70. Makale: ŞÜKÜR VE KUSURLARI İTİRAF
Amelini görme. Onlarla böbürlenme; bu hal sana yakışmıyor. Nefsi görmek, yapılan işlere karşılık beklemek iyi olmuyor. En iyisi bunları Hakk’tan (CC) görmektir. Bütün işleri O’nun (CC) yardımıyla yaptığını anla; ona göre işlerini ayarla.
Eğer bir kötülüğü yapmıyorsan düşün. Bu halin senden mi yoksa Hakk’tan (CC) mı? Elbette Hakk’tan (CC). O (CC), seni esirgedi. O (CC) , seni sakladı. Buna hamd etmek gerek. Şükür etmen lazım. Nerede şükür? Buna akılsızlık derler. Başkasının gücünü kendine mal etmen yerinde olur mu, akıl karı mı?
Şu misaller sana bir şeyler, anlatır sanırım.
Sen düşmanla çarpışıyorsun, fakat gücün yetmiyor. Öteden kuvvetli biri geliyor, düşmanın elini bağlıyor. Yere seriyor. Sen de yapacağını yapıyorsun.
Sonra her şeyi kendin yaptığını iddia ediyorsun.
Halbuki o kuvvetli adam gelmeseydi senin bir iş yapacağın yoktu. Belki de düşman seni öldürecekti.
Diğeri de şu: Biri vardır, zengindir. Herkese ödünç verir. Veyahut ihsan eder. Sen de bir şeyler almak istersin, ama sana vermez. Öteden biri gelir, sana kefil olur ve alırsın.
Sonra da:
- “Ben aldım. Benim itibarım var.”
Diye söylenmeye başlarsın. Yakışır mı?
İşte bu iki misal sanadır. İşlerini düzenle. Şükret. Sana verilenle yetin. Daima Allah’ı (CC) öv; her iyiliği O’na (CC) ver. Şer işleri sana yükle. Nefsini islaha çalış. Eğer birini kötüleyeceksen nefsin yeter. Çünkü bütün şerrin yuvası odur.
Yaradanı (CC) daima bir yaratıcı olarak bil. Ona göre edepli ol… Nefsini kötülüğün yuvası gör, ona göre terbiye et.
Bazı büyük bilginler şöyle derler:
- Sana lazım olan gelir.
Buna bir Hadis-i Şerifte işaret edilir:
- “Çalışınız, birbirinize yaklaşınız. Kötü yolları kendinize kapayınız. Herkes yaratılışının gereğini” yapar.
71. Makale: MÜRİD VE MURAD
Sen ya müridsin ya murad…
Ya Allah (CC) tarafından istenilen birisin veyahut O’nu (CC) isteyen bir müridsin.
Mürid olduğunu kabul edersen bütün yüklerin merkezi olduğunu da kabul edersin yahut bütün ağırlıkları omuzunda taşıyan biri olduğunu bileceksin. Çünkü arayıcısı, arayıcı her güçlüğe katlanmalı; arzusuna ermesi, istediğini bulması için bu yükleri çekmesi gerek.
Talip için beladan kaçmak olmaz. Nefsine hastalık gelir. Çocuğun ölür, malın çalınır. Bağına bahçene afet gelir. Bunların hepsini hoş karşılayacaksın. Bunlar, seni manevî günahlardan, kirlerden koruyacaklardır. Böylece hakikati sevenlere katılacaksın; onları bulacaksın.
Bu mana demek değildir ki bu gibi afetleri arayacaksın… Hayır. Gelene razı olacaksın, yani elinde olmadan…
Eğer murad isen yine vazifelerin olacak. O zaman daha ağır bir vazife ile başbaşasın. İşte o zaman Hakk’ı (CC) sakın itham etme. Bela gelirse şikayet etme. Sonra kıymetin düşer. Hakk (CC) seni seviyor. Böyle ufak tefek işlerle seni tecrübe ediyor. Seni tam olgun mertebeye çıkarmak için bunlarla deniyor. Böylece derecen yükselir. Velîlerin derecesine çıkarsın. Senin derecen onlardan alttır. Yerinde kalmak mı istersin? Onların yeri, senin bulunduğun süfli alemden yücedir. Onların yanına varmak istemez misin? Bulunduğun durum aşağıdır. Bu aşağılık içinde kalmayı arzu eder misin? Sen bunları arzu etsen bile Allah (CC) istemez. Çünkü O (CC), seni seçmiştir. Senin için O’nun (CC) bilgisi, senin bildiklerinden çok üstündür.
O (CC), senin için iyiyi seçiyor; en güzeli hazırlıyor. En yararlı hangisi ise onu söylüyor. Sen bunları kabul etmekten çekmiyorsun.
Burada sen bazı şeyler diyebilirsin. Mesela:
- “Allah (CC) madem birini seviyor, onu istiyor neden cefa veriyor? Halbuki bu cefa, en çok sevilene oluyor.”
Bu durumda sana Peygamberin (SAV) durumunu anlatmak yeter. O (SAV), en çok sevilendir. Bununla beraber en fazla cefa çekendir. Bu hali Peygamberimiz (SAV) şöyle beyan ediyor:
- “Kimsenin yapamayacağı şekilde Allah’tan (CC) korkarım. Allah (CC) yolunda kimsenin çekmediği ezayı çekerim. Öyle zaman oldu ki bir ay yiyecek bulamadım.”
Yine buyuruyor:
- “Ben Allah’ı (CC) en çok bilenim ve en çok korkanım.”
İşte Hadis-i Şerifler. Bunlar cefaları anlatır. Sebebi ise ilahi derecelerinin artması içindir. Onların derecesi ancak dünyada yapılan amelle yükselir. Dünya ise öbür alemin kazanç yeridir.
Peygamberlerin (AS) vazifesi, ilahi emirleri yerine getirdikten sonra sabırlı olmak ve olan işlere mukavemet etmektir.
Sonra bu dünya biter. Öbür alem başlar; ebedî saadete ererler.
72. Makale: ÇARŞI-PAZARA ÇIKANLAR
Sokaklara ve Pazar yerlerine çıkmak birkaç bölüme ayrılır. Elbette ki bunların, yani iman sahiplerinin pazara çıkmaları dünyaya ve dine dair vazifelerini yerine getirmek için gereklidir. Bunları birkaç kısma ayırmak sureti ile anlatmak yerinde olur.
Bunlardan bir kısmı sokağa çıkar; yalnız şehevî şeylere bakar. Kötü şeylere bağlanır. Onların geçici zevkleri kalbini bozar. Devam ederse helak olur; dinini bırakır. Ahlakı bozulur. Tabiatın verdiği adi zevkleri yapar, bütün fazilet duygularını söndürür. Ancak aradan geçen devrede kötülüğünü sezer, tevbe ederse onu o kötülükten Allah (CC) kurtarır. Çarşı-Pazar işiyle uğraşanlardan diğer bir kısmı ise gördüğünü görür. Mahvolacağı sırada aklı başına gelir. Dinî inançlarını düşünür, yaptığı işin hatalı olduğunu derhal anlar; nefsiyle mücadele etmeye başlar. Buna bir mücahid payesi verilir. Yaptığı iş dolayısıyle öbür alemin bol mükafatını kazanmaya namzet sayılır. Buna dair bir Hadis-i Şerif vardır. Onda şöyle buyurulur:
- “Bir kimse, kötülük yapamayacak halde iken kötü işlere yanaşmazsa ona bir sevap; yapmaya gücü yettiği halde yapmazsa ona da yetmiş sevap verilir.”
Bu çarşı-pazarlarda dolaşanlardan diğer kimse ise gider, alır, yer, içer. Allah’a (CC) şükreder. Kötülüğe meyil etmez. Hepsini Allah’ın (CC) vermiş olduğu bir nimet olarak kabul eder.
Yine onlardan bir kısmı çarşıya çıkar, gezer; fakat ilahi hikmetlerden gayri bir şey görmez. Sanki gördüğü Allah’ın (CC) nurudur. Ve bundan gayrısına kördür, sağırdır. Bunun derecesi yüksektir. Bu dereceye erenler, Hak ‘tan gayrisini bilmezler. Söz gelişi buna:
- “Çarşı da bir şey gördün mü?” diye sorarsan şöyle der:
- “Hayır…”
Hakikatte görmüştür. Ama bu gördüğü kalbini sarmamıştır. Ani bir bakışla geçmiştir. Uzun boylu ve kötü arzularla bakmış değildir.
Bu zat, her şeye değeri kadar önem verir. Dışıyla halka bakar, ama kalbi Hakk’tadır (CC).
Bu anlattıklarımızın son kısmına dahil olanların kalbi Allah (CC) sevgisiyle doludur. Kalbinde yalnız O’nun (CC) sevgisi ve O’nun (CC) yarattıklarının sevgisi vardır. Çarşıları, pazarları dolaşır; ağzından hikmetler çıkar. Dualar okur, Allah’a (CC) yalvarır. Hamd eder.
Bu, büyük insandır. Buna kulların hamisi denir. Buna arif de denir. Bedel ismi de verilebilir. Zahid, alim ve yeryüzünde Allah’ın (CC) halifesi ismi de kullanılır, îlahî bir elçi adı da takılır… Ne dense yakışır.
Allah (CC) bunlara, bütün iman sahiplerine rahmet ve rızasını ihsan eylesin. Doğru yola Allah (CC) hidayet eder.
73. Makale: GİZLİ KUSURLARI BİLİNEN VELİLER
Allah (CC) , bazı sevdiği kimseleri diğerlerinin ayıplarına vakıf kılar. Söylenen yalanları, şirki, küfür yollarım sezer. O velî bunlara dayanamaz, kızar bağırır. Bu yaptıkları haliyle Allah (CC) için olur. Evvela içten kızar, sonra dışa vurur. Bu durum onu rahatsız eder. Söylenmeye başlar. O kötülükleri bir bir sayar döker:
- “Böyle Müslümanlık olmaz.”
- “Bu işleri yapanlar şeytandır, şeytan da Allah’ın (CC) düşmanıdır.”
Gibi birkaç kelam sarfeder. Sonra devamla:
- “Yapılan bu işler ancak münafıkların yapacağı iştir. Münafıklar, cehennemin en dibine gireceklerdir.”
Şeklinde söylenir durur…
Bu sözler, o velînin ağzından böylece çıkmaya başlar. Bu sözler, onun veliliğine bir zarar vermez. Aksine bu sözler, onun tam bir velî olduğuna delil sayılır.
O, kendiliğinden konuşmaz. İlahî tecelli onu içine almıştır. O yaptığı işi ilahi tecelli ile yapar. Kaderle hareket eder.
Sözlerini söylerken bazılarının yüzüne karşı, bazılarının da ardından söyler. Ardından söylenince hoşa gitmeyenler için dedikodu yapılır. Bu dedikoduları önlemek için o velînin aleyhine söz sarfedilir:
- “Bu bir velîdir, neden gıybet eder durur? Onların bu sesine karşılık susmak, belki daha hayırlıdır.”
Sonra dışarıda insanlar gücenir. İç alemde Allah (CC) razı olmaz, darılır.
- “Zararı faydasından çoktur.”
Mealinde buyurulan ayetin hükmü altına girer bu işler.
O velîye burada düşen vazife, şeriata uymaktır. Onun emrine göre hareket etmektir.
Tevbe etmeli, yaptıklarını Allah’ın (CC) ve Peygamberin (SAV) emirlerine göre yürütmeli. Bu iş o velî için biraz zor olur, ama öbür şaşkınlar için iyi olur. Çünkü bir kimsenin ne kadar kötülüğünü yüzüne vurursan fenalık o kadar artabilir.
Doğru yola ancak Allah (CC) hidayet eder.
74. Makale: AKILLIYA GEREKEN
İnsan ilk başta nefsine bakmalı; yapılışını incelemeli. Kainatta mevcut olan harikalara göz atmalı. Onları bir bir tetkik etmeli. Bundan sonra Yaradanın (CC) varlığını istidlal eylemeli. Çünkü kainatta bulunan bütün varlıklar Allah’a (CC) götüren birer yoldur. O’nun (CC) kuvvetini, kudretini belirten birer hikmettir. Güzel iş daima iyi bir ustaya delildir.
Bu manayı daha iyi anlatmak için İbn-i Abbas’ın (RA) bir açıklamasını anlatmak yerinde olur.
Önce bir avet-i kerime meali:
- “Allah (CC), yeryüzünde olanların hepsini hizmetinize verdi.”
Bu ayetin tefsirinde İbn-i Abbas (RA) şöyle der:
- “Her şeyde Allah’ın (CC) isminden bir tanesi vardır. Ve her şeyin ismi Allah’ın (CC) ismidir. Sen ise, o isim ve sıfatların içindesin. Dışta olanlar onun kudretiyle olur. İç alemde olanlar onun hikmetiyle olur.”
Allah (CC), Zatını sıfatlarla gizlemiştir. Sıfatını da işlerle örtmüştür. İlim, irade ile olur. İrade ise, hareketlerle ortaya çıkar. Sanat, yapanı sakladı. Sanat irade ile belirdi. O (CC) gizliliği içinde saklıdır. Nimetleri yeryüzünde zahirdir. Kudreti açıktır. Hiçbir şey O’na (CC) benzemez. O (CC), görür ve işitir.”
İbn-i Abbas (RA) Hz.leri burada marifet sırlarını açıklıyor. Bunları hiçbir yerde görmek mümkün değildir; bu gibi sözlere kolay rastlanılamaz. Bu büyük insana Peygamber (SAV) şöyle dua etmiştir:
- “Ya Rabbi (CC)! Sen onu dinde, fakiri yap, tevil yollarını ona öğret…”
Allah (CC), bizi onların hayrına erdirsin; onlar arasında toplasın.
75. Makale: TASAVVUF VE OLUŞU
Sana Allah’tan (CC) korkınayı, kötülükten geri durmayı tavsiye ederim. İslam dininin zahirdeki emirlerine uy… Gönlünü geniş tut. Nefsini daraltma. Yüzünü güler eyle. Varlığını doğrulara harca.
Başkalarını üzme. Zor işleri kendin al. Fakirliğin kıymetini bil. Büyüklerin kadrini bil. Arkadaşların kıymetini bil; onlarla iyi geçin. Küçüklere nasihatta bulun. İcabında büyüklere de doğruyu söylemekten çekinme. Düşmanlık yapma. İyilik yapmaya devam et. Bol harca; hak yoldan olsun. Mal yığma. Sohbete layık olmayanlarla konuşma; gerek din gerek dünya için onlara akıl danışma.
Fakirliğin asıl manası odur ki; senin gibi birine ihtiyaç sayıp dökmeyesin… Zenginliğin manası ise, senin gibilere karşı gönlünde bir ilahi vakanın olmasıdır.
Tasavvuf dedikoduyu bırakmaktır. Yalnız açlığı gidermek için yemek, hiçbir işe yaramayan alışkanlığı bırakmakla hasıl olur. Nefse güzel gelen şeyleri bırakmak iyi olur. Fakir hali ilimle başlar; yumuşak tabiatla büyür. İlim onu korur. Yumuşaklık ise sevdirir. Tasavvuf sekiz huy üzerinedir:
1- Sahi olmak: Eli açık, cömert olmak; bu adet İbrahim Peygambere (AS) verildi.
2- Razı olmak: Bu adeti İshak Peygamber (AS) almıştır.
3- Sabır: Bu hali Eyyûb Peygamber (AS) benimsemiştir.
4- İşaret: Bu da Zekeriyya Peygamberin (AS) hususiyetidir.
5- Gurbet: Bu da Yahya Peygamberin (AS) hususiyetidir.
6- Kaim ve sade giyinmek: Bu da Musa Peygamberin (AS) meşrebidir.
7- Seyahat: Bu da İsa Peygambere (AS) nasip olmuştur.
8- Fakr: Bunu da Peygamberimiz (SAV) almıştır. Bir Hadis-i Şerifinde:
- “Fakr, benim öğüneceğim şeydir.”
Buyurmuş, sevdiğini ifade etmiştir.
Allah (CC) bütün Peygamberlerine (AS) selam ismiyle tecelli eylesin. Onlara uyanlardan rahmetini eksik etmesin.
77. Makale: ALLAH'I (C.C.) BİLİP HALKI BIRAKMAK
Allah’ı (CC) aradığın zaman halkı yok bil. Halk arasına karıştığın zaman nefsini uzak tut. Halkı bırakıp Hakk’ı (CC) düşündüğün zaman varlığın sana yok olduğunu görürsün. Nefsini karıştırmadan halk arasına girersen adil olursun. Sana uyanlar da senden emin olurlar.
İç alemine çekildiğinde her şeyi bırak. Yalnız gir; o zaman asıl arkadaşını sır gözünle, bu gözlerden başka gözlerle hikmetten görürsün.
Nefsin erir; yerine Allah’ın (CC) emri gelir. O’na (CC) yakınlık gelir. O zaman görürsün. Bilgisizlik bilgi, uzak yakın; sessizlik huzur; korku ünsiyet olmuştur.
Ev şurada duran, sadece iki şey vardır: Yaradan ve yaradılan. Yaradanı (CC) kabul edersen geri kalanlara söyle:
- “Alemlerin sahibinden başkası benim düşmanımdır.”
Bu işler kolay bilinmez. Tadan bilir. Safrası bozuk olan tad alamaz. Ancak tedavi sonunda tadabilir.
Ey karşımda duran, dinle: İman sahibi yarar iş tutarsa nefsi iyiliğe döner. Kalbin anladığını anlar. Sonra sır olur. Sonra fena bulur. Daha sonra varlık olur.Dostlara kapılar açıktır. Nefsini yola getir, dost ol, oradan gir.
Ey şurada duran, dinle: Fena şey, yaratıkları Yaratana (CC) karşı görmektir. Tabiatın melek sıfatına bürünmesidir. Bir zaman sonra bu da yok olur; ilk yaratılış şeklini bulursun. İşte o zaman suyunu Hakk (CC) verir. Varlığında filizlenen ekeneği o eker. Eğer bunu istiyorsan İslam ol; Hakk’a (CC) bağlan. Sonra bu yolumuzu arzu et. Daha sonra ilahi ilimleri öğrenmeye koyul. Marifet yollarını bundan sonra ara. Bundan vücut bul; var ol, varlığın onunla olsun.
Zahid ol, ilk iş zahidliktir. Bu, bir anlık iştir. Vefa sahibi ol, bu da az zamanda elde edilir. Sonu olmayan güzel iş ise marifet yoludur.
78. Makale: MÜCAHEDE EHLİ VE HUYLARI
Nefsiyle mücahede edenlerin, bu yolun hakikatini arayanların aşağıda belirtilen on esasa uyması gerekir. Bunlara uyanlar, nefislerine hakim kimselerdir. Bu sebeple en güzel şeylere kavuşurlar.
Birincisi: Allah (CC) adına yemin etmek.
Bu yemin, ister doğru isterse yanlış olsun; ister kasten isterse sehven olsun yapılmamalı. Yemin etmeyi adet edinmeyene nur yolu açılır; adet edinen zararını mutlaka görür. Yemini az olanın, gayreti çoktur. Arkadaşları arasında sevilir. Allah (CC) tarafından kalbine nur kapısı açılır. Bu nurla herkes tarafından seçilir. Gören sever. Düşmanları ondan korkar.
İkincisi: Yalandan sakınmak.
Yalan söylemek yakışmaz. Bilerek veya bilmeyerek söylenecek tek yalan, hayli zararlara yol açar. Yalan söylememeye alışanın kalbi nurla dolar. Bilgisi artar. İşlerine böyle devam ederse zaman olur ki sanki hiç yalan bilmezmiş gibi olur; bu yüzden herkesin sevgisini kazanır. Başkasından yalan işitse dahi ayıplamalı. Başkasının yalanına mani olmak da iyidir. Bunu yapmalı; yalan söyleyenleri bıraktırmak.
Üçüncüsü: Hiç kimseye bir vaadde bulunmamak.
Herkese vaadde bulunmak hatadır, doğru değildir. İnsan elinde olmayan sebepten vaadini yerine getiremez, yalancı olur. Herhangi bir vaadde bulunan kati söz vermemeli. Vaadini inşaAllah gibi sözlerle bitirmelidir.
Bu adeti yerine getirenler cömert olur. Allah (CC) tarafından haya perdesine bürünür. Doğru insanların yanında çok sevilir. Allah’ın (CC) sevgili bir kulu olur. Derecesi yüce olur.
Dördüncüsü: Yaratılmışlara lanet okumamak.
Lanet etmek yerinde olmaz. Ne kimseye lanet ne de bir şeye eziyet yakışmaz. Bunlar, iyilerin huyundandır. Bunun sonu çok kıymetlidir. Kimse için kötü dil kullanmayanın hayatı emniyet içindedir. Dünyası selamet, ahireti ise azıklıdır. Güçlük görmez. Çünkü kendisi kimsenin kötülüğünü istememiştir. Kulların saygısı, Allah’ın (CC) rahmeti onun için olur.
Beşincisi: Beddua etmemek.
Kendine kötülük edilse bile kimseye beddua yakışmaz. Kendisine yapılan her kötü söz veya kötü işe karşılık olarak beddua etmek hiç de iyi sayılmaz.
Beddua etmemeyi adet haline getiren en yüce makamlara erer. Huyunu bununla bezeyen dünyada sevilir, halkın kalbinde sevgisi olur. Herkes davetine icabet eder. Halk arasında efendi olarak bilinir.
Altıncısı: İslam kıblesine yönelip namaz kılan için küfür ve nifak hükmü vermek.
Bu hali benliğine sindiren ilahı rahmete yakındır. En büyük fazilet derecesine ulaşmış olur. Bu, Peygamberimizin (SAV) sünnetine uymak için seçilen en iyi yoldur. Müslümanlardan hiçbiri için kötü hüküm vermeyenin manevî duygusu gelişir, azaptan emin olur. Allah’ın (CC) rızasına kavuşur. Bu, her iman sahibinin elde etmesi gereken en büyük fazilettir. Bütün insanlar bu huy sahibine merhamet hissi duyarlar.
Yedincisi: Kötülüklere bakmamak ve duyguları korumak.
Bunlar, iman sahibinin en başta yapması gereken iştir. Bunun mükafatı dünyada da görülür. Öbür alemde ise elde edeceği güzelliğin sonu yoktur. İnsanlar için en zor iş budur. Allah (CC) bizleri bu yolda başarıya ulaştırsın. Bu güzel huyları yapmayı bize ihsan eylesin. Kalbimizden kötü isteklerin çıkmasına bizim için yardımcı olsun.
Sekizincisi: İnsanların hiçbirine işini gördürmemek.
Bu iş veya o iş gören; ister büyük ister küçük olsun.
İnsan için asıl lazım olan insanların işini almak. Onların dertlerini bitirmek. Onlardan her türlü yardım isteğini kısmak. Bu hal Allah’a (CC) kulluk eden için en güzel iştir. İttika yolunu tutan kimse için şart ve bir yoldur. Esasen kötülüğü yasak etmek; iyiliğe teşvik için bu yolun kesin olarak benimsenmesi gerekir. Çünkü bu halde insanlar göze eşit olarak görünür. Bu yol seçilmeye niyet edilirse Allah (CC) yardım eder. Yolun tamamen Hakk (CC) tarafına döndüğünü görenin imanı daha da artar. Hakikat karşısında insanlar arasında seçme yapmaz. İman izzetini ve servetini koruma yönünden bunları yapmak zorundadır. Çünkü ihlas kapısı buradan açılır.
Dokuzuncusu: İnsanların elinde bulunan her şeyden ümidini kesmek.
Bu da insan için önemlidir. Şerefin korunmasına yardımcıdır. Bu hal özel bir gönül zenginliğidir. Bu halin benimsenmesi şereftir. Temiz bir imanı gösterir. Gönül hastalıklarına şifa olan tevekküle, Allah’a (CC) güvenmeye götürür.
Bu hal, Allah’a (CC) götürür. Bu hal, zühd yoludur. En küçük kötülük dahi olsa bu yola girenden çıkmaz. Bu, Allah’ına (CC) tam güveni olanların benimsediği adettir.
Onuncusu: Tevazu sahibi olmak.
Şimdiye kadar yazdıklarımızın en önemlisi budur. Bir adam ibadet mi ediyor, tevazu lazım. Allah (CC) katında derecesinin yükselmesini mi istiyor, tevazu yolunu tutması gerek. Halk arasında sevilmek, manevî makamının büyümesini temenni etmek için tevazu sahibi olmak icap eder.
Dünya ve ahiret işlerinin yoluna girmesi için tevazu yolunun tutulması esastır. Çünkü tevazu huyların temelidir; güzel huyların kaynağıdır. Tevazu sahibi olmayan hiçbir isteğine esmez. Kul bununla yaralı kimselerle bağdaşabilir. Ve bununla Allah (CC) rızasına kavuşması mümkün olur. İman sahibinin açıkta, gizlide tevazu sahibi olması takva derecesinin onda gelişmiş olmasına işarettir.
Tevazu esas manası ile insanın her gördüğü şeyi kendinden üstün olduğu veya olacağı inancına sahip olmalıdır. Her gördüğü kimse için:
- “Belki bu benden daha üstündür. Allah (CC) tarafından benden daha fazla sevilmiştir…”
Demeli ve bu kanaati benliğine sindirmelidir. Kendinden küçüğü gördüğünde:
- “Küçüktür, henüz Yaradana karşı gelmemiştir. Halbuki ben Allah’a (CC) isyan ettim, karşı geldim; bu benden havırlıdır.”
Demeli… Büyük için de şöyle demeli:
Bir bilgini görürse;
- “Bu bilgindir, benim bilmediğimi biliyor. Bana verilmeyen ona verilmiştir. Onun bildiğini ben bilmiyorum, o bildiğiyle amel ediyor; bense cahilim, yapamıyorum.”
Demeli… Cahil bir kimseyi gördüğü zaman da:
- “O bilmeyerek günah işliyor, ben bilerek yapıyorum; öldüğümüz zaman bilinir.”
Şeklinde demelidir. Bir kafirle karşılaştığı zaman da şöyle demeli:
- “Belki dine gelir, imanlı olur. Belki beri günahlarım yüzünden imansız gidebilirim. Sonumuzun ne olacağı bilinmez…”
- “İşte en büyük iş bu hali almaktır. İnsanın faydalanacağı ilk ve son iş, tevazudur. Kul bu hali ruhunda duyduğu ve tevazu derecesine çıktığı zaman Allah (CC) için nasihat izni alır. Herkese nasihat vermeye koyulur. Dünya ve ahiret işlerine dair bütün üzüntüleri gider. Artık Allah’ın (CC) sevmiş olduğu insanlardan sayılır. Şeytanın da en büyük düşmanı sayılır. Rahmet kapısına varmış sayılır artık.”
Son olarak birkaç söz daha söylemek gerekecek ki bu da kibir üzerine olacak. Bilindiği gibi tevazu kibrin zıttıdır. Kibirli olanda tevazu olmaz. Bu yüzden kibirli olmak iman sahibine yaramaz. İnsan bu yolun tam gerçekleşmesini istiyorsa kibir ve kendini beğenme yolunu bırakması yerinde olur. Eğer kulluk vazifesini bir yeşeren ağaca benzetirsek onun yetişmesi için kibir bırakılmalıdır. Kendini büyük bilip beğenmeyi bırakmak her iman sahibine düşen tam bir vazifedir.
İşte… bu sevimsiz hallerin ortadan kalkması için tevazu yolu seçilmelidir. Tevazu zahidlerin en büyük şerefidir. Hak yoluna girenlerin işaretidir.
Yukarıdan beri anlattığımıza şunları da eklemeyi yerinde buluyoruz: İnsan elbette ki bu kadar şeref sahibi olunca bir makama çıkarılır. İşte o zaman insanı bilmeyerek yıkacak olan şey dedikodudur. Bu tamamen icapsız ve yersiz iştir. Bilhassa cemaat önünde yersiz dedikodu yapmak zararlıdır. Allah (CC) saklasın bu durumda olan insan isterse manen en büyük dereceye yükselsin yıkılması bir an işidir.
Bunları yapmak öyle sanıldığı kadar kolay değildir. Allah (CC) fazlını, ihsanını üzerimizden eksik etmesin.
Allah (CC) cümlemizi bu iyi işleri yapmaya muvaffak buyursun. Allah (CC) cümlemizi sözü özü bir olanlardan eylesin. Ömrümüzün son deminde imanla götürecek her türlü yararlı işi yapmamız için bize yardımcı olsun. Nefsimizin ve şeytanın şerrinden hepimizi korusun.
AMİN…