Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
844. Sema' musîkîsinin tesirine kapılmayan kişinin toprak başına olsun.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün
(c. IV,1734)
• Sema' nedir? Gönüldeki gizli erlerden haberler almaktır. Onların mektupları gelince garip gönül, dinçelir, rahata kavuşur.
• Bu haberler rüzgarıyla, akıl ağacının dalları açılır, uykudan uyanır. Bu sarsılışla beden, darlıktan kurtulur, genişler, huzura kavuşur.
• Bedende tuhaf, görülmemiş bir tatlılık başlar. Ney sesinden, mutribin, çalgıcının dudaklarından dile, damağa hoş, manevî zevkler gelir.
• Dikkatle bak da gör, şu anda sema' edenlerin ayakları altında binlerce gam akrebi ezilmede, kırılıp ölmede. Binlerce ferahlık ve neşe hali aramızda kadehsiz dolaşmada, bize mana şarabı sunmadadır.
• Her taraftan bir Yakub, kararsız bir halde, neşeyle kalkar, sıçrar. Çünkü, burnuna Yusufun gömleğinin kokusu gelmededir.
• Canımız da; "Ona ruhumdan ruh üfürülmüştür" sırrıyla dirilmiştir. Bu ruh üfürülüşünü, yemeye, içmeye benzetmek doğru değildir. Çünkü, bunun bedenle ilgisi yoktur.
• Mademki bütün yaratılmış varlıklar, surun üfürülmesiyle haşr olacaklar, surun üfürülmesinin zevkiyle ölüler uykularından uyanacaklar, sıçrayıp kalkacaklardır; sen de "ney"in feryadıyla uyan, kalk, kendine gel!
• Sema' musîkîsinin tesirine kapılmayan, dönüp, buz kesilen, ölüp yok olanlardan da aşağı olan kişinin toprak başına olsun! Çünkü o, gerçek bir insan değildir. Gezip dolaşan bir ölüdür.
• Sema'ın kadehsiz verilen bu helal şarabını içen beden, bu şarapla mest olan gönül, ayrılık ateşinde kavrulur, pişer, tam olgunlaşır.
• Gayb aleminin güzelliği, söze sığmaz, anlatılamaz, övülemez. Onu görebilmek için ödünç olarak binlerce göz al, binlerce göz!
• Senin içinde öyle parlak bir ay vardır ki, gökyüzündeki güneş bile ona; "Ben sana kulum, köleyim" diye seslenip duruyor
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
845. Gönülleri nurlandıran o mana şarabını önümüze getir de,
gönül gibi kendi varlığımızın balçığından kurtulalım.
Mef'ülü, Fa'ilatu, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. IV, 1706)
• Kalk, şarabı sürahiyle, testiyle içelim! Bu meclis, padişahlar padişahının meclisidir. Hiç bu mecliste şarap içilmez olur mu?
• Padişah bir denizdir. Şarap da pek lezzetlidir ve içe sinen bir şaraptır. 0 la'l renkli şarabı sun da, bizim özümüzü, bizde bulunan inciyi gör!
• Güneş, yeryüzüne bir kadeh nur serpti. 0 nur kadehinden serpilen damlalardan içelim! Biz de zerreler gibi mest olarak güneşin nuru içinde yücelere çıkalım.
• Batmayan, zevalı olmayan güneş, mademki bize şarap sundu, biz de gururumuzdan, gökte dolaşan ve zamanı gelince batmayan güneşin kadehine artık bakmayız.
• Akıllan yakıp yandıran, gönülleri nurlandıran o mana şarabını önümüze getir de, gönül gibi kendi varlığımızın balçığından kurtulalım.
• Sıçra da, kandil konan yerde, parıl parıl parlayan nurla bizi aydınlat, nurlandır! Biz zaten onun nuruyla parlayıp duruyoruz.
"Bu beyitte, Kur'an-ı Mübîn'in 24. Nur Süresi'nin 35. ayetine var."
• Sunduğun şarabın tesirinden beden bir tandır gibi pek ısındı ve soğudu. Sen, bizi odun gibi o tandırda yak ki, hep yanıp yakılalım, soğumayalım.
• Can, gökyüzü fanusu gibi ateşlerle doludur. 0 bizi ateşinde yakarak bakır mıyız; kalp mıyız; yoksa halis altın mıyız, bunu denemek istiyor.
• Güzel, güzel gel de, meclise güzelliğini getir! Biz herkesle hoşuz ama, seninle pek hoşuz.
• Ey çalgıcı, o taze nağmeyi bir kere daha söyle! Söyle de seyret ki, sen tazesin, latîfsin ama, biz senden daha tazeyiz, daha latîfiz.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
846. Aşk, beni kendisine kul edindi de yüzlerce hürriyete kavuşturdu.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. IV,1735)
• Ayrılık, kulağıma acı bir haber ulaştırdı. "Tatlı uyku aşıklara haramdır" dedi.
• Aşktan yarım bir selama nail olan kişi için artık, uyku da, yeme içme de yoktur, ölmüştür.
• Sen bana bak da beni seyret! Aşk canımı gönlümü kendisine kul, köle edindi de beni binlerce hürriyete kavuşturdu.
• Aşk belden aşağı duygulara düşkün olanlar için bir gösterişten, şehvetten ibarettir. Ama ruhen temiz olan kişilerce aşk, kadîm ve pek büyük bir nurdur.
• Gönlüm yaralanınca gidip tövbe etmek ister. Sen, bana da, tövbe ettin ise kendine de gül! Hangi şeye, neye tövbe ediyorsun? Tövbe nerede?
• Aşk, ne de güzel bir günahtır ki, ona tövbe etmek kafirliktir. 0 öyle bir günahtır ki, ne arkasında kaçıp kurtulacak bir yol vardır, ne de önünde oturup dinlenecek bir durak vardır.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
847. Bütün insanlar, bir ağacın dalları gibiyiz.Hepimiz aynı yaşayışın,
aynı yolun yolcularıyız.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstefilün, Fe'ulün
(c. IV,1702)
• Geliniz, hepimiz toplanalım! Ey sakî, sen de durmadan şarap ver! Bir an için olsun gölge varlıklarımızı ortadan kaldıralım, ayrılıktan kurtulalım, hep bir olalım!
• Kendimizi görmeyelim, kendimizden vazgeçerek vahdet denizinde suyla aynı renge girelim! Zaten hepimiz, bütün insanlar, bir ağacın dalları gibiyiz. Bütün yaratıklar, hepimiz aynı yaşayışın, aynı yolun yolcularıyız.-
"Şeyh Sa'dî de "İnsanlar bir bedenin uzuvlan gibidir" diye yazmıştı.
• Bütün varlıklar, hepimiz onun aşığıyız. Aşkın tabiatı gereği, bizler hem gizliyiz, hem meydandayız. Aşk şehrinde gizliyiz. Fakat aşkın üzerimizdeki tesiriyle, aşk mahallesinde apaçık meydandayız.
• Benlikten kurtulur da kendimizi manen ölü görürsek huzura kavuşuruz. Beden mezarlığında rahatça uyuruz. Benliğe kapılınca, kendimizi diri görünce, şikayete başlarız, feryad ederiz, yüzümüzü yırtarız.
• Gönül aynamıza akseden her suret, her şekil, hiç bir şeye bağlı değilmiş gibi görünmededir. Çünkü, biz kendimiz aslında ondan başka hiç bir şeye bağlı değiliz.
• Bir sürü balıklar gibi suda yüzüp duruyoruz. Fakat sudan haberimiz yok. Bitmez, tükenmez arzular peşinde koşan, hevesten hevese düşen şu toprak bedeni, yeryüzünün suratına atalım.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
848. Bir ömür boyunca senin sofrandayım, senin nimetlerinle besleniyorum.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'ilü, Fa'ilat
(c. IV,1708)
• Ey benim iki kulağımı tutup çeken azîz varlık, sen benim parlak gözümsün. Niçin beni bahçeye götürmek istiyorsun? Benim bağım da sensin, gül bahçem de sensin!
• Bir ömür boyunca senin sofrandayım. Senin nimetlerinle besleniyorum. Senin lütuf bayrağının altındayım.
• "Ey dost, gördüğüm rüya mıdır, hayal midir?" diye o gözümü ovuyorum. Seni gören, sana seslenen, acaba ben miyim? Bu gördüğüme bir türlü inanamıyorum.
• Evet benim, fakat benliğimi bırakmışım, varlığımdan sıyrılmışım, hilal gibi senin dolunayına karşı pek ince, sönük görünmedeyim.
• Cefa tırnağı, istek damarımı kaşırsa, o tırnağın zahmetiyle çeng gibi güzel sesler çıkarırım.
• Fakat sen de anladın ki, bir tek damarım bile yok, atan, oynayan bir istek damarım varsa, onu kökünden kesip atarım.
• Bana, "Ne işle uğraşıyorsun?" diye sordun. Yok olanın işi de olmaz. Fakat ben yok değilsem, yok olmasam, neden yokluk yurdum olmuş?
• Sen kıyamet günü çalınan Sür'sun! Bense bir ölüyüm. Sen ilkbaharın canısın, bense selviyim, süsenim.
• Sen söyle, ben yarım söyledim, tam söyleyemedim. Sen aklın da aklına akılsın. Bense pek akılsızım.
• Ben bir resim yaptım, ona can vermek senin işin, çünkü sen, canın da canına cansın! Bense, beden peşinde koşan, beden isteyen bir zavallıyım.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
849. Senden nerelere kaçabilirim?
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün,
(c. IV,1698) • Ey tövbemi bozan; senden nasıl kurtulayım, nereye kaçayım? Ey gönlümde yer edinen, senden nereye gideyim, nereye kaçayım?
• Ey iki gözümün nuru; sensiz ben, nasıl görebilirim? Ey boynumu bağlayan, beni esir eden; senden nereye kaçayım?
• Ey yüzünün nuruyla, altı yönü de ayna gibi parlatan güzel, ey kutlu yüzlü varlık; ben senden nereye kaçayım?
• Gönlüm senin hastan olmuş. Can da seninle varlığa kavuşmuş, seninle gelişmiş. Şimdi de seninle bitkin bir hale gelmiş, ben senden nerelere kaçayım?
• Gözlerimi kapasam da, bakmasam; sen yine gönlümdesin, oraya yerleşmişsin, oradan bir türlü gitmezsin. Senden kurtulmak için nasıl kaçabilirim ki ; nereye gitsem, sen gönlümde olduğun için benimle berabersin.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
850. Kendimizi daima sana hayran kalmış bir hale getirelim, şaşırıp kalalım.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün
(c. IV, 1731) • Yeryüzünü, gökyüzünü selamla doldursak, senin köpeklerinin gezip dolaştıkları yerlere ham gümüş döşesek;
• Her seher vakti, senden uçup gelen devlet kuşuna, gönülden, gözden tuzaklar kursak;
• Her yol başına, binlerce tertemiz gönlü koysak, her birinin eline gönül kanıyla yazılmış özlem mektupları versek, sana haber yollasak;
• Noksan sıfatlardan arınmış tertemiz canına yemin ederim ki, bütün bunları yaptıktan sonra da, bu yaptıklarımızı hiçe sayarak; "Daha ne yapalım?" diye her tarafa bakar dururuz.
• Sonunda şu karara vardık ki, kendimizi daima, sana hayran kalmış bir hale getirelim. Şaşırıp kalalım. Bizi görenler de bizim halimize şaşırıp kalsınlar.
• Şaşırıp kalanlardan bize şarap sunulduğu zaman da, bir sırça yurdu olan gönül evinde, biz de onlara yüz binlerce hayranlık kadehi hazırlayalım.
• 0 hayranlık şarabıyla canın özü coşunca dünyanın dört bucağım iki adımda geçer, gideriz.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
851. Cenab-ı Hakk'ın Peygamber Efendimize hitabı.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün
(c. VI,1723)
• Senden vazgeçmiş değilim, daima seninle meşgulüm. Her an seni biraz daha yüceltmedeyim. Biraz daha fazla azîz etmedeyim.
• Tertemiz zatıma, padişahlık güneşim üzerine yemin ederim ki, ben, seni sana bırakmam. Seni lütuflarla, keremlerle yüceltir dururum.
• Senin yüzüne, kendi ışıklarımdan, kendi nurlarımdan nurlar saçarım. Senin başını, on tane mağfıret, yarlığama parmağı ile kaşırım.
• Rıza göğünde binlerce inayet bulutu var. 0 bulutlardan yağarsam; ancak senin başına yağarım. Başkasının başına yağmam.
• Lütfum, sana hizmet etmek için hazırlanmıştır. Zaten ben iyiliklerle kaynağıyım.
• Bana; "Hastayım" dediğin geceden beri, binlerce şifa şerbeti, sevgiyle, şefkatle kaynayıp duruyor.
• Yanıma gel de, gözlerine yeni bir sürme çekeyim. Çekeyim de, sırlarımı görüp anlamak için gözlerin nurlansın, aydınlansın.
• Lütfum öyle çok, keremim öyle bol ki, beni inkar eden yabancıların bile ellerinden tutmadayım. En kötü insanları bile nimetlerimle beslemekteyim. Durum böyleyken, beni sevenlerden, bana yakın olanlardan nasıl olur da lütfumu esirgerim?
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
852. Aşkla varlığa ulaştık, ancak aşkla varız!
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. IV,1711)
• Sevgilim sen, gözünü aç da, bana bak! Zaten biz senin gözlerinin yüzünden aydınlık içindeyiz. Haşa, biz kendi gözümüzü, o yüzden ayırıp da başka yüze bakamayız.
• Sen, göğsünü kendin için, kendi pervanen için yak, alevlendir! Alevlendirde, biz de kendimizi aşkla, senin gibi senin göğsünün alevleri içine atalım, seninle birlikte yanalım, yakılalım.
• Aşk, korkusunu artırdıkça artırır. Biz ondan emin olmayı istemiyoruz. Bizim emin oluşumuz, senin aşkının korkusundandır.
• Pervaneye her gün senin mumundan, senin ateşinden; "Bana kendini at, alevlerim içinde yan!" müjdesi geliyor. Ey pervane; öl ki, "Biz de onun ateşinde ölmeyi kabul ettik." diyelim, biz de onun aşkının alevleri içinde yanalım.
• Benliğimizden geçelim, varlığımızı terk edelim. "Aşkla varlığa ulaştık ancak ışkla varız" dediğimiz gün, neşeliyiz, sevinç içindeyiz.
* Sevgilim, biz senin güzellik bağını görmüşüz. 0 yüzden selvi gibi boy atmış, o yüzden süsen gibi dillenmişiz, dilli olmuşuz.
• Sevgilinin güzel yüzüne aşık olduktan, onun gül bahçesine daldıktan sonra, yürü git, dünyanın bütün gül bahçelerini ateşe ver!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
853. Seni bırakıp kendimle oldum da derde, eleme düştüm.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. IV, 1736)
• Senin.etrafında, dönüp dolaşmadım da, kendi kuruntuma uydum, kendi etrafımda dolaştım, yani seni bırakıp kendimle oldum. İşte o zaman, derde, eleme düştüm. Kötü bahtımın etrafında dolaştım durdum.
• Halk, sayılı bir kaç lokmanın etrafında döner, dolaşır. Bense, yaratıcının sayıya sığmayan nimetlerinin etrafında dolaşırım.
• Şu mahdut, sınırlı alemin oluşu da sınırsızlık alemindendir, duruşu da! Ben de haddi aşarsam, sınırsız dönüp dolaşırsam, beni ayıplama!
• Mezara benzeyen göğsümü, bir bağ, bir bahçe haline getiren Rabbim, benim mezara bağlanıp kalmamı layık görmedi.
• Mezar da ne oluyor? Can, göklere bile sığmaz. Beşten altıdan geçeyim de, yani beş duygudan, altı yönden geçeyim de, çabucak, eşsiz olan, tek olan Rabbimin etrafında dönüp dolaşayım, yani dünya sevgisini bırakayım da yalnız Hakk'ı düşüneyim.
• Ben parlak bir aynaysam da, toz toprak korkusundan iki üç gün kirli bir yün parçasının etrafında dönüp dolaşmam da yersiz değildir.
• Eğer, ben bir , şu bahar yüzünden bir gül bahçesi haline geleyim. Bir el isem bu buluşmadan yüzlerce beden olayım.
• Çeşit çeşit şekiller arasında, şu beden çaresiz, zavallı bir hale gelir. Fakat kendim, kendimi kötülüklerden, günah kirlerinden, paslarından temizler de Ayna olursam, artık ne diye bedenin etrafında dönüp dolaşayım, onu beslemeye çalışayım?
• Ben bu harf tavlasından yani dünyada görünen çeşitli hallerden kurtulup hakîkat çayırına yayılmaya çıkacağım. Ben bu maddî hayat direğinin etrafında dönen bağlı katır değilim.