Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
652. Öteki dünya gönül güneşinden bir parıltı, bu dünya da gönül denizinden bir damla.
Fa'ilatün. Fa'ilatün, Fa'ilat ,
(c. III, 1346)
• Ömrüm gönül sevdası ile geçti gitti. Benim gönül gamından bir korkum yok!
• Gönül benim canıma saldırmak için kalkmış gelmiş. Cansa; "Bakalım gönlün meramı nedir? Ne yapacak?" diye oturmuş kalmış.
• Gönül din halkasından kaçıyor da, güzellerin saçlarının büklümü halkasını yer ediniyor.
"Fuzulî hazretleride:
"Aşiyan-ı mürg-ı dil zülf-i perişanındadır
Kande olsam ey peri gönlüm senin yanındadır" demişti.
• Gönlümle oynayanın, gönlümü perişan edenin etrafında dönüyorum, onu terk edemiyorum. Çünkü gönül kavgasında benim yardımıma koşacak ancak odur, başkası değil!
• Sabah olsun da gönlün yüzünü bir defa olsun göreyim diye geceleri uykuyu gözlerime haram ettim.
• Gönlün boyunu bosunu göreyim diye eğilmekten boynum yay gibi oldu.
• Öteki dünya gönül güneşinin parıltısından bir parıltı, bu dünya ise gönül denizinden bir damla!
• Ağzını kapa, dudaklarını yum! Çünkü gönlün feryadları dilsiz, dudaksız olarak göklere yükselmede.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
653. Güllerin güzelliğinden dikenler sarhoş olur, gam gülmeye başlar.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün
(c. 111, 1356)
• Sevgili hiç beklenmedik bir zamanda, ansızın çıkar gelirse; ne mutluluktur! 0 güzelliğiyle, kendisini çekemeyen güzelleri haset ateşlerine yakarsa ne devlettir.
• Dün sevgili tövbe eden binlerce kişinin tövbelerini güzelliğinin etkisi ile bozdurmuştu. Bugün de aynı şey olursa ne mutluluktur.
• Ona gönül verenler, onu görmek ümidi ile grup grup kapısının önünde ;oturmuşlar, bekleşiyorlar. Lütufeder de onlara şöyle bir görünürse ne mutluluktur.
• 0 kılıçlar kuşanmış, savaşa hazırlanmış, ayrılık ordusunun içine dalsa da vuslat ordusunu zafere kavuştursa ne mutluluk olur.
• Binlerce güller açılır, onların güzelliğinden dikenler sarhoş olur. Bu durum carşısında gam bile güler, kahkahalar atmaya başlarsa bu ne saadettir.
• Aşk harekete geçince, beden çevikleşir. Acele hemen elsiz, ayaksız gökyüzünün etrafında koşmaya başlar. Bu ne saadettir?
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
654. Develer sarhoş oldular.
Fe'ilatiin, Fe'ilattln, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. 111, 1344)
• Develer sarhoş oldular. Şimdi sen deve oyununu seyret! Kim sarhoş deveden edep, bilgi ve ibadet bekler?
• Bizim bilgimiz onun yani Hakk'ın bilgisi, yolumuz onun caddesi, hararetimiz koç burcundan güneşten değil, onun sıcak nefesi.
•"Ruhumdan ruh üfürdüm." günü nefesi sana can verir.
• Hakkın işi "0l emri ile oldurmaktır." Yaratışı sebeplere, vasıtalara bağlı değildir-
"Bu beyitte Bakara Süresi, 2/117. ve Hicr Süresi, 15/29. ayetlerine işaret var.
• Biz bu Hakk yolunda nesrin ve karanfil çiğneriz. Balçık çiğneyen yani yerden biten otları, dikenleri yiyen bayağı develerden değiliz.
• Balçık çiğneyen develer bu dünyaya, şu balçığa bağlanıp kalmışlardır. Ruhumuzun, gönlümüzün balçıkla ne ilgisi var?
• Din mücizesini göstermek arzusu ile Hz. Salih'in duası dağın bağrından Allah devesini doğdurdu.
"Hud Süresi, 11/64. ayetine işaret var."
• Biz doğu tarafına da gitmeyiz batı tarafına da. Biz durmadan ezel güneşine doğru adımlar atar dururuz.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
655. Bugün gönlüm yeni bir sevda ile başka bir renge boyandı.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün ,
(c. III, 1341)
• Allah'a hamdolsun, şu gönül bugün dünden de daha beter bir halde, bugün gönlüm, yeni bir sevda ile başka bir renge boyandı.
• Dün gönlüm gül fidanının altına oturmuş, durmadan şarap içiyordu. 0 yüzden olacak, bugün bambaşka bir halde.
• Senin aşk "ney"in bu perdesinde bir hayli bekledi. Gönlüm aşk neyinin zevki ile tatlılaştı, şekere döndü.
• Ey ipek kaftanlar giyenen sevgili! Ben senin beline kemer gibi sarıldım.
• Ey tatlılıklar, lezzetler denizi! Senin aşkından bu beden sedefe dönmüştür. Şu gönül de o sedefin içindeki inci.
• Her mü'minin benlik evi mademki senin aşkınla harap oldu, yıkıldı; bu kargaşadan ötürü, bu gönül de her an benlik kapısından çıkıp, varlık damına yükseldi.
• Tebrizli Şems, Hakk güneşi gibi parıldıyor. Onun güneşinin parıltısından şu gönül seher vakti gibi olmuştur.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
656. Gözyaşları niçin akıyor;gönül ateşini söndürmek için.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1351)
• Şaşılacak şeydir ki; bu açık meşrepli güzellere, celal sahibi hakkın hareminde, has bahçelerde, çeşme başlarında, çayırlık çimenlik yerlerde makamlar verildi'. Orada şuhluklar, güzel yüzlere hırsızlamaca bakmalar helal sayıldı.
• Yol kesmeyi, ancak yollan bilen becerir. Eve girmeyi, hile yapmayı güzellikten anlayan başarır.
• Dünya ehli sanki örümcektir. Her biri de sinek avlar durur. Onlardan hiç bahsetme, bana usanç gelmesin.
• Eve gizlenmiş nefis hırsızını kim görür, kim söyler? îlahi aşkla safran çiçeği gibi sararmış bir yüz ile, berrak, duru su gibi olan göz yaşları.
• Gözyaşları neden akıyor? Gönül ateşini söndürmek için. Yüz niçin sararır, solar? îç alemini, gönül derdini anlatmak için.
• Aşıkların yanaklarına akan gözyaşları, seni ayakkabıların çıkarıldığı kapı yanındaki saftan alır; "Buradan hemen kalk, aşkın huzuruna git!" der.
• Aşıkların yüzlerinin sanlığı, sevgilinin elma gibi kırmızı olan yanaklarının aynasıdır. Gözyaşları ise, benlerinin ve yanak sayfalarının üzerine yazılar yazıyor.
• Bu balçıktan, bu kara topraktan yaratılmış yüzündeki bunca güzellikler, bunca eda ve cilveler, gayb alemindeki aydan parlayıp vuran kemal nurunun parıltısıdır.
• Hele bir iki gün sabret, bu parıltı bütün güzellikleri ile, bütün nuru ile yine aslına gider, onunla birleşir.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
657. Kurak yere düşmüş balığın kulağına dalga sesleri gelince,
balık hemen sıçrayıp yurdu olan denize atlamaz mı?
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün,
(c. III, 1353)
• Bütün kainatın ve varlıkların yaratıcısından, o celal ve cemal sahibinden ruha çok tatlı bir hitapla; "Gel!" denilince ruh, nasıl olup da kanatlanıp uçmaz?
• Duru, lekesiz denizden ayrılmış, kurak yere düşmüş bir balığın kulağına dalga sesleri gelirse, balık nasıl olur da hemen sıçrayıp asıl yurdu olan denize atlamaz?
• Davuldan ve davula vurulan tokmaktan "Geri dön!" haberini duyunca, doğan, nasıl olur da avı bırakıp gerisin geri sultana doğru uçmaz?
• Bu kadar latif, bu kadar güzel, sevimli ve can bağlayıcı olan eşsiz varlığı bulamayan, tanıyamayan ve sevemeyen kimse cidden ne zavallı, ne kötü, ne sapık bir kimsedir?
• Ey ruh kuşu! Günahlarından temizlendin, nefsinin kafesinden kurtuldun, mana kanatların açıldı. Haydi geldiğin yere, kendi vatanına doğru uç, uç!
• Acı sudan ab-ı hayata doğru yollan! Eşik dibinden, papuçlukta oturanlar arasından ayrıl, can meclisinin baş sedirine geç otur!
• Ey can! Sen git, git ki biz de bu ayrılık cihanından o buluşma cihanına kavuşalım.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
658. Gönlün vasıflarını saysam aklın almaz.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'fllün
(c. III, 1342)
• Şu gönülde nasıl bir iş yurdun, nasıl bir tezgahın var? Şu gönülde ne putlar yontuyorsun? Ne putlar yapıyorsun?
• Bahar oldu, ekin zamanı geldi. Kimbilir sen şu gönüle neler ekiyorsun?
• Allah'ım sen zahirde, dışarda yücelik, üstünlük perdesi ile örtündün, ama şu gönülde apaçık meydandasın.
• Gönül göklerden de yüce, göklerden de geniş olmasaydı, şu gönül ata binip gökleri dolaşmazdı.
• Gönül pek büyük bir şehir olmasaydı, bir padişah oraya sığmazdı; o gönülde dolaşmazdı.
• Ey benim canım! Gönül şaşılacak büyük bir ormandır. Sen de bu gönül ormanında av emirisin. Sen orada neler avlayacaksın?
• Gönül denizinden binlerce dalgalar coşar, köpürür. Sen de bu gönül denizinde inciler elde edersin.
• Sustum. Artık gönül hakkında bir şey söylemeyeceğim. Çünkü gönlün vasıflarını saysam, aklın almaz, gönül senin düşüncene sığmaz.
"İbrahim Hakkı Erzurumî hazretleri de:
"Vasf-ı lisan seninledir, vasfedemem gönül seni
Nutk-ı beyan seninledir, vasfedemem gönül seni
Asl-ı cihansın ey gönül, vasla mekansın ey gönül'
Kevn n mekan seninledir, vasfedemem gönül seni" diye yazmışlardır. (Dîvan-ı Hakkı s. 181)
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
659. Senin güzelliğin ile, ruhlar huzura kavuşur, bedenler de mest olur.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. 111, 1361)
• Ey benim biricik güzelim! Senin ömrüne yemin edirim ki, kemal derecelerinde senin eşin ve benzerin yoktur. Ey benim güvendiğim, dayandığım aziz varlık! Çok kederliyim, gamlara batmışım, artık kalk, gel!
• Ey beni dertlerden kurtaranım, feraha çıkaranım! Ey benim enîsim, en yakın dostum! Ey meclisimizin ay'ı! Senin yüzün tam bir bedirdir, dolunaydır. Dudaklarının ıslaklığı bana helal bir şaraptır.
• Senin ruhun vefa denizidir. Rengin ayrılık parıltısı, ömrüne yemin ederirn ki, günaha girmekten korkmasam, sana "Zülcelal sahibi Allah" derdim.
• Alemdekilerin hepsini eritirsin. Hepsinin de kalpleri rahata kavuşur, onların rnana gözleri açılır da görünmeyen şeyleri görürler. Sevgilim senin hayalin bile çok latif, çok güzel!
• Senin güzelliğin ile insanların ruhları huzura kavuşur. Bedenleri de mest olur. Onları ilahi şarabın büyük kadehlerle içildiği bir meclise oturtursun.
• Aşk hususunda gönle gelen bütün sorular ve cevaplar hep Hakk'tandır. 0 sorar, sonra kendi sorusuna kendisi cevap verir. Ben onun elinde bir rebab gibiyim. 0 bana sık sık mızrap vuruyor. Bana; "İnle, ağla!" diyor.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
660. Davul çalan olmadıkça, davul nasıl ses verir?
Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. III, 1358)
• İlahî rahmet gönlün kulağına gizlice dedi ki: "Ne istersen yap, fakat bizden ayrı düşme, bizi unutma!"
• Tıpkı gözle gündüz gibi; sen bizimsin, biz de seniniz. Ne diye bizden ayrılır, kötü işler yapan, kötü kişilerin yanına gidersin?
• Gönül dedi ki: "Sana darılmaya, senden incinmeye imkan var mıdır? Davul çalan olmadıkça, davul nasıl ses verir?"
• Bütün dünya davuldur, sen de davul çalan! Bütün yollar zaten kapanmış, seni bırakıp da nereye gidebilirler?
• Can kımıldamadıkça şu zavallı beden kımıldayamaz. At hareket etmedikçe üstündeki, çul oynamaz.
• Gönlün Allah arslanıdır, nefsin ise at. Akıl meydanı ata dar geldi de o daracık meydandan sıçradı "Söyle" alanına vardı.-
"Söyle!": Kur'an'da bir çok sürelerin başında geçer. Dünyanın fanî, gelip geçici olduğu ayetlerle haber verilir, .
• Sözden harften geç de su gibi nakışlar kabul eder ol, şekilden şekle gir'. Cünkü harf de dünyadandır, ses de'. Dünya da zaten bir köprüden ibarettir.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
661. Gül, can bahçesinden gelmiş bir habercidir.
Mef'aiü, Fa'iiaiü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. III, 1348)
• Bugün, bu bahar günü, neşe günü, sevinç günü. Güllerin çok açtığı bir yıl, gül yılı. Bu bahar mevsiminde halimiz, durumumuz çok iyi! Bizim gibi gülün de hali iyi olsun!
• Ötelerden dostun yüzünün gül bahçesinden güle yardım geldi. Bu sebeple artık gözlerimiz, gülün solduğunu, dökülüp saçıldığını görmez.
• Gülün güzelliğinden, letafetinden, ihtişamından, renginden, kokusundan nergisin gözleri mest oldu, bahçede ağzını açmış gülüyor.
• Süsen selvinin kulağına, bülbülün aşkının sırlarını ve gülün güzel huylarını fısıldıyor.
*Gül bize iyilik etmek, lutuflarda bulunmak, bize kokusunu daha iyi duyurmak için elbisesini yırtarak koştu, geldi.
*Biz de güle kavuştuğumuz için, ona daha yakın olmamız için elbisemizi yırtıyoruz.
*Gül ötelerden geldi; o cihandandır. Bu yüzden bu cihana sığmıyor. Gül o kadar latiftir, o kadar güzeldir ki, hayal alemi bile gülü hayal etmeye dar geliyor.
*Gül denilen varlık kimdir? Akıl bostanından, can bahçesinden gelmiş bir haberci. Gül nedir? Solmayan, dökülmeyen, hakîkat gülünün güzelliğini, yüceliğini bildiren bir bilge.
*Gülün eteğini tutalım, ona yol arkadaşı olalım da oynaya, güle gülün aslına. zevalsiz gül fidanına gidelim.
*Gülün aslı, zevalsiz gül fidanı Mustafa(s.a.v.)'in terinden bitti, yetişti, lütfundan meydana geldi. 0 büyük varlığın yüzünden hilal halinde iken, bedir haline geldi.
"Bazılarının mevzu saydıkları bir hadîse işaret var. Hadîs şöyle:
Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular ki: "Miraç gecesinde gökyüzüne çıktığım zaman terlemiştim. Ter damlalarım yeryüzüne düşünce, topraktan gül fıdanları bitti, yetişti. Kim benim kokumu koklamak isterse, kokumu almak isterse gülleri koklasın."
*Siz gülün yapraklarını yolarsınız, dallarını kırarsınız ama, ona yeniden yeniye can verirler, onu diriltirler, ona yeniden yeniye kol kanat ihsan ederler.
*Gör ki gül baharın davetine nasıl icabet etti. Halil İbrahim'in öldürülmüş dört kuşu gibi ölü iken dirildi, koşarak geldi.
*Ey hoca sus! Dudağını açma! Gülün gölgesinde otur da gonca gibi dudak altından gizlice gülümse!