Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
Fe'ilatün, Mefa'ilün,Fe'ilat
(c. III, 1161)
• Ey çalgıcı! Zevk ve işrete yeni baştan başla! Sazmı da bir iki tel daha pesten al, sesini yavaşlat!
• Kavgayı bırak da dostlarla uzlaş, hoş geçin, savaştan vazgeç! Eline kadehi ve sürahiyi al!
• Gülün Iutfuna bak! Dikenin suçunu görme! Sevgilinin saçlarının örgülerini aç, düğümleri çöz de etrafa miskler, anberler saç!
• Gökyüzü de yeryüzü de senin yüzünden semirmiş, güzelleşmiştir. Bir tek yıldızı da zayıf olarak kabul buyur!
• Baht da, devlet de senin ayağının toprağıdır. Sana lazım olan her şey kolaylaşmıştır. Onlar senin ayağına gelirler.
• Mademki saadet ve zafer senin kulun, kölen olmuştur. Senin düşmanların binlerce olsa ne çıkar?
• Ey gönül! Sana Kevser ırmağının suyu gerekse, sen aşk ateşini Kevser say!
• Kimin nabzı aşkla atmıyorsa, Eflatun bile olsa, sen onu eşek say!
• Aşktan kanadı olmayan başı, sen kuyruktan da aşağı, değersiz bil!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
553. Yıkılan beden evinin hikayesi
Mefa'îlün, Fe'iiatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. 111, 1134)
• Neden değerli ve aziz ömrün varını, yoğunu nefis hırsızı çalıp götürüyor da, hayat kervanında yol alanlardan hiç bir ses çıkmıyor?
• Neden senin ömrünü çalan, seni Hakk'tan habersiz bırakan uykuya ve nefis hırsızına incinmiyorsun, kızmıyorsun da, sana doğru yolu haber veren, gösteren dosta inciniyor, kızıyorsun?
• Seni kıran, seni inciten, senin şeyhindir. Sana öğüt verendir. Dünya sevgisi, su üstüne yapılan resme benzer. Kararı yoktur, geçer gider.
• Birisi durmadan içinde oturduğu eve gizlice; "Ey ev, sakın yıkılma, eğer yıkılacaksan bana haber ver!" diyordu.
• Bir gece ev, birdenbire yıkıldı. Adam ne dedi, bilir misiniz? Dedi ki: "Ey ev, bunca zamandır, sana söylediğim sözler, ettiğim vasiyetler ne oldu? Sözlerim sana hiç mi tesir etmedi?
• Yıkılmadan önce bana haber ver, haber ver de çoluğumla çocuğumla kaçmak için bir çare bulayım, demedim miydi?
• Ey ev, bir habercik bile vermedin. Bu vefasızlık değil midir? îkimiz de senelerce beraber yaşamadık mı? Bunca yıllık dostluk, bunca yıllık sohbetler ne oldu? İnsafsızca başıma çöktün, yıkıldın da beni çoluk çocuğumla perişan bir halde, ağlar, inler vaziyette bıraktın."
• Ev dile geldi de dedi ki: "Gece gündüz kaç kere, ama kaç kere sana haber verdim.
• 'O tarafta, bu tarafta çöküntüler, yıkıntılar oldu. Gücüm kuvvetim kalmadı. Aklını başına al, vakit geldi, çökeceğim!' diye ağız açtım. Durumumu sana açıkça haber verdim.
• Sense çatlayan, ağız gibi açılan yerime öfke ile balçık sıvamaktaydın. Duvarlarım baştan başa deliklerle doldu. Sen o delikleri balçıkla tıkadın.
• Nerede ağız açtımsa, sen ağzımı kapattın, bırakmadın ki söyleyeyim! Ne diyeyim sana ey mimarbaşı?"
• Bu anlatılan ev beden evidir. Bunu böyle bil! Ağrılar sızılar, çöküntüleri, çatlakları göstermektedir. Ey hasta! Bedende hasıl olan ağrı ve sızı deliklerini sen ilaçla sıvamaktasın.
• 0 ilaç, o macun samanlı balçığa benzer, haydi bakalım sen durmadan yarıkları, çatlakları, delikleri samanlı balçıkla sıva!
• Senin bedenin de ağzını açar, hal dili ile sana der ki: "Ben gittim, fakat hekim gelir onun ağzını kapatır, bedeni söyletmez."
• Mahmurluğu, sersemliği ölüm şarabından bil! Menekşe şarabını, nar şarabım bırak, vazgeç onlardan, ölüm şarabı sana yeter.
• Eğer içersen adet olarak iç! Çünkü bu bir yüz örtüsüdür. Fakat bütün sırları bilen Allah'tan içyüzünü nasıl gizlersin? Nasıl örtersin?
• înabe şarabını yani pişman oluş, Allah'a yöneliş şarabını iç, hakkın sevgi ekmeğini ye, tövbeyi macun yap, günahın açtığı yaralara sür! îstiğfar gıdası ile gıdalan!
• Gönlünün, dininin nabzını tut, bak bakalım nasılsın? Bir kerecik de ibadet şişesini gözden geçir, manevî hastalığının ne olduğunu anlamaya çalış!
• Aklını başına al da Allah'a sığın, ona doğru kaç! Çünkü ab-ı hayat ondadır. Her nefeste ondan aman dile!
• Eğer bir kimse sana; "îstemek fayda vermez!" derse sen ona de ki: "îstek Allah'tan istenirse nasıl olur da fayda vermez?"
• Mürid nedir? Koşarak murad isteyendir. Dilek isteyenin, av avlayanındır.
• Sevgilim eğer beni istemediyse bana neden istek verdi? Ve o güzel yanaklarının hasreti ile yüzümü sararttı?
• Bakışları beni aşk okları ile paralamasaydı, neden şu gönlüm kan kesildi? Neden gözlerimden kanlı yaşlar akıyor?
• Sonbahar, ilkbaharı dilediği, özlediği için sararıp soldu, ah edip durmada. Bu sararıp solmalar, bu ah edişler sonunda bahar şeyhi onun baş ucuna gelip, îrişmedi mi?
• Baharı diledin, sonbahar dirildi, ölü bir halde kalmadı. Şu halde nasıl olur da Allah'ı dileyen leş kesilir, yol ortasında kalakalır, toprak olur gider?
• Bahçeye gel de; "Her şey nasıl yaptığını buluyor?" bir seyret! Her temiz tohum layık olduğu çiçeği açmadadır.
• Ey benim canım, baharın elbisesi de kürsüde vaaz edenlerin elbiseleri gibi vemyeşil. Ey dost! Artık sen sus da hal dilini, can dilini aç da o söylesin.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
554. Münacat
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c. III, 1180)
• Efendim ben yorgunum, perişanım, bilgisizlik karanlıkları içinde kalmışım. Sen aydınlık içindesin, gündüzlerdesin. Ben gecemin uzayıp gitmesinden şikayetçiyim. Kaçmak kurtulmak istiyorum ama, nereye kaçacağımı bilemiyorum.
• Sanki benim gecem ellerini uzatmış gündüzün eteğini tutmuş, onu bir yere bırakmıyor. Gecem kaçılacak yer, fakat sığınılacak yeri yok!
• Rabbimiz sana kavuşacağımız, seninle buluşacağımız gün bizi nurlandırdıkça nurlandır. Rabbimiz günahlarımızı affet, bize mağfiret elbisesi giydir!
• Rabbimiz bizim insanlarla aramızda olan dargınlıklar, kırgınlıklar, ancak bedenimiz yüzündendir. Rabbimiz şu beden duvarının ötesindeki dostluk bahçesi, aşk bahçesi ne de güzel bir bahçedir, ne de hoş bir bahçedir.
• Rabbimiz şu duvarı kaldır da aradaki engel, aradaki düşmanlıklar yok olsun! Rabbimiz gerçekten de günahlarımız yüzünden senden utanıyoruz, özür dilemedeyiz.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
555. Herkes kendi cinsiyle uzlaşmış, kendi cinsiyle kaynaşmıştır.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. III, 1116)
*Ey aziz dost, ey eşsiz sevgili! Herkes kendi cinsiyle uzlaşmış, kendi cinsiyle kaynaşmıştır. Herkes kendi tabiatına layık, kendi ruhuna uygun birisini dost edinmiştir.
*Madem lütfun, sevgin bizi bizden aldı, kendimizden geçirdi. Lütfunu bizden esirgeme, sensiz bırakma bizi!
*Cins cins herkes, herşey kendi cinsiyle kaynaşır. Herkes, her şey kendi cinsinden birisini, bir şeyi seçer.
*Bu yüzdendir ki birisi cinsinden olmayanla düşüp kalkarsa, o, münafık sayılır. Bu hal su ile yağın, katranla karın beraber bulunuşuna benzer.
*0 bahtsız kişi, cinsinden olmayandan ayrılıp, kendi cinsine kavuşuncaya .dar, bulunduğu yerde susadıkça susar, susuzluğu arttıkça artar.
*Kim senden kaçar da başkasından hoşlanırsa, kim senden ürker, seni bırakır başkasıyla karar kılarsa;
*0 aslından, kendi cinsinden ayrı düştüğü için sevdiği sandığının yanında suratını ekşiterek bulut gibi somurtkan oturur. Kendi cinsinden olanın yanındaysa ilkbahar gibi gönlü açılır, neşelenir.
*0 kendi cinsiyle beraber olunca susam çiçeği gibi dil kesilir, cinsinden başkasının yanında dilsiz kalır. Kendi cinsiyle bir arada olunca gül gibi açılır, güzel kokular saçar. Cinsinden başkasına ise diken olur.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
556. Yine gönül kuşum göğsümden uçmaya başladı.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. III, 1198)
• Kaf Dağı'ndaki zümrüd-ı anka yine geldi. Yine gönül kuşu göğsümden uçmaya başladı.
• Aynlık gecesi kanlara gark olan göz, yine vuslat sabahının yüzünü görmeye başladı.
• Hz. Peygamber Efendimiz ile Hz. Ebubekir bir mağarada buluştular. Örümcek de mağaranın ağzına yine ağ örmeye başladı.
• Mısır'daki iffetli kadınlar yine Hz. Yusufun yüzünü gördüler, onun güzelliğine hayran oldular da turunç yerine ellerini doğradılar.
• Beden sarayında oturup duran ruh kadını aşık oldu da yine çarşafını başına aldı. Koşmaya başladı.
• Halil îbrahim'i seyret, yine kendi parmağından belki süt emmeye başladı.
• Uyuyanların, uykuya dalanların fikir damına çıkan gönül, yine aşkımızla yıldızlan saymaya başladı.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
557. Ben bedenden kurtuldum, ruh oldum.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1200)
• Ey ruhanîlerin sakîsi! Ben bedenden kurtuldum ruh oldum. Kalk, kalk da halk kıyametin ihtişamını debdebesini görsün.
• Dün gece sevgili beni çağırdı. Benim hakkımdaki hükmünü verdi. Korkudan bedenimde kan kalmadı. Sen bana acı da özümün gönül kanını doldur!
* Ben öyle şaşılacak bir hale geldim ki, canın da, gönlün de düşmanı oldum. Onları içimden kovdum, artık ben bundan sonra cansız ve gönülsüz yaşayacağım. îçim padişaha av olmuş ama, dışım ondan kaçmadadır.
* Ben her nefeste Circis peygamber gibi huzurunda ölürüm. Senin önüne baş koymak benden, keskin kılıcı vurmak da sendendir.
* Ben kumlardan daha susuzum. Testiyi, kabı bırak! Can sakîsi de bir işe yaramaz. 0, talihsiz ciğerimle dünden beri savaştadır.
• Ben gönlümün içkisini içdiğimden beri ciğerimden vazgeçtim. Beni kabre oydukları zaman, sen gönül kadehini çeyiz olarak benim yanıma koy!
* Ey sevgili! Kadehi bırak, testi ile bana şarap sun! Çünkü benim küçücük kadehim ancak testidir. Ben kepçeyi ne yapayım?
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
558. Sen bugün rahmetten bir merdiven yaptın,
yücelere, ötelere göçmek istiyorsun.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 1189)
*Bu kış günü sen de bizim gibi düşünüyorsun, bugün zevk peşindesin, gezip dolaşmak, gönlünü eğlendirmek istiyorsun.
*Sen bir güneşsin, biz de senin ışığındaki zerreleriz. Sen bugün bizi başsız ve ayaksız ettin.
*Sen bugün bizi Hz. îsa gibi dördüncü kat göğe çıkardın, güneşin yanına oturttun.
*Ey gönül! Sen bugün kayaların gönlünden yüzlerce kaynak fışkırt! Bugün sözünde duruyor, bol bol bağışlarda bulunuyorsun.
*Sen bugün rahmetten bir merdiven yaptın, yücelere, ta ötelere göçmek istiyorsun.
*Bu ne devlet; senin yücelere çıkışın, göklere şereftir, mutluluktur
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
560. Ey kırık gönlü sevindiren sevgili! Gönlüm kırılmadan önce kalk!
Mef'ülü, Mefa'ilün,Fe'ulün
(c. III, 1190)
*Ey uyuyup kalan aşık! Sevgiliyi anarak kalk, o mağara dostu geliyor.
*Halka emniyet veren, huzur veren o üstün varlık geldi. Kalk, kalk da ondan nan dile!
*Binlerce îsa'ya can veren geldi. Kalk ey geçen senenin ölmüş kişisi, kalk! Ey kullarını besleyip yetiştiren sakî! îki üç mahmurun hatırı için kalk! Ey yüzbinlerce hastaya ilaç olan; işte o kararsız biçare hasta şurada, kalk!
*Ey lütfu hastanın elinden tutan aziz varlık; kalk ayağıma diken battı, sana îldim.
*Ey güzelliği tertemiz canlara tuzak olan! îşte sana zavallı bir av; kalk da avla
*Senin aşkının yüzünden gönül kan oldu. Kan da coştu kaynadı. Bütün bunları bize reva görme, kalk!
*Zorda kaldım da hep sana; "Kalk, kalk!" dediysem, sen beni mazur gör;benim özürümü kabul et de kalk!
*Ey mest bir halde uykuya dalmış nergis! Ey yanağı ve yüzü hoş olan diIber, haydi kalk!
*Kalk kulunun ve senin bildiğin o şarapla kadehi doldur, bana sun! Ey kırık gönlü sevindiren sevgili! Gönlüm kırılmadan önce kalk!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
571. Sevgilinin gamından neler çektiğimi benden sorma. Elini gönlümün üstüne koy, o söylesin
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün,
(c. III, 1212)
• Sevgilinin gamından neler çektiğimi bana sorma! Elini gönlümün' üstüne koy, o söylesin! Gözlerimin içine bak, şarabı ve kadehi bana sorma!
• Aşk ordu çekti, geldi, can alemini ele geçirdi. Artık sen, ben zavallının halini benden sorma, aşktan sor!
• Aşıkların gönülleri, sevgilinin yüzünden kuş yüreği gibi çırpınıp duruyor. Aşıklığa ait nükteli, üstü örtülü sözleri, çırpınıp duran gönüllerden başkasına sorma!
• Pencereden uçan kuşun özelliği nedir? Uçmak değil mi? Eğer sen kuş gibi isen kanadını aç, uç! "Kapı nerededir?" diye sorma, kapı senin ne işine yarar?
• Aşığın babası da, anası da onun aşkıdır. Bu yüzden sen, babadan o kadar çok bahsetme, anayı da o kadar sorma!
• Aşıkların gönülleri kızgın tandıra benzer. Tandıra gelince artık başka bir şey sorma!
• Gönül kuşu, tandırdaki ateşe aşık ise pervane gibi kanadının yanması sana daha yakışır, daha hoştur. Artık kanadı sorma!
• Sevgili ile sen, her ikiniz bir baş olduysanız, iki ayrı beden de bir beden olduysa, artık geri adım atma, artık şu başı da sorma!
• însanoğlunun kulağı da, gözü de hangi toprakla doludur? Arayıp durdugun hazineyi, görülmesi gereken inciyi sen, balçığa bulaşmış baş gözünden sorma! Sen onu gönül gözünden sor!-
"Bu beyitte geçen hazine ile, insanda bulunan ilahî emanete, "kenz-i mahfî" (=gizli hazine)'ye işaret edilmektedir."
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
572. Sen bugünkü kıyameti gör de, yarınki kıyameti hiç sorma!
Fa'ilatiln, Fa'ilatiin, Fa'ilatün
(c. 111, 1208)
• 0 güzel, o ay yüzlü sevgili olmayınca bizim halimiz nice olur? Sorma, hele aşkından başımıza ne geldiğini, neler çekdiğimizi hiç sorma!
• Bak da gör, yerler de, gökler de onun yüzünün nuru ile doldu, onun boyunu bosunu, salınışını, edasını hiç sorma!
• Aşk gayreti ile inci daneleri gibi dökülen gözyaşlarıma bak, fakat aşk denizinin ne kadar saf olduğunu, dalgalarının ne kadar hoş olduğunu sorma!
• Gönlümüzün kanına ayağını basma, sevdadan da bana hiç bir şey sorma!
• Ayağını basma diye yalvardığım, gönlümün kanını gör, fakat kimseye ondan bahsetme, bir şey söyleme, o şuh, kavgacı güzeli de hiç sorma!
• Yüzbinlerce gönül kuşunun çok kanat çırptıkları için kanatlarının döküldüğünü gör, fakat Kaf Dağı'ndan, zümrüd-ı ankadan bir şey sorma!
• Onun aşkının belasında yüzlerce kıyamet var. Sen bugünkü kıyameti gör de, yarınki kıyameti hiç sorma!