Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
963. Akıllılar ve aşıklar
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilün
(c.IV, 1957)
• Akıllı kişi, her zaman kendini göstermek sevdasındadır; herkesin kendisini tanımasını, sevmesini arzu eder! Halbuki Hakk aşığı, her zaman kendinden geçmek, deli divane olmak ister!
• Akıllılar, kendilerini sevdikleri için, aşk denizine batmak istemezler! Aşıkların işi gücü ise, sevda denizine batıp yok olmaktır!
• Akıllılara rahat, rahata ermekten gelir; aşıklarsa, rahata kavuşmaktan utanırlar!
• Aşık, nerede olursa olsun, herkesten uzak ve manen sevgilisi ile beraberdir;halk içinde ve halktan ayrı kalması, tıpkı zeytin yağı ile suyun bir arada kalmasına benzer!
• Aşıklara öğüt vermeye kalkmak, sevdaya mashara olmaktan başka bir şey değildir!
• Aşk, misk gibi kokar; onun için gizli kalmaz, belli olur!
• Aşk, ağaç gibidir; aşıklar da, ağacın gölgeleridir! Gölge gerçi ağaçtan uzak düşse de, yine orada kalmak gerektir!
• Bir çocuk, çocuk yaşta akıllı olursa, akıllılar gibi davranırsa, o çocuk yaşlanmış sayılır; yaşlı adam da aşık olursa, aşk makamına yükselirse, o kişi delikanlı olur!
• (Ey Tebrizli Şems!) Senin aşkına karşı kendini alçaltan kimse, aşkın gibi yücelir, şereflenir!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
964. Senin aşkın bir deniz, gönlümse bir balık!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1968)
• Ey gönül verdiğim eşsiz ve yüce varlık; aşkına düşmüşüm, sevdana kapılmışım! Sen'in aşkın bir deniz, gönlümse bir balık! Bu sebeple, bir an Sen'den ayrı düşsem yaşayamam!
• Balıklar, suyun dışında bir an bile yaşayamazlar! Aşıklar da, gönül kaptırdıkları sevgilinin ayrılığına sabredemezler!
• Balığın canı sudur; balık, canından ayrı düşmeye sabredebilir mi? Can; sabredilemezse, canın canına nasıl sabredilebilir?
• Sen'siz bana iki dünya da zindan kesilir; Sen'den ayrı olunca, ab-ı bile içsem bana dokunur, zarar verir!
• Çeşitli güzelliklerle süslenmiş şu dünya evinde görülen bütün güzel Sen'in güzelliğinin kırpıntıları var! Fakat, hiç biri, Sen'in yerini tutmuyor Şekil, iz nerededir; şekilsiz olan, şekilden münezzeh olan güzeller güzeli nerededir?
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
http://www.kevserdenizi.net/forum/im...cons/icon1.gif
965. Bedenin, bu dünyadandır;gönlün de, o dünyadandır!
Fe'ulün, Fe'ulün, Fe'ulün,
(c. IV, 2089)
• Bedenin, bu dünyadandır; gönlün de, o dünyadandır! Bedenin dostu heva, heves, şehvet, hiddettir; gönlün dostu da Hakk'tır!
• Senin gönlün, bu dünyada gariptir; onun da derdi, gamı gariptir! îkisi de ne şu yeryüzündendir, ne de gökyüzündendir!
• Eğer sen canın ve aklın dostu isen, hakiki dosta ulaştın, canını kurtardın demektir!
• Fakat, canın ve aklın dostu değil de bedenin, heva ve hevesin dostu isen, şu yeryüzünde kalmaya mahkumsun!
• Fakat, beklenmedik bir zamanda ansızın bir inayet, bir yardım, bir cezbe gelirse, o zaman yeryüzünde kalmaktan kurtulursun! İşte ben, ansızın gelen bu cezbenin kuluyum, kölesiyim!
• Çünkü, Hakk'ın bir cezbesi, yani kulu kendine çekişi, yüzlerce çalışıp çabalamalardan değerlidir! Herşeyin üstünde olan, izi olmayanın nişanlar, belgeler, izler ne işine yarar?
• Sen nişanı, izi, belgeyi köpük say; nişansız, izsiz olanı, kendini göstermeyeni deniz gibi gör! Nişan ve iz, sözle anlatışa benzer; nişansız ve izsiz olan da, apaçık görülmektedir!
• Güneşin arpa büyüklüğünde bir ışığı belirse, gökyüzünde, samanyolunda dönüp duran sayısız yıldızı siler süpürür! Yani, ilahî nurdan küçük bir ışın parlarsa, herşeyi alır götürür!
• Sus; sus ki, susuşta yüzlerce dil, yüzlerce anlatış vardır!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
966. Aslında can vermek, cana kavuşmaktır!
Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstefilün, Fe'ulün
(c. IV, 2037)
• Canı Sen alınca, ölüm, şeker gibidir; tatlı can, Sen'inle beraber olunca, ölüm bize tatlı candan da tatlı gelir!
• Ölmek, bu dünyaya mahsustur; yani, bu dünyada ölüm vardır! Öteki dünyada ölüm yoktur, doğmak vardır!
• Topraktan yaratılmış şu bedeni bırak da, can ol; öteki dünyaya oynaya oynaya git! Ölüm, burada bize acı görünür, kötü görünür fakat, gerçekte değildir; sen, ölümden korkma!
• Ey can; ölümden ne diye korkalım, kaçalım? Aslında can vermek candır ,cana kavuşmaktır! Madenden niçin kaçalım; ölüm, altın madenidir!
• Hakk seni çağırınca, kendine doğru çekince o emre uyup gitmek, cennet gibidir; ölmek ise, kevsere benzer!
• Eğer iman sahibi isen, tatlı isen, ölümün de eminliktir, hoşluktur; eğer kafirsen, acı isen, ölümün de acıdır, kötüdür!
• Ölüm, bir aynadır; güzelliğin oraya vurur, akseder, orada görünür! seni sana gösterince de; "Ölmek, çok hoş bir şeydir!" der!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
967. Kesretten (=çokluktan) kurtul, vahdete (=birliğe) ulaş;
yükseldikçe daha çok yükselmeye, daha ötelere gitmeye çalış!
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c.IV, 1876)
• Ey Hakk aşığı! Kesret (çokluk) aleminden kurtul, mekansızlık alemine git, vahdete ulaş! Böylece, iki görmekten halas ol ve ikilik inancını taşıyan başı kes, imansız kişinin boynuna tak!
• Sen sonsuzluğun mesti olunca, ezel kılıcını eline al ve yiğit bir Türk gibi varlık Hintlisini bozguna uğrat!
• Şu hayvana bak; başı yerdedir! Evet; otlamakla meşguldür! Sen, hayvan değilsin; Adem soyundansın! Başını göklere kaldır!
• Hz. Adem'in medresesinde Hakk'a mahrem olunca, gökyüzünün en üst kürsüsüne otur, ilahî isimlerden ders al!
• Eğer Hakk yolunda sefere çıkmak istiyorsan, mana atına bin, yüksel; yücelere çık!
• Hakikate susamış kişilerden ol! Çünkü onlar, suya kanmazlar; yükseldikçe daha çok yükselmek isterler!
• Mecnun gibi Hakk uğrunda savaşa giriş! 0 zaman aşk sana der ki:"Akıldan yüz çevir; onu bırak, def olup gitsin!"
• Sen, hem yakıcı ateş ol, hem ham iken piş, hem de yan yakıl!.. Hem mest olup kendinden geç, hem de şarap ol!..
• Hem mahrem ol, hem sır ol; hem sohbet arkadaşı ol, bizimle beraber ol, hem de bizim kulluğumuzu yerine getir!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
968. Ey bütün insanların yöneldigi kıble!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. IV, 1798)
• Ey sevgili, ey sevgili; ey insafı olmayan sevgili! Ey gönlümü alan, ey bana mahrem olan, gamımı paylaşan dilber!
• Ey yeryüzünde bana ay, ey gece yarısında seher olan sevgili! Ey tehlike anında benim siperim, ey benim şekerler yağdıran bulutum!
• Ey yüzünün nuru ile gece yolcularına meşale olan, ey Hakk'a gönlünü kaptırmış aşk delilerine zincir kesilen, ey bütün insanların yöneldiği kıble, ey benim aşk yollarında kervanbaşım olan sevgili!
• Sen, nasıl bir sevgilisin, anlıyamıyorum! Hem yol kesersin, hem yol gösterirsin;'hem aysın, hem müşteri yıldızısın; hem bu dünyaya aitsin, hem öteki dünyaya; hem benim gizli hazinemsin, hem de meydandasın!
• Hem dünya zindanında benim en yakın dostumsun, hem bana gülümseyen devletim, mutluluğumsun! Allah'a yemin ederim ki, bu söylediklerimin yüz mislisin; çok fazla övülmeye, medh ü senaya layıksın!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
969. Herşey sana; "Benim gibi ol!" demektedir!
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. IV, 2041)
• Aşk uğrunda pervane, ateşe atıldı! Alevler içinde kanat çırpıyor, yanıp yakılıyor da; "Sen de böyle ol!" diyordu!
• Yağı konmuş, fitili tutuşturulmuş kandil, kırık boynu ile hem yanıyor hemde yavaş yavaş, yumuşak yumuşak; "Sen de böyle ol!" diyordu!
• Mum hem yanıyor, hem de ağlıyordu; kendini ateşe, ızdıraba vermişti fakat gözyaşlarını dökerken etrafa ışık saçıyor ve bana da; "Benim gibi de böyle yan yakıl, böyle eri!" demekte idi!
• Mum; "Bu dünyada kazanç elde etmek, yararlanmak için altınlar, gümüşler saçsan, bunlar sana ne fayda sağlar? Manevî kar elde etmek istiyorsan benim gibi yanmaya, erimeye bak!" diye söyleniyordu!
• Derya, eteğini incilerle doldurmuş, baş köşeye çekilip kurulmuş, içindeki incileri belli etmemek için kendisini acı göstermeye kalkışıyor ve bana; "Gösterişten kaçın; sen de benim gibi ol!" demek istiyordu!
• Bahçede bulunan gül, yüzünü yanağını tozlardan, kirlerden arındırmış gömleğini yırtmış, gülüyor; dikenleri verdiği acılara, kederlere sabrediyor ! Adeta; "Ey insanoğlu; sen de benim gibi ol!" diyordu!
• Hz. Adem, tam kırk yıl özürler getirdi, günahının bağışlanması için yas tutup ağladı! 0 da çocuklarına; "Siz de babanız gibi olun!" diyordu!
• Sus, sabr et! Dağdaki şu kayaya bak da, ibret al! 0 bile hiç birşey söylemiyor; o bile susmakta! Fakat, ağlamakta! Adeta; "Ey insanoğlu; sus, ağla!" demek istemekte!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
970. Ne olurdu, şu ağzımdaki dilim konuşmasaydı da, gönlüm konuşsaydı!
Müfte'ilün, Mefa'ilün, Müfte'ilün, Mefa'ilün
(c.IV, 1817)
• Gönlüme cefa etme! Cefa edersen, vah gönlüme; vah gönlüme, vah gönlüme!..
• Gönlümü hırpalarsan, üzersen, düşmanım sevinir ama, o zaman da ya senin gönlün, ya benim gönlüm incinir!
• Hayran ve mecnun gönlüm, elsiz ayaksız gönlüm, haline bakmıyor, seher vakitlerinde her tarafta dolaşıp duruyor!
• Yanık ve zayıf gönlüm, senin sevgi incini elde etmek için geldi, aşk denizinin kıyısına çadır kurdu!
• Gönlüm, bazan kebap gibi kavrulur, kokusu cihana yayılır; bazan da bir rebap olur ve "a-la-la" diye sesler çıkarır!
• Parçalanıp inleyen, nefisle savaş safına giren gönlüm, şimdi de, Kaf Dağı'nda Zümrüd-ü Anka'nın peşindedir!
• Gönül çocuğum, gece dadısından süt ememiyor! Çünkü gece dadısı, göğsünü simsiyah yapmış, görünmez olmuş!
• Hz. Musa, büyük ve yalçın bir kayadan ırmak gibi bir su akıtmıştı! Benim ı de mermer gibi olan gönlümün kaynağından Hakk'ın hikmet ırmağı akmaya başladı!
• Hz. Meryem'in îsa'sı göğe çıktı da, eşeği aşağıda kaldı! Benim de şu bedenim, gölge varlığım yeryüzünde kaldı da, gönlüm göklere, ötelere yükseldi!
• Sus; artık söyleme! Çünkü şu ağzımızdaki dilin söyledikleri, gönüle, cana perde olmadadır! Keşke şu yarım yamalak konuşan dilim gönlümün sırlarına vakıf olmasaydı da, gönlüm konuşsaydı!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
971. Hakk aşığının kanı, gözyaşı oldu!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(Dîvan-l Kebîr, c. IV, 1940)
• Ey Hakk aşıklarının canı! Ay senin aşkınla oynamaya, Zühre def çalmaya koyulmuş! Sanki, sana karşı duyduğumuz sevgiyi, oynayarak, çalarak aleme yayıyorlar!
• Aşk okunun açtığı yaradan, nice bağrı yaralı, nice avlanmış hasta var! Faka ortada ne ok görünüyor, ne de yay!
• Aşığın kanı gözyaşı olmuş da, gözyaşlarından yeşillikler bitmiş ve yeşilliklere de gül yüzünün aksi vurmuş, her taraf güllük gülistanlık olmuş!
• Kış gibi soğuk ayrılık, yolları kesmiş, bağlamıştı! Bu yüzden, bağın bahçen çiçekleri, yer zindanında hapsolup kalmışlardı!
• Baharın adaleti ile yol emin olunca, soğuklar gidip yol açılınca, yeşillikler, ellerinde yalın kılıçlarla göründü; gonca da, eline mızrağını almış, çıkageldi!
• Kalk, dışarı çık; bağa bahçeye gel! Onlar, uzak yoldan geldiler! Kalk! Binek atın var; ona bin ve kırlara sür, gülistanlara sür! Uzak yoldan gelenler karşılanır!..
• Yeşillikler ve çiçekler, yol yüklerini bağlayıp yokluk aleminden geldiler;denizlere ulaştılar, denizlerden göklere yükseldiler!
• Burç burç bütün gökleri dolaştılar; her yıldızdan bir fayda, bir hüner elde ettiler ve nihayet, yağmur halinde toprak alemine düştüler!
• Su ve sıcaklık, her an, onlara gökyüzünden yardım etmektedir! Onlar, birkaç gün şu yeryüzünde misafir olarak kalacaklar, sonra geldikleri yere dönüp gideceklerdir! Bu, hep böyle sürüp gider!..
• Bu misafirlere rüzgarlar, başları üstünde sofralar taşırlar; seher yeli de, elinde kaselerle gelir, ikramda bulunur! Sofraya oturacaklardan başkalarının görmemeleri için, bu yemek kaplarının üstlerinde kapaklar vardır!..
• Can ehlinden, gönül ehlinden başkalarına kapalı olan bu tabakların içindeki yemekleri herkes merak eder; "Bu tabaklarda ne var?" diye sorarlar! Soranlara, hal dili ile derler ki:
• "Eğer herkes bu sırlara mahrem olsaydı, tabağın örtülmesine ne lüzum vardı? Herkes bilirdi ki, can gıdası, can gibi gizlidir; ten gıdası, beden gıdası da, ekmek gibi meydandadır!"
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
972. Güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmışlar, dallar, senin lutfunla tomurcuklarla dolmuş, meyvelere gebe kalmışlar!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. IV,1786)
• Sen, benim canımsın; canımın içinde, gönül evimde hırsızlar gibi sessizce gezip dolaşmadasın! Ey bağımın bahçemin aydınlığı! Sen, benim salına salına yürüyen bir selvimsin!
• Mademki gidiyorsun, bensiz gitme! Ey canımın canı; ben, senin bedenin değil miyim? Beni bırakıp bedensiz gitme! Ey parıl parıl parlayan ışığım; benim gözümden çıkma, ayrılma; sen, benim gözümün nuru değil misin?
• Sen, benim başı dönmüş canıma dilberler gibi sevgi ile bakarsan, ben, kabıma sığamam ve yedi kat göğü de yırtarım, yedi denizi de aşarım!
• Beni aldın, başsız ayaksız bir hale getirdin; uykudan, yeme ve içmeden vazgeçirdin! Ey benim Yusufum; mest bir halde gülerek içeri gir!
• Lutfunla kendimden geçtim, maddî varlığımdan kurtuldum; can gibi oldum! Ey varlığı gözlerden silinen, ey varlığı gönlümde gizlenen güzeller güzeli!
• Ey gözleri ile nergisi mest eden güzel; güller, senin yüzünden gömleklerini yırtmışlar, dallar, senin lütfunla tomurcuklarla dolmuş, meyvelere gebe kalmışlar! Ey benim ucu bucağı bulunmayan bağım bahçem!..