Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
744. Onun aşkının hevesi ile dokuz kat çarh edip dönüyor.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.IV,1714)
• Ne zamana kadar hep böyle habersizce gideceksin? Başını yerden kaldır da jama bak; hatta dam da bir şey mi? Şöyle sen yukarılara, göklere bak!
• Hiç belli olmaz, can ansızın bir cilveye, bir cezbeye kapılır da, yüzlerce ayın, yüzlerce güneşin kendisine kul, köle olacağı bir ay halini alabilir.
• Görmüyor musun? Onun aşkının hevesi ile dokuz kat gök çarh edip dönüyor. Canla gönül de onun şarabından kadeh kadeh içiyorlar.
• 0 tecellî edince, canlara onun nuru vurunca can şarabını içmek mübahtır. yiyip içmek, yatıp uyumak da haramdır.
* Dünya; "Ey rüzgar ne haber var?" diye sordu. Rüzgar da cevap verdi ki: Korkudan başka hiç bir şeyden haberim yok!"
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
745. Ben derdimi sevmekteyim, derdime gönül vermişim.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat
(c. IV,1678) • Ben ağlasam da, özür dilesem de sevgili duymaz, ilgilenmez. Çünkü o kulaklarına pamuk tıkamıştır.
• Bana ne cefa ederse etsin, sevgili yaptığı işlerden, cefalardan üzüntü duymaz. Yaptıkları kendinde kalır, ama ben o ne cefa ederse etsin, şikayet etmeden o cefalara katlanırım.
"Eski şairlerimizden birisi bu konuda şöyle yazmış:
"Yarın cefası cümle vefadır, cefa değil!
Yarı cefa etti diyenler ehl-i vefa değil!"
• Beni adam yerine koymasa, beni yok saysa, (varsın) saysın, ben onun sitemini kerem sayarım.
• Onun bana verdiği dert, gönlüme deva olmaktadır. Bu yüzdendir ki ben derdimi sevmekteyim, derdime gönül vermişim.
"Bu beyt Niyazî-i Mısrî hazretlerinin:
"Derman aradım derdime
Derdim bana derman imiş beytini hatırlatıyor.
• Onun aziz aşkı beni horlayınca, kendimde yücelik bulurum, saygı görmüş olurum.
• Bedenim, üzüm gibi onun ayakları altında ezilince, mutlu olurum, şarap haline gelirim.
• Onun sevimli ayakları altında üzüm gibi ezilmek bana can verir. Sırlarım neşe bulur, zevke erer.
• Halbuki bu mutluluktan gafil olduğu için, onun ayakları altında ezilen üzüm, kan ağlar. "Bu cevrden, bu cefadan, bu işkenceden bıktım!" der.
• Onu ezen ayaklar; "Ben seni bilgisizlikten ezemiyorum!" der de, kulaklarına pamuk tıkar, şikayetleri duymaz.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
746. Sen bana o gizli dünyayı göster de, artık bu dünyayı yok sayayım, inkar edeyim.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat.
(c.1V.1679)
• Ben mest de olsam ayık da olsam, sevgilinin güzel gözlerinin kuluyum, kölesiyim.
• Canın ve cihanın yüzünün hayali olmadıkça, kendimden de, candan da, cihandan da bezginim, usanmışım.
• Beni gece gündüz güller, gül bahçeleri içinde bırakan güzelimin gül yüzünün kölesiyim.
• İşte ben onun gül yüzünde böyle bir ayna görmedeyim. Gözümü bu aynadan nasıl ayırabilirim?
• Güzelim bana dedi ki: "Ben güzellerin canıyım!" "Evet ey sevgili!" dedim. 'Ben de seni öyle görüyorum."
• Dedi ki: "Başında eğer benim coşkunluğum varsa, senden kıl kadar ayrılmam, seni bırakmam.
• Ben öyle bir mumum ki pervane olanı tutar, kendi ateşimin içine çeker, yakanm."
• Ona dedim ki: "Benden ne yakarsan yak, zaten ben senin aşk dumanından ibaretim."
• Sakî geldi de: "Dostça bana bir şey ver!" dedi. "îşte sarığım; al sende rehin olarak kalsın!" dedim. ;
• "Hayır hayır yanlış söyledim." dedim. "Sarığım yerine sen başımı al da, ondan kurtulayım. Fakat biraz dur, aklım başımda. Sen bana şarap ver aklım gitsin de ondan sonra başımı al!
• Sen bana o gizli dünyayı göster de artık bu dünyayı yok sayayım, inkar edeyim."
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
747. Sen edepten bahsediyorsun, ama sende edep görmedim.
Müstefilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c. IV, 1690)
• Sevgilim, sensiz iki cihanda da neşe görmedim. Çok güzel varlıklar, şaşılacak şeyler gördüm ama senin gibi güzel göremedim.
• "Ateş kafirin nasibidir." diyorlar. Senin ateşine yanmamış Ebu Leheb'den başkasını görmedim.
• Gönül penceresine nice zaman can kulağını dayadım, dinledim. Pek çok sözler işittim ama söyleyen iki dudağı görmedim.
• Kuluna birdenbire rahmetini saçtın. Bu ihsana sebep senin hududsuz lütfundur. Başka sebep görmedim.
• Cibresi üzüm teknesine girmeyen, Halep'te bile eşi bulunmayan o billur şişedeki şaraptan,
• 0 kadar sun ki kendimden geçeyim. Çünkü ben varlıkta kendinde olmakta zahmetten başka bir şey görmedim.
• Ey nihayetsiz aşk, ey ilahi mazhar! Sen hem güvenilir dayanaksın, hem de kuvvetli arkasın. Senin şanına, haline uygun düşecek bir lakab görmedim.
• Kardeşim sus, fazileti, edebi bırak! Sen bahsediyorsun, ama sende edep görmedim.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
748. Ben şaşılacak acayip bir cihanım, bir avuç toprakta gizlenmişim.
Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c.IV, 1693)
• Ben tertemiz olarak aşk yoluna düşmüşüm. Bu yolda gizlenmeden yürümekteyim. Ben kimseye kin gütmem, garaz tohumu ekmem. Yokluk bile bana sığınır, bana dayanır. Benim gözüm toktur. Ben hiç bir zaman tama'ın sırtını kaşımam.
• Ne halkın dedikodusu ile rahatsız oluyorum, ne de kimseden korkum var. Ben hür bir kuşum, kafes azığına ihtiyacam yok.
• Ben yağmurlar yağdıran bir bulutum. İnciler saçan bir göğüm. Yeryüzünde susuzlara ab-ı hayat sunmadayım.
• 0 ağaç, Hz. Müsa'ya uzaktan ateş gibi göründü ama o ateş gönüllere hoş gelen bir nurdu, ben de uzaktan ateş görünürüm ama ateş değilim, ben de nurum.
• Rüzgarla ağacın dah titrer, oynar ama gövdesi hiç titremez durur. Benim de görünüşte kararım yok. Hadiseler karşısında ben de ağaç gibi titriyorum ama, ruh aleminde karar etmişim. Korkmam, titremem.
• Ben şaşılacak, acayip bir cihanım. Bir avuç toprakta gizlenmişim. Her gece gönlüm gündüz gibi aydınlıktır. Her sonbaharın içinde ilkbaharlar bulunmaktadır.
• Ben tamamıyla yok olup kendimden geçtiğim zaman kendime gelirim, kendimi bulurum. Bedenimin aslı olan dört unsur ile beş duygudan kurtulunca tam adam olurum.
• İnsan haksız yere kendisinde bir ihtiyar olduğu, cüz'î iradesi bulunduğu davasına girişir. Aslında Hakk'ın ihtiyarındaki yücelik, benim ihtiyarımı elimden almış, beni ihtiyarsız bırakmıştır
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
749. Ben değersiz bir saman çöpü gibiysem, benim kehribarım sen değil misin?
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. IV,1728)
• Sen beni istemesen de ben seni canla, gönülle isterim. Sen bana kapıyı açmasan da ben kapının eşiğinden ayrılmam, orada oturur kalırım.
• Ben balık gibiyim, dalga beni karaya atsa da, sudan başka sığınacağım yer yoktur. Gönlüm sudan başka bir şey istemez.
• Kendi kendime nereye gidebilirim? Benim gönlüm mü var? Ben de, beden de, gönül de ancak padişahlar padişahının gölgesine sığınmışız.
• Mest olup gitmişsem, yıkılmış, kendimden geçmişsem, mest oluşum, yıkılıp gidişim sendendir. Bir şey biliyor, bir şey duyuyorsam bilişim, duyuşum da sendendir.
• Eğer bende bir gönül kalmışsa gönlümü alan sen değil misin? Eğer ben değersiz bir saman çöpü gibiysem, benim kehribarım sen değil misin?
• Yediğim nefis yemeklerin tatlı helvaların, çöreklerin ağzımda bıraktıkları tat, o güzel dudaklarının tadından, lezzetinden birer kırpıntı değil midir?
• Ne yüksek mevkiler düşünürüm, ne sultanlık, ne mal mülk, ne şöhret, ne ululuk! Bunların hiç birisinde gözüm yok! Senin aşkın bunların hepsinden üstündür!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
750. Şu zamanda, Mansur gibi, ben senin darağacının altındayım.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c.IV, 1726)
• Bana şarap sun, çoktanberi ben senin güzelliğinin mahmuruyum. Ben eski bir hırkaya bürünmüşüm, ama senin gerçek dostun değil miyim?
• Şu anda mahmurum, sen bana uy! Benim dediğimi yap! Mest olup kendimden geçtikten sonra zaten senin emrindeyim, senin dilediğini yaparım.
• Sen şimdi "Enel-hakk" kadehini doldur! Mansur şarabından sun! Şu zamanda Mansur gibi ben senin darağacının altındayım.
• Elest demindeki sözleri, ahitleri, şartları hatırla. Benimle nelere karar vermiştin? Ben hala o karardayım.
• Ey avucum! Tuttuğum kadehe de ki: "Sen at gibi bana binmişsin, ben seni taşıyorum. Fakat aslında şaşılacak şey şu ki; içindeki şarabı içince ben sana biniyorum, sen beni taşıyorsun.
• Ey kadeh! Ben aşıklar halkasının ortasındayım. Sen benim etrafında dönmedesin, ama aslında beni döndüren sensin. Senin etrafında dönen de benim.
• Ben nasıl kafir olurum ki, senin gibi bir puta tapıyorum? Ben nasıl fasık olurum ki, senin şarabını içiyorum?
* Gel gel! Sen zamanenin sırlarını bilensin, gönlümün sırlarını ört ki ben senin sırdaşınım
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
751. Aşk dersi, çalışmakla öğrenilmez.
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.IV,1710)
• Senin güzel yüzünü görünce, yeşil çimenlerden, gül bahçelerinden vazgeçtik. Gözünü görünce de şarabı ve şarapçıyı görmez olduk.
"Gözün döktüğü kanlı yaşlar, şaraba benzetilmiştir. Bir ilahide: "Gözüm ki kana boyandı, şarabı neyleyeyim?" denmiştir.
• Oturduğumuz evi rehine verdik, geldik, senin mahalleni yurt edindik. Dükkanı yıktık, işten, kazançtan vazgeçtik.
• Neyimiz varsa hepsini aşk yağma etti. Kardan, zarardan, alış verişten vazgeçtik.
• Aşk davasına girişmek, sonra da hayadan, utanmaktan bahsetmek olamaz. Bu sebeple biz aşk yoluna düşünce hayadan, utanmaktan vazgeçtik.
"Bir başka beyitte Mevlana şöyle buyurmuştu:
"Eğer sen aşkın aşığı isen ve aşkı arıyorsan, keskin hançeri al, utanmanın boğazını kes!"
• Gamın haddine mi düşmüş ki bizim adımızı ansın? Elini çırp, bizi alkışla ki artık biz gamdan da, gam çeken gönülden de kurtulduk.
• Neşe yürüdü, gönül hoşluğu ülkesi bize verilmiş. Azın, çoğun varından da yoğundan da vazgeçtik.
• Biz söz söylüyoruz, sen inkar ediyorsun. Biz iki alemin ikrarından da, inkarından da vazgeçtik.
• Dünya işini paylaşmayan şu köpeklere bak! Nasıl da birbirlerine düşmüşler. Biz köpekten doğmadık, köpek de değiliz. Bu sebeple biz dünya işinden vazgeçtik.
"Bu beyitte şu hadîse işaret var: "Dünya bir leştir. Köpekler onu isterler."
• Gönül sırlarını ancak Allah bilir. Bu bize kafi. Bizler kötünün kötülüğünden, hilecinin de hilesinden kurtulduk.
• Aşkın verdiği ders hiç unutulur mu? Ona çalışmaya ihtiyacımız yok. Zaten o ders çalışmakla öğrenilemez.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
752. Ben eskiden ettiğim tövbelerden tövbe ettim.
Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstefilün, Fe'ulün
(c.IV,1685)
• Ey çalgıcı! Şu gazeli oku: Ben sevgiliden, her çeşit gülden, her çeşit dikenden vazgeçtim. Çünkü artık tövbe ettim.
• Bazen işime çok düşkün olurum. Adeta işimin mesti olurum. Bazen mahmur olurum. Artık işten de, mahmurluktan da vazgeçtim. tövbe ettim.
• Boğazıma kadar tövbe etmek suçuna gömülmüşüm. Tövbeden o kadar canım yandı ki, eskiden ettiğim tövbelerden de şimdi tövbe ettim.
" Tövbe etmekten tövbe etmek ne demektir? Ariflere göre bir insanın: "Ben bu işi bir daha yapmayacağım." diye tövbe etmesi, o kişinin kendinde bir güç, bir varlık hissetmesi anla-mına gelir. Ey zavallı insan! Sen kimsin ki: "Ben bunu bir daha yapmayacağım." diyor-sun. Her şey Hakk'tan geldiğine göre, senin bir yapma gücün var mıdır? Tövbe etmekten tövbe etmek hali, bize ait değildir. Kamil insanlara aittir. Arifler, kamil insanlar, Hakk'ta fanî olduklan için, bıitiin isteklerinden, bütiin iradelerinden kurtulmuşlardır. Tamamıyla Hakk'a teslim olmuşlardır. Bizim gibi insanların yaptığı hatalardan tövbe etmesi, o suçu bir daha işlememek için ahitte bulunması ve Hakk'ın verdiği cüz'î iradeyi kullanması şart-tır. tnsanın işlediği giitidhlardan tövbe etmesi, Kur'an-ı Kerîm'in bir çok yerlerinde emre-dilmektedir. Peygamber Efendimizin bir çok hadîslerinde tövbe üzerinde durulmaktadır. Bu konu hassas bir konudur. Yanlış anlaşılmamalıdır. Peygamberler ve onlann varisleri olan gerçek veliler niçin geldiler? Hepsi de cüz'î iradelerimizi kullanarak imana gelmemizi, günahlardan arınmamızı emretmiyorlar mı?"
• Ey şarap satan, kadehi elime ver. Ben sıkılmayı bıraktım. Arlanmaktan tövbe ettim.
• Allah Allah! Ey çalgıcı! Ben yolumu şaşırdım. Sen kendi yolunu, kendi işini iyi bilirsin. Çengi eline al da telleri üzerine tövbe ettiğimi çal!
• Düşünmekten, çare aramaktan gönlüm parça parça olmuştu. Anladım ki çare, çaresizliktedir. Çaresiz tövbe ettim.
• Sen ay yüzünü göster de karanlık geceyi nurlandır, güzelleştir! Ben o günahın zevkinden çok tövbe ettim.
• Tövbe vaktidir dedim. Bir çılgın aşık bana: "Ben eski bir tövbe eden kişiyim, ben geçen sene tövbe ettim." dedi.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
753. Bana tas tas şarap ver de; beni varlığımdan kurtar!
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. IV, 1716)
• Bu gece şu ben zavallının bedeninden canı tamamıyla al, al da bundan sonra dünyada, kimse benden bahsetmesin!
• Şu anda senin mestinim. Bana bir kadeh sun da iki cihandan da vazgeçip, büsbütün sende yok olayım.
• Ben sende yok olunca, hani o senin bildiğin hal başına gelince, yokluk kadehini elime alırım da kadeh kadeh senin aşk şarabını içerim.
• Can senin yüzünden yandı, yakıldı. Mum senden nur aldı, aydınlandı. Bir insan da eğer senden yanmazsa, o hamdır, ham!
• Sen bana birbiri ardınca yokluk şarabını sun! Ben tamamıyla yok olunca, yokluğa dalınca, artık evi damdan ayırdedemem.
• Ey yokluğuna binlerce varlık kul olan, köle olan! Yokluğun arttıkça can sana yüzlerce secde eder.
• Bana tas tas şarap ver de, beni varlığımdan kurtar! Şarap olgun kişilere Hakk'ın bir nimetidir. Akıl ise ham kişilere mahsus bir şeydir.
• Yokluk denizini dalgalandır da, beni kapsın götürsün! Ne zamana kadar korku ile deniz kıyısında adım adım duracağım?