Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
814. Ben dünyaya mensup değilim, ben ötelerdenim.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. III, 1427)
• Ben ötelerdenim, ruh alemindenim. Bu dünya düşüncesinde değilim. Ben, ne sudan ne de topraktanım. Benim bu dünya ile ilişkim yok!
• Yukarılarda, gökyüzünün sonsuz boşluğunda sayısız yıldızlar varmış, denizlerde inciler bulunurmuş. Ovalarda nergisler, yaseminler, güller açarmış. Ben, bunlarla da ilgilenemem.
• Ben öyle bir manevî zevke dalmışım ki, neşelerden, sevinçlerden bile usanmışım, bıkmışım. Gönlümün yarinden başka, hiç bir kimse bana yar olamaz, beni neşelendirmez!
• Ben, aşk ırmağının suyuna düştüm, yıkandım, renkten ve kokudan arındım. Sevgilimin, kalbimde açtığı yaranın zevki aşkına düştüm de, merhem aradığım yok!
• Ben güzel gülüşlü îsa'yım. Şu ölü dünya benimle dirildi. Fakat ben Allah'a mensubum. Benim, Meryem'le bir ilgim yok!
• Ben, aşktan, sevgi sözünü duydum da susmayı kendime huy edindim. Aşka deyiniz ki; "Ben artık dostla konuşurken 'hayır, neden' sözlerini söyleyemem."
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
815. Nerede olursan ol sen, her yerde hazır ve nazırsın.
Müstef'ilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstefilün,
(c. III, 1377)
• Ey gönül gibi hem benimle beraber olan, hem de benden gizlenen sevgili! Sana gönülden selam veriyorum. Sen, Kabe'sin. Nereye gidersem gideyim, sana yönelirim, sana varmak isterim.
• Nerede olursan ol, sen her yerde hazır ve nazırsın. Uzaktan bize bakarsın. Adını anınca, gece bile olsa ev aydınlanır.
• Göze görünmeyen bir sevgiliysen, her an niçin gönlümü incitip duruyorsun? Eğer sen, göz önünde isen ne diye olmayacak düşüncelere kapılıyorum?
• Beden bakımından uzaksın ama, gönlümden gönlüne açılmış bir pencere var! 0 pencereden, ay gibi hırsızlamacasına sana haber gönderir dururum.
• Ey güneş! Sen, uzaklardan bize nurlar gönderiyorsun. Ey senden ayrı düşmüşlerin canı! Canımı sana kul, köle etmedeyim.
• Kulakta da sen varsın, akılda da, coşkun gönülde de! Fakat bunlar da oluyor ki, sen, benimsin! Sen bensin! Seni böylece övmedeyim, anlatmadayım.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
816. Ben garip bir kişiyim. Başımda senin sevdan var!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün,
(c. III, 1611)
• Yapma ey dost! Ben garip bir kişiyim. Başımda senin sevdan var! Ben dertliye, yurdundan ayrı düşmüş ben garibe hoş bir şekilde bak! Ben, seni istemekteyim. Başka isteğim yok!
• Senin aşkınla mestim, kendimden geçmişim. Benim, kendimden bile haberim yok! Hep seni durmadan istemekten ötürü, başımı bile kaşıyamıyorum.
• Gönlüm neden nurlandı, aydınlandı, neden ikbale erdi; sana söyleyeyim.
• Bu garip gönlümün aynasında, senin güzelliğini, eşsizliğini, hissediyorum, buluyorum da ondan!
• Ey dost, kıyamet gününü düşün de beni azarlama, ayıplama! Ben senin kınla coşmuşum, dalgalanıyorum. Bütün dalga olmuşum. Bütün coşkun olmuşum. Çünkü bende senin vahdet denizinin mübarek incisi bulunmaktadır.
• Gönül sarayına girip seni görmek istiyorum. Gafletimin kapıcısı beni içeri bırakmıyor. Beni başından savmak arzusunda ama, o bilmiyor ki, ben gizli gönül penceresinden seni seyretmedeyim, temaşadayım.
• Bundan sonra artık coşmayayım, kıyametler koparmayayım. Bende senin aşkından söz eden gönlün varken, artık kim benim gönlüme , hükmeder?
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
817. Sen ne bilirsin ki, ben, gönülde hangi padişahla beraberim?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. HI,1426)
• Sen ne bilirsin ki, ben iç alemde nasıl bir padişahla oturmaktayım? Sen benim sararmış yüzüme bakma, benim demir gibi sağlam ayaklarım var!
• Ben, yüzümü beni yaratan ve bu dünyaya getiren o padişaha tamamıyla çevirmişim. Beni yarattığından ötürü, ona binlerce şükrüm var!
• Ben bazen güneşe, bazen içi incilerle dolu denize benziyorum. Taştan, topraktan yaratılmış, değersiz bir varlık gibi görünüyorsam da, iç yüzümle, en azîz, en şerefli bir mahlukum.
• Şu dünya küpünün içinde, bir arı gibi vızıldar dururum. Fakat sen, sadece benim bu sızlanmalarıma bakma, benim balla dolu bir kovanım var!
• Şu çarkı döndüren su, ne de korkunç! Fakat ben, o suyun dolabıyım. 0 suyun üstünde hoş, tatlı iniltilerle dönüp duruyorum.
• Her cüz'üm açılmış, neden solayım, perişan olayım? Altımdaki burak eğerlenmiş bekliyor. Neden eşeğe kul olayım? Ayağımı akrep sokmadı ya, neden aydan geri kalayım? Sağlam bir ipim var, neden bu kuyudan çıkmayayım?
• Can güvercinlerine, bir güvercinlik yaptım. Ey can kuşum, uç, benim bunlardan da sağlam yüzlerce kalelerim var!
• Evlere vurur, evlere düşersem de, ben, mana güneşinin ışığıyım. Ben, topraktan, sudan doğdum. Anam balçıktır. Fakat ben, akîkim, altınım, yakutum!
• Sen, herhangi bir inciyi görürsen, o incinin içinde, öte yüzünde başka bir inci ara! Çünkü her zerre; "İçimde bir define saklıdır!" diye söylenip durmaktadır.
• Her inci sana; "Güzelliğimle yetinme, alnımda parlayan nur, içimde yanan ışıktan ileri geliyor." demektedir.
• Ben sustum. Sende gerçekleri anlayacak akıl yok! "Gören, anlayan bir can gözüm var!" diye kulağını sallama, kendini aldatma!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
818. Yücelerden gelen yücelere gitmek ister.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1585)
• Ey balçıktan yaratılmış dünya! Seni tanıdım tanıyalı yüz binlerce mihnetle, yüz binlerce dertle, bela ile tanıştım.
• Sen, eşeklerin yayıldığı bir otlaksın. Hz. İsa'nın konak yeri değilsin. Ben eşeklerin otlağını nasıl oldu da tanıdım, bilmiyorum ki!...
• Bu balçık yurdundan kurtuluş düşüncesini, kurtuluş yolunu gönlüme düşürenin havasına uyayım da, ağaç gibi yer altından baş kaldırarak, ellerimi göklere uzatarak kurtulmak için uğraşayım.
• Çiçeğe dedim ki: "Ey çiçek, bu çocukluk yaşında, nasıl oldu da tam olgunlaştın; kemale geldin?" Çiçek dedi ki: "Seher rüzgarını tanıdım, o beni uyandırdı da çocukluktan kurtuldum!"
• Ağacın dalı yücelerden gelmiştir de onun için hep yükselir, yücelere gitmek ister. Ben de aslıma doğru yükseleyim. Çünkü ben de aslımı bildim, tanıdım.
• Ben, ne diye bu balçık yurdunda, aşağı, yukarı deyip duracağım? Benim aslım, benim yerim mekansızlık alemidir. Ben herhangi bir yerin ehli değilim. Nereden, neyi tanımışım, ki!
* Hayır, sus artık, yok ol! Yokluğa var da, hiç bir şey olma! Bir bak da gör, ben, her şeyi yoklukta gördüm, tanıdım.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
819. Kendimi var sayarsam, ben yokum! Fakat kendimin yok olduğumu anladığım zaman varım!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. III, 1419)
* Gönlümün halini, sevgilime bildiğim gibi anlatayım. Gözlerimden yaşlar boşandı, gönlüm kana boyandı, bir türlü anlatamadım.
• Evvelki gün gönlümün halinden kırık dökük bir şeyler anlatıyordum. Düşünce kadehi daraldı. Ben de küçük bir şişe gibi onu kırdım.
• Bu aşk tüfanında koskoca gemiler paramparça olurken, tahta tahta kırılır, Aynlırken benim gönül kayığım ne olur, ne hale gelir? Zaten ben dayanıksız, elsiz, ayaksız biriyim!
"Şeyh Galip şu beyti söylerken acaba Mevlana'nın bu beytinden mi ilham aldı:
"Yine zevrak-ı derünum kırılıp kenara düştü,
Dayanır mı şişedir o reh-i sengsara düştü."
(Yine gönül kayığım aşk denizinde dalgalara dayanamadı kenara düştü. Gönül kayığı şişe gibidir. Taşlı yere düşünce dayanır mı?)
• Şu gemi de dalgalardan kırıldı, dağıldı. Ne güzelliği kaldı, ne de çirkinliği. Ben de kendimden geçtim, acele bir tahta parçasına sarıldım.
• Şimdi ben, ne yüksekteyim, ne alçaktayım. Fakat, bu söz yerinde olmadı. Konuya uygun düşmedi, aşağı düştü. Çünkü bu dalgayla ben bazen yüceler yücesine çıkmadayım. Bazen de yücelerden çok aşağılara inmedeyim.
• Yok muyum, var mıyım; ben ne bileyim? Ancak şu kadarını biliyorum ki: "Kendimi var sanırsam ben yokum! Fakat kendimin yok olduğumu anladığım zaman varım!"
• Kıyamette tekrar dirileceğimden şüphem yok! Şu dünya mahşerinde yüzlerce defa düşünce gibi ağlayıp inleyerek öldüm. Yine düşünce gibi canlanıp dirildim!
• Şu dünya ovasında, sevgili avcım beni avlayıncaya kadar ciğerim kan kesildi. Av olmama nasıl sevinmeyeyim? Beni avladı da kurtuldum.
• Düşünce sanki bir orman, bu ormanda yüzlerce kurt var! Böyle olunca ben niçin düşünceye dalayım? Ben, bana bu düşünceyi verenin yüzünden mest oldum.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
820. Gözlerime hoş bir hayal göründü.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün,
(c. III, 1379)
• Ben sevgilinin gül bahçesinden ve ezel meyhanesinin mahallesinden geldiğim için gözlerimde hoş bir hayal var!
• Mest oluşun sermayesi benim! Varlığın, var olmanın gayesi de benim! Manen yükselen melekleşen de benim, nefsine uyup aşağılara düşen de benim! Ben dönüp duran gökyüzü gibiyim!
• Ta ezelde, başlangıçta, yaratıldığım yerden geldim. Ben ilahî emanet olan ruh ile anlaştım, dost oldum, dönüp gittim, tekrar geldim. Pergel gibi bir noktanın etrafında dönüp duruyorum.
• Ben de ruha "Gel!" dedim, "Hoş geldin, sefalar getirdin, her halde bana yardıma geldin, bana yardım et!" 0 da bana; "Yardıma geldim, zaten bu iş için geldim." dedi.
• Ben ay'ım, sen de benim ışığımsın. Sen hem gül bahçesisin, hem de su! Bunca yolu senin için aştım, ayakkabımı giymeden, sarığımı sarmadan koşa geldim.
* Gülerek içeriye gir; acılığı yok et! Ey hoş acılık, şad ol, neşelen! Ben önce diken olarak geldim ama, sana güller vereceğim.
• Gül başını kaldırdı da; "Sabır, ferahlığın anahtarıdır!" dedi. Her dal: "Zorluk yok! Çünkü sabrettim de inciler gibi hoş meyveler vererek geldim." (dedi).
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
821. Biz, Hakk'ın nuruyla diriyiz!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. III, 1576)
* Biz, Hakk'ın bize lütfettiği nurla diriyiz. 0 nur bizi yaşatıyor. Biz, ona hem çok yakınız, çok dostuz, hem de ondan uzak düşmüşüz, ona yabancıyız. Ne olduğumuzu,
* Gerçek yüzümüzü göstersek, ay utanır, kendini görmeye kendini beğenmeye tövbe eder.
* Biz, kolumuzu kanadımızı açsak, güneş bile kolunu, kanadını yakar, yandırır.
* Şu tenimiz, bedenimiz, şu insan şeklinde görünen maddî varlığımız bizim gerçek varlığımızın perdesi, yüz örtüsüdür. Aslında biz bütün secde edenlerin kıblesiyiz.
* Sen, balçıktan yaratılan adama bakma, ona üfürülen nefesi gör de o nefese hayran ol!
* Şeytan, bizim dış yüzümüzü, bedenimizi gördü de, bizde bulunanı göremedi. Bizi Hakk'tan ayrı tanıdı.
"Bir yerde de Mevlana şöyle buyurur;
"Tevhid sırlanna işaret ettiği için, Mansur halk tarafından darağacına çekildi. Hallac sağ olsaydı, sırlarımın azametinden, taşkınlığından ötürü, o beni darağacına çekerdi." (Dîvan-ı Kebîr, c. III., 1459.)
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
822. Sen, şu bedeni benden al da, beni bedenden kurtar!
Müstef'ilün, Miistef'ilün, Miistef'ilün, Müstef'ilün,
(c. III, 1382)
• Ey gönülleri uyanık kişilerin sakîsi! Kerem kadehini sun, çünkü bizi yokluk aleminden bu dünyaya şarap içmek için getirdiler.
• Sen bize kerem kadehini sun da, can düşünceden kurtulsun, kendinden geçsin, şu benlik perdelerini yırtsın. Düşünceyi bir tarafa atsın. Çünkü düşünce, canı hırpalar, ömrü her an azaltır.
• Güzellik, Hakk'tan haberi olan bilgi sahiplerinin güzelliğidir. 0 hal ariflerin halidir. Onu görecek göz nerede? Nerede mana bilgisi? Nerede gül bahçesi? Nerede gül bahçesindeki güllerden aşk kokusunu alacak burun?
• Eğer mecliste kimse bulunmasaydı, sözüm yüce olurdu. Ya nur ol, yahut da bizden uzaklaş, git! Bize bu kadar sitemde bulunma! Anlayışsız kişilerin bulunduğu mecliste konuşulmaz.
• Sen, göz ağrısı gibisin, bir türlü gözü bırakmıyorsun. Hoca bu yaprağı çevir, yoksa ben kalemimi kıracağım.
• Vatan boş kalmaz, sen, şu bedeni benden al da, beni bedenden kurtar! Can sarhoş bir halde balçığa saplandı kaldı. Ayağımın kayacağından korkuyorum.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
823. Onun verdiği dertten, beladan şikayet etme!
Ben yüzlerce can verdim de bu belayı satın aldım.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Miistef'ilün,
(c. III, 1372)
• Bu sefer ben büsbütün aşıklığa bağlandım, tam aşık oldum.
• Gönlümü kendimden söküp attım. Ben şimdi gönülsüzüm. Başka bir şeyle diriyim. Aklı da, düşünceyi de kökünden yakıp yandırdım.
• Ey insanlar, ey insanlar, artık benden normal insanlık beklemeyiniz. Öyle düşüncelere daldım ki, benim düşündüklerimi deli bile düşünemez.
• Bu yüzdendir ki, aklım, bu gün benden tamamıyla bıktı, usandı. Onu görmüyorum sanıyor da beni korkutmak istiyor.
• Ben ondan niçin korkayım? Onun için ben, bir surete büründüm. Nasıl olur da ben bir define olurum? Kendimi göstermek için bir bucağa gizlendim.
• Benim yıldızların kaselerinde de, feleğin sofrasında da gözüm yok! Fakat ben dilenciler uğruna nice kaseler yaladım.
• Ben bir iş yüzünden dünya hapishanesine düştüm. Yoksa ben neredeyim, lhapishane nerede? Ben kimin malını çaldım da buraya düştüm?
• İstediğin kadar bana bak! Bütün gücünle, dikkatinle bak, fakat yine de beni tanımazsın. Çünkü benim bir değil yüzlerce sıfatım, yüzlerce görünüşüm var.
• Gel, gözüme gir de, bana benim gözümle bak, çünkü ben kendime, gözlerin göremediği bir misafir seçmişim.
• Sen, şarapla sarhoşsun, ben şarapsız sarhoşum. Sen gülen bir aşıksın, fakat ben, ağızsız, dudaksız gülmedeyim.
• Ben çok tuhaf bir kuşum. Acıktım da şu çayırlıktan uçtum. Orada avcı da yoktu, tuzak da yoktu. Öyle olduğu halde geldim, şu beden kafesine girdim.
• Dostlarla beraber olunca, kafes, bağdan da iyidir, bahçeden de! Can Yusuflarının hatırı için kuyu dibinde konakladım, orayı yurt edindim.
• Onun gönülde açtığı hicran yarasından ötürü sızlanma! Onun verdiği dertten şikayet ederek ağlama, hastayım diye feryat etme! Ben yüzlerce can verdim de bu belayı satın aldım.
• İpek böceği gider gelir, ipekler örer. Sözüme dikkat et; ben de bir ipek böceğiyim- Belalar örer, bela iplikleri sarar dururum.
• Ben, beden kabrinde kalmışım. Yürü benim İsrafıl'ime git! Benim için suru üfürsün de beni diriltsin! Çünkü bu beden kabrinde yata yata döküldüm, çürüdüm, eridim, bittim.