-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
122. Yamalı hırka giymekle insan derviş olmaz!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefiliin
(c. I, 15)
•Ey bizim canımızı tatlılaştıran, bize bizi sevdiren, kendinde olanı, kendini neni kendinden geçir, kendine yabancı kıl! Kendinden geçeni kendine ! Şu dervişe, şu yoksula da bir şey ver!
•Aşıkları şereflendir! Ufukları nürunla aydınlat! Herkesin ilaç sandığı tiryakı, nefsanî arzuları zehir haline getir! Şu dervişe de bir şey ver!
• Ay gibi nurlu ve güzel yüzünle, tesirli gözlerinle seni sevenlere bakmak lutfunda bulun! Bizi kendine yol arkadaşı edin! Şu dervişe de bir şey ver!
•Dervişliğin nişanesi, belirtisi nedir? Herkese elinden geldiği kadar iyiliklerde bulunan, yardımcı olan, etrafa inciler saçan cömert kişi; tatlı dilli olup kimseyi incitmeyen, değerli sözler söyleyen seçkin insan derviştir. Yoksa herkesi aldatmak için yüz parçadan dikilmiş yamalı hırka giyen kişi derviş dir. Sen şu dervişe, yoksula birşeyler ver
Şeyh Sadî Hazretleri:
"Tarikat, dervişlik insanlara hizmet etmekten, yararlı olmaktan başka bir şey değil. Tesbih çekmekle, namaz kılmakla, hırka giymekle insan derviş olmaz." diye buyurmuştur
•Ey aziz varlık! Acılar seninle tatlılaşır. Küfür senin yüzünden din olur, dikende; nesrin, ağustos gülü haline gelir. Sen bu dervişe bir şeyler ver!63
Eski şairlerden birisi:
"Senin güzel yüzünü yüz yaşındaki rahip görürse; "Ben Allah'a inanırdım!" der. Saçını, zünnarını ateşe atar." demiştir.
• Ey benim canım, sevgilim, küfrüm, imanım, padişahlarımın padişahı! Şu dervişe, yoksula bir şey ver!
• Fanî olan bedene, maddî güzelliğe gönül verdiği için bir türlü huzur bulamayan, hüzünler içinde kalan kişi! Bedenle uğraşıp durma, bedene bakma! Şu dervişe, yoksula bir şey ver!
• Ey benim mum gibi nürlar saçan, karanlığı aydınlatan sevgilim! Ben bugün birşey yapacağım. Senin alevinin etrafında pervane gibi dolaşacağım ve senin aşk ateşine canımı vereceğim. Sen şu dervişe, şu yoksula bir şey ver!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
123. Aşkın içi, özü anlatılacak, açıklanacak bir şey değildir!
Fa'ilatiin, pa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 264)
• Öyle bir sevgilim var ki, sevgisi içimi yakıyor, kavuruyor. îstiyorum o, benim yiizümü ayakları altına alsın, gözlerimin üstünde yürüsün! Başka bir yerde yürümesin!
• 0 benim her şeyimdir. 0 benim ekmeğimdir, suyumdur, havamdır. Ama bütün bunlar da onunla beraber bulunduğumuz günün içinde gizlenmiştir. Bu yüzdendir ki rızkım, gıdam onunla bulunduğum gündür. Asıl benim günüm de o gündür. 0 gün ne hoştur! Onun gıdası da ne hoştur!
• 0 bizi yok edip giderse ne olur? Allah'a yemin ederim ki, onun beni yok etmesine razıyım. Allah dilediğini yapar!
• Onun dikeni güllere sermayedir. Hakîkati bizden gizleyen perdeleri açmakta lütuflar, ihsanlar sahibidir.
• Her ne söylediysen, ne duyduysan, onların hepsi de kabuk gibidir, manasız sözlerdir. Çünkü aşkın içi, özü açıklanacak, anlatılacak bir şey değildir!
• Hakîkati hisseden, tecellîlere mazhar olan özlü kişi deriye, kabuğa bakarmı?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
124. Onun can alışı, bedenimin bütün zerrelerini mest eder. Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c. I, 263)
•Sevgili şeker gibi tatlı bir gülüşle, canımı alırsa ben aşk şehidi olurum da, Allah benim gönlümü ebedî olarak ona kavuşturur. •Canımı o alırsa üzülmek şöyle dursun, işte o zaman neşelenirim. Işte o zaman canım gülmeğe başlar. Onun can alışı bedenimin bütün zerrelerini mest . Her tarafım manevî bir zevk içinde, mutlu bir halde ölümü karşılar. •Ölüm haberi ile bedenimde bulunan her zerrenin özü, onun lütfu ile mest olurda; "Sevgilim ne kadar da güzel, ne kadar da üstün bir varlıktır!" diye oynamaya başlarlar. •İçinde bulundukları o mutlu güne seslenirler de; "Ey gün, sen ne hoş bır ömrün uzun olsun!" derler. Benim bu ölüm günüm, sevgili ile buluşma günüdür. Eğlence günüdür, şarap içme günüdür. Çeşitli nimetleri yeme günü, şikayetlerden kurtulup, Allah'dan razı olma günüdür. •Allah küpe benzeyen bedenimi aşk şarabı ile yoğurdu. Rabbim bana lütuf da bulundu. Benim hakkımda ne de güzel bir takdirde bulunmuş; takdiri ne güzel çıktı! •Ben öyle tesirli bir aşk şarabı içtim ki, dünya küpüne sığamıyorum. Dokuz gök bile benim köpüğüme, benim coşkunluğuma dayanamaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
125. Aşk şarabı!
Mefülü, Fa'liin, Mef'Olü, Fa'lün
(c.I, 265)
• Herkesin istediği, can da derman da onda olan aşk şarabının özlemini ne zamana kadar çekeceğiz? Ey sakî! Kalk, özlemini çektiğimiz o şarabdan bize sun!
• 0 şarapta sevginin, sevgilinin sırrı vardır. Sevgilinin nazı vardır. Sesi vardır. Ey sakî! Kalk o şaraptan bize sun!
• Aşk yolunda Allah bizi korur. Bizim sakîmiz, gölge bir varlık olan insan değildir. Bizim sakîmiz saadet, kutluluktur. Saadet hanımla buluşmak ne kadar da hoştur; ne kadar da güzeldir! Onun verdiği şarap mideye gitmez. Haydi ey sakîmiz, ey kutluluğumuz; o şaraptan sun!
• Ben her ne kadar sevgilinin yanında isen de, sevgili beni kucaklıyorsa da kararım yok. Ona kavuştuğum halde huzursuzum. Onu kaybederim diye içimde bir korku var. Ne olursa olsun, haydi kalk ey kutluluğumuz bize açk şarabı sun!
Şirazlı Hafız merhum
"Bir bülbül gagasına güzel renkli bir gül yaprağı almış, o vuslat nimetine eriştiği halde yine hazin hazin, tatlı tatlı feryada koyulmuştu. Ona dedim ki: 'Vaslına eriştiğin halde bu deryada, bıı figana sebeb ne?' Dedi ki: 'Sevgilinin cilvesî bizi bu işe düşürdü. bu hale getirdi.' Seyyid Nesîmî de: "Vasl erişince canıma, hüzün ve melal içindeyim" demişti. Rabi'a Hatun namına yazılan bir şiirde; "Ben ta senin yanında dahi hasretim sanademişti.
• Bize şarap sunan mutluluk diyor ki: "Ben size üzüm şarabı değil de, aşk şarabı sunduğum için pek memnunum, pek hoşum. Fırsatı kaçırmayın, bu şaraptan bol bol için!" diyorsa da biz dünya işlerine dalmışız, birbirimizle çekişip duruyoruz. Ama ey mutluluk! Sen yine bize o şaraptan sun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
126. Rüzgar aşık olmasaydı böyle esip durmazdı.
Fe'ilatün, Fe'ilatün. Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c. 7, tercî' 4)
• Ne yazık ki gece geldi. Hepimiz ayrı düştük. Ne mutlu o kişiye ki gece i herkes uykuda iken Allah ona dosttur, arkadaştır.
• Geceleyin hepsi uyudular. Hepsi de cansız birer varlık gibi yerlere serildi yataklara düştüler. Ey bizim dostumuz! Ey cihanın padişahı! Aman sen uyuma.
• Bu beden toprağını kaldırıp gezdiren, oradan oraya götüren ruh rüzgarıdır.İnsan uykuya dalınca o ruh rüzgarı toprak bedenden muvakkat bir zamançekilince, beden düşüp yere serilir
•Fakat rüh rüzgarı geceleyin bu toprak bedenden büsbütün el çekmez. Eli üstündedir. Çünkü o toprak bedenle sevişmektedir. Ayrı ayrı yerden oldukları halde, birisi topraktan, birisi rüh aleminden geldikleri halde, Allah muakkat bir zaman için onlan birbirine dost kılmıştır.
•Rüzgar sebatsızdır. Bir yerde durmaz. Bu sebeple onun vefası yoktur. ene karşı duyduğu aşk, onu vefasız hale sokmuştur. Rüzgar aşık olmalı, böyle esip durmazdı. Bir yerde karar kılardı.
Mevlana bir Mesnevî beytinde şöyle buyurur:
"Çihanın bütün zerreleri o ezelî hüküm dolayısı ile çift çift; her çift birbirine aşıktır. Gökyüzü yeryüzüne; 'Merhaba!' der. 'Seninle ben kehribarla saman çöpü gibiyiz, birbirimizi viyoruz.'" Mesnevî, c. III, nr. 4401; Divan-ı Kebîr'm başka bir yerinde:
"Dünyanın her cüzü, her şey aşıktır. Her şey sevgili ile buluşmak için çırpınır durur."Divan-ı Kebîr, c. VI, nr. 2674.) diye buyunır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
127. Dilenciden bir şey dilenmek akıl karı değildir.
Mefulü, Fa'ilStü, Mefa'îlii, FS'ilat
(c. 7, tereî' 7)
• "Ne duruyorsunuz? Nevrüz geldi, bahar geldi." diye aşıklık, gençlik, mestlik, bir de sevgilimiz, bizi çağırıyor.
• Dünyanın gözü şimdiye kadar böyle güzel bir bahar görmedi. Dağlardan, ovalardan hayat fışkırıyor, kimya bitiyor.
• Her ağaç iyi bahtlı bir huri kızını kucaklamış, bağrına basmış, onunla sevişiyor, onu kimseye göstermek istemiyor. Eğer sen onun mahremi isen, eğer sende onu görecek göz varsa, kaçamak olarak gizlice o hüri kızını seyret!
• Çiçekler tas tas can şarabı içmede. Onlara dikkatle bak; onlar seni de çağırıyorlar. "Miskinliği üstünden at, gel can şarabı iç de canlan!" diyorlar.
• Şarabın nasıl içildiğini görmedinse, bilmiyorsan, hiç olmazsa sarhoş olmuş çiçeklerin hafif hafif sallanışlannı seyret! Ey çiçekler! Ey güzel varlıklar; can aleminden gelip bahar mevsiminde topraktan baş kaldıran peri kızları, var olun, yaşayın, merhaba, merhaba ey can şarabı, merhaba.
• Süsen, goncaya; "Niçin derin uykuya dalmışsın? Haydi kalk, gözünü aç, etrafına bir bak.. bak da kurulmuş muhteşem içki sofrasını, yanan mumları, içilen şarapları, fitne koparan güzelleri gör!" der.
• Reyhanlar, laleler şarap kadehlerini ellerine almışlar, içip duruyorlar. Bu ikramlar, bu lütuflar, bu bağışlar, bu ziyafetler, bu şaraplar kimden? Kim veriyor bunları, bu kadar masrafa kim giriyor? Bütün bunlar Allah'tan başka kimden olabilir?
• Dikkatle etrafına bakarsan görürsün ki Allah ganîdir, yani çok zengindir. Herkes ona nazaran fakir, herkes kederli, dertli, herkesin suratı asık. Hayat şartları herkesi perişan etmiş, didinmeler, çırpınmalar, çekişmeler, boş yere kavgalar hayatı zehir etmiş; zengin ve neşeli gördüğün insanların yüzleri gülüyor ama hırslarından içleri kan ağlıyor.
• Dilenciden birşey dilenmek akıl karı değildir. Dünya bir dilencidir. Sen de asıl padişahı unutuyor, dünyadan bir şeyler istiyorsun. Zavallı dünya! 0 dayüksek bir şarap içmiş de mest olmuş bir yerde duramıyor, dönüp duruyor.
• Bülbül gülün kulağına eğildi de birşeyler söyledi. Gizlice ona; "Şükret, Allahıın lütfu, ihsanı asla bizden eksilmesin." dedi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
128. Aşkının ateşi benim bütün sabrımı, kararımı yaktı.
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 7, tereî' 5)
•Gönlümün derdinden neler çektiğimi gördün ya, gel ey güzel sevgilim! gel, tez gel, tez gel!
•Sermayem, kazancım giderse gitsin, korkmuyorum. Yeter ki sen kal, sen le! Çünkü sen benim ömrümsün, hayatımsın. Her kazancın sermayesi sin. Gel, gel, sensiz ben ne yaparım?
• Canımın canı! Ey gönlümün dostu! Senin yüzünü görmeden evvelce ben sabırlı bir kişiydim. Senin aşkının ateşi benim bütün sabrımı, kararımı yaktı. sevgili gel! Sensiz ben yaşayamam, gel!
•Benden ayrılmak ve uzaklara gitmekle düşmanı sevindirmek istiyorsan, bana karşı olan soğuk davranışlarında düşman sevindi, için rahat etsin! Artık dara gitmeye gerek yok. Boş yere beni üzme, gel!
•Sen her ne kadar hissiz, taş yürekli isen de bu davranışların bana karşıdır. iki cihanın da çok değerli bir incisisin. Taşın içinden fışkırıp çıkan rahmet suyu gibi gel!
•Canın ve gönlün iniltilerine senden başka mahrem yoktur. Benim gönlüm dağ gibidir. Haydi sen bu dağa bir Davud (a.s.) gibi, bunu seslendir.
•Ey Tebrizli Şems! Ayrılık ezelden gelen bir kaza ve kaderdir. "Alın yazımız böyleymiş!" deme! Sen öyle bir hükmü istiyorsan, o oldu demektir. Haydi bir kaza ve kader olarak gel!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
129-Sevgili geldi, hiç bir su ile sönmeyecek aşk ateşini gönlümüze düşürdü.
Mef'ulü, FS'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. I, 310)
• Feleğin, gökyüzünün, rüyada bile görmediği o ay yüzlü sevgili yine geldi. Hiç bir su ile sönmeyecek aşk ateşini yine gönlümüze düşürdü.
• Sen benim bir beden evime bak, bir de canıma bak! Beden aşk şarabıyla mest olmuş. Can ise o şaraba dayanamamış, yıkılmış, yerlere serilmiş.
• Şarap evinin, meyhanenin sahibi gönlümle dost olunca, kanım aşk şarabı oldu; damarlarımda dolaşmağa başladı. Ciğerim de aşk ateşinde kebap oldu.
• Gözüm onun güzel hayali ile dolunca ona bu lütfu verdiği için; "Ey kadeh, sen ne tesirlisin, ne güzelsin? Ey şarap var ol, aferin sana!" diye sesler geliyor.
• Gönül aşk denizini görünce beni yalnız bırakarak birden bire içten fırladı, kendini o denize attı ve bana: "Haydi, elinden geliyorsa ara da beni bul bakalım!" diye seslendi.
• Doğunun güneşi ve Tebrîz şehrinin kendisi ile iftihar ettiği Şemseddin'in yüzünün parlak güneşinin ardısıra bulutlar gibi aşık gönüller koşuşup duruyor.
130. Yıldızlar bana; "Bu gece çok aydınlık, çok parlak!" diye seslendiler.
Müstef'ilün, Fe'uliin, Müstef'ilün,
(c.I, 305)
• Bir yaz gecesi oturmuş ay ışığında düşüncelere dalmıştım. Birden bire yıldızlar bana; "Bu gece çok aydınlık, çok parlak!" diye seslendiler. Bu sesi yunca yıldızlara; "Haberiniz yok mu?" dedim. "Biz bu gece o ay yüzlü sevgili ile beraberiz!"
• Herkese seslenmek, herkesi çağırmak için yüksek dama çık; "Bu gece herhangi bir gece değildir. Bu gece mana güllerinin devşirileceği bir gecedir. Bu ce kadehsiz mana şarabının içileceği bir gecedir. Geliniz fırsatı kaçırmayın!" diye Hakk dostlarını çağır!
• Bu gece sevgilimiz gönül gibi bizimle beraberdir. Bizim kucağımızdadır.Elini sevgi ile boynumuza atmıştır
"Bu beyitler yanlış anlaşılmamalı. Tamamıyla manevî manalar ifade etmektedir. Cenab-ı Hakk; "Nerde olursanız, ben sizinle beraberim!" (Hadîd Suresi, 57/4) diye buyuruyor. Haşa Allah maddî bir varlık mıdır ki bizim yanımızda bulunsun? Bütün bunlar Allah'ı manen hisetmemizi, O'nun bize pek yakın olduğunu anlatmak içindir.
• Aşıklar meclisinde sabaha kadar şarap kadehi dönmede, ihsanlar, iyilikler ilmede, bu gece sabaha kadar gül süsenle halvete girmişler, yalnız başlarına kalmışlardır.
• Ben bu mehtaplı gecede çok cömert olacağım. Vuslat şarabını herkese; halkın ileri gelenlerine de, geride kalanlarına da, bilginlerine de, bilgisizlerine de bol bol sunacağım.
•Sen bu gece gönlün elindeki korku bağlarını çöz! Çöz de, gitsin başını aşkın ayağına koysun! Çünkü kem gözüm korkusundan ağlayıp duran o zavallı bu gece emniyettedir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
131. Senin güzel yüzünün nürundan her mescitte benim güneşten bir mihrabım var!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. 1, 295)
• Ey güzel yüzü yüzlerce "ay"a bedel olan sevgili! "Gece oldu, vakit geçti." deme, acele etme!
• Ey can Kabesi! Senin yüzünün nürundan her mescitte benim güneşten bir mihrabım var.
• Yanlış söyledim. Ben öyle bir nüra yönelmişim ki, bizim mescidimizde güneş kapının dışında bulunur ve kapıcılık eder.
• Dünya nimetlerinin sarhoşluğu ile kendimize hayatı zehir ettik ve binlerce kuyuya düştük. Ancak onun aşkı bizi çengel gibi tutar, dışarıya çeker, çıkarır.
• Senin yüzünden can meclisi öyle nurlu, öyle parlaktır ki, dostların canı gözlerdeki nür, orada yanan çerağ, aydınlığı hep can meclisinden, senin nürundan alırlar.
• Gönül bahçesi o devlet selvisinin yüzünden güler, kanımız, o unnab dalının yüzünden coşar, kaynar!
• Ey sevgili! Sen ferahlık içinde ferahlıksın. Allah'ın makbul kulları için açtığı kapıların anahtarı sensin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
132. Gözler hırsla, göz çukurlannda cıva gibi kararsız hale gelmiş!
Fe'ilatiin, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c.I, 315)
• Gözler uykudan açılmıyor. Kendini zorla! Gözünü aç da içinde bulunduğun insanlara, topluluğa ibretle bak!
• Bak da gör, insanlar dünya nimetlerine nasıl dalmışlar, huzuru, mutluluğu kaybetmişler, gözler hırsla göz çukurlarında cıva gibi kararsız bir gelmiş.
• Gece uzadı, halk bu mehtaplı gecede yıldızlar gibi ay ışığına düştü.
•Bütün düşünceler, yapraklar gibi döküldü. Bütün sebeplerin üstüne tozkondu.
•Akıl şaşırdı kaldı, bir köşeye çekildi de diyor ki: "Haydi, akıl eğer senin aklınsa beni bul bakalım, ben neredeyim?"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
133. Bu dünyada başa gelen bela lokmalarını yiyip sindirmeyen ilahî aşka ulaşamaz.
Mef'fllü, Fa'ilat, Mefa'îlii, Fa'ilat
(c.I, 309)
•Aşk benim gönlümü yıktığı, harap ettiği için bu gönül harabesine güneşin rahatca, engelsiz vurması gerek.
• Padişah bana dua etmiş, kendi duasını da kendisi kabul etmiş. Bu haberi yunca utandım, ayakta duramadım, yerlere yıkıldım.
•Beni huzura kavuşturmak için çok defalar yüzünü gösterdi. Ben "O'nun zünü gördüm." dedim ama aslında o gördüğüm yüz değildi. Yüzünün gül bir örtüsü idi.
•O'nun yüzündeki örtünün nüru bile bütün alemi yakıp yandırıyor.
•Ya Rabbi! 0 padişah yüzündeki örtüyü kaldırsa da, yüzünü örtüsüz olarak gösterse alemin hali nice olur?
•Aşk benim yanımdan geçti, ben de onun ardına düştüm. Koşmaya başladım. Geri döndü, beni görünce kızdı. Kartal gibi üstüme saldırırdı. Beni bir lokma edip yutuverdi.
•0 beni yutunca, ben zamaneden de geçtim, dünyadan da kurtuldum. Artık ; bir emelim, arzum kalmadı. Sanki çok tatlı bir denize daldım. Azabdan da kurrtuldum, elemden de.
• Bu dünyada başa gelen bela lokmalarını yiyip sindirmeyen, îlahî aşk şarabının lezzetini tatmamış kişidir.
• Bu gerçeği bildikleri, bu gerçeğe güvendikleri için, peygamberler başlarına gelen belalardan şikayet şöyle dursun, onları şerbet gibi içtiler. Çünkü su, hiç bir zaman ateşten korkmaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
134. Dünyada gördüğün güzellerin gül gibi olan yanaklarındaki renkler de o bahçedendir.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'uliin
(c.I, 294)
• Artık kamil insanlar görünmez oldular. Dünyada akan mana ırmağının suyu kesildi. Ey ilkbahar! Göklerden, ötelerden su gönder de şu değirmen dönsün, yani insanlar yeniden manevî hayatı yaşasınlar.
• Yeryüzü ile gökyüzü kova ile testiye benzerler. Fakat insanların rühlarının susuzluğunu kovadaki, testideki su gideremez. Çünkü onların işine yarayacak su yeryüzünden de dışardadır, gökyüzünden de. 0 su ötelerdedir.
• Ey insanoğlu! Günahlarla, cinayetlerle dolu şu dünyadan kurtulmak için acele, yeryüzıinden de, gökyüzünden de dışarı çık; çık da ötelerde mekansızlık alemindeki suyu gör!
• Senin can balığın kirlenmiş olan şu havuzdan kurtulur da, ucu bucağı bulunmayan berrak, tatlı mekansızlık denizine kendini atar, kana kana su içer. Susuzluktan kurtulur.
• Sen o mekansızlık aleminde öyle bir denize dalarsın ki oradaki balıklar Hızır kesilmişlerdir. Orada balık da ölümsüzdür, su da!..
• Gözlere nür oralardan gelir; mana damlarının oluklarından akan su da o denizdendir.
•Dünyada gördüğün güzellerin gül gibi olan yanaklarındaki renkler de, kokular da o bahçedendir. Bütün gül bahçeleri de o dolaptan akan su ile sulanır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
135. Madem ki aşkın yok, git bol bol uyu!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c.I, 314)
•Madem ki aşkın yok, aşık değilsin, sana uyumak yaraşır; git bol bol uyu. O'nun aşkı ve gamı bizim nasibimizdir.
•Biz sevgilimizin gam güneşinin tesiri ile zerre zerre olduk. Çünkü biz onn gelen gamı da seviyoruz. Madem ki senin gönlünde böyle bir duyguyle bir heves uyanmamıştır, git bol bol uyu!
•Onu bulmak, ona kavuşmak ümidi ile köpürerek, ağlayarak başını taştan taşa çalan, dağlardan denize doğru koşan sular gibi biz de koşup duruyoruz,ou arıyoruz. Sende ise "Sevgili nerede? Onu nasıl bulurum?" arayışı, üzüntüsü yok. Sen git bol bol uyu!
•Aşk yolu yetmiş iki milletin inancının dışındadır. Madem ki senin aşkın,inancın taklitten, gösterişten ibarettir, sen git uyu!.
•Bizler aşkın eline düştük, kendimizden kurtulduk. Bakalım aşk bize ne yapacak? Sen ise kendindesin, kendi elindesin, kendine tapıyorsun. Senin için uyumak gerekir, git bol bol uyu!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
136. Uyku geldi, bütün insanları kaptı uyuttu. Ama ben uyumadım. Seni düşündüm.
Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Pe'ilatün, Fe'ilün
(c.1, 300)
• Bütün gece güzel yüzünü seyrederek, tatlı sözlerini dinleyerek lütuflara nail oldum.
• Her ne kadar gönlüm pervane gibi senin güzelliğinin mumunda yandı, yakıldı ise de, ben bütün gece güzel yüzünün mumu etrafında pervane gibi uçup durdum.
• Gece kıskançlığından ötürü aya benzeyen yüzünü bana göstermemek için karanlığı ile bir çadır kurdu. Fakat ben ayın bulutları yırttığı gibi gecenin karanlık çadırını yırttım, güzel yüzünü seyre daldım.
• Gönlüm arı kovanı gibi uğultularla dolu idi. Ben de, ey bal madeni, bütün gece senden bal aldım.
• Gece tuzağı olan uyku geldi, bütün insanları kaptı, uyuttu. Ama ben uyumadım. Kuşun küçük yüreği gibi bütün gece uykunun tuzağında çırpındım, durdum.
• Bütün canlar güvercinler gibi onun hükmündedir. Işte ben de bütün gece hükmünün tuzağında onu aradım, onu istedim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
137. Ey güzellerin padişahı! Sakın bu gece uyuma!
Mef'ulil, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îliin
(c.I, 293)
• Ey can! Ben bu gece senin misafirinim. Yalvarırım sana sakın uyuma! Ey canımın ve gönlümün misafiri olan güzel! Sen de sakın bu gece uyuma!
• Senın ayın ondördü gibi nürlu, parlak güzel yüzün gelince, bu gece bize kadir gecesi oldu. Ey bütün dünya güzellerinin padişahı! Sakın bu gece uyuma!
•Ey yüzlerce bahçenin servisi! Mest olanların gönüllerinin huzuru, rahatı gönlümüde, canımı da aldın götürdün. Sakın bu gece uyuma!
•Ey gülen hoş bağ! Sensiz benim için iki dünya da zindan gibidir. Her şey senindir. Sen çok üstün bir güzelsin. Sakın bu gece uyuma!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
138. Rebab aşk kaynağıdır.
Mefa'îliin, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Pa'îlün
(c.I, 313)
•Rebab aşk kaynağıdır. Arkadaşların dostudur, en yakınıdır. Araplar da faydalı olduğu için buluta rebab adını vermişlerdir.
•Bulut nasıl gülü, gül bahçesini sularsa, rebab da gönüller gıdasıdır, ruhlar sakisidir..
•Ateşe üflendiği zaman alevleri artar, yükselir. Yere üflenirse tozlardan başka bir şey kalkmaz.
•Rebab doğan kuşu için bir çağrıdır. "Padişahın yanına gel! Koluna kon!"diye doğanı çağırır durur. Fakat davul çalmakla karga kalkıp padişahın yanına gelmez. Yani rebab sesi aşıklar için Hakk'a bir çağrıdır.
•Eşek nerede? Hz. îsa'nın îlahî aşkından bahsetmek nerede? Darda kalanlara kapılar açan Allah, ona bu kapıyı açmamıştır.
•Aşk, kavuşma, buluşma saadeti olup Hakk'la aramızdaki perdeleri kaldırarak gönül evinin içine girmek için bir can elbisesi gibidir. "Ademoğullarını üstün kıldık." gerdanlığıdır.
"İsra suresi, 17/70. ayete işaret edilmektedir: "Ademoğullannı bütün varlıklara üstün kıldık."
•Şehvet peşinde koşanlara, bedenlere gönül verenlere aşktan pek söz açma! Çünkü onlar, korku ve ümit arasında yaşamakta, sevap ve günah hesabıyla uğraşmaktadırlar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
139. Rebab inleyerek, gözyaşları dökerek neler söylüyor?
Fa'ilatün, Fa'ilatün. Fa'ilün
(c.I, 304)
• Hiç biliyor musun: Rebab ne söylüyor, gözyaşları dökerek, içi yanarak neler anlatıyor?
• Diyor ki: "Ben etinden ayrılmış, uzaklara düşmüş bir deriyim. Ayrılık acısı beni azab içinde bıraktı. Nasıl ağlamıyayım, nasıl feryat etmeyeyim?"
• Rebabda bulunan deri bunları söylerken, önde bulunan tahta da dile gelmiş diyor ki: "Ben yem yeşil bir dal idim. Beni acımadan balta ile kestiler, bıçkı ile biçtiler. Rebab yaptılar."
• Ey Hakk aşıkları! Ey mana padişahları! Bizler ayrılık garipleriyiz. Biz sonunda dönüp dolaşıp huzuruna varacağımız Allah'a yalvarmada, yakarmada, feryat etmekteyiz. Ne olur bu feryadımızı duyun anlayın!
• Önce Hakk'tan aynldık da bu dünyaya geldik. Fakat biz halden hale, şekilden şekile girerek, döne dolaşa yine ona gidiyoruz.
• Ey misafir! Hiç bir menzile, hiç bir durağa gönül verme ki ondan ayrıldığın zaman, onu kaybettiğin vakit için yanmasın! Gönlün yaralanrnasın!
• Çünkü babanın tohumundan gençlik çağına gelinceye kadar çok menziller aştın, çok şekillere girdin!
• Rebabın bu feryadı ister Türk olsun, ister Rum olsun, ister Arap olsun, aşık ise onun dilincedir, onun dilidir.
• Bu ses altı yönden de dışarı çıkmış, göklere yükselmiştir. Yönden kaç; ay ışığından çık kurtul!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
140. Yanını yere koyup uyuma! Sevgili yanındadır.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c.I, 307)
•Bütün dostların işi bu gece altın gibi halis ve parlaktır. Hak aşıklarını çekemeyen hasetçilerin canları ise bu gece kördür, sağırdır. Onlar hakîkati göremezler, hakîkati bildiren sözleri işitemezler.
•Allah'ın güzellik deryası dalgalanınca, bu gece sevgilinin ayak bastığı topraktan anber kokuları yayılmaktadır.
•Biz daima ezelî sevgili ile hoşuz, o bizden razı, biz de ondan razıyız. Fakat Allahın lütfu ile bu gece o da başka türlüdür, biz de başka türlüyüz.
•Ey gönül! Bu gece uyuma! Varacağın menzile doğru yürü. Çünkü gizli şili hep bizi gözetlemektedir.
•Yanını yere koyup uyuma ki, sevgili senin yanı başındadır. Sevgi sırrını da sakla ki, bu gece yüzünden o sır çok hoştur, çok latiftir.
•Elinden tutacak olan geldi. Bu gece elinden tuttu. Bu sebeple bu gece devlet saadet dalı yemyeşil olarak oynamaya başladı.
•Allah'a yemin ederim ki, bu gece uyku, bana haramdır. Çünkü su kuşu olan can, kevsere kavuştu, kevseri buldu.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
141. Bu gece Hakk da uyanıktır, bizler de uyanığız.
Mefa'îliin, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c.I, 269)
• Ey bizi evine mihman eden, misafir eden sevgili! Bu gece uyuma! Çünkü sen rühsun, bizse bu gece hastalarız.
• Sırların, gizli şeylerin gözünden uykuyu defet gitsin! Gitsin de bu gece bütün gizlilikler ortaya çıksın.
• Ayrılık yüzünden parlaklığını kaybetmiş, paslanmış gökyüzünün pasını gideresin! Onu cilalayasın diye Allah sana bu gece bir cila verdi.
• Allah'a hamdolsun ki, şu anda herkes uykuda. Ben ise uyanığım. Benim bu gece yaratıcı ile işim, gücüm var.
• Bu ne şereftir, bu ne uyanık bahttır ki bu gece Hakk da uyanıktır, bizler de uyanığız.
• Hiç bir geceye benzemeyen bu gece, gözlerim seher vaktine kadar uyanık kalmaz da uykuya dalarsa, ben bu gözlerden bîzar olurum, usanırım.
• Sustum, dudaklarımı kapadım. Ama bu gece, ben sözsüz, sessiz, sadasız konuşuyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
142. Gecenin hakîkatini gören uyumak istemez.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 316)
• Biz gece ile savaşa girişince, onu alt üst ederiz, onun denizinden toz koparırız.
• Gecenin hakîkatini görebilen,istemez. Uykudan kaçar.
•Bir çok nurlu gönüller, nürlu yüzler, tertemiz canlar geceyi ihya ederler, uyumazlar, ibadet ederler, Allah'a yalvarırlar yakarırlar.
•Gece gayb dilberinin mana güzelinin yüzünün tülüdür, duvağıdır. Gündüz nasıl olur da geceye eş olabilir?
•Senin nazarında gece, simsiyah bir tencere gibidir. Çünkü sen onda pişirilen gece helvasından tatmadın, gecenin hakîkatinin ne olduğunu anlamadın!
•Gündüz kazanç ve kar zamanıdır. Fakat gece sevdasının bambaşka bir zevki varrdır.
•Gece geldi, alış verişten, kazançtan beni alıkoydu, elimi bağladı, birşey yapamaz oldum. Seher vaktine kadar gecenin de ayağı bağlı kaldı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
143. Bir gece de sevgilinin hatırı için uyuma!
Mefa'îlün, Pe'ilatün, Meta'îliin, Fe'ilün
(c.1, 312)
•Senin canın hakkı için hayırh işler yapmaktan vazgeçme, uyuma! Gaflete dalma! Bir geceyi ömründen azalmış bil, eksik say, uyanık kal, uyuma!
•Kendi heva ve hevesine uydun, rahatını düşündün, binlerce gece uyudun. ne olur bir gececik de sevgilinin hatırı için uyuma!
•Eşi benzeri olmayan, geceleri hiç uyumayan o lutf sahibi, o güzeller güzelı vgiliye uy! Gönlünü ona ver! Onu kendi gönlünde bul da, sen de uyanık kal, ııyuma!
•Sabaha kadar uyanık kaldığın; "Ya Rabbî, ya Rabbî!" diye feryat ettiğin o hastalık gecesini hatırla, o geceden kork da uyuma!
•Cenab-ı Hakk; "Dostlar, geceleri uyumazlar." diye buyurdu. Bu ayeti duyup, hatanı anlayarak utandınsa artık uyuma!
"Zariyat Suresi, 51/17-18. ayetlerinden iktibas var."
• İşitmişsindir. Allah dostları isteklerine, muratlarına geceleyin kavuşurlar, dostlarının muratlarını veren padişahlar padişahının aşkına, sen de bu gece uyuma!
• Binlerce defa sana; "Sus!" dedim. Sözden fayda yok. Birini getir ki, binine bedel olsun, uyuma!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
144. Dedim, dedi.
Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'Olün
(c.I, 436)
• Sevgıli dedi ki: "Kapımı çalan kimdir?" Dedim ki: "Ben değersiz köleniz!" dedi kı: "Burada senin ne işin var?" Dedim ki: "Ey ay yüzlüm sana selam etmek hatırınızı sormak isterim."
• Dedı kı: "Ne zamana kadar kapımın önünde duracaksın?" Dedim ki: "Sen "içeıi çağınncaya kadar." Dedi ki: " Daha ne vakte kadar coşacaksın, söylenip duracaksın?" Dedim ki: "Kıyamet kopuncaya kadar."
• O zaman ben ona karş1 duyduğum sevgiden bahsettim. îçim yanarak aşk davasına giriştim de yeminler ettim. Aşk yüzünden malımı,,mülkümü kaybettim adım kötüye çıktı diye sızlandım.
• Sevgili dedi ki: "Bu dava için hakim şahit ister." Dedim ki: "Benim şahidim göz yaşlarım, yüzümün sarılığı da davamın doğruluğunu, seni ne kadar çok sevdiğimi isbat eder.
•Dedikii: "Senin şahidin, uygun bir şahit değil. Çünkü o yaşları döken göz edebli, terbiyeli olsalardı, güzellere güzel bakarlardı; kötü bakıp da kirlenmezlerdi." Dedim ki: "Adaletiniz üstüne yemin ederim ki gözlerim de, yüzümde güvenilir, suçsuz, temiz kişilerdir."
• Dediki "Yol arkadaşın kimdi? Seni kim benim evime getirdi?" Dedim ki: padişahım, yol arkadaşım, senin güzel hayalin idi." "Peki!" dedi. "Ben seni cağırmadım ki, seni buraya kim çağırdı?" Dedim ki: "Senin hoş kokun, kadehinizin kokusu."
• Dedi ki: "Açık söyle, maksadın nedir?" Dedim ki: "Sana daima vefalı olmak, dostluk etmek isterim." Dedi ki: "Benden ne istersin?" Dedim ki: "Herkese, herşeye gösterdiğin lutfu, iyiliği isterim."
• Dedi ki: "Buraya gelirken gördüğün ve çok beğendiğin yer neresidir?"dedim ki: "Kayser'in köşkü!" Dedi ki: "Orada ne gördün?" Dedim ki:bînlerce kerem, yüzlerce lütuf!"
• Dedi ki: "Yol nasıldı? Tenha mı idi?" Dedim ki: "Yolda, yol kesenin korkusu vardı." Dedi ki: "Yol kesen kimdi?" Dedim ki: "Bu çıkışmanız, bu kaynamanız, bu ayıplamanız."
• Dedi ki: "Sence en emin yer neresidir?" Dedim ki: "Zahitlik ve takva yeri!" Dedi ki: "Zahitlik dediğin nedir?" Dedim ki: "Selamet esenlik yolu!
•Dedi ki: "Nerede afet var, bela var, ıstırap var?" Dedim ki: "Senin aşkının mahallesinde." Dedi ki: "Sen orada ne halde idin? Nasıldın?" Dedim ki: şikayet etmeden sana bağlılıkta, vefada, doğrulukta idim?"
• Ben aşkı çok denedim. Fakat bu denemelerimden bir faydam olmadı. Kim denenmiş şeyi tekrar denerse pişman olur.
• Sonunda sevgili dedi ki: "Artık sus! Eğer ben aşkın nüktelerini, inceliklerini söylersem, kendinden geçersin de ne aklın kalır, ne fikrin."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
45. Sözünün tatlılığını istedikleri için ağzından çıkan harfler, kelimeler oynarlar
Müstef'ilün, Fe'ulün, Miistef'iliin, Fe'uliin
(c.I, 437)
• Senden gelen her cefayı, her cevri canıma minnet bilirim. Senin suçunu da, kendi suçumu da yüklenirim, boynuma alırım.
• Ey ay yüzlü güzel! Senden gelen yüzlerce cefa, yüzlerce cevr, kıymetli kumaşlardan yapılmış elbiseler gibi cana safa, çeşme şifadır.
• Sevgilim şu dünyada bulunan herkesin, herşeyin senden bir nasibi vardır. Benim nasibim de sana karşı duyduğum aşktır. Aşkını bana layık gördüğün ve lütfettiğin için ne de iyi bir lütufta bulundun. Çok yaşa; varol!
• Sunduğun şarabın lezzetinden benden önce kadeh mest olmada. Kadehin-deki lezzet yüzünden de, şarap kendinden geçmede, coşup köpürmektedir.
• Yüzünün güzelliğinin farkına vardı. "Ruh"un senin önünde secdeye kapandı. Sözünün tatlılığını işittikleri için ağzından çıkan harfler, kelimeler oynamaya başladılar.
• Aşık fazla şarhoş olunca, onu çekiştirirler, ayıplarlar, kınarlar. Zaten şarabın mezesi kınanmadan başka bir şey olamaz ki.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
146. Onun gönlüne düşen dermanı olmayan dert, kimin derdidir?
FS'ilatün, Pa'ilStün,
(c.I, 428)
•Canın ayağını bağlayan, çaresiz bırakan meydan acaba kimin meydanıdır?ki min meydanı olacak; aşkın, aşkın... Bize bir hal oldu. Elden çıktık. Bu kimin hikayesi? Kimin destanı? Aşkın aşkın...
•Aşk özel kadehler dolaştırmada. Acaba aşkın dolaştırdığı bu özel kadehler kimin aşkına dolaşıp duruyor? Bunu kimse bilmez. Ancak aşk bilir.
•llkbahar geldi. Dağa da, ovaya da can verdi. Ey Allah'ım! Ey Allah'ım bu canı kim verdi? Bu can kimin canı?
•Bu ne güzel ne hoş bir bahçedir. Bu bahçeyi gördü de cennet bile mest oldu. Bu bahçedeki menekşeler, süsenler, reyhanlar kimin? Bunlara bu renklri, bu kokuları, bu güzellikleri kim verdi?
•Bu bahçenin güzelliğini gördü de gül dalı bülbülden daha fazla dile geldi. selvi; "Bu bahçe ne güzel bir bahçe; acaba kimin?" diye sallanrnağa, oynamağa başladı.
•Yasemin; "Van gülüne söylemez misin?" diyor. Böyle eşsiz bir nergis kimin nergis bahçesinde yetişmiştir?
•Yasemin diyor ki: "Ben bu soruyu sorunca Van gülü güldü de; 'Bunu bana sorma! Ben kendimde değilim. Kimin nergis bahçesinde yetiştiğini ben ; bilmiyordum.'"
•Bu bahar mevsiminde yeryüzü çeşit çeşit renklerde hoş kokulu güllerle, Yaseminlerle, nergislerle, şebboylarla süslenmişken, gökyüzünde de güneş altın bir top gibi durmadan koşmada. Şaşılacak şey! Acaba onu böyle kim dolaştırıyor? Kimin çevgeninin kıvrık yeri onu böyle asırlardan beri koşturuyor?
•Ay da aşıklar gibi onun peşine takılmış, onun peyki olmuş, solgun ışıklar saçarak, zayıf bir halde eriyerek dönüp duruyor. Acaba o kime tutulmuş? imin hayranı? Güneşe mi yoksa güneşi altın bir top gibi koşturup duranamı?
•Gökyüzündeki bulut da gamlara, tasalara batmış, düşüncelere dalmış, ateşli bir sır! Acaba o kimin için böyle ağlayıp duruyor?
•Mavi renkli elbiseler giyinmiş, gönlü aydın gökyüzü, acaba kime gönlünü aptırmış ki gece gündüz durup dinlenmeden mest bir halde dönüp duruyor?
•Onun böyle dinlenmeden, içine ateş düşmüş gibi dönüp durduğunu gören dert, ona acımış, onun derdini soruyor. Diyor ki: "Onun gönlüne düşen dermanı olmayan dert, acaba kimin derdidir?"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
147. Dünya hayatında ızdıraptan ve gamdan kaçtıkça sen ham kalırsın.
Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Pa'ilat
(c.I, 389)
• Senin gönlün bende olmadıktan, benimle beraber bulunmadıktan sonra seninle beraber oturmuşuz, bir arada düşüp kalkmışız, bunun bir faydası yok. Benimle oturup kalkıyorsun ama gönlün benimle değil. Madem ki böylesin, bunun hiç bir faydası yök!
Hz. Mevlana bir ruba'îsinde: "Sen benim gönlümde oldukça, Yemen'de de olsan benim yanımdasın. Eğer sen benim gönlümde değilsen, yanımda da olsan Yemen'de sayılırsın!diye buyurmuştu.
• Ağzın bağlı, bunun için süsuzluktan yanıyor. Sen bir ırmağın içine dalmışsın, suyun içindesin. Ama su içemiyorsun. Irmağın sana hiç bir faydası yoktur.
• Bedende can olmadıkça şeklin, maddî varlığın ne işe yarar? Ekmek, yemek olmadıktan sonra sahan ve sininin sana bir faydası yoktur.
• Yeryüzü göğe kadar miskle anberle dolu olsa, koku alamayan kişiye bunların ne faydası var?
• Dünya hayatında ateşten, yani ızdıraptan ve gamdan kaçtıkça hamur gibi ekşi kalırsın. Hamsın. Binlerce dost bulsan, binlerce güzel bulsan bunların sana hiç bir faydası yoktur!
"Meşhur Fransız şairlerinden Alfred de Musset (1810-1857) de bir şiirinde: "İnsan bir çıraktır Izdırap, bela onun ustasıdır, hocasıdır. Onu yetiştirir, gerçek insan yapar." demiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
148.Sen sus da harfsiz dilsiz o söylesin!
Müstef'ilün, Fe'üliin, Müstef'ilün, Fe'uliin
(c.I, 440)
• Bugün şehrimiz, güzeller padişahı aramızda olduğu için, pek canlıdır; pek parlaktır. Zamanımızın en üstün, en büyük insanı bir şehre gelirse, o şehir gülmez mi? Bayram etmez mi?
• 0 güzellik güneşi yeryüzünde parlayınca, yeryüzüne nürunu yayınca, toprak yeryüzü, gökyüzünden daha fazla aydınlanır, daha iyi olur.
• Merhametli sevgili gönül kapısını çalınca, o daha içeri girmeden, can onun loş kokusundan gelenin kim olduğunu anladı.
• Şunu iyi bil ki, sıkıntılı olduğun zamanlarda senin elini tutup çeken, seni yaratandır. Sana can yoldaşı olan o büyük padişahtır.
• 0 öyle mübarek bir güneştir, aydır ki tutulmaz. 0 insana sersemlik vermeyen bir şaraptır, o ziyansız bir kardır.
• Sen sus da, harfsiz, dilsiz o söylesin. Zaten dil olunca bu konuşan dillerin ne değeri kalır?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
149. Allah'ı seven, herhangi bir insana kul olmaz!
Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 396)
• Sevgilinin yolunda biz korkaklara iş yok! Sevgi yolunda yürüyenlerin hepsi de padişahtır. Orada kullara yer yoktur. Allah'ı seven herhangi bir insana kul olamaz!
• Bahtım var, talihim var; ben mutlu bir kişiyim diye övünüyor, kendini naza cekiyorsun. Şunu iyi bil ki: "Senin bu bahtın, talihin, mutluluğun bizim büyüklüğümüze karşı bir ayıptır, utanmazlıktır."
• Fakirliğin ile övünüyorsan, yamalı hırkayı giy de padişahımızın huzuruna öyle çık! Çünkü bizim padişahımızın nazarında gösterişli, değerli elbiseler, keşişlerin kuşağı gibi değersizdir.
• Bizim şu aşk yolumuzda doğru bir kişi ol! Hileyi, eğriliği bir tarafa bırak. Çünkü meydanımız hilekarların at oynatacakları meydan değildir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
150. Akıl, aşk, ma'rifet insanı hakîkatin damına çıkaran birer merdivendir.
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilSt
(c.I, 384)
• Aşıkların içlerinde bir başka dünya vardır. Ama bizim sevgilimizin aşkı bir başka zevktir, bir başka candır.
• Gönül gözleri açık olanlar pek çok gizli şeyler bilirler. Ama aşıkların gönülleri başka bir gizli şey bilir.
• Akıl, aşk ve ma'rifet insanı Hakk'ın, hakîkatin damına çıkaran birer merdi-vendir. Fakat hakîkat aleminde Hakk'a ulaşmak için bambaşka bir merdiven vardır.
• Mana yolunun güzelleri, bir gönülle uğraşmaktan şaşırdılar, aciz kaldılar da onlara "Gönlün bambaşka bir sevgilisi var!" diye vahiy geldi.
• Ey bir sevdaya kapılmış, kendini kaybetmiş gönlü kınamaya, ayıplamaya açılan diller! Dudaklarınızı yumun! Çünkü gönlün de bir başka dili var!
• Tebrizli Şems muma benzer. Fakat bütün mumlar onun pervanesi olmuşlardır. Çünkü onun gönlünün içinde bambaşka bir alem vardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
151. Daralan gönül gerçek gönül değildir.
Mef'Olü, MefS'ilün, Fe'ulün
(c.1, 365)
• Şunu iyi bil ki zaman sevdanın bir şeklinden, nakşından ibarettir. Bizim şeklimiz zamandan dışardadır. Zamana uyup kalmaz; hep değişir. Biz ihtiyarlarız ama, zaman ihtiyarlamaz, hep aynıdır.
• Dünya bir ırmak gibidir. Derenin içinde akar gider. Biz bu ırmağın dışındayız. Zaman ırmaktaki su gibi akar gider. Irmağa düşen bizim gölgelerimizdir.
• Burada pek zor, pek ince; anlaşılması müşkil bir nükte var! 0 burada değil ama yine de burada! 0 yok gibi olan bir varlık!
• Ey gönül! Canın yüzünden başka hiç bir yüze gülme! Zaten o olmayınca bütün gülüşler ağlayıştır, inleyiştir.
• Dünya meselelerine dalıp daralan gönül gerçek gönül değildir! Çünkü gönül pek geniştir. Onun ucu bucağı yoktur!
• Aslında gönül gam yemez, gönlün gıdası gam değildir. Gönül bir dudu kuşudur. 0 görülmemiş acayip şekerler yer durur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
152.Gül bahçesinde geçen aşk sırnnı bir gül bilir, bir de ağlayan bülbül!
Mef'ülü, Mefa'iliin, Fe'Olün
(c.1, 367)
• Gönül dün gece geldi de, canın kulağına dedi ki: "Ey adını söyleyemeyeceğim, eşsiz varlık!
• Ey adını açıkça söyleyeni parçalayan, gizlice söyleyeni yakıp yandıran güzel!
• Ey can! Bilinemeyeni, tarif edilemeyeni anlatmaya kalkışan ne özür getirebilir? Ne bahane bulabilir?"
• Gül bahçesinde geçen sırrı, gizli şeyi bir gül bilir bir de hazin hazin ağlayan, feryat eden bülbül bilir.
• Sadece bülbüllerin seslerine dalıp o seslerin güzelliğinden bahseden kişi seste kalır. Seslerin ötesine geçerek aşk sırrını sezemez, anlayamaz.
• Ey o akıl almaz, eşsiz varlığı anlamaya çalışan, sezmeğe uğraşan! Ey göklere aşık olan kişi! Merdivenden bahsedip duran arifle dost ol, onunla iyi geçin!
• Herkes evden bahseder durur. Fakat; "0 evde bulunan güzel nerede? 0 nasıl bulunabilir?" diyen yok.
• Bir yaz günü sıcakta bir ağacın gölgesine sığınan herkes gölgeden, gölgeyi duşüren ağaçtan bahseder ama, o gölgeyi düşürten güneşten, güneşin nürundan kimse bahsetmez.
• Bütün bu zorlukları bilmekle beraber, dilin ona dair, onun hakkında söylediği birkaç sözle bütün kulaklar da mest oldu, akıllar da...
• Zavallı dil bir iki kırıntı buldu da ona daldı. Asıl kaynağı, madeni bıraktı.
• Halbuki aşığın canı o kırıntılardan utandı da, pazarı da bıraktı, dükkanı da bıraktı gitti...
• Aşk kulağıma eğildi de: "Yeter artık, susayımdedi. Çünkü o bana böyle söyledi, böyle ilham etti.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
153. Tamamıyla kendinden geç, kendinden kurtul!
Pe'ilatün, Fe'ilatün, (c.I,
• Sen gitmek istiyorsun ama, Allah'a yemin ederim ki ben seni kolay kolay bırakmam. Çünkü senin gibi güzel bir varlığın gidişi benim için felaket olur, kıyamet kopmuş gibi olur.
• Aşk ordusu geldi. Küfür ülkesini ele geçirdi. Ey kalender dost! Sen şimdi rnelamet davulunun, yani kafirliği kınama davulunun sesine kulak ver!
• Dünyaya ait birçok isteklerle dolu olan gönlünü, canını aşk askerlerinin önüne at, onlar öldürsünler de sen gönülden de candan da kurtul! Bedenini ie kendin kaftan gibi yırt! Artık herşeyden kurtul! Onların ne eserinden, ne haberinden, ne de belirtilerinden bahsetme! Tamamıyla kendinden kurtul, tendinden geç!
• Ben şimdi kendimden geçtim, kendimdem kurtuldum ve düşüncenin de yolunu kestim. Ben mestim ama ey sakî sen bana yine o mansur şarabından ver de beni büsbütün mest et, beni büsbütün benlikten, varlıktan kurtar!
• Haydi sıçra, kalk; ayağını varlığının başına bas, kendini ayak altına al! Haydi aşk kanatları ile uç, uç da nankörlükten de, şükürden de, her türlü kayıtlardan da kurtul!
• Ey aşk! Kendini herkesten üstün gören Nefis Firavunu'na Müsa gibi seslen;
"Ey Firavun! Önüme gel, ben senin sarayının kapısını da ele geçirdim, damını da!" de ve onun başını kes!
• Başını kesmeden önce ona de ki: "Ben gayb aleminden aşk ordusunu çekerek geldim. Düş önüme ey başı dik zalim! Sen artık padişahhktan düştün!"
• Sırf aşktan başka neye meylettimse tadından, güzelliğinden pişmanlıktan başka birşey elde edemedim. Duyduğum zevkler pişmanlık açlığına değmedi.
Namık Kemal merhum da vaktiyle:
"Kimi vicdana dokundu, kimi cism ü cana,
Zevk namıyla ne yaptımsa pişman oldum" diye yazmıştır.
• Birşey kaybetmeden madem ki aşk havuzunun başına geldin, geri dönme! Bu havuzun içinde ab-ı hayat var. Kıyısı da tam oturulacak, eğlenilecek yer.
• Bu aşk havuzunun içine düşünce, bütün varlığını ona ver! Kendini tamamıyla ona bırak, yüzgeçlik taslayarak ellerini ayaklarını çırparak oradan çıkmağa uğraşma!
• Kendini tamamıyla ona ver, ona bırak da sus! Sen topluluğun imamı değil-sin! Burada aşktan başka hiç bir kimse imam olamaz!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
154. Sen perde arkasında oturmuş görünmeyene iman edilir mi diyorsun.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c.I, 406)
• Daha ne kadar zaman; "Çarem ne; dermanım ne?" deyip duracaksın? Sana kim çare aratıyor? Sen onu ara!
• Daha ne zamana kadar; "Gamdan can veriyorum!" diye sızlanıp duracaksın? Can nedir? Bunu bilmek, neden gam yediğini bilmek istemiyor musun?
• Eğer sen aşık oldunsa aşkın sana delil olarak yeter! Yok aşık olmadıysan artık ne diye delil istersin?
• Bu kadarcık da aklın yok mu ki; bakıp göresin? Padişah yoksa bu gök cubbe otağı ne diye kurulmuş?
• Şu gök duvağın, şu gök kubbesinin ötesinde çok güzel, çok güçlü bir yaratıcı yoksa, şu parıl parıl parlayan sayısız yıldızlar kendi kendilerine mi parlamaya başladılar?
• Ermişlerin gözlerindeki ateş gizlilik perdelerini yaktı, yandırdı. Sen ise îerde arkasında oturmuş, görünmeyen bir şeye iman edilir mi demedesin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
155. 0 güzel yüzde ilahî nüru görmeyen şeytandan da aşağıdır.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c.1, 407)
• Nurlarla dolu olan o güzel gözler sevgilinin bakışı ile mest olmuş. Gözyüzü bile o gözler yüzünden tir tir titremededir.
• Bilhassa Hakk'ın huzurunda el bağlayıp namaza durduğu zaman, kendisine ihsan edilen nür, meleklerin de, insanların da kıblesi olmuştur.
• 0 güzel varlığın yüzünde ilahî nörun göz kamaştırıcı bir şekilde parladığı anda, onun ayaklarına başını koymayan, benlik yüzünden ona secde etmeyen kişinin özü gerçekten de şeytandır!
• 0 anda o güzel yüzde ilahî bir nür görmeyen kişi, cansız bir beden gibidir. Şeytandan da aşağıdır.
• Onun nürlu yüzü, erlerin kıblesidir. Eğer sen de er isen onun heybetli yüzüne karşı gönlünü yerlere ser!
• Elini sinenden çek! Ne diye şaşkın şaşkın bakıp dumyorsun? 0 anda sevinerek oııa canını ver! Zaten isteyen de odur.
• Aklını başına al da neyin var neyin yoksa hepsini suya at! 0 aşk suyundakı ateşle onları temizle! Çünkü onun yüzünün ateşi, ab-ı hayatın bile secde ettiği yerdir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
156. Bu zamanda insan çalanlar, altın çalanlardan daha fazla!
Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c.I, 409)
• Insanlık yolunun önü de ardı da kanla ıslanmış. Dikkat et de kayma! Bu zamanda insan çalanlar altın çalanlardan daha fazla!
"Toplum hayatında çeşitli sahalarda başarıya ulaşmış tek tük iyi insan, kamil insan varsa da insanlık düşmanları onları da çeşitli bahanelerle harcıyorlar, yok ediyorlar. Günümüzde üstün insan o kadar çok azaldı ki, Diyojen gibi güpegündüz fener yakıpinsan aramak gerekiyor."
• Hırsızlar akıldan da, haberden de çalıyorlar diye anlatırlarsa da, kendinden haberi olmayandan ne çalınabilir ki?
• Bu kötü duruma rağmen ey Hakk yolcusu! Sen kendini bir şeyi de yok, düşmanı da yok sanma! Dünya altın peşinde koşuyor. Ama sen kendin altın madenisin ama kendinden haberin yok!
• Peygamber efendimiz; "însanlar madenlerdir!" diye buyurmuştur. Yani insanlar birbirinden farklı birer maden gibidirler. Kimisi demir, kimisi gümüş, altın, akîk, elmas gibidirler.
• Ey insanoğlu! Hazine bulursun ama ömür bulamazsın. Sen uğraş da kendini bul, kendindeki gizli hazineyi araştır! Çünkü bu hazine sana da kalmaz. Senin elinden de geçer gider.
• Kendini bul, bul ama dikkatli ol! Kendini çaldırma! Fakat ne yapabilirsin ki, bu Hakk yolunda çok açıkgöz, çok becerikli bir hırsız pusu kurmuş, seni bekliyor.
• Zavallı ne olacağını düşünmeden çırpın dur! Dünya malı için daha fazla can çekiş, daha fazla altın biriktir! Zenginlikle gönlünü hoş tut! Fakat şunu iyi bil ki bütün altınların, gümüşlerin, malın, mülkün cehennem yılanıdır.
• Ne olur bir geceyi olsun Allah için yemeden, içmeden geçir! Nefsine uydun yüzlerce geceyi yiyerek içerek uyuyarak geçirdin.
• Dünya malı için başına gelen dertlerden, elemlerden, acılardan ötürü toprağın her zerresinin gönlünden ahlar, feryatlar yükseliyor. Ama kulağın sağırdır da bu sesleri duyamıyorsun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
157. Güzel bakışların arkasında bulunan nerededir?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'ilün
(c.I, 412)
• Benim canımı şarapsız mest eden o güzel nerededir? Beni tutup canımdan, gönlümden dışarı çıkaran, beni benden alan o el nerededir?
• Yemin etsem ancak onun başına yemin ederim. Benim yeminimi, tevbemi bozduran nerededir?
• Seher vaktinde Hakk'a yalvaranların rühları onun aşkı ile feryat ederler, ağlarlar. Bizi yerimizden, yurdumuzdan edenin gamı acaba nerededir?
• "Onun yeri nerededir, yurdu nerededir?" diye şaşırmayın. 0 canın da canıdır. Gönlümüzde bir yer isteyen var. Acaba o nerededir? 0 bize bizden yakın değil midir?
• Güzel bir varlığın göz ucu ile bakışı bir bahanedir. Onun bir hevesidir. 0 güzel bakışın arkasında bulunan nerededir? Bakışı ile gönlümüzü hasta eden nerededir?
" Şu Mesnevî beyitlerinde Hz. Mevlana güzel yüzlerdeki perdelerden bahseder. Haşa Allah maddî bir güzel olmaktan münezzehtir. Mecazî olarak Mevlana bu konuya temas eder:
"Kadının yüzünü, benini, kaşlarını, akîk gibi dııdaklarını gördüm ki; sanki Cenab-ı Hakk ince bir tül perde ardından tecelli etmiş gibi idi. Kadındaki o edayı, o nazı, o işveyi, o kırıtışı ,görünce, Allah'ın tül perde ardından tecellisini andıran güzelliği görünce İblis yerinde duramadı."
Camî de bir beytinde:
"Kendi hüsnün hublar şeklinde peyda eyledik,
Çeşm-i aşıktan tutup sonra temaşa eyledik." demişti.
• Gönlün beyaz perdesini gerdi de, oradan hayaller gösterdi. Perde üstüne böyle bir gönül perdesi geren nerededir?
• İnsanın aklı başında olunca neden, niçin, nasıl sorularını sorması tabiîdir. Mest olup da, bizi nasıldan, niçinden kurtaran nerededir?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
158. Her zerre, herşey senin aşkının mesti değil midir?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c.I, 422)
• Ey yüzü güle, saçları şemşir ağacının ter ü taze yapraklarına benzeyen sevgili! Ben senin ayrılık gamınla, ayrılık derdinle gamlandığım, dertlendiğim zaman bu gam, bu dert senden geldiği için çok mutluyum, neşeliyim, sevinç içindeyim.
"Seyyid Nesîmî bir mısra'ında: "Vasl erişince canıma, hüzn ve melal içindeyim."
• Senin gamının nakdinden olmayan nakitler nakit değil topraktır. Senin isteğinin, hevesinin rüzgarına kapılmamak, ona uymamak hevadır, rüzgardır.
• Senin işini öğrenmiş olanın işi, iştir. Çünkü senin işin gerçekten de yeniden yeniye var etmektir.
• Göğün de, yeryüzünün de senden haberleri vardır, seni bilirler. Bu sebeple gökler de, yeryüzü de senin emrine baş eğmişlerdir.
• Her şey, her zerre, her varlık senin aşkının mesti değil midir? Yüzünü göster de iki dünyanın da mestliğini gider!
•Güneş şu dönüşünde tektir, birdir; ama bu gök boşluğunda öyle güneşler vardır ki, bu gördüğümüz güneş onların safında bir erdir.
"Yedi asır önce söylenen bu beyti ibretle tekrar tekrar okuyalım. 0 zamanki insanların görüşlerine göre gökyüzünde dolaşan sayısız yıldızlar arasında güneş olarak sadece bizim güneşimiz biliniyordu.
Bugün onbeş milyar ışık yılı uzakta güneşler keşf'ediyorlar. Amerika Uzay Teleskop Bilimleri Enstitusü Direktörü R. Williams'ın ifadesine göre, kainatta 50 milyar galaksi tesbit edilmiş. Mevlana ne buyuruyor: "Güneş tektir, birdir ama, öyle güneşler vardır ki, bu görıJüğümıiz güneş onların safında bir erdir."
Bu duruma göre güneşlerin sayısını ancak Allah bilir. Devrimizin fizik ve matematik bilginlerinin en büyüklerinden olan Sir James Jeans'in Ordinaryos Profösör Salih Murad Özdilek tarafından dilimize tercüme edilen Esrarlı Kainat adlı eserinin ikinci sayfasından bir iki paragraf almadan geçemedim.
"'Yıldızlar arasında dünyamız büyüklüğünde yıldız pek az olup çoğu yüzbinlerce dünyayı içine alacak büyüklüktedir. Bunların arasında milyon kere milyonlarca dünyayı içine alabilecek yıldızlara rastlıyoruz. Kainattaki bütün yıldızların sayısını, yeryüzünün bütün denizlerinin kumsallarındaki kum zerreleri sayısı ile gösterebiliriz.
Bu büyük yıldızlar ve yıldız kalabalığı uzay içinde kendi yörüngelerinde dolaşırlar.
Bunların bir kaçı teşkil ettikleri kümeler, gruplar halinde dolaştıkları halde çoğu yalnız kalmış seyyahlara benzer. Bu yıldızların içinde dolaştıktan kainat akıl almaz biiyüklüktedir.
Çünkü ışığı bize elli milyon senede gelebilen yıldız var. 0 kadar ki bir yıldızın diğerine yaklaşması, tasavvuru güç olan nadir bir vak'adır. Bunların her biri boş bir okyanusta giden bir gemi gibi yalnız başına yolculuk yaparlar.
Bizler, şu dünya üstünde yaşayanlar, kumlar sayısınca çok olan bu yıldızlar arasında, bir kum tanesinin mikroskopun parçası üzerinde oturarak etrafımızı, uzayı ve zamanla çevrilen kainatın maksat ve mahiyetini keşfe çalışıyoruz."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
159. Can şarabı.
Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. I, 404)
• Ey seher vaktinde Hakk'ın lütfuna mazhar olarak mana şarabı içen azîz dost! Bana biraz yaklaş, kulağına gizli şeyler söylemek istiyorum.
• Kadehsiz olarak içtiğin o mana şarabı, üzümden yapılan şaraplara benzemîyen başka türlü bir şaraptır. Aslında o can şarabıdır. Ondan bir yudumcuk içince o yudum yalnız aklı, fikri baştan almaz; hileyi, yalanı, dedikodu gibi tü huyları da alır, götürür.
• Bizi imansızlığa, sapıklığa götüren akıldan, fikirden kurtulunca birçok menziller aşarsın, mest olursun. Kendinden, kendi varlığından vazgeçersin. Seher vaktinde o can şarabını lutfeden, sana yüzlerce başka akıl, başka fikir verir.
• Sırlara dalınca bu defa canın kendisi sakîlik eder. Canın sunduğu şarabı içince de öyle coşup köpürürsün ki, senin heyheylerinden gökyüzüne gürültüler düşer, feryatlar yayılır.
• Aslında sen coşup hay huy etmesen bile senin duyduğun manevî zevkten, neşeden, coşkunluktan mezarlarda bulunan bütün ölüler ve, cansız sandığımız bütün varlıklar coşarlar, oynamağa başlarlar.
• Dünya hayatında didinip dururken seni çekemeyenlerin, düşmanlarının kötülüğü yüzünden yüzlerce keder, dert, bela kuyularına düşmüştün; zulümleri, günahları örtenin keremi ile içtiğin can şarabı seni her sıkıntıdan kurtarır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
160. Dünya işlerine ait herşeyden haberi olanların, onun varlığından haberleri yoktur.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fa'lün
(c.I, 423)
• Acaba şu anda onun saçları mı darmadağın oldu da etrafa misk ve anber kokulan yayıldı.
• Acaba seher rüzgarı onun güzel yüzündeki örtüyü kapıp aldığı için mi gayb aleminden binlerce ay parlamağa başladı.
• Ondan bir koku almadığı halde can, niçin neşelendi? Dünyada hiç bir can var mıdır ki, onun hoş kokusundan neşelenmemiş olsun?
• Bütün dünyanın gül bahçelerinde bulunan çeşitlı renklerde güzel kokulu sayısız güller Rahman'ın nefesi ile açılmış gülmektedirler. Fakat her insan, her an onların neden açıldıklannı, neden güldüklerini anlayamaz, bu hadisenin zevkine varamaz.
Hz. Mevlana bir rubaisinde şöyle buyuruyor.:
"Ey gül! Sen gül bahçesinin güzelliğine hayran oldun da onun için mi gülüyorsun? Veya aşk bülbüllerinin ötüşleri mi seni güldürüyor? Ya hod gizli sevgilinin yanağındaki gül gibi mı açılıyor ve gülüyorsun? Galiba sende ona benzer bir şey var. Bu yüzden neşeleniyor, gülüyorsun."
•Hakk'ın lütfu ile bütün bedeni baştan başa can kesilen güzele aşık nasıl olur da ebedî olarak gönül vermez?
• Her halde gönül seher vaktinde onu manen görmüş olacak ki, o görüş yüzünden bugün mest bir haldedir.
• Eğer beden ağacına onun hoş rüzgan esmiyorsa, ondaki yüzlerce yaprak yüzlerce dal, neden oynayıp duruyor?
• Onun yolunda ölenlere eğer ebedî hayat verilmeseydi, can bağışlamak aşığa kolay olur muydu?
• Dünya işlerine ait herşeyden haberi olanların, bir çok keşiflerde, icatlarda bulunanların gönül gözleri perdeli olduğu için onun varlığından haberleri yoktur. Çünkü onun varlığı onlara perde olmuştur.
Aziz Hüdayi hazretleri:
"Zuhüru perde olmuştur zuhüra
Gözü olan delil ister mi nura?" diye yazmıştır
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
161. Senin gibi bir güzelin bulunduğunu sanıyorsan aldanıyorsun.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 403)
• Dünyada senin gibi bir güzelin bulunduğunu sanıyorsan aldanıyorsun. Senin gibi güzel yoktur. Sensiz bir yerde karar kılacağımı, duracağımı sanıyorsan buna imkan yoktur!
• Gökyüzü iyi kötü işler için dönüp duruyor diye düşünme. Gökyüzünün senin ayağını bastığın toprağa hizmet etmekten başka bir vazifesi var mı? Hayır yoktur.
• Yıllar geldi geçti de biz hala senin kapının dışında bir halka gibi asılı kaldık. Ama yine de içeri girmeden kapının dışında halka olup kalmak ayıp mıdır? Hayır değildir.
• Biz düşünce kapısında her hayalden korkmaktayız. Ey ev sahibi! Burada bir hayal var mıdır? Yoktur!
• Ey padişahın kapısında gizli şeyleri gözleyip anlayan gönlüm! Şeyh Selahaddin'den başka gönüllerdekini bilen, anlayan var mıdır? Yoktur
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
162. Bizim ders gördüğümüz dershane aşktır.
Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c.I, 424)
• Gönül alıcı, iyiliklerle gönüller kazanıcı olmak, benliğe kapılmamak, gönülsüz olmak bizim insanlık sırlarımızdır. Hakk dostumuz oldukça bizim işimiz iştir.
• Eski mallar satanların yani eskiden gelmiş bilginlerin aşk hakkındaki görüşlerinin nöbeti geçti. Biz aşk hakkında yeni görüşlere sahibiz. Bu aşk pazarı şimdi bizim pazanmızdır.
• Çürümüş çimenleri, kurumuş dalları atarak, yemyeşil çiçekli yeni bir dünya meydana getiren ilkbahar gül bahçesinin canıdır. Fakat bizi, bizim gönüller kazanmadaki başarımızı, aşkımızı görünce kendi zavallılığını anladı da feryada, figana başladı.
• Akıl bu iklimin padişahıdır ama aşk yolunu kestiği, aşk kervanını yağma ettiği için bir hırsız gibi bizim darağacımıza asılmıştır.
• Eflatunlar, Calinoslar aşkı anlatmak için akla dayandıklarından bize karşı yokluğa düşmüşler, illetlere uğramışlar, hasta olup gitmişlerdir.
• Biz aşkı bulmak için kendimizi de terk edelim, yakınlarımızı da. Zaten bize yakın olanlar, bildiklerimiz, tanıdıklanmız şimdi bize hep yabancı oldular.
• Egoist olmak, kendine tapmak kötü bir huydur, hoşa gitmez bir haldir. Bu hale düşünce insanlığımızı kaybeder de imanımız bile inkar kesilir.
• Kendimde olmaksızın söylediğim her gazel, her şiir hoştur, güzeldir. Çünkü bu ses benim gönül çengimden, gönül sazımdan çıkan seslerdir.
• Bizim ders gördüğümüz yer, aşktır. Bize manen ders veren de Celal sahibi Allah'tır. Bizler öğrenciyiz. O'nun aşkı da, tekrarlayıp durduğumuz bilgidir.
" Bu beyit Firuzanfer rahmetlinin bastırdığı Divan-ı Kebîr'de. yok. Ben bir yazma nüshadan bu beyti aldım. Ayrıca bu beyte Abdülbaki Gölpınarlı merhum Güldestesi'nin 248. sayfasında ve Firuzanfer'in Dıvan'ının 429 numaralı gazelinde de rastladım.