Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
AY YÜZLÜ
Ay yüzlüm, apaçık sözlüm rûhum Sana kurban;
Gönlüm Sana hayran!.
Nergis bakışlarının tesiri ne de yaman!
Sultânım el-amân..!
Bak sînemde bir ok var, derûnumda bir acı,
Sendedir ilâcı...
Ey varlığı nûr, dünyası sürûr, sözü Kur’ân!
Her derdime derman...
Pür âteşim bırakma beni hicranda zinhâr!
Rûhumda âh u zâr...
Hem mahzûn, hem de perişan dertlerle kıvrandım;
Kapına dayandım!
Bilmem başka kor, başka ateş, ben Sana yandım;
Seninle uyandım.
Ey dünyaya arştan gelen nûr, ey meh-i tâbân!
Aydınlattı ziyân...
Baktım şemâiline hep dîdârını andım;
Aşkınla kıvrandım.
Ey taptaze gül, kâkülü amber, saçı reyhan!
Câziben ne yaman!
Görmemiştir cihanda gözler Sen gibi dilber...
Güneşlerden enver...
Aç lütufla bağrını aç ki kıtmir kulundur!
Dergâhın uludur...
Deryâlara denk kereminden bir katre ihsân,
Ey gönlüme Sultân!
Lütfeyle ne olur bildiğim başka kapı yok!
Derdim herkesten çok.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
SEN
Bakıp seni gören âşık,
Başka cemâli neylesin?
Dostluğuna eren sâdık,
Başka visâli neylesin?
Kulaklar duymuşsa sesin,
Duyar mı ağyâr nefesin!
Gönüllere Sultan Sensin,
Gayri âmâli neylesin?
Ağızlara şerbet-şeker,
Sînelerde adın eser,
Sevgini tatmışsa eğer,
Kaymağı-balı neylesin?
Gönül Seni sevmiş ise,
Varıp Sana ermiş ise,
Harimine girmiş ise,
Mâl u menâli neylesin?
Fakirler Seninle ganî,
Âcizlerin tek güveni,
Şevk ile ananlar Seni,
Derd ü melâli neylesin?
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
YASLI DUDAKLARDA
TEBESSÜM
Her an ayrı bir bahar yaşar gönül Seninle,
Yüzüne nûr saçtığın gökkubbenin altında..
Güneşlere taç giydiren o Kutlu Elinle,
Araladın sır kapılarını Hak katında..
Şimdi yeryüzü bir Cennet varlık harmanıyla;
Tekmil bezmine ermişlerin başları tutkun.
Dünkü şu köhne cihan dahi dört bir yanıyla,
Sunduğu kadehin sermesti olmuş Sonsuz’un...
Yaslı dudaklarda beliren tebessümlerden,
Artık göklerin dünyaya yöneldiği belli..
Meltemler esiyor amber kokulu günlerden;
Ay kadehini toprağın bağrına dökeli.
Gece çengilerinin işi darmadağınık,
Aklın dizginleri semânın eline geçti..
Sözü Başbuğlar Başbuğu söylüyor uyandık,
Sevinin; kasvet dolu bir devir daha geçti!
Çözülüp gitti bir bir önü-sonu olanlar;
Sonsuz’un boyasıyla boyananlarda huzûr..
Ölüm diyarında ölümsüzlüğü bulanlar,
İçlerinde aydınlık, çevrelerinde hep nûr.
Onların hiç solmayan baharları yanında,
Sönük bir masaldan farksızdır İrem Bağları..
Ve gidip sonsuzla bütünleşen rûhlarında,
Tekmil duyar ve yaşarlar aydınlık çağları.
Eskiyen eskiyip gitti söz eskimeyende,
Ölenlere merasim, kalanlara tâziye..
Kaptırdı artık ilhad boynunu bir kemende,
Muştular geleceğe, selâm şanlı mâziye!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
MÜNÂCÂT (*)
Yâreli dilim zahmine bir çâre İlâhi!.
Aç kapını lütfet bu günahkâre İlâhi!
Yüzler süreyim eşiğine kovma ne olur!
Yeter artık dolaştığım âvâre İlâhi!
Yıllarca bâb-ı kereminde inleyip durdum;
Âh u efgânım hicrâna emâre İlâhi!
Gerçi isyanla âlûde yaşadım çok zaman,
Kıl keremler ne olur bu nâçâre İlâhi!
Yakma nâr-ı ağyâre yanayım ocağında,
Püryân-ı aşk olup erem şikâre İlâhi!
Dağlar kadar isyanla son kez geldi kapına,
Arza hâcet mi var tam bir bîçâre İlâhi!
Kıtmire lütfet dursun artık efgân u zârı;
Varsın her cilvesi binşevk Settâr’e İlâhi!..
(*) Çocukluk dönemine ait hüzünlü bir hâtıra ile yazılmıştı...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
EY NEBÎ – 1
Hicranla yandı gönlüm hâlimi sormaz mısın?
Dil ucuyla olsun melâlimi sormaz mısın?
Bilmem ki yoksa, dost vefâsından şüphen mi var..!
Lütfedip bir kere hayâlimi sormaz mısın?
Dostlara ülfet yağdı, bize iltifat yok mu?
Kebap oldu sînem âhıma itimat yok mu?
Yüz sürüp izine bekledim bilmem kaç eyyâm.!
Yoksa bende Senin sevgine istidat yok mu..?
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
RAVZA
Gördüğüm günden beri ey gül-i rânâ seni,
Gözlerim yollarda ol gözleri elâ seni..
İstemem kalsın artık gönlümde gül arzusu,
Ararım her yerde ey kâmet-i bâlâ seni.
Sarmıştı rûhumu köyünün amber kokusu,
Dolaştığım her yerde duymuştum cânâ seni..
Bahçenin içindeki yemyeşil fistanınla,
Gördüm güzeller arasında müstesnâ seni...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
EY NEBÎ – 2
Gözlerim yolunu sînemdeki tepelerde,
Gönlümde belirdin de daldım kaldığım yerde;
Hayalin ağarırken rûhumda perde perde,
Gözlerim yolunu sînemdeki tepelerde...
Sen, o ışıktan ikliminle en tatlı rüyâ,
Sen, mor, pembe renklerle rûhumu saran hülyâ..
Kararır, Seni duyup Seni görmezsem dünyâ,
Dostlarınla elele gezdiğin tepelerde...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ZÜMRÜT TEPELER
ZÜMRÜTTEN TEPELER
Yeryüzünü temâşâ mevsimi tam,
Zümrüt tepelere yaslanmış bahar.
Her yörede şenlik, her yanda bayram,
Buhur buhur sihirli râyihalar...
Canlılık taşıyor akan sulardan,
Nağmeler yükseliyor kuğulardan,
Vuslat arzusuyla yüksek dağlardan,
Çağıl çağıl denizlere ırmaklar...
Haliçeler gibi her yan rengârenk,
Âdeta bir hülyâ âlemi âhenk!
Ve rüyâlardaki Cennetlere denk,
Ovalar, obalar, altın çayırlar.
Göğe ser çekmiş ağaçlarda bin naz,
“Hû hû” nağmeleriyle âvâz âvâz;
Her saati ayrı bir telden niyaz,
Hür maviliğiyle mahmur sabahlar.
Hayatla tülleniyor su ve toprak,
Çiçeklerde tebessüm yaprak yaprak;
Neş’eyle dönüyor devreden bu çark,
Gamze çakıyor sevdâlı ufuklar.
Aşk u şevkin kaynaştığı bu yerde,
Vuslata açılır rûh perde perde;
Ayrı bir hazza erer her emelde,
Vicdanında her an Hakk’ı duyanlar.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
BAHAR TÜRKÜSÜ
Mevsim gelince bir bakarsın nevbâhar olur;
“Gül açar, bülbül öter” her yer lâlezâr olur.
Binbir râyiha ile soluklanır çiçekler,
Sermest dolaşır bu iklimde kuşlar, böcekler...
Ağaçlar semâa kalkar, hep üfülder rüzgâr,
Rüzgâr nağmeleriyle her şey rakseder-oynar.
Ölümün ümitle gülümsediği bu yerde,
Bahar, Cennetin çehresinde ince bir perde.
Bu perdeyi aşan rûh Sonsuz’la bütünleşir,
Burada insan bütünüyle uhrevîleşir.
Artık çok sarp görünse de yollar ötelere,
Ne gam! Uçup giden rûhlar için Cennetlere...
Ufuklar daralsa, dünya sıksa da insanı,
Bambaşka genişlikler verir ona imanı.
Arayanlar bulur burada sonsuz sükûnu,
Anlar ancak inançla gerilen rûhlar bunu...
Bir başka türlü bâdeyle mahmurlaşan gözler,
Baharı seyreder hep Cennetlerde gezerler.
Ölürken de bunlar tohumlar gibi ölürler..
Sonra öteki baharda bir bir dirilirler...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
BİZLER DE
DİRİLECEĞİZ
Bu ülke ki gâziler, şehitler diyârıdır,
Bütünüyle bize cedlerin armağanıdır.
Cennetleri andıran bağ ve bahçeleriyle,
Ovası, obası zümrütten tepeleriyle;
Muhteşem geçmişin değerli yâdigârıdır.
Nice firûze sütunlar üstünde kubbeler,
Dört bir yanda şâha kalkmış gibi minâreler;
Hiç eskimeyen bir mânâ ile hâlâ süzgün,
Gökte yıldızlarla mahyalaşan o şanlı dün
Ki sönük bir rüyâdır yanında efsâneler...
Ne şarklı İsfendiyâr, ne garbın İskender’i,
Hayal edememişti bu dünyayı hiçbiri...
Âlem henüz karanlıklar içinde yüzerken,
Ermiştik uhrevî aydınlıklara çok erken;
Seyrediyorduk hep bu dünyadan öteleri...
Şimdi hazana yenilmiş bu lâlezârda biz,
Ümit ve inkisârla yutkunuyoruz sessiz..
Hülyâlarımızda bir yeni şafaklar çağı,
Her gün bir kitap gibi okuyarak varlığı;
İhtimal ki bir gün bizler de dirileceğiz...