Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
DECCAL VE REJÝMÝ
Ýkinci cereyan ise: Tabiiyyun, maddiyyun felsefesinden tevellüd eden bir cereyan-ý Nemrudâne, gittikçe âhirzamanda felsefe-i maddiye vasýta*sýyla intiþar ederek kuvvet bu*lup, ulûhiyeti inkâr edecek bir dereceye gelir. Nasýl bir padiþahý tanýmayan ve ordudaki zâ*bitan ve efrad onun askerleri olduðunu kabul etmeyen vahþî bir adam, herkese, her askere bir nevi pa*diþahlýk ve bir gûna hâkimiyet ve*rir. Öyle de: Allah’ý inkâr eden o cereyan ef*radlarý, birer küçük Nemrud hükmünde ne*fislerine birer ru*bubiyet verir. Ve onlarýn ba*þýna geçen en büyükleri, ispirtizma ve manye*tizmanýn hâdi*satý nev’inden müdhiþ harika*lara mazhar olan Deccal ise; daha ileri gidip, cebbarâne surî hükûmetini bir nevi rububi*yet tasavvur edip ulûhiyetini ilân eder. Bir sineðe maðlûp olan ve bir sineðin kanadýný bile icad ede*me*yen âciz bir insanýn ulûhiyet dâvâ et*mesi ne derece ahmakçasýna bir mas*karalýk olduðu ma’lûmdur.
Ýþte böyle bir sýrada, o cereyan pek kuvvetli göründüðü bir zamanda, Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm’ýn þahsiyet-i mâneviyesinden ibaret olan hakikî Ýsevîlik dini zuhur edecek, yani rahmet-i Ýlâhiyenin se*mâsýndan nüzul edecek; hâl-i hazýr Hristiyanlýk dini o hakikata karþý tasaffi edecek, hura*fattan ve tahri*fattan sýyrýlacak, hakaik-ý Ýslâmiye ile birleþecek, mânen Hristiyanlýk bir nevi Ýslâmiyete inký*lâp ede*cektir. Ve Kur’ana iktida ede*rek, o Ýsevîlik þahs-ý mânevîsi tâbi ve Ýslâmiyet met*bu’ makamýnda kala*cak. Din-i Hak bu iltihak neticesinde azîm bir kuvvet bulacaktýr. Dinsizlik cereyanýna karþý ayrý ayrý iken maðlub olan Ýsevîlik ve Ýslâmiyet; ittihad neti*cesinde, dinsizlik cereyanýna galebe edip daðý*tacak istidadýnda iken, âlem-i semâvatta cism-i beþerîsiyle bulunan þahs-ý Ýsa Aleyhisselâm, o din-i hak ce*reyanýnýn baþýna geçeceðini, bir Muhbir-i Sâdýk, bir Kadir-i Külli Þey’in va’*dine istinad ederek haber vermiþtir. Madem haber vermiþ, haktýr; madem Kadir-i Külli Þey’ va’detmiþ, elbette yapacaktýr.» (Mektubat sh: 56)
Elhasýl: «Âhirzamanda Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm gelecek, Þeriat-ý Muhammediye (A.S.M.) ile amel edecek me*âlindeki hadisin sýrrý þu*dur ki: Âhirzamanda felsefe-i tabiiyenin verdiði cereyan-ý küfrîye ve inkâr-ý ulûhi-yete karþý, Ýsevîlik dini tasaffi ederek ve hurafattan tecerrüd edip Ýslâmiyete inkýlâb edeceði bir sýrada, nasýl ki Ýsevîlik þahs-ý mânevîsi, vahy-i semâvî kýlýcýyla o müthiþ dinsizliðin þahs-ý mâ*nevîsini öldürür; öyle de, Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm, Ýsevîlik þahs-ý mâ*nevîsini temsil ede*rek, dinsizliðin þahs-ý mânevîsini temsil eden Deccal’ý öldü*rür .. yani in*kâr-ý ulûhiyet fikrini öldüre*cek.» (Mektubat sh: 6)
«Kat’î ve sahih rivayette var ki, “Ýsa Aleyhisselâm büyük Deccal’ý öldürür.”[3]
Vel’ilmü indallah, bunun da iki vechi var:
Bir vechi þudur ki: Sihir ve manyetizma ve ispirtizma gibi istidracî hâ*rikalarýyla kendini muhafaza eden ve herkesi teshir eden o deh*þetli Deccal’ý öldürebilecek, mesleðini deðiþti*recek; ancak hârika ve mu’cizatlý ve umumun makbulü bir zat olabilir ki: O zât, en ziyade alâkadar ve ekser insanlarýn Peygamberi olan Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm’dýr.
Ýkinci vechi þudur ki: Þahs-ý Ýsa Aleyhisse-lâm’ýn kýlýncý ile maktul olan þahs-ý Deccal’ýn, teþkil et*tiði dehþetli maddiyyunluk ve dinsizli*ðin azametli heykeli ve þahs-ý mânevîsini öl*dürecek ve inkâr-ý ulûhiyet olan fikr-i küfrîsi-ni mahvedecek ancak Ýsevî ruhanîleridir ki; o ruhanîler din-i Ýsevî’nin haki*katýný hakikat-ý Ýslâmiye ile mezcederek o kuvvetle onu daðý*tacak, mânen öldürecek. Hattâ, “Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm gelir, Hazret-i Mehdi’ye na*mazda iktida eder, tâbi olur”[4] diye rivayeti, bu itti*faka ve hakikat-ý Kur’aniyenin metbu*iyetine ve hâkimiyetine iþaret eder.» (Þualar sh: 587)
«Her iki Deccal, Yahudinin Ýslâm ve Hýristiyan aleyhinde þiddetli bir intikam bes*leyen gizli komi*tesinin muavenetini ve kadýn hürriyetlerinin perdesi altýndaki dehþetli bir diðer komitenin yardýmýný, hattâ Ýslâm Deccalý, Masonlarýn komitelerini aldatýp mü*zaheretlerini kazandýklarýndan, dehþetli bir ikti*dar zannedilir.» (Þuâlar sh: 594)
«Hazret-i Mehdi’nin cem’iyet-i nurani*yesi, Süfyan komitesinin tah*ribatçý rejim-i bid*’akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyyeyi ihyâ ede*cek; yani âlem-i Ýslâmiyette risalet-i Ahmediyeyi (A.S.M.) inkâr niyetiyle þeriat-ý Ahmediyeyi (A.S.M.) tahribe çalýþan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdî cem’i*yetinin mu’ci*zekâr mânevî kýlýncýyla öldürülecek ve daðýtý*la*cak.
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
ÝSEVÎ CEMAATI
Hem âlem-i insaniyette inkâr-ý ulûhiyet ni*yetiyle medeniyet ve mukad*desat-ý beþeriyeyi zîr ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm’ýn din-i hakikîsini Ýslâmiyetin hakikatýyla birleþ*tirmeye ça*lýþan hamiyetkâr ve fedakâr bir Ýsevî cemaati namý al*týnda ve “Müslüman Ýsevîleri” ünva*nýna lâyýk bir cemiyet, o Deccal komitesini, Hazret-i Ýsâ Aleyhisselâm’ýn riyaseti altýnda öldürecek ve daðýtacak; beþeri, inkâr-ý ulûhiyetten kurtara*cak.» (Mektubat sh: 441)
HAKÝKÝ ÝSEVÝLÝK
«Hem Deccal’ýn rejimine ve teþkil ettiði komitesine ve hükûmetine ait garip halleri ve dehþetli ic*raatý, onun þahsýyla münasebettar rivayet edilmesi cihetiyle mânasý gizlenmiþ. Meselâ, “O kadar kuv*vetlidir ve de*vam eder; yalnýz Hazret-i Ýsa (A.S.) onu öldürebilir, baþka çare olamaz” rivayet edil*miþ.[5] Yani, onun mesleðini ve yýrtýcý rejimini bozacak, öl*dü*recek; ancak semâvî ve ulvî, hâlis bir din Ýsevîlerde zuhur edecek ve haki*kat-ý Kur’aniyeye iktida ve ittihad eden bu Ýsevî di*nidir ki, Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm’ýn nüzulü ile o dinsiz meslek mahvolur, ölür. Yoksa onun þahsý bir mikrop, bir nezle ile öldürülebi*lir.» (Þualar sh: 581)
«Nasrâniyet Ýslâmiyete Teslim Olacak.
Nasraniyet, ya intifa, ya ýstýfâ bulacak. Ýslâm’a karþý teslim olup terk-i silâh edecek.
Mükerreren yýrtýldý, Purutluða tâ geldi, Purutlukta görmedi ona salâh verecek.
Perde yine yýrtýldý, mutlak dalâle düþtü. Bir kýsmý lâkin bazý yakýnlaþtý tevhide; onda felâh görecek.
Hazýrlanýr þimdiden.. yýrtýlmaya baþlýyor. Sönmezse safvet bulup Ýslâm’a mal olacak.
Bu bir sýrr-ý azîmdir. Ona remz ve iþaret: Fahr-i Rusül demiþtir: “Ýsâ, Þer’im ile amel edip ümme*timden olacak.”» (Sözler sh: 703)
KOMÜNÝZM, ÝSLÂM-ÝSEVÎ ÝTTÝFAKINA KARÞIDIR
Bediüzzaman Hazretlerinin bir ikazý:
«Salahaddin’in, Asa-yý Musa’yý Amerikalý’ya vermesi münasebetiyle deriz:
“Misyonerler ve Hristiyan ruhanîleri, hem Nurcular, çok dikkat etme*leri elzemdir. Çünki, herhalde þimal cereyaný, Ýslâm ve Ýsevî dininin hü*cumuna karþý kendini müda*faa etmek fikriyle, Ýslâm ve mis*yonerlerin itti*faklarýný bozmaya çalýþacak. Tabaka-i avama müsaadekâr ve vücub-u ze*kât ve hurmet-i riba ile, burjuvalarý avamýn yardýmýna davet et*mesi ve zu*lümden çekmesi cihetinde müslü*manlarý alda*týp, onlara bir imtiyaz verip, bir kýsmýný kendi tarafýna çekebilir.”
Her ne ise, bu defa sizin hatýrýnýz için ka*idemi bozdum, dünyaya bak*tým.» (Emirdað Lâhikasý-I sh: 159)
BAZI ÝSEVÎ MAZLUMLARIN DURUMU
Bediüzzaman Hazretleri, Ýkinci Cihan harbi’nde eziyet çeken ve vefat eden bazý Hristiyanlarýn bir nevi fetret hakikatýndan isti*fadeleri hu*susunda þöyle der:
«Madem âhirzamanda Hazret-i Ýsa’nýn (A.S.) din-i hakikîsi hükmede*cek, Ýslâmiyet’le omuz omuza gelecek. Elbette þimdi, fetret gibi karanlýkta kalan ve Hazret-i Ýsa’ya (A.S.) mensub Hristiyanlarýn mazlumlarý çektik*leri felâ-ketler, onlar hakkýnda bir nevi þehadet denilebilir.» (Kastamonu Lâhikasý sh: 111)
Not: Ekser papazlar asýrlardýr Ýslâmiyet aley*hinde mesnedsiz telkinde bulunurlarken Peygamberimiz (A.S.M.) ise pek çok hadisleriyle Hazret-i Ýsa’nýn (A.S.) âhirzamanda nüzûl edip dinsizlik cereyanýný daðýtarak geniþ bir sahada hakim olacaðýný bildirmekle, ümmetin nazarýný Hazret-i Ýsa’ya (A.S.) çevirmiþtir. Bu sebeple ümmeti, asýrlardýr Hazret-i Ýsa’nýn nüzû*lünü bekler. Ýþte bu hu*sus açýkça gösterir ki; bazý pa*pazlar hâkimiyetlerini koruma taassubuna ka*pýlmýþlardýr. Peygamberimiz (A.S.M.) ise daima hakka baðlý kalmýþ, hissî taassublarý reddetmiþ*tir. Þimdi hakiki Ýsevîler, bu yanlý*þýn tashihini ciddî olarak ele almýþlar ve sonunda muvaffak ola*caklardýr inþâallah.
ATEÝZM’ÝN SEMAVÝ DÝNLERLE MÜCADELESÝ
Bediüzzaman Hazretleri, Cihan Harbi’nde dinsizlik cereyanlarýnýn da mücadeleye girme*leri se*bebiyle iki muazzam dinin (yani Ýslâm ve Ýsevî dininin) barýþmasý zarureti doðduðunu be*lirtirken þu ifadeye yer verir:
«...Çünkü, bu cihan harbinde iki hükûmet küre-i arzýn hâkimiyeti için mürafaa ve mu*hakeme da*vasýnda bulunmalarý içinde iki muazzam dinin musâlaha ve sulh mahkeme*sine barýþmak davasý açýla*rak ve dinsizliðin dehþetli cereyaný da semavî dinlerle müca*hede-i azîmesi baþladý...» (Sikke-i Tasdik-i Gaybî sh: 191)
Yazýnýn devamýnda böyle karýþýk zaman ve þartlar içinde dünyevî bo*ðuþmalara deðil, diya*net ha*yatýna kuvvet vermek gerektiðine dikkat çeki*lir.
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
KUR’AN VE SAADET-Ý EBEDÝYYE
Beþeriyet dünyasýnda gaddarane boðuþmala*rýn getirdiði çeþitli huzur*suzluklar sebebiyle ve bozuk Avrupanýn aþýlayýp alýþtýrdýðý çýlgýnca se*fa*hetin ve bozuk siyasetin çirkin neticelerinin görünmesi gibi sebeblerle uyanan insanlar, Kur’anýn hakikatlarýna þiddetli ihtiyaç duya*caklarýný ve o hakikatlarý kuv*vetli delillerle is*pat ve izhar eden Risale-i Nur eserleri be*þeriyeti ikaz ve irþad edeceðini nazara veren Bediüzzaman Hz. diyor ki:
«Nev’-i beþer bu son harb-i Umumînin eþedd-i zulüm ve eþedd-i istib*dadý ile ve mer*hametsiz tah*ribatý ile ve birtek düþmanýn yü*zünden yüzer masumu periþan etmesiyle ve maðlûplarýn dehþetli me’*yusiyetleriyle ve ga*liplerin dehþetli telâþ ve hâkimiyetlerini mu*hafaza ve büyük tahribatla*rýný tamir edeme*melerinden gelen dehþetli vicdan azaplariyle ve dünya ha*yatýnýn bütün bütün fâni ve mu*vakkat olmasý ve medeniyet fantaziyeleri*nin aldatýcý ve uyutucu olduðu umuma görünme*siyle ve fýtrat-ý beþe*riyye*deki yüksek istidada*týn ve mahiyet-i insaniyyesinin umumî bir su*rette dehþetli yaralanmasiyle ve gaflet ve dalâ*letin, sert ve saðýr olan tabiatýn, Kur’anýn el*mas kýlýncý altýnda parçalanmasýyla ve gaflet ve dalâletin en boðucu, aldatýcý en geniþ per*desi olan siyaset-i ruy-i zeminin pek çirkin, pek gaddarâne hakikî sureti görünmesiyle, el*bette ve elbette, hiç þüphe yok ki: Þimalde, garpta, Amerika’da emâreleri göründüðüne binaen, nev-i beþerin mâþuk-u mecazîsi olan hayat-ý dünyeviyye, böyle çirkin ve geçici ol*masýndan fýtrat-ý beþerin hakikî sevdiði, ara*dýðý hayat-ý bâkýyyeyi bütün kuvvetiyle araya*cak ve el*bette hiç þüphe yok ki:
Bin üçyüzalt*mýþ senede, her asýrda üç yüz elli milyon þa*kirdi bulunan ve her hükmüne ve davasýna milyonlar ehl-i hakikat tasdik ile imza basan ve her dakikada milyonlar hâfýzla*rýn kalbinde kudsiyet ile bulunup lisanlariyle beþere ders veren ve hiç bir kitapta emsali bulunmayan bir tarzda beþer için hayat-ý bâkýyeyi ve saadet-i ebediyeyi müjde veren ve bütün beþerin yara*larýný te*davi eden Kur’ân-ý Mu’ciz-ül Beyanýn þiddetli, kuvvetli ve tekrarlý binler âyâtiyle, belki sarihan ve iþa*reten on binler defa dâvâ edip haber veren ve sarsýl*maz, kat’î delillerle, þüphe getirmez hadsiz hüccet*leriyle hayat-ý bâkýyeyi kat’iyyetle müjde ve saadet-i ebediyeyi ders vermesi, elbette nev-i beþer bütün bütün aklýný kaybetmezse, maddî veya mânevî bir ký*yamet baþlarýna kopmazsa; Ýsveç, Norveç, Finlandiya ve Ýngiltere’nin Kur’aný kabul et*meye çalýþan meþhur hatipleri ve Amerika’nýn din-i hakký arayan ehem*miyetli cem’iyyeti gibi rûy-i zeminin geniþ kýt’alarý ve büyük hükûmetleri Kur’an-ý Mu’ciz-ül-Beyaný arayacaklar ve hakikatlerini anladýktan sonra bütün ruh u canlariyle sarýlacaklar. Çünkü bu hakikat noktasýnda, kat’iy*yen Kur’anýn misli yoktur ve olamaz ve hiçbir þey bu mu’*cize-i ekberin yerini tutamaz.
Saniyen: Madem Risale-i Nur, bu mu’cize-i kübrânýn elinde bir elmas kýlýnç hükmünde hizmetini göstermiþ ve muannid düþmanla*rýný teslime mecbur etmiþ. Hem kalbi, hem ruhu, hem hissiyatý tam tenvir edecek ve ilâç*larýný verecek bir tarzda hazine-i Kur’aniyyenin dellâllýðýný yapan ve Ondan baþka me’hazý ve mercii olmayan ve bir mu*cize-i mâneviyesi bu*lunan Risale-i Nur o vazi*feyi tam ya*pýyor.» (Sözler sh: 154)
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
ÝSA ALEYHÝSSELAM HZ. MUHAMMED (A.S.M)’I HABER VERÝYOR
«Evet kardeþlerim, Hazret-i Ýsa Aleyhisse*lâm Ýncil-i Þerif’te demiþ ki: “Ben gidiyo*rum... tâ size tesellici gesin.” Yâni Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm gelsin, de*mesiyle Kur’an’ýn beþere gayet büyük bir neti*cesi, bir gayesi bir hediyesi; tesellîsidir.» (Kastamonu Lâhikasý sh: 215)
ÝSLÂM BÝRLÝÐÝ’NÝN LÜZUMU
Ýþte böyle dünyevî mücadeleler ve anarþi*nin þiddetlenmesi karþý*sýnda Hristiyan devlet*lerin ve milletlerin müsbet kýsmý, Ýslâm devlet*lerinin birliðini ve kuvvetlenmesini isteyecekle*rini ve ittihad-ý Ýslâm’ýn elzemiye*tini ifade eden Bediüzzaman Hazretleri resmî makamata hitab ettiði yazý*sýnýn bir kýsmýnda þöyle diyor:
«Rehber Risalesindeki Leyle-i Kadir mes’elesi, þimdi hem Amerika, hem Avrupa’da eseri görü*lüyor. Onun için, þimdiki bu hükûmetimizin hakikî kuvveti, hakaik-ý Kur’aniyeye dayanmak ve hiz*met etmektir. Bununla, ihtiyat kuvveti olan üç yüz elli mil*yon uhuvvet-i Ýslâmiye ile itti*had-ý Ýslâm da*iresinde kardeþleri kazanýr. Eskiden Hristiyan devletleri bu ittihad-ý Ýslâma taraftar deðildi*ler. Fakat þimdi komünistlik ve anarþistlik çýktýðý için, hem Amerika, hem Avrupa devlet*leri Kur’ana ve ittihad-ý Ýslâma taraftar ol*maða mecburdurlar.» (Emirdað Lâhikasý-II sh: 54)
Ýttihad-ý Ýslâm teþekkül ettiðinde, onun mümessili olan zâtýn, Ýsevî ruhanîleriyle ittifak edece*ðini anlatan Bediüzzaman Hazretleri, þu veciz ifadeyi kullanýr:
«...O zatýn üçüncü vazifesi, hilâfet-i Ýslâmiyeyi ittihad-ý Ýslâma bina ederek, Ýsevî ruhanîleriyle itti*fak edip din-i Ýslâma hizmet etmektir. Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar feda*kârlarla tatbik edilebi*lir.» (Sikke-i Tasdik-i Gaybî sh: 9)
ATEÝZM VE ANARÞÝ KARÞISINDA ÝSLÂM-ÝSEVÎ ÝTTÝFAKI
Mütecaviz dinsizliðe karþý Ýslâm-Hristiyan ittifaký, asrýmýzýn ehemmiyetli mes’e*lelerinden biri olmuþtur. Bununla alâkadar ola*rak mâ*nidar bir hadiste þöyle buyuruluyor:
« ²v*U¬=@«*«:ö²w¬8ö®~:*G«2ö²v*;« :ö²v*B²9«!ö«–*J²R«#«:ö®_X¬8³!ö ®_E²V*.ö«•:ÊI7!ö«–Y*E¬7@«M*B«,
Ýstikbalde Rum ile emniyeti te’min eden bir sulh akdedeceksiniz ve birlikte ikinize de mu*halif olan bir düþmana karþý savaþacaksý*nýz.»[6]
Bu hadis-i Þerif, beynelmilel dinsizlik ve anarþiliðe karþý, Ýslâm-Hristiyan ittifakýný ha*ber verirken, metindeki “Sulhen âminen” ifa*desi, umumi huzur ve asayiþi ciddi ihlâl eden anarþizmden zýmnen ha*ber verir. Çünki mâna-yý muhalifi ile anlaþýlýyor ki; anarþizmin þidde*tinden umumi emniyetin iadesine þiddetli ihti*yaç doðacak.. yani, “emniyet sulhu”, emni*yeti temin edebilmek için gereken kuvvete sahib ol*mak, ancak Ýslâm-Hristiyan ittifakýyla müm*kün olacak, diye iþaret eder.
Aþaðýdaki parçalar dahi bu hadis-i þerifin mana külliyetinden as*rýmýza bakan vechiyle alâkalý izahlardýr. Þöyle ki:
«Þimdi ehl-i iman, deðil Müslüman kar*deþleriyle, belki Hristiyanýn dindar ruhanîle*riyle ittifak et*mek ve medar-ý ihtilâf meseleleri nazara al*mamak, nizâ etmemek gerektir. Çünkü küfr-ü mutlak hücum ediyor.» (Emirdað Lâhikasý-I sh: 206)
«Hattâ, hadis-i sahihle: Âhirzamanda Ýsevîlerin hakikî dindarlarý, ehl-i Kur’anla it*tifak edip, müþte*rek düþmanlarý olan zende*kaya karþý dayana*caklarý gibi; þu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i haki*kat, deðil yalnýz dindaþý, meslektaþý, kardeþi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hristiyanlarýn hakikî din*dar ruhanîleriyle dahi, medar-ý ihtilâf nokta*larý, muvakkaten medar-ý münakaþa ve niza etmeyerek, müþterek düþmanlarý olan müte*caviz dinsizlere karþý ittifaka muhtaçtýrlar. (Lem’alar sh: 151)
A.B.D. VE ÝSLÂM DÜNYASI ÝTTÝFAKI
Ýslâm dünyasýna karþý giderek azgýnlaþan Avrupanýn menfi kýsmýna karþý, Amerikanýn Ýslâma ta*raftar çýkacaðýný, 1946’larda yazdýðý bir ikaz*namesinde haber veren Bediüzzaman Hz. aynen þöyle di*yor:
«Ehemmiyetli bir endiþe ve bir tesellî kalbime geliyor ki:Bu geniþ boðuþmalarýn ne*ticesinde, eski harb-i umumîden çýkan zarar*dan daha bü*yük bir zarar, medeniyetin isti*nadý, menbaý olan Avrupa’da, Deccalâne bir vahþet doðurmasýdýr. Bu endiþeyi tesellîye medar, Âlem-i Ýslâmýn tam in*ti*bahiyle ve Yeni Dünyanýn, Hristiyanýn hakikî dinini düstur-u hareket it*tihaz etmesiyle ve Âlem-i Ýslâmla ittifak etmesi ve Ýncil, Kur’ana ittihad edip tâbi olmasý, o dehþetli gelecek iki cere*yana karþý semavî bir muave*netle dayanýp, in*þaallah galebe eder.» (Emirdað Lâhikasý-I sh: 58)
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
EHL-Ý KÝTAB ÝLE ÝTTÝFAKIN ESASLARI
Kur’anda, Ehl-i Kitab ile birleþmenin esa*sýný beyan eden bir âyet-i kerime:
«²v*U«X²[«"ö«—_«X«X²[«"ö¯š_«Y«,ö¯}«WV«6ö|«7¬!ö~²Y«7@« Q«#ö¬Æ@«BU²7!ö«u²;«!ö_«<ö²u*5ö*
ö ö®_N²Q«"ö«_X*N²Q«"ö«g¬FÅB«<ö«ž«:ö®_\²[«- y¬"ö«¾¬I²L*9«ž«:ö«yÅV7!öÅž¬!ö«f*A ²Q«9öÅž«! ö
«–Y*W¬V²K*8ö_Å9«@¬"ö~:*G«Z²-!ö~Y*7Y*T«4ö~²YÅ7«Y«#ö²–¬@«4 ¬yÅV7!ö¬–:*(ö²w¬8ö®_"«@"²*«!
(Al-i Ýmran Suresi, 3:64) De ki: Ey Ehl-i kitab! Sizinle bizim ara*mýzda müsavi bir kelimeye gelin. Þöyle ki: Allah’tan baþ*kasýna deðil yalnýz Allah’a iba*det edip baðlanalým. O’na hiçbir þeyi þerik yapmýyalým. Ve ba’zýmýz ba*’zý*mýzý, rab ittihaz etmesin. Eðer bundan yüz çevirirlerse þöyle deyin: Þâhid olun ki biz hakikaten Müslimiz (müsâlemetkârýz.)”
Burada muhtelif vicdanlarýn, muhtelif mil*letlerin, muhtelif dinlerin, muhtelif kitablarýn bir vicdan-ý esasîde, bir kelime-i hakta nasýl tevhid olu*nabilecekleri, Ýslâm’ýn âlem-i beþe*riyette nasýl vasi’, ne ka*dar vâzýh, ne kadar müstakim bir tarîk-ý hidayet, bir kanun-u hürriyet ta’lim eylemiþ bulunduðu ve ar*týk bunun Arab ve Aceme inhisarý olmadýðý ta*mamen gösterilmiþtir.» (Hak Dini Kur’an Dili Tefsiri sh: 1131)
Hristiyanlarýn müsbet kýsmýnýn müslü*manlara meveddet ve yakýn*lýklarýný bildiren bir âyette de þöyle buyuruluyor:
«™«*@«M«9ö_È9¬!öx*7«@5ö«w<¬HÅ7!ö~Y*X«8³!ö«w<¬HÈV¬7ö®œÅ(«Y«8ö²v*Z«"«I²5«!öÈ–«G¬D«B«7«:
(Maide Suresi, 5:82) Ve yine kasem olsun ki, bütün bu nâsýn mü’minlere meveddetçe en yakýný: “Biz Nasarayýz” diyen*leri bulacaksýn. - Gerçi bun*lar da umumiyetle mü’min deðildir. Ve mü’*minlere adavet bunlarda da vardýr. Fakat cins cinse mülâhaza edildiði zaman, öbürlerinin adavette þiddeti ziyadedir. Yani onlarýn me*veddetleri ihtimali büsbütün yok deði, lâkin bunlarýn me*veddeti daha ziyade melhuz ve daha ziyade yakýn bir ihtimaldir. Bunlarda iman kabiliyeti, ehl-i iman muhabbeti, öbür*lerinden fazla bulunur.
«t¬7«) Bunlarýn akreb bulunmasý þu sebeb*ledir ki: ö«w[¬M[ÈM¬5ö²v*Z²X¬8öÈ–«@¬"öbunlardan Kýssîs*ler, yani ilm ü ibadetle meþgul keþiþler ®_9«@A²;**«: ve rahibler, yani âhiret korkusuyla manastýrlarda ne*fislerini ezen taabbüdat ile meþgul târiki dünyalar vardýr. «–:*I¬A²U«B²K«<«žö²v*ZÅ9«!«: Bir de bunlar mütekebbir deðildirler. Mütevazi ve munistirler.» (Ayný eser sh: 1791)
AMERÝKA ÂLÝMLERÝ VE RÝSALE-Ý NUR
Bediüzzaman Hazretleri, bir talebesinin Ýsevîlere gönderdiði kitab münasebetiyle þöyle der:
«Salahaddin’in mektubu, bir kaç cihette ehemmiyetlidir. Amerika âlimleri, elbette Asa-yý Musa Risalesi’ne lâkayt kalmayacak*lar. Eðer dini din için seven kýsmýnýn ellerine geçse, fütuhat yapar. Yoksa, bazý enani*yetli hocalarýmýz gibi, kýskançlýk damarýyla neþ*rine ve tervicine çalýþmalarý meþkûk*tuR.»(Emirdað Lâhikasý-I sh:160)
KUR’AN’DA HRÝSTÝYANLARLA ÝLGÝLÝ BÝR KISIM AYETLER
Kur’an-ý Kerim’de: (2:121) (3:113, 114, 115, 199) (13:36)) (28:52-55) ve emsali âyetler, Ehl-i Kitab’ýn müsbet kýsmýnýn evsafýný zik*rederken, diðer pek çok âyetler de çoðunun yoldan çýktý*ðýný bil*dirir. (Bak: Kur’an 3:110)
Kur’an (4:159) âyetinde Ehl-i Kitab’ýn Hazret-i Ýsa’ya (A.S.) kabl-el mevt iman edecekleri bildi*ri*lir. (4:90) âyeti de mütecaviz olmayan gayr-i müslime tanýnan masuniyet hakký ile alâkalý*dýr.
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
KUVVETLÝ BÝR DEVLETÝN ÝSLÂM’A DESTEÐÝ
Ýbn-i mace 4090. hadisi de þöyle:
*•«I²6«! ²v*; ¬z7«Y«W²7!«w¬8ö®_C²Q«"ö*yÅV7!ö«b«Q«"ö*v¬&«Ÿ«W²7!ö¬a«Q«5«:ö~«)¬!
ö«w<¬±G7!ö*v¬Z¬"ö*yÅV7!ö*fÅ[«\«*™ö®_&«Ÿ¬,ö*˜*(«Y²%«!«:ö®_,«I«4ö¬Æ«I «Q²7!
«Yani: Melahim (çatýþmalar-savaþlar) vuku bulduðu zaman, Allah Me*validen öyle bir ordu gönde*recek ki; atlar(ýnýn cinsi) baký*mýndan Arablarýn en kýymetlisi ve silâh yö*nünden en iyisi olup, Allah Ýslâm dinini onunla te’yid (takviye) edecektir.
...Bu hadiste geçen “Mevali”, “Mevla”nýn cem’idir... Bilindiði gibi Arablar kendilerin*den olmayan*lara Mevali derler. Bu husus ta*rih kitabla*rýnda da görülebilir. Bu itibarla Ýslâmiyeti te’yid ve takviye edeceði haber veri*len toplumun, Arablardan baþka bir millet olmasý ihtimali vardýr...» (Ýbn-i Mace Tercemesi cilt:10, sh: 354-356)
Bu rivayetin iþaretinden anlaþýlýyor ki; harb tekniði çok yüksek olan Ýsevîlerden bir devlet, Ýslâma yardým edecek (Allahu a’lem).
BATILI MÜTEFEKKÝRLERÝN ÝSLÂMÝYETÝ TAKDÝRLERÝ
Bediüzzaman Hazretleri, 1911 senesinde Þam’daki Câmi-i Emevî’de büyük bir cemaata verdiði ve sonra kitab olarak neþredilen hut*be*sinde, Avrupanýn bazý fikir adamlarý ve feyle*soflarýnýn mevzu*muzu te*’yid eden beyanlarýn*dan bahseder ve der ki:
«Ýþte yüzer misallerinden iki misal:
Birincisi: Ondokuzuncu asrýn ve Amerika Kýt’asýnýn en meþhur feyle*sofu Mister Karlayl, en yük*sek sadasýyla çekinmeyerek feylesoflara ve Hristiyan âlimlerine neþriyatla baðýrarak böyle diyor, eserlerinde þöyle yazmýþ:
“Ýslâmiyet gayet parlak bir ateþ gibi doðdu. Sair dinleri kuru aðacýn dallarý gibi yuttu. Hem bu yut*mak Ýslâmiyetin hakký imiþ. Çünki sair din*ler -Kur’an’ýn tasdikine maz*har olmayan kýsmý- hiç hük*mündedir.”
Hem Mister Karlayl yine diyor: “En evvel kulak verilyecek sözlerin en lâyýký, Muhammed’in (A.S.M.) sözüdür. Çünki ha*kiki söz onun sözleri*dir.”
Hem yine diyor ki: “Eðer hakikat-i Ýslâmiyette þüphe etsen, bedihiyat ve zaruri*yat-ý kat’iyede iþti*bah edersin.Çünki en bedihî ve zarurî hakikat ise, Ýslâmiyet’tir.”
Ýþte bu meþhur feylesof, Ýslâmiyet hak*kýnda bu þehadetini eserinde müteferrik yerde yazmýþ.
Ýkinci misal: Avrupa’nýn asr-ý âhirde en meþhur bir feylesofu Prens Bismark diyor ki:
“Ben bütün Kütüb-ü Semâviyeye tetkik et*tim. Tahrif olmalarýna binaen beþerin saadeti için aradý*ðým hakiki hikmeti bulamadým. Fakat Muhammed’in (Aleyhissalatü Vesselâm) Kur’an’ýný umum kütüblerin fev*kinde gördüm. Her kelimesinde bir hikmet buldum. Bunun gibi, beþe*rin saadetine hiz*met edecek bir eser yoktur.
Böyle bir eser beþerin sözü olamaz. Bunu Muhammed’in (Aleyhissalatü Vesselâm) sö*züdür diyen*ler, ilmin zaruriyatýný inkâr etmiþ olurlar. Yani kur’an Allah kelâmý olduðu be*dihidir.”
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
BEDÝÜZZAMAN HAZRETLERÝNÝN 1911 YILINDA VERDÝÐÝ HABERLER
Ýþte Amerika ve Avrupa’nýn zekâ tarlalarý Mister Karlayl ve Prens Bismark gibi böyle dâhî mu*hakkikleri mahsulât vermesine isti*naden, ben de bütün kanaatimle derim ki:
Avrupa ve Amerika Ýslâmiyetle hâmiledir. Günün birinde bir Ýslâmî devlet doðuracak. Nasýlki Osmanlýlar Avrupa ile hamile olup bir Avrupa devleti doðurdu.
Ey Câmi-i Emevî’deki kardeþlerim ve yarým asýr sonraki Âlem-i Ýslâm Câmiindeki ihvan*larým! Acaba baþtan buraya kadar olan mu*kaddemeler netice vermiyor mu ki; istikbalin kýt’alarýnda hakiki ve mânevi hâkim ola*cak ve beþeri, dünyevî ve uhrevî saadete sevk edecek yalnýz Ýslâmiyet’tir ve Ýslâmiyet’e inkýlab et*miþ ve hurafattan ve tahrifattan sýyrýlacak Ýsevîlerin hakiki dinidir ki Kur’an’a tâbi olur, ittifak eder.» (Hutbe-i Þamiye sh: 30)
KUR’AN’IN, EHL-Ý KÝTABA ÇAÐRISI
Kur’anda Ehl-i Kitab’dan sarahatla bahse*den âyetler olduðu gibi, iþaretle bahseden âyet*lerde vardýr. Meselâ:
«(Bakara Suresi, 2:4) «t¬V²A«5ö²w¬8ö«Ä¬i²9*!ö@«8«: : Bu gibi sýfatlarda bir teþ*vik vardýr. Ve o teþvikten sâmileri imtisâle sevk eden emirler ve nehiyler doðuyor. Bu cümlenin mâ*kabliyle nazmýna dair “dört le*taif” vardýr.
1- Bu cümlenin mâkabline atfý, medlû*lün delile olan bir atfýdýr. Þöyle ki:
“Ey insanlar! Kur’ân’a iman ettiðiniz gibi, kütüb-ü sâbýkaya da iman ediniz. Çünkü Kur’ân, onla*rýn sýdkýna delil ve þahittir.”
2- Yahut o atýf, delilin medlûle olan at*fýdýr. Þöyle ki:
“Ey ehl-i kitap! Geçmiþ olan enbiya ve kitap*lara iman ettiðiniz gibi, Hazret-i Muhammed (a.s.m.) ile Kur’ân’a da iman ediniz. Zira on*lar, Hazret-i Muhammed’in (a.s.m.) gelmesini tebþir ettikleri gibi, onlarýn ve kitaplarýnýn sýdkýna olan deliller, hakikatiyle, ruhuyla Kur’ân’da ve Hazret-i Muhammed’de (a.s.m.) bulunmuþtur. Öyleyse, Kur’ân Allah’ýn ke*lâmý ve Hazret-i Muhammed (a.s.m.) de re*sulü ol*duðunu tarik-i evlâ ile kabul ediniz ve etmelisiniz.”
3- Zaman-ý Saadette Kur’ân’dan neþ’et eden Ýslâmiyet, sanki bir þeceredir. Kökü Zaman-ý Saadette sabit olmakla, damarlarý o zamanýn âb-ý hayat menbalarýndan kuvvet ve hayat alarak her tarafa intiþar ettikleri gibi, dal ve budaklarý da istikbal semâsýna kadar uzanarak âlem-i beþere maddî ve mâ*nevî se*mereleri yetiþtiriyor.
Evet, Ýslâmiyet, mâzi ile istikbali kanatlarý altýna almýþ, gölgelendirerek, istirahat-i umumiyeyi temin ediyor.
4- Kur’ân-ý Kerim, o cümlede ehl-i ki*tabý imana teþvik etmekle, onlara bir ünsiyet, bir sühulet gösteriyor. Þöyle ki:
“Ey ehl-i kitap! Ýslâmiyeti kabul etmekte size bir meþakkat yoktur; size aðýr gelmesin. Zira, size bütün bütün dininizi terk etmenizi emretmiyor. Ancak, itikadatýnýzý ikmal ve ya*nýnýzda bulunan esasat-ý diniye üzerine bina ediniz diye teklifte bulunuyor. Zira Kur’ân, bütün kütüb-ü sâlifenin güzelliklerini ve eski þeriatlerinin kavaid-i esasiyelerini cem etmiþ oldu*ðundan usulde muaddil ve mükemmildir. Yani, tâdil ve tekmil edicidir. Yalnýz, zaman ve mekânýn tagayyür etmesi tesiriyle tahavvül ve tebed*düle maruz olan füruat kýsmýnda mü*essistir. Bunda aklî ve mantýkî olmayan bir cihet yoktur. Evet, mevasim-i erbaada giyecek, yiyecek ve sair ilâçlarýn te*beddülüne lüzum ve ihtiyaç hasýl olduðu gibi, bir þahsýn yaþayýþ devrele*rinde, talim ve terbiye keyfiyeti tebeddül eder. Kezalik, hikmet ve masla*hatýn iktizasý üzerine, ömr-ü beþerin mertebelerine göre ah*kâm-ý fer’iyede tebeddül vardýr. Çünkü, fer’î hü*kümlerden biri, bir zamanda maslahat iken, diðer bir zamana göre mazarrat olur. Veya bir ilâç, bir þahsa devâ iken, þahs-ý âhere dâ’ olur. Bu sýrdandýr ki, Kur’ân, fer’î hüküm*lerden bir kýsmýný nes*hetmiþtir. Yani vakitleri bitti, nöbet baþka hükümlere geldi, diye hük*metmiþtir.”» (Ýþârât-ül Ý’caz sh: 49-50)
«Evet, en ziyade kendine güvenen ve Kur’ân’ýn sözlerine karþý kula*ðýný kapayan þu asr-ý hazýr ve þu asrýn ehl-i kitap insanlarý, Kur’ân’ýn “Yâ ehle’l-kitab, yâ ehle’l-kitab!” hi*tab-ý mürþidânesine o ka*dar muhtaçtýr ki, güya o hitap doðrudan doðruya þu asra müte*veccihtir ve “Yâ ehle’l-kitab” lâfzý, “Yâ ehle’l-mekteb” mânâsýný dahi tazammun eder; bü*tün þiddetiyle, bütün þebâbetiyle,
[7] ²v*U«X²[«"ö«:ö@«X«X²[«"ö¯š!«x«,ö¯^«W¬V«6ö]«7¬!ö!²x«7@«Q«#ö¬Æ@«B¬U²7!ö«u² ;«!ö@«<ö
sayhasýný âle*min aktârýna savuruyor.» (Sözler sh: 407)
Ýþte bu hakikatý gören bir kýsým Avrupa fikir adamlarý, Kur’anýn hak*kaniyetine dair beyan*larda bulunmuþlardýr.
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
PRENS BÝSMARK’IN ÝSLÂMÝYET LEHÝNDE BEYANI
Ezcümle Prens Bismark diyor ki:
«Muhtelif devirlerde, beþeriyeti idare et*mek için taraf-ý Lâhutîden geldiði iddia olu*nan bütün mün*zel semavî kitaplarý tam ve et*rafýyla tetkik ettimse de, tahrif olunduklarý için, hiçbirisinde aradýðým hikmet ve tam isa*beti göremedim. Bu kanunlar deðil bir cemi*yet, bir hane halkýnýn saadetini bile temin ede*cek mahiyetten pek uzaktýr. Lâkin Muhammedîlerin (A.S.M.) Kur’ân’ý, bu kayýt*tan âzâdedir. Ben, Kur’ân’ý her cihetten tetkik ettim, her kelimesinde büyük hikmetler gör*düm.
Muhammedîlerin (A.S.M.) düþmanlarý, bu kitap Muhammed’in (A.S.M.) zâde-i tab’ý ol*duðunu iddia ediyorlarsa da, en mükemmel, hattâ en mütekâmil bir dimaðdan böyle hari*kanýn zuhurunu iddia etmek, haki*katlere göz kapayarak kin ve garaza âlet olmak mânâsýný ifade eder ki, bu da ilim ve hik*metle kabil-i telif deðildir. Ben þunu iddia ediyorum ki, Muhammed (A.S.M.) mümtaz bir kuvvettir. Destgâh-ý kudretin böyle ikinci bir vücudu im*kân sahasýna getirmesi ihtimalden uzak*týr. Sana muasýr bir vücut olamadýðýmdan do*layý müteessirim, ey Muhammed (A.S.M.)! Muallimi ve nâþiri olduðun bu kitap, senin deðildir; o Lâhutîdir. Bu kita*býn Lahutî oldu*ðunu inkâr etmek, mevzu ilimlerin butla*nýný ileri sürmek kadar gülünçtür. Bunun için, be*þeriyet senin gibi mümtaz bir kudreti bir defa gör*müþ, bundan sonra göremeyecektir. Ben, huzur-u mehabetinde kemal-i hürmetle eðili*rim.» (Ýþârât-ül Ý’caz sh: 213)
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
CARLYLE’NÝN ÝSLÂMÝYETE ÞAHÝTLÝÐÝ
«Carlyle (Karlayl) þöyle diyor:
Kur’ân’ý bir kere dikkatle okursanýz, onun hususiyetlerini izhara baþ*ladýðýný görürsü*nüz. Kur’ân’ýn güzelliði, diðer bütün edebî eserlerin gü*zelliklerinden kabil-i temyizdir. Kur’ân’ýn baþlýca hususiyetle*rinden biri, onun asliyetidir.Benim fikir ve kanaatime göre, Kur’ân, serapa samimiyet ve hakkani*yetle doludur. Hazret-i Muhammed’in (A.S.M.) cihana teblið ettiði davet, hak ve haki*kattýr.» (Ýþârât-ül Ý’caz sh: 216)
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
BATILI ÞARKÝYATÇILARIN ÝSLÂMÝYETE ÞAHÝTLÝÐÝ
«Kur’ân, insanlara hukukullahý tanýtmýþ, mahlûkatýn Hâlýktan ne bek*leyeceðini, mah*lûkatýn Hâlýkla münâsebâtýný en sarih þekilde öðretmiþtir. Kur’ân, ahlâk ve felsefenin bütün esasatýný câmidir. Fazilet ve rezilet, ha*yýr ve þer, eþyanýn mahiyet-i hakikiyesi, hülâsa her mevzu Kur’ân’da ifade olunmuþtur. Hikmet ve felsefenin esasý olan adalet ve müsavatý öð*re*ten ve baþkalarýna iyilik etmeyi, faziletkâr ol*mayý talim eden esaslar, bun*larýn hepsi Kur’ân’da vardýr. Kur’ân, insaný iktisat ve iti*dale sevk eder, dalâletten korur, ahlâkî zaafla*rýn karanlýðýndan çýkarýr, teâli-i ahlâk nu*runa ulaþtýrýr, insanýn kusurla*rýný, hatala*rýný i’tilâ ve kemâle kalb eyler. (Müsteþrik Sedio)» (Ýþârât-ül Ý’caz sh: 218)
«Fransa’nýn en maruf müsteþriklerinden Gaston Care, 1913 senesinde Le Figaro Gazetesinde, yer*yüzünden Müslümanlýk kal*kacak olursa, mü*sa*lemetin muhafazasýna imkân olup olmadýðý hakkýnda makaleler sil*silesi yazmýþ ve o zaman bu makaleler Þark gazeteleri tarafýndan tercüme olun*muþtu. Fransýz müsteþriki diyor ki:
“Yüz milyonlarca insanýn dini olan Müslümanlýk, bütün sâlik*lerine naza*ran, dünyanýn kývamý olan bir din*dir. Bu aklî dinin menbaý ve düsturu olan Kur’ân, cihan medeniyeti*nin istinad ettiði te*melleri muhtevîdir. O kadar ki, bu medeniye*tin, Ýslâmiyet tarafýn*dan neþrolunan esasla*rýn imtizacýndan vücut bulduðunu söyleyebili*riz. Filhakika, bu âlî din, Avrupa’ya, dünyanýn imarkârâne inkiþafý için lâzým olan en esaslý kaynaklarý temin etmiþtir. Ýslâmiyetin bu fâ*ikiyetini teslim ederek, ona medyun olduðu*muz þükraný tanýmýyorsak da, hakikatýn bu merkezde olduðunda þek ve þüphe yoktur.”
Fransýz muharriri, daha sonra, Kur’ân’ýn umumî müsalemeti muhafaza hususundaki hizmetini ba*his mevzuu ederek diyor ki: Ýslâmiyet, yeryü*zünden kalkacak ve bu suretle hiçbir Müslüman kalma*yacak olursa, barýþý devam ettirmeye imkân kalýr mý? Hayýr buna imkân yoktur! Gaston Care» (Ýþârât-ül Ý’caz sh: 221)
«Ýngiliz mütefekkiri Bernard Shaw diyor:
“Demokrasiyi en ileri götü*ren millet Ýngilizlerdir. Bunun daha ötesi Müslümanlýktýr.” (Nur Çeþmesi sh: 184)
“Müslümanlarýn dini, Kur’ân dinidir. Bu din, müsâlemet, emniyet ve huzur dinidir.” (Piskopos Walter Meron’un Müsalemete En Doðru Yol adý ile Petersburg kilisesinde irad ettiði konferanstan) (Nur Çeþmesi sh: 190)
Cevap: Ýslam Ýsevi Ýttifaký
HAZRETÝ MUHAMMED (A.S.M.)’IN ÝNCÝL’DEKÝ ÝSMÝ VE BAHÝSLERDEN BÝR KISMI
«Ýncil'in âyeti:
_«O[¬V²5«*@«S²7!ö*v*U«7ö«b«Q²A«[¬7ö²v*U[¬"«!«:ö]¬"«!ö]«7¬!ö°`¬;!«)ö]±¬9¬!ö*d[¬,«W²7!ö«Ä@«5ö
Yani: "Ben gidiyorum, tâ size Faraklit gelsin!" Yani, Ahmed gelsin.
Ýncil'in ikinci bir âyeti:
¬G«"«ž²!ö]«7¬!ö²v*U«Q«8ö*–x*U«<ö@®O[¬V²5«*@«4ö]±¬"«*ö²w¬8ö*`*V²0«!ö]±¬9¬!ö Yani: "Ben Rabbimden; hakký bâtýldan farkeden bir peygamberi istiyorum ki, ebede kadar beraberinizde bulunsun." Faraklit, ¬u¬0@«A²7!ö«:ö±¬s«E²7!ö«w²[«"ö*»¬*@«S²7«!ömanasýnda Peygamber'in o kitablarda ismidir.» (Mektubat sh: 165)
«Hem Kütüb-ü Enbiya'da, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'ýn Muhammed, Ahmed, Muhtar manasýnda Süryanî ve Ýbranî isimleri var. Ýþte Hazret-i Þuayb'ýn suhufunda ismi, Muhammed manasýnda "Müþeffah"týr.
Hem Tevrat'ta yine Muhammed manasýnda "Münhamenna", hem Nebiyy-ül Haram manasýnda "Hýmyata". Zebur'da "El-Muhtar" ismiyle müsemmadýr. Yine Tevrat'ta "El-Hâtem-ül Hâtem". Hem Tevrat'ta ve Zebur'da "Mukîm-üs Sünne". Hem Suhuf-u Ýbrahim ve Tevrat'ta "Mazmaz"dýr. Hem Tevrat'ta "Ahyed"dir.
Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm demiþ:
*G«[²&«!ö¬^<«*²xÅB7!ö]¬4«:ö*G«W²&«!ö¬u[¬D²9¬ž²!ö]¬4«:ö½GÅW«E*8ö¬–³~²h*T²7!ö]¬4ö]¬W²,¬!
buyurmuþtur. Hem Ýncil'de, Esma-i Nebevîden "Sahib-ül Kadîbi ve-l Herave" yani "seyf ve asâ sahibi." Evet sahib-üs seyf enbiyalar içinde en büyüðü; ümmetiyle cihada memur, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dýr. Yine Ýncil'de "Sahib-üt Tâc"dýr. Evet "Sahib-üt Tâc" ünvaný, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'a mahsustur. Tâc, ýmame yani sarýk demektir. Eski zamanda milletler içinde, milletçe umumiyet itibariyle sarýk ve agel saran, Kavm-i Arabdýr. Ýncil'de "Sahib-üt Tâc", kat'î olarak "Resul-i Ekrem" (Aleyhissalâtü Vesselâm) demektir.
Hem Ýncil'de "El-Baraklit" veyahut "El-Faraklit" ki Ýncil tefsirlerinde, "Hak ve bâtýlý birbirinden tefrik eden hakperest" manasý verilmiþ ki; sonra gelecek insanlarý, hakka sevkedecek zâtýn ismidir.
Ýncil'in bir yerinde, Ýsa Aleyhisselâm demiþ: "Ben gideceðim; tâ dünyanýn reisi gelsin." Acaba Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'dan sonra dünyanýn reisi olacak ve hak ve bâtýlý fark ve temyiz edip Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm'ýn yerinde insanlarý irþad edecek, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm'dan baþka kim gelmiþtir? Demek Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm ümmetine daima müjde ediyor ve haber veriyor ki: Birisi gelecek, bana ihtiyaç kalmayacak. Ben, onun bir mukaddimesiyim ve müjdecisiyim. Nasýlki þu âyet-i kerime:
ö]±¬9¬!ö«u[¬=!«h²,¬!ö]¬X«"ö@«<ö«v«<²h«8ö*w²"!ö]«,[¬2ö«Ä@«5²)¬!«:
¬^<«*²xÅB7!ö«w¬8öÅ›«G«<ö«w²[«"ö_«W¬7ö@®5±¬G«M*8ö²v*U²[«7¬!ö¬yÁV7!ö*Äx*,«*
*G«W²&«!ö*y*W²,!ö›¬G²Q«"ö²w¬8ö]¬#²@«<ö¯Äx*,«h¬"ö!®h±¬L«A*8«:
Evet Ýncil'de Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm, çok defalar ümmetine müjde veriyor. Ýnsanlarýn en mühim bir reisi geleceðini ve o zâtý da bazý isimler ile yâdediyor. O isimler, elbette Süryanî ve Ýbranîdirler. Ehl-i tahkik görmüþler. O isimler, "Ahmed, Muhammed, Fârik-un Beyn-el Hakk-ý Ve-l Bâtýl" manasýndadýrlar. Demek Ýsa Aleyhisselâm, çok defa Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan beþaret veriyor.
Sual: Eðer desen: "Neden Hazret-i Ýsa Aleyhisselâm, her nebiden ziyade müjde veriyor; baþkalar yalnýz haber veriyorlar, müjde sureti azdýr."
Elcevab: Çünki Ahmed Aleyhissalâtü Vesselâm, Ýsa Aleyhisselâm'ý Yahudilerin müdhiþ tekzibinden ve müdhiþ iftiralarýndan ve dinini müdhiþ tahrifattan kurtarmakla beraber.. Ýsa Aleyhisselâm'ý tanýmayan Benî Ýsrail'in suubetli þeriatýna mukabil, sühuletli ve câmi' ve ahkâmca Þeriat-ý Ýseviye'nin noksanýný ikmal edecek bir þeriat-ý âliyeye sahibdir. Ýþte onun için çok defa, "Âlemin Reisi geliyor!" diye müjde veriyor.
Ýþte Tevrat, Ýncil, Zebur'da ve sair suhuf-u enbiyada çok ehemmiyetle, âhirde gelecek bir peygamberden bahisler var, çok âyetler var. Nasýl bir kýsým nümunelerini gösterdik. Hem çok namlar ile o kitablarda mezkûrdur. Acaba bütün bu Kütüb-ü Enbiyada bu kadar ehemmiyetle, mükerrer âyetlerde bahsettikleri, Âhirzaman Peygamberi Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm'dan baþka kim olabilir?» (Mektubat sh: 170)
Ýþte bunun gibi naklettiðimiz kaynak kitabta, Semavî Kitab ve Suhuflardan bir hayli nakiller mevcuttur ki, hepsi Muhammed Aleyhisselatü Vesselam’ýn geleceðini haber verir ve müjdeler.
--------------------------------------------------------------------------------
[1] Sahih-i Buhari Muhtasarý hadis: 2114 ve Sahih-i Müslim cilt: 1 sh: 195 hadis: 234 ve Tirmizî fiten/35 hadis 2217 ve Kenz-ül Ummal cilt: 14 hadis: 3485
[2] Sahih-i Buhari 60/49 ve Sahih-i Müslim 1/71
[3] Sahih-i müslim 52. Kitab-ül fiten hadis: 34, 110, 116 ve Ýbn-i Mace 36. Kitab-ül fiten 33. bab hadis: 4075, 4077
[4] Ýbn-i Mace hadis: 4077
[5] Bakýnýz 6. Paragraf
[6] Tac Tercemesi cilt: 4 hadis: 960; Ýbn-i mace 4089; Ebu Davud cihad: 156 ve melahim: 2; Ýbn-i Hanbel 4/91, 5/372, 9/40,65
[7] “Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramýzda müþterek olan bir söze gelin.” Âl-i Ýmrân Sûresi, 3:64.