-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
243. 0 güzelliği görünce hayranlıktan ağzım açık kaldı.
Mefülü, Pa'ilatii, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 449)
• Sevgili; rühun yüzü çok güzeldir, çok parlaktır ama; senin yüzündeki güzellik büsbütün başka güzelliktir.
• Ey yıllarca rühu, ruhun güzelliğini, vasıflarını medheden! Bana bir sıfat göster ki, o sıfat, ruhun zatına uygun olsun.
• Onu hayal etmek gözdeki nüru artırır. Fakat göz onun kendisini görünce nur artıran hayali vuslata karşı pek sönük, pek zavallı kalır.
• 0 yüzü, o güzelliği görünce hayranlıktan ağzım açık kaldı. Her an dilimde, gönlümde; "Allah'ım, sen pek büyüksün. Allah'ım, sen ne güzeller yaratıyorsun?" diye o yüce yaratıcıya sena var!
• Gönlüm senin havanda, senin sevginde yer edinen, oradan bir türlü ayrılmayan bir göz oldu. Oh, o sevgi ne kadar da hoş! 0 sevgi, gözü de, gönlü de beslemede, olgunlaştırmadadır.
• Sen artık ne hüriden bahset, ne aydan, ne ruhtan, ne de periden. Çünki bunların hiç biri ona benzemezler? 0 büsbütün bambaşka bir güzeldir.
• Senin aşkının yaptığı iş, kölesini okşamaktır. Lütuflarda bulunmaktır. Yoksa 0 aşka layık gönül nerede bulunur!
• Bır gece bile olsa senin havana kapılıp, seni hayal ederek uyumayan gönül, karanlık gece içinde nürlu bir gündüz meydana getirir. Hava onun nüru ile ışıklanır, apaydın olur.
• Muradından, isteğinden geçen, sana mürid olur. Istemeden, dilemeden is-teğini bulur, dileğine erişir.
• Bu aşk ateşine düşüp yanan, yakılan cehennemlik kişi, kevsere düşmüştür. Çünkü ey sevgili, senin aşkın kevserdir.
• Ayrılığının acısı ile içim yanıyor. Elimi çaresizlikten başıma vurup duruyo-rum. Ama sana kavuşmak, seninle buluşmak ümidi ile ayağım yere basmıyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
244. Rahattan, ızdıraptan, benlikten kurtulmadıkça
vuslata erenlerin yanlanna gidemezsin.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 456)
• Sen hududsuz, şefkatle dolu bir sevgilisin, bizi kucakla! Allah da bilir kı aşığı okşamak, onun gönlünü almak ayıp değildir.
• Ay yüzünü aşıklara gösterdiğin geceden beri herkes kararı olmayan gökyüzüne döndü. Hiç kimsede karar ve huzur kalmadı.
• Üstünlük, lütuf, ihsan denizinin feyzinden başka hiç bir şeyde ümidimiz yok! Seni övmeye, seni anlatmaya imkan yoktur!
• Seni sevmenin zevkine vardık. îhtişamını, büyüklüğünü gördük de öyle §a-şırdık kaldık ki, elimiz hiç bir iş tutmaz oldu.
• Bizler yüzlerce tuzaktan kahramanca sıçrayıp kurtulmuş kuşlar gibiyiz.
•Ama senin tuzağın öyle bir tuzak ki, oradan kurtulmanın, uçup kaçmanın imkanı yok!
• Aşkının elçisi, sabah şarabı sunan sakî gibi geldi de bize o mahmurluk vermeyen şarabı sundu.
• "Gücüm kuvvetim yok, ayrılık yüzünden perişanım, hastayım." dedim. Acele etme! Şimdi hemen özür getirilecek zaman değil." dedi.
• "Bahaneler icat etmiyorum. Halim yok. Hıçkıra hıçkıra ağlamıyorsam, perişan bir halde değilsem özrümü kabul etme!" dedim.
• Halini unut da aşk şarabını içmeye bak. Aşıkların ne iradeleri vardır, ne de ihtiyarları ellerindedir.
• Rahattan, ızdıraptan, benlikten kendini hatırlamaktan kurtulmadıkça seni vuslata erenlerin, manen Hakk'ı bulanların yanına almazlar, oraya varmaya yol vermezler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
245. Sen bir dost ararsan, rahmeti sayıya sığmayan dostu ara!
Mefulii, Fa'ilatii, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 445)
• Bu çok tuhaf, hiç görülmemiş bir ateş! Bir an bile sabrı, kararı yok! Nasıl olabilir ki, hem sevgilinin yanında alevlenmiş, hem sevgilinin yanmda yoktur!
• Şekil nasıl ayak diresin? Şeklin zaten sebatı yok! Mana nasıl onu ele geçir-sin ki apaçık ortada değil!
• Dünya bir av yeri; yaratılmış olanlann hepsi de av! Avlanan emîrden de bir nişane, bir belgeden başka ortada birşey görülmüyor. Eseri meydanda, kendisi gizli!
• Her tarafta bir iş, bir çalışma var! Her tarafta yükler, denkler var. Her tarafta; "Biz emîriz, biz büyük insanlarız." diyenler var. Fakat asıl emîrin konağında ne yük var, ne de denk!
• Ey rüh! Elini çek de yüzünün hoş rengi görülsün. Çünkü şu görünenlerin hepside köpük, şekil, resim!
• Ey iyi bahtlı, hoş talihli kişi! Sen dost ararsan rahmeti sayıya sığmayan dostu ara!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
246. Aşk yüzünden kınanmak, ayıplanmak bir adettir!
Mef'Olü, Fa'ilat, Mefa'ilü, Fa'ilat
(c.I, 446)
• Sağdan, soldan çekiştirmeler, ayıplamalar duyulsa bile gönlünü bir güzele kaptırmış olan kişi aşkından dönmez!
• Aşk yüzünden kınanmak, ayıplanmak nasıl bir adet ise, aşığın kulağının sağır olması da bir adettir.
• Aşk uğrunda iki dünyanın yıkılması, viran olması; aslında mamur olmaktır, yeniden yapılmak, meydana gelmektir. Aşk uğrunda, aşk yolunda bütün faydalardan vazgeçmekte fayda vardır!
• Hz. îsa dördüncü kat gökten; "Haydi ey aşıklar, elinizi, ağzınızı yıkayınız! Gök sofrası kuruluyor. Manevî yemekler yeme zamanı geldi!" diye bağırıyor.
• Yürü! Yokluk meyhanesinde sevgiliye karşı yok ol! Nerede iki sarhoş varsa, orada kavga ve gürültü vardır.
• Sen şeytanların bulunduğu yere; "Yardım, yardım!" diye gelip giriyorsun. Aklını başına al da yardımı Allah'tan iste! Buradakilerin hepsi de insan şeklinde birer şeytan, birer ifrittir.
• 0 kadar çok mana şarabı iç ki, mest olasın da dedikodudan kurtulasın. Sen aşık değil misin? Aşk da bir meyhane değil mi?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
247. Sevgili dedi ki: "Zerre zerre bütün dünya bana aşıktır."
Mef'fllü, Fa'ilatii, Mefa'îlü, Pa'ilat
(c,I, 448)
• Bugün sevgiliyi görme, onunla buluşma günü! Bugün en büyük güneşin doğduğu gün!
• Hüriden, aydan, ruhdan, periden hiç bahs etme! Bunların hiç biri bizim sevgilimize benzemez! Bizim sevgilimiz bambaşka bir şey!
• Kim onun yüzünü görüp harap olmadı ise o insan değildir! Cansız kayadır, mermerdir!
• Onun aşkından, ateşinden haberi olmayan mümin, aşk yoluna düşmüş, Hakk aşıklarının gözlerinde kafirdir!
• Rühu'l-Kudüs kapının halkasını çaldı. Ay yüzlü sevgilim; "Kapıyı çalan kimdir?" diye seslendi. 0 da; "Kapıdaki senin eski kulun, eski kölen!" diye cevap verdi.
• Sevgili; "Yanında kim var? Bu kapıya kiminle geldin?" diye sordu. Ruhu'lKudüs de; "Yanımda senin aşkın vardı." Sevgili; "Aşk nerede?" dedi. 0 da;"Aşk gönlümde." dedi.
• Sevgili dedi ki: "Zerre zerre bütün dünya, bana aşıktır. Sen yürü git! Getirdiğin meta', mal bizce pek değersiz bir şey."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
248. Gönlündeki gamları sil süpür! Orası tertemiz olsun!
Çünkü gönül dostun hayalinin evidir.
Mef'fllü, Fa'ilatü, Mefa'îlii,
(c.I, 447)
• Ey gül senin çok nazik bir yanağın var! Fakat bu kadar nazik olduğu halde yanağını sevgilinin yanağına sakın koyma! Onu incitirsin. Çünkü onun yanağı senin yanağından daha naziktir.
• Hatta ey gül, gönlünde bile onun nazik güzel yanağını, kendi yanağına koymayı hayal etme. Çünkü yanağını yanağına koyunca gönülde olduğu için senin gönlündeki aşk sırrım anlar. Gönüller alan dost pek naziktir.
" Gül yanakların hayalen bile incinmeleri bendenize Nedîm'in şu beytini hatırlattı:
"Buy-ı gül taktîr olunmuş nazın işlenmiş ucu,
Birisi hoy, birisi destimal olmuş sana sevgilim!"
(Gülün kokusu imbikten geçirilmiş, nazın ucu işlenmiş, imbikten geçirilen gül kokusu sana ter olmuş. Naz denilen manevî varlık da sana mendil olmuş.)
• Arzu, istek haddi aşınca gizlice kimseye belli etmeden ona secde et! Fakat fazla da üstüne düşme. Çünkü o pek incedir, pek naziktir.
• Eğer sen kendinden geçmiş isen, zaman kaydından da kurtulduğun için bütün vakitler senindir. Senin vaktindir. Fakat kendinde isen vaktini bil bekle! Çünkü pek incedir.
• Gönlündeki gamları sil, süpür! Orası tertemiz olsun. Çünkü gönül onun hayalinin evidir. 0 güzelin hayali ise pek incedir, pek naziktir.
• Günün birinde gülün gölgesi dostun hayaline düştü de, dosta öyle bir iş etti ki, gerçekten de bu çok ince bir iştir.
" Hz. Mevlana'nın: "Gülün gölgesi dostun hayaline düştü." mısra'ı eski şairlerimizden Nailî-i Kadîm merhumun şu beytini hatırlattı:
"Gül hare düştü, sîne-fikar oldu andelip,
Bir hare baktı bir güle zar oldu andelip."
(Gül dikenin üstüne düştü. Bu yüzden bülbülün göğsü yaralandı. Bülbül bir güle baktı, bir de dikene, feryada başladı."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
249. "Ney"in sesi kendinin değildir.
Ona üfleyenin "ney"den duyulan nağmeleridir.
Mef'dlü, Pa'ilatii, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.1, 444)
• Sakî şarap getir! Günler pek hoş, pek güzel! Bugün şarap içmek, sohbet otağı kurmak, gönülde aşk ateşini uyandırmak günü! Onu manen bulmak, ona hayran olmak günü.
• Sakî nazik, şarap latif, günler değerli, şerefli günler! Meclis gökyüzü gibi aydınlık, sevgili de ay gibi giizel!
• Ney sesini dinle! Aslında o ses ney'in değildir. Ona üfleyenin duygularının ney'den duyulan nağmeleridir. Sen aşk şarabını içmeğe bak! Gam kendi derdine düşmüş, çırpınıp duruyor.
• Bugün tövbeden başka bozulacak birşey yok! Bugün sevgilinin saçından başka dağınık, perişan bir şey yok!
""Bazı ariflere göre insanın "Ben bu işi bir daha yapmayacağım" diye tövbe etmesi, kendinde bir varlık, bir benlik duymasının neticesidir. Bu davranış ( Allah'dan başka fail yoktur.) inancına aykırıdır. Bu sebeple "Tövbeden de tövbe etmek gerekir" demişlerdir. Ama bu demek değildir ki, ne yaparsan yap bu senden değildir, Hakk'tandır. Bu görüş Cebriye görüşüdür. Islamî değildir. Çünkü insan cüz'î iradesini kullanarak suçu bir daha işlememeye tövbe ederek Hakk'ın yardımı ile kendini iyiye götürebilir. Mevlana "Bugün tövbeden başka bozulacak bir şey yoktur!" demekle bu inanca işaret buyurmaktadır.
• Bütün dünyanın heves ettiği, aşkına kapıldığı o güzel, balçıktan yaratılmıştır. Fakat o, gizli olarak Hakk'ın kudreti, yaratma gücü, san'atı ile süslenmiştir.
• Bugün başka türlü bir gün, bugün nerede bir ölü varsa canlanır, dirilir. Bugün kör bile başka bir göze sahip olur.
• Nice beden vardır ki, toprak esiridir, mezarda çürümeğe mahkumdur.Fakat gönlü gökyüzünde emîr nice tohum var ki, toprak altına düşmuş, ondan biten ağaç yücelmiş, boy atmış.
• Gönlü mücevher, inci hazinesi olan bir varlık nasıl olur da kirli toprakta yaşar? Sevgilisini bağrına basmış olan bir kişinin nasıl olur da gönlü daralır, sıkılır?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
250. Benim "Aşıklık"tan başka bir işim yok!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa-ilat
(c.I, 505)
• Benim aşıklıktan başka bir işim yok. Ben aşığım, aşıklığı bir suç saymıyorum. Ve aşık olduğum için de utanmıyorum.
• Sen şu aşk denizinin içinde ne kadar da değerli bir incisin! Senin yüzünden dalga gibi kararsızım, çırpınıp duruyorum.
• Ben şimdi senin aşk denizinin kıyısında oturup duruyorum. Her ne kadar benim gönül denizimin kıyısı yoksa da, ben aşk denizinin kıyısını seviyorum, o kıyının sarhoşuyum.
• Senin aşkının şarabı bana gökyüzünden gelmektedir. Bu sebepledir ki, yeryüzünde üzümleri sıkarak şarap yapanlara benim minnetim, ihtiyacım yoktur.
• Senin aşk şarabın dağın bile sükünetini giderir, onu oynatırken; benim vakarım yoksa, ben yerimde duramıyorsam beni kınama, ayıplama!
• Sevgilim ben senin oturduğun mahalleden bir türlü vazgeçemiyorum. Ne olur, bana mahallende bir ev tut!
• Sen güzelliğin ile, eşsizliğin ile dünyanın kutbusun. Herkes yüzünü sana doğru çevirmiş, seni görmek istemektedir. Benim de senin çevrende dolaşmaktan başka bir işim yok!
• Benim akrabam, yakınım, eşim, dostum hep aşktan doğan kişilerdir. Bunlardan daha güzel yakınlarım, daha ala soyum, sopum yoktur!
• Iki dünyadan da üstün, iki dünyadan da değerli ne vardır? Aşk şehri vardır. Benim bundan daha iyi bir şehrim, daha iyi bir diyanm yoktur!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
251. Allah'ım; bedenimizde bir tek damar bile yoktur ki senin emrinle atmasın.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 506)
• Allah'ım; şu dünyada senin emrine boyun eğmeyen; kul, köle olmayan var mıdır? Senin lütuflarını, ihsanlarını, güzelliklerini görüp de hayran olmayan, mest olmayan var mıdır?
• Herşey, herkes senin emrindedir. Bir cimrinin hasisliği senden olduğu gibi,ona buna iyilik eden, kerem sahibinin cömertliği, ihsanlarda bulunması da sendendir.
• Her ruh senin güzel isimlerinden birinin vasfı ile sana bağlıdır. Bedenimizde bir tek damar bile yoktur ki senin emrinle atmasın.
• îki dünya, iki ele benzer. Sen de onları hareket ettiren ruh gibisin. Onlarınverdikleri her şeyi, gösterdikleri cömertliği, yaptıkları iyiliği onlar yapmıyor, sen yaptırıyorsun.
• Şu varlık dünyasında kimin gözü, senin rüzgarından başka bir rüzgarla sallanan bir gül görmüştür?
• Gaflet içinde yaşayan zavallı kişi halkın cevr u cefasından, kötü davranışlarından sızlanır durur. Düşünmez ki halk, Hakk'ın elinde bir sopadan başka bir şey değildir.
• Allah'ım bütün bu sopalar, senin yüzünden, senin emrinle oynar durur. Herbiri de ancak senin verdiğin derttir, senin verdiğin dermandır.
• Allah'ım; anlıyorum ki, başımıza, bedenlerimize gelip çatan dertleri, belaları savuşturmak, halkın cefalarından kurtulmak ancak sana yalvarmakla, ancak seni sena etmekle, övmekle mümkündür.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
252. Yok ol da şu dedidokudan kurtul!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 512)
• Bu aşk şehrinde oturduğu halde mest olmayan var mıdır? Bu şehirde aşık olmayan bir kişi görülmüş müdür?
• Şarap bırakmıyor ki akıl durmadan söylensin dursun da, kimsecikler bunun sonu gelmeyecek demesin!
• Can ona bağlandı ama topal kaldı. Zaten canın buradan dışarıya sıçrayacak bir yeri de yok ki!..
• Sen şimdi şaşılacak şeyleri seyret! Sen hem var olan, hem de yok olan birini gördün mü?
• Padişah tarafından kolu, kanadı kırılmış olan kuş, uçtukça uçar. Şu gökkubbenin üstünde artık onun için kırılmak olamaz.
• Yok ol da şu dedikodudan kurtul! Sözden kurtulan kimdir? Yok olan kişi!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
253. Öldün; mana gözün açıldı, can alemini seyre başladın.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mef'îlün, Fa'ilün
(c.I, 492)
• Sen beden hapishanesinden kurtuldun, öldün. Mana gözün açıldı. Şu anda can alemini seyretmedesin, o alemi görüyorsun. Çünkü sen dünya hayatını yaşarken ölü idin. Ama durumdan haberin yoktu. Şimdi tekrar dirildin, elbette bundan sonra nasıl yaşayacağını bilirsin.
• İdris (a.s.) gibi ölüp tekrar bu aleme gelen, meleküt aleminin müderrisi kesilir. 0 gayb alemindekilerden bile gizlidir!
"Hz. Nuh'un babasının dedesi olan İdris(a.s.)'ın Hz. îsa gibi daha yaşarken dördüncü kat göğe çıkarıldığından bahsederler. Tefsîr-i Kebîr sahibi Fahreddin Razî hazretleri: "Biz onu yüce bir makama yükselttik." Meryem Süresi 19/56-57 ayetlerini tefsir ederken, bu yükselmenin bedenle değil, manen olduğunu yazar. Sonra ayete ikinci bir mana vererek Cenab-ı Hakk'ın onu bedenen dördüncü kat göğe çıkardığından bahseder. Peygamber Efendimizin Buharîde. bulunan bir hadîslerinde; "Miraca çıkarken dördüncü kat gökte İdris(a.s.)a rastladığını ve onunla selamlaştığını haber verir." İdris(a.s.)'ın hala sağ olduğunu iddia edenler olduğu gibi, Azrail(a.s.)'in onu gökte bulup aldığından da bahsedenler vardır.
• Söyle bakalım! Bu dünyadan giderken hangi yoldan gittin? 0 taraftan gelirken de hangi gizli yoldan geldin?
• 0 yol öyle bir yol ki, bütün canlılar her gece o yola uçup gidiyorlar. Herkes uykuya dalmışken, duygularımız bizi terkeder giderler. Şehir şehir bütün bedenler boş kafesler gibi. Hiç bir kafeste kuş yok!
• Kuşun ayağı bağlı olursa, uzak yerlere uçamaz. Yeryüzünde döne döne alçaklarda uçar. Çünkü uçuşta acemidir.
• Fakat ölümle, beden hapishanesinden kurtulur, ayağındaki bağı koparır atarsa, uçacağı yerleri de görür, her şeyin sırrının ne olduğunu anlar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
254. Seni dosttan uzaklaştıran herşey kötüdür.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c,I, 483)
• Seni dosttan uzaklaştıran herşey kötüdür. Dosttan başka her nereye yüzünü çevirsen, o şey iyi bile olsa fenadır, kötüdür.
• Meyve ham oldukça, kabuğun içinde kalması iyidir. Fakat olgunlaştıktan sonra kabuk artık onun için kötüdür. Onun meydana çıkmasına engeldir, bir perdedir.
• Kuş da, yumurtanın içinde gelişir, kanatlanırsa, yumurta artık onu hapseden, onun dışarı çıkmasına engel bir perde olduğu için kötüdür. Onu kırmak, parçalamak gerekir.
• Bir insan da güzel huyu ile etrafındakilerle uzlaşırsa, halk hakkı tanımazsa, işin hakîkatine vakıf olamazsa, gözü perdeli ise; o iyi, güzel huy halka kötü görünür.
• însan dostundan pek az bir zaman dahi olsa ayrılsa, o ayrılık zamanı az sayılmaz. Çok uzun bir zaman gibi görünür. Gözün içinde yarım kıl bile olsa kötüdür, hoşa gitmez.
• Sen zavallı! Ötelerden dünyaya sürgün edildin, ayrılığa düştün. Bütün ömrün dostu aramakla geçti gitti. Gaflet içinde olduğun için onu gereği gibi arayarak bulamadınsa ve ölüm zamanı gelip çatınca onu arayacaksan, bu iş kötü bir iştir. Aklını başına al da, yaşarken onu bulmağa çalış!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
255. Gam, sevgilinin hayali bulunmayan bir gönüle girer, yerleşir.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 468)
• Ey gam! Bedenimin tüyleri sayısınca beni kaplasan yine de bana ağır gelmezsin. Çünkü bu aşk meydanı, aşk makamı neşelerle, tatlılıklarla dolu. Burada senin bir işin yok. Sen bu meydanı terket, başka meydanlara git.
• Gam, keder boş şeylere heves etmiş bir gönülde bulunur. Sevgilinin hayali bulunmayan bir gönüle girer, yerleşir.
" Şeyh Galip merhüm; "Aşıkta keder neyler, gam halk-ı cihanındır." diyordu."
• Ey gam! Sen baştan başa altın olsan, baştan başa şeker olsan, ağzımı yumarım da ben sana: "Şeker yemem." demek isterim.
• Aşığın gönlünde bir denk varsa, o ancak sevgilinin şeker dengidir. Gönülde bir yolculuk düşüncesi varsa, ancak sevgiliye gitme, ona kavuşma düşüncesidir.
• Ey gamdan kurtulmayan, kederden yakasını kurtaramayan! Sen kendi gamınla kederini bırak da onun gamını, kederini defet gitsin. Sevgiliyi görecek gözün yoksa hiç olmazsa onun kokusunu duy! Neşelen!
"Nef'î merhumda;
"Çalış gamgînleri şad etmeye şad olmak istersen!
Sevindir kalb-i nası gamdan azad olmak istersen!"
(Sen neşeli olmak istiyorsan gamlı insanları neşelendirmeğe çalış, onların gamlarına ortak ol. Gamdan kurtulmak istersen, insanların gönlünü sevindir!) demişti.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
256. Kesret-Vahdet
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 458)
• Bugün, gökyüzü bizim ay yüzlü sevgilimizin güzelliğine hayran olmuştur. Güneş bile onun yüzünün parlaklığını görmüş de kıskanmış, rengi solmuştur.
• Varlık sabahında bu mana güneşinden başka güneş yoktur. Zerre zerre her var olanı, herşeyi onun vahdet (=birlik) güneşi aydınlatıyor. 0 güneş her yere düşüyor, kral sarayını da, dilencinin kıblesini de o aydınlatıyor.
• Her akşam, her sabah türlü türlü şekillere bürünmede. Bu yüzden herbiri öbüründen başka sanılmaktadır.
• Halil'de lütuf vardı da, bu sebeple ateş kendisine su gibi göründü. Nemrut da kahırdan ibaret olduğu için, ona da su, ateş kesildi.
• Yusuf, kardeşlerinin gözlerine kurt gibi göründü. Güzel bir kardeş olduğu gizli kaldı.
• Bu; onun yüzünü seyrederken, güzelliğine hayran olur. Parmaklarını keser. Öbürü; "Bu ne kötü kişidir!" der; onun canına kasdeder.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
257. Ben geldiğim yere dönmem için hangi yola düşmeliyim?
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ilün
(c.1, 381)
• Burada, bu dünyada yaşamak, ham adamın işidir. Ben geldiğim yere dönmek istiyorum. Geldiğim yer nerede kaldı? Ben oraya geri dönmem için hangi yola düşmeliyim?
• Dostun yurdundan bir an bile uzak kalmak, aşıklar mezhebinde haramdır, günahtır.
• Bu acayip tuzağa, dünya tuzağına, zümrüt-i ankanın bile ayağı tutulmuş kalmış iken, benim gibi bir serçe bu tuzaktan nasıl kurtulabilir?
• Ey avare gönül yolunu şaşırıp boşuna bu tarafa, bu dünyaya gelme! Orada, o mana aleminde otur, orası çok hoş bir yerdir.
• Sana manevî hayat veren, senin bedenini değil de rühunu kuvvetlendirecek canına can katacak mezeyi, yiyeceği seç; seni mest ederek madde aleminin üzüntülerinden, dertlerinden kurtaran; bozulmamış, tam kıvamında olan şarabı iste!
• Bundan başkası bütün kokudur, nakıştır, renktir, savaştır, ardır.
• Fazla söyleme sus! Ayakta durma, otur! Çünkü mest olmuşsun; damın da tam kenarında bulunuyorsun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
258. Hakk'tan gelen gamı, kederi bir lütuf olarak kabul et!
Müstef'ilü, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Miistef'ilün
(c. 1,518)
• Ey gönül! Hakk'tan gelen gamı, kederi bir lütuf olarak bil de, ondan yüz çevirme! Onun içine gir! Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır. Onun gönülde açtığı yaraya katılan ki merhemi yüz göstersin! Şunu aklından çıkarma ki sabır, ızdırabın, acının anahtarıdır.
• Deıtlerin, kederlerin içine öyle bir aşkla dal ki, sonunda hiç beklemediğin bir zamanda ansızın Hakk'ın kürsüsü ve arş-ı azamı senin önüne gelsin. Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Cihanın nüru ile gül de, cihanın düğünü, derneği ol! Onun mateminden, acılarından kurtul, emniyete ulaş! Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Kibirden, kinden kurtulur da gönlünü ayna gibi parlak, lekesiz bir hale getirirsen, her an onu gönül aynasında görürsün. Çünkü sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Kibri, kini yok edersen hem benlikten yakanı sıyırırsın, hem de şeytanın saçından tutar, boynunu vurursun. Sabır sıkıntının anahtarıdır.
• 0 zaman bahtın, talihin, devlet, varlık kendiliğinden kalkar senin ayağına gelirler. Onların gelişi ile mutlu olursun. Sabır sıkıntının anahtarıdır.
• Sus! Artık sırları söyleme, söyleme ki: " (=Min ledün) sırrına yabancılar, ham kişiler, nasıl erebilirler? Sabır sıkıntının anahtarıdır.
"Kehf Suresi 18/65. ayette, Hz. Musa'ya, kendisine Allah tarafından bilgi verilmiş bir arkadaşla karşılaşacağı bildirilmiştir. Bu arkadaşın Hızır (a.s.)olduğu rivayet edilir."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
259. Ben güle kırmızı elbiseleri kimin giydirdiğini biliyorum!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 1000)
• îlkbahar gelince gül uykudan uyanır, kırmızı elbiseler giyer. Ben güle o elbiseleri kimin giydirdiğini biliyorum.
• Bahar gelince söğütler de uyanır, yaya olarak gelirler, ırmağın kenarında namaz kılacaklarmış gibi saf haline girerler. Onlar da bütün varlıklar gibi kadere boyun eğmişlerdir. Kaza ve kader neyi takdir etmişse ancak onu yaparlar.
• Süsen kılıcını çeker, yasemin sipere girer. Her biri savaş tekbirini getirirler.
• îlkbaharda kırmızı elbiseler giyerek süslenen gül, kendini beğenir de o aciz bülbüle neler eder, neler eder!
• Bahçe gelinlerinin herbiri, bahçede bulunan bütün çiçekler; "0 vefasız gül bize işaret ediyor!" derler.
• Burada aşık bülbül de seslenir, der ki: "Bakın arkadaşlar, başsız ve ayaksız gibi olan ben zavallıya gül ne cilveler yapıyor?"
• Bu hali gören çınar ağlayarak, inleyerek el kaldırmıştır. Dua etmektedir. Ne dua ettiğini ben sana söyleyeyim.
• Goncanın başı ucunda durup ömrün az olduğundan şikayet eden kim? Menekşenin sırtını iki büklüm eden kim? Sana anlatayım.
• Sonbahar bağlara, bahçelere çok cefalar etti. Ama şimdi dikkat et de bak! îlkbahar ne vefalar etmede.
• Sonbaharın yağmalayıp götürdüğü her şeyi ilkbahar birer birer geri vermede.
• Gülü de, bülbülü de, bahçe güzellerini de hatırlamak, onlardan bahsetmek birer bahanedir. Neden bunu yapıyorlar? Neden güllerden, bülbüllerden, bahçe güzellerinden söz açıyorlar da, onları yaratandan söz açmıyorlar.
"Hz. Mevlana bir ruba'îsinde şöyle buyurur:
Bağ. gül, bülbül, güzeller hepsi birer bahanedir.
Bunların hepsinden maksat odur "
• Bu hal aşkın gayretinden, kıskanmasındandır. Yoksa, dil Allah'ın inayetlerini, ihsanlarını, lütuflarını nasıl anlatabilir?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
260. Kendini nasıl, niçin, neden dikenliğinden kurtarırsan ona kavuşursun.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa-îlün
(c. II, 959)
• Gönlünü dünya gamından ayırabilirsen, beka bağında, ölümsüzlük bağında neşelenmene, safa sürmene imkan vardır.
•Riyazet suyu ile yıkanırsan bütün gönül kirlerinden temizlenirsin.
• Hevesler ve nefsanî istekler menzilinden bir iki adım ilerlersen, şeref ululuk haremine konabilirsin.
• Ey gönül! Manalar denizinde bulunan o eşsiz inciye, değer bakımından paha biçemezsin.
• Himmet eder de, bu toprak durağını (yani dünyayı) kendine mekan edinmezsen yücelerin yücesinde, ötelerin ötesinde, mana aleminde kendine bir yer edinirsin.
• Yalnız başına oturup başını önüne eğer de düşüncelere dalarsan, geçmiş zamanlardaki hatalarını, yanlış görüşlerini anlar da onları düzeltebilirsin.
• Fakat bu yola düşenlerin vasıfları uyuyup kalmak değil, çevik davranarak, acele ederek işleri yoluna koymaktır. Sense bu cihanın nazenînisin. 0 çevikliği nasıl elde edebilirsin?
• Sen ne ecelin elini ayağını bağlayabilirsin, ne de dünyanın renginden, kokusundan, nimetlerinden vazgeçer, kendini kurtarabilirsin.
• Eğer sen bu alçak nefisle, benlikle savaşabilirsen; gönlün, canın Rüstem'i, kahramanlar kahramanı olursun.
• Eğer aşk derdine tutulursan, eğer yaratıcıya aşık olursan, imtihan için onun verdiği belalara sabredersen; o zaman gönlün huzura kavuşur.
• Şu anda; nasıl, niçin, neden dikenliğinden kendini kurtarabilirsen ona kavuşursun. Daha dünyadayken cennette yaşamağa başlarsın.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
261. Sürgün olarak geldiğiniz bu dünya gurbetinden sefere çıkın!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 945)
• Canlara; "Neden asıl evinize, gerçek yurdunuza dönmek istemiyorsunuz? Neden bu dertlerle, kederlerle, acılarla dolu dünyada kalmak için ayak diriyorsunuz?" diye bir ses geldi.
• Balçıktan yaratılmış bedenlerinizle ayaklarınıza öyle ağır zincirler vurulmuş ki, çalışıp çabalayarak onları kırmadan, parçalamadan kurtulmanıza imkan yok!
• "Artık bu gurbetten, bu ayrılıktan bıktık usandık!" deyin! Sürgün olarak geldiğiniz bu dünya gurbetinden sefere çıkın! Evinize, barkınıza geri dönün!
• Kokmuş, ekşimiz ayranla, çöllerdeki kuyuların acı suları ile neden hayatınızı boş yere harcıyorsunuz?
• Allah kanatlarınızı gayretten, çalışıp çabalamadan yaratmıştır. Madem ki canlısınız, yaşıyorsunuz; harekete geçin! Gayret gösterin!
• Tenbellikle, ümidin kolu kanadı pörsür, çürür. Kolunuz kanadınız kırılıp dökülünce, artık ne olursunuz bir düşünün!
• Gayret sarfederek, çalışarak, çabalayarak kurtulmak size zor geliyor. Sanki sıkılıyor da bu sıkıntılı dünyada, bu kuyu dibinde kalmaktan sıkılmıyorsunuz. Peki öyleyse, kuyu dibinde kalın!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
262. Aşk bazan dost olur, bazan da baştan başa ayıp kesilir.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 941)
• Mezarda toprak olduktan sonra insan için ya ziyan vardır yahut kar! Bari ölmeden evvel toprak olayım da, göreyim bakayım neler olacak?
• Toprak olmak aşıkların işidir. Çünkü açıklara; hayata, dünyaya ait olan bağlılıklarını koparmayı Hakk gösterdi.
• Haydi biz de; "Ölmeden evvel ölelim!" emrine uyarak Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi şu mel'un nefisle savaşa girişelim!
• Aşk bazan tamamıyla toprak kesilir, bazan tamamıyla su olur. Bazan büsbütün ateş kesilir. Yakar, yandınr. Bazan da hep duman!
• Bazan dost olur. Bazan baştan başa ayıp ve ar kesilir.
• Şu oturup kalkan halkın gözüne binlerce süret halinde görünür. Fakat senin gözünde ne artar, ne de eksilir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
263. Aşk uykumu aldı götürdü. Uyku da aşkı götürdü.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 919)
• Aşk benim uykumu aldı götürdü. Uyku da aşkı götürdü. Zaten gerçek aşık , uyuyamaz. Aşk canı da, aklı da yarım arpaya bile almaya tenezzül etmez.
• Aşk kana susamış siyah bir arslandır! 0 aşıkların gönül kanından başka bir şey içmez!
• Aşk sevgi ile sana yaklaşır, seni tuzağa düşürür. Sen onun tuzağına düşünce o senden uzaklaşır. Uzaktan senin halini, ayrılık ateşi ile yanışını seyre başlar.
• 0 çok güçlü, çok kuvvetli bir emîrdir, korku nedir bilmez. îşkenceler yapar. Suçsuz olduğun halde seni ezer, hırpalar durur.
• Aşkın eline avucuna düşen, bulutlar gibi ağlar, gözyaşları döker. Fakat onlardan uzak duran da asık suratlı, duygusuz, soğuk bir kişi olur. Kar gibi donar, buz kesilir.
• Aşk her an binlerce kadeh şarap içer, sonra o kadehleri kırar, döker. Her an binlerce kat elbise diker, sonra onları yırtar, atar!
• Aşk binlerce gözü ağlatır, sonra da ağlattıklarını güldürür. Binlerce kişiyi ağlatıp inleterek öldürür de hepsini bir sayar.
• Zümrüd-i anka Kaf dağına doğru hoşça uçar gider. Ama aşk tuzağını görünce artık uçamaz olur. Gelir, aşkın tuzağına düşer.
• Aşkın bağlan ile bağlanan kişi hile ile yahut işi deliliğe vurarak, o bağlardan kurtulamaz. Onun tuzağına düşmüş olan hiç bir akıllı aklı fikri ile bir çare bulup halas olamaz.
• Onun yüzünden aklım perişan, darmadağın. Yoksa onun yaptıklarını, tuttuğu yolları, ettiği işleri bir bir sayar, döker, sana gösterirdim.
• Aşkın arslanları nasıl avladığını, onlan nasıl yakaladığını, onlara neler ettiğini sana gösterirdim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
264. Ayrı ayrı bedenlerde yaşadıkları halde iki can bir olmadıkça
sevenle sevilenin arasında ayrılık vardır.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Pa'îlün
(c. II, 939)
• Senin huzurunda canın ne değeri vardır? Canın sözü mü olur? Can sensin, senden başka ne varsa hepsi de beden, hepsi de bir kuru ad, san!..
• Aşık olmak, aşk, işlerin en iyisi ama, şunu bil ki bizim sevgilimizin yüzü olmaksızın aşk haramdır!
• Aşkın canına andolsun ki, iki can birbirine kavuşmadıkça, ayrı ayrı bedenlerde yaşadıkları halde iki can bir olmadıkça, sevenle sevilenin arasında aynlık Yardır. Buluşmanın bir manası yoktur. Bu, düzensiz bir kavuşmadır.
• Ayın ışığı her tarafa yayılır. Doğuyu da, batıyı da kaplarsa da nüru pencerenin genişliğine göre eve girer.
• Sen git de, kendi varlık kadehine sağlamlık vermeye bak. Çünkü o şarap Pek kıvamlıdır, pek eskidir, onun evveline evvel yoktur.
• 0 benden binlerce can istedi ama ben onun huzuruna bir tanesini götürdüm. Gerinerede diye sordu:
Ben de dedim ki: "Onları bırak, sana borcum olsun, şimdilik bir tane getirdim, ilerde onları da getiririm."
•0 meşhur ressamın yaptığı resimler evin içinde bulunuyor ama, o resimleri apanı evin içinde bulamazsın. Ay'ı görmek için yükseklere doğru bak! Ay yükseklerdedir. Dama doğru bak!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
265. Akşam olunca bu duygu yolu kapanır da
gayb aleminin kapısı açılır.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 943)
• Akşam namazı vakti gelip de güneş batınca bu his yolu, şu duygu yolu kapanır da gayb aleminin kapısı açılır ve insan ötelerden gelen duygulara aşina olur.
• Çoban nasıl sürüsünü önüne katar da güderse, uyku meleği de ruhları önüne katar, gütmeğe başlar.
• Onları mekansızlık alemine sürer. Ruhanî çayırlığa götürür. Orada onlara ne manevî şehirler, ne manevî bahçeler seyrettirir.
• Uyku üstünde yaşadığımız şu yeryüzünün nakşını, süretini insanın gönlünden silince gökyüzünün kapısı açılır. Ruh orada nice nice süretler, nice nice acayip adamlar görür.
• Sanki can hep orada yaşıyormuş, orada oturuyormuş gibi bu alemi asla hatırlamaz. Bu dünyaya ait derdi, elemi de kalmaz.
• Burada üstüne titrediği malının, mülkünün derdinden kurtulur da, onlar aklına bile gelmez. Gamı da kalmaz, kederi de!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
266. Aşk şarabının tortusuz olanını ruhlar içti;
şarapla bulaşmış kaseyi de bedene verdi.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 995)
• Sabahleyin senin güzel yüzünü görmek, benim derdimi nasıl yatıştırdı, beni nasıl huzura kavuşturdu, bak da gör!
• Senin güzel yüzün aşıkların gönüllerine ne çeşit bir ateş düşürdü? Aşk sırlarına ne biçim bir haber ulaştırdı;
• Lütfetti, kerem buyurdu da tenezzülen beni yanına çağırdı. Canıma kadehsiz bir şarap sundu...
• 0 şarabın safını, tortusuz olanını ruhlar içti. Şarapla bulaşmış kaseyi de bedenlere verdi.
• Sen şarabın saflığını rühlarda ara! Çünkü bedenlere ancak o "beden" adını taktı.
• Senin gönül tuzağın Tebriz'dedir. Rahmeti daima o tuzakta ara!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
267. Gönlümün güvercini yine av avlamak için uçtu.
Mefa'îlün, Fe'ilatün. Mefa'îlün,
(c. II, 952)
• Şemseddin'den yine ilkbaharın sesleri, ilkbahar sevinçleri, zevkleri, safaları geliyor. Kadehlere dökülen şarabın çıkardığı neşeli sesler, yeşilliklerden baygın nameler geliyor.
• Gönlüm sevinçten, sakînin verdiği neşelerden dolup taşıyor. Onun visali kucak açınca, kucaklaşmak zamanı geliyor.
• Gönlümün güvercini yine av avlamak için uçtu. Onun avdan dönüp gelişi ne mutlu andır.
• Davet davulunu çalıp duruyorum. Sevgilim duyarsa gelir de, şu sararmış yüzüm yüzbinlerce defa güzelleşir.
• Madem ki güzellik saltanatı geldi. Ay yüzlü sevgilimin yüzüne yerleşti. Bu durup dinlenmeyen gönlüme o yüzden rahatlık geleceği umulur.
• Gül bahçesi açılır saçılır da şu dikenin kucağına gelir diyorum. Bu hevesle yüreğimin çarpıntısı duruyor, heyecanım yatışıyor.
• Bir gün olup da o kıvılcımlar saçan kadeh, yine elime geçerse artık bana bu mahmurluktan gam yoktur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
268. Dünyaya gönül veren bir zavallı bir hayal yüzünden hayale döner.
Fe'ülün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ül
(c. II, 961)
• Dünyayı gördüm; vefası yoktur. Dünya da gökyüzünde bizim gibi yalnızdır. Onun da halden anlar gerçek bir arkadaşı, candan bir bildiği, bir dostu yoktur.
"Ömer Hayyam bir ruıba'îsinde: "Feleke etme şe'amet isnat / Ki onun talihi senden beter'"
• Sen göklerdeki altın değirmisi olan ışıklar saçan aya bakma! Onun içinde bir hasın bile yoktur.
• Nice ahmak kişi elinde asası olmayan kör gibi koşa koşa gitti. Dünyanın tuzağına düştü.
• İnsanlar onun nimetlerini kaybedeceklerinden korkarlar, onun üstüne titrerler. Bu hastalık, ilacı olmayan bir hastalıktır.
• 0 çarşaf ve peçe altında çok güzel bir kadın gibi görünür. Halbuki o, binlerce kocadan arta kalmış çirkin bir ihtiyar kadındır.
• Cana canlar katan gerçek sevgiliyi bulamayanlar zavallılıkları yüzünden giderler de, onun yolunda can verirler.
• Dünyaya gönül veren bir zavallı, bir hayal yüzünden hayale döner. Dertten, zahmetten, sıkıntıdan başka birşey elde edemez!
• Nice padişahlar dünyaya sırtlarını dönerler. îlahî aşka yüzlerini tuttular da nice rnemleketler elde ettiler. Aşk öyle bir sultanlıktır ki onun sonu yoktur.
• Bu aşk sana bir kötülük mü etti ki, onu inkar ettin: "Onun hiçbir vergisi, hiçbir lütfu, ihsanı yoktur!" dedin.
• Bir baş ağrısı ile ondan ayağını çektin. Dünyada sıkıntısı, belası olmayan bir yol var mıdır?
• Artık sen sus! Aşıklara öyle mana incileri saçılmakta ki, bir tanesine bile değer biçilemez.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
269. Seninle buluşmadıktan sonra ömrün sürüp gitmesinde ne fayda vardır?
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. II, 936)
• Bana senin akîk renginde olan dudakların gerek; şeker ne işe yarar? Bana senin yüzün gerek; parlak, nürlu yüzün varken ayın bana ne faydası olacak?
• Senin mahmur gözlerin olmayınca şarap bana zevk vermez, beni mest edemez. Sen benim yol arkadaşım olmazsan ben o yolculuğu ne yapayım?
• Senin güneş gibi nurlu olan yüzün olmayınca güneşin ışığı benim ne işime yarar? Gördüğüm sen değilsen bana görüşün, gözün ne faydası vardır?
• Seninle buluşmadıktan sonra ömrün sürüp gitmesinde ne kar vardır? Sana sığınmadıktan sonra kalkanın ne faydası vardır.
• Gecem kıyamet günü gibi uzadı, gitti. Ama gönlüm sana secde etmek istiyor. Seher vaktini beklememe lüzum var mı?
• Ayın bulunmadığı bir gecede yıldızlar ne yapabilir? Kuşun başı olmadıktan sonra iki kanadı ne işe yarar?
• Sen benim ruhum olmadıkça ben ruhtan ne elde edebilirim? Sen bana gönül gözü bağışlamadıkça ben bu baş gözünü ne yapayım?
• Dünya bir ağaca benzer. Yaprağı, meyvesi senden biter, senden gelir. Yaprağı ve meyvesi olmayan bir ağaç ne işe yarar?
• Ey gönül; beşeriyet halinden, insanlıktan vazgeç de melek ol! Melek huylu olmazsa insanın hayvandan ne farkı vardır?
• Madem ki haber ona mahrem değil! Hiç bir şeyden haberin olmasın; mest ol kal! Zaten haber vericisi sen olmadıktan sonra, haberden ne fayda beklenir?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
270. Gönlüm senin aşkının çeşmesinden su içince, gark oldu gitti.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 1001)
• Ah o nurlar saçan mumda ne vardı ki gönüle ateş düşürdü? Gönlü kaptı, gitti.
• Ey gönlüme ateş düşüren! Ateşin beni yaktı, yandırdı. Ey dost! Çabuk gel, çabuk gel! Ben yanıyorum.
• Gönül şekil olarak mahlük yani yaratılmış bir varlık değildir. Gönlün yurdundan Hakk'ın cemali yüz göstermiştir.
• Onun şekerinden başka bana bir çare yoktur. Bana onun dudağından başka birşey fayda vermez.
• Hatırlar mısın, bir seher vakti şu gönlüm senin saçının bir örgüsünü çözmüştü?
• Hatırlıyor mu? Canım ilk önce seni görmüştü de, senin canından bir söz işitmişti.
• Gönlüm senin aşkının çeşmesinden su içince gark oldu gitti. Beni sel götürdü, sel!gölge varlığa varlık katar?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
271. Varlık-Yokluk
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlüıı
(c. II, 950)
• Aferin o yokluğa ki, bizim varlığımızı kaptı gitti. Zaten can alemi de o yokluğun aşkı yüzünden var oldu.
• Yokluk nereye gelip konarsa, varlık kaybolur gider. Bu ne biçim yokluk ki gölge varlığa varlık katar?
• Yıllardan beri ben şu görünen gölge varlığımın ötesindeki gerçek varlığımı ;yokluktan kaptım. Yokluk ise bir bakışta beni benden aldı. Varlığımı kaptı, gitti.
• Böylece ben kendimden de kurtuldum, gelecek derdinden de. Ümitten de halas oldum, korkudan da! Olduydu, olacaktı, vardı, yoktu kaydından da yakamı sıyırdım. Tamamıyla yok oldum!
• Varlık dağı şu bizim görünen gölge varlıklarımız, üzerinde yaşadığımız dünya ve bütün kainat mikroskobik alemden makroskobik aleme kadar herşey, yokluğa karşı ancak bir saman çöpü gibidir. Hangi dağ vardır ki, yokluk bir saman çöpü gibi onu kapıp gitmesin?
• Varlık nedir? Yokluk nedir? Saman çöpü ne oluyor? Dağ dediğin ne? Ey bunlara cevap verecek olan söz, kapıdan dışarı çık! Defol git!
" Hz. Mevlana'nın birçok şiirleri gibi, çok derin manaları ihtiva eden bu şiiri tam olarak anlayamasak bile, azıcık olsun anlamak zevkine varmamız için büyük bir velinin şu sözü bize yardımcı olabilir: "Allah yok gibi görünen bir varlık, dünya ve bütün kainat var gibi görünen bir yokluktur!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
272. Aşk insana en yakın bir dosttur.
Onun sevgisinde ateş bile olsa gam yeme!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(e. II, 994)
• Dostun bela çekeni, cefa çekeni iyidir. Öd ağacının ateşte bulunması uygundur.
• Cefa kadehi içmek pek güçtür, pek zordur. Fakat dostun elinden gelirse pek hoştur!
Eski şairlerimizden birisi:
"Zehr-i gam içmek cana safadır canan elinden,
Minnetle içmem ab-ı hayatı dil teşne olsa nadan elinden."
(Sevgilinin elinden gam zehirini içmek cana hoş gelir. Ben susuz bile olsam, nadan elinden minnet edeceği için ab-ı hayatı içmem.) diye yazmıştır.
• Keremlerle, lutuflarla süslenmiş kadehle zehir bile sunulsa iç!
• Aşk insana en güzel arkadaştır. En iyi dosttur. Onun sevgisinin içine gir;elinde ateş bile olsa gam yeme!
• Ateş Hz. Halil îbrahim'e karşı soğur. Himmetle söğüt ağacı gül olur, yasemin olur.
• Aşkın çevgeninin kıvrımında sen bir top ol da gökyüzü ayağının altına serilsin.
• Onun çevgeninin vuruşlan ile top, gamlar içine düşse, ızdıraplar çekse, vurularak o tarafa bu tarafa horca yuvarlansa da, top sevgilinin vuruşları ile yine de oynar durur. Onun vurulmaktan, savrulmaktan bir şikayeti yoktur!
• Düzensiz, ızdıraplarla dolu iki dünyada da, darmadağın olsa, perişan olsa gam yemez. Çünkü o aşkın emniyeti altındadır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
273. "Benim sevgilim gül gibidir" diyorsun;
ömrü az olan, ebedî olmayan gül ne işe yarar?
Fe'ilatüi, Fa'lün, Fe'ilatü, Fa'ilün
(c. II, 963)
• Benim gönlüm kim oluyor ki, senin olmasın? Bedenim de ne oluyor ki, senin uğrunda yok olup gitmesin?
• Cennet içinde olayım, nimetlere kavuşayım. Orada seninle beraber olmadıktan sonra bütün nimetler; herşey bana işkence olur.
• Bir hata yüzünden sen beni azarlamaya başlarsan! Can da, gönül de, hep hata işlemeye kalkışırlar. Hatalı işlerden başka hiç birşey yapmazlar.
• Canı bırak! Gökyüzünde hoş bir şekilde nürlar saçarak dolaşan aydan da vazgeç, Allah'a yemin ederim ki hiçbir şey Hakk'ın güzelliğine benzemez.
• Bütün gün; "Benim sevgilim gül gibidir!" deyip duruyorsun. Ömrü az olan, sonsuza kadar kalmayacak olan gülü ne yapacaksın?
• Ey can! Sevgilinin belasından kaçma! Belalara uğramazsan, ızdırap çekmezsen pişmezsin, ham kalırsın.
• 0 ay yüzlü sevgili ile beraber olunca gece ne hoş geçer? 0 öyle bir aydır ki her tarafı yüzdür. Her tarafı aydınlıktır. Onun karanlık tarafı yoktur.
• Allah'ın kölesi kulu olan padişah ne de hoş bir padişahtır. Dostundan hiç ayrılmayan sevgili ne kadar da hoştur, vefalıdır, güzeldir!
• Ey beden sen sus da gönlüm söylesin! Çünkü gönlün sözünde ne "sen" vardır, ne "biz" vardır!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
274. Perde altındaki gizli kuvvetler aşk yurdunu ele geçirmeye geldiler.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 999)
• Gönül diyarından can ordusu geldi. Geldi ama, bu can ordusu acaib bir ordu. Hem apaçık ortada görünüyor, hem de gizli; hiç görünmüyor.
• Can yolundan, perdeleri kaldıranlar, her şeyi açığa vuranlar, elbise yırtanlar da geldi. îşte o yüzden benim sabır elbisem yırtıldı.
• Ruh gelinleri üstlerinden çarşafları attılar da, dünya padişahını aramaya başladılar.
• Ruh gelinleri, hoş bir akışla koşup gelen sel gibi mekansızlık aleminden (rüh aleminden) gülerek, oynayarak mekan alemine, bu dünyaya geldiler.
• Gönlün sureti, şekli, kendisi gibi olmayan, gösterişe kapılmış olan bütün şekilleri, suretleri kırdı geçirdi; perde altındaki gizli kuvvetler, aşk yurdunu elde etmeye geldiler.
• Her şey tersine döndü. Açık olan duygular, gizli olarak; gizli olan duygular da açık olarak ortaya çıktılar.
• Bir nişanı, bir izi, bir eseri olanın ne bir izi kaldı, ne de bir eseri. îzi olmayanların ise izi, eseri meydana çıktı geldi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
275. Senin özün pek güzeldir. Ölen deridir, bedendir;öz ölmez!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
. (c. II, 1007)
• Birisi; "Hoca Senaî öldü!"dedi. Böyle bir hocanın ölmesi küçük bir iş değildi.
• 0, topraktan yaratılmış olan bedenini toprağa verdi. Ötelerden gelen ruhunu da göğe teslim etti.
• Onun "Ay"a benzeyen varlığı, tozdan, topraktan kurtuldu. Ab-ı hayatı, tozdan, bulanıklıktan ayrıldı.
• Güneş ışığı, bedenden ayrıldı. Güneşten ayrılan her şey de dondu, buz kesildi.
• Ecel, beden salkımını sıktığı için üzümün halis suyu gitti.
• Güneş gibi bütün can oldu. Can olan artık ölmüş sayılmaz.
• Senin özün pek güzeldir. Ölen deridir, bedendir. Öz ölmez; onu dost alır götürür.
• Kabuğu, deriyi bırak da özü tut! Yahut, Kürt ile Türk'ün hikayesini dinle!
• Kürt, Türk'ün dağarcığını çalmak için, kıyafetini değiştirdi. Sırtına hırka giydi, başını da tıraş ettirdi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
276. Hepimiz bir ağacın dalları gibiyiz,
senin aşkın ise onları sallayıp duruyor.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. II, 928)
• Binlerce mukaddes can, senin yüzüne feda olsun! Dünyada hiç bir kimse, senin gibi bir güzel görmemiştir. Senin gibi bir güzel de analardan doğmamıştır.
• Senin gibi bir güzelin sevgi tuzağına düşen aşığın başına binlerce rahmet saçılsın.
• Herkes senin yüzünün güzelliğinden, yahut da huyundan, ahlakından bahsedip duruyor. Zaten senin gibi hem yüzü güzel, hem ahlakı giizel nerede görülnıüştür?
• Gönlüm büyü ipliği gibi binlerce düğümle bağlanmıştı. Senin güzel gözlerinin büyüsü ile hepsi de çözüldü.
• Aşkın iki gözü de senin sevgin ile yüceleri görmeye başladı. Sen, talebedeki ! gücü, kuvveti, üstaddaki hüneri, sanatı seyret!
• Gönül, aşk, beden; her üçümüz hep beraber senin huzurunda oturmuş kalmışız. Biri yıkık, harap; öbürü mest, kendinden geçmiş, kendini kaybetmiş bir halde. Bedenin gönlü ise, senin huzurunda olduğu için neşeyle dolu.
• Bunların her üçü de senin emrinde, senin hükmündedirler. Dilersen onları ! güldürürsün, dilersen ağlatırsın. Hepimiz bir ağacın dalları gibiyiz. Senin aşkın ise onları sallayıp duruyor.
• Aşkının rüzgarıyla bazen sararır solarız. Bazen de yeşerir, tazeleşiriz. Güç, kuvvet senin. Bütün dilek senin, bizde bir şey yok!
• Kerpicin, kayanın; baharın tesirinden ne haberi olacak? Sen baharı çiçeklere, güllere, sümbüllere sor!
• Rüzgar eser, ağacı dışından sallar, oynatır. Gönül ağacının ise rüzgarı içeridedir. îçeride eser. 0 rüzgar, dostu araştırır.
• Saçlarının gölgesinde gönlüm harap, mest, latif, hoş ve hür olarak ne de rahat uyumuş.
• Kıskançlığın gönlümü uykudan uyandırdı. Gönül sıçradı, kalktı. Şimdi mahmur bir halde feryatlar edecek, eyvahlar olsun.
• Sen beni mest edince, yanıhrım, kendimi adam yerine kor, emîr sayanm. "Ne diye başkasının buyruğuna uyayım!" diye gurura kapılırım.
• Bir derde düştüğüm zaman hep seni düşünürüm, seni anarım, seni duyarım, fakat dert gidince, seninle arama bir perde gerilir.
• Akıl işin sonunu görmeye başlayınca, aşk ona: "Ne olursa olsun geç, onun üzerinde durma!" diye seslenir."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
277. Aşk yol bulunca, hepimiz kötü huylanmızdan kurtulduk.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'iliin,
(c., 915)
• Gel ki, şaraba düşkün olanların aşk sakîsi geldi. Çaresizlere haber ver; istedikleri çareye kavuştular.
• Aşk emîri geldi, şaraphaneyi açtı. Akîk gibi olan şarabı kayalara bile tesir etti.
• 0 kayalardan binlerce süt, şeker çeşmesi akmaya başladı da, beşikteki çocuklar bile, o çeşmelerden gıdalandılar.
• Aşk imam olunca, binlerce mescit cemaatle doldu, taştı. Minarelerden;"Namaz uykudan hayırlıdır!" sesleri gelmeye başladı.
• 0 güzelin yüzünün güneşi, yeryüzüne düşüp parlayınca Zühal Yıldızı yedinci kat gökten indi, o parıltıyı seyre geldi.
• Onun tacını gördük de, hepimiz Feridun olduk. Yıldızı doğup parlayıncahepimiz yıldız bilgini kesildik.
• Aşk yol bulunca hepimiz soyunduk. Çırılçıplak olduk. Yani kötü huylarımızdan, nefsanî isteklerden kurtulduk. 0 ata binerek gelince hepimiz yaya kaldık.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
278. Yavaşça aklın kulağına dedim ki:"înat etme, beni bırak git!"
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. 11,913)
• Gözümün nüru olan kişilerin kulaklarına söyle: "Yine tövbeleri bozma zamanı geldi."
• Gönül alan güzelimin bakışları, güzellik davulunu çalmaya başlayınca, tövbe eden, yemin eden binlerce kişi tövbelerini, yeminlerini bozarlar.
• Madem ki, sevgili mesttir, haraptır, kendinden geçmiştir. Gün de sevinç günüdür. Sen söyle, onlar, rindlikten, sarhoşluktan başka ne yaparlar?
• Yavaşça aklın kulağına dedim ki: "înat etme, şerefini kaybetmeden git! Çünkü şu anda Kaf dağı bile olsan, seni kökünden söker atarım."
• Ey can mutrıbı, sen neşe madenisin, haydi tamburu eline al; "Ten ten ten ten" diye okşamaya başla, çünkü sen olmadıkça, sen, o güzel seslerinle gönülleri uyandırmadıkça, insanlar, tenden, bedenden ibarettir.
• Haydi gel, yüzük taşı gibi aşıkların halkasında yer al! Çünkü aşıklann halkasında bulunmayanlar, çeşitli belalarla imtihan edilmektedirler.
Aşıklar da, aşık olmayanlardan daha fazla belalarla, musîbetlerle imtihan edilmektedir. Şu var ki aşık, o belaların nereden geldiğini bildiği için gelen belayı sevmektedir.
Fuzülî;
"Az eyleme inayetini ehl-i dertten, Yani ki çok belalara kıl müptela beni!" diye yalvarmıştı.
Şeyh Galip merhum da;
"Aşıkta keder neyler; gam halk-ı cihanındır" demişti.
• Aşıkların canlarına and olsun ki, aşık olmayan herkes mana bakımından ka-dın gibidir. Hem de bak da gör; onlar ne çeşit kadındır? Onlar hakkında ne söylenir?
Yanlış anlaşılmasın, Mevlana kadını küçük görmez. Fizikî bakımdan erkeğe göre zayıf oluşundan böyle benzetme yapıyor. Mevlana'nın kadın hakkındaki görüşü için, bkz. Şefık Can, Mevlana,, Şahsiyeti, Fikirleri, Ötüken Neşriyat, tst. 1995, s. 87.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
279. Su ne yaparsa yapsın susayan ona yüz kere razıdır.
Mefa'îlun, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 931)
• Ey ay yüzlü sevgili, gönlüme bir bak, gönlümde sen varsın. Bu yüzden gece gündüz gönlüme dikkat etmem, saygı göstermem lazım.
• Senin gibi gönüllerde rahatlık, huzur veren güzel yüzlü bir sevgilisi olan neşesinden, mutluluğundan dünyalara sığmaz!
• Eğer gönlümde bir gam varsa, bu senin neşelenmen içindir. Eğer avucum cömertlikte bulunursa; o cömertlik benim değil, senin cömertliğindir. Çünkü cömertlik duygusunu benim gönlüme sen verdin, bu sebeple veren ben değilim, veren sensin!
• Benim bedenim; eli, ayağı olan bir süretten, bir gölge varlıktan ibaret olduğu için, ruh olmadığı için senin güzel hayalin hakîkati görmede, benden ürkmede, kaçmadadır.
• 0 eşsiz olan, o süreti görünmeyenin hayali, benim ve benim gibi yüzlercesinin gözlerini süretlerle, şekillerle doyurur da, onları fani güzellere aşık eder.
• Çıplak olan kişi güneş ışığını giyer de der ki: "Altın sırmalarla süslenmiş elbise giyen kişi ne mutlu kişidir?"
• Bedene güneşin ışığı vuran kişi, yani ilahi nurla aydınlanan aşık, devlet kuşu gölgesini arar mı?
• Şunu iyi bil ki: "Nefıs Firavunu"nu öldüren "Aşk Musa"sı, bu gönül şehrindedir. Sen onun asasını görmüyorsun. Ama, onun asası elindedir.
• Onun derdi, gamı cefa etmez. Eğer ederse helal olsun, su ne yaparsa yapsın, susayan ona yüz kere razıdır.
• Can ve gönül, su veren kişiye aşık olursa, suyun cevri cefası ona safa gibı gelir.
• Seher vakti esen rüzgar, bahçede birkaç dalı kırarsa ne olur? Bağın, bahçenin nesi varsa, o güzelim meyvelerin, çiçeklerin meydana gelmesine rüzgar sebep olmadı mı?
• Yeryüzü tam üç ay ağzını kapar, hiçbir şey söylemez, susar; ama ilkbahar gelince, gönlünden neler çıkacağını, neler bitireceğini bilir.
• Güneşe arkasını dönen kişi kendi gölgesini imam edinmiştir. Kendi gölgesine uymuştur. Bu yüzden onun namazı namaz değildir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
280. Söz gökten inmiştir. Söz Allah'ın sanatıdır.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'ÎIün, Fa'ilün,
(c. II, 938)
• Söz, söz söylemeyi bilen, sözün kudretini anlayan kişinin yanında büyüktür. Söz çok değerli bir şeydir. Çünkü söz, gökten inmiştir.
• Eğer iyi bir söz söylemezsen, bin söz söylesen onlar söz sayılmaz. Fakat iyi ve yerinde söz söylersen, bir tek sözün binlerce söz kadar değeri vardır.
• Söz perdesini kaldırsan da, söz ortaya çıksa, görünse, o zaman görür ve anlarsın ki, söz, Allah'ın san'atıdır.
• Söz, yüzünü gösterse, herkes ona gıpta eder. Bundan dolayı o, yüzünü gizIer, kendini göstermez. Ne mutlu o kişiye ki, sözde sır sahibidir. Aklına geleni söylemez, sözün nereye varacağını bilir.
• Arştan yere kadar, zerre zerre her şey konuşmaktadır. Yeryüzü de, anlayışta tıpkı arşa benzer.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
281. Güneş gibi herkese, her şeye esirgemeden nurunu saç!
Müfte'ilün, Müfte'ilün,
.(c. II, 993)
• Her şeyi besleyen, geliştiren ezelî nürdan sana fazlasıyla vermişler.
• Güneş gibi her şeye, herkese esirgemeden nörunu saç, onlara hoşça bak! Çünkü onların hepsi de donmuş gibidir. Hepsi de senin ışığına, hararetine muhtaçtır. Onları sen canlandıracaksın, sen yetiştireceksin.
• Ey ilkbahar! Ağaçlar insafsız deli kıştan perîşan olmuşlar, solmuşlar, sararmışlar onlara bir bak, onlara hayat ver!
• Dudağını aç da, Hz. îsa'nın; "Ölüyü dirilten dua"sını oku, çünkü; varlıklar cefa Deccalı yüzünden ölmüşlerdir.
• Bugün herkesin mahmurluğunu gider. Çünkü herkes her şeyi senin şarabından içmiş kendinden geçmiştir, onları uyandır!
• Kış mevsiminde ağaçlar, bitkiler, bağlarda ve bahçelerde bulunan bütün varlıklar, yokluk zehrini içmişler, yok olmuşlardı. Şimdi, sen onlara ölümsüz yaşayış panzehirini ver, onları dirilt!
• Seher rüzgarı gibi gece perdelerini yırt, çünkü, hepsi de yüzlerce perde altında gizlenmiş kalmışlardı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
282. Gönül, pencereye benzer, beden evi onunla aydınlanır.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat.
(c. II, 898)
• Ben; "Mest gönül nereye gidiyor?" diye seslendim. Padişahlar padişahı;"Sus" dedi, "0 bizim yanımıza geliyor."
• Padişahım dedi ki, sen benimle beraber değil misin? Senin harfsiz, sözsüz sesini içimde duyuyorum. Öyle olduğu halde, gönlüm, şaşkın şaşkın dışanda nerelere gidiyor?
• Dedi ki: "Gönül dediğin bizimdir, bizim balımız mülkümüzdür. Bizim destanımızın "Rüstem"i dir. Allah hakkında yanlış hayale kapılanlarla savaşmaya gidiyor.
• 0 hangi tarafa gitse, talih de o tarafa gider. Hangi tarafa deme, o istedikçe istediği tarafa gider.
• Bazen güneş gibi feyizli nüru ile yeryüzü hazinesine dolar. Bazen de Hz. Peygamberin duası gibi gökyüzüne yükselir.
• Bazen bulut memesinden, yeryüzüne lütuf, kerem, ihsan sütünü verir. Bazen de can gül bahçesinde seher rüzgarı gibi eser, etrafa hoş kokular yayar.
• Sen de gönlün izine uy, onun gittiği yerlere git, git de yeşilliklerin, çiçeklerin kara topraktan nasıl bittiklerini, vefa ırmaklarının durmadan nasıl aktıklarını gör!
• Dünyaya şekiller, süretler, nakışlar, güzellikler bağışlayan sadedir, şekilsizdir, süretsizdir. Herkesin eli, ayağı odur da, kendisi elsiz, ayaksız gitmededir.
• 0 yanlış bile yapsa, yaptığı doğrunun doğrusudur. Cefaya doğru gitse, başımıza cefalar yağdırsa, ettikleri vefanın da vefasıdır.
• Gönül, pencereye benzer. Beden evi onun yüzünden aydınlığa kavuşur. Şu beden her gün mezara doğru, yokluğa doğru gitmededir. Gönül ise ölümsüzlüğe doğru yol almadadır.
• Gönül acaip bir şey! Yapayalnız gidiyor ama, bir taraftan fitneler koparıyor, Padişahların kanlarını döküyor, diğer taraftan barışı seviyor, herkesle anlaşıyor,oluyor.
• Sevgilinin canımla, gönlümle bitmez, tükenmez macerası var! Hem de öyle gizli, örtülü değil! îşte bak, şuracıkta, sizin önünüzde yürüyen gölge varlığımda da gizlenmiş olan, benim gönlümdür.