-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
203. İlahî şarap öyle bir şaraptır ki, güneş bile aydınlığını ondan alıyor.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Fe'Olün
(c. 1,517)
• Ruhum dostun hevasında göklere doğru yükselir de, arifler meclisinde sevgi şarabının kadehlerinin döndüğünü gördükçe daha neşeli olarak ötelere doğru uçmadadır.
• 0 alıp içmek için elini mana şarabına uzatıyor. Tarif edilmez olan o şarap, öyle bir şarap ki, güneş bile nurunu, aydınlığını ondan alıyor. Güneşi bile o aydınlatıyor.
Hz. Mevlana'nın bu beyti, Ibn-i Fariz hazretlerinin "Hamriyye" ismindeki ilahî şarabı öven şiirindeki şu beytini hatırlattı:
"İlahî şarap bir güneştir, ayın ondördüncü günü, bedir, dolunay da onun kadehidir. 0 şarabı hilal, genç ay dolaştırır, o şarabın karışmasından yıldızlar meydana gelir." Yani güneş gibi olan ilahî aşk şarabı, dolunay gibi olan ariflerin gönüllerinden, yıldızlar gibi olan Hakk sunulur.
• Ruh o şarabı içince, daha da ruh oluyor, hafifliyor, yükseliyor. Ötelerden bile ötelere uçmak istiyor.
• Ruh ötelerde rnana ayını bulup da onunla manen beraber olunca, güneş utancından gizleniyor, görünmez oluyor.
• Ruh onunla manen buluşunca, tazeleniyor, gençleşiyor, artık ne kimseye bakıyor, ne de birisine bir şey danışıyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
204. Biz benlikten, senlikten kurtulunca hepimiz bir oluyoruz.
Fe'ilatün, Mefa'iliin, Fe'ilSt
(c.I, 497)
• Çalgı, saz nasıl insanı şarap içmeğe teşvik ederse, iyilerin yaptığı işler, iyiliklerde insanı iyilik yapmaya yöneltir.
Marifetname sahibi Erzurumlu îbrahim Hakkı hazretleri: "Musikî zahidin zühdünü, fasıkın fıskını artınr" buyurmaktadır. Yani müzik zahide manevî zevkleri verir, onu Hakk'a yaklaşır.. Zevkine düşkün insanı da içmeğe, şehevanî zevklere teşvik eder. Bu yüzdendir ki, eyhanelerde müzik olduğu gibi, eski tekkelerde de müsikî vardır.
•Allah, insanı iyiliğe teşvik için iyiliğe şükreder, kötülükten de şikayette bulunur. Firavun'dan bahs eder. Hz. Musa'nın şükrünü anlatır, bunlar hep bahanedir. Bunlar hep bizim halimizi hikayedir.
.• Benlikte olan, benlik güden Firavun cinsindendir. Benlikten yakasını sıyırmış, temiz, pak, günahlardan kurtulmuş kişi de Hz. Müsa'dandır. Onuncinsindendir.
• Şunu iyi bil ki, gamın, kederin arkasında neşe vardır. Neşenin arkasında da gam ve keder pusudadır.
• Ahmed (s.a.v.) toprak olmayı, yani mütevazi yaşamayı huy edindi de, o yüzden miraca yükseldi ve göklerin manevî padişahı oldu.
• Sen de toprak ol da, senden bitkiler yetişsin. Toprak olan, gönül hazinesini bulur.
.• Madem ki biz benlikten, senlikten kurtulunca hep bir oluyoruz. Yeter sus ! Sen bu sözleri kime söylüyorsun?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
205. Tur Dağı seslendi ama, Müsa'nın gönlündeki gizli hazine sessiz kaldı.
Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'iliin,
(c. I, 414)
• Gece gündüz elsiz ve ayaksız gönülle senin hizmetinde bulunmak ne hoştur! Senin mana şekerleri ile dolu olan yurdunda şeker yiyen kuş ne mutlu kuştur. Yani senin manevî nimetlerinden yararlanan Hakk yolcusu ne talihli kişidir.
• Senin manevî bahçende gizlice gülen goncanın başucunda bulunan uzunboylu selvinin gölgesinde bulunmak ne hoştur. Yani kamil bir insandan manen yararlanmak ne güzel şeydir.
• Karga gübreye aşıksa ona de ki: "0 sevgi ona yaraşır, ama gül bahçesinde yeşillikler içinde bülbüllerin gülü sevmeleri ne de hoştur." Yani şehvet peşinde koşarak fanî güzellere gönül verenler, koşsun dursunlar ama, sonu utanç olan kirli arzulardan kendilerini kurtararak gerçek sevgiliyi bulanlar ne mutlu kişilerdir.
• İnsanlar geceleri uykuya dalınca, gündüz kendilerini rahatsız eden düşüncelerden kurtulurlar ama, ibadetle geçirdikleri gecenin karanlığında, kuşluk vakti güneşinin nürunu bulanlar ne mutlu kişilerdir?
• Ey puta tapan kişi! Senin ayağın balçığa şaplanmış kalmış. Şu gökkubbenin derinliklerinde ne güzellikler bulunduğunu sen ne bileceksin? Ey fanî güzele gönül vererek beden balçığından, nefsanî arzulardan kurtulamıyan zavallı! Sen ötelerde mana göklerindeki güzelliklerden nasıl haberdar olabilirsin?
• Hz. Musa'ya olduğu gibi, Hakk'ın rahmetinden sana da bir tecellî olursa mana şekerleri yağdıran o manevî buluşmanın yüzünden Tur Dağı'nın göğsü, yani Hakk aşığının gönlü ne güzel bir hale gelir.
• Dağ ses verir ama, madende ses vermeyen, susan altın var. Bazen susmak, bazen de ona cevap verip konuşmak ne hoştur. Yani tecellîye mazhar olanTur Dağı seslendi ama, Müsa'nın gönlündeki gizli hazine sessiz kaldı. Her iki hal de hoştur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
206. Allah kendini, yarattığı güzel eserlerin arkasında gizlemiştir.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün,
(c.I, 477)
• Benim varlığım sevgilinin elindeki kadehten başka bir şey değildir. Eğer dilimle söylediğim bir söze inanmadınsa, gönülden söylediğimi anlaman için gözüme dikkatle bak!
• Gönlüm kadeh gibi kanlarla dolu. Zayıf düşmüş bedenim ise, hiç bir zaman zayıflamayan, sararıp solmayan, eriyip gitmeyen, daima güçlü ve kuvvetli olan aşkın elinde bulunmaktadır.
• Benim varlığımı bir kadeh gibi elinde tutan, bazen dolduran, bazen boşaltan, o tek olan, eşi olmayan sevgilim, çok kudretlidir. Her an Adem gibi, havva gibi yüz binlerce insanı yaratır. Dünyaya getirir. Yine yüz binlerce insanı öldürür. Ötelere gönderir. Dünyayı yaptığı resimlerle, nakışlarla süsler, doldurur. Fakat o büyük yaratıcı, o eşsiz san'atkar kendini gizler, göstermez. akla. fikre sığmaz. Nasıl olduğu tasvir edilemez, anlaşılamaz.
• Zerrenin de, ovanın da, katrenin de, deryanın da ne ile nasıl en iyi bir hale gelip düzene gireceğini bilir. Bütün kainatı, koyduğu şaşmaz değişmez kanunlarla saat gibi işletir durur. Her şeye her yarattığına gereken duyguyu, gereken vasfı, yaşama zevkini, yaşama gücünü verir. Bütün yarattıklarına yardımda bulunur. Bütün canlı varlıklar onun açtığı dünya sofrasına çağırılmışlardır. îyi, kötü herkese rızkını verir, yedirir. Süslü elbiseler, kürkler giydirir. Çeşit çeşit renklerle onları süsler. Onun bilgisine de hudut, sınır yoktur.
"Açıklamalı tercüme ettiğim bu beyitler Hz. Mevlana'nın Cenab-ı Hakk'ın yaratma gücüne, sanatına, kudretine hayranlığını ifade etmektedir. Bizler bugünün insanları ilmin fennin yardımı ile, yeni buluşlarla, yenî keşiflerle, büyük yaratıcının harika eserlerini gözlerimizle seyretmedeyiz. Mevlana'nın zamanında insanlar mikroskopu bilmedikleri gibi, gök yüzünde 15 milyar ışık yılı uzaklıktaki güneşleri de keşf etmemişlerdi. Aya ayak basmamış-lar, Merih (=Mars) yıldızına uzay aracı göndermemişlerdi. Denizlerin derinliklerine inip orada yaşayan çeşit çeşit renklerde, şekillerde balıkları, deniz yaratıklarını görmemişlerdi.
Bu sebeple bizler eski devirlerde gelen insanlardan daha bilgiliyiz daha talihliyiz. Cenab-ı Hakk'ın yaratma gücünü, sanatını, kudretini, büyüklüğünü eskilere göre daha iyi idrak etmemiz gerekirken, ne yazık ki gözlerimizde gaflet perdesi var. Allah'm kendini gizliyerek sergilediği şaheserler müzesini, sergisini heyecan duymadan, hayran olmadan seyredip duruyoruz. Mevlana bulunduğumuz şu zamanda dünyayı şereflendirseydi, acaba büyük yaratıcı neler söylerdi?
• Gönlümüzü bazen sıkar, bağlar, hayatı zehir eder. Bazen bağlarımızı çözer, sıkıntılarımızı giderir, bizi rahatlandırır, mutlu eder, huzura kavuşturur. Eğer senin gönlün eşek değilse, bu hallerin nereden geldiğini, kimin işi olduğunu anlar, bilir; o işin sahibini, o işleri vereni tanır.
• Eşek bile senin gibi üstün bir varlık olmadığı halde, sahibi, efendisi olan eşekcinin bağlamasını, çözmesini bilir, tanır; bir başkası olmadığını anlar.
• Efendisini görünce eşekcesine başını sallar. Kulaklarını oynatır. Sesini bile tanır. Çünkü sahibinin sesi ona yabancı değildir.
• Çünkü onun elinden yem yemiştir, hoş sular içmiştir. Ne tuhaf, ne şaşılacak şeydir ki, Allah bu kadarcık olsun sana bir anlayış, bir seziş vermedi mi? Sana lutuflarda bulunan, seni yediren, içiren, seni zevkler içinde yaşatan, seni yarattıklarının en şereflisi seçerek hiç bir varlığa vermediğini sana veren, sahibini, efendini, seni yaratanı tanımıyorsun, yazıklar olsun sana!
• Seni yaratan yüzlerce defa sıktı, derde düşürdü. Feryat edip durdun. Nasıl ,olur da onu tanımaz olursun? inkara kalkarsın. Allah sana akıl verdi. Cüz'î irade verdi. Peygamberler vasıtasıyla yol gösterdi. Allah seni kurtarmaya mecbur değildir.
• Kafirler gibi ancak belaya uğrayınca onu hatırlamadasın, başını eğmedesin, teslim olmadasın. Zaten ötelere mensup olmayan, öteleri düşünmeyen baş, yarım habbeye bile değmez.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
207. Hakkı görmeye gücün yetmez. Gözünü aç da onun sıfatlarını gör!
Fa'ilatiin, Fa'ilatün. Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.1, 386)
• Madem Hakk'ın zatını görmeye tahammülün yok; gözünü aç da O'nun sıfatlarını gör! Madem yönlere, cihetlere sığmayanı göremiyorsun; O'nun yarattıklarındaki nnru seyret!
• Şu mavi gök perdesinin altında dolaşan hüri gibi güzelleri gör! Yüzleri nurlu kişileri seyret de gözlerin kamaşsın! 0 nürlu insanların hepsi de; müslüman, inanmış, yumuşak huylu, utangaç, suçsuz.
" Maide Süresi, 5/66. ayetten iktibas var."
• Gördüğün güzellerin her biri nazlı, kıvrak, cilveli. Herbiri de Hakk aşığının gönlünü kapar, alır. Her biri Tıraz mumu gibi, her biri kurtuluş sabahı.
" Tıraz, Türkistan'da beyaz tenli güzelleri ile meşhur bir şehir adı."
• Her biri dudağını yummuş, ağzını kapatmış. Fakat anlatışında bir kılı kırk yarar. Her biri mana şekeri almada, her biri şeker kamışı madeni olmada.
• Eski, yıpranmış köhne canı ver gitsin! Geniş, yeni bir can almaya, kendini yenilemeye bak! Yokluk, yoksulluk aleminde salınarak yürü de ermişlerden zekat al!
• Aşıkları sıkıntılı zamanlarında şaşkın ve perişan sanma! Onların ızdıraplara, acılara tahammülüne, sebatına Cudi Dağı bile dayanamaz, aciz kalır.
• Bütün zorlukların, bütün sıkıntıların, neşelerin, her türlü işin, gücün aslı, temeli aşktır. Fakat gönlün ne olduğunu bilmeyen, saçma, sapan sözlere takılır kalır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
208. Sen aşkı sarhoş ettin ey güzel!
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'îlün
(c.I, 427)
• Sonunda gönülde ve canda yurt edindin de, her ikisini deli divaneye çevirdin...
• Bu alemi ateşlere yakmak için geldin, sonunda yakmadan dönemedin.
• Ey aşkı ile dünyayı yakıp, yıkan! Sonunda bu viraneye, bu yıkık yere de kasdettin, yani dünyayı yıkmakla için rahat etmedi, harabesini bile yıktın, altını üstüne getirdin.
• Ey gönül! Ben seninle uğraşıyordum. Fakat sonunda sen yine o aşk masalını hatırladın.
• Aşkı sarhoş ettin, kendinden geçirdin de içeri aldın. Aşkla buluşunca sonunda aklı gösterdin, bana yabancı ettin.
• Kurtuluş çarelerini arayanın lutfu dünyayı aydınlatan bir mum gibiydi. Sen sonunda o mumu da pervane ettin, ateşe attın.
• Ben toprağın altında kalmış çaresiz zavallı bir tane idim. Sonunda aşkınla, o değersiz taneyi inci haline getirdin.
• Bir daneyi, bir tohumu bağ, bostan haline getirdin. Sonunda topraktan bir köşk yaptın.
• Kafatasım hem seninle dolu, hern senin yüzünden boşalıyor. Sonunda kafa tasımı şarap kadehi yaptın.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
209. Zindanda uyumuş kalmış kimse uyanırsa hoş olmaz.
Mefa'îliin, Mefa'îlun,
(c.I, 339)
• Sema Hakk aşıkı ile diri olan kişilerin canlarına rahatlık verir, huzur verir. arif olan, canında can bulunan yani hayvanî ruhu değil de insanî ruhu taşıyan, bunu, bu hakîkati bilir...
• Gül bahçesinde yatıp uyuyan kişi, gül kokusu duymak için uyanmayı arzu eder.
• Fakat zindanda uyumuş kalmış kimse, uyanırsa hoş birşey olmaz, ziyana düşmüş olur.
• Sema düğün evinde olur, düğün olan yerde olur. Yas olan yerde sema olmaz. Çünkü yas yeri feryat, figan yeridir.
• Kendinde bulunan cevherden, ilahî emanetten habersiz olan o eşsiz ay'ı gönül gözü ile göremeyen kişi var ya;
• Öyle kişiye sema da gerekmez, def, yani müsikî de gerekmez. Sema aşıklar içindir. Gönüller alan, o eşsiz, görünmez sevgiliye manen kavuşmak içindir.
• Yüzlerini kıbleye çevirmiş kişiler, manen mirac edenler, bu dünyada da, öteki dünyada da sema'dadır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
210. Dünyada aşktan başkasına gönül verme!
Mefülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. r, 455)
• Gerçek aşka tutulmamış, o sevgiyi kendine iş edinmemiş rühun yok olması daha iyi. Çünkü onun varlığı ayıptan, ardan başka birşey değildir.
• Hakîki aşkla mest ol! Kendinden geç! Çünkü dünyada ne varsa hep aşktan ibarettir. Aşkla meşgul olmaktan başka dosta layık bir iş güç yoktur.
• "Aşk nedir?" diye sorarlarsa de ki: "Aşk dileği, isteği, yapıp yapmama arzusunu, iradeyi terk etmektir. îhtiyarı terk etmeyende hayır yoktur, iyi insan değildir."
• Ebedî olarak bakî kalan ancak aşktır. Bundan başkasına gönül verme, hepsi eğretidir.
• Ne vakte kadar fanî olan, ölü sayılan sevgiliyi kucaklıyacaksın? Öyle bir canı kucakla ki, ona son yoktur.
• Baharda doğan şey, güz mevsiminde ölür. Aşk gül bahçesine bahardan imdat yoktur. Aşk çiçeklerinin ilkbaharın yardımına ihtiyaçları bulunur mu?
• Beden atının üstünde titreyip durma! în aşağı! Yaya olarak yürü! Git, yani bedene ait arzulardan kurtul! Beden atına binmeyenlere Allah manevî kanatlar verir.
• Dünya ile, maddî isteklerle ilgili düşüncelerle kafanı yorma! Gönlün, içine fanî sevgililerin hayali aksetmeyen bir ayna gibi tertemiz olsun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
211. Sen kendi üstüne titreme de, başkaları senin üstüne titresin!
Mefa'îlün, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c.I, 479)
• İçinde sevgiliden başka hiçbir şey bulunmayan şu gönlüme yemin ederim senin sevmediklerini ben de sevmem.
• Canımı sana feda edemezsem, o can dertsiz kalmasın, gamdan kurtulmasın,başından bela eksik olmasın! Gözlerim senin için ağlamıyorsa, kararsın; hiç bir şey göremez olsun
• Senden başkasına ümit bağlarsam, umduğum gerçekleşmesin, olmasın ve ben hayal kırıklığından kurtulmayayım. Eğer senin için yaşamıyorsam, varlığım senin değilse, ben bu varlığı istemiyorum; yıkılsın, gitsin!
• Dünyada hangi güzel, hangi güzellik vardır ki, senin güzelliğinden onda bir parıltı bulunmasın. Senin ışığının vuruşundan ibaret olmasın. Hangi padişah, hangi emîr vardır ki, senin dilencin, yoksulun olmasın?
• Gönlümde düşmanlara karşı, düşmanlara ait bir dilek bulunmasın. Çünkü benim gönlümde senin rızanı kazanmaktan başka bir dilek yoktur.
• Sensiz geçen bir anı bile kaza edemem. Fakat ne çare ki başa gelen senin takdirinden başka birşey değildir.
• Ey gönül! Sevgili uğrunda canınla oyna, canını ver. Sen kendini çok seviyorsun. Onun üstüne titriyorsun. Titreme; feda et gitsin. Allah sana kafi değil mi?
• Sen kendi üstüne titreme de başkaları senin üstüne titresinler. Canının üstüne yemin ederim ki, sana senden başka bir düşman yoktur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
212. Senden başkasının elinden yediğim helva ağzımda mızrak olur, damağıma batar.
Mefa'îliin, Pe'ilatiin, Mefa'îliin, Fa'îlün
(c.I, 478)
• İnat et, huysuzlan! Güzellerin inadı, huysuzluğu tatlıdır, hoştur. Bahaneler uydur! Güzellerin bahaneleri ayindir.
• Senden zaten vefa beklemiyordum. Çünkü vefasız olmak, cevr etmek güzellerin huyudur, adetidir, dinidir.
• Azizlerin tertemiz canlarına yemin ederim ki, senden başkasının elinden yediğim helva ağzımda mızrak olur, damağıma batar.
• Binlerce vaatlerde bulun, söz ver; hiç birinde durma! Sözünde durmasan da sen vadettiğin için bu öyle bir serapa benzer ki, bu serap, yüzlerce tatlı suya değer.
• Senin güzel yüzün bir hazine gibidir. Kötü huyun ise o hazineyi bekleyen yılandır. Hazinen var olsun. Yılan zaten dışarıdadır.
• Senin aklından geçirip de işlediğin her hilenin değeri binlerce incidir, binlerce la'ldir.
• Fıkıh dersi okunan medresede nasıl dışarı atılma, kovulma sebepleri nizamlara, törelere bağlanmış ise, bil ki aşk medresesinin de kanunları vardır
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
213. Aşk bende meydana geldi, gelişti.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. I, 516)
• Ey mest bir halde vakitsiz kalkan kişi! Belli ki sen şarap içmişsin. Hem de ezel şarabı.
• Aşk seni kadeh gibi elimizden aldı da bağrına bastı.
• Allah'ın hazinesinin malı olan her inci, her mücevher senin o la'l dudaklarında var mı? Var.
• İstemiyorduk ama, aşkın gönül bağını kopardı da sıçradı, aleme yayıldı.
• Gece yarısı dilimin ucu ile hafif hafif söylediğim o sır da her tarafa yayıldı.
• Nasıl ki küçük kurt, tahtayı kemirirse de tahta içinde kalır, yine tahtabaşını gösterir, meydana çıkarsa, aşk da bende meydana geldi, gelişti. Sonra tuttu beni yaraladı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
214. Eğer şu dünyada aklın aklı olsaydı bizim hayatımızı görür, şaşırır kalırdı.
Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c.I, 474)
•Aşık ay gibidir. Yıldızın arasırida panl parıl parlar, görünür. Şunu iyi bil ki, ılçıktan yaratıldığı halde tecellî ile mest olan Hakk aşığı "ay"a bile kılavuz olur, yol gösterir.
•Aşığın etrafında yüz binlerce ham kişi olsa, benim iki gözümü de bağlasalar, yine de sana o kalabalık arasında aşığı bulur, gösteririm.
•Yanıma gel, kulağını bana ver de sana bazı şeyler söyleyeyim. Ama söyleyen ben değilim. Peri yüzlü bir güzel benim ağzımdan, dudaklanmdan sana seslenmededir.
•Benim ağzımdan konuşan güzel peri kızına gönül veren, aşık olan varlık da adem'in oğlu değildir, Havva'dan da doğmamıştır.
•Ay yüzlü güzelimi gören güneş gibi ateşler içinde kalırsa, gök gibi elsiz, aksız dolaşır durursa buna şaşma!
•Şu dünyada eğer aklın, aklı başında olsaydı, kalkar gelirdi. Dünya üzerinde ki acayip hayatı, boş yere birbirlerimizle didişip durmamızı görür de şaşırırdı; bu ne biçim hayat derdi?
•Akıllı, fikirli adam; gönlün yüzünü gören kişi, halkı çağırmaya layık olan canın kametini duyan kişidir.
•Aklın varsa sus, sır açma. Bizim sevdiğimiz peri bizim yanımızda bulunmadıkça bizde akıl, fıkir arama!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
215. Senin cefan da şeker gibi tatlıdır. Onda yüzbinlerce vefa hazinesi vardır.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îliin
(c.I, 479)
• Bütün alemin haline gül! Çünkü gülmek senin hakkındır. Dünyada doğru görünen herşey, senin selvi boyunun; eğri olan da kaşlarının kulu kölesi.
• Devlet, zenginlik senin ayaklarına kapanır, önünde yere baş kor. Insanlar da, periler de senin aşkının yolunda başsızdır, ayaksızdır.
• Evvelki gün canım aşkının tesirine kapıldı da gül bahçesine gitti. Fakat seni orada göremedi. Birazcık oturdu, sonra kalktı.
• Akar su gibi secdeler ederek gül bahçesinden dışarıya çıktı. "Kendi aslı olan zevalsiz mutluluk ırmağı nerede?" diye aramaya koyuldu.
• Gönül ehli olan uyanık kişi! Gönlümden senin hikayeni duydular da hepsi birden: "Bu da bizim dilberimizin sarhoşu!" diye nara atmaya başladılar.
• Insanlar da, periler de başıma toplandılar; bana: "Senin nefesin seher rüzgarına benziyor, esip geldiğin doğudan bize bilgiler ver. dediler.
• Senin cefan, şeker gibi tatlıdır. 0 ne güzel cefadır ki, onda yüzbinlerce vefa hazinesi vardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
216. Şu yorgun, şu tenbel bedeni canlandıracak, oynatacak sevgili nerede?
Müfte'iliin, Fa'ilat, Müfte'ilün,
(c.I, 471)
•Bedenimiz, tenbel, birşeyle meşgulmüş gibi yorgun argın olarak uykudan kalktı. Şu yorgun, şu bezgin, tenbel bedeni canlandıracak, oynatacak sevgili nerede?
•Bedeni oynatan o güzel varlık, gönül perdesini de yırtar atar. Fakat bütünbunları onun kokusu yayar, onun kendisini görmekse bambaşka, apayrı bir şey.
• İnsanların oynamaları, hareket etmeleri, koşup durmaları, çalışmaları hep aştandır. Bunlar aşkın oyunudur. Aşkın kendisini oynatan, hareket ettiren mevî zevk de ezelden gelmektedir. Onun bu fanî dünya ile ilgisi yoktur. hava göğün dönüşündendir. Ağaçlar da havanın, rüzgarın esmesinden oynar.
• Can sakîsi dün gece kadehimize tortu döktü. Bunun önemi yok! Çünkü elimizin elinde şarap, tortusunu kaybeder; saf, duru şarap olur.
• Oğlum, aşk şarabı üzümden yapılmadığı için ne helaldir, ne de haram! Sen kadehi doldur getir! Bak bakalım nöbet haramın mıdır? Helalin midir?
• Ey tertemiz gönül! Sana binlerce selam. Bütün güzeller, sana kul köle olmuş.
• Ben aşka gelir, heyecana kapılır, sevgilinin önünde secde ederim. 0 zaman gönül bana der ki: "Aklını başına al! Secdede iken can vermek bütün secdelerin canıdır. Bu mutluluk her kula nasip olmaz."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
217. Dostun aşkının hevesi ile bağlar, bahçeler bülbüllerle dolmuştur.
Müfte'ilün, Pa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 465)
• Ey toplu halde bulunan dostlar! Meclisimize yine dost geldi. Dost sanki gelen dost değilmiş gibi bize yanlış görünmede. Gelen odur o!
• Sevgilinin şaşılacak işlerde bulunmak huyudur. Bazen hoşun hoşu olur, bizi sevindirir, neşelendirir. Bazen de, baştan başa ateş kesilir, bizi yakar, yandırır.
• Vefakardır, vefalı davranır. Nasıl olur da bizi düşünmez olur? Sırtını döner? Zaten onun sırtı yoktur ki, o mum gibi bütün yüzdür yüz!
• Yılan gibi gömleğini at da, gömlekten kurtul! Sevgiliye doğru yönel! Yoksa sende öz yok mu? Ne zamana kadar dış gösterişte kalacak, gömlekle yaşayacaksın.
• Bizi ciddiyetle candan dileyen biz demektir. Nitekim ırmağı dileyen, ırmağa doğru koşup duran sel de ırmak demektir.
• Dostun aşkının hevesi ile bağ bahçe bülbüllerle dolup taşmıştır. Onun gül yanağının kokusundan güller kokularla dolmuştur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
218. Gözün gördüğü şu alemin ötesinde muhakkak ki başka bir alem var.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(, 462)
• Ben Kenan diyarının Yusufuyum. Ay gibi olan güzel yüzüm buna şahittir. Hiç kimse güneşten güneşliğini isbat etmek için bir nişan, bir belge istemez.
• Ey selvi boylum! Sana bir nişan, bir delil göstereyim. Selvinin uzun boylu olduğuna, kendi dosdoğru uzun boyundan daha çok gerçeği söyleyen bir şahidi yoktur.
• Ey güller, çiçekler! Ey bağlar, bahçeler! Sizin şahitleriniz kimlerdir? Kim olacak? Burunlara gelen güzel kokular, gözleri okşayan çeçit çeşit renkler...
• Aşk eğer mahremse, mahremliğinin şahidi nedir? Şudur: "Sevgilinin yüzünden başka hiç bir şey onun gözüne görünmez."
• Üzerinde yaşadığımız şu aşağılık dünya çaresiz kalarak kötü yerlere düşen ve para karşılığında kendilerini azgın erkeklere satan talihsiz, zavallı kadınlara benzer. Bunun delili şu ki, bir erkek belirli zaman o kadının yanındadır. Öbürü de arkada sıra beklemektedir.
• Görüştüğü erkeği yolcu eder, öbürünü bağrına basar. Öpüşünde ne sevgi vardır ne de vefa. 0 zavallı gönlünü vermeden, vücudunu verir, kendini satar.
• Muhakkak ki, bu dünyadan ötede başka bir dünya var. Onun da delili, nişanı şu ki; her gün dünyaya doğanlar ve yeni gelenler var, yine her gün bu dünyada yaşama nöbetini savmış, eskiyen, yıprananların da geçip gitmeleri var.
• Yeni bir gün, yeni bir gece yeniden yeniye bağlar, bahçeler, yeni yapılan evler insanları avlamak için yeni ağlar, tuzaklar her an yepyeni bir düşünce, yepyeni bir dogum, yepyeni bir ölüm.
• Gözün gördüğü şu alemin ötesinde sonsuz bir alem olmasaydı yeniler nereden gelir, eskiler nereye giderdi?
• Dünya ırmağın suyu gibidir. Hep aynı gibi görünür. Fakat yeniden yeniye akar gider. Gelir, akar; bu nereden geliyor?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
219. Senin mahmur gözlerinin bakışı ile dirilmiş ne kadar şehit gördüm.
Mef'ilü, Mefa'ilün, Fe-ilün
(c.I, 379)
• Ey gönlümüzü yağma eden, her şeyimizi alıp götüren aziz varlık! Bizim canımızda binlerce can da sana av olsun, sana feda olsun; al, al hepsini al!
• Zaten senin aşıkları öldürmekten başka ne işin var? Bilmiyorum ki sana gönül verenleri öldürmekten başka ne ile uğraşırsın?
• Öldür, durma öldür! Elin var olsun! Dünyadakilerin canları sana karşı saçılsın, dökülsün, yok olsun!
• Ben senin mahmur gözlerinin bakışı ile dirilmiş ne kadar çok şehit gördüm.
• Ben senin kararı olmayan, sönmeden daima yanıp duran aşkının ateşinde karar edemeyen ne kadar çok aşık gördüm.
• Tenezzül eder de aşk şehitlerinin mezarlarını ziyaret edersen, toprak içinde bir tek ölü bile kalmaz, hepsi dirilir.
• Senin kenarı olmayan, kıyısı bulunmayan varlığının kucağına ulaşma ümidi ile can her an senin ayağının bastığı toprağı öper durur.
zlerinin bakışı ile dirilmiş ne kadar çok şehit gördüm.
• Ben senin kararı olmayan, sönmeden daima yanıp duran aşkının ateşinde karar edemeyen ne kadar çok aşık gördüm.
• Tenezzül eder de aşk şehitlerinin mezarlarını ziyaret edersen, toprak içinde bir tek ölü bile kalmaz, hepsi dirilir.
• Senin kenarı olmayan, kıyısı bulunmayan varlığının kucağına ulaşma ümidi ile can her an senin ayağının bastığı toprağı öper durur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
220. Nereye gidersen akıl anahtardır! Her kapıyı açar.
Mefulü, Mefa'ilün, Pe'ulün
(c.I, 380)
• O hocanın kulağı pek keskin ama kendisi pek kavgacı, kendini de ağıra satıyor.
• Ben onun gülüşüne baktım da, aldandım. 0 susuyor. Sessiz gördüm deemin oldum, içim rahat etti.
• Dikkat et! Aklını başına al! 0 saman altında su yürütüyor. Saman altında coşup köpüren bir deniz gizli.
• Nereye gidersen git akıl anahtardır! Her kapıyı açar. Fakat burada ne yapalilirsin ki akıl anahtarlığı bırakmış, kilit olmuştur.
• O senin yüzüne bakar da güler, bu bir yüz örtüsüdür. Bu gülüşe sakın aldanma!
• O nun eline düşen her gönül hiç durmadan çeng gibi coşar, ağlar durur.
• Bütün bunlara rağmen rühlar anlar gibi onun etrafında uçuşur dururlar.çünkü çok az, çok ender bulunur manevî bir bal'dır.
• O öyle bir mana arslanıdır ki gam onun heybetinden kör bir fare gibi mezar kovuğuna gizlenir.
mış, kilit olmuştur.
• O senin yüzüne bakar da güler, bu bir yüz örtüsüdür. Bu gülüşe sakın aldanma!
• O nun eline düşen her gönül hiç durmadan çeng gibi coşar, ağlar durur.
• Bütün bunlara rağmen rühlar anlar gibi onun etrafında uçuşur dururlar.çünkü çok az, çok ender bulunur manevî bir bal'dır.
• O öyle bir mana arslanıdır ki gam onun heybetinden kör bir fare gibi mezar kovuğuna gizlenir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
221. Yokluk bağına gel de cennetleri seyret!
Mef'ulü, Mefa'iliin, Fe'ülün
(c. I, 378)
• Ey aşk padişahına yenilen, ona mat olup kalan! Bu hale üzülme! Ona karşılık verme!
• Yokluk bağına gel de, kendi ölümsüz canında cennetleri seyret!
• Eğer sen kendi varlığmdan, benliğinden birazcık olsun ileri gidersen bunların ötesinde bu mana göklerini seyredersin.
• Nurdan çadırı ve bayrakları olan o manalar ve hakîkatler padişahını görürsen, hakîkatler gözüne görününce artık keramet arama! Çünkü kerametler onun kudretinin varlığının nişanı, belirtisidir.
• Ayrılığa fazla dayanamadığı için dağlardan köpürerek, ağlayarak, feryat ederek, başını taştan taşa çarparak aslına doğru koşan sel denize kavuşunca ne olur? Heyhat artık onun varlığı kalır mı?
• Ey Tebrizli Şems, biz artık mat olduk. Bizden sana yüzlerce selam, yüzlerce hizmet!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
222. Aşk ateşi.
Mef'ulü, Mefa'iliin, Fe'ulün
(c.I, 371)
• Feleğin kadehi zehirle dolu ama, o zehirli şarap Hakk aşıklarına helva gibi gelir.
• Aşkın yakışından kaçma! Çünkü aşk ateşinden başka ne varsa hepsi tozdan, dumandan ibarettir!
• Duman ne işe yarar? Seni pişinnez, karartır. Seni pişirmede usta olan ancak ateşdir!
• Ateşi bırakıp da dumanın etrafında dönüp duran pervane dumana bulanır!
•Aşk ateşinin ne olduğunu bilmediği için o hamdır, pişmemiştir. Aleme rüsvay olur.
• Aşk yolunda sağlık bir işe yaramaz. Çünkü aşk hastasının hekimi, Mesîh(Hz. îsa)'dir. Mesîh her an onun yanındadır, ölse bile onu diriltir.
• Ben gönül darlığından şikayetçi değilim, durumdan memnunum. Çünkü mül ferah olunca bütün kötü huylar, kirli hayaller gelir, gönüle yerleşirler, ayı doldururlar.
•Nasıl olur da gönül evi gamla, kederle dolar, daralır? Buna imkan var mı? çünkü o her gece gönül okşayan sevgili ile yapayalnız bulunmaktadır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
223. Aşk Hakk aşıklarının ibadethanesidir.
Mefulü, Mefa'iliin, Fe'uliin
(c.I, 374)
•Birisi bana; "Hakîkate, Hakk'a ulaşmak için hangi yoldan gitmeliyim?diye sordu. Ona dedim ki: "Bu yol isteği, arzuyu bırakmak yoludur!"
"Fuzülî merhüm:
"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad
Ne verseter ana şakir, ne kılsalar ana şad!" diye yazmıştır.
•Ey Hak aşığı! Şunu iyi bil ki, senin yolun Hakk'ın rızasını aramak yoludur!
•Dostun dileğini, isteğini arıyorsan, sana kendi dileğini, kendi isteğini aramak haramdır!
•Bütün rühlar ona aşıktır. Bu yüzdendir ki aşk, Hakk aşıklarının ibadethanesidir.
•Onun aşkı dağ başından da aşağı değildir. Biz dağ başına ulaşınca işimiz bitmiş demektir.
• 0 hakîkat dağındaki mağarada bir aşk dostu vardır ki, can onun güzelliği ile kendini bulur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
224. Aşk ile aşık candan birdirler; aynı canı taşırlar.
Mefülü, Mefa'ilün, Fe'OIUn
(c.I, 375)
• Bir aşığın yol arkadaşı Allah olursa, artık o yolda tehlike, korku bulunur mu?
• Kendisine canın Allah'ı dost olan kişi canın çıkıp gitmesinden, yani ölümden hiç korkar mı?
• Hakk aşığı seferdedir, yolculuktadır ama yine de kendisinin ay gibi nürlu güzel yüzünde karar kılmıştır. Yani kendinden kendine sefer etmededir.
• Hakk yolunda rüzgardan daha hızlı giden kişinin rüzgarı beklemesine lüzum yoktur!
• Aşk ile aşık candan birdirler. Aynı canı taşırlar. Sakın sen onları iki sanma, ayrı sanma!"
Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebtr'in başka bir yerinde aynen şöyle buyurur:
"Sevgilim sen ve ben iki ayrı çehre, iki ayrı beden. Fakat bir ruh olarak evin önü açık sofasında oturduğumuz zaman ne mutlu bir zamandır." Dîvan-ı, c. 5 nr. 2835.
• Aşk ile aşık bir candan oldukları için, o hem kendisine nimet verendir, hem de verilen nimettir
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
225. Her fidanın üstünde sarhoş bir bülbül var!
Mef'Olü, Mefa'ilün, Pe'Oliin
(c.[, 382)
• Ey lütfu ile, keremi ile işimizi yoluna koyan aziz varlık! Biz mutluyuz. nerede neşeli bir yer varsa orası bizim yerimizdir.
• Şarap kadehi ve sevgili beraber olunca aşıkta keder ve üzüntü bulunur mu?
Hayyam da bir ruba'îsinde -Hüseyin Rifat merhumun manzum tercümesi ile şöyle der:
"Bir şişe içki biraz ekmek ile bir divan,
Yeter artık deli tenşita demem ben hık mık!
Bir yıkıklıkta beraberce olursak güzelim,
Padişahlar sarayından da güzeldir, o yıkık!"
• Herşey bizim için bir neşe kaynağı olur. Bir nağme tutturan her rüzgar, bizim bir işaretimizi bekler.
• Her akan su bir perde halini almıştır. Perde ötesinde görülmemiş, eşsiz bir güzel var!
• Her bir fidanın üstünde sarhoş bir bülbül var! Güzel ötüşleri ile şarap gibi bizi mest etmede, cana canlar katmadadır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
226. Ey balçık dünyasında isteklere doğru koşan kişi!
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 393)
• Ey dostlar! Toplanın! Bir araya gelin! Şimdi uyku vakti değildir! Şu sırada uyuyan kişi vhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.jpgi sohbet arkadaşlarından olamaz!
• Kim deredeki dolap gibi sızlanarak, döne döne yaşlar döküp ağlamazsa o aşk bahçesini göremez. Aşk bahçesine giden yolu kaybeder.
• Ey bu alçak balçık dünyasında emellere kapılan, istekler ırmağına doğru koşan kişi! Boş yere koşuyorsun! Aradığın ırmakta su yoktur!
• Ey eşi benzeri bulunmayan ay! Sen gönül göğüne doğ da geceyi gündüze çevir, çevir de geceleyin yollara düşen kişi yani geceyi ibadetle geçiren kişi, gönlünde senin aydınlığmı hissetsin de; "Bu gece ay ışığı yok!" demesin.
• Bu ibadet gecesinde benim gönlüm onun aşkı ile cıva gibi titremiyorsa, sevgilinin yerinden de, yurdundan da (yani manen gönülde bulunduğundan) habersiz kalsın.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
227. Suyu her zaman akacak bir çeşme istiyorum!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c.I, 394)
• Öyle bir çeşme isterim ki suyu, her zaman aksın, herkesin canına can katsın. Öyle bir dilber isterim ki, onun aşkı ile ölü biledirilsin de onunla yaşamanın zevkine varsın, huzura kavuşsun.
Merhüm Behçet Kemal Çağlar'ın "tstiyorum!" şiirinden birkaç mısra alıyorum:
"Bir çiçek istiyorum, ben bakmasam solacak!
Bir kanat istiyorum beni yerden alacak!
Bir güneş istiyorum gece bende kalacak!
Bir zincir istiyorum hırsımı bağlayacak!
Bir yangın istiyorum rühumu dağlayacak!
Bir ana istiyorum başımda ağlayacak
• Ben öyle uçsuz, bucaksız bir mana denizinin koluyum ki, o, deniz uçsuz bucaksızlığından da çok üstündür. 0 denizin kıyıları ötelerden de ötededir, sonsuzdur. 0, denizin içinde bulunan incilere de, yeryüzünde bulunan taşlara da, lütuflarda, ihsanlarda bulunmaktadır.
• Dünya bahçelerinde görülen güzelliklerde çeşit çeşit çiçeklerin renklerinde, kokularında onun payı, nasibi vardır. Tavus kuşları, cennet kuşları, sülün-ler, papağanlar gibi süslenrnemiş, kuşanmamış oldukları halde kargalara bile lütuflarda, ihsanlarda bulunmuştur. Denizlerde yaşayan çeşitli balıklara, çiçekten çiçeğe uçan kelebeklere pek hoş renkler bağışlamıştır. Arslanlara, kaplanlara, panterlere, köpeklere, kedilere süslü kürkler lütfetmiş; yılanlara bile hoş renkli gömlekler giydirmiştir.
• Şekil, süret noksanlaşırsa mana azalmaz. Çamurdan yarattığı insana arslan gibi kuvvet vermemiş, kaplana verdiği kürkü giydirmemiş ama, yarattığı canlıların hiç birisine vermediğini insana vermiştir. însana kendinden vasıflar vermiştir. Lutuflarda, ihsanlarda bulunmuştur. Bunlar anlatılamaz ki!
• Sen şimdi cana dikkat et; kendisi ötelerden gelmiş ilahî bir varlık olduğu halde, balçıktan yaratılmış beden hapishanesine atılmış. Pislikler içinde kalmıştır. Fakat onun, yani rühun, canın hapiste oluşundan, pislikler içinde bulunuşundan haberi bile yoktur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
228. Beden Hakk'ın güneşinin yere serdiği gölgeye benzer!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Pa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 398)
• Görmüyor musun? Bütün ebrar, ermiş kişiler; "Rableri onların susuzluğunu giderir" şarabıyla mest olmuşlar. Hakk'ın zevali olmayan güzelliğinden yedi kat gök de, beş duygu da, dört unsur da hepsi, hepsi mest olmuşlar, kendilerinden geçmişlerdir.
"İnsan Suresi 76/21. ayetten iktibas var: "Cennet ehlinin üstlerinde yeşil ipekten ince ve kalın giysiler var. Gümüşten bilezikler takmışlardır. Rableri onlara tertemiz bir içki içirmiştir."
• Gayb aleminden beliren, ortaya çıkan şu kıyamete bak! Cebbar'ın şarabı ile küp de, testi de, havuz da, cennetteki Kevser ırmağı da mest olmuşlardır.
• Beden Hakk'ın güneşinin yere düşürdüğü gölgeye benzer. Bu yüzdendir ki o, bir gölge varlık olarak yeryüzünde sürünmektedir. Halbuki Hakk aşıklarının tertemiz canları, kıyılarında ırmaklar akıp duran aşk cennetinde mest olmuşlardır.
• Cenab-ı Hakk'ın yaratma gücü, san'atı, güzelliği eserlerinde tecellî ettikçe,iki alem de Hz. Musa gibi zerre zerre mest olmuş, kendinden geçerek bayılmıştır.
• Mest olmuş kişilerin isteklerinden ve "Beni göremezsin!" cevabından ötürü Ahmed-i Muhtar (s.a.v.)'in vücudundaki her kıl şefaat etmek için mest olmuştur.
• Ey Mısır'ın Yusufu! Gayb aleminden başını çıkar da şu Mısır'a bir bak! Şehir kargaşalık içinde. Çarşıda, pazarda hepsi mest olmuşlar.
• Kardeşim, eğer söyleyebilsem; şu şaşılacak şeyden bahsedebilsem sen de şaşırır kalırsın. Arş da mest olur, kürsü de, gökler de mest olur!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
229. Canım, gönlüm rahattır, huzur içindedir. Çünkü canım da, gönlüm de odur!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 464)
• Benim aşktan başka işim gücüm yok. Iş yerim de odur, işim de odur. Hep söylüyorum, durmadan söylüyorum. Çünkü sözümü beğenen odur.
• Söyleyen bir dudu kuşuyum. Çünkü şükür yurdum odur. Durmadan öten bir bülbül oldum. Çünkü gülüm de, gül bahçem de odur.
• Meleklere doğru kanat çırpmadayım. Çünkü benim kolum, kanadım odur. Başımı göğe vurmadayım. Çiinkü başım da, sarığım da odur!
• Canım ve gönlüm rahattır, huzur içindedir. Çünkü canım da, gönlüm de
odur! Kervanbaşım olduğu için kimse benim kervanımı vuramaz. Kervamm emindir.
• Beden evim neden halkın secde ettikleri yer haline geldi? Çünkü gece gündüz benim kapımda da o var, duvarımda da o var
• Gönlüm onun elinden başkasına el vermez! Çünkü dertli gönlümün gamın hekimi odur!
• Biri bana; "Sus! Senin sözün ne bitmez, tükenmez sözdür." derse, ben de la derim ki: "Azizim! Ben ne yapayım? Benim çok söylemem .de odur! ondan ibarettir."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
230. Güzeller güzeli padişah yüzünü açmış, yarattığı eserlerde kendini gösteriyor!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.1, 461)
• Güzeller güzeli padişah yüzünü açmış, yarattığı eserierde kendinı gösteri-or. Fakat onu görecek göz nerede? Padişahın şarabı güllerle, nesrinlerle opdolu. 0 şarabı güllerin, nesrinlerin kadehinden kim içecek?
• Nurlar saçan güneşin nüruna karşı durmadan dönüp duran kimdir? Yani bizim güneşimiz de, gökler de, göklerde bulunan sayısız yıldızlar da hakîkat güneşinin aşığı oldukları için, O'nun etrafında hiç durmadan dönmektedirler.beden bulutunun ötesinden doğacak ay kimde var? Kim kendinde bulunanı bulabilir?
• Padişahın yüzünün güzelliğinden her an bir güzel mekansızlık alemindenbaşını çıkarır da der ki: "Kimde nikah parası var? Benimle kim evlenebilir?"
• Aşk deryasının kıyısında çeşitli renklerde güzel su kuşları var. Onları avlayarak gönül, onları yakalayacak şahin, doğan kuşu nerede?
• İşte aşk burakları şurada onun çayırlığında otlamaktadırlar. Fakat onlaraulaşmaya imkan yok! Onlara vurulacak eyer kimdedir?
• Gümüş bedenli aşk güzeli geldi, gönül çadırına girdi. Fakat o gümüş renkli bedenli dilbere layık, lekesiz, parlak altın yüz kimde var?
nüruna karşı durmadan dönüp duran kimdir? Yani bizim güneşimiz de, gökler de, göklerde bulunan sayısız yıldızlar da hakîkat güneşinin aşığı oldukları için, O'nun etrafında hiç durmadan dönmektedirler.beden bulutunun ötesinden doğacak ay kimde var? Kim kendinde bulunanı bulabilir?
• Padişahın yüzünün güzelliğinden her an bir güzel mekansızlık alemindenbaşını çıkarır da der ki: "Kimde nikah parası var? Benimle kim evlenebilir?"
• Aşk deryasının kıyısında çeşitli renklerde güzel su kuşları var. Onları avlayarak gönül, onları yakalayacak şahin, doğan kuşu nerede?
• İşte aşk burakları şurada onun çayırlığında otlamaktadırlar. Fakat onlaraulaşmaya imkan yok! Onlara vurulacak eyer kimdedir?
• Gümüş bedenli aşk güzeli geldi, gönül çadırına girdi. Fakat o gümüş renkli bedenli dilbere layık, lekesiz, parlak altın yüz kimde var?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
231. Kırmızı bir gül ol da elden ele dolaş!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Pa'ilat
(c.I, 510)
• Kara toprak içinden çıkıp geldiği halde, getirdiği hoş koku ve güzel renkle biz gafillere Hakk'ın lütfunu, ihsanını, yaratma gücünü belgeleyen kırmızı bir gül ol da elden ele dolaş! Kederli, dertli insanlara, hayatın acılığını unutturmak için şarap ol; onları mest et!
• Sevgiliye gitmek için yola çıktım. Kıskançlığın yolumu kesti; "Git, git, sana yol yok!" dedi. Fakat merhametin; "Gel, gel, yol açık!" diye seslendi.
• Senin lütfun bir deryadır. Ben de onun içindeki balığım. Fakat kıskançlığın orada da karşıma çıktı. Beni olta haline getirdi. Ben olta oldum!
• Ben senin aşkının oltasına düştüm. Yaralandım. Fakat gam yemiyorum. Çünkü senin merharnet merhemin yaralıları arayıp durmada.
• Ey bana nefsimden de yakın olan aziz varlık! Ben senin yanında ancak ha-fif hafif nefes alırım. Yavaş yavaş konuşurum.
• Yüsuf bir tanedir, kurtlarsa yüzlercedir. Fakat Yakup lutf etti, duası ile Yüsuf kurtuldu.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
232. Gönülde binlerce zevk u safa kapısı açıldı.
Mefa'iliin, Fe'ilatiin, Mefa'ilün, Fa'îliin
(c.I, 476)
• Saadet güneşinden bana şaraplar sunulmaktadır. Bedenimin her zerresi aşk meyhanesinin kapısına halka olmuştur.
• Haydi geliniz! Sevgilimizin güneş gibi nürlu olan yüzünü seyredin. Orası yüz değil, Firdevs bahçesi(Cennet bahçesi)dir. Haydi geliniz, onun saçlarının cennet gibi olan gölgesine sığının!
• Göğe de, yere de lütfetti, kerem buyurdu da "Geliniz!" dedi. Yer de, gök de bu davetten mest oldular, kendilerinden geçtiler.
• Padişahın taht kurduğu yer, varlıktan da, yokluktan da dışardadır. "Vardır, yoktur" davalarının görüldüğü yer ise oradan binlerce yıl uzaktadır.
• Gönülde binlerce zevk u safa kapısı açıldı. Acele et. Çünkü bir işi geciktirmekte zararlar vardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
233. Süfîlerin şarabı üzümden yapılan şarap değildir.
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c.I, 496)
• Sağdan, soldan süfîler geldi. Kapı, kapı, mahalle mahalle; "Şarap nerede var?" diye dolaşıyorlar.
• Sufînin kapısı gönüldür. Mahallesi de candır. Sufîlerin şarabı da üzümden yapılan şarap değildir. Hakk şarabıdır.
• Sakî köpek ağzını açtı da; "Haydi!" dedi. "Bize aşık olanlar gelsin!" Bu çeşit şarap, üzümden yapılmayan Hakk şarabı; bu çeşit mestlik her mezhebde helaldir.
• Tövbeni boz! Böyle bir mecliste tövbe etmek; "Bir daha hata yapmayacağım!" demek, yüzbinlerce hatadır.
• Sen tövbeni bozunca zahitleri de çağır! Çünkü bugün davet günü, çağrı günüdür!
• Halk seni gözden çıkardı ise ne üzülüp duruyorsun? Artık senin yerin yurdun aşıkların göz bebekleridir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
234. Gören göz can gözüdür. Can gözü de pek hoştur!
Müfte'ilün, Mefte'ilün, Fa'ilat
(c.1, 509)
• Bir gün doğan kuşu kaza dedi ki: "Benim yaşamakta olduğum ova pek gü-
zeldir!" Kaz da; "Gecen hoş olsun!" dedi. "Burası bana daha hoş, daha güzel geliyor!
• Burada benim içim rahat, başım hoş! Ben başımı koyup yatayım. Senin, için rahat başın hoş olmadığı için ovada yol al, uçmağa devam et!"
• Benim durduğum yer karanlık da olsa Yusuf orada bulundukça orası bana hoşdur, güzeldir!
• Dost kuyunun dibinde bulunsa kuyu dibi hoştur! Dost yücelerde, dağlar başında olursa dağlar başı da hoştur, güzeldir!
• Feryat eden bülbülün gül bahçesinde olması, söz söyleyen papağanın şeker yemesi de hoştur!
• Gökyüzünde bu eşi bulunmayan mavi kubbedeki parıltı, meleklerle, ruhların tesbihlerinin oraya akseden hoş parıltısıdır.
• Madem ki Allah sana lütuflarda bulundu, gönlünü hırstan, dünya isteklerınden temizledi, haydi git, sen de bir gönül elde etmeğe bak çünkü gönül pek hoştur.
• Güzel yüzün aynaya düşen hayalini seyretmek hoştur, ama o hayalin sahibi olan diri güzelin kendisini seyretmek elbette daha hoştur!
• Güneşin ışığı loş bir yere düşünce orada sayısız zerrelerin elsiz, ayaksız oynadıkları görülür. Onları oynatan güneş değildir. Onları hoş bir şekilde oynatan Hakk'ın nürudur.
• Yeter sus artık! Sen de göz gibi gör, fakat söyleme! Baş gözünü arama! Gören göz can gözüdür. Can gözü pek hoştur, pek hoş!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
235. Öyle bir şarap vardır ki, o şarap varı yok eder, yok'u da var!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, FS'ilat
(c.I, 515)
• Yine mest bir halde hakîkat meyhanesine geldik. Kendimizden geçtik de artık yücelmeyi, alçalmayı düşünmez olduk.
• Mana şarabı içerek mest olan canların hepsi de hoş, hepsi de neşeli neşeli oynayıp duruyorlar. Ey güzeller siz de el çırpın, el, el çırpın!
• Yalnız biz değil, meyhane de mest oldu, altüst oldu. Şarap küpü devrildi, sürahi kırıldı, döküldü.
• İhtiyar meyhaneci de bu coşkunluğu görünce dama çıktı, damdan aşağı atladı.
• Onu öyle bir şarap mest etmişti ki, o şarap varı yok eder, yok'u da var eder.
• Şişeyi kırdı. Parçalarını her tarafa saçtı. Bir çok kişilerin ayaklarını yaraladı.
• Şu durumda başını ayağından fark eden var mıdır? Herkes mest olmuş, Elest meyhanesinde yıkılmış kalmış.
• Şarabı sevenlerin hepsi de işretteler, içiyorlar. Ey tenperest, neşe aleminde "ten tennin" sesini duy!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
236. îlkbahar gelince hor görülen, ayak altında ezilen toprak süslenir, güzelleşir.
Miifte'iliin, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 514)
• Gönül evini yine güvercinler ele geçirdi. Gönül hoşa gitmeyen seslecle doldu. Yani gönül evini nefsanî istekler, çirkin hayaller doldurdu. însan kendinde bulunanı unuttu, kendi yaratılışını hatırına getirmedi.
• Düşünmedi ki: Ruhlan yaratan büyük ve eşsiz yaratıcı, balçıktan bir ayna yapmış, ona bakmıştı.
• Yaratıcı, aynada yüzlerce şekiller görmüştü, yüzlerce süretler görmüştü. Gördüğü şekillerin, suretlerin hepsi de belirsizdi. Ancak kendi manevî şekli, kendi manası kolayca görülüyordu.
• Ruhlar harmanının sonu, kıyısı, kenarı yok! Ancak çok küçük bir karınca o muazzam, o akıl almaz harmandan pek küçük bir şey alabildi.
• Ey zavallı insan, gurura kapılma! Dünya seninle dolsa, kar gibi her tarafı kaplasan, güneşin sıcaklığı vurunca erir, yok olur gidersin.
• Ey kar yığını! Eri, yok ol! Baştan başa toprak ol, toprak ol da bir bak ilkbahar gelince, hor görülen, ayak altında ezilen o toprak nasıl süslenir, güzelleşir!
• Ayak altında çiğnenen o değersiz toprak, insana balçık olur da şereflenir. Derecesi yücelir. Öyle bir hal alır ki parlaklığı ile iki dünyayı da aydınlatır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
237. Sen zamanımızın bir Yusuf'usun!
Mucizen de insanları büyüleyen güzel yüzün!
Mefa'ilün, Fe'ilatiin, Mefa'ilün, Fa'iliin
(, 485)
• Sevgilim senin güzel, parlak mahmur gözlerine, büklüm büklüm saçlarına emin ederim.
• Senin aşkının gül bahçesinde ötüp duran akıl bülbüllerinin tuzağı olan ruhanî la'l renkli can goncasına, can güllerine yemin ederim.
• Canları besleyen, yetiştiren güzelliğine, yüzünün parlaklığına yemin ederim. Bahçede bulunan narlar da senin güzelliğine hayran olmuşlar da ağızları açık kalmıştır.
• Canımın zaman zaman neşe ile secde ettiği ve bütün gönüllerin kıblesi olanHakk'ın cemaline yemin ederim.
• Sen zamanımızın bir Yüsufusun. Senin çok mucizelerin var. Fakat apaçıkolan en büyük mucizen, insanlan büyüleyen güzel yüzündür!
• Eğer senin aşk bahçende yer bulunsaydı, senin güzelliğini hayran hayran seyretmek için her ottan, her yapraktan birer nergis biterdi.
• Yüzünün parıltısı yüzüne perde oldu. Noksandan münezzeh olan Hakk'ın nuru, güneş gibi seni gark etti.
" Aziz Hüdaî hazretlerinden:
"Zuhüru perde olmuştur zuhüra,
Gözü olan delil ister mi nura!"
(Güneşin ışınları kendine perde olduğu gibi, Hakk'ın zuhuîu kendisine perde olmuştur. Gözü olan nüra delil ister mi?)
• Şiir perdesinden hangi gazelle seni övmeğe, sena etmeğe başlasam, aciz kalırım da gönlüm seni binlerce defa daha fazla övmeğe başlar.
• Zaten gönlüm kim oluyor? Ben kimim? Övmek ne? Aslında ben zavallı, seni överek canımı senin güzel kokulu reyhanlarla dolu gül bahçene çevirmek istiyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
238. Ötelerden ezelî hükmü bildiren sesler geliyor.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'iliiıı
(c.I, 484)
• Üç gün oldu. Sevgilim başkalaştı. 0 güzel varlık, o tatlı varlık nasıl oluyor da bana karşı böyle yüzünü ekşitiyor? Bu yüzden ben çok mutsuzum.
• Ab-ı hayat kaynağına gittim. Testimi de beraber götürdüm. Fakat gördüm ki, kaynak kanlarla dolu.
" Bir halk şairi şöyle söylemiş:
"Benim bu nankör talihim Taşa bassam iz olur Haziran'da suya girsem Balta kesmez buz
• Çeşit çeşit renklerde yüzbinlerce gül açan aşk bahçesine gittim. Çiçekler ve meyveler yerine diken var, taş var! 0 güzel bahçe çöle dönmüş.
• Gel sevgilim, gel ki; ben sensiz yaşıyamıyorum. Gel, gel de durumu gör! Sen olmadığın için gözlerim ırmak kesildi.
• Gönlüm; "Acaba suçum nedir?" diye kıvranıp duruyor. Çünkü her sebep bir sonuca bağlıdır.
• Ötelerden ezelî hükmü bildiren sesler geliyor. Diyorlar ki: "Boş yere kıvranıp durma! Bu sebep şimdi olan bir sebep değildir. Bu sebep ezelden gelmektedir."
• Allah'ın işine akıl ermez. Bağışlar, suçlandırır, alır, verir. Bu yüzden onun işi terazi ile tartılamaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
239. Gönül evi!
Mef'ulü, Pa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 443)
• Aziz kardeşim "Gönülden gönüle pencere vardır!" derler. Sen sakın bu pencereyi açık, kırık bırakma! îçeriyi seyretmesinler! îğne deliği kadar bile bir delik olsa, o deliği ört!
• Kim bu gönül penceresinden gafilse, zamanenin en üstün bir bilgini bile olsa o bir ahmaktır, kördür.
• Sana açık olduğu için sen kendi gönlünün penceresinden kendi içine bak, içeriyi seyret! Orası karanlık mıdır; yoksa aydınlık mıdır? Araştır!
• Eğer orası aydınlıksa, aydınlığı yüzüne vuruyorsa, şunu iyi bil ki: "Sen şimdiye kadar kendinde bulunandan habersiz yaşadın. Halbuki orada çok değerli bir hazine vardır. Orada la'l madeni, akik madeni bulunmaktadır.
• Aynı zamanda gönül evinde çok değerli, eşi bulunmaz bir dost orayı ev edinmiştir. Sen de onun yanına otur. 0 çok üstün, benzeri olmayan bir emîrdir. Onun yoluna güller saç! 0 bir selvidir, o bir süsendir!
• Haydi kalk! Akılsızlık etme! Varını yoğunu onun yanına taşı! En iyisi onun yanında ev tut! Ona kapı bir komşu ol! Çünkü orası meleklerin gelip dinlendikleri, misafir oldukları bir yerdir. ;
• Gönül evini anlatmak istiyorum ama, korkudan gönlüm tir tir titriyor. Çünkü o görülmemiş, eşsiz varlık benlikten, bizlikten kurtulmuş bir varlıktır. ,
• Ağzımda, dudağımda demir halkalar var. Ama dayanamadım. İster titre, ister titreme; sana gönülde bulunandan bahsettim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
240. Şehvete boyun eğersen daha çok günahlara, manevî pisliklere gömülürsün.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 400)
• Dikkatle bakarsan görürsün ki, bütün güzel vasıflar, güzel huylar hep gönülden gelmektedir, gönüle aittir. Bütün kötülüklerin, günahların kaynağı da balçıktan olan bedendendir.
• Nefsine ait arzulara uyarsan, şehvete boyun eğersen, beden balçığı daha da kalınlaşır, artar, yüz misli olur. Sen de daha çok günahlara, manevî pisliklere gömülmüş olursun.
• Nefsanî istekleri terketmek hususundaki tenbel davranışın seni zayıf düşürmektedir. Halbuki sen heveslerini, nefsanî isteklerini yenebilsen bütün zorlukları aşacak, huzura kavuşacaksın.
• Kendi kendine bir şart koş da ahdinden dönmemeye uğraş! Ahdini bozarsan manevî hastalık gitmez, iyileşme de yok olur.
• Yaratılışın ezeldeki o ağır ahde uyar da, bu uyumayı kendine huy edinirse;kirlenmeme, temiz kalma ahdine uyarsa, o zaman canın elde ettiği yüz binlerce zevk, içinde doğar, sen mutlu olursun.
• Böylece demir gibi olan gönlün seni bir ayna haline getirir de, o zaman sana her an bir olgunluk yüz gösterir.
• Derken emaneti yüklendiği için can zevk aleminde sana hem çalgıcı olur, hem de sakîlik eder.
• Bundan sonra hakîkate erersin de dünya işlerine, insafıların boş yere birbirleri ile uğraşmalarına, çekişmelerine yukardan bakar, onlara acırsın. Gizli olan o hazine belirir, onu kendinde bulursun da, bu buluş ile tanınırsın.
• Bu hale gelince bir çok manevî helvalar, tatlılar yersin, ama tadı damağında bile kalmaz. 0 tatlı yiyince, ağzında iken tat verir. Tıpkı şimşek gibi parlar,aydınlanır, söner.
• Bu tabiat kör ve sağır olmasaydı, nasıl olurdu da hakîkate perde olurdu?
• Fakat tabiat, eziyetlerin, derdin temelinden baş kaldırmış, bitmiş, yetişmiştir. Bu yüzden insanı felakete sürüklemek için onun peşinden koşar, durur.
• Sen şu zahitlerin gönül alçaklığı göstermelerindeki gururu, ibadetlerinden ötürü kendilerini beğenmelerini, tevazü kılıfına giren gururlarını seyret!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
241. Her sözü duymamak için kulağma pamuk tıka!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 1, 402)
• Canlar canları yaratana doğru gitmek arzusundadır. Fakat bu arzu, bu gidış. bilginlerin, akıllı kişilerin dillerindedir. Aşıkların da gönüllerindedir.
• "Ben batanları sevmem"105 ayeti bilginlerin dillerindedir. "Kalıcı olan iyi şeylerdir."106 ayeti ise aşıklarm gönüllerinde yer almıştır.
105- En'am Suresi 6/76. ayetten iktibas edilmiştir.
106- Kehf Suresi 18/46. ayetten iktibas edilmiştir.
• Gönül gökyüzüne, dil de yeryüzüne benzer. Yeryüzünden göğe yükselmek için çok, pek çok menziller geçmek gerekir.
• Bir bakıma da gönül buluta benzer. însanların sîneleri, gönülleri de damlardır. Dillerimiz de damlardaki oluklardır. Yağmur suları oluklardan aşağı akar.
• Yağmur suyu gönüllerden göğüslere tertemiz olarak yağar. Fakat adamın içi kirli ise, sözlerinde gerçeklik yoktur. Onun sözleri de içi gibi kirlidir.
• Bu sözler; bulutu, yağmur yağdıran; damı, bulutu çeken; oluğu da, suyu akıtan adama göredir.
• Suyu başkalannın oluklarından alan adam hırsızdır. Başkalarının damlarındaki suyu aşıran, başkalarının sözünü kendi sözü gibi nakledendir.
• Aşıkların gözyaşlarından nergisler biter, güller açar. Nergisleri toplayıp demet yapan kişi sadece bir iş başarandır.
• îsterse karanlık olsun, ayak, kendi ayakkabısını tanır. Gönül de zevk yolu ile ulaştığı menzilin hangi menzil olduğunu anlar.
• Aklını başına al da, maddenin hüküm sürdüğü, imansızlığın arttığı şu tüfanda gönle gir ve kendini Nuh'un gemisine at! Menzil korkulu, ama ey kardeş, senin gönlüne korku girmesin! Allah seni korusun!
• Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, sen de başkasına yapma! Çünkü şu huy dedikleri, tabiat dedikleri sende de var!
• Her sözü duymamak için kulağına pamuk tıka! Çünkü sen, tertemiz cansın. Kötü sözlerden kirlenmeyesin!..
• Hakk'a yaklaşmak istiyorsan ariflerle düş kalk! Hakk'a kavuşmayı, Hakk'a kavuşmuş kişilerden iste
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
242. Güzel hayalin, gönüller mahallesinden geçerken gönül;
"Can nerede?" diye kapıya koşar.
Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.1, 450)
• Senin yüzünü görmek bize hayattır. Ya Rabbî! 0 güzel yüz, bugün ne kadar da güzel, gönül alıcı bir hale gelmiş, ne kadar da güzelleşmiş.
• Bugün yüzünde başka bir güzellik var. Bugün çılgın aşık ne yaparsa yeridir, doğrudur.
• Dün bana öğüt veren kişi, bugün senin yüzünü gördü de geldi benden özürler diledi.
" Fuzulî merhum bir beytinde şöyle söyler:
"Değildim ben sana mail, sen ettin aklımı zail,
Bana ta'n eyleyen gafıl, seni görgeç utanmaz mı?"
• Seni bu iki gözle görmem kafi değil! Seni görmek için yüzlerce göz borç almam gerekmektedir. Bu gözleri kimden borç alabilirim? Seni görmeğe layık göz kimde vardır?
• Sana "beşer" (=insan) desem, seni insan olarak gördüğüm için aşktan utanıyorum. Güzelliğine hayran olup da sana haşa "Allah" desem, fanî bir varlığa Allah dediğim için Allah'tan korkarım.
• "Gölge ağaçtan ayrıdır" diyen kişinin körlüğüne rağmen senin güneşinin meydana getirdiği gölgede dolaşıp duruyorum.
• Senin güzel hayalin gönüller mahallesinden geçerken gönül heyecana kapılır da; "Can nerede?" diye bağırarak yalınayak kapıya koşar. Senin hayalin gönlün canı olursa, acaba sen kendin kimin canı olursun; ey sevgili!...
• Yeryüzü senin ay gibi parlak ve güzel olan yüzünden öyle acayip bir nür alır, öyle aydınlanır ki; sanki gökyüzü olurda orada binlerce zühre yıldızı, binlerce güneş parlar.
• Sevgilim, göklerin "0 ay yüzlü güzel vefasızmış" dememeleri için, ne olur gönül penceresinden başını çıkar da bir bak! Güneş gibi nürlar saç! Her tarafı aydınlat!