http://img2.blogcu.com/images/g/u/l/...e/kabekap_.jpg
Kapı... Açılır...
Vurmayı bil!
Ne zaman?
Bilemem!
Yeter ki O kapıda durmayı bil!
Printable View
http://img2.blogcu.com/images/g/u/l/...e/kabekap_.jpg
Kapı... Açılır...
Vurmayı bil!
Ne zaman?
Bilemem!
Yeter ki O kapıda durmayı bil!
http://img2.blogcu.com/images/m/e/v/...bygnammvc9.jpg
Gönle kilit vurulmaz.
En ummadığın yerden girer giren
Aç gönül kapılarını, baharlar girsin
Yüreğin aşka kansın, özlemin dinsin
alıntı
Ebû Saîd Nişâburî Hazretleri birgün talebelerine:
"- Binitleri hazırlayın, kasabaya gidiyoruz." dedi.
Hazırlıklar yapıldı ve Hazret-i Pîr, bir grup talebeyi de beraberine alarak yola koyuldu. Nişâbur'da bir köye vardıklarında sordu:
"- Bu köyün adı nedir?"
Cevâben:
"- Der-i dost, yâni dostun kapısıdır." dediler.
Bunun üzerine Ebû Saîd -kuddise sirruh- orada konaklamaya karar verdi. Bir günlük misafirlikten sonra bazı talebeleri:
"- Efendim, hani kasabaya gidecektik; yolumuza devam etmeyecek miyiz?" dediler.
Gönlü mânevî sırlarla dolu Ebû Saîd Hazretleri de onlara:
"- Âşığın, dost kapısına ulaşabilmesi için çok yollar katetmesi gerekir. Biz mâdem ki buraya, yâni bu "dost kapısı"na ulaştık, artık nereye gidelim?" buyurdu.
Kırk gün orada kaldı. Birçok mânevî hâller yaşandı ve köy halkından pek çok kimse Ebû Saîd -kuddise sirruh-'un mübârek ve feyizli sohbetleriyle tevbeye nâil olup, onun sâdık talebeleri oldular. İşte Hazret-i Pîr'in "dost kapısı" olarak kasdettiği asıl mânâ bu idi, yâni gönüller fethetmek... Zîrâ dostun rızâ sarayının kapısının açılması, ancak oraya kazanılmış bir gönül götürebilmekle mümkündü..
HİSSE:
Bir gönül kazanarak dost kapısını aralamak, bütün bağrı yanık, âşık Hak dostlarının en büyük fârikası ve kendilerini yüce vuslata hazırlayacak amel-i sâlihler zincirinde bir muhabbet düstûru olmuştur. Bu cümleden olarak Şâh-ı Nakşibend Hazretleri, mes'ûl olduğu irşâd vazîfesini öyle hassas ve öyle müstesnâ bir gayret içerisinde yapardı ki, talebelerinin her hâliyle alâkadar olurdu. Hazret-i Pîr, bir kimseyi ziyârete gittiğinde onun hâlini hatırını sorduktan sonra âile efrâdını, akrabâlarını, binek hayvanlarını, hattâ tavuklarını bile sorardı. Böylece o kişinin gönlünü kazanmaya çalışırdı. Bir mecliste yemek hazırlandığı zaman, hazırlayanlara o yemekten bizzat kendisi ikrâm ederdi...
http://www.malkaram.com/image/yazar/kapi_1.jpg
"Bilirsiniz dost kapısına eli boş gidilmez."
http://1.bp.blogspot.com/_rQsqybJJOT...%25C4%25B1.jpg
Siz kapıyı çalmaya devam edin, sonunda içerde ki sevinç, pencereyi açacak, dışarıda kim var diye bakmak isteyecektir.
http://www.minare.net/resimci/upload...b2fa984eeb.jpg
O’nun |cc| dergâhının kapısı asla kapanmaz!
http://farm3.static.flickr.com/2360/...3f75d6.jpg?v=0
Kendinden haberi olmayan biri http://www.minare.net/forum/Smileys/default/alak.gif’ın huzurunda diyordu ki:
“http://www.minare.net/forum/Smileys/default/iccon04.gif’ım artık benim için de bir kapı aç.”
Orada oturmakta olan birisi dedi ki:
“ Ey gafil, bu kapı ne zaman kapandı ki?!”..
http://img.blogcu.com/uploads/sonkapi_kapi5md.jpg
“Enbiyanın Seyyidini bile alan” dünyada, kapılar yüzünüze çarpılır ya bazen...
Renginiz tutmaz mesela...
Torpiliniz yetersizdir.
Tipiniz tuhaf...
Veya yaratılıştan, omuz atacak cesarete, amuda kalkacak performansa, anahtar deliğinden sızacak omurgasızlığa sahip değilsinizdir.
Ve veya sistem için hazım problemi teşkil ediyorsunuzdur.
İnsan üzülür.
İşte o zaman teselligâhtır Yaradan’ın kapısı.