-
Ölüm Hakikati
(Sonra O sizi öldürecektir) ukdesini açar.
Evet, mevtin de hayat gibi mahluk olduğuna, mevtin idam ve adem-i mahz olmadığına delalet eder.
Mevt, ancak, ruhun ceset kafesinden çıkmasıyla tebdil-i mekan etmesinden ibarettir.
Ve keza, nev-i beşerde mevcut emarat ve işarat-ı kesireden kat'iyetle anlaşılır ki, insan öldükten sonra birşeyi baki kalır; o şeyi de, ancak ruhtur. Demek, ruhun bekası, hasse-i zatiyedir. Bu hasse-i zatiyenin bir fertte mevcut olması nev'in tamamında mevcut olmasını istilzam etmekle, mucibe-i cüz'iyenin mucibe-i külliye hükmünde olduğuna bir misal teşkil ediyor. Binaenaleyh, mevt, hayat gibi bir mucize-i kudrettir. Yoksa, hayat şartları bulunmadığından ademin dairesine girmiş değildir.
İşaratü'l İcâz, s. 229
-
Cevap: Ölüm Hakikati
Sual: Ölüm nasıl nimet olur ve ne suretle nimetlerin sırasına dahil edilmiştir?
Cevap:
Evvela: Ölüm, saadet-i ebediyeye mukaddemedir; bu itibarla nimet sayılabilir. Çünkü nimetin mukaddemesi de nimettir. Nitekim vacibin mukaddemesi vacip, haramın mukaddemesi haramdır.
Saniyen: Ölüm, muzır hayvanlarla dolu bir hapisten geniş bir sahraya çıkmak gibidir. Binaenaleyh, ruh, ceset kafesinden çıkarsa necat bulur.
Salisen: Ölüm olmasaydı, küre-i arz nev-i beşeri istiab edemezdi ve nev-i beşer müthiş perişaniyetlere maruz kalırdı.
Rabian: İhtiyarlık yüzünden öyle bir dereceye gelenler var ki, tekalif-i hayatiyeye kadir olamaz, daima ölümü isterler.
İşte bunun için ölüm nimettir.
İ. İcaz, s. 229
-
Cevap: Ölüm Hakikati
Sual: Furkan-ı Hakîmde,
http://www.risaleinurenstitusu.com/t.../mekt/b115.gif -1-
gibi âyetlerde, "Mevt dahi hayat gibi mahlûktur; hem bir nimettir" diye ifham ediliyor. Halbuki, zâhiren mevt inhilâldir, ademdir, tefessühtür, hayatın sönmesidir, hâdimü'l-lezzâttır. Nasıl mahlûk ve nimet olabilir?
Elcevap: ... mevt, vazife-i hayattan bir terhistir, bir paydostur, bir tebdil-i mekândır, bir tahvil-i vücuttur, hayat-ı bâkiyeye bir davettir, bir mebdedir, bir hayat-ı bâkiyenin mukaddimesidir.
Nasıl ki hayatın dünyaya gelmesi bir halk ve takdirledir. Öyle de, dünyadan gitmesi de bir halk ve takdirle, bir hikmet ve tedbirledir. Çünkü, en basit tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti, hayattan daha muntazam bir eser-i san'at olduğunu gösteriyor. Zira, meyvelerin, çekirdeklerin, tohumların mevti tefessühle, çürümek ve dağılmakla göründüğü halde, gayet muntazam bir muamele-i kimyeviye ve mizanlı bir imtizâcât-ı unsuriye ve hikmetli bir teşekkülât-ı zerreviyeden ibaret olan bir yoğurmaktır ki, bu görünmeyen intizamlı ve hikmetli ölümü, sümbülün hayatıyla tezahür ediyor. Demekçekirdeğin mevti, sümbülün mebde-i hayatıdır; belki ayn-ı hayatı hükmünde olduğu için, şu ölüm dahi hayat kadar mahlûk ve muntazamdır.
Hem zîhayat meyvelerin yahut hayvanların mide-i insaniyede ölümleri, hayat-ı insaniyeye çıkmalarına menşe olduğundan, o mevt onların hayatından daha muntazam ve mahlûk denilir.
İşte, en ednâ tabaka-i hayat olan hayat-ı nebâtiyenin mevti böyle mahlûk, hikmetli ve intizamlı olsa, tabaka-i hayatın en ulvîsi olan hayat-ı insaniyenin başına gelen mevt, elbette, yeraltına girmiş bir çekirdeğin hava âleminde bir ağaç olması gibi, yeraltına giren bir insan da âlem-i berzahta elbette bir hayat-ı bâkiye sümbülü verecektir.
1- Hanginiz daha güzel işler yapacaksınız diye sizi imtihan etmek için ölümü de, hayatı da yaratan Odur. Mülk Sûresi: 67:2.
Mektubat, s. 13
-
Cevap: Ölüm Hakikati
Mevt nimet olduğunun ciheti ise, çok vücuhundan dört veçhine işaret ederiz:
Birincisi: Ağırlaşmış olan vazife-i hayattan ve tekâlif-i hayatiyeden âzâd edip, yüzde doksan dokuz ahbabına kavuşmak için âlem-i berzahta bir visal kapısı olduğundan, en büyük bir nimettir.
İkincisi: Dar, sıkıntılı, dağdağalı, zelzeleli dünya zindanından çıkarıp, vüs'atli, sürurlu, ıztırapsız, bâki bir hayata mazhariyetle, Mahbûb-u Bâkînin daire-i rahmetine girmektir.
Üçüncüsü: İhtiyarlık gibi, şerâit-i hayatiyeyi ağırlaştıran birçok esbab vardır ki, mevti, hayatın pek fevkinde nimet olarak gösterir. Meselâ, sana ıztırap veren pek ihtiyar olmuş peder ve validenle beraber, ceddin cedleri, sefalet-i halleriyle senin önünde şimdi bulunsaydı, hayat ne kadar nikmet, mevt ne kadar nimet olduğunu bilecektin. Hem meselâ, güzel çiçeklerin âşıkları olan güzel sineklerin, kışın şedâidi içinde hayatları ne kadar zahmet ve ölümleri ne kadar rahmet olduğu anlaşılır.
Dördüncüsü: Nevm, nasıl ki bir rahat, bir rahmet, bir istirahattir-hususan musibetzedeler, yaralılar, hastalar için. Öyle de, nevmin büyük kardeşi olan mevt dahi, musibetzedelere ve intihara sevk eden belâlarla müptelâ olanlar için ayn-ı nimet ve rahmettir. Amma ehl-i dalâlet için, müteaddit Sözlerde katî ispat edildiği gibi, mevt dahi hayat gibi nikmet içinde nikmet, azap içinde azaptır; o bahisten hariçtir.
Mektubat, s. 14
-
Cevap: Ölüm Hakikati
Nasıl bir tohum zâhiren ölüp çürüyor; fakat bâtınen bir sümbülün hayatına ve yoğurmasına, yani cüz'î tohumluk hayatından, küllî sümbül hayatına geçiyor. Öyle de, mevt dahi zâhiren bir inhilâl ve bir intifâ göründüğü hâlde, hakikatte, insan için hayat-ı bâkiyeye ünvan ve mukaddime ve mebde oluyor. Öyleyse, hayatı veren ve idare eden Kadîr-i Mutlak, yine elbette mevti O icad eder.
Şu mevcudat, irade-i İlâhiye ile seyyâledir.
Şu kâinat, emr-i Rabbânî ile seyyaredir.
Şu mahlûkat, izn-i İlâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor, âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zâhirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor.
Ve emr-i Rabbânî ile, mütemadiyen istikbalden gelip hâle uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.
İşte şu mahlûkatın şu seyelânı, gayet hakîmâne, rahmet ve ihsan dairesinde; ve şu seyeranı, gayet alîmâne, hikmet ve intizam dairesinde; ve şu cereyanı, gayet rahîmâne, şefkat ve mizan dairesinde, baştan aşağıya kadar hikmetlerle, maslahatlarla, neticelerle ve gayelerle yapılıyor. Demek, bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Hakîm-i Zülkemal, mütemadiyen tavaif-i mevcudatı ve her taife içindeki cüz'iyatı ve o taifelerden teşekkül eden âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder, sonra hikmetiyle terhis edip mevte mazhar eder, âlem-i gayba gönderir, daire-i kudretten, daire-i ilme çevirir.
Mektubat, s. 233
-
Cevap: Ölüm Hakikati
Demek, bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Hakîm-i Zülkemal, mütemadiyen tavaif-i mevcudatı ve her taife içindeki cüz'iyatı ve o taifelerden teşekkül eden âlemleri, kudretiyle hayat verip tavzif eder, sonra hikmetiyle terhis edip mevte mazhar eder, âlem-i gayba gönderir, daire-i kudretten, daire-i ilme çevirir.
Yani, mevti veren Odur. Yani, hayat vazifesinden terhis eder, fâni dünyadan yerini tebdil eder, külfet-i hizmetten âzâd eder. Yani, hayat-ı fâniyeden, seni hayat-ı bâkiyeye alır.
Yani ölüm bir geçiş sadece http://www.risaleforum.com/webwiz/smileys/smiley1.gif
Dünyada insana en büyük acı veren şey ölüm.Ama bunları okuyunca ölümü ne kadar seviyor insan,ölesi geliyor..
-
Cevap: Ölüm Hakikati
mahlûkat,
- izn-i İlâhî ile, zaman nehrinde mütemadiyen akıyor, âlem-i gaybdan gönderiliyor, âlem-i şehadette vücud-u zâhirî giydiriliyor, sonra âlem-i gayba muntazaman yağıyor, iniyor.
- emr-i Rabbânî ile, mütemadiyen istikbalden gelip hâle uğrayarak teneffüs eder, maziye dökülür.
-
Cevap: Ölüm Hakikati
İşte şu kelime, şöylece fâni cin ve inse bağırır, der ki:
Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fenâ değil, inkıraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedî değil, adem değil, tesadüf değil, fâilsiz bir in'idam değil. Belki, bir Fâil-i Hakîm-i Rahîm tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekândır. Saadet-i ebediye tarafına, vatan-ı aslîlerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın mecmaı olan âlem-i berzaha bir visal kapısıdır. ..
-
Cevap: Ölüm Hakikati
Risale-i Nur'dan Gençlik Rehberinin güzelce izah ettiği gibi, ölüm o kadar kat'î ve zâhirdir ki, bugünün gecesi ve bu güzün kışı gelmesi gibi ölüm başımıza gelecek. Bu hapishane nasıl ki mütemadiyen çıkanlar ve girenler için muvakkat bir misafirhanedir; öyle de, bu zemin yüzü dahi acele hareket eden kafilelerin yollarında bir gecelik konmak ve göçmek için bir handır. Herbir şehri yüz defa mezaristana boşaltan ölüm, elbette hayattan ziyade bir istediği var.
İşte bu dehşetli hakikatın muammasını Risale-i Nur hall ve keşfetmiş. Bir kısacak hülâsası şudur:
Madem ölüm öldürülmüyor ve kabir kapısı kapanmıyor. Elbette bu ecel cellâdının elinden ve kabir haps-i münferidinden kurtulmak çaresi varsa, insanın en büyük ve herşeyin fevkinde bir endişesi, bir meselesidir. Evet, çaresi var ve Risale-i Nur Kur'ân'ın sırrıyla o çareyi, iki kere iki dört eder derecesinde kat'î ispat etmiş. Kısacık hülâsası şudur ki:
Ölüm ya idam-ı ebedîdir; hem o insanı, hem bütün ahbabını ve akaribini asacak bir darağacıdır. Veyahut başka bir bâki âleme gitmek ve iman vesikasıyla saadet sarayına girmek için bir terhis tezkeresidir.
Ve kabir ise, ya karanlıklı bir haps-i münferid ve dipsiz bir kuyudur. Veyahut bu zindan-ı dünyadan bâki ve nuranî bir ziyafetgâh ve bağistana açılan bir kapıdır. Bu hakikati Gençlik Rehberi bir temsil ile ispat etmiş.
Asa-yı Musa, s. 14.
-
Cevap: Ölüm Hakikati
İşte ey tenbel nefsim!
Beş vakit namazı kılmak, yedi kebâiri terk etmek ne kadar az ve rahat ve hafiftir. Neticesi ve meyvesi ve fâidesi ne kadar çok, mühim ve büyük olduğunu aklın varsa, bozulmamış ise anlarsın. Ve fısk ve sefâhete seni teşvik eden şeytana ve o adama dersin:
"Eğer ölümü öldürüp, zevâli dünyadan izâle etmek ve aczi ve fakrı beşerden kaldırıp kabir kapısını kapamak çaresi varsa, söyle; dinleyelim. YOKSA SUS! Kâinat mescid-i kebîrinde, Kur'ân, kâinatı okuyor. Onu dinleyelim. O nur ile nurlanalım. Hidâyetiyle amel edelim. Ve onu vird-i zebân edelim. Evet, söz odur ve ona derler. Hak olup, Haktan gelip, Hak diyen ve hakikati gösteren ve nurânî hikmeti neşreden odur."
Sözler, s. 36-37.
-
Cevap: Ölüm Hakikati
aslında burdan şu sonuca ulaşabiliriz: Ölüm, hayatın zıddı değildir. Belki zahiren ceset için bir çürüme, hayatın son bulması mevcudsa da ruh baki olduğundan ölüm de ayn-ı hayattır.
-
Cevap: Ölüm Hakikati
Ölümün mahiyetine bakınca gerçekten insan ölmek istiyor başta, evet başta ama sonra...
İşte insanın ölümden korkmasının sebeplerinden biri ölümün mahiyetini bilmemesidir. Kişi bilmedi şeyden korkar, işte ölümün de mahiyeti tam olarak bilinmezse korkulur. Kur'an ve hadisler bu konuda bilgi kaynağımız olmalı. Ve bu asra ve gelecek asırlara bakan tefsiri olan Risale-i Nur'dan alıntılar yaparak ölümün mahiyeti çözmeye çalıştık.
Diğeri ise ameline güvenmemekten gelen yeis ve karamsarlıktır. Bu daha ziyade ehl-i imanda olan sanırım. İşte yukarıda Sözler'den yaptığımız bölümde yapmamız gereken en anlaşılır surette anlatılmakta.
-
Cevap: Ölüm Hakikati
Mevt,
ehl-i dalâlet için;
-Bütün mahbubâtından elîm bir firâk-ı ebedîdir.
-Hem, kendi cennet-i kâzibe-i dünyeviyesinden ihraç ve vahşet ve yalnızlık içinde, zindan-ı mezara ithal ve hapistir.
ehl-i hidâyet ve ehl-i Kur'ân için;
-Öteki âleme gitmiş eski dost ve ahbablarına kavuşmaya vesîledir.
-Hem, hakiki vatanlarına ve ebedî makam-ı saadetlerine girmeye vâsıtadır. -Hem, zindan-ı dünyadan bostan-ı cinâna bir dâvettir.
-Hem, Rahmân-ı Rahîmin fazlından, kendi hizmetine mukabil, ahz-ı ücret etmeye bir nöbettir.
-Hem, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir.
-Hem, ubûdiyet ve imtihanın tâlim ve tâlimâtından bir paydostur.
(Sekizinci Sözden)