-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
DEVLET-İ EBED MÜDDET
Battı deseler de o bir gün yine doğacak,
Er-geç ışık gelip karanlıkları boğacak..
Nûr üstüne nûr saracak arzı dört bir yandan,
Kurtulacak insanlık şu binbir hafakandan;
Gözyaşından rahmet bulutları çevik-çalak,
Her yana inci gibi damlalar yağdıracak.
Haşr u neşir fışkıracak bu sessiz mezardan,
Ellerinde demet demet gül yeni bahardan..
Sonra da herkes ölüm çukurunu geçecek,
Varıp Hızır’la bir sırlı halvete erecek;
Dudaklarında pırıl pırıl kâseler nûrdan,
İçecekler "âb-ı hayat" fışkıran pınardan.
İmanı, aşkı, ümidiyle tam şahlanarak,
Bendine sığmayan seller gibi çağlayarak,
Bir yepyeni dirilişe doğru bütün millet..
Dillerde kudsî türkü "Devlet-i ebed müddet"
Kasvet dolu son bir devreyi daha aşacak
Rûhların beklediği zirveye ulaşacak...
Hiç durma yürü gönlünde nûr, dilinde hikmet
Yolun sonuna az kaldı; hele biraz gayret!.
Kıvran daha bir süre düşünce azabıyla!
Ve rûhunda duyduklarının ızdırabıyla,
Yüksel Sonsuz’a doğru ve milleti de yükselt!
Yükselt ki, biraz ilerde tarih-i şehâmet...
.............................. .............................. ..........
.............................. .............................. ..........
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
TEN BİR KADAVRADIR
Ten bir kadavradır, içinde can olmayınca,
Gönül bir havradır, özde irfan olmayınca.
Dünya iç içe kuyu ve karanlık bir zindan,
Sînelere ışık saçan iman olmayınca.
Dimağlar buruktur ve yüreklerde hafakan,
Esip “üns” yelleri derde derman olmayınca.
Huzûrsuzluğa düştü beşer huzûr ararken,
Elinde Rab’den gelmiş bir Furkan olmayınca.
Yitirdi her şeyini kazanacağım derken,
Yolunu aydınlatacak burhan olmayınca.
Yıllar var ki aynı şaşkınlık sürüp gitmekte,
Düşüncelere hükmeden vicdan olmayınca.
Zâhire bakılırsa ümit mumu sönmekte,
“Neylesin Mahmutlar” Hak’tan ihsan olmayınca.
Asırlar var ki hep su dövüp durduk havanda,
Mârifetimiz imanla harman olmayınca...
.............................. .............................. ..........
.............................. .............................. ..........
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HIZIR ÇEŞMESİ
Ufukta ard arda şafaklar ve göklerde nûr,
Sarıyor her yanı, boğuyor karanlıkları;
Hırıltıda artık câhiliye artıkları..
Ve üfül üfül esiyor her tarafta huzûr...
Sanki bağrına ışıklar yağıyor gibi Tûr,
Göründü toplumun asırlık aradıkları;
Hızır çeşmesi şimdi başına vardıkları
Çehrelerinde ışıl ışıl parlayan sürûr.
Işık hep karanlığı takip etmiştir meşhûr;
Bütünleşiyor zamanın parçaladıkları,
Bir bir çıkıyor Hak dostunun anlattıkları;
Bizlere zaferler, gülbanklar; soysuza kubûr...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ÖLÜMÜN ÖTESİ
Gelenler bu dünyaya gidiyor birer birer,
Öteye inanmayan sînelerde burkuntu.
Her gün rûhları sarsan kederli birkaç haber,
Bunlar için hezeyan saklanacak tek kuytu.
Derbeder dünyalarında her şey mâlihulyâ,
Her lâhza nâsiyelerinde yokluğun eli..
Onlar için "Ebediyet" erişilmez sevdâ,
Yaşamak bin ızdırap; çektiklerinden belli...
Kimiler: "Gidecek her gelen!" tesellisinde,
Öyle ya bu hayatta çakırkeyf olmak gerek.!
Kimiler nefis ağında, gençlik pençesinde,
Zavallı hep bu hezeyanla tükenecek.
Âheste öğütüyor zaman ve dinmiyor çark,
Ne işe yarar çağın huzûr tesellileri.!
Bir meçhul an karşımıza çıkacak son durak,
Avutmaz bu yâveler zil zurna delileri...
Tıpkı varoluş gibi bir gerçektir diriliş,
Yolunu bulmuş gönüllerin ak dünyasında.
Bu kutlu yolculukta gâye Sonsuz’a eriş,
Ve beklenen mutluluk ölümün verâsında...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
BAYRAM SEVİNCİ
Ölüm ayrılık ama, bize bayram sevinci,
Hoşnut ise Yaradan yolda bulunmuş inci.
Gözsüzlere bu dünya nefsânîlik meşheri,
Germiş ağını bekler her bucakta bir peri...
Bu büyülü iklime kendini salan insan,
Serâzâd arzularla yaşar hemen her zaman.
Rûhunu sarar simsiyah perdesiyle yokluk,
Akar gönlüne tasa ve keder oluk oluk.
Ölüm bize dümdüz yol, onlara bir sarp yokuş;
Hakk’a varan yollarda yokuşlar bile pek hoş..!
İnançsızın murâdı her zaman Kâfdağında,
Dünya İrem olsa da onunki sel ağında...
Bizse, yatar kalkarız ama ekinler gibi..
Onlara göre ölüm bir çukur ki yok dibi.
* *
Doğrulun kör yığınlar, doğrulun O’na dönün!
Gelmeden akın-karanın ayrılacağı gün...
Yaradan bağışlar, rahmeti kahrından artık,
Biraz döğünün kapısında ağlayın artık!
Ceyhun olan göz yaşı eritir dağı-taşı,
Gönülde hüzün ağı her ibâdetin başı...
Gerilin yay gibi uçun semâviliklere,
Eğilmesin başınız yerdeki gölgelere..!
Yolda ölüm olsa da, bize bayram sevinci,
Hoşnut ise Yaradan yolda bulunmuş inci...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HER YERDE
SENİ ARARIM
Duyur rûhuma sevgini,
Kalmasın Sensiz kararım.
Mest et ki bezminle beni,
Her yerde Seni ararım.
Dört bir yanda izler ile,
Ufuklarda gözler ile,
En yürekten sözler ile,
Hem inler hem de yanarım.
Sular gibi çağlayarak,
Sana gönül bağlayarak,
Hiç durmadan ağlayarak,
Seni herkesten sorarım.
Arzum, kendimden geçeyim,
Vuslat şarabın içeyim,
Ak yolunu yol seçeyim,
Artık yollardan bîzârım.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
GEÇER
İnanıp Hakk’a eren geçilmez yoldan geçer;
Hak halkasına giren, deryadan-çaydan geçer.
Düşmüşse yâr yoluna "Ona Bağdat sorulmaz",
Yağma eder varını, servetten-maldan geçer.
Girince Dost hayale başka mâşûk aramaz,
O’nu özünde bulan inci-mercandan geçer.
Kiminin kasdı cemâl, kiminin kaş ile göz,
O’nu mahbûb bilenler, kirpikten-kaştan geçer.
Çay gibi akar varlık, akana meyl edilmez!
Âkıbeti görenler, her şeyden-baştan geçer.
Aşka yelken açanlar yol almıştır muhakkak,
Tadanlar aşk şarabın kaymaktan-baldan geçer.
Nefsini bilmeyenler bilmezler O’nu asla!
O’nu bilen ârifler ipekten-şaldan geçer.
Benlik ateşten atlas, gurur karanlık dâvâ,
Gidip O'nu bulanlar benlikten-candan geçer.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
SABIR
Sabır bir büyülü derman, arkasında iman,
Sabretmeyenin hâli hicran üstüne hicran!
Her şeyde var bir usûl, sabır da zafere yol,
Sık dişini azıcık, dolabildiğince dol!
Sabırla pişen insan, kemâle erer inan!
Acelecinin işi harmanda sapsız saman.
Teennî eden erer, acele etme sakın!
Vurulup dövünsen de ıraklar olmaz yakın...
Örümcek bekleyerek, ağa ağ ekleyerek,
Gider hedefe varır nice emekleyerek.
Sırattan ince bir iş, koş geçenlere yetiş,
Geçen sabırla geçti, aksi bir sürü teşviş...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ÇOCUK
Sînelerde koklanıp okşanacak tomurcuk,
Üfül üfül esen tertemiz râyihasıyla;
Yaradan’ın en büyük armağanıdır çocuk,
Masmavi dünyası, neş’e tüten havasıyla...
Millet ulu bir çınar, çocuksa bir çekirdek,
Sürgünler gibi kök salar toprağın bağrına;
İşlediği iş, fâtih ordularınkine denk,
Her gün yepyeni bir iklimi alır ağına...
Çocuk bir neş’e kaynağıdır yuvada inan!
En tatlı nağmeler gibidir soluğu-sesi..
Çocuksuz yuva eksik, onsuz mutluluk yalan,
Cennet meltemleri gibidir onun nefesi...
Goncalar gibi tebessüm eden çehresinde,
Her zaman ayrı bir güzellik tüllenir durur..
Çocukla seslendirilen hayat bestesinde,
Ebediyet âleminden şarkılar duyulur.
Yuva bir çöldür o filizleninceye kadar,
Çocuk cıvıltısıyla yuva Cennet’e döner..
Rahmet her yerde yaşlıyı ve çocuğu arar.
Çocuksuz yuvaya ne lütuf ne rahmet iner.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ÖTELER
Açılsın bir bir kapılar,
Bu dünyanın ötesinden..
Duyulsun altın şarkılar,
Ölümsüzlük bestesinden.
Yaşayan yaşadı bilin!
Ölüler siz de dirilin!
Melekler gibi gerilin!
Rûhunuzda Hak sesinden.
Uyanık sîneler bilir,
Gönül insanı dirilir,
Rûhlarına eser gelir,
Bilinmez’in nefesinden.
Ağlayan gözler açılır,
Gözlere ışık saçılır,
Ak-kara her şey seçilir,
Işık yayar hâlesinden.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
İHTİLÂL
İnkılâp rûhtan fışkıran bir ışık,
İhtilâl cesette dolaşan bir bit,
İnkılâp vahyi gölgesinde tesbit,
İhtilâl cemiyet bitmiştir artık..!
İnkılâp ufukta nûrlu bir şafak,
İnsanca özlenen hayata erme..
İhtilâl milleti yerlere serme,
Ve dalgalanan çatık kaşlı bayrak...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
SARSINTI
Evlerdi, yurtlardı gözümün nûru,
Görmeden baharı hazanı geldi.
Yapılanlar sînelerin sürûru,
Yapan yaptı şimdi bozanı geldi.
Gül bahçesinde bir muson rüzgârı,
Kırağı korkusu bülbülün zârı,
Izdıraptan hiç kalmamış karârı,
Bu işin de artık mîzanı geldi...
Saksıda güllerim buruşup gitmiş
Hızır-İlyas bir dem buluşup gitmiş;
Bahar yamaçlarla konuşup gitmiş,
Bize Azrâil’in ezanı geldi.
Kapımın önünde sanki bir son gün
Simsiyah örtüler, ışıklar ölgün..
Enbiyâ, evliyâ yurduna sürgün,
Göç edip gitmenin zamanı geldi.
Bana ne arkada kalan dünyadan!
Gözlerime büyü yalan dünyadan;
Benim’çün her zaman nâlân dünyadan,
Bir gerçek âlemin fizânı geldi.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
BU ÜLKE
Bu ülkede “han sarhoş hancı sarhoş”,
Yanıp gitmiş başakları biçilmez.
Sular akar isli-paslı ve nâhoş,
Yosun tutmuş pınarları içilmez.
Çoklarında heyecandan eser yok,
İsyan içinde aç, nankörlükte tok..
Ölmeden gömülmüş ararsan pek çok,
Hortlaklar diyarı yollar geçilmez.
Ak geçmişten kalmamış nâm u nişan,
Yıkılmış köprüler, yollar perişan;
Acı bir rüyâ bizlere ulaşan,
Yalan–gerçek birbirinden seçilmez.
Tarih bir koyda yanıp sönen fener,
Birkaç harâbe, bir-iki de kemer;
Üst üste devrilen bütün değerler,
Bir daha ya dikilir ya dikilmez.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
YÜZÜ YERDE
Yüzü yerde görünür kimde kemâl var ise;
Sürüm sürüm sürünür, bir kimse cebbâr ise.
Haddini bilmez azar, kendi kuyusun kazar,
Dış yüze “Durmaz sızar” içte gurur var ise.
Nefsi herkesten hakir, yaşlanıp olmuş bir pîr,
Eli, alnı bütün kir yârânı ağyâr ise...
Başını almış gezer, ne anlar ne de sezer,
Hayale inci dizer şeytanlara yâr ise.
* *
Gönül bir tahtırevan muhabbet onda sultan,
Cennete girer insan hep sevgi arar ise.
Hak kullarını sever, kullar Cennete iver,
Kimi dizini döver, eğer bir gaddar ise..
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
UYAN!
–Karanlık günlerin vâveylâsı..–
Her yerde sanki hazan!
Bağ bozuk, bağbân gamlı!
İnâyet Rabb’im aman..!
Dağ sisli, ova yaslı,
Etrafı sarmış duman...
Paslı gönül, sefil rûh,
Amanın buna derman!
Azgınlaşmış her gürûh,
İnsan değil, bir azman.
Böylesi görülmedi,
Baş yaba, ayak saman.
Görenler gerilmedi,
Bu ne müthiş bir zaman.
Kırık-dökük cemiyet,
Durum duman mı duman;
Zillet üstüne zillet,
Bekliyoruz kahraman...
Herkes başka şey söyler,
Gerekli bir tercüman;
Sağa-sola tökezler,
Görüş ufku toz-duman...
Hırsız evlere girmiş,
Adam yaman mı yaman.
Sevgili uçup gitmiş,
Avdetine yok güman.
Herkes uykuda hâlâ,
Gaflet derin bir umman;
İşleri serap, hülyâ,
Ne nâdim ne de pişman.
Uyan ve kendine gel!
Akıp gidiyor zaman,
Saati meçhul ecel!
Geliverir sormadan...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
UFUK
İnsana, insan denmez kendini bulmayınca,
Gönül bir virânedir sevgiyle dolmayınca.
Öze dön bırak teni, sever isen kendini,
Yolda kalırsın inan Allah’la olmayınca.
Nefsine uymuşsan tam, işin câm üstüne câm,
Bir yere varamazsın Hakk’a bağlanmayınca.
Allah mâşûk, Allah yâr, gayrısı sînede bâr.
Eremezsin huzûra aşkıyla yanmayınca.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
TOPLUM
VE
TEESSÜR
Ne yürekte heyecan ne kafada bir karar,
İradede can yoksa yaşamak neye yarar.
Yığınlar iflasta ve zarar üstüne zarar;
İnan gözlerim şimdi eski günleri arar.
Düşüncede sefâlet, mukaddesler târumar,
Cemiyet bir yığın; cemiyet kendinden firar;
Yaşamak zillet oldu, yaşamak insana âr,
Hayat denen bu ise, rûhum her şeyden bîzâr...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
NEREDE O YEMİNLER?
Kadrim bilinmedi deyip darılma!
Bilinmeden göçüp gitti büyükler.
Darılıp cepheden sakın ayrılma!
Himmet bekler taşınacak bu yükler.
Sen azmedip yürü, bilenler bilsin!
Yürü ki zirveler rükûa gelsin,
Zorluklar karşında bir bir eğilsin,
Yolunu bekliyor yerler ve gökler.
Makam arzusu, mansıp düşüncesi,
Pusuda bekleyen menfaat hissi.
Yoktu önce bunların hiçbirisi,
İhlâs tütüyordu bütün emekler.
Bir yangın görürsen söndürecektin,
Koşup hemen içine girecektin,
And içmiştin canını verecektin
Nerde o yeminler ve o dilekler..?
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
AK VE KARA
Apaydınlık bir dönem, kol kol gezen güneşler,
Semâda yüzüp giden kehkeşânlara inâd.
Her bucağı İrem Bağları’na denk o günler,
Gök kuşağı gibi zafer tâklarıyla âbâd...
Sonra bir kâbuslu devir ve aranan dünler
Çoklar firavunlaştı firavundan da berbâd.
Harâb oldu her taraf, soldu çiçekler, güller,
Bülbülün dilinde dinmeyen yeisli feryâd.
Gökler gamlı, bulutlar küskün, kurudu göller,
Virânelere döndü her yan, simsiyah eb’âd.
Yine rüyâlarda kor, tütüyor eski günler
Mışıl mışıl döl yatağında o millî murâd...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
EFENDİM
Hasret Sana bu gözler, gönlüm yolunu gözler,
Huzûra ersem bir kez, bahara döner güzler.
Erse pâyine başım, hep çağlasa gözyaşım,
“Sen Sen” deyip ağlasam, kalkar bütün pürüzler...
Köyünün pembe rengi, bulunmaz asla dengi;
Temizlenip giderler, günahla gelen yüzler.
Gelenler erer nûra, her biri bir sürura,
Rahmet yağar her yana, kalır mahrum gözsüzler...
Toprağından tozundan, o mübârek izinden
Zulmetli dünyalara akar gelir gündüzler...
Ölgün ne desem Sana, medhin düşmezdi bana;
Bir şey diyeyim dedim, vefâ etmedi sözler.
O derin şefkatinden ve engin himmetinden,
Dönüp bir teveccüh kıl; rûhum lütfunu özler!
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HAK ERLERİ
Koç yiğitler var gönül dünyasında,
Aramızda cefâsına dururlar.
Rûhlarıyla göklerin verâsında,
Bizimle tenezzülen bulunurlar...
Ay gibidir vicdanları, yüzleri;
Gönüllere taht gibi kurulurlar.
Bir an vefâsızlık etse gözleri,
Ömür boyu dövünür, vurunurlar.
Bir inhirâfa uğrasa özleri,
Hazan vurmuş güller gibi kururlar.
Şeker-şerbettir onların sözleri,
İşitenleri gönülden vururlar.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
SULTANIM
Başım fedâ olsun nûrlu yoluna,
Gönlümü fetheden Sultanım benim!
Bir kez merhamet kıl kıtmir kuluna,
Gönlümü fetheden Sultanım benim!
Kapına baş koymuş kulların bekler,
Her birinden yığın yığın dilekler,
Teveccüh etmezsen boştur emekler,
Gönlümü fetheden Sultanım benim!
Senin olmadığın her bucak ıssız,
Gönüller kararır inan ki Sensiz!
Gel rûhuma bir nazar eyle sessiz;
Gönlümü fetheden Sultanım benim!
Din yolunu açıp şehrâh eyleyen,
Pinhân-ayân her gerçeği söyleyen;
Gökte, yerde ümmetini dileyen,
Gönlümü fetheden Sultanım benim!
Hakk’a varılamaz Senden amansız,
Seni tanımayan gider imansız...
Kulunu mahşerde bırakma yalnız!.
Gönlümü fetheden Sultanım benim!
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
BAŞKASINI
Bir göz ki görmüş O’nu arar mı başkasını!
Bir can ki duymuş O’nu, anar mı başkasını!
Aşk ile yanan insan, sînesi kebap olan,
Pişmiş, ermiş bulunan duyar mı başkasını!
Aşktır gönül üstâdı; yetiştirir rûhları,
Aşka âşık olanlar tutar mı başkasını!
Gönül tahtların tahtı, Süleyman’ı muhabbet,
Hak sevgisini bulan, duyar mı başkasını!
Her işi başka safâ bu mâşûk u pür-vefâ,
O’nunla vuslat olan sarar mı başkasını!
Kullar O’na kul oldu, kulluğu cihan değer,
Kullukta fahir bulan anar mı başkasını!
Bulanlar o bulunmazı, eşi olmayan Sultan,
Güzelliği nümâyân, arar mı başkasını!
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
GÖNLÜMÜN VİRDİ
Yıllarca boşalıp doldum,
Her şeyi özümde buldum.
Karanlıktan hep korkardım,
Işığa erdim kurtuldum.
Ya şimdi neden korkayım,
Çelikten gerilmiş yayım,
Hem bugün hem de ferdâyım,
“Hû” deyip O’nunla doldum...
Ayrı düşen titrer elbet,
Şundan-bundan bekler himmet.
Kulluk boynumda bir kement,
O’na dayandım doğruldum.
Azrâil kiminin derdi,
Korkar ölümden en merdi..
O benim gönlümün virdi,
Şimdi onunla yâr oldum.
Korktuğum olmuştu önce,
Dünya gönlüme düşünce,
O’nu yokluğa gömünce,
Kendimde kendimi buldum.
Özünden geçmeyen bilmez,
Beden insanı dirilmez,
Ölmeden ölenler ölmez!
Ölüm yolunda yoruldum.
Kâh düşerek, kâh kalkarak,
Yürüdüm hep ağlayarak,
Çaylar gibi çağlayarak,
Umarım Hak’tan duruldum..!
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
KIRIK MIZRAP_2
RÛH UFKU
BEN GELDİM
Kulluğum başımda billûrdan bir taç,
Kullukla erilmez pâyeye erdim.!
Kapında bu benden hep Sana muhtaç;
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
Duydum büyünü en engin bir hazla,
Koşarken koşanlar Sana bin nazla;
Bense, işte bu perişan niyâzla,
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
Kalmadı korkum yakından-ıraktan,
Her şeyi çözen, çürüten topraktan;
Tek endişem var, o da son duraktan;
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
Fikirler bomboş ve hudutsuz fezâ,
Duyulan ürperti rûhlara ezâ..
Kapıkulların durunca niyâza,
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
Ses ver, öteden nağmeler duyulsun!
Ünsün akıp akıp rûhuma dolsun..
Kaybedenler yitirdiğini bulsun,
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
Üst üste şafaklar söksün çöllerde,
Açsın bahtımın ikbali her yerde;
Tıpkı bir tulû gibi perde perde,
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
Doğup esince nûrun tepelerden,
Duyulduğunda nâmın kubbelerden;
Taşarken celâlin minarelerden,
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
Hep uzak olsam da Sen yanımdaydın,
Bütün benliğime nûrunu yaydın;
Seninle olunca günlerim aydın,
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
Rûhumda hafakan, boynumda kement,
Hatırımı yakîninle mâmûr et!
Hâlim sana ayân, eyle inâyet!
Aç kapını, tut elimden ben geldim!
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
FÜSUNLU IŞIK
Söyler Seni yüz bin dil ile dağlar, dereler,
Her yanda tül tül esmâ ve sıfâtın görünür..
Duyunca adını her gönül ürperir-inler,
Çehreler büyülü bir mehâbete bürünür...
Vücudun aynasıdır varlık bunda şüphe yok;
Her varlıkta Cemâlinden bin bir edâ gizli..
Münkirlere olmasa da mü’mine şahit çok:
Gördüğümüz her şey âdeta lâhut benizli...
Füsunlu ışığın gerçi her simada ayân,
Ancak güzelliğine âşinâ olan görür.
Renkler, şekiller, sûretler Seni anar her an;
Anar ve çağıltılarla ummanına yürür.
Tesbih etmeyen var mı Zâtını bu cihanda?
Bütün eşyâ Senin şem’ine pervane döner;
Vuslat duygusu her sînede bir kara sevda,
Kara sevdalı olmak bile pâyeymiş meğer..
Bırakma hicranlara açık tahtımla beni!
Lütfedip vuslatınla rûhumu âbâd eyle!
Yakma ikbal bilmeyen kara bahtımla beni!
Bir nîm-i nigâhla olsun gönlümü şâd eyle!
Gönder ışığından rûhuma sönmeyen bir nûr!
Zuhûl etmeyeyim gayrı varlığından asla;
Ne olur insin artık mahzun gönlüme huzûr,
Kalmasın vadinin is’âfı bir başka fasla..!
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
AÇ KAPINI
İltifat et aç kapını bendeni sevindir.!
Nağmeler sun rûhuma ötelerin dilinden;
Sun, gönlümü saran hafakanlarımı dindir.!
Sunduğun gibi nâçârlara kendi elinden.
Sensin o tek merhametli, bana da bir ihsan,
Lütfeyleyip yolumu otağına eriştir,
Yol boyu her dönemeçte nezdinden bir burhan;
Sal gönlüme, ihsanını fakrıma yetiştir!
İç içe gurbetteyim, yok gurbetlerin dibi,
Ağarsın ak günler, gelsin zulmetin eceli.!
Sensin bu gamnâk gönlümün Biricik Sahibi,
Herkes gibi ne olur bana da bir tecelli.!
Bekliyorum yeni bir vuslat heyecanıyla,
Gönlüme o derin sevginin zevkleri insin.!
Ve kanatlansın rûhum aşkının tûfanıyla.
Hicran eksenli ızdıraplarım bir bir dinsin!
Duyayım kalbimde tecelli ettiğin ânı..
Ve bakışlarım sonsuzun rengine boyansın!.
Göreyim şevkin vuslata döndüğü zamanı;
İsterse artık her yanım ateşlere yansın...
O öyle bir hâl ki, orda güneş bir bengisu,
Madde çözülüp mânânın bağrında erimiş;
Rûh tecelli avında, gönülde kurmuş pusu..
Herkes bir büyülü temâşâ ufkuna ermiş.
O yerde, O’ndan başka hiçbir şey işitilmez,
Kulaklara çarpan ses duyguların bestesi;
Saatler "tik-tak", günler de doğup-batmak bilmez,
Orada bir sihirli meltem sarar herkesi...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
MÂBET VE İNSAN
Duyanlar rûhlarında imanın neşvesini,
Duyarlar ezanlarda ötenin şivesini,
Yürürler durmadan mâbette Hakk’a niyâza,
Ererler vicdanlarında en büyülü hazza.
Kulaklarda tın tın sonsuzluk mûsıkîsi,
Dolup taşar rûhlarına Kur’ân zemzemesi..
Dinlerler hep uhrevî işvesiyle zamânı,
Bilmezler gün bitiminde gün bittiği ânı.
Gözlerinde tül tüldür Cennet’ten bir nevhayâl,
Dudaklarında kâseler, kâselerde zülâl.
Gönüllerinde güm güm ebediyet bestesi
Ve dillerinde âvaz âvaz sonsuzun sesi..
Gergin boyunları nâzenin kuğular gibi,
Hislerinde derinlik, derinlikse yok dibi.
Revâka ilk adımla mâbet duygusu başlar,
Orada kuşlar kanat çırpar, şadırvan ağlar;
Orada rükûa varmış gibidir kubbeler,
Şehâdetle kükremiş sanırsın minareler.
Sütunlar el bağlamış duran kullara benzer,
Her köşede heybete bürünmüş rûhlar gezer.
Bu büyü ile insan âdeta lâl kesilir,
Burada kimbilir daha ne sırlar sezilir:
Her yanda his köpürür, her yana mânâ iner,
Mânâlar buğu buğu gelip rûhlara siner.
Dünya silinir gider, güneş ufukta söner,
Başlar meleklerin gezdiği iklime erer.
Bu masmavi âlemde bir sürü kalbi kırık,
Ve bir sürü de sîneleri delen hıçkırık..
Değişip her şeyin başkalaştığı bu yerde,
Ukbâ şafakları sökün eder perde perde.
Kalblerde solmayan renk renk duygular yeşerir,
Rûh huzûra erer, benlik bütünüyle erir.
Her ânı gülkırmızı bu ışıktan zamanda,
Sanır insan kendini bir lâhutî ummanda.
Rûh bu derinliği bir kere duyup tatmışsa,
Duyguları Allah’la, gönlünde de O varsa,
Geçmişse kendinden sonsuzun râyihasiyle,
Duyar en duyulmazı o füsunlu sesiyle,
Ta ötelerle selâmlaşır olduğu yerden,
Ve selâmlar alır ötedeki bahçelerden...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
İÇİMDEKİ EZAN SESİ
Elimde ışığın, dilimde sözün,
Bir ezan sesisin her an içimde.
Nakış nakış hayâlimde gül yüzün,
Sana düşmüş ayna olmak seçimde...
Bütün varlık Yaradan’ın güftesi,
Peygamberlik bu mânânın bestesi;
Mesajların ötelerin saf sesi,
Çağlar durur Ulu Furkan içinde.
Hep kevserler içtik bülbül dilinden,
Hep safâlar gördük kutlu elinden;
Geçmez gönül Sen gibi emelinden,
Yok bir başka peygamber bu biçimde.
Gel gürle, nâyın hep sızlayıp dursun.!
Kalbim sözlerinin sesiyle vursun;
İsterse bütün düşmanlar kudursun,
Hutben okundukça Çin’de-Maçin’de...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
İNSAN VE UFUK
Ömrün hazzı da ikbali de bitmeyen rüyâ,
Ufku ümide açık gönüller tasa bilmez.
Şevkin ezelî bahçeleri bir mavi hülyâ,
Bahar çağlar orada, hazan gelse eğlenmez.
Duymuşsa eğer eşyâdaki füsûnu insan,
Meykeşler gibi bakar çevresine ve coşar;
Bitevî çözülüp, oldukça gizliler ayân,
Bir belirsiz hisle, hep O Bilinmez’i duyar...
Dolaşırken artık, O’nun sihriyle dolaşır,
Gezer, her yerde ebedin âhengini dinler..
Her lâhza bir kere daha sonsuza ulaşır..
Ve aşkın hülyâlı havuzlarında serinler.
Elinde kâsesi, içer ama hep susuzdur,
"Su" der koşar çöllerde her zaman doludizgin,
İçi mağmalar gibi, çevresi kardır-buzdur,
Ufku engin, iradesi de yay gibi gergin..
Gönlünün her yanı güllerin tutuştuğu yer,
Şevkle gürler, endişeyle sarsılır derinden;
Oturur-kalkar, sürekli ufkunda öteler,
Duyar sonsuzu, duyduğu her şeyin içinden.
Denizler gibi buharlaşıp yağmura koşar,
Bulutlar gibi boşalıp toprakta demlenir;
Sînesi kıpkızıl kan, mercanlar gibi zâr zâr..
O engin ufuk önünde renklerle tüllenir...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HER YERDE CEMÂLİN
Her yerde cemâlin neye baksam neyi görsem,
Sevdayla salınıyor her yanda bütün eşyâ;
Vuslata koşuyor pervaneler gibi dünya,
Ah ne olur bir kere de ben vaslına ersem!
Doğsa yıllardır beklediğim ümit mehtâbı,
Ellerinle okşasan keder tüten çehremi;
Açsan bana da nezdindeki kudsî haremi,
Bitiverse bu hicranlı günlerin itâbı.
Aşkının ezelî feyzini gönlüme salsan,
Hiç bitmeyen asırlık hafakanlarım dinse;
Sînem mızrap yemiş bamteli gibi inlese,
Kalbimdeki sırrını dudaklara duyursan!
Gel, gamla tüten gecemin rengini siliver
Ve şu mahzun sîneme iltifatını duyur!
Boşlukta dönen benliğimi aşkınla doyur!
Tecelli et gönlüme, "bu da beytim" deyiver...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
O’NDAN SANATINA
Rûh, renklerle tüllenen çevresine bir baksa,
Kendini bu rüyâlar denizine bıraksa;
Sarar ufkunu pembe, mavi, yeşil, erguvan;
Her biri âdeta birer dil, birer gazelhan..
Nağmelerle gürlerler sabah-akşam sonsuzdan,
O müstağnî tavırlarıyla sesten ve sazdan:
Yerde nizam, gökte nizam, âhenk perde perde,
Varlık O’nun güzelliğini söyler her yerde.
Ufuklarda her zaman hülyâlı bir mavilik,
Uhrevîlikle tüten koylar yol yol selvilik..
Sırlı derinlikleriyle ovalar, obalar,
Yemyeşil fistanıyla gülüp oynayan bahar;
Sımsıcak vâdiler, şûh adalar ve mor dağlar;
Hiç durmadan işveyle ninni söyleyen rüzgâr.
Her dönemeçte yollar, köprüler var sevdâdan,
Sonsuzluk görünür her yerdeki bu edâdan.
Her yanı, her rengi, her şi’ri ayrı bir hazdan,
Duygular köpürür her lâhza nazdan, niyazdan...
Meltemler gibi bir yumuşaklıkla öteden,
Melekler uçup geliyor sanırsın göklerden.!
Geziniriz her an daha coşkun, daha gergin,
Semâvî senfoniler dinleriz ki, pek zengin...
Yer yer öteler ses verir kendi nefesinden,
Kurtulur rûhumuz varlığın dar kafesinden.
Ve sıçrar, cennetleri aşar duygular artık,
Her yanda O duyulur, duyulandan da açık..
Sur sesi almış gibi bütün rûhlar dirilir,
Sonra bir bilinmez yerde halvete erilir...
Güneşi Cennet’ten, çiçekleri de Firdevs’ten,
Gönlün zümrüt tepelerinde bin fecir birden;
Sökün eder bu âlemde ard arda her gece..
Ve yaşama zevkine erer insan gönlünce...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
UKBÂ MÜLÂHAZASI
Ölüm bir derin uyku, uyku ölüme tam eş;
Biri dünya, öbürü ukbâ buudlu kardeş.
Ölüm hareketsiz bir saat, durgun bir ırmak;
Uyku akrep-yelkovan arasındaki tik-tak...
Birinin nabzı ölüm hissiyle atar-durur,
Birinden taşan endişe, tâ rûhlara vurur.
Ölüm sırlı yolculuk, mezar tıpkı bir konak;
Her yanda sereserpe insanlar yaprak yaprak...
Hepsinde ukbâ ciddiyeti, uhrevî vakar..
Ve bir diriliş ümidiyle beklerler bahar...
Sessiz bir çağlayan içinde yüzerler gamlı;
Sevinç ve endişeyle yutkunurlar devamlı..
Kiminin rengi apak, kiminin ki sapsarı,
Kimi de hazan ortasında bekler baharı.
Kiminin çehresine âdeta ziftler akar,
Kiminin sîmasında sanki şimşekler çakar..
Bîhuzûr bakışlar.. huzûrla tüllenen yüzler..
Kapkaranlık geceler.. pırıl pırıl gündüzler..
Kan-irin içenler.. ve ziyâ yudumlayanlar..
Sürüm sürüm olanlar.. her dem O’nu duyanlar...
O’na uyanmış gözlerde sevinç damlaları,
Cennetlere denktir onların hâtıraları.
Görür gibi olurlar Firdevs’i az ötede..
Ve hûri besteleri dinlerler perde perde...
Ayak basıyor gibi bir gelin odasına,
Yürürler aşkla dopdolu vuslat adasına.
Menzilin, mesafenin olmadığı o dünyâ,
Uğrunda canların fedâ edildiği rüyâ...
Daha ötede ise sessiz bir sürü hayran;
Ne zaman var, ne de mekân, bir O, bir de insan...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ALLAH VE İNSAN
Tekmil insanlık her an Allah duygusuna aç,
Zihinler şirâzesiz, zihinler O’na muhtaç.!
Sezer her zaman apak vicdanlar bu duyguyu,
Düşünce çıkmazları Rabb’e ulaşma koyu...
İlmin o engin ufku, mantıkın hünerleri,
Dolduramıyor imandan boşalan yerleri.
Bir sürü ulemâ ve bir sürü de filozof,
Nazariyeleri çarpık, düşünceleri kof.
Ne fikirlerinde sadra şifa veren beyan,
Ne de madde ötesini olduğunca duyan:
Anlayışlar kısır; her şeyin mebdei meçhûl,
Tüm yığınlar faraziyeler ağında mâlûl.
* *
Oysa, her renkte ve her seste O’ndan bir mânâ,
Rûh ve hikmet ufkunda her şey insandan yana:
Varlık O’nun nûru, o Nûr’un dalgalanışı,
O, hem varlığın hem de hâdiselerin başı...
Bu sırrı kavrasa gönüller oturaklaşır;
Ancak oturaklaşan rûhlar O’na ulaşır.
Gözsüz görmese de, her yanı O kaplamakta,
Kalbe hep bu ilâhî münasebet akmakta..
Bütün hisler O’na uyanmakta perde perde,
Bir vuslat istikametinde ki, az ilerde...
Her tarafta kevserden gürül gürül çeşmeler,
Her yanda insan-Allah bestesinden nağmeler.
Fikir bu ufka erip gönülle birleşince,
Ayrı bir visal kapısı açılır her gece.
Bu eşiği aşan rûh kendi özüne erer,
Gerçek insan olmaktan gâye de buymuş meğer...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
SON UFUK
Sevmek ve sevilmekten gâye O’yumuş meğer,
İç içe aşk ve hicran;
Seven gönül tıpkı buhurdanlık gibi tüter,
Aşk ateşiyle her ân.
Uzat elini Ey Dost rûhum sevgine muhtaç!
Sensin derdime derman!
Hasretle yananlara vuslat yollarını aç!
Kalksın perde aradan!
Lütfunla her an gönlümde ayrı bir nevbahâr,
Canım yoluna kurban!
Her yerde ağın âşikâr, rûhum sana şikâr;
Olsun katlime ferman!
Gerçi cürmüm çok ama, gönlüm de tutkun Sana;
Ben bir muhtâc-ı ihsan..
İnayetinle al kalbimi kendinden yana!
Ey kulunu Yaratan!
Nefsim mavi, mor, pembe renklerle geceliyor,
Her hâlim Sana ayân..
Buruk vicdanım her zaman Seni heceliyor,
Yoktur ilmine pinhân...
Görsem şayet göreceğimi aklım dağılır,
Işığın mâh-ı tâbân..
Hülyâlarım rengini sırlı ufkundan alır,
Çağlar rûhumda ziyân.
Hep kara yalnızlık soluklar Sensiz sîneler,
Hicranla yanar vicdan..
Nûrunun lem’asına cihan verilse değer,
Işığın bize burhan..
Seninle güneş gibi parlar hayatın sonu,
Damlalar olur umman...
Duyarlar ufuk ötesi yaşayanlar bunu,
Bu ne yüce bir irfan!
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ÖLÜMLE ARALANAN KAPI
Ne hülyâlarla gelir gelenler bu dünyaya,
Her gelen tıpkı bir bayram sihriyle duyulur;
Oysa ilk adımla yolculuk başlar ukbâya,
Birer birer gelenler bir bir yola koyulur...
Bahar kokuları tüterken doğum evinde,
Esiverir kapı komşuda acı bir hazan..
Ve ötelere yol görünür günün birinde,
Kimsesiz rûhları sarar kapkara bir hicran:
Kararır aklın boşluğunda sınırsız gökler..
Ve kalb ufkuna üst üste yıldırımlar iner;
Bir meçhule doğru insan, sürünür, emekler,
Ürperir duyduklarıyla ve çılgına döner.
Yaşadığı dünkü sahillerden açıldıkça,
Hayat içindeki elemleri duya duya;
Kör-topal rûhundaki boşluklara daldıkça,
Sürüklendiğini sanır bir karanlık koya...
Sonunda deliniverir o lezzetli uyku,
Görünür hayat dedikleri yalanın dibi,
Rüyâ biter, ağarır gerçek âlemin ufku,
Salar hislere ürpertiler sûr sesi gibi...
Durmaz yürür bakarak bir ileri, bir geri,
Eski dünyası yıkık, yenisi de belirsiz;
Aralar ölüm duygusu bir bir perdeleri,
Ufuktaki ayın göründüğünden de sessiz...
Hayrette kalır rûh, dehşetle irkilir insan,
Sürüklenir yığınlar takılmadan engele.
Hazanla sararmış yapraklar gibidir her yan,
Savrulur kapılmışçasına bir deli yele...
Koşarlar gözleri mıhlanmış gibi ileriye,
Orda kopkoyudur zaman, ses vermez saatler;
İsteseler de artık dönemezler geriye,
Değişmiştir yer-gök, yağar her yana âyetler...
İnanan rûhlara ibadet bir burak olur,
Ererler meleklerin uçuştuğu iklime.
Kalb huzûrla dolar, rûh aradığını bulur,
Duyar Hak iltifatını kelime kelime.
Neş’e şimşekleri çakar mü’min çehrelerde,
Köpürür geçerken ışıktan yollarda hisler;
Vuslat cümbüşleri duyulur biraz ilerde,
Hûri besteleriyle yükselir tın tın sesler...
Bu yerde çiçekler, nergisler gibi göz kırpar,
Nabızlar başka atar, kalbler bir başka vurur;
Burada sürekli gözlerden tebessüm yağar,
Durması mukadder olsa, kalb sevinçten durur.
Kâh gönüller firdevslerde tenezzühe koşar,
Renk, desen, âhenk bir büyüyle gözlere siner;
Kâh güzellikler Cennet sınırlarını aşar,
Bu şehrâyine mevkiblerle melekler iner...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
RÛH
Rûh şuurlu kanun, özü, rengi meleklerden,
Bir sırlı görüntüyle duyarız gölgesini;
İnsanî ufka büyük armağandır göklerden;
Rûh ufkuyla dinleriz semâların sesini.
Melek kanadından tüyler almış gibi atak,
Rûhânîlerle iki parmaktan daha yakın;
Pervâz eder ilerler, hedefi o son durak,
Her menzilde duyar iltifatlarını Hakk'ın...
Birbirinin peşinde akrep-yelkovan gibi,
Sonsuzun nûruna doğru ve soluk soluğa;
Bir derinliğe açılır ki, görünmez dibi,
Yollar akar-gider bir ebedî mutluluğa.
Bu iklimde, ağlayanlar bile sevinç ağlar,
Her bucakta doğum neşîdeleri duyulur;
Rûhlardan taşan neş’e ırmaklar gibi çağlar,
Bu ufka ulaşan kendini bir başka bulur.
O büyülü âlemi Dost’uyla paylaşanlar,
Aşarlar bir hamlede mekânı ve zamanı;
Kendi rûhlarında gidip O’na ulaşanlar,
Duymazlar Sûr’u ve kıyamet koptuğu ânı...
Onlar öteleri, öteler onları dinler,
Işık olur, kitap olur, binek olur varlık;
Aşkları ve hicranları vuslatla serinler,
Açılır Hakk'ı temâşâ için bin aralık...
Görürler ömrün ikbal yollarını hep birden,
Bir el iner, hicranla akan yaşları siler;
Duyarlar ebediyeti oldukları yerden..
Ve rûh da, arayıp durduğu vuslata erer.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
NEFİS
Nefis insanın özü, ifadesi ve hızı,
Hep değişik havalar çalar elinde sazı..
Ona takılan er-geç sürüklenir zevâle,
Bir bilinmez yolla ki, gelmemiştir hayâle.
Nefsiyle insanlar hem diridir hem de ölü,
Ölüp gidenler benlik mezarına gömülü..
İnsanî duygular birer za’f, nefis bir avcı,
Onun ağına düşmek acılardan da acı...
İnsan bu serkeş ata gem vurup bağlamalı,
Ona her takılışında bin yıl ağlamalı..!
* *
Nefisle rıza ufkuna ulaşanlar da var,
Savaşır onunla ve her yerde Hakk'ı arar.
Şölene gider gibi yıldızlar arasında,
Rûhlara komşu olur göklerin verâsında.
İlerler nûrdan tâklar altında zaferlerle,
Buluşur bu ışıktan iklimde meleklerle..
Nûrlar köpürür durur, bozgun yaşar karanlık,
Bu mavilikte, nefis de rûh gibidir artık.
Uçar sürekli melek kanatları altında,
Erer göz görmemiş sürprizlere Hak katında.
Hep renk ve ses yağar bu atmosferden içeri,
Göklerde kudsîlere yağar onun benzeri...
Mekânlar silinir-gider, zaman mevhumlaşır,
Bu ufka eren nefis, gider Hakk'a ulaşır...
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
VARLIĞIN DİLİ
Gördüğün bütün eşyâ Hakk'a burhandır bize,
Sayfa sayfa bu varlık ayn-ı Furkandır bize.
Seyreden hayran olur kâinat meşherini;
Sunduğu her mânâ apaçık irfandır bize.
Mest ü mahmurdur ey Rab görenler cemâlini,
Tek bir şuâı O’nun bütün cihandır bize.
Sensin bütün eşyâyı kendine şâhit kılan;
Şâhitler doğru söyler, sözler ayândır bize.
Bildiğimiz ne varsa, tek zerredir irfandan,
Zerresi o irfanın tıpkı ummandır bize.
Rengârenk bu atlasa saçılan engin mânâ,
Sözlere taç giydiren sessiz beyandır bize.
İbretle bakanlara her varlık fasih lisan,
Duymayan bu lisanı gizli düşmandır bize.
-
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
BİR IŞIK SUN
Bir ışık sun ya Rab bize!
Gönlümüze nûrlar dolsun.
Yollarımız çıksın düze,
Her arayan Seni bulsun.
Gökler yere rahmet döksün;
Ufuklarda şafak söksün;
Zulmetler yıkılıp çöksün;
Her yanda Nâmın duyulsun..
Gözler bunu gözlerimiz,
Yorgun ve bitkin hepimiz,
Evvel-âhir emelimiz,
Her gün bir şehrâyin olsun...
Can kat cana ışığından!
Kuvvet gönder otağından!
Sun bir ziyâ nûr çağından!
Çarkın yeniden kurulsun.