Nefs-i Mutmainne
Nefs-i Mutmainne
Kalb nûru ile tenevvürü tamamlanmış, kötü ve çirkin sıfatlardan kurtulup, ahlâk-ı hasene ile hem-hâl olmuş nefse, nefs-i mutmainne denir. Zîra Tevfîk-i İlâhi ile sükûnet ve yakîn'e mazhar olan, ızdırap ve iç sıkıntılarından kurtulan nefstir.
Sır'da makam tutan, cûd, tevekkül, gâm, tezellül, ibâdet, şükür ve rızâ sıfatlarını taşıyan mutmainne nefs, şehvet, ihtiras ve kibir gibi aşağılık duygulardan tamamen sıyrılmış, ızdırap ve kendi kendisi ile mücâdelesi son bulmuş, zikrullah ile tatmin olmuş, faziletlerle donanmış, ilâhi fiillerin tecellileri ile süslenmiştir.
Mutmainne nefsin en önemli özelliklerinden birisi, davranışlarından dolayı Rabb'ının huzûrunda hesap vereceğine kesinlikle inanmasıdır. Bu sebeple amellerinin ilâhi kabûl ve rızâya uygun olup, olmadığına âzami hassasiyet gösterir. İyilikleri işlemeğe karşı aşk hâlinde iştıyâk duyan sâlik, şeytan ve nefsin sultasından kurtularak, güzel hareketleriyle muhlisler sınıfına girmiş demektir.
Gönülden gelen ilâhi nurlar nefsi ıslah etmiş, yaratılışındaki isyan duygusunu kırarak, ahlâk-ı hamîde ile süslenmiş ve onu Hakk'a râm etmiştir. Mutmainne nefs sâhipleri, kalplerini, bayağı şeylerle meşgul etmezler. Çünkü gönül, Hakk'ın nazar ve tecellisi için îmârı gerekli olan bir yerdir.
Halk içinde de olsalar, Hak ile beraber bulunma, "Murâkabe-i mâiyyet, murâkabe-i akrabiyyet ve murâkabe-i fâiliyyet" içerisinde, huzûrullah'da bulunma ve ihsan mertebesine erişmiş bahtiyar kimselerdir. (Bu duruma, vahdette kesret, kesrette vahdet makamı da deniyor.)
Mehmed Zâhid Kotku (k.s) Hazretleri "Tasavvûfî Ahlâk" adlı değerli eserinde "Bir insan nefsini mutmainne sıfatına ulaştırabilirse ne âlâ, ulaştıramadımı vay onun hâline" buyurmuşlardır.
Nefs-i emmâreden kurtulmamız, levvâme ve mülhimeden geçerek, mutmainne menziline ulaşmamız şart oluyor. Sonra da devamlı mânevî terakkide olmak gerekiyor ki, Resûlullah (a.s.v) efendimiz: "İki günü birbirine eşit olan ziyandadır" buyurmuş bizleri îkaz etmişlerdir.
Mutmainne nefs, tâbiri, adını: "Ey huzûr ve itmi'nâna ermiş nefs, dön Rabb'ine, sen O'ndan râzı, O senden râzı olarak" âyetinden alır