Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1024. Bahar, bağlarda ve bahçelerde kıyametin kopmasıdır!
Mefülü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. IV,2046)
• Neşeli bahar geldi de, mestlik, aşıklık, gençlik ve bütün bu cins güzelliklerin hepsi bir araya geldiler, bir yerde toplandılar, beraberce oturdular!
• Bunların suretleri, şekilleri yoktur! Fakat, hepsi de birer şekle büründüler, güzel birer surete girdiler! Hayal edilenler, düşünülenler nasıl da şekilleşti; gel de, bunları ibretle seyret!
• Gönül, gözün dehlizidir, kapı arasıdır; gönüle ne gelirse, oradan göze gelir ve gözde bir şekle bürünür!
• Aslında bahar, bağlarda ve bahçelerde kıyametin kopmasıdır, toprağın içinde gizli olan sırların açığa çıkmasıdır, meydana vurulmasıdır, Çin güzellerinin gönüllerini göstermesidir!
• Onlar, gizli bir dille bize diyorlar ki: "İnsan isen, eğer sende bir gönül varsa göster! Senin gönlün, insanlığın ne zamana kadar balçık içinde gizlenecektir?"
• Kış mevsiminde bağların bahçelerin duası; "Allahım! Ancak Sana ibadet ederiz!" sözüdür! İlkbaharda ise; "Ancak Sen'den yardım dileriz!" niyazıdır!
• "Allah'ım; ancak Sana ibadet ederiz!" demekle, bir şey dilemeye, lütuf istemeye geldik; bizi, soğuk kış günlerinde, hazanlar içinde daha fazla bekletme! Artık, zevk ve neşe kapısını aç!..
• Onun; "Allahım; ancak Sen'den yardım dileriz!" deyişi ise, meyvelerin çokluğundan, ağırlığından dallarım kırılacak! Ey yardımı istenen, yardım eden Allah'ım; Sen, beni koru! demek isteyişidir!
• Laleler, her an güllere; "Nergisler, yaseminlere acaba neden hayran hayran bakmaktalar?" demektedirler!
• Süsen dile gelir de, yasemine; "Yazıklar olsun!" der. "Kimseyi hor görme!.."
• Menekşeler, yalancıktan iki büklüm olmuşlar! Zaten, menekşelerin hile yapmada, herkesi aldatmada eşleri yoktur; onların sırlarını iyi bilen, arkadaşları nilüferlerdir!
• Sümbüllerin başları, mahmurluktan sağa sola eğilmektedir; sağ taraflarından hoş kokulu bahar rüzgarı eserek onları okşamada, soldansa, reyhanların güzel kokuları gelmektedir!
• Ata binmiş, herkese yukardan bakan selvilerin ardı sıra çimenler yaya yürümedeler; goncalar, kötü gözlerden korktukları için kendilerini gizlemedeler!
• Söğüt ağaçları, ırmak kenarında yaya kalmışlardır! Onlar, ırmağın ayna gibi olan suyuna bakarak; "Bizim bu taze dallarımız, neden böyle kollarını açmışlar, oynayıp durmadalar?" diye, kendi dallarına hayran olmadalar!
• Bu dalların elleri, avuçları, önceleri böyle açılmış saçılmış değil idi; sonradan derlenip toplanıp açıldılar! Sanki, ırmağın üstüne bahar incileri serpmedeler!
• Büyük, eşsiz yaratıcı bağlarda bahçelerde böyle bir meclis kurunca, kuşlar, çalgıcılar gibi terennüme başladılar! Aferin bu kanatlı çalgıcılara!..
• 0 çalgıcıların beyinin adına "bülbül" derler! 0, mesttir; güle de aşık olmuştur! Aşık olduğu için de, böyle güzeldir; böyle hoş sesler çıkararak öter, öter, öter...
• Kumrular, bülbüllere soruyorlar: "Ne güzel ötüyorsunuz! Şimdiye kadar sizler nerede idiniz?" Onlar da; "Bizler, yeri ve oturağı olmayan ötelerde idik!" diye cevap veriyorlar!
• Şahin, doğan kuşuna diyor ki: "Bu güzel avları yokluktan kim aldı da yeryüzüne getirdi?"
• Bir kısım gül yanaklılar, bir kısım delikanlılar, hepsi de gayb perdesinin arkasında idiler. Onlar; "Büyüktür onlar; yazı yazarlar!" 24 diye ayette anlatılan melekler gibidirler
!24-İnfitar Suresi 82/11, 12.
• "Biz, birkaç kişiyiz; öncü olarak geldik! Bizim arkamızdan güzeller ordusu, o pusudan çıkarak gelmedeler!"
• Yusuf yüzlüler, o dünyanın Kenan elinden, tatlı dilli dilberler de, bal denizinden çıkıp geldiler!
• İşte; hurmaya, şekerkamışına, o tane tane nara, o tane tane incire ötelerden, o tatlılık, o güzellik diyarından mektuplar geldi!
• Ötelerde bulunan ova, ne hoş, ne verimli bir ovadır; elma, rengini ve kokusunu o ovadan aldı; turunç da, o güzel kokuyu, o olgunluğu oradan elde etti!
• Üzüm, geç geldi; çünkü, atlı değildi, yaya olarak geliyordu! Ey geç gelen, olgun gelen üzüm! Şarabın anası olduğun için sen, bir fitnesin; fakat, meyvelerin son gelenisin!
• Ey son gelip önce gelenleri geçen, ey meyvelerin gözü; sen, Allah'ın sağlam ipine sarılmışsın!
• Senin tatlılığın, görülmemiş bir tatlılıktır; acılığını ise hiç sorma! Acılığın, akıla benzer; şer de ondandır, hayır da ondandır; küfür de ondan meydana gelir, din de!
• Bela zamanında şeker gibi tatlısın, ferahlık zamanında ot gibisin! Devedikeninin üstüne inen kudret helvasına benziyorsun; acılığın da tatlı bir bela!..
• Ey bilgi ve anlayış sahibi, ey herşeyin aslı, temeli; Sen'in kolun her tarafa uzanır, herşeye gücün yeter; zaman, Sen'in elindedir!
• Sen'in elinle kavun öyle bir eve konmuş, gizlenmiş ki, o evin ne kapısı var, ne de penceresi; Sen, cansın; ben de, işte, gördüğün gibiyim!
• Sukabağı senden kaçmış, ipe tırmanmağa başlamış! Fakat, o kırık testi, kaynaktan, aslından nasıl kurtulur?
• Sen'i dinlemediği için, onun boynunu bağladılar! Onun kulağı olsaydı, tutar çekerdin; o kulağı, bir hoşça çınlatırdın!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1125. Alem, var gibi görünen bir yokluktur!
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c. IV,2040)
• Ey iki. gözüm; gündüz oldu! Penceremden bak; güneşin aslı sensin! Mademki geldin, günümüzü seher vakti yap!
• Aradıklarını bul, istediklerini meydana çıkar; sen, aşağı yukarı bütün varlıklardan münezzehsin! Şu eskimiş, harap olmuş dünya evinin altını üstüne getir!
• Çünkü alem, tamamıyla yoktur; var gibi görünen bir yokluktur! Bir an içinde onu, "kün" (ol) emriyle var et! Dünya, zehirli bir yılandır; sen, onun zehirini şeker haline getir!
• Nerede kuru, çorak bir yer görürsen, orada çeşmeler akıt, orayı yeşert; nerede bir taş görürsen, onu nurunla mücevher yap!
• Aşığın arkasında bir düşman görürsen, ona bir sille vur, onu yok et!
• Ne zamana kadar; "Onlar kördür, görmezler!" diye özür dileyeceksin? Onların kör olmamalarını istiyorsan, gözlerine bir görüş ver!
• Gözlerinde perde olmamasını istiyorsan, emret ki, perdeler kaldırılsın, körlükten kurtulsunlar!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1026. Derdimi, sana gönderiyorum; ona bak! Temiz değilse, derman etme!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 2019)
• Ey sevgili! Gönlümü aldın götürdün; bari, benim canıma kasdetme, benim yaptığımı sen bana yapma!..
• Derdimi, sana gönderiyorum; ona bak! Eğer saf ve temiz değilse, ona derman etme!
• Güzellerin adeti. cefa üstüne cefa etmektir! Sen de o adete uy ve bize ihsanlarda, lütuflarda bulunma!..
• Biz, zaten ölümü göze aldık, onu gönlümüze koyduk; sen, cefa etmekte o kadar yavaş davranma!
• Zevkimizin, neşemizin, yaşayışımızın perdecisi ölümdür! Perdeyi indir, ört;ölümü güldürme!
• Ey Züleyha! Aşk fıtnesine sebep sensin; Yusufu boş yere zindana attırma!
• Mademki sende rindlerin aklı fikri yok, rindlerin başına yemin ederek vaadlerde bulunma!..
• Sen, aşıkların göz nurusun; onları kör etmek için yaşama!..
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1027. Dünyada, ayrılıktan daha acı bir şey yoktur!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 2020)
• Allahım; bu buluşmayı ayrılığa döndürme, aşkınla mest olanları ağlatma!..
• Can bahçesini tazeleştir, yemyeşil et; bu mest olanlara, bu bağa bahçeye acı onları perişan etme!..
• Gönül yapraklarını, sonbahar gelmişçesine dökme, gönül dallarını kırma; halkı perişan ve yoksul etme!...
• Üstünde, Sen'in aşk kuşunun yuvasının bulunduğu ağacın dallarını kırma kuşu uçurma!..
• Kendi topluluğunu, kendi mumunu birbirine vurma, kırma, dökme; düşmanları kör et, onları güldürme, neşelendirme!..
• Hırsızlar, parlak ve aydınlık gündüze düşmandır! Ama sen, onların gönüllerinin isteklerini yapma!..
• Devlet ve ikbal kabesi, ancak bu halkındır; onların ümit kabesini yıkma!..
• Dünyada, ayrılıktan daha acı bir şey yoktur; ne yaparsan yap, bizi ayrılıkla karşılaştırma
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1028. Şu bedenimizde, mest olmamış, aklı başında bir kıl bulabilirsen, otur da, onunla hesaplaş!
Mef'ulü, Fa'îlatü, Mefa'îlü, Fa'îlat
(c. IV, 2044)
• Sevgili; şarap getir, bahtımı yücelt! 0 halka halka saçlarınla gönlümü bağla, düğümle!..
• Hakk aşıklarından esirgenmeyen o şarabı, düşüncelerin, üzüntülerin başına dök! Kendinden geç de, şu kendini beğenmiş gönlü utandır; o, bu utanmayı haketti!
• Ey gam; yürü git! İlahî aşkla mest olmuş kişilerle senin işin yok! Kimi ayık bulursan, onu hırpala, onun başına bela ol!
• Mest olmuş kişiler, düşüncelerden, gamlardan kendilerini kurtarmışlardır! sen git de, düşüncelerden, gamlardan kendilerini kurtaramayanları yakala, sıkıştır!
* "Allah'a itaat eden, iyiliklerde bulunanlar, şüphe yok ki, kaselerle şaraplariçerler! 0 şaraba, Kafur Irmağı'nın suyu da karıştırılmıştır!"25 ayetinin sırrına erenlerin meclisinde mest olan can, heva ve heveslerine esir olanların ağlayışlarına acı acı güler!
25- İnsan Suresi 76/5. Ayete işaret .
• Dünyada fanî sevgililere gönül verenlerin hepsinin de sakalı ölümün elindedir; onlara acı! Onları gerçek aşk şarabıyla mest et de, ölümden kurtar!
• Şu bedenimizde, mest olmamış, aklı başında bir kıl bulabilirsen, otur da, onunla hesaplaşmaya giriş, yetmiş defter karala!
• Nerede mest olursan orada otur, orasını yurt edin; nerede şarap içtiysen orada yat, uyu!
• Eğer sana Hakk'ın mutfağından ruh gıdası gelmiyorsa, o zaman git, başını, şu koyunların ağılına sok, orada kal!
• Gökyüzü güzellerinin sana görünmelerini, cilvelenmelerini istiyorsan, gönlünü bir aynacıya (mürşide) götür; cilalattır, parlattır!
• Ey gönül; artık sus, harfsiz konuş! Ötelerden, ruh aleminden dilsiz dudaksız bahset!
• Hz. Musa gibi, ilahî aşkla kendinden geç, asa gibi sus; neden Tur Dağı gibi ses verip duruyorsun; ses verme!...
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1031. Başın hakkı için olsun, ayrılık fikrine kapılma!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat
(c. IV,2024)
• Ey güzel! Sana mat olanı, sen mat etme; ona lütuf ve riayetten başka bir şey yapma!
• Bazı kusurlarda bulundu, terbiyesizlik etti ise, onları, lütfunla bağışla; cezasını vermeye kalkışma!..
• Acımak vaktidir; ona acı, kin tutma! Kulunu belalara uğratıp da, yok etme!
• Başının hakkı için olsun, ayrılık fikrine kapılma; buluşmaktan, kavuşmaktan başka bir şey düşünme!..
• Topraktan yaratılmış olan kulunun toprağını yerlere saçma; ona, göklerden başka bir yeri durak olarak verme!
• Önceden, onu, kendinden başkasına çekme; sonunda da, ona, kutluluktan başka bir şey verme!
• Neye alıştı ise, lütfunla, onu, alıştığı şeye ulaştır! Onu, kendi başına bırakma;onu, manen beslemekten, yetiştirmekten bıkma, usanma!
• Ben, senin meyhanende bulunanlara kulum, köleyim; bizi, meyhaneden soğutma, meyhaneye sırt çevirtme!
• Biz kim oluyoruz ki, "Yapma, etme!" diyelim! Fakat, mademki dedik, bizim suçumuza bakma!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1032. Yalnız ben değil, herşey, onun aşk ateşi ile yanmaktadır!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat
(c. IV, 2025)
• Ey hakkı, hakikati inkar ederek bize bakan kişi! Ben, sana karşı başkaları gibi iki gönüllü değilim; ben, inandığımı yaşıyorum!
• Ey bütün tatlılıkların kaynağı! Neden bize acı sözler söylemeyi düşünüyorsun; bu sana yakışır mı?
• Aşkınla yanmış yakılmış gönlüme su serp! Çünkü sen, acı çekenlerin, içi yananların yardımcı güzelisin!
• Yay gibi gam oklarını başıma yağdırma; kalkanı olmayana niçin oklar atarsın?
• Sevgilim! Senden güle şikayetlerde bulundum, vefasızlığından bahsettim! Gül, bana dedi ki: "Ben de, senin sevgilin yüzünden yakamı yırtmakta, elbisemi parçalamaktayım!"
• Nergis; "Onu benden sor!" dedi. "Ben, bakış ve görüş sahibi olanların kulu kölesiyim!
• Yalnız ben değil, baştan başa bütün çayırlar, çimenler, bağlar bahçeler benim gibi, onun aşk ateşi ile yanmaktadırlar!
• Ayla güneş bile, onun yüzünün aşkı ile mest olmuşlar da, bu yüzden şu gökkubbede dönüp durmadalar!
• Deniz, onun aşk ateşi ile coşup köpürmüş; gökyüzünün de, bu ağır yükten beli bükülmüştür!
• Dağ, ona hizmet ederek, onun beli kemerli kullarından sayılsın diye, beline kemer kuşanmıştır!"
• Kulağıma; "Bize, şu şekle sığmayanlardan bir haber ver!" diyen canların sesleri geliyor!
• Fakat, bu hali kime söyliyeyim? Bu sesleri kime duyurayım? Cihanda mahrem nerede? Hiç birşeyden haberi olmayanlara neyi haber vereyim?
• Denizin yüzü, çerçöp yeridir; içi ise, incilerle doludur!
• Benim içim dışım ise, çerçöple sıvanmış bir avuç balçık; ama, Hakk'ın lütna mazhar olarak şu denizde yol bulmuş, ona doğru geçip gitmede!..
•Şu başsız ayaksız gazelimize bak! Ayağımızdan tutmuş. bizi, sana doğru çekmede; başa kadar götürmededir!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1033. Sen, hakikatlerin canısın!
Mef'ülü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. IV,2049)
• Ey şu bedenin içindeki canı zaman zaman suretten surete, şekilden şekile koyan ve ey bu nükteleri düşünüşümden bile yakın olan Rabbim! 26
26 Şu mealdeki Kaf Suresi 50/16. Ayete işaret var: "Biz, sana, şahdamarından daha yakınız!"
• Geçmiş zamanla gelecek zamanı düşünerek neden üzüleyim? Zamanın tadı tuzu da Sen'sin, kıblesi de Sen'sin!
• Sen, hakikatlerin canısın; aynı zamanda, gönüller alan hayaller de Sen'sin! Anlatılamayan, şu ağıza sığmayan, yüce, büyük vasıflar, sıfatlar da Sen'sin!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1034. Biz gök sofrası ile orucumuzu açarız.
Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. III, 1892)
• Her akşam sofra kurmak nasıl adetse, bizim de ey sevgili; senin güzel hayalinle orucumuzu açmamız adetimiz olmuştur.
• Senin hayalinle, seni düşünerek oruç bozanlara lütfedersin. Yüzlerce ihsanlarda bulunursun. Bu Hz. îsa'nın yukarılardan gök sofrası indirmesi gibi olur.
• Gönlün gıdası senin aşk matbahından olunca, yer sofrasından el çekerek uzakta durmak gerektir.
• Gıda olarak o gönül ateşinden bize hep ab-ı hayatlar sunulur. Biz gönül ateşinin üzerinde hoş kokulu ladin yağı gibi sevinerek yanar, etrafa güzel kokular yayarız.
• Topraktan doğmak, tekrar toprağın içine girip çürümek hayvan işidir. Bu iş, gönlün ve canın işi değildir.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1035. Aşkın gönülde açtığı yaralar gönle şifadır.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c.V.2119)
• Sevgilim bugün de dünkü gibi gülerek gelirse, gökler baştanbaşa secdeye varır, yerlere kapanır.
• Ey aklı başında, mest olmamış kişi! Beni öldürmek için acele etme! Zaten beni öldürdüğün yere yaklaştık, bir an için yumuşak davran, ayrılığı kim önce icat etti bir sor!
• "Ey gülen gönül!" dedim. "Neden böyle sert davranıyorsun? Yüreğin demirci örsü gibi. Şu dinmeyen gözyaşlarımı seyret! Gözyaşı tufanımın etrafında dön dolaş!
• Senden af dilemedeyim, özürler getirmedeyim. Ey benim efendim; gam her yanımı sardı. Bu durumda vefalı olmaya layık olan sensin, bana şeytanı güldürme, onu sevindirme!"
• Bana diyor ki: "Niçin üzüleyim, niçin avare bir gönle sahip olayım? Ben ne hastayım, ne de gamlıyım, bana gam, keder kolayca yaklaşamaz."
• Ey beni öldüren! Beni diriltmek, yeniden hayata kavuşturmak için yanıma gel. Zaten her tarafımı sen sarmışsın, sen kaplamışsın. Üstünlük, lütfetmekle olur. Bana yardım et!
• Yapma sevgilim, yapma! Bu sana yakışmaz. Sen hem güzelsin, hem bilgilisin. Bizden lütfunu, keremini esirgeme! Ey padişahım, esirgeme!
• Sabırsızlıktan başka benim ne suçum var? Bu huyumdan ötürü benden yüz çevirme, suçumu bağışla, bana cömertlik göster. Günahımı görmemezlikten gel, üstünü ört!
• Sevgilimin ilgisizliği ile beraber, kalbi acır da bizi affetmek isterse buna şaşılır. Rabb'im, onun bize olan sevgisini artır, olmayacak şeyi olur hale getir!
• Ey kardeşler; biz, size geldik, size geldik. Buluşmamızla bize hayat veren şarabınızdan, bize şarap sunun! Cömertliğinizle bizi sevindirin.
• Bir şefaatçi çıksa da; "0 zavallı ölüyor." dese, senin gönlün bu sözü duymaz. İşte bu hal dermansız bir derttir.
• Mest bir halde ateşlere atıldım. Ateşi yurt edindim. Ateşe alıştım. Ateşle arkadaş oldum. Benden başka yakıcı ateşle arkadaş olan var mıdır?
• 0 benim yanıp yakıldığımı görünce; "Bu hal ya bir gösteriştir, yahut da şimşek kıvılcımıdır." der. Göz yaşlarımı seyredince; "Bu ya göz yaşıdır, yahut da yağmurdur." der.
• Dostum! Benim hem gönülsüz, hem akılsız olarak göçeceğim zaman geldi Bana acı, benden yüz çevirme! Beni helak etme! Hatırlamayarak, unutarak beni mahvetme!
• Sevgili bana der ki: "Bizim derdimiz, şekerden de, helvadan da tatlıdır Sende ya sevda illeti var, yahut da sara hastalığı var. Yoksa şekerden hoşlanmayan, feryad eden bulunur mu?"
• Güzelliği ile herkesin aklını başından alan, aldatan güzel bana der ki "Aşkın belası tatlıdır. Şekere benzer. Sevda dikeni nergis gibidir, niçin yalancıktan ağlıyorsun?
• Benim rahmetimden hazineler, defineler sahibi oldun. Benim dikenlerime katlandığın için gül bahçesi haline geldin. Neden ağlarsın? Ben kurnazlar padişahıyım. Göz yaşlarınla beni aldatamazsın."
• Aşkın gönülde açtığı yaralar, gönle şifadır. Aşkın kederleri cana safadır. Aşkın soğukları üşütmez, ısıtır. Aşkın ateşleri, gönülde reyhanlar açar, güller bitirir.
• Yoksa, sen ham kişileri, gerçek aşık olmayanları, bizim yolumuzdan çıkarmak mı istiyorsun da, onlara karşı böyle ters bir yol tutmuşsun, ağlayıp duruyorsun?
• Zengin oldunsa hasislik etme, aşkla sadaka ver, yüceliklerde bulun Rızktan, yiyecek şeylerden hasislik, ne kötü hasisliktir. Bağışlarda bulunmak ne güzel cömertliktir.
• Ey aşık! İşret meclisinde bulunduğun zaman, hasislik etme! Çünkü sevgili de huysuzluğa kalkışır. 0 da sana güzelliğinden hasislik eder.
• Ey sakî; sundukça sun! Şarabı başa kakarak verme! Kadehlerimizi döndür! Bizı mest et; zevk ve neşe ancak mest olmakla elde edilir.
• Güzel kokulu, halis mana şarabını sen içtiğin gibi, şarabı isteyen dostlara da ver. Hırsı, kötü huyları bırak! Bu meclisten başka yerde şarap içme!
• Şarabı, küçük kaselerle sunma, taslarla sun! Ey sanı yüce kişi! Bize taslarla (testilerle yardımda bulun!
'*Ey benim canım' meyhaneden getirdiğin o küçük kadehi bırak, testiyi kadeh yerini kullan! Çünkü, biz vakitsiz geldik, geç kaldık. Bize, çok çok şarap sun !
• Rabbimiz lütfetti, bizi ağırladı. Büyük taslarla içmek ne de hoş! Büyük tas da pek güzel! Gam ve keder tıpkı kurt gibidir, çok kötü bir şeydir.
• Gamın boynunu kesen, o güzel kadehi getir, yüzlerce padişah o şarap kadehinin ayaklarına başlarını koymuş, ondan neşe dilenmişlerdir. Sen o mana dostunu, o şarap kadehini getir!
• Ey aşk, bana acıyorsan, benim yaşamamı arzu ediyorsan, sen benim sakim ol! Sen, benim varımı yoğumu al! Borç da sensin, borç veren de sensin.
• Ruhtan coşup gelen şarap, yokluk kadehine konunca, sonsuz olan aşk gibi insana ölümsüz bir yaşayış verir.
• Ey bizi mest eden saki! Kadehlerimizi, gönlü müjdelerle teselli eden, bizi aşağı duygulardan, düşmanlık duygularından kurtaran, tertemiz hale getiren mana şarabı ile doldur.
• Ey saki! Hileyi bırak. Kendini bize başka türlü gösterme. Sen şarap sun da hepimizi ölümsüz bir hale getir. Sen de küpteki şarap gibi saf, tertemiz bir güzelsin.
• Bu verdiğin şarap, nasıl bir sudur ki, içinde ateş var, yüzlerce alev var. Bir renk ki, içinde yüzlerce renk parıl parıl parlamadadır.
• Bu öyle bir sudur ki, ateş gibi yanar, yakar. Para gibi değerlidir. Hem de öyle bir para ki, kantarlarla, batmanlarla ne sayılabilir, ne de terazi ile tartılabilir.
• Kırmızı altın gibi bir şarap fakat üzüm suyundan değil de nurdan meydana gelmiş, gözlerden körlüğü giderir. İnsanı Zuhal yıldızına doğru uçurur.
• 0 şarabı içip kendinden geçince, içtikçe içersin. Ve hakla olan bağlılığın artar. 0 zaman, o hep sizindir. Siz de hep onunsunuz. Ayrılık dehşetinden kurtulursunuz.
• 0 şarap, içeni başka türlü bir şey yapınca, kendinden kurtulunca, manen Hakk'ı bulunca, onda acaib bir coşkunluk görünür. Bunun delili, belgesi ise onun Mansur gibi dudaklarından değil de, canından "Ene'1-Hakk" (=Ben Hakk'ım) sesinin