-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
163. Göz önünden kalkıp giden her şey gönüldedir.
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 425)
• Aşıkların dostu aramaları kendilerinden, kendiliklerinden değildir. Dünyada onu arayan yine odur. Çünkü, ondan başkası yoktur. Aşık bir bahanedır. Sanki o kendi kendini aramaktadır.
• Bu dünya da öteki dünya da bir mayadır. Hakîkat aleminde küfür de yoktur, din de yoktur, mezheb de yoktur!
" Kafir de mümin de onun çizdiği kader çizgisinde dalalet, sapıklık yahut hidayet yolunda yürümektedir. Dinler bize göre ayrı ayrıdır. Hakk'a göre dinlerin hakîkati birdir. Onun için
" Zıya Paşa merhüm: "Birdir nazar-ı Hakk'ta mecüsî ile müsülman" demiştir. Bu da yanlış anlaşılmasın, müslümanlık en son din olduğu için evvel gelenleri hükümsüz bırakmıştır. Onlarla eşit değildir.
• Ey îsa nefesli kişi! Sen uzaklıktan bahsetme! Ben uzağı düşünmeyenin kuluyum, kölesiyim.
Hz. Mevlana Mesnevî'nm bir beytinde:
"Zıkir ederken sesini yükseltme, o senden uzak değil ki!"-diye buyurur. Kur'an-ı Kerîm'de;
"Biz size şah damarınızdan daha yakınız." (Kaf Suresu 50/66) diye buyrulmuyor mu?
• "Sonra giderim." dersen; "Hayır gecikme!" derim. Eğer; "Öne giderim." dersen; "Hayır önünde yol yoktur!" derim. Kayıtlardan kurtul, onu gönlünde bul! Elini aç, kendi eteğini tut! Bu yaranın merhemi yine bu yaradan başka değil!
Namık Kemal merhüm da:
"Yine senden gelir bir işte dad lazımsa
Ümidin kes, cihanda gayriden imdad lazımsa." diye yazmıştı.
• Bütün iyi kötü, dervişin cüz'üdür. Böyle olmayan zaten derviş değildir. Bizi bırakıp ötelere giden, sevdiklerimizle beraber gözönünden kalkıp giden herşey,gönüldedir. Dünyada onların gönül gibi bir yerleri yoktur!
Hz. Mevlana bir Dîvan-ı Kebîr beytinde:
"Ölümden sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayın, bizim mezarımız arif kişilerin gönlündedir.buyurmuştu.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
164. Öldükten sonra, güzel huyların, tabutunun önünde yürürler.
Pa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatatün, Pa'ilat
(c.I, 385)
• Senin ölümden sonra güzel huyların, ay yüzlü güzel kadınlar şekline girerler de tabutunun önünde salına salına yürür giderler.
• Biri senin elinden tutar, öbürü hatırını sorar, öteki de sana yiyecekler, mezeler getirir, şekerler sunar.
• Bedenini boşayıp da ondan ayrılınca karşında müslüman, inanmış, sana itaat eden, kötülüklere tövbe etmiş hürileri saf saf olmuş görürsün.
• Sayısız hüriler, tabutun önünde yürüyüp giderler. Hayatta gösterdiğin sabır bir mülk halinde karşına çıkar. Şükür ise, neşeli neşeli yürüyüp giden, sana arkadaş olan bir melektir.
• Mezarda tertemiz hüriler sana eş olur, dost olurlar. Sana oğullar, kızlar gibi sarılırlar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
165. Zavallı gönlüm, acı tecellîlerden Tür Dağı gibi parça parça oldu!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.1, 401)
• Ey ay doğ! Sen doğmadıkça bizler geceleri karanlıklar içinde kalacağız. Çünkü sensiz gözyüzünde tek bir yıldız bile yok! Güzel hayalin ayağını vurarak, oynayarak, gülerek gelmedikçe bizim derdimize derman yoktur, çare yoktur! ,
• Senin güzel hayalin dağa aksetse, dağın üstüne düşse oradan kaynaklar fışkırır, tatlı sular akmağa başlar. Bizim gönlümüzde bir dağdır, bir kayadır. Ne olur o tatlı, güzel hayalini bizim gönlümüze de düşür, düşür de bizim gönlümüzden de güzel duygular, hoş hayaller, ümitler, neşeler doğsun!
• Senin lütfundan ayrı kalmayan, senin ihsanına nail olan bir taştan, sert çakmak taşından kıvılcımlar sıçrar, ateşler çıkar. Öbür taştan su akar. Öteki taş da dilberlerin dudakları renginde la'l olur.
• Ey güzel varlık! Senin lütfunu nice defalar denedim. Hem de bir kere değil, birçok kereler. Benim gibi bir ölüyü dirilttin, yeniden hayat bağışladın.
• Rahmet bulutu her seher vakti yağmur yağdırıyorsa bu da sendendir. Senin içindir. Sana karşı dayanamayan, ağlayan şu gönlüm beşikteki bir çocuktan başka birşey değildir.
• Şu zavallı gönlüm kader icabı acı tecellîden, gamdan, kederden Tür Dağı gibi yüz parça oldu. Fakat o parçalardan bir tanesi bile elimde değil...
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
166. Mutlu insanlar şehri var mıdır?
Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îliin
(c.I, 325)
• Ey aşıklar! Aşıkı az, fakat maşuku yani sevilenleri çok olan, mutlu insanlar şehrini kim gördü? 0 şehri bir gören var mı?
• Gerçekten erkekleri az, kadınlan çok olan bir şehir varsa biz hemen oraya gidelim. Az olduğumuz için kendimizi zora çekelim, naz edelim, sonra o güzel kadınlarla sevgi alış verişinde bulunalım. Bu kaçınılmaz bir fırsattır. Çünkü aşıkların gönülleri pek yanıktır. Onlar sevgililere kavuşmakla, güzelleri sevmekle pek mutlu olurlar.
• Böyle bir şehir olamaz. Aşıkları mutlu edecek güzelleri çok böyle bir şehir olmasa bile, hiç değilse orada adalet ve insaf sahibi, aşıkına acıyan, kendisiniona teslim eden bir sevgili bulunsun.
• Aşıklar bu tarafta kuru öd ağacı gibi yanarken, öte tarafta sevgili de az bir zaman dahi olsa ondan ateşlensin.
• Allah'ım ihsanın hürmetine parlak nürun hakkı için, nimetlerle, güzelliklerle dolu olan bu dünya şehrinde kusuruma bakma! Manasız şeyler söyledim, çılgınca laflar ettim. Ben yalnız seni seviyorum. Yalnız sana ibadet ediyorum. Gönlüm sensiz perişandır!
• Sen mest ve perişan olanlann kusuruna bakmazsın. Senin tuttuğun, değer verdiğin kişi ne mutlu kişidir! Canım senin sevdiğin kişinin mesti olmuştur!
• Ey Hak aşıkı sus! Kainat gibi mest ol! Dön dur; şunu iyi bil ki,şu gökler Allah aşkı ile mest olmuş bir karnil insanın aynı olmasalardı böyle dönüp dururlar mıydı?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
167. Sen görüş sahibi ol da dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür.
Mef'ulü, Mefa'îliin, Mefa'îlün
(c.I, 326)
• Ey halden hale girmekten münezzeh olan! Ey eşi ve benzeri olmayan Allah'ım! Ey insanı halden hale sokan! însana hayret veren! Ey kimini Leyla eden! Kimini Mecnun kılan Rabbim! Ey alete ihtiyacı olmayan büyük san'atkar! Büyük yaratıcı!
• Ey Leyla ile Mecnun'a yüzlerce ihtiyaçlar veren; sonra "Ey hiç bir şeye ihtiyacı olmayan verici, lütfedici Allah'ım!" diye onları huzurunda feryat ettiren rabbim!
• Senin lütfunla dikenim gül oldu. Cüzlerim de gül haline geldi. Bizim önümüzde de rahmet var, sonumuzda da rahmet var.
• Sen görüş sahibi ol da dikende gül gör! Dikensiz gülü herkes görür. Başına gelen belanın ilahî bir lütuf olduğunu anla, cüzde de küllü gör! Zaten ehliyet , seziş de budur.
• Üzüm daha koruk halinde iken onun şarap olacağını düşün, yoklukta varı gör! Ey Yüsuf, padişahlar padişahlığını, saltanatı sen kuyuda seyret!
• El çırp da bundan anla ki, her sesin aslı sensin, her ses senden çıkıyor. ayrılık ve buluşma olmasaydı şu iki avucunu biribirine vuramazdın.
• Sus! Bahar geldi, gül geldi, diken geldi. Bu bahar mevsiminde birçok güller, çeşit çeşit güller, çiçekler, çimenler topraktan baş kaldırdılar, gayb aleminden sıçrayarak geldiler de, bizi geldikleri yere, ötelere davet ediyorlar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
168. Arslanı kovalayan ceylan!
Müfte'ilün, Mefa'ilün, Müfte'ilün, Mefa'iliin
(c.I, 322)
• Geldim ki kulağından tutup seni çeke çeke kendime getireyim. Seni aşık edeyim. Seni kendinden geçireyim, seni canımın içine, gönlüme alayım.
• Ey gül fidanı! Hoş bir bahar rüzgarı gibi yanına geldim. Seni okşayacağım, kucaklayacağım, güllerini etrafa saçacağım.
• Geldim ki seni, üzüntülerle, gamlarla dolu bu dünyada neşelendireyim, cilvelendireyim. Aşıkların duaları gibi seni alıp ötelere, gökyüzünün ta üstüne çıkarayım.
• Duydum ki, güzellerin birisinden bir öpücük almışsın. 0 öpücüğü güzellikle bana geri ver, yoksa öpücük yerine ben de seni alırım.
• Gül de ne oluyor? Sen gül değil "küll"sün. "Söyle!" emrini veren de sensin. Başkaları seni bilmesin, ben seni bilirim. Sen bensin, benden ibaretsin.
" Hz. Mevlana bazı beyitlerde tevhid konusuna temas etmektedir. Bu bizi şaşırtmamalı, yanlış yorumlara götürülmemelidir. Bütün eşya, bütün varlıklar Hakk'ın tecellîsine mazhar olmuşlardır. Her şeyi o yaratmıştır, her şeyde O'nun kudreti, kuvveti, sanatı, yaratma gücü müşahede edilmektedir. Yılana bile süslü bir gömlek giydirmiştir. insan yarattıklarının arasında en şerefli bir varlık olduğu için, en fazla ilahî tecellîye o mazhar olmuştur. Insan;
"Rühumdan ona üfürdüm!" sırrına mazhar olmuştur. Esrar Dede merhum:
"Ben ben dediğim ben dediğim sensin hep!
Canım dediğim ten dediğim sensin hep!"
diye münacatta bulunmuştur. Burada "sensin"den maksat her şeyi sen yarattın, herşey senin tecellîne mazhardır. Her yerde görünen senin nürundur. Allah haşa Allah'lığını kimseye vermez. Fanî, çürümeğe, zavallı bir varlık Allah olamaz; ilahî tecelliye mazhardır,
o kadar. Duvarın üstüne güneşin nüru düşmüştür. Duvar; "Ben güneşim" diyebilir mi?
Mevlana bir ruba'îsinde şöyle buyurur:
"Ne ben benim, ne sen sensin, ne de sen bensin!
Hem ben benim, hem sen bensin, hem ben benim ey tutili güzel!
Senin ile öyle bir haldeyim ki anlayamıyorum,
Ben mi sensin? Sen mi bensin?"
•Sen benim canımsın, rühumsun, bana Fatiha okuyorsun ama, sen baştan fatiha ol da seni gönlüme çağırayım, içime alayım.
•Ey benim evim! Her ne kadar tuzaktan kaçmışsan da yine benim evimsin. tuzağa geri dön, eğer dönmezsen ben seni alır tuzağa korum.
•Arslan bana dedi ki: "Sen acayip ceylansın! Ben arslan olduğum halde sen arkamda neden koşup duruyorsun? Defol, git! Yoksa seni parçalarım."
•Senı ceylan kılığına girmiş yani ceylan şekline bürünüp gizlenmiş arslanyavrusu değil misin? Ben de ceylan süretine bakıyorum da onun için seni bırakıyorum.
•Sen benim bir topumsun. Çomağımın önünde koşup durmadasın. Seni yuvarlayıp koşturan benim ama, sen de benim arkamdan koşup duruyorsun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
169. Aşk hastalığı.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c.I, 321)
•Neoldu ise, o hoca, gece yarısı birdenbire hastalandı. Sabaha kadar kendini kaybetti. Komşusu olduğumuz için başını hep duvarımıza vurup duruyordu.
• Gökte yerde onun feryadını duydular, haline acıdılar da onlar da ağlamaya ve feryat etmeye başladılar. Hasta hocanın nefesi sanki ateşe tapanların ocaklarından geçip geliyormuş gibi etrafı yakıp yandıracak kadar ateşli idi.
• Hocanın hastalığı acayip bir hastalık, ne başı ağrıyor, ne de sıtması var. Bu derde yeryüzünde çare yok, deva yok! Çünkü bu dert, gökyüzünden gelmiş bir dert!
• Dünyanın en ünlü hekimi Calinos onu muayeneye geldi. Nabzını tuttu. 0;"Elimi bırak!" dedi. "Gönlüme bak; derdim bildiğiniz dertlerden değil! Tıp kitaplarına, kaidelere, usüllere uyacak dert değil! Bu hiç bir derde benzemeyen bir dert!"
" Fuzulî merhümun şu beyti buraya uygun düşer:
"Aşk derdiyle hoşum, el çek ilacımdan tabib!
Kılma derman kim, helakim zehr-i dermanındadır."
• Hastanın ne uykusu var, ne de bir şey yiyor. 0 aşk ile besleniyor. Çünkü şimdi bu aşk hocaya hem dadı, hem ana...
• Çaresiz kaldım da hastanın derdine deva bulmak için Cenab-ı Hakk'a yal-vardım. "Allah'ım!" dedim, "Merhamet et de bu hasta bir an için olsun dinlen-sin, huzura kavuşsun. 0 bu acılan, bu gamları çekmeği hak etmemiştir. Çünkü o ne kimsenin kanını dökmüştür, ne de birisinin malını almıştır."
• Göklerden şöyle bir cevap geldi: "0 hasta hoca ile uğraşma, onu kendi ha-line bırak! Çünkü aşıkların uğradıkları belaya çare aramak, dertlerine deva ummak beyhudedir."
Yine Fuzulî merhum Leyla ile Mecnun'unda şöyle buyurur:
"Aşk derdinin devası kabil-i derman değil
Terk-i can derler bu derdin en güzel dermanına
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
170. Sen kendinde olduğun, kendini sevdiğin zaman sevgiliyi bulamazsın.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îliin
(c.I, 323)
• Sen kendinde olduğun, kendini sevdiğin zaman, sevgiliyi bulamazsın. segili diken gibi senin gözüne batar. Fakat kendinde olmadığın, kendini begenmediğin zaman sevgili sana çok yakın olur.
• Sen kendinde olduğun zaman, bir sivrisineğe bile av olursun. Fakat kendinden geçince öyle güçlü olursun ki fil bile sana av olur.
•Kendinde olursan gam ve keder bulutları seni kaplar. Karanlıklar içinde kalırsın; kendinden geçersen, senin kucağına ay doğar da her tarafı aydınlatır
•Kendinde iken sevgili senden kaçar. Yanına gelmez. Kendinden geçince sana sevgilinin aşk şarabı sunulur.
•Kendinde olduğun zaman sonbahardaymışsın gibi üşürsün. Fakat kendin den geçince kış mevsimi bile sana çiçekli ilkbahar olur.
•Aklını başına al, kendini sevmeyi, kendine aşık olmayı bırak da, sevgilinin sevgisine değil, cefasına aşık ol! Öyle ol da sana nazlanan, yüz vermeyen gül, sana ağlayıp inleyen bir aşık kesilsin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
171. Hakîkatte senin gördüğün ben değilim, ben bir hayalden, bir gölge varlıktan ibaretim!
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlii, Fe'ülün
(c. 1,331)
•Ordulara, gösterişe, hükümdarlık bayrağına hevesi olmayan o padişahın yüzünden deli divane oldum. Deli aklını kaybetmiş bir kişi olduğu için adetten de, suçlardan da sorumlu değildir. Artık onun işlediği suçlar amel defterine yazılmaz.
•Ben o padişahın yüzünden yalnız aklımı kaybetmedim, kendimi de kaybettim. Bu sebepledir ki, sen uzaktan; beni gezen, yürüyen, giden normal bir kişı arak görüyorsun ama, hakîkatte senin gördüğün ben, ben değilim; ben bir hayalden, bir gölge varlıktan ibaretim! Daha doğrusu ben yoğum, yokluktan başka bir şey değilim!
• Ey aşık, aklını başına al da beri gel, yok ol! Çünkü yokluk can madenidir. Fakat senin bildiğin gamdan, gussadan başka birşey olmayan şu dünya hayatındaki can gibi can değil! 0 başka türlü bir candır.
• Gel ey Hakk aşıkı gel de ben bensiz, sen de sensiz olarak şu aşk ırmağına dalalım da yok olalım! Yokluk mertebesine ulaşalım. Çünkü bu korulukta yani yeryüzünde, dünyada; kandan, zulümden, haksızlıklardan, kötülüklerden başka birşey yoktur.
• Korkma! Bu aşk ırmağı insanı kucaklar, bağrına basar, derinliklerine alır, batırır ama öldürmez. Çünkü o ab-ı hayattan ibarettir. Allah'ın lutfundan, kereminden başka bir şey değildir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
172. Alemde bir zerre var mıdır ki, senin güzel vasıflarının hayranı olmasın.
MefS'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c.I, 480)
• Sen nasıl bir incisin ki, kimsenin avucunda senin değerini karşılayacak, ödeyecek birşey yoktur, bulunamaz. Zaten dünyada yaşayan her insanın, her varlığın avucunda senin lütfun, ihsanın olmayan ne vardır?
• Her an lütfunun, ihsanının karşılığı olarak gönlümü, canımı bastığın topraklara saçmak isterim. Senin ayağının toprağı olmayan cana yazıklar olsun!
• Dünyada görülen çeşitli hadiselerin, olayların dalgaları arasında çırpınıp duran kimse, sana bildik, dost değilse; başka hiçbir bildikle o olayların etkisinden kurtulamaz.
• Allah'ım kader gereği bana verdiğin ızdıraplardan, yaralardan kaçmam, onlardan şikayet etmem! Çünkü seni seviyorum. Senin sevgi ateşinle yanmayan gönül soğuktur, hamdır.
•Yok olmayan bir gönlün yüzü mekana, fanî dünyaya dönmüştür. Bu yüzdendir ki sen böyle bir gönüle; "Mekansızlık aleminden git! Burası senin yerin değildir!" diyerek onu o makamdan sürer, çıkarırsın.
•Senin güzel vasıflannın da, senin vasıflarını öğenlerin de hesabı yoktur! Şu inatta bir zerre var mıdır ki senin güzel vasıflarının hayranı olmasın?
•Eğer senden başkasını ümit edersem, ümitsizliğe düşeyim. Eğer varlığım senin için değilse, o varlık yıkılsın, harap olsun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
173. Yarinden ayrı düşen dosta ağlayınız!
Mefa'îlün, Fe'Olün, Mefa'îlün, Pe'uliin
(c.I, 329)
•Geliniz, geliniz gül bahçesinde güller açtı. Geliniz, geliniz müjdeler olsun sevgili geldi.
•Bütün canla, cihanla birlikte neşeleniniz, oynayınız! Hoş kılıcını çeken her tarafı ısıtan güneşe teslim olun, kendinizi ona bırakm!
•Kendini güzel sanan çirkine gülünüz, alay ediniz! Ama sevgilisinden ayrı düşen dosta da ağlayımz!
•Divane aşk delisi, yine zincirinden kurtuldu, zincirini kırdı diye bütün şehri heyecan ve korku kapladı.
•Bu ne gündür? Nasıl heyecanlı gündür? Bu bir kıyamet günü müdür? acaba, herkesin amellerinin defterleri ufüklardan mı uçuşarak geliyor?
•Haydi davulları çalınız! Başka hiç bir şey söylemeyiniz! Şu anda ne gönlün, de aklın yeri vardır. Hatta can da kendinden geçmiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
174. Cihanın her cüz'ü, bu dünyada gördüğümüz her şeyi
yaratanın kudretinin, yaratma gücünün birer belgesidir.
Mef'ulü, Mefa'îlii, Mefa'îlii, Fe'uliin
(c.I, 332)
• İçinden durmadan hep çeng sesleri, müzik sesleri gelen bu ev nasıl bir evdir? Kimin evidir? Bu evde kim oturur? Bunu siz sahibinden sorunuz.
• Eğer bu ev Kabe ise put gibi güzel olan dilberin burada ne işi var? Kabe'de put bulunur mu? Eğer bu ev ateşe tapanların mabedi ise, nasıl olur da Allah'ın nüru orada parlayıp durur?
• Haberiniz yok, bu evde öyle gizli bir hazine var ki, o hazine dünyaya da, ahirete de sığmaz. Aslında bu ev de, ev sahibi de hepsi hepsi birer bahaneden ibarettir. Yalnız o vardır o!
Mevlana bir ruba'îsinde şöyle buyurur:
"Bağda binlerce ay yüzlü güzeller, güller misk kokulu menekşeler var, dereler içinde akıp giden sular var. Bütün bunların hepsi birer bahanedir. Aslında yalnız 0 var. Yalnız 0 var!"
• Bu evin sahibi şu gökyüzünün sahibidir. Zühre'ye, Ay'a benzer. Aslında bu o aşk evidir. Ne ucu vardır; ne de bucağı!
• Can senin yüzünü ayna gibi içine düşürmüş, gönlüne nakşetmiştir. Gönül de senin güzel kokulu saçlarına tarak olmuş saçlarına baş aşağı dalmıştır.
Bir halk şairi:
"Yapsalar kemiğim tarak! Yar zülfünün tellerine!" diyebulunmuş.
• Bu evde bulunanların hepsi de sarhoş! Bu yüzden kapıdan kimin geldiğinden, kimin içeri girdiğinden kimsenin haberi bile yok!
• Bir bakıma da bu ev can evidir. Can nerede ise orada ne aşağı vardır, ne yukarı, ne altı yön, ne de orta!..
•Cihanın her cüzü cihanın sahibinden birer nişanedir, birer belgedir. Bizim gibi nürlu olan yüzümüz de o belgeyi lütfeden, bağışlayan bir belgedir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
175. Kime gül bahçesinin kokusu gelirse, o gül bahçesine gidinceye kadar oturmaz.
Fe'ilatiin, Fe'iiatiin, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. 1,413)
•Ben dostu araştırmadan yorulduın, oturdum, kaldım. Ama bu çırpınıp duran gönül yorulmadı, oturmadı. Herkes gitti, oturdu, kaldı. Ama bir an için olsun o oturmadı.
•Bir işe kalkan kişi sonunda işini bitirir, oturur. îş, arzusu yerine gelmeyen kişinin işidir.
•Allah'ım; senin yarattığın taşlar, kayalar, dağlar, tepeler gibi cansız sandığımız aslında canlı olan varlıkların tesbihlerini duyan kişi, noksan sıfatlardan münezzeh olan Hakk'ın hareminin perdesine götürülmedikçe oturamaz.
•Senin perişan saçlarının hoş bir şekilde dalgalandığını gören kişinin gönlünden geçen karışık düşünceler, ebedî olarak yatışmaz.
•Senin rüyada gülen güzel dudaklarının hayalini gören kişinin uykusu kaçar ama, gülen dudaklarının hayali kıyamete kadar aklından çıkmaz.
•Kime gül bahçesinin kokusu gelirse o güle oynaya gül bahçesine gidinceye kadar, dinlenmek bilmez; oturamaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
176. Acaba böyle bir bayramı yıllar boyunca kim görınüştür?
Mefa-îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c.I, 341)
• Gel, gel ki, senin gelişin bugün bize bir bayram günü oldu. Bugün neşemiz arttıkça artacak.
• Sevin, el çırp da de ki: "Bugün neşe günüdür, zevk günüdür. Zaten güzel bir gün gelişinden, başlangıcından belli olur.
• Biz bugün çok mutluyuz, bu dünyada bizim sevgilimiz gibi güzel, eşsiz bir varlık kimdir? Böyle bir güzel bulunur mu? îşte bugün, benzeri olmayan o sevgili, o dost bizimle beraber olduğu için günümüz bayram günü oldu. Acaba böyle bir bayramı yüzyıllar boyu kim görmüştür?
• O'nun gelmesi ile yeryüzü de, gökyüzü de güzelleşti, tatlılaştı, şekerlerle doldu. Göklerden şekerler yağıyor, yerlerden şekerler bitiyor.
• İnciler saçan o dalganın sesi geldi. Dünya dalgalarla doldu. Fakat bizim dalgalanan, inciler saçan denizimiz gizlidir, baş gözü ile görülemez.
• Bugün gönlümüzün sultanı Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz tekrar miraçdan teşrif buyurdular. Hz. îsa da bugünün şerefine dördüncü kat gökten yere indi, bize ulaştı.
• Onun ayak bastığı bü şehirde basılmayan her altın, kalptır. Bu mecliste Hakk aşıklarına can kadehi ile sunulmayan her şarap, bozulmuştur, pistir.
• Bu meclis öyle hoş bir meclistir ki burada baht sakîlik eder. Bu meclisde bulunan Hakk dostları kimlerdir; biliyor musunuz? Cüneyd-i Bağdadî, Bayezîd-i Bestamî.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
177. Dünyada hasta olmayan kimse yok, aşk hekimi nerede?
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'ulün (, 351)
• Dermansız derdin hekimi nerededir? Kimdir? Sonu olmayan yolda bizleıe arkadaşlık edecektir.
Hz. Mevlana'nın bu beyti bendenize, Fuzülî merhumun şu ruba'îsini hatırlattı:
"Her dil ki esîr-i gam-ı hicran olmaz!
Şayeste-i zevk-i vasl-ı canan olmaz!
Her dert ki var, var derman-ı velî,
Bî dertlerin derdine derman olmaz!"
•Eğer dermansız derdin hekimi akıl ise delilik ne oluyor? Yok eğer can ise canan ne oluyor?
•Ölümsüz olarak dünyayı aydınlatan, fakat ne küfür, ne de iman olmayan ışık nerededir?
•Lamekansızlık denizi incilerle dolu. Fakat onların içinde insanlık incisi olan kimdir?
•Dünyanın hiç bir cüz'ünde, hiç bir yerinde hasta olmayan kimse yok.Herkes hasta, peki aşk hekiminin muayenehanesi nerede?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
178. Şu dünyada başa gelen bela, gizli bir incidir!
MefS'îlün, Mefa'îlun, Fe'Olün
(c.I, 357)
•O kerem kaynağı bize av olduğu için, bize her an on binlerce armağan var!
•Biz sevgilinin aşk damına çıkmak istersek, o bize zorluk çıkarmak şöyle dursun, isteğimizden memnun kalır da, bize altından, gümüşten merdivenler lutfeder.
•Bu dünyada başa gelen bela gizli bir inci gibidir. Hatta bizce inci değil bir sinedir, ama yabancılara, Hakk aşığı olmayanlara, yılan gibi görünür.
• Sen bizi yoksul sanarak karşımızda gümüş hazineni sayıp dökmeğe kalkışma! Bizim altınımız da, gümüşümüz de sayısızdır, hesaba gelmez.
• Vezir Pervane, bizim varlığımızı kabul etmese gam yeme! Padişahın elinde bizde bulunanın yüzlerce misli var.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
179. Toprak üstüne o sevgilinin adını yazsak, toprağın her parçası hüri olur!
Mef'Olü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c.I, 364)
• Sevgilinin hayali bizimle beraber oldukça, ömrümüz boyunca onun yarattığı güzellikleri hayranlıkla seyrederiz.
• Dostla buluştuğumuz zaman, vhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.jpgi evimizin küçük bir odası bize ova gibi geniş göriinür.
• Gönlümüzün istediği olunca, diken bile binlerce hurmadan daha iyidir.
• Onun yüzünün güzelliği aksedince, dağlar, ovalar ipek gibi, atlas gibi olurlar.
• Esen rüzgardan onun hoş kokusunu sorunca, burnumuza gül kokusu, kulağımıza çeng sesleri, ney sesleri gelir.
• Toprak üstüne o sevgilinin adını yazsak, toprağın her parçası bir hüri olur, yeryüzü cennet halini alır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
180. Sevgili sizi sizsiz olarak çağırıyor.
MefS'îlün, MefS'îlün,
(c.I, 343)
• Yol arkadaşlarından ayrılmak doğru değildir. Karanlık gecede eline fener aImadan, ışıksız yola düşmek uygun olmaz!
•Padişahlık saltanatı gördükten sonra dilencilik etmeğe kalkışmak doğru olmaz!
• Sevgili sizi sizsiz çağırıyor. Bu sebeple size "sizle beraber olmak" uygun düşmez!
"Ben"siz, "sen"siz, "biz"siz, "siz"siz olmak üstün bir merhaledir.Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebtr'ın başka bir yerinde aynen şöyle buyurur:
"Gel de ben bensiz sen de sensiz olarak şu aşk ırmağına dalalım. Yokluk mertebesine ulaşalım. Çünkü bu korulukta, yani yeryüzünde zulümden, haksızlıklardan başka birşey yoktur!" (c. I, nr. 331)
• Madem ki Allah lütfetti, dünyaya gök sofrası geldi. Bundan sonra gıdasız kalmak, yoksulluğa düşmek olmaz!
• Canların kurban edildiği bu mutfakta şerefsiz insanlar gibi ekmek çalmak,acınacak bir haldir.
• 0 yol kesen hırsa ve tama'a söyle, hile yapmaya kalkışmak, kötü görünüşe bürünmek doğru değildir!
• Ayağın olmasa sana kanat verirler. Kanatsız havalanıp uçmak mümkün değildir!
• Kanat bulursan Hakk'ın tuzağına doğru uç! Çünkü onun tuzağından kurtuluş akıl kan değildir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
181. însana aşktan başka ne akraba vardır, ne de baba!
Mef'ulii, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c.I, 333)
• Kimin gönlünde aşktan eser yoksa, onun üstüne bir bulut çek! Çünkü o ay'a düşmandır. Gönül aydınlığından kaçar.
"Bir sînede kim nar-ı muhabbet eseri yok;
Zulmette ol nur-ı Huda'dan haberi yok!"
(Bir gönülde aşk ve muhabbet ateşi yoksa, o kişi karanlıklarda. Allah'ın nürundan haberi yoktur.)
• Aşk bahçesinde yetişmeyen ağaç kupkuru bir ağaçtır. Onun ne yaprağı vardır, ne de meyvesi. Fakat aşk bahçesinde yetişen meyveli, yapraklı ağacın gölgesinde bulunmayan değerli bir kişi de, değerini kaybeder, hor ve hakîr bir kişi olur.
• Bir kişi çok değerli, eşsiz bir inci gibi olsa, aşktan haberi yoksa ondan uzaklaş! Çünkü dünyada insana aşktan başka ne akraba vardır, ne de baba!..
• Aşıkların mezhebinde hergün aşk derdinden daha beter bir hale gelmeyen kişi, ölüm hastalığına tutulmuştur.
• Kimin yüzünde aşktan bir eser, bir nür görürsen, gerçek olarak şunu bil ki, o bildiğin, tanıdığın insanların cinsinden değildir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
182. Bu mest oluş, bu kendinden geçiş, bu aşk nereden geliyor?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c. I, 337)
• Gözünü kapadın, yani "Uyku vakti geldi!" demek istedin. Her kaba giren, her kabın şeklini alan kimseye uyku yoktur.
• Sen de bilirsin ki biz o kadar fazla bekleyemeyiz. Fakat, senin mest olmuş gözlerin acele ediyor.
• Sen durmadan bana cefa et, keder ver, gam ver! Senin bütün cefaların lutuftur, zevktir, neşedir! Hata et, senin hatan doğrudur, sevaptır!
• Şarap sunan sakînin gözü su gibi olan şarabın kılıcı ile nice başlar aldı. birçok insanları mest etti, kendinden geçirdi.
• Bu işe şaşanlardan birisi der ki: "Bu mest oluş, bu kendinden geçiş sakînin gözlerinin güzelliğinden, onun aşkından oluyor." Birisi de der ki: "Hayır, bu iş şarabın ma'rifeti; şarap içmeseydi mest olmazdı."
• Şarap nedir? Sakî nedir? Hakk'dan başka birşey yok.! Ne şarap var, ne de sakî! Bu mest oluş, bu kendinden geçiş, bu aşk hangi kapıdan geliyor; Allah bilir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
183. Kendinle dost olma da, kimle dost olursan ol!
Mefa-îliin, Mefa'îlün, Fe'uliin
(c.I, 342)
• Ben vefasız değilim! Kıyamete kadar benim sevgilim budur. Benim işim gücüm de mest olmaktır,ne harap olmaktır.
• Bende ne akıl kaldı, ne fikir kaldı, ne de gönül! Bunların hepsi de elden cıktı. Ben ne yapabilirim; hiç! Bütün bunlar o güzel yüzün işi, onun tesiri.
• Gül sevgilinin yüzünü gördü de; "Ey bülbül!" dedi: "Ne ötüp duruyorsun? neyi arıyorsun? Beni mi arıyorsun? Galiba sen bir hayale kapıldın? Ben de yoğum, gül bahçesi de yok. Ancak 0 var. O'nun güzel yüzü var!"
• Güzeller gayb aleminin kuşlarının gölgeleri oldukları için sevgilim, sen de gayb alemine git, işte kuş buradadır.
• Sevgili dudağını açınca, güzel güzel konuşunca bütün canlar: "Her hastanın canına şifa, derdine derman bu hoş sözlerdir." dediler.
• Aşk hastaları aşkın elinden bir kadeh can şarabı içtiler de, hepsi de çok iyi anladılar ki asıl meyhaneci aşktır; başkası değil!
• Yüsufu kardeşleri pazarda satıyorlar diye bir haber geldi. îyi ama pazar burada ise Yüsuf nerede?
• Alemin malına mülküne bir çarem var. Çalışarak onları elde edebilirim. Fakat ben dinime de gönlüme de çare bulamıyorum.
• Sen kendinle, kendi nefsinle dost olma da, kiminle dost olursan ol! Aklını başına al da sen kendinden, kendi nefsinden kaç kurtul! Senin asıl korkunç düşmanın onlardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
184. Allah'a hamdolsun ki, haçın ve mihrabın hüküm sürdüğü şu daracık yerden
onun aşkı ile sıçradık kurtulduk.
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'Hlün
(c.I, 355)
• Ey gönül! Bu beden evinde bazen eğri hareket ediyorsun, bazen de doğru! Bu davramşların bizi rahatsız ediyor. Ey gönül; çık dışarı! Bu evi terket! Bu ev, bizim evimizdir.
• Ey gönül! Sen rüzgar gibisin. Bazan sıcak esiyorsun, bazan da soğuk. Sen ötelere git, orada ne yaz var, ne de kış!
• Sen benim gizli kalmamı istiyorsun. Halbuki ben gündüz gibiyim. Gündüz gizlenemez ki, o hep meydandadır.
• Sen su emîrisin. Elbette ırmak senin emrindedir. Ona hükmün geçer. Ama can ırmağa sığmaz. Çünkü can deniz gibidir.
•Senin kuş gibi kanatların var. Kolu kanadı olan mert kişilerin korkusu olur mu? Korkma; kanatlarını aç, göklere, ötelere yüksel!
•Ey mekansızlık güneşi, doğ! Herşey, her varlık, zerre zerre Ülker yıldızı gibi .parlamadadır.
•Allah'a hamdolsun ki biz, haçın ve mihrabın hüküm sürdüğü şu daracık dünyadan onun aşkı ile sıçradık, kurtulduk.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
185. Senin uğruna canımı vereyim de halk, sevgi nasıl olurmuş görsün!
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'nlün
(c.I, 358)
• 0 hoş, o tatlı varlık, o eşsiz güzel nasıldır? Yüzümüzün gözümüzün nuru ne haIdedir?
• Acaba o güzellik pazarının meşhuru, güzelliği dillere destan olan o sevgili ne haldedir? Yüzünün güzelliğinden gül bahçelerine renk ve koku veren varlık nasıldır?
• Gönlüm onun aşkı yüzünden yaslara bürünmüştür. Acaba onun gönlünde bana karşı bir sevgi var mıdır?
• Geçenlerde lütfetti de bana: "Sevgilim!" diye seslendi. Acaba o sevgili bu sevdiğinden uzak düştüğü için ne haldedir?
• Görünüşte kendisine gönül veren kullarını okşamada, hatırlarını sormadadır. acaba bu okşayış, bu soruş gönülden mi geliyor? Yoksa sözde mi kalıyor?
• Aşıkların hekimine lütfen bir daha sorun! Aşıkları hasta eden o nergis göz nasıl olmuş?..
• Sevgilim, seni bir kere olsun göreyim de, senin uğruna canımı vereyim, sana kurban olayım da, halk, sevgi nasıl olurmuş görsün!..
• Sana karşı duyduğum sevginin anlatılması kelimelere, söze sığmaz. Böylece söze son yok ama, sadece aşktan bahsediş nasıl olurmuş, onu göstermek istedim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
186. Gördüğün her zerreden dilsiz, dudaksız haber var, haber var!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c.I, 356)
• Sevgilim! Sen çok güzelsin, güzelliğine diyecek yok! Güzelliğin anlatılamaz ki! Ben de aşığım, derdim de aşk, hastalığım da aşk.
• Senin güzel yüzünden başka bir yüze aşık olmak haramdır, haramdır haram!
• Herşey fanî, herşey gelip geçici. Fakat senin vahdet (=birlik) sofran daimîdir, daimîdir, daimî!
• "Dünyada senden başka birisi var mı?" diye göziimü ovuşturup bakıyorum. Senden başka kim var? Senden başka kim var? Senden başka kim var?
• Onu görmeye tahammül edemeyeceğin için dünya senin yüzüne örttüğün bir perdedir. Bir örtiidür, bir örtüdür, bir örtüdür!
• Her an aşkın dilinden bize bir selam var, bir selam var, bir selam var!
• Gördüğün her şeyden, her zerreden dilsiz, dudaksız haber var, haber var, haber var!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
187. Aşk ırmağına dalmışsın, gizli bir diken seni yaralıyor.
Mefa'îliin. Mefa'îlıln Mefa-îlün, Mefa'îltin,
(c.I, 347)
• Yaşayışın rahatı, huzuru o güzelle beraber bulunmadadır. Ondan ayrı düşersen, o güzel rahatı da, huzuru da alır götürür. Sen de rahattan ve huzurdanayrı düşersin.
• Senin sevgin eteğimi tutmuş da bana diyor ki: "Benim bu sevgim, o sevgilinin sevgisinden; aslmda bu sevgi benim sevgim değil, gerçek sevgilinin sevgisidir." Sana bu sevgiyi lütfettiği için ona şükret!
• Yeni yeni ateşlere düşen, yanan yakılan benim, artık o eski dostlarla ne alış verîrişim var? Gönlüm de sevgilinin canı gibi kararsız bir halde feryat edip duruyor.
Hafız Şirazî hazretleri şöyle buyurur:
"Bilmiyorum benim bu hasta gönlümde kim var? Ben susuyorum. 0 feryat edip duruyor."
• Can aşktan kendisinin de yaralı olduğunu, gönlüne diken battığını bilmez de sevdiği halde seni hırpalar, yaralar, onu hoş gör! Çünkü o da bir aşk hastasıdır.
• Sen aşk ırmağına dalmışsm, orada bulunan, kendisini göstermeyen gizli bir diken seni yaralamaktadır.
• Sen o dikenden kaç, güle git, gül bahçesine git! Gül de, gül bahçesi de Tebrizli Şems'in gönlündedir. Çünkü Tebrizli Şems baştanbaşa bir bahardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
188. Aslında kendinden, kendi varhğından haber veren de kendisi!
Mefulü, Mefa'îliin, Fe'dlün
(c.I, 369)
• Haberiniz var mı? Sizin şehrinizde çok güzel bir dilber var! Akıl da onun yüzünden kararsız, gönül de!...
• Herkese kendi kabiliyetine göre ondan manevî bir nasib var. Her insan ondan ruhanî bir zevk duymada. Her bahçeye baharı gönderen 0, çiçekleri gülleri açtıran 0, bülbülleri terennüm ettiren O!
• O'nun yüzünden her tarafta bir feryat var! Rüzgar da onun yüzünden esip durmada, O'nun yüzünden her yolda bir toz bulutu yükseliyor.
• O'ndan her kulakta hoş sesler var! Müzik var, ney onun yüzünden inliyor, rebab onun yüzünden ağlıyor. Her gözde ondan, O'nun yarattıklanndan bir ibret var, hayranlık var, şaşkınlık var!
• Ey hayatlannı kazanmak için uğraşan, didinen insanlar! Biraz da ruhlarınızın ihtiyacı için didinin, uğraşın! Bizim burada büyük bir işimiz, büyük bir vazifemiz var! Yarattıklarına bakarak yaratıcıyı düşünelim, ötemize geçirerek onu gönlümüzde arayalım!
• Bir dost benim kimsesiz kalışıma acıdı da, gizlice kulağıma dedi ki: "Haberin yok mu? Burada gizlenmiş bir güzel sevgili var! O'nu arasana!"
Mevlana: "Burada gizlenmiş birisi var. Kendini yalnız zannetme!" (Dîvdn-ı Kebîr, c. I, nr. 188) diye buyurmuştur.
• O'nun bu müjdesinden, bu haber verişinden anlaşılıyor ki burada benim gibi zayıf gönüllü bir aşık var!
• Aslında o kendisinden elçi olarak gelmiş; kendinden, kendisinin varlığından haber veren de kendisi. 0 padişahın adeti bu! Hem kendini göstermez, hem kendinden haber verir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
189. Bütün canlar senin sıfatlarına gark olmuşlardır.
Mefülü, Mefa'îliin, Fe'uliin
(c.I, 368)
• Şeker gibi tatlı sözlerinizden mi bahsedeyim; ab-ı hayat kaynağının hikayesine mi dalayım?
• Tatlılığına, güzelliğine güvenme! Sızlanmadan, şikayet etmeden Halil gibi kendini aşk ateşine at, yan ki o dertlerden, belalardan seni kurtarsın!
• Aklın yüzlerce kadir gecesi gördü. Yüzlerce bayram gördü. Senin beratın aşk ile kesildi. Sen aşk ile yaşayacaksın.
• Bu hususta zatına yemin edemiyomm da, güzel, latîf gölgene yemin ediyorum.
• Diyorum ki, bütün canlar senin sıfatlarına gark olup gitmişlerdir, onlar senin zatına nasıl erişebilirler?
• Günahlarından arındırmak için seni ırmak gibi akıttı, secdelere kapandırdı.
• Seni imtihan etmek için, her cihetten bir bela verdi de; seni cihetsizlik yönüne çekmek istedi.
• "Susayım, artık konuşmayayım." dedin ama, susamadın, konuşmaya devam ettin. Senin bu haline aşk bile gülüyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
190. Sevgilim, bana yüzünü göster ki, ben gül bahçesi seyretmek istiyorum!
Mefülü, Pa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 441)
• Sevgili bana yüzünü göster ki, ben bağ görmek, gül bahçesi seyretmek istiyorum. Dudaklannı aç konuş, sözler söyle, ben bol bol şekerler, ballar istiyorum!
• Ey güzellik güneşi! Bir an için olsun bulut altından çık, görün! 0 parıl parıl parlayan, nürlar saçan yüzü görmek istiyom!
• Sen nazlandın da; "Beni bundan fazla üzme, incitme, bırak git!" dedin. 0;"Bundan fazla üzme, incitme!" demen yok mu; işte, o sözü istiyorum!
• "Git, padişah evde değil!" dedin, beni kovdun ya; ben kapıcının o nazını, o sert davranışını istiyorum.
• Herkeste onun güzelliğinden kırıntılar var. Fakat ben o güzellik madenini, o güzellik hazinesini istiyorom!
• Hz. Yakup misali vah yazıklar olsun, deyip duruyorum. Böylece ben Yüsuf-ı Ken'an'ımın güzel yüzünü istiyomm.
• Allah'a yemin ederim ki, şehir sensiz bana bir hapishane oluyor. Başıboş dağlara çıkmak, ovalara düşmek istiyorum!
• Canım Firavun'dan da usandı, onun zulmünden de... Artık ben îmran oğlu Müsa'nın yüzündeki nüru istiyorum!
• Dün, şeyh eline bir fener almış, şehrin etrafında dönüp duruyor; "Şeytandan, devden usandım, bıktım. Ben insan istiyorom, insan!" diyordu.
• Etrafta bulunanlar; "Biz de çok aradık, bulunmuyor!" dediler. Şeyh dedi kı: "0 bulunmuyor dediğiniz var ya, işte ben onu istiyorum!"
• Gözlerden gizli, fakat bütün gözler ve görüşler hep onun, hep 0 yaratmış, hep O'ndan meydana gelmiş. tşte ben oolan gizli san'atı müşahede etmek istiyorum!
•Zaten iş işten geçti. Her istekten, her tama'dan kurtuldum. Ben artık varlıktan, mekan aleminden ,dört unsurun ayak izlerini istiyomm! .
•Kulağım iman kıssasını duydu da mest oldu, kendinden geçti. îmanın güzel gözü nerede? Ben onu görmek istiyom.
•Rebab diyor ki: "Beklemekten öldüm, güzel rebab çalan Osman'ın elini kucağını, yayını istiyorum!"
•Ben de, bir aşk rebabıyım. Aşkım da rebabın rebabcıya duyduğu aşka bennziyor. Ben de Rabbinün lütuf yayını, ihsan mızrabını istiyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
191. Ey kervanbaşı! Develer baştan başa sarhoş!
Fa'üatün, Fa'ilatiin, Pa'ilatün, FS'ilat
(c.I, 387)
•Ey kervanbaşı; develere bak! Katar baştan başa sarhoş! Bey de sarhoş, hoca sarhoş, dost da sarhoş, yabancı da sarhoş!
•Ey bahçıvan! Gökgürültüsü şarkıcı oldu, bulut sakîliğe girişti. Bahçe de sarhoş, ova da sarhoş, gonca da sarhoş, diken de sarhoş! •
Ey gökyüzü; ne zamana kadar dönüp duracaksın? Unsurların dönüşünü seyret! Su da sarhoş, rüzgar da sarhoş, toprak da sarhoş, ateş de sarhoş!
•Görünüşte hal böyle! Ya iç yüzdeki hal?! Onu hiç sorma! Rüh da sarhoş,akıl da sarhoş, vehim de sarhoş, sırlar da sarhoş!
•Yürü, zorbalığı bırak! Toprak ol da toprağı gör! Her şeyi halk eden Allah'ın lutfu ile varlıkların hepsi de zerre zerre, her zerresi de sarhoş!
•Kış mevsiminde bağda bahçede sarhoş kalmadı!" dememek için bir müddet sarhoş bir halde hileci gözden gizlenmişti. Bahar yaklaşınca;
• 0 ağaçların kökleri gizlice şarap içmeğe koyuldular. Bir iki gün sabret bir uyansınlar, sarhoş bir halde kalksınlar da onları seyret!
• Sana birisi çarparsa, birisi ile kavgaya başlarsan sakın sarhoşların hallerinden, gidişinden, çarpışından incinme! Böyle bir çalgıcı bulundukça, sarhoş nasıl olur da düzgün yürüyebilir?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
192. Aşk defterde, kitap sayfalarında yazılı değildir. Aşk, kendinde kendini bulmaktır.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, FS'ilat
(c.I, 395)
• Aşk üstünlükte, bilgide, defterde, kitap sayfalannda değildir! Halk dedikoduya düşmüştür. 0 yol da aşıkların yolu değildir!
• Aşk öyle bir nür ağacıdır ki, dalları ezelde, gökleri de ebeddedir. Bu ağaç ne arşa dayanır, ne de yeryüzüne! Bu ağacın gövdesi de yoktur!
• Biz aklı işten güçten attık. Hevesi de bir iyice dövdük. Çünkü bu ululuk şu akla, şu huylara layık değildir!
• Sende fanî güzellere karşı bir iştiyak, bir özlem var ya... Bil ki bu iştiyak senin için bir puttur. Sen kendinde kendini bulur da kendin sevgili olursan, sende özlem kalmaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
193. îsteyen hep O'dur, biz gölgeler gibiyiz.
Mef'Olü, Fa'ilat, Mefa'îlü,
(c.I, 442)
•Aşıklara dostu araştırmak farzdır. Aşıkların coşkun akan bir sel gibi yüzleri, başlarını yerlere sürerek, taşlara vurarak dostun deresine vanncaya kadar koşması gerektir.
•Zaten dileyen, isteyen hep O'dur. Bizler gölgeler gibiyiz. Bizlerin konuşup güşmemiz, dedikodularımız hep dosta aittir. Fakat hakîkatte kendi kendinden bahseden, konuşan hep O'dur.
•Bazen akar su gibi, dostun deresine doğru çağlar, gideriz. Bazen de durgun gibi dostun testisinde haps olur kalırız.
•Bazen ateşin üstündeki güveç toprak tencere gibi kaynar dururuz, coşarız. ise birşeyler düşünerek fazla taşmayalım diye kepçe ile başımıza vurur. dostun huyu böyledir.
•Ne şaşılacak şeydir ki; nazla, işve ile seni eritir, zayıflatır, kıla döndürür de, yine sen, dostun bir kılına iki dünyayı bile vermezsin.
•Dostla oturmuşuz. Onunla bir aradayız da dosta; "Ey dost! Dost nerede?" diyee soruyoruz. Dostun mahallesindeyiz de gafletimizden; "Dost nerede? dost nerede?" deyip duruyoruz.
•Kötü, hoş olmayan kuruntular, uygunsuz düşünceler bizim gevşek tabiatımızdan meydana gelmededir. Bu, dostun huyu değildir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
194. Rüh ve beden.
Mefülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 454)
• Ruh geldi bedene girdi. Beden ruh tarafına gitmedi. Gerçekten de, okun uçup gittiği yere yay gitmez.
• Rüh bedenden uçup gitmek için çevikleşti. Sıçradı gitti. Şu hantal bedense toprağa, yere uzandı. Gökyüziine yükselmedi.
• Rüh balçıktan yapılmış evde, bedenin ev sahipliğini yaptı. Fakat bedeni, evi sevdi. Eve öyle bir bağlandı kaldı ki, ev sahibi ile beraber çıkıp gidemedi.
• Beden yeryüzünde öyle yapayalnız kaldı ki, bu hiç umulmazdı. Halbuki ruh şüphenin bile gidemediği bir yere gitti, ulaştı.
• Dünya dünya olalı her şeyin sonunun ayrılık olduğunu gör! Şu dünyada dünyaya gelip de gitmeyen kişiyi kim gördü?
• Bir gün ölüm gelir çatar, boğazını sıkar da şaşırır kalırsın. "Sanki habercı gelmedi. Sanki ölümün geleceğini sana söylemedi" dersin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
195. Her an sağdan soldan ilahî aşkın sesi geliyor.
Müfte'ilün, FS'iIat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 463)
• Her an sağdan soldan ilahî aşkın sesi geliyor. Biz göklere yükseliyoruz. bizi kim seyretmek ister?
• Vaktiyle biz göklerde idik, meleklerle dostluk. Biz tezce yine oraya diyoruz. Zaten orası bizim şehrimizdir.
• Aslında biz, gökten de yüceyiz, melekten de üstünüz. Bizim konak yerimiz, kibriya (ululuk yeri) iken, ne diye biz göklerden de meleklerden de ileri geçrniyelim?
• Tertemiz ilahî inci nerede? Toprak alemi nerede? Ne maksatla o yüce menzilden aşağı indiniz? Denginizi bağlayın, yükünüzü yükleyin! Burası nasıl bir yerdir?
• Genç talih, bizim yarimiz. Sevgiliye can vermek de işimiz, gücümüz. Bizim kafilemizin başı, yol göstereni Hz. Muhammed Mustafa'dır.
• O'nun mübarek ay yüzünü görmeye, ay dayanamadı da ikiye bölündü. Ay ondan nür dilenen, onun niyazkar, adî bir kölesi iken, o talihe kavuştu.
• Sabah rüzgarının bu güzel kokusu onun mübarek saçlarının büklümünden geliyor. Bu hayalin parıltısı, kuşluk güneşine benzeyen cemalindendir.
• Sen bizim gönlümüze bak da, her an ayın ikiye bölünmesini seyret! gözünü onun bakışından ayırıyor da, ne diye öte yana bakıyorsun?
• Halk su kuşları gibi can denizinden doğmuşlardır. 0 denizden doğup gelen kuş, burada nasıl yerleşir? Nasıl konak tutar?
• Aslında biz hepimiz can denizinin içindeyiz ve Hakk'ın huzurundayız. öyle olmasa, gönül denizinden birbiri ardınca dalgalar gelir miydi? Biz, bu manevî zevkleri duyabilir miydik?
• Elest dalgası, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" nidası geldi. Şu beden misi rüh için hazırlandı. Derken zamanı gelip de gemi kırılıp parçalanınca, artık buluşma, sevgiliye kavuşma çağı gelir.
• Buluşma, kavuşma çağı nedir? Haşr olma, ölümsüzlüğe erme çağıdır. Hakk'ın lütuf ve ihsan çağı, safa içinde safa çağıdır.
• Bu gördüğünüz insan, bu resim, bu şekil kimdir? Bu padişah, bu bey kimdir? Bu ihtiyar akıl nedir? Bütün bunlar birinin, gizli sevgilinin yüz örtüleridir.
• Örtüleri açmanın, sevgiliyi bulmanın çaresi bu çeşit coşuşlar, köpürüşler, heyecanlardır. Bu tatlı duyguların, bu mana suyunun çeşmesi sizin başınızın ve gönül gözünüzün içindedir.
• Size göre, başınızda hiç böyle bir şey yok! Fakat aslında sizin iki başınız vardır. Birisi yerden gelen görünen şu toprak başı, birisi de gökten gelen ve görünmeyen tertemiz manevî baş!
• Senin şu görünen başın, öbür gizli başından meydana gelmiş. Bunu bilesin, anlayasın diye nice tertemiz başlar, toprağın ayağına dökülüp saçılmış, toprağa karışmıştır.
• Asıl olan baş, gizli, görünmüyor da ona uyan baş ortada... Bil ki, şu dünyanın ötesinde, sonsuz, sonu gelmeyen bir alem vardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
196. 0 söze gelmeyeni, kelimelerle açıklamaya
imkan olmayanı anlatmaya çalışmayayım.
Fe'ilStün, MefS'ilün, Fe'ilat
(c.I, 501)
• Sevgilim, içeriye gel! Sensiz zevkin tadı yok! Acaba dünyada seni görüp de, güzelliğine hayran olmayan, sana kul köle olmayan bir kimse var mıdır?
• Ey hem canımıza, hem de bedenimize can veren aziz varlık! Sen can gibi pek gizlisin ama aslında gizli de değilsin.
• Sen nereye el koysan orası candır. Fakat cana el koymak kolay değildir.
• İbadetlerle, iyiliklerle, bedende tertemiz, lekesiz, saf bir hale gelen can, sevgiliye ayna tutan olmuş, hatta kendisi sevgiliye ayna olmuştur.
• Ben pek fazla mest oldum. Korkuyorıım, sözlerime dolaşacak meydan Kalrnayacak.
• En iyisi sen elini ağzıma koy da, o söze gelmeyeni. kelimelerle açıklamaya imkanolmayanı anlatmaya çalışmıyayım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
197. Uyku bu gece aşkın pençesine düştü de hayli acılar çekti.
Fe'ilatiin, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c.1, 500)
• Bu gece uyku gönlümü yaralı, perişan, harap görünce gözden de baştan da kaçtı, gitti.
• Zavallı uyku, bu gece aşkın pençesine düştü de hayli acılar çekti, ızdıraplar duydu. Sonunda dayanamadı, kaçtı gitti.
• Aşk timsah gibi ağzını açınca uyku balık gibi suya daldı, kaçtı gitti.
• Uyku düşmanını böyle insafsız, merhametsiz görünce acele acele kaçtı gitti.
• Bizim ay yüzlü sevgilimiz de karanlık gecede gönlümüze doğunca, uyku, güneşin önünden kaçan gölge gibi kaçtı gitti.
• Aşk uykuya bir soru sordu. Fakat uyku bu ince soruya cevap veremedi.aciz kaldı da kaçtı gitti.
• Uyku kendisine soru soran aşkı hapsetmek istedi. Altı yönden de kapıları kapattı. Fakat Allah aşka acıdı da, kapı açtı, onu kurtardı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
198. 0, bir köşeye çekilmiş gizlenmiş, dünya ise onun mesti olmuş.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.1, 503)
• Kalk, bugün dünya bizim. Can da bizim, cihan da bizim. Sakî de bugün bizim misafirimizdir.
• Hz. Yusuf, gönül Mısır'ımıza padişah oldu. Bu şeref bize yetmez mi?
• Kalk, cana da, cihana da lutfu ile keremi ile emirler veren büyük padişah bugün bizim emrimizdedir.
• Ay da, zühre yıldızı da bizim neşemizi gördüler de def çalmaya başladılar. Can bülbülü ise, gül bahçemizin güzelliğine hayran olmuş, mest olmuş, kendini kaybetmiş.
• Can ve gönül memleketinin padişahı geldi. Bizim perişan canımızda, perişan gönlümüzde yer aldı.
• Gelip bu can evinin bir köşesinde gizlenen kim? Şeker kamışlığımızı ona bağışladığımızı söyle!
• 0 bir köşeye çekilmiş, gizlenmiş. Dünya ise onun mesti olmuş, 0 bizim Hızır 'ımızdır, 0 bizim ab-ı hayatımızdır.
• 0 yemekteki tuz, bedendeki can gibi herşeyden, herkesten açıkça görülmede, hissedilmede; böyle olduğu halde yine de gizli kalmada.
• Görünen o değil, zaten her şeyi 0 yarattığı için, onu kendimizde hissettiğimiz zaman herkes, herşey biziz, herşey bizden ibarettir.
• O'nun varlığını anlatmak için bundan fazla belge gösterme, burhandan bahsetme. Çünkü bizim delilimiz, burhanımız süküt alemindedir, o alemden görünür.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
199. Aklını başına al da kendi varlığından kurtul, varlıktan, benlikten beter bir suç yoktur.
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c,1,498)
• Aşk manevî devletten, Allah'ın lütfundan, yardımından, gönül ferahlığından yolunda yürümekten başka birşey değildir.
• Büyük imamlardan Ebu Hanife hazretleri aşktan bahsetmedi. Şafıî hazretleride aşkı açıklamadı. Bir rivayette bulunmadı.
• Din ilmindeki; "Bu caizdir, bu caiz değildir!" münakaşasının bir sonu yoktur.. Aşıkların ilmine ise bir son yoktur!
• Kimi dertli, kederli, asık suratlı görürsen bil ki, o aşk şehrinde doğmamıştır.aşık değildir.
• Ezelden haberi olmayan kimse aşk yolunda acemidir. Bu yola yeni düşmüştür.
• Aklını başına al da, kendi varlığından kurtul, yok ol yok! Çünkü senin varlığından beter bir suç, bir cinayet yoktur!
• Sürücü güdücü olma! Yani yüksek mevkiye, yüksek makama, başkanlığa heves etme! Sürüde, halk arasında kal! Yüksek mevkide bulunmak baş belasından başka birşey değildir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
200. Aşk şehrinde kötü huylu insanların ne işi var?
MUfte'ilün, Fa'ilat, MUfte'ilün, Fa'ilSt
(c.I, 470)
• Böyle güzel bir ay yüzlüyü görünce, şaşırıp kalmak gerek! Pervanenin neşelenmesi için, mum lazım, şamdan lazım!
• Senin gamının hazîn hazîn çaldığı çengden kulaklarım feryatlarla doldu. Her nefesimin gamının çengi ile "ten ten ten" demesi gerek!
• Ay yüzlü olan dilbere ulaşmak için ne yapmalı? Ona aşık olan kişinin çok iyi huylu olması, insan olması gerek. Kötü huyla güzele varılmaz.
• Ey benzeri olmayan güzel! Saçlarını elime ver. Aşk kuyusuna düşene ip uzatmak gerektir.
• Aşk güzel bir şehirdir. Güzeller şehridir. Fakat bu şehirde yabancıların, huysuz, ahlaksız insanların ne işi var? Böyle bir şehri kötü insanlardan korumak için akıl hisarı, iman burcu lazım!
• Bu gam yükleri altında ezilen gönlün gıdası nedir? Temiz kalpli güzel bir sevgili ile buluşmaktır. Yoksul bir devenin su içmesi, ıslak bir otlağa çökmesi gerek!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
201. Gönül zamanenin kötülüklerinden kaçtı, aşkın koltuğunun altına sığındı
Mefte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 508)
• Gönlümün kuşu yine uçmağa başladı. Can dudusu yine şeker kamışlıgında... Benim deli divane sarhoş devem yine akıl zincirini kırdı.
• Yıne şu ırmakta sular aktı. Irmağın kıyılanndaki çimenler yeşermeye başladı.
• Seher rüzgarı yine bahçeye geldi. Gülleri, gül bahçelerini okşamaya başladı.
• Aşk bir ayıbımı gördü de beni sattı. Sonra acıdı. Yüreği yandı, yine beni satınaldı.
• Düşmanım, beni dostla beraber görünce haset etti de elini dişlemeğe başladı.
• Gönül zamanenin kötülüklerinden, hilelerinden kaçtı. Aşkın koltuğunun altına sığındı, orada emeklemeye başladı.
.• Aşk, gönlü kendi yanına çağırınca, gönül bütün insanlardan kaçmağa başladı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
202. Aşık olmayan kişi, padişah bile olsa, o, ipek bir kefene sanlmış bir ölüdür.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 504)
• Seni yakından görmek istiyorum. Ne olur, biraz daha yakına gel! Çünkü senin yüzün tamamıyla nürdan ibaret. Nurdan başka birşey değil. Dünyada senin aşkınla mahmur olmayan kimdir?
• Bu sözü yanlış söyledim. Canlar canını isterken; "Yakına gel!" denir mi? Sen uzakta değilsin, sen benim canımdasın, canımın içindesin. Kendinde bunana; "Yakına gel!" demek büyük bir hatadır.
• Düşünce, düşünceye perde olur. Bu sebeple, şu veya bu şekilde düşünceyi bırak! Zaten o gizli değil ki!..
• Senin ay gibi güzel olan yüzün meydanda iken, herkes tarafından görülürken senin yüzünü göremediği için gussaya dalan, derde düşen kişinin özrü kabul olamaz!
• Şunu iyi bil ki, aşksız gönüle sahip olan, aşık olmayan kişi, padişah bile olsa o, ipek kefene sarılmış, mezara gömülmüş bir ölüden başka birşey ğildir.
• İhtiyar olsun, genç olsun, ab-ı hayat için kişiye ölüm bir şey yapamaz. Onun ölümü kolay değildir!