Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
Pahalı İnsanlar
İnsanlar arasında çok cüz’î şeylerle satın alınabilecek kadar ucuz olanları bulunduğu gibi, dünyalar dolusu altın ve elmaslarla satın alınamayacak kadar pahalı olanları da vardır. Milletleri yükselten de, işte bu ikinci kısımda olanlardır. Pahalı insanlar, yağmur yüklü bulutlar gibi, hep yüksek ideal ve faziletlerle yüklüdürler. Bilinsinler bilinmesinler, onların geçtikleri yerler arkalarından yeşerir gider...
* * *
Ömer Muhtar, İtalyanlar’a, “Ben ölüyorum; ebedî var olacağım. Fakat siz, ölümle biteceksiniz.” diyor. Müslüman, hayatını çok pahalıya satar; fâni hayatı verir, bâki hayatı alır. Bizi dünyaya bağlayan sıhhat ise, şu sıhhat dedikleri şey, birkaç günlük güzelliği üzerinde olan güle benzer, yani gül yaprağı gibidir. Gül yaprağı canlı, sıhhatli olduğunda çok dikkat çekicidir ama, pörsüdüğünde hiçbir kıymeti kalmaz.
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
En Büyük Sermaye
Ahlâk ve vicdan, terbiye ve nezaket, her ülkede geçerli bir akçe ve para dalgalanmalarından müteessir olmayan bir pırlanta gibidir. Onları elde eden, yüksek itibarlı tacirlere benzer ki, başka sermayeleri olmasa da, her yerde alışveriş yapabilirler.
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
Fânilik
Kalbin tik-takları, doğumla başlamış ölüm bestesinin mırıltılarıdır.
* * *
Kıyametin yakın olduğunu hemen herkes biliyor. Ama, her gün onun bir parçasının koptuğunu, bilmem idrak eden kaç insan var?..
* * *
Gençler, gençlikleri ve güzellikleri geçince ne kadar kıymetsiz kalacaklarını önceden sezebilselerdi, herhalde hiç durmadan ebedî gençlik ve güzellik yollarını araştıracaklardı...
* * *
İnsanın değer verdiği nice şeyler vardır ki, onunla beraber ölür-gider; ama, onun ortaya koyabildiği yararlı iş ve yararlı düşünceler, mezardan sonra da bâki kalır ve ebetlere kadar yaşarlar...
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
Ağlamak ve Gülmek
Ağlamak, hassas ruhların ferahlama gayreti ve vicdanda yanan ateşi gözyaşlarıyla söndürme hamlesidir. Ne var ki, insanların çoğu ağlanacak yerde güler, gülecek yerde de ağlar...
* * *
Ruh tutuşunca vicdan kavrulmaya başlar ve işte o zaman insan da ağlar. Tam bu esnâda gözyaşları imdada yetişir ve ruhun ateşini söndürür. Bence, çeşm ile çeşme arasındaki münasebet de buradan gelir...
Korku ve Ümit Üzerine
İnsanlardan korkmak, insanı felç eder; onların eline bakıp onlardan bir şeyler beklemek ise, çok defa sükût-u hayal ve ümitsizliğe sebebiyet verir. Kimseden korkmamanın tek çaresi korkulacak merciden korkmak, hiçbir zaman ümitsizliğe düşmemenin yolu da, her zaman için kuvvetli ve vaadini yerine getirmeye muktedir olana itimat etmekle olur.
Herkes İçin İki Gün
İnanıyoruz ki, her insan için iki gün vardır: Biri, her insanın kendine ait günü, diğeri de gelecek nesillere ait olanı... Biz, bu günlerden biri itibarıyla ağlayıp inlesek de, diğeri itibarıyla, Rahmeti Sonsuz’un inayetine güvenerek, güleceğimize inanıyoruz.
Ağlama ve Gülme Kuşağı
Yaş ilerledikçe kulluk düşüncesiyle bütünleşmeyen bir ruh, kazanç ufkunda kaybetme talihsizliğine düşer. Eğer o, bunu idrak edebilseydi, bugün güldüklerine ağlayacak ve nedâmetten iki büklüm olacaktı...
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
Ömrün Bereketli Olanı
En uzun ömürlüler, en çok yaşayanlar değil; evirip-çevirip, hayatlarından en çok semere almasını bilenlerdir. Bu ölçüye göre, yüz yaşında kısa ömürlüler olabileceği gibi, on beş yaşında iken, ancak, binlerce yılda elde edilebilecek bereket ve feyizlerle, başı göklere ulaşmış olanlar da bulunabilecektir.
Gerçek Hayat
Hayat, çocuklukta bir tomurcuklaşma ve neş'e; gençlikte metafizik gerilim ve mücâhede ruhu; ihtiyarlıkta dostlara kavuşma arzusuyla hep canlı kalmanın adıdır. Ne acıdır ki, inkârcı göz, onu kâh bir komedi, kâh bir trajedi gördü ve insanoğlundaki şevk ve şükür düşüncesini öldürdü..!
Yalnızlık
Yalnızlık hissi, gönlünü ebede göre ayarlayamamış, ruhunda sonsuzluk düşüncesini mayalayamamış sefil ve derbeder kimselerin onulmaz derdidir. Öyle anlaşılıyor ki, duygularının inançla şahlanacağı, ruhlarının varlığın gerçek çehresini görecekleri âna kadar da, böyleleri, ne bedbinliğin sisli atmosferinden kurtulabilecek, ne de bütün varlıkla sarmaş-dolaş olup, her şeyle dostluk ve arkadaşlığa erebileceklerdir.
Bu Bir Derinlik
İnsanda hissî yapı, yaşanan hayat, çekilen çile ve ızdırapla mebsûten mütenasip (doğru orantılı) olarak gelişir. Hep hayatın dışında kalmış, düşüncesiz ve ızdırapsız kimselerin his dünyaları da, diğer melekeleri gibi kat’iyen inkişâf etmez ve böyleleri hiçbir zaman varlıkla bütünleşemezler.
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
Fenalık
Devamlı fenalık yapanlara, hiç kimse müdahale etmese de, bir gün mutlaka kendi fenalıklarına takılmaları mukadderdir. Evet, sürüp-giden fenalıkların yolu, er-geç fena bulup yok olmaya çıkar.
* * *
Ârızî şerler, devamlı görünseler de muvakkattırlar. Tabiî ömürleri dolunca, onlar da, her şey gibi ölür giderler. Ne var ki, bazen bizim insanî değerlerimizi de alır, beraber götürürler.
Bir Kısım Kalb Hastalıkları
Gerçek dindar, aynı zamanda en yüksek ahlâka sahip olan insandır. Onun ibadetinde gösteriş, muamelesinde aldatma, gönlünde garaz ve nifak yoktur. Gösteriş, insanı Hak’tan, aldatma ise hem Hak’tan, hem de halktan uzaklaştırır... Garaz nefretle, nifak da lânetle yâd edilmeye sebebiyet verir.
Tamâ
Tamâ, arslanı fare yapan bir kapandır; düşen kurtulamaz onun elinden..
* * *
Tamâ, en zorlu yiğitlerin bile sırtını yere getiren bir gulyabanîdir.
* * *
Tamâı olmayan, zamanla herkesin tamâ ettiği biri olur.
* * *
Kıskançlarda kıskançlık, tamahkârlarda tamâ, dünyevîleşmiş bir cehennemdir.
* * *
Tamahkârlık, insanın boynunda bir esaret tasmasıdır.
* * *
İhtiyaç, hayâ hissini delen bir güve gibidir.. hele bir de tamâ ile desteklenirse..!
* * *
İnsan, meftun olduğu şeyin kollarında can verir.
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
İnhiraf
Şimdiye kadar bir “Mehlika Sultan” uğruna, nice meçhullere yelken açtık. Ancak, ne sevdasıyla çöllere düştüğümüz Leylâ'yı bulabildik, ne de ayrıldığımız sahillere geriye dönebildik...
* * *
Bir cemiyet kendi ruh kökünden uzaklaşınca, bakış zâviyesi değişir ve değer hükümleri de bütün bütün alt üst olur. Böyle bir toplumda cihada “bâğîlik”, zulme “adalet” nâmı verilir; tarihe lânetler yağdırılır; günün iğrençlikleri göklere çıkarılır; edep horlanır; hayâsızlık alkışlanır; iffet öcü gösterilir; yüzsüzlük tabiî sayılır; millete ve mâziye bağlılık en bayağıca karalanırken, köksüzlük ve köksüzler âdeta semâvîleştirilir..!
* * *
Karşı cinsle düşüp kalkma düşkünlüğü ve hep onlarla beraber bulunma arzusu, ya bir zaaf eseri ve tabiat bozukluğu veya o cinse ait karakteri taşıma emaresidir.
Cahillik
Cahillik, eşyanın yüzüne çekilmiş bir peçe gibidir; o peçeyi yüzünden sıyıramayan bahtsızlar, hiçbir zaman kâinattaki yüksek hakikatlere nüfuz edemezler. En büyük cehalet, Allah'ı bilmemektir; hele bu bir de bencillikle birleşince, artık tedavisi kabil olmayan bir cinnet halini alır.
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
Dünyanın Gerçek Yüzü
Bazıları, dünyayı biraz para, biraz da âfiyetten ibaret sayarlar. Bu, her şeyi maddeye dayayıp, dünyayı bildiklerine, gördüklerine bağlayanlar için doğru olsa da, hakikate uyanmış mânâ insanları nazarında aldanmışlıktan başka bir şey değildir.
* * *
Bugün dünyayı bozmaya çalışanlar, onun intizamını koruyanlardan hem daha çok, hem de daha nüfuzlu görünüyorlar. Kuvvet dengesine tesir edecek mânevî bir güç olmazsa, hâlihazırdaki durumla, iyilik ve güzellik adına büyük mesafelerin alınacağını söylemek zordur.
Mücrim Ruhlar
İnsan, çok defa başkalarına kendi gönül adesesiyle bakar; oradaki sisler ve dumanlarla da her şeyi ve herkesi bulanık görür. Onun bu hâliyle verdiği kararlar ise, bütün bütün karanlık ve merhametsizce olur. Doğrusu, bu hâle düşmüş bir bencil, etraftaki her şeyi mahvolup gitmiş sanır; ama, aslında mahvolup giden, onun kendisidir.
Çocuk Ruhlular
Büyüklerin bize olan iltifat ve teveccühlerini bizim ihtiyacımız, onların da ululuklarının emaresi saymak, sonra da edep ve saygımızı o iltifatların devamına vesile bilerek, lâubâliliklerden kaçınmak gerekir ki, şatahatlara girerek şımarık biri durumuna düşmeyelim. Veyl, hakkındaki teveccühleri suiistimal eden çocuk ruhlu sergerdanlara..!
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
Üçüncü Bölüm: Ahlâkî - İçtimâî
Millet
Kendi milletlerine iyi birer rükün olmaya azmetmiş fertler, bu düşüncelerinde eğer samimî iseler, kendilerine ait menfaatlerini unuttukları olacaktır ama, milleti ilgilendiren hususların en küçüğünü dahi, bir an olsun hatırdan çıkarmayacaklardır.
* * *
En seviyeli millet, bütün işlerini birlik ve bütünlük içinde düşünüp, çoğunluğun reyine ağırlık veren millettir. Tabiî, o millet fertlerinin din, dil, tarih şuuru gibi hayatî hususlarda aynı terbiyeyi almış olmaları çok önemlidir.
* * *
En çok zevk duyacağımız şey, sevdiğimiz ve sevgisinden emin bulunduğumuz kimselerden gelen tenkitler olmalıdır. Aksine, bazı kusurlarımızdan dolayı çok dostlarımızı kaybedeceğimiz gibi birçok eksik ve kusurlarımızı da düzeltme mülâhazası söz konusu olmayacaktır.
* * *
Milletçe bizi zaafa düşüren en önemli hususlardan biri de, çevremizi saran dost suretindeki hilekârlara karşı sâfîliğimizdir. Oysaki insan her vaade aldanmamalı, her yol gösterene de inanmamalıdır.
* * *
Bir millet fertleri arasında hile ve aldatmaca akıllılık sayılıyorsa, o millet, artık onulmaz bir derde müptelâ olmuş demektir. Böyle bir bünyede iyilik emaresi olarak görülen şeyler ise, veremli bedendeki şişkinlikleri semirip gelişme zannetme gibi bir aldanmışlıktır.
* * *
Bir milletin bütün fertleri arasında ailevî bağ seviyesinde bir irtibat varsa, bu irtibat sayesinde talih, zirvelere doğru onun yoluna mutlaka su serpecektir. Fertleri birbirini sevmeyen ve biri diğerinin aleyhinde olan, birbirine karşı emniyet ve güven hissetmeyen milletler ise, hakikî mânâda millet olamadıkları gibi, istikbal vadetmeleri de söz konusu değildir.
Cevap: Ölçü veya Yoldaki ışıklar
Genç
Genç adam güç, kuvvet ve zekanın fidanıdır. Terbiye ve ıslah edildiği takdirde, zorlukları yenen bir Heraklit, gönüllere aydınlık ve dünyaya nizam vadeden bir güç hâline gelebilir.
* * *
Cemiyet bir kristal kap, gençler de onun içinde tıpkı herhangi bir sıvı gibidirler; onun renk ve şeklini alır, onunla görünürler. Bilmem ki, onlara inkıyat ve itaat çağrısında bulunan nizam havarileri, dönüp bir kere de kendilerine bakabiliyorlar mı?
* * *
Hevesler oldukça tatlı, faziletler de biraz ekşi ve tuzlu yemeklere benzerler. Genç bunlardan birini seçmekte serbest bırakılınca, bilmem ki, neyi seçip neyi terkedeceğini söylemeye hâcet var mı..? Oysaki, onları fazilete dost, ahlâksızlık ve rezâlete de düşman olarak yetiştirme mecburiyetindeyiz.
* * *
Terbiye ile imdadına koşulacağı âna kadar genç, yetiştiği çevre, heves ve zevkin pervanesi; ilim, basiret ve mantığın uzaklarında dolaşan bir deli ve kanlıdır. Genci, geçmişiyle bütünleştirip geleceğe hazırlayacak olan iyi bir terbiye, onu müstakbelin Ömerleri hâline getirecektir.
* * *
Bir milletin yükselip alçalması, o millet içindeki genç kuşakların alacakları ruh ve şuura, görecekleri talim ve terbiyeye bağlıdır. Gençleri iyi yetiştirilmiş milletler, her zaman terakki etmeye namzet olmalarına karşılık, onları ihmal etmiş milletlerin tedennileri ise kaçınılmazdır.
* * *
Bir milletin geleceği hakkında kehanette bulunmak isteyenler, o milletin gençlerine verilen terbiyeye baksalar, hükümlerinde yüzde yüz isabet ederler.