Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
418. Mansur şarabı.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II. 731)
• Dünyada bağ, şarap ve üzüm yaratılmamışken bizim canımız zevalsiz bir şa-rapla, Hakk'ın şarabıyla mest ve mahmurdu.
• Mansur'un o nükteli sözünün kavgası, gürültüsü olmadan önce, biz rüh dünyası Bağdat'ında "Ene'l-Hakk"(=Ben Hakk'ım) diyorduk.
• Nefs-i Küll (=Cenab-ı Hakk), Hz. Adem'i daha balçıktan yaratmadan önce, bu hakîkatler meyhanesinde bizim diriliğimiz mükemmeldi. Biz çok mutluyduk.
• Bizim canımız, o dünyada, güneş gibi can kadehi kesilmişti de, can şarabından, o dünya boğazına kadar nürlara gömülmüştü.
• Ey saki, şu balçık aleminde, kendini üstün görenleri sarhoş et de, onlar nasıl bir devletten, bahttan uzak düştüklerini anlasınlar.
• Can yolundan çıkıp gelerek gizlenmiş, örtülmüş her ne varsa onları ortaya döken, açığa çıkaran sakîye can feda olsun!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
419. Mest olan gönül susarsa, dilsiz dudaksız olarak daha güzel bir gazel söyler.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. II, 538)
• Gönül ateşi alevlenince mü'mini de, kafiri de yakar, yandırır. Mana kuşu uçmaya başlayınca, bütün süretler, şekiller ortadan kalkar.
• Bütün alem baştan başa yıkılır, harap olur. Can da tüfana gark olur, batar. Eriyip su olan inciyi, yine o su kucaklar, meydana getirir.
Tasavvufî bir görüşe göre; dünya her an yok olmakta, sonra tekrar var olmaktadır. Bu be-yitte sembolik olarak bu görüş belirtilmektedir. Şöyle ki, can bir damla gibi aşk tüfanına, aşk denizine düşer, su olur. 0 denizde yok olur. Aşk denizi kendinde yok olan canı tekrar sedef içinde inci haline getirir. Böylece can incisiyokluğa döner, yokluktan da tekrar varlığa döner.
• Gizli sırlar meydana çıkar, dünyanın şekilleri yıkılır. Ansızın öyle korkunç bir dalga gelir ki, mavi gök kubbesine kadar yükselir.
• Alev alev yanan güneşten gönle her an; "Şu madde alemindeki ışığı bırak da yine can ışığın uyansın, alemi aydınlatsın!" diye bir ses gelmededir.
• Sen sevgiliye hizmet etmedesin; neden kendini gizliyorsun? Altın, kuyumcunun vuruşlarını seve seve yedikten, onun eliyle dövüldükten sonra, her an daha da hoş, daha da güzel bir hal alır.
• Gönül, ezel şarabıyla mest olmuş, kendinden geçmiş de güzel güzel bu gazeli söylemededir. Fakat şu anda nefesini tutar, susarsa; dilsiz dudaksız olarak bundan da daha güzel blr gazel söylemiş olur
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
420. Sakın, öldüğüm için bana ağlama!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. II, 911)
• Ölüm günümde tabutum götürülürken, bende, bu dünyanın derdi, gamı var, dünyadan ayrıldığıma üzülüyorum sanma, bu çeşit şüpheye düşme!
• Sakın, öldüğüm için bana ağlama; "Yazık oldu, yazık oldu!" deme. Eğer nefse uyup Şeytan'ın tuzağına düşersem, işte hayıflanmanın sırası o zamandır!
• Cenazemi görünce; "Ayrılık, ayrılık!" deme! 0 vakit, benim ayrılık vaktim değil, "buluşma, kavuşma" vaktimdir!
• Beni toprağın kucağına verdikleri zaman sakın; "Veda, veda!" deme! Çünkü mezar, öteki alemin, cennetler mekanının perdesidir!
• Batmayı, gözden kaybolmayı gördün ya, bir de doğmayı gör, düşün Güneş'le Ay batıp gözden kayboldukları zaman bir ziyan gelir mi?
• Bu hal, sana, batmak, kaybolmak gibi görünse de, aslmda bu hal doğmaktır yeniden hayata kavuşmaktır!
• Mezar, insana hapishane gibi, zindan gibi görünse de, orası ruhun kurtulduğu yerdir!
• Hangi tohum yere atıldı, ekildi de tekrar bitmedi, topraktan baş kaldırmadı? Niçin insan tohumu hakkında yanlış bir zanna düşersin?
• Hangi kova kuyuya sarkıtıldı da dolu çıkmadı? Can Yusufu neden kuyudan ziyan görsün, niçin feryad etsin?
• Bu dünyaya ağzını yumunca, öte tarafa aç! Artık senin hayhuyun, uğraşmaların mekansızlık alemindedir!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
421. Ey canlann canı, ey güzellerin güzeli;
yüzündeki perdeyi kaldır!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. II, 534)
• Git, şu rebap çalan kişiye de ki: "Rebabının sesi ile mest olmuş, kendinden geçmiş kişiler sana selam ediyorlar!" Yalnız rebapçıya değil, o su kuşuna da mest olmuş kişilerin sana selamı var!" de! Yani, sevgi denizine dalmış Hakk aşıklanna da mest olmuş kişilerin selamını götür!
• Sonra, o sakîlik eden beye de; "Mest olmuş kişiler sana selam ediyorlar!" de de, o ebedî olan ömre de; "Kendinden geçmiş kişilerin selamı var!" de!..
• însanlan birbirine kırdıran o savaş emîrine, o kargaşalığa, o sevdaya, o sevdalıya; "Kendinden geçmiş kişilerin sizlere selamı var!" de!
• Nürlu, güzel yüzünü görünce ayın bile utandığı dilbere; "Sana mest olmuş kisilerin selamı var!" de! "Ey gönlün rahatı, huzuru! Kendinden geçmiş kişiler sana selam ediyorlar!" de!
• "Ey canın canına can olan; mest olmuş kişilerin sana selamlan var! Ey bu dünyada görülen güzeller, güzellikler, ötelerde bulunan daha da güzeller, güzellikler; kendilerinden geçmiş kişilerin sizlere selamları var!
• Ey arzuların arzusu, ey isteklerin isteği, ey canların canı, ey güzellerin güzeli; yüzündeki perdeyi kaldır; kendinden geçmiş kişilerin sana selamlan var!"
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
422. 0 "ben"lik, "biz"lik yüzünden bizden uzaklaşmıştır.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa-îlün
(c. II, 577)
• Şimşek gibi bir şey çakıyor; acaba, o gönüller alan sevgili midir? 0 köşeden parlayan ne; acaba, o la'l madeni mi?
• 0 gevherin etrafında görülen nedir? Ay mı, yıldız mı? Nürdan bir kandil gibi gökyüzünden sarkmış, boşlukta asılı kalmış?
• Ey gönül! Başını çıkar da bir bak; senin gözlerin pek parlaktır, pek keskindir! Gözlerini ov da dikkatle bak; dünyada ne görürsen herşeyi 0 yaratmıştır! Yarattıklarında O'nun yaratma gücünü, sanatını, kudretini müşahede et, gör!
• Biz ortaya çıkınca, 0, bizden çekilir, uzaklaşır. Fakat biz çekilip gidince, 0 ortaya çıkar. Çünkü 0, "ben"lik, "biz"lik yüzünden bizden uzaklaşmıştır.
• Suyu dalgalandırdığın zaman, Güneş'in suya vurmuş ışığı da dalgalanır. 0 öyle görünür ama, aslında güneş gökyüzündedir.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
423. Seher vaktinde "Ya Rabbî, ya Rabbî!" demen duyuldu da, 0, gönlüne geldi.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. II, 631)
• Sevgilim! Ümitsizliğe düşme; yeni bir ümit belirdi! Çünkü, bütün canların ruhu gayb aleminden çıktı geldi!
• Ümitsizliğe kapılma; her ne kadar Hz. Meryem senden uzaklaştı ise de, Hz. îsa'yı gökyüzüne, ötelere çeken nür geldi yetişti!
• Ey can; ümitsizliğe düşme! Şu zindanın karanlığı içinden Hz. Yusufu aydınlığa çıkaran, kurtaran padişah geldi!
• Hz. Yakup, gizlilik perdesinden dışarı çıktı; Züleyha'nm perdesini yırtan Yüsuf(a.s.)geldi!
• Ey geceyi seher vaktine kadar; "Ya Rabbî, ya Rabbî!" diyerek geçiren Hakk aşığı! 0 eşsiz varhk, senin; "Ya Rabbî, ya Rabbî!" demeni duydu ve sana acıdı da geldi; gönlünde yer ayırdı!
• Ey göklerden, ötelerden gelen yemekle sahur yiyip oruç tutan; orucunu aç, hoş bir şekilde iftar et! Çünkü bayram hilali göründü!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
424. Beni benden aldılar, bir yere götürdüler ki,
orada bu dünya gözüme pek küçük görünmededir!
Mefulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. II, 633)
• Benim güneşim geldi, "ay"ım geldi; gözüm kulağım geldi. 0 gümüş bedenlim geldi, o altın madenim geldi!
• Güzelliğiyle aklımı başımdan alanım, bana mestlik verenim geldi; gözüme nür bağışlayanım geldi. îstediğim, fakat açıklayamadığım başka bir şeyim de geldi!
• Ey eski dost; O'ndan bir haber aldığım için bugün, dünden daha hoş, daha güzel! Zaten dünden beri O'nun yüzünden mest idim!
• Dün gece elime bir çerağ alarak aradığım dost, bugün bir gül demeti gibi çıktı geldi!
• Onun güzelliğinin şu bağına, baharlna bak; kadehsiz sunduğu şu şarabının mestliğini seyret! Hazmı çok kolay, çok hoş, çok tatlı gülbeşekerim geldi!
• Ben, artık ölümden korkmuyorum! Neden korkayım ki? Benim, apaçık hayatım geldi! Kınanmaktan, ayıplanmaktan ne diye korkayım ki? O'nun gibi bir siperim, bir kalkanım var!
• Derdim başımdan aştı, derman aramak için yollara düştüm. Allahım; bu yolculukta ne saadetler buldum, ne güzellikler elde ettim!
• Şimdi, pek mutluyum, büyük bir neşe içindeyim. Şarap içmenin tam zamanı! îçeyim de, aklımda şimşekler çaksın! Uçmamın, göklere yükselmemin zamanı geldi! Çünkü güçlendim; kolum kanadım geldi!
• Sevgilim, bu gazelin söylenecek birkaç beyti daha var! Var ama, beni benden aldılar, bir yere götürdüler ki, orada bu dünya, gözüme pek küçük görünmektedir!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
425. Aşk, ab-ı hayattır; seni ölümden kurtarır!
Mefulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. II, 629)
• Aşık, benim gibi olmalı; durmadan yanmalı yakılmalı! Böyle olmayan kişideğildir! 0, çocuk gibi aşık oynasın dursun!
• Ey ayın bile kendisine kul olduğu güzel varlık! Ay yüzlü dilber senin gibi olmalı da, bütün ay yüzlülerin hepsinden de güzel, hepsinden de üstün, hepsinden de nazlı olmalı!
• Aşık dediğin de, benim gibi olmalı! Öyle mest, öyle kendinden geçmiş olmalı ki, ne halkla uzlaşmalı, ne de kendisine bir hayrı dokunmah!
• Aşk, ab-ı hayattır; seni ölümden kurtarır! Kendisini tamamıyla aşka veren kişi ne mutlu kişidir! 0, adeta, aşk padişahı olmuştur!
• Bu can, yaş bir ağaç dalına benzer; onu tut, kendine doğru çek! Şunu iyi bil ki, ne kadar çekilirse, sana doğru o kadar eğilir!
• Sen çeng gibi gamdan iki büklüm olursan, o vakit seni hoş bir şekilde bağrına basar; elsiz kolsuz seni okşamaya, sevmeye başlar!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
426. Birisi var ki, aşka da ateşten bir kemer kuşatmış,
aşık olanları yakıp yandırmada!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulii, Mefa'îlün
(c. II, 628)
• Ey dost! Şeker mi iyidir, yoksa şeker yapan mı; ayın güzelliği mi daha üstündür, yoksa ayı yaratanın güzelliği mi?
• Ey bağ! Sen mi daha hoşsun, sende bulunan gül bahçesi mi, gül rnu hoştur? Yahut o gülleri, nergisleri şu kara topraktan meydana getiren mi daha hoştur?
• Ey akıl! Sen mi daha iyisin, bilgide, görüşte sen mi daha üstünsün, yoksa her an yüzlerce akıl, yüzlerce görüş lutf eden aziz varlık mı?
• Ey aşk! Gerçi dağınıksın, perişansın, açılıp saçılmışsın fakat, bir şey var, birisı var ki; aşka da ateşten bir kemer kuşatmış da, aşık olanları yakıp yandınnadadır!
• Ben, O'nun yüzünden kendimden geçmişim, O'nun yüzünden başım dönüyor; şaşırıp kalmışım! Bazan kolumu kanadımı yakıp yandırıyor, bazan da yeni bir baş lutf etmede, manen yükselmem için yeni bir kanat bağışlamakta...
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
427. Aşk uğrunda neden Ferhad gibi dağları delmediniz?
Mefa'îlü, Mefa'îlü, Mefa'îlii, Mefa'îlü
(c. II, 638)
• Neşesizlerin, hayattan bıkmış ve usanmış olanlann hepsi de gittiler! Evin kapısını kapayınız; düşüncelere dalmış, ümidini kaybetmiş şu aklın haline de gülünüz!
• Mademki siz de Hz. Muhammed(s.a.v.)'in manevî evlatlarındansınız, müminsiniz, mirac ediniz, göklere yükseliniz de, ayın yanağını öpünüz!
• Ey neşesizler, ey hayattan bıkmış usanmış kişiler! Niçin cesaretinizi kaybettiniz, niçin gittiniz; aşk uğrunda neden Ferhad gibi dağları delmediniz?
• Öyle oldu, böyle oldu; niçin doğru gelmedi? Kendiniz nasılsınız, değeriniz nedir; biliniz, anlayınız!
• Mademki aşk çeşmesini gördünüz, ümit çeşmesini gördünüz, neden kana kana su içmediniz? Mademki o güzeli gördünüz, nasıl oluyor da hala kendinizi beğeniyorsunuz?
• Mademki nür almak, nürlanmak istiyorsunuz, devletten, saadetten kaçmayınız; zaten O'nun tuzağına düşmüşsünüz!
• Canı ile oynayan pervane gibi, muma doğru koşunuz! Ne diye vefasız arkadaşa kendinizi vermiş, ne diye ona bağlanmışsınız?
• Pervanenin, mumun alevine kendini attığı gibi siz de aşk ateşine kendinizi atınız, yanınız yakılınız da, gönlünüzü, rühunuzu aydınlatınız! Hayretinizden senelerin eskittiği, hırpaladığı bu köhne bedeni atınız da, taze bir tene, yeni bir bedene