şükürler olsun ki, bakkal amca merhamete geldi!
Ablama çocuğun bir suçu yok, olduğu gibi doğru dedi!
Nihayet yeniden evimize geldik ve anneme bilgi verdik!
Annem yeniden tenlerimi çırpmaya başlamıştı.
Canım çok yanıyordu!
Gözyaşlarım, yanaklarımdan teklifsizce akıyordu!
Kim bilir, artık ağlayamamam,
Sinemin kireçlenmesindendi!
O bulduğum para, annemin, taksit parasıymış!
Nerden bilirdim, hiç bilseydim, bunları yaşar mıydım?
Hayatımda, ilk kez denk gelen o parayı, nasıl harcamalıydım!
Hiç mi babamı sevindirecek bir eylem yapamazdım!
Çilekeş babam, eve gelmişti ona bakıyordum!
Hiçbir ses çıkmadı!
Yatağına yatmaya yöneldi!
Dayanamadım.
Yutkunarak sordum.
Baba sana!
Derviş amcayla fıstık ve şeker sucuğu yollamıştım!
Aldın mı?
Babam garip bir şekilde bana baktı!
Neden bahsettiğimi,
Sanki hiç anlamamıştı!
Yeniden denedim!
Baba sana… Göndermiştim!
Babam yüzüme bakma gereğini duymadan yatağına uzandı ve yattı!
Duygulandım!
Yorganı kaldırdım!
Baba aldın mı?
Babam ısrarım karşısında dayanamadı!
Gözlerini açarak bir kez daha baktı!
Biraz durakladı!
Daha sonra beklediğim meramı!
Bir çırpıda, ben öyle bir şey almadım la noktaladı!
Bir anda içim kan ağlamıştı yüreğim dağlanmıştı!
Amca dediğimiz komşular!
Böyle yapmamalıydı!
O an, o kadar kızmıştım ki, acıma hissim, hasara uğradı!
Artık amcalara!
Ön yargılarımla bakıyordum!
Derviş amca terki diyar etti
Fakat ben ona hakkımı!
Hala helal etmiyorum!
Çünkü!
Güven duygumu çalmıştı!
Mustafa CİLASUN
Arkadaşlar başka katılmak isteyen yoksa anketi açacağım ..
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Herşey akar, su, tarih, yıldız, insan ve fikir;
Oluklar çift; birinden nur akar, birinden kir.
Akışta demetlenmiş, büyük-küçük kâinat;
Şu çıkan buluta bak, bu inen suya inat!
Fakat Sakarya başka, yokuş mu çıkıyor ne,
Kurşundan bir yük binmiş, köpükten gövdesine;
Çatlıyor, yırtınıyor yokuşu sökmek için.
Hey Sakarya, kim demiş suya vurulmaz perçin?
Rabb’im isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya'nın, Türk tarihi vurulur.
Eyvah eyvah, Sakarya’m, sana mı düştü bu yük?
Bu dava hor, bu dava öksüz, bu dava büyük! ..
Ne ağır imtihandır, başındaki, Sakarya!
Bin bir başlı kartalı nasıl taşır kanarya?
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal;
Hamallık ki, sonunda, ne rütbe var, ne de mal.
Yalnız acı bir lokma, zehirle pişmiş aştan;
Ve ayrılık, anneden, vatandan, arkadaştan;
Şimdi dövün Sakarya, dövünmek vakti bu an;
Kehkeşanlara kaçmış eski güneşleri an!
Hani Yunus Emre ki, kıyında geziyordu;
Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
Mermerlerin nabzında hâlâ çarpar mı tekbir?
Bulur mu deli rüzgâr o sedayı: Allah bir!
Bütün bunlar sendedir, bu girift bilmeceler;
Sakarya, kandillere katran döktü geceler.
Vicdan azabına eş, kayna kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya!
İnsan üç beş damla kan, ırmak üç beş damla su;
Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu.
Geldi ölümlü yalan, gitti ölümsüz gerçek;
Siz, hayat süren leşler, sizi kim diriltecek?
Kafdağı’nı assalar, belki çeker de bir kıl!
Bu ifritten sualin, kılını çekmez akıl!
Sakarya, saf çocuğu, masum Anadolu'nun,
Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!
Sen ve ben, gözyaşıyla ıslanmış hamurdanız;
Rengimize baksınlar, kandan ve çamurdanız!
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader;
Aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl, ben gideyim, son Peygamber kılavuz!
Yol onun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüzüstü çok süründün, ayağa kalk, Sakarya! ..
Necip Fâzıl KISAKÜREK
Ağla nefsim
Ağla bu gece ey nefsim.
Ağlayacak neyin mi var? Neyin yok ki?
Ağlamaya sebep mi ararsın ey nefis.
Ağla o zaman, herşeye bulduğun o vakti, namazlarına bulamadığın için ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
her gece 8-10 saat keyfince uyuyup da,
seni yalnızca Rabb’inin göreceği bir vakitte, riyadan uzak,
gecenin en koyu bir zamanında duasız gecelerine ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
ağzından çıkanı kulağının duymadığı zamanlarda, kırdığın kalplere ağla.
‘İyiliği emredip, kötülükten sakındırmakla’
görevli olan dudaklarının hakkı haykırmadığına ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
‘Mü’min örnek olandır’ düsturunca ne eşine, ne anne-babana,
ne de evlatlarına hakiki bir örnek olamadığına ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
Efendimizin (s.a.v.) ‘Cennet onların rızasındadır.’
buyurduğu anne-babanı hor görmene, onları terk etmene,
arada bir dahi olsa onları aramamana ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
her gün saatlerce izlediğin televizyona karşılık,
gözlerini Kur’an’la buluşturmadığına ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
dünyada kalacakmışçasına yaşayıp da ölümü hiç düşünmediğine,
kabri aklına getirmediğine ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
çeklerinin, senetlerinin, paralarının, yatının,
katının hesabını yaptığın kadar; namazının,
orucunun, kulluğunun hesabını yapmadığına ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
Efendimizin (s.a.v.), hiç bir günahı olmamasına rağmen,
Rabbisinden her gün yüzlerce ‘af’ dilemesine karşılık,
tövbenin, senin aklına günde bir kere bile gelmemesine ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
İslam büyükleri, imkanları olmadığı zamanlarda dahi,
zekat verebilmek için çeşitli yollar aramalarına mukabil,
sen, olduğu halde vermemek için ‘yükümlü değilim’ bahanesine sığınmana ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
yaşlılarımızı küçümseyerek onlara karşı sıla-i rahim görevimizi yapmadığımıza ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
sahabe-i kiram efendilerimizin ellerine geçen bir malı,
kendi ihtiyaçları olmasına rağmen, hemen tasadduk etmelerine karşılık,
senin özel günlerde dahi sadaka vermediğine ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
‘Komşusu açken, tok yatan bizden değildir’ prensibince,
hangi komşunun ‘aç’ yattığını dahi bilemeyecek kadar ‘egoistçe’ yaşamana ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
dünyanın dört bir yanında Hakk’a hizmet için çırpınan kalpler,
binbir meşakkatle yoğrulurken, sen ‘oturduğun yerden ahkâm kesmene’ ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
fuhşiyatın binbir çeşidi kol gezerken, kendini koruyamadığına ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
Kainatın Rahmet Peygamberi’nin (s.a.v.), lanetlemesine karşılık,
‘yapan, ölü kardeşinin etini yemiş gibidir’ buyurduğu gıybeti,
bırakamadığın için ağla.
Kardeşinin, dostunun, amirinin gıybetini yapmayı devam ettirmene ağla.
Ağla bu gece ey nefsim.
en çok da bütün bunlara rağmen kendini ‘haklı’ görmene ağla.
Ağlamaya sebep mi aramıştın ey nefis!
Al işte, bir çırpıda söylenecek uyarılar.
Fakat bilmem ki, Rabbimiz’in ve Efendimizin (s.a.v.)
sözlerinin ‘tesir etmediği’ sana bu uyarılar etki eder mi?
Hem öyle yalvaralım ki bu gece, efendimizin (s.a.v.), bizlere,
burada rüyalarımızda, ötelerde de cennetinde kucağını açsın
ve bizleri huzuruna mutlulukla çağırsın.
Gel ey nefsim, bu geceyi Kur’an’la dopdolu geçirelim
ve okuduğumuz ayetler, kabir aleminde nur olsun bizlere.
Gel ey nefsim, Rabb’imizden, hakiki kurtuluşu,
Hak yoluna infak edeceğimiz helal rızkı, dine hizmet edecek sıhhati,
insanlığa Allah’ı ve Rasulü’nü (s.a.v.) sevdirecek aileyi isteyelim.
Duydum ki bizi bırakmaya azmediyorsun etme
Başka bir yar başka bir dosta meylediyorsun etme
Sen yadeller dünyasında ne arıyorsun yabancı
Hangi hasta gönüllüyü kasdediyorsun etme
Çalma bizi bizden bizi gitme o ellere doğru
Çalınmış başkalarına nazar ediyorsun etme
Ey ay felek harab olmuş alt üst olmuş senin için
Bizi öyle harab öyle alt üst ediyorsun etme
Ey makamı var ve yokun üzerinde olan kişi
Sen varlık sahasını öyle terk ediyorsun etme
Sen yüz çevirecek olsan ay kapkara olur gamdan
Ayın da evini yıkmayı kastediyorsun etme
Bizim dudağımız kurur sen kuruyacak olsan
Gözlerimizi öyle yaş dolu ediyorsun etme
Aşıklarla başa çıkacak gücün yoksa eğer
Aşka öyleyse ne diye hayret ediyorsun etme
Ey cennetin cehennemin elinde olduğu kişi
Bize cenneti öyle cehennem ediyorsun etme
Şekerliğinin içinde zehir zarar vermez bize
O zehiri o şekerle sen bir ediyorsun etme
Bizi sevindiriyorsun huzurumuz kaçar öyle
Huzurumu bozuyorsun sen mavediyorsun etme
Harama bulaşan gözüm güzelliğinin hırsızı
Ey hırsızlığa da değen hırsızlık ediyorsun etme
İsyan et ey arkadaşım söz söyleyecek an değil
aşkın baygınlığıyla ne meşk ediyorsun etme
Mevlana Celaleddin Rumi
bu şiir güzel emegine saglık
hanifecim beğendiğin şiiri alıntı yaparmısın oylama yapalım diye..