Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
531. Aşk uğrunda çektiğim dertler, cefalar, belalar geldiler, gözyaşlarıma karıştılar.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. III, 1138)
• Ben şu ana kadar sevgiliden ne dertler çektim, ne cefalar gördüm, ne acılara, ne ıstıraplara katlandım. Onun yüzünden çok belalara uğradım. Sonunda çekdiğim dertler, cefalar, belalar geldiler, gözyaşlarıma karıştılar. Oradan ayrılmaz oldular, orayı vatan edindiler.
• Binlerce ateş, binlerce ah, duman, binlerce gam; bunların adı aşk! Binlerce dert, binlerce cefa; bunların adı da sevgili!
"Hz. Mevlana'nın çok tesiri altında kalan Şeyh Galip merhum bir şiirinde:
"Dert ve mihnettir beladır, adı aşk,
Bir marazdır ibtiladır, adı aşk,
Andadır raz-ı adem, sırr-ı vücud,
Hiçtir, yoktur, bekadır adı aşk" diye aşkı hoş bir şekilde anlatmışlır.
• Kim kendi canına düşmansa, kendi canına susamışsa, buyursun; işte can verme meydanı burada! Ağlayıp inleyenleri, aşktan şikayetçi olanları, feryad edenleri öldürme zamanı geldi. Haydi buraya geliniz!
• Sevgilim yalvarırım sana, bana bak! 0 güzel bakışın nice yüzlerce cana deger. Ben sevgilinin beni öldürmesinden ne kaçıyorum, ne de korkuyorum.
• Öd ağacı gibi, mum gibi aşığını yakıp yandırmadıktan sonra aşkın ne değeri kalır? Yanmadıkça öd ağacı ile kuru dikenin ne farkı vardır?
• Arslan yüzlerce naz ettikten, sağda solda oyalandıktan sonra avını avlar. Ona av olma hevesi ile avlar, katar katar koşuşup durulur.
• Kanlar içinde can veren av; "Allah için olsun beni bir kere daha öldür!" diye ağlar durur.
• Aşk uğrunda can verenin, ölenin iki gözü, diri olan kişiye bakar da; "Ey akıllara dalmış, buz gibi dona kalmış zavallı! Gel aptalca kulağını kaşıyıp durma, ölümde hayat vardır!" der.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
532. Biz günde beş vakitte, beş kere gayb aleminden gizlice ibadete çağrılmaktayız.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. III, 1140)
• Bir kere daha seher rüzgarı gibi eserek geldin, bir kere daha güneş gibi nurlar saçarak geldin.
• Şiddetli soğukların hüküm sürdüğü kış mevsimine rağmen Temmuz güneşi gibi gül bahçelerine sevinç uğultuları, neşeler saçmaya geldin.
• Binlerce üveyik kuşu; "Ku ku ku" (=Nerede, nerede, nerede?) diye bizi aramada. Binlerce bülbül, binlerce dudu bize doğru uçmadalar.
• Balıklar bizim haberimizi aldılar da denizi coşturdular, deniz mest oldu, kabına sığamaz oldu. Binlerce dalgalar kabardı, köpürdü, feryad ederek başlarını kıyılardaki kayalara çarpmaya başladı.
• Bıze can kulağı gönül kulağı veren, akıl fikir bağışlayan Allah'a yemin ederimı ki, dünyada bir tek ayık, bir tek akıllı bırakmayacağız.
• Mustafa (s.a.v.) hakkı için, o mübarek zatın dört üstün dostu hakkı için, haber veriyorum: Gizliden gizliye gayb aleminden biz günde beş vakitte beş ibadete çağrılmaktayız.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
533. Senin aşkının şarabından içtik, mest olduk.
Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü,, Fa'ilat
(c. III, 1120)
* Mestiz, kendimizde değiliz, sen ise perde arkasına girmişsin, bizden gizlenmişsin. Ey ay yüzlü güzelim! Bundan fazla bulut altında kalma!
• Kuşluk vakti senin yüzünden bir güneş doğdu, onun parlaklığını, güzelliğini tam görmek için damlara çıktık.
* Aşkının şarabından içtik, mest olduk. Güzellik güneşinin nuru başımızda parladı da, başımız elden gitti.
* Ey ruh aşıklarının gönül hevasına uyan çalgıcı! "Ten, tene nen ten" diye daha hoş, daha güzel bir can nağmesi çal!
* Çal da canlar ten hırkasından çıksınlar, herşeyden haberi olan can da hırka gibi kendinden geçsin!
* Saf şarabı sun, beden çer çöpünü yücelt de talihle kucaklaşalım, göğüs,öğüse gelelim!
* Gözler, perdelerin arkasında ne varsa onları görsün; görsün de evden barkdan, maldan mülkten kurtulsun!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
534. 0 şarabı sun ki, kokusu ölüleri bile diriltir, mezarlardan çıkarır.
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c.III, 1160)
• Ey ay gibi yedi kat göğün tanıdığı güzel! Nurunu göster, bizden gizleme!
• Biz aşıklarınız, seni görmek sevdasına kapıldık da çok uzun bir yoldan geldik.
• Ey gönlünde, canının içinde yüzbinlerce cennet, yüzbinlerce huri, yüzbinlerce köşkün bulunduğu sevgili!
• Damdan başını eğ de, hasta aşıklarına bir hoşça bak!
• Ey süfîlerin sakîsi! Üzümden yapılmamış olan, küplerde bulunmayan o mana şarabından bize sun!
• 0 şarabı sun ki, coşkunluğunun kokusu ölüleri bile diriltir, mezarlarından çıkarır.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
535. Sen aşkı kimseye sorma, aşka sor.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1097)
• Akıl aşk yoluna düşenlerin yolunu keser. Ey oğul; yol apaçık görünüyor. Akıl bağım çöz kopar!
• Aslında akıl bağdır. Duygu insanı yanıltan bir his, hayvanî ruh da bu gerçeğı bizden gizleyen bir perdedir. Hakîkatin, gerçek aşkın yolu, bu üçünden de gizlidir ey oğul!
• Akıldan, duygudan, hayvanî ruhun etkisinden kurtulunca; gerçek inanca Bu da senden umulur ey oğul!
• Kendinden, kendi benliğinden geçmeyen bir aşık, aşık değildir! Ey oğul! Şunu iyi bil ki: Dertsiz aşk bir masaldır!
• Aşk, ızdıraptan, dertten korkan nazlı, nazenin kişilerin harcı değildir. Ey oğul! Aşk, nefsine hakim olan yiğitlerin, pehlivanların işidir.
• Sen aşkı kimseye sorma, ancak aşka sor! Ey oğul! Aşk, inciler yağdıran bir buluttur.
• Aslında, aşkın benim tercümanlığıma, benim anlatmama ihtiyacı yoktur! Ey oğul; aşk kendi kendinin tercümanıdır.
• Yedinci kat göğün üstüne çıkmak istiyorsan, aşk senin için çok güzel bir merdivendir ey oğul!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
536. Sen zamanın emrindesin, onun hükmü altındasın.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c.III, 1155)
• İnsanın huzur bulamadığı, içinde bir hoşluk bulamadığı, çabucak gelip geçen makamı, mevkii bırak da; sana da altın gibi değer veren, senin kıymetini takdir eden kişinin yanına git!
• Sonra bir yere takılıp kalma, çalış, çabala! Çünkü, ağaç bir yere takılıp kalmasaydı, bir yerden bir yere gidebilseydi, ne testere eziyeti çekerdi, ne de balta yaraları alırdı.
• Haberin yok; sen zamanın emrindesin, onun hükmü altındasın, mekan ise geçeceğin yerdir! Şu halde aklını başına al da, kendine muvakkat da olsa huzur bulacağın bir mekan seç! Zamanın değerini bil! Onu boş yere harcama, yerinde ve güzel harca!
• Sonunda öyle bir hale gelirsin ki, mekan da, zaman da; mekandakiler de, zamandakiler de sana bir şey yapamazlar. Çünkü sen mekan ve zaman kaydından kurtulursun.
• Gecenin karanlığı bastı da, gök aynası gibi karardın, bir şeyler göstermez oldun, ama sonbahar rüzgarları yüzünden ağaç gibi betin benzin sararmadı, solmadı.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
537. Sen güneşe doğduğu zaman bakma;
akşam üstü onu batarken seyret! Nasıl da sararır solar!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. III, 1143)
• Neden böyle kupkuru dal halini almışsın? Sevgilinin yüzüne baksana; neden böyle sararmış bir yapraksın? İlkbaharı seyretsene!
• Rindler arasına gir; yapılması gereken en uygun iş bu! Çünkü, orada bitmez tükenmez şaraplar var! Sayısız güzeller var, sakîler var!
• Bil ki, aşk kararsız bir cihandır! Sen o cihandaki binlerce cansız ve kararsız aşığı seyret!
• Adını söyleyemediğim, gizlediğim o padişaha ulaşır, kavuşursan; o padişahın padişahlığı hakkı için ona, padişaha layık bir şekilde saygı göster!
• Gözüne sürme çekince, yüzünü tekrar bu tarafa doğru çevir de dertlerle, üzüntülerle, günahlarla kirlenmiş, tozlu dumanlı bu cihana bak!
• Bu cihanı kaplamış bulunan binlerce kirli duman, sis nedir? Sis sıyrılsın da sen ondaki güzel renge, yeşilliklere bak!-
"Tevfik Fikret merhüm, meşhur "Sis" manzumesinde yalnız İstanbul'u düşünmüş:
"Örtün, evet ey haile örtün, evet ey şehr'
Örtün ve müebbed uyu ey facire-i dehr!
Milyonla barındırdığın ecsad arasından,
Tek nasiye yoktur çıkacak pak ve dırahşan!"
(Ey kötülüklerle kirliliklerle dolu facia şehir, sis ile örtün! Ey dehrin kötü kadını olan İstanbul, örtün ebedî olarak uyu! Senin içinde barındırdığın milyonla ölü insan arasında lekesız tek bir insan bulunmaz!" diye seslenmiş. Halbuki Mevlana bir şehri değil; bütün dünyayı sisli görüyor, kirli, dumanlı buluyor.
• Sen, güneşe doğduğu zaman bakma; onu akşam üstü batarken seyret! Nasıl da sararır solar, gücünü kaybettiği için utanır.
20-Rıza Tevfik merhum "Akşam Garipliği" adındaki şiirinde:
"Mağribi yakmıştı fırkat ateşi,
Yuvaya dönmüştü her kuşun eşi,
Dağlara yaslanıp batan güneşi,
Yaralı, hastadır, yorgundur sandım.
Nuş ettim güneşin akan rengini,
Ruhumu haz ile yakan rengini,
Ufukta görünce o kan rengini,
Felekler ben gibi dilhundur sandım.' diye batan güneşi anlatmıştı.
• Ay da yusyuvarlak olduğu zaman, sanki dilenmek için zenbilini gökyüzünde dolaştırır ama, sen onu, onbeş gün sonra seyret! Nasıl hor ve zavallı bir hale gelir! Nasıl süzülür, erir!
• Aklını başına al da şu dünyadaki fanî güzellere gönlünü kaptırma; sen ebedî sürecek olan güzellik denizine gel! Gel de buluşma kaynağına git! 0 gerçek ölümsüz sevgilinin iki mahmur gözünü seyret!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
539. Şu gördüğümüz gök kubbe döner ama, aşk gökleri daha da hızlı döner.
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c. III, 1159)
• Aşk candır! Senin aşkınsa, candan da daha can, candan da daha kıymetlidir. Aslında lütuf bir derman gibidir. Fakat o lütuf senden gelirse, dermandan da daha güzel bir derman olur.
• İnsan aşık olursa, pervane gibi sevgilisi uğrunda can vermek kolaydır. Sana aşık olan ise canını daha kolayca verir.
• Herkes, dünyada bulunan bütün canlı varlıklar, senin misafirindir, hepsi de senln ziyafet sofrandadır. Ama senin bu kölenin oğlu, daha da aziz bir misafirdir.
• Senin aşkın ebedî devlet madenidir. Fakat güzel yüzünü görmek, sana kavuşmak daha da zengin bir madendir.
• Bir Hint kılıcı gibi olan ayrılık keskindir. Fakat aşk kılıcı daha da keskindir.
• Her gönül senin arkandan dört kanatla uçuyor. Fakat bizim gönlümüzün yüz kanadı var! 0 yüzden daha da fazla uçuyor.
• Şu gördüğümüz gök kubbe döner ama, aşk gökleri daha da hızlı döner.
• Herkes aşk göklerinden korkar. Fakat o gök de senin gamınla senden daha da fazla korkuyor.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
540. Bir insan hem aşık olsun, hem mest olsun,
sonra kalksın tövbe etsin. Sen buna inanma!
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c. III, 1162)
• Ey çalgıcı, aşka dair nağmelere yeniden başla, sazını da bir iki tel daha pesten al, sesini de birazcık yavaşlat!
" Bu gazelin ilk beyti Piruzanfer baskısı Divan-ı Kebîr'in 1161 numaralı gazelinin ilk beytinin aynıdır.
• Felek sana şarap sununca, yüksel, yücelere çık ve gök kubbesinin damında ev kur!
• Mestlik mülkünü elde edersen, kendinde olmamak şerefine nail olursun da, Büyük Selçuklu hükümdarı Sencer'in mülkü gözünden düşer.
• Mest ol, dostlarını da mest et! Kırmızı şarabın atına bin, ötelere doğru yol al!
• Mestlik dimağın damının yolundan çıkageldi. Ey akıl, ey düşünce! Sen de defol git, sen de artık kapının yolunu tut!
• Yeryüzünde, şu kara toprakta çok yol vardır. Kendine bir gemi yap da aşk denizine açıl!
• Manevî kanatlarım çıktı da uçtum. Sen de benim gibi aşk yemeği ye de kanatlan!
• Şu kara toprakta hiç üzüm yetişmese de iyi bil ki, aşk mestleri, yine bu aşk yolunda yürür giderler.
• Şişeci artık hiç kadeh yapmasa da, aşk şarabının görünmez kadehi yine bizim elimize geçer.
• Bir ruh zerresine şekil, nakış verirsen, onu beden elbisesi ile süslersen, o da sana; "Beni süslenmiş, şekil verilmiş bir dilber say!" der.
• Tövbe ettim, artık söylemeyeceğim, ama sen yine de mest olmuş aşığın tövbesini yalancı tövbe say!
• Bir insan hem aşık olsun, hem mest olsun, sonra da kalksın tövbe etsin; sen buna inanma!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
Mefa'îlün, Pe'ilatün, Mefa'îliln, Fa'ilün
(c. III, 1151)
* Kadeh kırıldı, şarabım kalmadı. Ben de mahmurum. Benim bu perişan halimi, manevî yıkınlığımı ancak Şems-i Tebrizî mamur edebilir.
* Çünkü o görüş aleminin padişahıdır. Keşif aleminin ışığıdır. Ruhlar onu uzaktan görünce canla başla ona secde ederler.
* Harap olmuş binlerce can, binlerce gönül, elini uzatsın da, onları şaşkınlık denizinden çıkarıp kurtarsın diye ona secde etmedeler.
* Gökler ve yerler küfür karanlığına gömülmüş olsalar, onun ışığı parlayınca her taraf aydınlanır, her taraf nurlanır.
* Meleklerin ondan elde ettikleri, temizlik, paklık, şeytanlara da nasip olsa onların her biri güzelleşir, birer huri olurlar.
* 0 nur, şeytana nasip olmasa bile yine de kerem perdeleri ile onu gizler.
* Bayram gelerek lütuflara ve ihsanlara başlayınca, her tarafta düğün dernek kurulur. Her ağlayan neşeye gark olur, güler.
• 0 güneş Tebriz'den doğunca, bütün alemin zerreleri, sür sesi duymuş gibi canlanır, dirilirler.
• Ey seher rüzgarı! Allah aşkına tuz ekmek hakkı için lütfet! Bilirsin ki her seher vakti ben onun yüzünden sevinirim, neşelenirim. Sen de onun yüzünden sevinir, tatlı tatlı esersin.
• Ey seher rüzgarı! Gayb aleminin ta ötelerinden esip gelirken bir de oralara, gayb alemine uğra, bu işi ihmal etme, tenbellik etme!
• Oradan elde ettiğin kanatla üç bin yıllık yol bile olsa uç, onun verdiği kanatlarla o yol uzun gelmez!
• Kanadın yorulup uçamayacak kadar yorgun düşersen, ona secdeye kapan, gönlü yaralı, ayrılıktan canı hasta olan aşığın halinden bahset!
• Gözyaşları dökerek ona de ki: "Senden ayrıldığı andan beri günleri karardı, gece oldu, saçları kafur gibi ağardı."
• Sen öyle affedicisin ki, dünyadaki bütün suçluları merhamet denizine daldınr, hepsinin suçunu örter ve bağışlarsın.
• Gören can gözü bile senin canını göremezken, gözü olmayan elbette mazurdur.
• Gözleri yaş dökerek ona yalvarırken, bir yolunu bul, ayağının bastığı topraktan al getir de, gözlerime sürme olarak çekeyim. Çünkü bu dert gittikçe artmada.
• Ey seher rüzgarı! Bu yolculuktan saadetle, kutlulukla dönünce, varlık alemini de, yokluk alemini de ateşlere yakarsın.
• Sürme olarak gözlerime çekeceğim toprağı bana getirirsen, sana, senin canına sayısız yıllar boyunca rahmetler olsun!