-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1251. Seninle buluştuğum zaman, ayrılık ateşine yanarım. Senden ayrı düşünce de vefalı imişsin derim.
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. VI,2856)
• Ey güzel varlık! Bilmem ki nasıl söyleyeyim? Sen bizim canımızın nurusun. Sen kendi nurunu gösterince canın gücü kuvveti kalır mı?
• Ey benim canım sen öyle bir devlet kuşusun ki, senin gölgenin altında bütün kargalar devlet kuşu olurlar.
• Senin keremin dünyadaki bütün suçluların özürlerini diler. Her belaya emansın, her düğümü çözersin, her zor şeyin altından kalkarsın.
• Sen öyle değerli bir incisin ki, binlerce deniz sende yok olur. îlahî sıfatlarınla, üstün vasıflarınla sen pek büyük, uçsuz bucaksız, kıyısı olmayan bir denizsin.
• Seninle buluştuğum zaman sanki ayrılık ateşine düşmüşüm gibi yanarım da; "Sen ne vefasız dostsun!" diye inlerim, ağlarım. Senden ayrı düşünce de "Sen ne kadar vefalı sevgili imişsin!" diye feryad ederim.97
97 Bu beyit Nesîmî merhumun;
"Hicr erişince canıma aynı visal içindeyim
Senden ayrı düşünce, seninle buluşmuş gibi olurum."
görüşünü hatırlatmaktadır.
• 0 ay yüzlü sevgili ile buluşunca neler olur? Orasını Allah bilir! Çünkü sen ayrılık zamanında bana buluşma zevki vermedesin, cana canlar katmadasın.
• Gönül deli olmuşsa haklıdır. Çünkü onun aklını, sen aldın götürdün, yüzünü açıp gösterdiğin zaman da, yüzün ondan özür diler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1252. Hak yolunun ihtiyarları elbette gençleşir.
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ülün
(c. VI,2633)
• Evimde beni ziyarete gelen padişahtan kalmış bir iki şey, bir la'l yüzük, bir de hazine malı bir kemer buldum.
• Meğer dün gece ben uykuya daldığım sırada o gönül nurum, o can mahremim gelmiş.
• Padişahım dün gece evime gelince, o bildiğin mestane cilveleri ile evde bulunan yüzlerce kaseyi, yüzlerce testiyi kırmış, dökmüş.
• Bugün şu evin içini, bütün sevgilimin kokusu doldurmuş. 0 yüzden evin her köşesinde gizli bir güzellik var.
• Onun evde bıraktığı güzel kokunun tesiri ile bedenimdeki bütün kan hep şarap kesildi. Sanki tenimde bulunan her tüy geceleyin sevgilimin güzellik şarabını içmiş, sarhoş olmuş birer Hintlidir.
• Kulak ver de o sarhoş Hintlinin çeng gibi bükülmüş olan bedeninden gelen güzel sesli şarkıcıların seslerini duy, mestane naralarını işit!
• Şimdi mademki şarap da, ateş de, çadır da hazırdır; hak yolunun ihtiyarları elbette gençleşir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1253. Bugün sen başka bir cansın.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. VI, 2800)
• Gel canımın içine gir de, otur! Bugün sen bir başka cansın. Senin güzelliğine bu dünya bile şaşırmış kalmış da şaşkınlıktan ötürü dönüp duruyor. Kararsız olmuş. Çünkü sen bir başka cihansın.
• Ey can selvisi, hoşça salın! Çünkü sen bugün bir başka cansın. Ey gül bahçesi! Neşeli neşeli bir hoşça gül! Çünkü sen bir başka gül bahçesisin. Bütün dünya bahçelerindeki güllerin ömürleri kısadır. Çabucak solar giderler. Halbuki senin bahçendeki güller solmak bilmezler, sonsuza kadar ter ü taze kalırlar.
• Bütün insanlar bu dünyada ekmek ve su derdi ile didinip durdular, kendilerini harcadılar. Ey zamanın Yusufu, sen ise şu dünya kıtlığında bir başka ekmeksin, bir başka susun.
• Sen hayatsın, yaşayış alemisin. Halbuki bu dünya kulluk, kölelik dünyası. Allah'a yemin ederim ki, sen o eşi benzeri olmayan padişahlar padişahının bir başka eserisin. Senin benzerin olamaz. Sen bir harikasın.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1254. Aşıklar ızdırap potasında eriyerek, halis olanları meydana çıkar.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. VI, 2801)
• Aşıkları yakıp yandıracak gizli bir ateş gerek. Yalnız aşıklara mahsus olan bu ateş onları kederlerle, belalarla imtihan eder. Onları ızdırap potasında eritir, Hangilerinin halis, hangilerinin kalp olduklarını meydana çıkarır.
• Aslında aşıkların gönüllerini ezelde padişah dağlamıştır. Padişahın tahtı ortadadır. Fakat herkes oraya yaklaşamasın diye padişahın dört yanı ateşle çevrilmiştir.98
98 Büyük Hakk aşığı Galib Dede hazretleri bir beyitlerinde şöyle buyurmuştur:
"Ne zaman ki bezm-i canda buluşuldu kale-i kam
Bize hisse-i muhabbet dil-i pare pare düştü."
(Ezelde can meclisinde herkese nasibi dağıtılır gibi bize muhabbet hissesi olarak parça parça olmuş bir gönül düştü.)
• Aşk güneşi, göz kamaştıracak bir halde doğmuş, parlamış, her aşığın gönül penceresinden içeri girmiş, gönlü aydınlatmıştır. Bizler, zerreler halinde aşk güneşinin ateşi içinde oynayıp duruyoruz.
• Haydi aşıklar, buyurun! Aşk ateş yiyenlere bir sofra hazırladı. Sofranın ortasında çok harlı bir ateş var.
• Bu ateşin alevi, gök aynasına vurdu da, şu dönen kainatın her tarafına yıldızlardan ateş yağdırdı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1255. Ey çalgıcı; sen de sevgilimizin hikayesini söylemiyorsun.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. VI,2802)
• En son şunu söyleyeyim ki: Ey dilber! Sen bizi azıcık bir zaman için olsun aramıyorsun. Ey sakî! Senden de şikayetçiyim. Birazcık olsun, bizim içimizi yıkayarak bizi gamdan, kederden kurtarmıyorsun.
• Ey çalgıcı! Sen de sevgilimizin hikayesini söylemiyorsun. Çok çok söylemek şöyle dursun, azıcık bile olsun söylemiyorsun.
• Benim sana kötü sözler söylediğimden bahsettilerse inanma; ben senin hakkında kötü bir söz söylemedim. Kötü bir şey demedim. Ancak şu kadar dedim ki: "Sevgili azıcık da olsa çabuk darılıyor, bana kızıyor."
• Güzellikte, edada, kibarlıkta, sana benzer bir dost, sana eş bir sevgili yok. Şekerler yapılıp satılan bir diyardansın ama, birazcık suratın asık, birazcık suratın sirke satıyor.
• Şu gazele bak! Baştanbaşa gönül kanına bulanmış, birazcık koklasan, onda gönül kanının kokusunu duyarsın.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1256. Alet olmadan bu eserleri kim yaratabilir?
Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. VI,2626)
• Ey gönül! İnsanların birbirleri ile didikleştikleri bu dünyada, şu yağmada, şu talanda ne gördün ki varını, yoğunu, dükkanını bırakıp ötelere gittin?
• Hırs örümceği gibi şu yıkık evde, tükürükle ördüğün ağda sinekleri avlamaya çalışıyorsun.
• Dünya nimetlerinin zevkinden, lezzetinden, verdiği sarhoşluktan ötürü hakîkati göremiyorsun da, gönlünün dünya tuzağından kurtulduğunu sanıyorsun.
• Sellerin kopup geldiği şu alçak yerde, sel uğrağında kim balçıktan ev yapar? Sen tuzakta yem yiyerek karnını doyuranı hiç duydun mu?
• Ey gönül! Zamanı gelmişken şu dünya tuzağından sıçra, kurtul! Ezelde canlar bahçesinde uçup gördüğün yerlere git!
• Ey tavus kuşuna benzeyen ruh! Akıl kanadını aç, yüksel! Arşta uçtuğun yerler aklına gelmiyor mu?
• Ötelerde, arş üstünde pek mutlu olduğun yerlerde iken kaza ve kader îcabı uçtun, şu kirli yeryüzüne düştün. 0 güzelim kanatlarını verdin de iki üç tane yem satın aldın.
• Kıtlıktan çıkmış, çok acıkmış bir kişi gibi bu lokmaya öyle bir saldırdın ki, bazen dudağını ısırmada, bazen elini dişlemedesin.
• Nerede o padişahca himmet? Şehzadeye içirilen saadet sütü ne oldu?
• 0 sütle damarlarına karışan padişahca huy, kamil insan huyu ne oldu? Allah'a yemin ederim ki, o içtiğin ilk süt kana, pisliğe karışmaz.
• 0 padişahlar padişahı bizim çamurumuzu eliyle yoğurdu da; o himmeti, o ululuğu, o yüceliği sen onun elinden tattın.
• Allah'a yemin ederim ki, elest sesinin duyulduğu o dergahta padişah sana şeyhliği de, müritliği de öğretti.
• Gönülle sevgilinin bir olduğunu, ayrı olmadıklarını; bazen kilit olduğunu, bazen anahtar kesildiğini o sana haber verdi.
• 0 bazen öğüttür, bazen kayıttır, bağdır. Bazen zehirdir, bazen şekerdir; bazen tazeleşir, boy atar, bazen eskir, köhneleşir kurur gider.
• Ey sel bu yolda bazen yukarılardan aşağı doğru koşarsın, aktığın yerlerin rengine boyanırsın! Fakat denize kavuşunca artık renklerin kalmaz.
• Ey yeryüzü! Seni çok hırpaladılar. Durmadan seninle uğraştılar, seni kazıp durdular. Param parça ettiler. Fakat bütün bu işkencelere rağmen yaralanmadın, şikayet etmedin. Ey gökyüzü! Senin de bu ağır yük altında belin bükülmedi mi?
• Ey hakîkatler denizi! Yeryüzü, varlıklar senin dalgan ve köpüklerdir. Hem gizlisin, hem meydandasın. Her işte ve güçtesin, her an sayısız varlığı öldürürsün.
• Ey ışıklar saçan güneş! Sen de o denizden coştun, karanlıklar perdesini ışıklarla yırttın, ortaya çıktın, ondan aldığın göz kamaştırıcı ışıkları, nurları saçıyorsun.
• Ey azîz varlık! Eline aldığın her toprak altın kesildi. Hangi taşı seçtiysen la'l oldu, zümrüd oldu.
• Nice acılar, nice ekşiler senin yüzünden helva oldu, şekere döndü. Seçtiğin meyve güzelleşti, olgunlaştı. Kokular aldı, renklere girdi.
• Kimin talebesi olabilirsin ki, bütün kainatın yaratıcısı, ustasısın. Sen alet olmadan bu güzel san'atları, eserleri yaratmak, ortaya koymak kimin elinden gelir?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1257. Sen aşkın ta kendisisin, bizse senin gölgeniz.
Fe'latün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. VI,2890)
• Ey dudakları helva gibi tatlı olan sevgili! Acı söz söyleme! Ey yüceliğe ulaşmış dilber! Kendini üstün görme! Lütfet, kerem et; başını eğ, alçak gönüllü ol!
• Zaten sen acı da söylesen tatlı da söylesen, onlar tatlı dudaklarından çıktığı için hoştur. Gözün de, gönlün de nurusun. Sen cana canlar katarsın.
• Ey güzel varlık! Yüzünü gördüğüm gündenberi can da, gönül de mest oldu. Akıl da sevdalara düştü.
• Sen aşkın ta kendisisin. Bizse, senin gölgeniz. Bir an beni çirkinleştirirsin bir an da beni süslersin, güzelleştirirsin.
• Bana öyle geliyor ki, dün gece rüyamda seni gördüm de, o yüzden bugün bende bir hal var. Dünyalara sığmıyorum.
• Aklını başına al da sus! Çünkü nefis ile gönül ateşi alevleniyor, şu anda yükselen alevler, nefes almaya başladı. Sen ne buyuruyorsun? Konuşarak alevleri arttırmak mı istiyorsun?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1258. Sessizliğin ötesinden gelen nice feryadlar duydum.
Müstefilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c. VI,2955)
• Sevgilim, nurlar saçan ateşli yüzünü bir an için olsun örtmüyorsun. Ben ne zamana kadar güzel yüzünün karşısında coşayım, kendimden geçeyim?
• Sen benim bu halimi bilmezlikten gelerek bana; "Ne vakte kadar coşup köpüreceksin.
• Zaten yüzündeki parıltı, nur böyle olunca örtü ne işe yarar? Yüzlerce örtü örtünsen yüzlerce peçe taksan, duvaklar altına girsen yine bu yüzü gizleyemezsin."
• Can neylerine her an sen üfürüp duruyorsun. Sende bu coşkunluk olduktan sonra neyin ne suçu var?
• Aklın varsa ne diye deli oldun? Yani aşık oldun? Sen aşka ait değilsen başka yaratılışta isen neden aşka kendini verdin?
• Bütün cüz'lerimi, varlığımı aşkın kapısında susmuş, sessizce duruyor, gördüm. Fakat her sessizliğin, her susuşun altından gelen nice feryadlar, naralar duydum.
• Şems-i Tebrîz'e "Bu susanlar kimlerdir?" diye sordum. Dedi ki: "Vakti gelince sen de öğrenirsin."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1259. Allah'ım, hasretlerle dolu gönlümü kırmayı takdîr buyurursan, beni sevgilime kavuştur da ondan sonra kır!
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. VI,2999)
• Beni ne zamana kadar ayrılık acısı ile inciteceksin, kıracaksın, benim feryadımı duymuyor musun?
• Ayrılık elin elimi kırdı. Beni işten güçten etti. Beni ne vakte kadar kıracağını, perişan edeceğini bir bilseydim!
• Ey ayrılık şişesi ile oynayıp duran sevgili; dikkat et, taşlık bir yere geldin. Sırça gönlüm daraldı, aman aklını başına al; onu düşürüp kırmayasın.99
99 Mevlevî şairlerinden Şeyh Galib Dede merhum da;
"Yine zevrak-ı derunum, kırılıp kenare düştü
Dayanır mı şişedir o, reh-i seng-sare düştü"
(Gönül kayığım kırıldı, kıyıya düştü. 0 şişeden idi. Taşlı yola düşerse kırılmaz mı?) diye, bir gazeline bu beyitle başlamıştı.
• Bu taşlı ayrılık yolundan çabucak ayrılalım da buluşma bahçesine gidelim. Bu taşlı yolu bırakmazsan beni muhakkak kırarsın.
• Ayrılık yüzünden kanım içimde dondu, nar tanelerine döndü. Narı kırdığın zaman kanı işte böyle akar.
• Allah'ım, hasretlerle, acılarla dolu gönlümü kırmayı takdîr buyurdunsa bana, bari o vefasız sevgilinin yüzünü göster, beni ona kavuştur da ondan sonra kır, dök.
• Ey herkesin kendisine kul köle olduğu Şemseddin! Sen görüş aleminde padişahlar padişahısın. Bir bakışla yüzlerce gönül alanı kırar, dökersin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1260. Gönlün ne olduğunu ancak gönül sahibleri bilir.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. VI, 2722) • Gönlü gereği gibi anlamak için bir zaman gönül mahallesine girdim. Orada kaldım. Böylece gönlün halinden bir iz, bir nişan aramaya koyuldum.
• Bakayım "Gönlümün halleri nedir; nasıldır?" diye düşündüm. Gördüm ki,yalnız ben değil, bütün dünya ondan şikayetçi, onun yüzünden feryada düşmüş.
• Her ovada, her şehirde rastladığım bilginlerden, akıllı kişilerden gönüle dair ne düşündüklerini, ne destanlar söylediklerini sordum.
• Hepsi de gönlün elinden yakındı, yaka silkti, hepsi de feryada geldi. Bu hal bana dokundu. Gönül konusu üzerinde bir şüpheye, bir zanna düştüm.
• Sonunda bu konu üzerinde aklın bir işe yaramadığını anladım. Aklımı bıraktım, gönüle doğru sefere çıktım, yola düştüm. Fakat onun bulunmadığı hiç bir yer de görmedim.
• Aslında şu gönül, arif ile ma'rüf, yani bilen ile bilinen arasında tercümanlık edip durmada.
• Gönlün ne olduğunu ancak gönül sahibleri bilir. Ruhsuz kişi gönlün değerini ne bilsin?
• Sen gönlü ancak Allah kapısında, ilahî dergahta bulabilirsin. Gönül filanda fişmanda bulunmaz.
• Alemde kırık gönülleri onaran, eksiklikleri tamamlayan, dilediğini zorla yaptırmaya gücü yeten, her izi olanı, her izi bulunmayanı gereği gibi gören Allah'tan başkasında gönlü bulamazsın. Çünkü Allah, gönlü ev edinmiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1261. Karanlık gece bu kederli kula acır da onun halini hatırını sorar.
Mef'ulü, Fa'ilatün, Mef'ulü, Fa'ilatün
(c. VI,2962)
• Sana sitemlerim var. Sevgili, sen neden böylesin, neden hep beni üzüyorsun? Görüyorsun ki hastayım, gücüm kuvvetim yok. Neden gelmiyorsun? Neden beni görmek istemiyorsun?
• Gördün ki sapsarı olmuşum. Beni bu halde görünce ölmüş sandın. Bir insanın arkadaşı, dostu sen olursan o hiç ölür mü?
• Efendim, ruhum; hastalandım, ateşler içinde yandım da gelip beni görmedin, halimi hatırımı sormadın. Ey sağlığım! Ey ilacım! Benim iniltilerimi bile duymadın.
• Çok çekindim, çok saygılı oldum. Uzun müddet sabrettim. Fakat artık sabrım kalmadı da bugün nazlılığın, nazın aslı, kaynağı olan naz etmeye başladım.
• Bu gece ay doğdu. Nice benim can ilacım gelir. Ey zahmet, ey ızdırap! Sen demirden yapılmış bir burç bile olsan yumuşarsın, mum olursun...
• Karanlık gece acır da bu kederli kulun halini hatırını sorar. Geç kalmaktan korkmaz. Sonunda kadehsiz, mezesiz onu mest eder gider.
• Ey feryad! Ne zamana kadar süreceksin, bu feryad bitmeyecek mi? Sen çig tanelerinden de fazlasın. Bu zavallı kimsesiz kula pusu kurmuşsun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1262. Yaratıcının mecnunu olan kişi, onun dîvanesi kesilen kişi hiç Leyla'yı ister mi?
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün, Müstef'ilün
(c. VI, 2449)
• Ben bundan önce sözlerime müşteri arardım. Sözlerimi anlayacak, alacak kişi isterdim. Ben şimdi senden benim şu sözlerimi almanı istiyorum.
• Herkesin tapması için nice putlar yaptım, herkesi aldattım. Ama bugün Azerliğe doydum, put yontmayı bıraktım, putları kıran İbrahim'in sarhoşuyum.100
100 Azer: Birçoklarının sandığı gibi Azer, Hz. İbrahim'in babası değildir. Put yontan, put yapan bir kişi olup, ana tarafından İbrahim'in amcasıdır. Azer, put yapan bir putçu, Hz. İbrahim ise put kırandır. Asaf Halet Çelebi merhumun "İbrahim" adlı şiirinin ilk kıtası şöyle:
"İbrahim içimdeki putları devir elindeki balta ile
Kırılan putların yerine yenilerini koyan kim?"
• Öyle bir put karşıma çıktı ki, ne rengi var, ne kokusu. Ona daldım da işten, güçten oldum. Sen artık putçu dükkanına bir başka usta ara!
• Dükkanı elden çıkardım. Ben artık put yontmaktan vazgeçtim. Akıldan da kurtuldum. Deliliğin kadrini, kıymetini tanıdım, öğrendim; düşünceyi de bıraktım.
• Eğer gönlüme bir güzelin hayali gelirse, onu azarlarım. Ey yol şaşırtan; defol git, çık dışarı! Eğer ağır davranır çıkmak istemezse, onu yere yıkar, param parça ederim.
• Büyük yaratıcının mecnunu, onun deli dîvanesi kesilen kişi hiç Leyla'yı ister mi? Canı ordan, o taraftan olan kişidir ki, onun yeri bayrağın dibidir
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1263. Ey ruhanî güzel, niçin bizden kaçıyorsun?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. V, 2558)
• Ey ruhanî güzel! Ey can güzeli! Niçin bizden kaçıyorsun? Sen bizdensin, ev halkındansın, yabancı değilsin ki; sen kulun halini, ne durumda olduğunu bilirsin.
• Döktüğüm sıcak gözyaşlarımın hakkı için, sapsarı yüzümün hakkı için acı bana! Sana öyle gönül vermişim, öyle bağlanmışım ki, insan insana böyle bağlanamaz. Bu başka türlü bir bağlanış, başka türlü bir sevgi.
• Öyle bir haldeyim ki, bütün dünya, herkes gülse, neşelense sen olmayınca gülmek şöyle dursun, dünya bana zindandır. Her şeyden mahrum olan bu zavallı kuluna merhamet et!..
• Bütün yakınlarımla, akrabalarımla, dostlarımla beraber bulunsam, sen benden uzak olunca ben yıkılırım, perişan olurum, mahvolurum. Allah'ım, hiç kimse benim gibi perişan olmasın.
• Ey insafsız sevgili, sen dokuz kat göğü aşsan, ötelere gitsen, yedi denizi yaksan, yandırsan beni yıldıramazsın. Ben gökleri de aşkla, sabırla deler geçerim, ateşe verdiğin denizleri de aşar gelirim.
• Güneş gibi göklerin üstüne, dördüncü kata çıksan, gölgen gibi gizlice senin yanında sürüklenir, yine senden ayrılmam.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1264. Sen nurlar saçan mumun pervanesi değil misin?
Mef'ülü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. VI,2627)
• Şu sersemliği bırak, aklını başına al da aşık ol, aşık! Sen padişah oğlusun Bu esir oluş, ne zamana kadar sürecek?
• Bir padişah oğluna beylik de, vezirlik de yakışmaz, ayıp olur. Sakın aşktan başka bir şeyin peşinden koşma!
• 0 yükselmiş, beyliğe ulaşmış kişinin beyliği, beylik değildir. Ecel beyidir, Yüksek mevkî ve vezirlik sevdası aslında günah ve vebalden ibarettir.
• Bu tarafta, yani bu dünyada halk senin nasıl bir varlık olduğunu bilemez, ama mana aleminde sen eşsiz, ömeksizsin.
• Bu dünya ölümlü dünyadır. Bu fanî dünyada sen yüksek bir mevkîde değilsen, beylik, vezirlik elde etmedinse ne çıkar? Bunun ne önemi var? Sen öte tarafta manen ölmüyorsun, yaşıyorsun ya, bu sana yetmez mi?
• Sen insanoğlu kılığına girmiş, Allah arslanısın. Nefsinle yaptığın savaştan Hakk için, insanlık için çalışıp didinmenden bu belli olur.
• Gamlar geldi geçti, üzülme; mademki sen varsın, Allah'ın nuru içindesin. Bu hal er olmuş, geç olmuş ne önemi var?
• Sevgilinin değeri, kadri onu sevenin sevgisi ile ölçülür. Ey çaresiz aşık! Bak bakalım senin kadrin ne, değerin ne?
• Pervanenin güzelliği de, mumun derecesine bağlıdır. Sen de o nurlar saçan mumun pervanesi değil misin?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1265. Sana kurban olmak için, ben her zaman seher vaktini beklerim.
Müfte'ilün, Fa'îlün, Müfte'ilun, Fa'îlün
(c. VI, 3019)
• Ey güzel varlık! Sen aşıklarını korkutmadan, ürkütmeden tatlı bir şekilde öldürmedesin. Şu anda eğer beni öldüreceksen, bari canımı bir hoşça al!
• Hırpalamadan, tatlı, güzel bir şekilde öldürmek senin elinin bir hususiyeti, bir hüneridir. Bu yüzdendir ki sen, güzel gözlerinin kendilerine bakmasını isteyenleri, bir bakışta öldürüyorsun.101
101 Hz. Mevlana Divan'ının 972 numaralı gazeline de şöyle başlamıştı:
"Gerçeklerden haberli olarak ölen Hakk aşıkları, sevgilinin huzurunda şeker gibi erirler.
• Ben sana kurb'an olmak için seher vaktini bekliyorum. Bekliyorum, çünkü herkesten önce, herkes uykuda iken beni öldürmedesin. Bu ölümden kimsenin haberi yoktur. Bu öldürülüş ne tatlı bir öldürülüştür.
• Senin verdiğin ızdırap, dert, bela da bize senden geldiği için şeker gibi tatlı gelmektedir. Ne olur bize yardımda bulunun. Senden gelenlerin kapısını kapamayın, zaten sonunda beni bakışlarınla, kapı önünde öldürüp gidiyorsun. Hiç olmazsa bunu yapma!
• Ey nefsi ciğersiz, karınsız olan sevgili! Ey gamı, gamları gideren! Ey bizim içimizde sıcak nefesi ile kıvılcımlar düşürerek, alevler salarak bizi yakıp giden azîz varlık.
• Bize karşı her an kendini haklı çıkarmak için kalkan gibi bahaneler öne sürmedesin, kılıcı elinden atmışsın da kalkanla mı bizi öldürmek istiyorsun
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1266. Senden hiç kimsenin haberi yok.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V, 2929)
• Ey gönle gelip geçen hayal! Sen ne perisin, ne insansın. Hatta ne de hayalsin. Sen anlaşılamayan, şaşılacak bir şeysin.
• Senin gönlümden çıkıp nereye gittiğini anlamak için ayağının izlerini aramadayım. Fakat ne yeryüzünde, ne de gökyüzünde o izleri bulamadım.
• Gönlü uyanıkların, ötelerden haber alanların bile senden haberleri yok, ama senin senden haberi olmayanlardan, seni arayıp duranlardan, seher vakitlerinde senin aşkınla gözyaşı dökenlerden haberin yok mu? Onlara lütuflarda bulunmayacak mısın?
• Şu halde sen ya bu gönlümün dostusun, sevgilisisin, yahut senin kendir gönülsün. Belki de sen benim bakışımdasın, gelmiş gözüme girmişsin, gözümde yer edinmişsin. Yahut bakış da, göz de, görüş de hep sensin.102
102 Mevlana Mecalis-i Seb'a adlı eserinin 34. sayfasında aynen şöyle buyurur:
"Dil ve canda nihansın, gerçi her şey bî-haber senden
Cihan zatınla dolmuşken cihan da bî-haber senden
Nasıl bulsun seni can ve gönül senden ibaretken
"Gönül de, can da senin anca ki can da bî-haber senden."
• Ey gönül! Ne olur, bir lütufta bulun, bir iyilik et de az bir zaman için bir an bile olsa gel meydana çık, göz önünde dur!
• Acele edip geçip gitme! Seher ışığı ile geceyi nurlandır, gündüze döndür de öyle git!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1267. Sevgilinin hayalini almış, gönle hapsetmişsin.
Müstef'ilün, Müstef'ilun, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. V, 2450)
• Hiç bir tarafa, hiçbir kimseye bakmayasın diye sevgilinin hayalini almış gönlüne hapsetmişsin. Haddini aşmayasın diye o da sana hadsiz, hesapsız lutuflarda bulunmada...
• Şu altı kapılı tekkeden, dünyadan dışarı ayak atar, yani dünyaya gönül vermekten kurtulabilirsen, tertemiz Hakk aşıkları ile buluşur, onlarla anlaşır, onlarla düşer kalkarsan, manevî zevkler duyar, vecde gelirsin.
• Sende gizli bir kapı var. Altı kapıyı, altı tarafı araştırıp durma! 0 gizli kapıdan her gece çıkar, göklere yükselirsin, uçar ötelere gidersin.103
103 Altı kapı, altı yön "Sağ, sol, ön, arka, üst, alt" tavla zarı gibi altı taraf. Gizlı kapıdan maksat gönül kapısıdır.
• Sen uçmaya başlayınca tamamıyla uçup gitmeyesin, sabah olunca tekrar beden evine dönüp gelesin diye ayağına hayalî bir ip bağlarlar. 0 iple seni çeker geri getirirler.
• Rahim zindanına geri dön! Yaradılışın tamamlanıncaya kadar, temizlenmen, iyi bir insan olman için sana verilen ömür bitinceye kadar "Gir şu rahime!" derler. Ey zavallı insan! Bu dünya rahme benzer. Sen onun içinde kanlar içmedesin, kanlarla beslenmedesin, bu işten haberin yok.
• Can kuşunun kanatları bitip de beden yumurtası kırılınca, can Ca'ferlik göstermek, yani uçmak, ötelere geçmek için Ca'fer-i Tayyar olur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1268. Eğer ben her derdin, her gamın, her belanın başıma gelmesinden şikayet etseydim, sarsılsaydım bir adam olamazdım.
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. VI,2996)
• Eğer ben her derdin, her gamın, her belanın başıma gelmesinden sarsılsaydım, sararıp solsaydım bir adam olamazdım.
• Hakk aşıklarına aşk Mısır'ının, yani aşk ülkesinin ilahî kokusunu getirecek bir kılavuz olmasaydım, hırs, tama' çölüne düşenler gibi yolumu şaşırır, kaybolup giderdim.
• Eğer canlara can katan, canları aydınlatan mana güneşi göklerde dolaşmasaydı da, evde oturup kalsaydı, ben de o zaman kapıyı açmak, girenin çıkanın derdi ile uğraşmak zorunda kalırdım.
• Eğer can gülistanı, ızdıraplara, kederlere katlanan, onlardan şikayet etmeyen kişiyi okşamasaydı, ona lutuflarda bulunmasaydı, nasıl olurdu da ben seher rüzgarı gibi vefa bahçesinin habercisi olurdum?
• Aşk çalıp çağırmaya, oynamaya def çalmaya düşkün olmasaydı ben ney gibi, çeng gibi inler durur muydum?
• Eğer aşk sakim bana beni geliştirecek, kuvvetlendirecek deva sunmasaydı, sırça kadehin dudağı gibi incelir, giderdim.
• Toprağıma Hakk'ın emanetinin nuru düşmeseydi, ben de toprağın tabîatı gibi pek zalim ve bilgisiz kalırdım.104
104 "Biz emaneti göklere, yeryüzüne ve dağlara arz ettik. Yüklenmekten çekindiler, ondan korktular, insana yükledik." (Ahzab Suresi, 33/72).
• Mezardan cennete bir yol olmasaydı beden mezarında yaşar mıydım?
• Lutuf gönül bahçesi olmasaydı ben yaşayabilir miydim? Allah'ın lutfu coşmasaydı ben var olabilir miydim?
• Sus da hikayelerin doğuşunu güneşten duy! 0 doğuş olmasaydı ben zaten doğmaz, söner giderdim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1269. Her şey, senin nurunla varlık mağarasından çıkıyor, ezel bahçesine geliyor.
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. VI,2632)
• Ey şu karanlık künbetten, yani dünyadan göçüp kurtulan can! Senin yokluk ve yoksulluk diyarında çok yapacağın işler var.
• Ey varını yoğunu gizli görüş evine, yani ahirete, öteki aleme çekip götüren varlık! Neden ağlıyorsun?
• Yüzlerce yamadan ibaret olan kirli beden hırkasından soyunmuş, kutlu sıfatlar elbisesi giyinmişsin. Sen insan şeklinde üstün bir varlıksın.
• Gül senden utandığı için güzel, mübarek ayaklarının altına yapraklarını saçmıştır. Senin lütfunla diken dikenlikten kurtulmuş, kimseyi incitmez olmuştur.
• Var, yok; herşey senin nurunla varlık mağarasından çıkıyor da ezel bahçesine geliyor. Ey mana sevgilisi, sen nasıl bir sevgilisin? Ey mağara, sen ne biçim bir mağarasın?
• Senin elinden bir iş, bir çalışma şerbeti içen kişi, kendince bir işe, sevgi, insanlık işine dalar da, dünya işlerinde işsiz güçsüz kalır.
• Safa bahçesinde bir ağacın altında güzel bir dilbere gözüm ilişti. "Sen ne kadar güzel bir varlıksın! Nasıl bir güzelsin ki?" dedim. "Güzelliğin zevkine vardılar da ağaçlar, senden çiçeklere gebe kaldılar? Sen bir güzel değil de yoksa baharın canı mısın?"
• Onun güzelliği karşısında kendimden geçtim, secdeye kapandım da: "Ey sevgili!" dedim. "Allah aşkına söyle! Sen nasıl bir sevgilisin?"
• Dedi ki: "Nurlu yüzünün ne kadar güzel olduğu anlatılamayan Tebrizl Şems var ya, işte ben onun nurundan bir nurum."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1270. Gönlünde gizlediğini başkalarının bilmediğini mi sanıyorsun?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat
(c. VI, 2928)
• Gönlünde gizlediğini başkalarının bilmediğini mi sanıyorsun? 105
105 Rıza Paşa merhum:
"En ummadığın keşf eder esrar-ı derunun
Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanırsın?" demişti
• Allah sana uyanıklık ihsan etsin! Sen gönülleri uyur mu sandın?
• Gül mü bitecek, diken mi çıkacak? Her ağaç, gönlünde ne var ise onu ortaya kor.
• Seni hasta sansınlar diye, yarasa gibi gündüzden gizlenen kişi!
• Allah'a yemin ederim ki, kendini gizlemişsin ama sen herkesten daha çok meydandasın.
• Çeng her ne kadar feryad etmese de, feryada başlayınca ne hal alır, ne olur? Herkes bilir.
• Bir gamdan ötürü feryad etse de, yine herkes bilir ki onun aklı başında değildir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1271. Kim maddî varlığından kurtulursa hakîkate ulaşır.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. VI,2891)
• Bir kimseye yokluk dünyasından bir haber gelirse, onda beşeriyet halinden yani bedene ait ihtiraslardan, nefsanî arzulardan bir eser kalmaz. 0 adeta melekleşir.
• En yüksek yerlerden en aşağı yerlere kadar her tarafı illet, yani oluşlar, sebepler kaplasa, o ermişin himmeti sebeplere, olaylara önem vermez. 0, hadiseler üzerinde durmaz. Onun bütün varlığı, gönlü, aklı fikri Hakk'a yönelmiştir.
• Kim maddî varlığından kurtulur, benliğinden çıkar, yok olursa, ancak o hakîkat gözü ile Hakk'a yönelir.
• Etten, kemikten bir yığın olan bu bedende oturmakla beraber, o hadiselere, sebeplere bürünerek karşısına çıkan saf cevheri görür.
• Görünüşteki şekli ile tanışmayı, konuşmayı bir tarafa at da, bir başka hale gir, başka bir kılığa bürün! Çünkü o da bir başka halle senin karşına çıkmıştır.
• Ona şükretmeyi benden işit, benden duy! Senin canına, başına yemin ederim ki, o tatlılıkta bir şekeri ne tatmışımdır, ne de görmüşümdür.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1272. Bütün dünya güzelleri gelsinler, o güzelin kurbanı olsunlar.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c. VI,2970)
• Binlerce masal ile öyle bir dost hayali geldi ki, bütün dünya güzelleri gelsinler, onun ayağının önünde can versinler.
• Çok güzeller gördün! Hüri'ye benzeyen çok dilberlerin vasıflarını, güzelliklerini duydun. Fakat buraya gel de şu sevgilinin güzelliğine bak, edasını seyret!
• Canım onu bulunca varlığım yok oldu. Ayağını tuttum. Elden oldum, elim artık bir iş göremez oldu.
• Onun aşkının gül bahçesinden ciğerime bir diken battı. Fakat o öyle bir diken ki, yüzlerce gül bahçesi o dikene kul olsun, köle olsun.
• Aşkının verdiği zevke, güzellik güneşinin nuruna karşı ten nedir? Bir tozdan ibarettir. Can nedir. Bir buhar, bir buğudur.
• Onun yüzünün aşk bahçesinde şaşırır da gülden, yahut çınardan bahsedersen, dilerim Allah senin düşmanın olsun.
• Güzellerinin büyüsü ile büyülendik de, senin şairin olduk. Bir başka güzel yüzlüye gönül vermiyoruz. Aşık olamıyoruz. Ma'zeretimiz pek büyük.
• Ya Rabbi! 0 gün gelecek mi ki, o güzeller güzelini bütün dünyaya, yüzünün nurundan nurlar saçarak salına salına gelirken göreceğim.
• Benim acı canımın, onun balı ile tatlandığını, hoş bir hal aldığını, onun güzelliğinin bir kıvılcımı ile canıma yeni baştan bir heyecanın düştüğünü görecek miyim? Ömrüm buna müsaade edecek mi?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1273. Gönül ağız açınca, dil konuşmaz olur, susar.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. VI,2957)
*Can kırıldı da çok güzel, latîf bir can ortaya çıktı. Bu cihan yok oldu da, başka bir cihan kendini gösterdi. Maddî cihan yok olunca, mana cihanı belirir.
• Madeni bulmak için yeri kazarken, kazmaların açtığı yaralarla altın madeni kırılır, dökülür, parçalanır ama, kuyumcuların dükkanları altınlarla dolar, taşar.
*Sen susmadıkça, düşünce bir şey söyleyebilir mi? Düşünceyi ancak konuşarak belirtirsin, sen sustuğun zaman, düşünce içinde hapsolur kalır. Ama gönül ağız açınca, dil konuşmaz olur, susar.106
106 Hz. Mevlana dilsiz, dudaksız konuşma üzerinde çok durur. Dilsiz, dudaksız konuşmak, gönüllerin birbirine seslenmesidir. Gönülden gönüle yol vardır.
*Dünyayı dolduran binlerce ev, binlerce yapı, gizlice mühendisin gönlüne gelmeden meydana çıkmadı.107
107 Nasıl bir mühendis binayı yapmadan önce onun planını hazırlarsa, Cenab-ı Hakk da bilinmez gizli bir hazine iken, bilinmek diledi. Kainatı yarattı. Arifler a'yan-ı sabiteyi tarif ederken ilahî tasavvur üzerinde dururlar. Haşa Allah maddî bir varlık değildir ki mühendis gibi plan yapsın. Ama "kün" (=ol) emrini vermeden yaratılacakların hepsi ilahî ilimde belli idi.
*Sırların da ötesinde gizli bir sır var. Yani herşeyin ötesinde büyük yaratıcı var. 0 öyle gizli bir sırdır ki, mühendisin hatırına, gönlüne gelenler hep ondan, o sırdan meydana gelmektedir.
*Gönül tertemiz olursa; günahlardan, suçlardan yakasını kurtarırsa, o sır dünyayı tutar. İşte o zaman mekansızlık alemi belirir, madde kalkar, hiç kimse ölmez, herkes sonsuzlaşır.108
108 Ölüm şu madde alemi için var. Mana aleminde sonsuzluk var. Mana aleminde zaman yok, mekan da yok.
*Tebrizli Şemseddin'e yalvar da de ki: "Lutfet, o zamansızlık bahçesinden bir kerecik olsun, bize bak!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1274. Şu yaptıklarımızı biz yapıyoruz sanırız,
halbuki bizim yaptıklarımız Sen'dendir.
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. VI,2979)
• Hergün seher vaktinde bizi arayan Sen'sin. Biz gafletteyiz, uykuya dalmışız. Bizim uyanık devletimiz, saadetimiz Sen'sin.
• Sen'in yüzlerce baharın var. 0 yüzden biz gül bahçesine döndük, sevgilimiz Sen olduğun için çok mutluyuz. Gönlümüz rahat ve apaydın...
• Sen'in sevgi denizinde, gemiden daha elsiz, ayaksızız. Sesimiz de Sen'sin, neş'emiz, oynamamız da Sen'sin. Sallanmamız, yürüyüp gitmemiz de sensin.
• Gönül nelere dalmışsa, nelere vurulmuşsa hepsinden soğumuş, vazgeçmiş de ondan sonra gönle: "Bize tutulan, vurulan Sen'sin." demişsin.
• Bazı bazı cüz'î irademiz var da, şu yaptıklarımızı biz yapıyoruz sanırız. Fakat bizim yaptıklarımız da Sen'dendir. Çünkü şüphelerimizin, zannımızın öz mayası da Sen'dendir.
• Çektiğimiz her şeyi, hakîkatte Sen çekmedesin. Aldığımız bir şey yok ki hakîkatte onu bize alan Sen olmayasın.
• Ey efendim! Ey padişahım! Şahid ol; konuşmaya tövbe ettim. Artık bir şey söylemeyeceğim, Çünkü sözsüz, feryadsız sırlarımızı bilen Sen'sin Sen!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1275. Ey baş! Neye, kime secde ettiğini bil!
Mef'ülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. VI,2977)
• Hergün seher vakti bir peri kızı gelir. Beni çeker dışarı çıkarır, bana der ki:Canım benim, beni bırakıp nereye gidiyorsun?
• Sen bir aşık isen, benim gibi birisini bulamazsın, tacir isen benim gibi alıcı nerede var? Benim gibi candan bir müşteri bulunur mu?
• Bir arif isen gerçekten de canın bildiği, tanıdığı varlık benim; yok hiç bir şey değilsen benimle dost olursan, öyle bir hale gelirsin ki adeta kendiliğinden uçarsın.
• Yolunu şaşırmış bir kişi isen, sana Mustafa(s.a.v.)'in nurunu veririm, değersiz bir bakır iken seni en değerli ca'ferî altını haline getiririm.
• Alemin dayandığı, güvendiği bir kişi bile olsan, yine bizim yüzümüze muhtaçsın. Nurlu bir sabah haline gelsen, yine bir mana güneşine ihtiyacın vardır.
• Karadan ve denizden vazgeç de hakîkat Kaf dağına çık; kurunun, yaşın üstüne oturma, yani iyi ve kötü insanlarla ilgilenme, yaratılanları hoş gör!
• Ey gönül! Sen gerçekten gönül isen, kendini o mana sevgilisinden ayırma! Ey baş! Eğer sen de gerçekten baş isen, serserice secdeye kapanma! Neye, kime secde ettiğini bil!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1276. Aşk şehrinde yaşayan insanların her günü bayramdır.
Mefnlü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ülün
(c. VI, 2637)
• Bugün bu şehirde acayip bir gürültü, bir feryad var. Bütün bu işler bir güzeller güzelinin gözlerinin büyüsünden meydana geldi.
• Ey aşk şehri! Sen nasıl bir şehirsin ki, sende yaşayan insanların her günü bayramdır? Ey şehir! Güzellikle, letafetle mekanın zaman haline gelmiş de sen mekansız bir mana şehri olmuşsun. Sen dünyada gözle görülen şehirlerden değilsin.
• Böyle bir şehirde aslında mekanın yeri olmadığı gibi, zaman da yoktur. Ey güzel varlık! Senin mübarek nefesinle her yer görülmemiş, işitilmemiş, duyulmamış bir hale dönmüş.
• Bugün bu Mısır'da güzellik Yusufunun yüzünden, zorlamadan, alıştırmadan her kurt çoban haline gelmiş.
• Bu şehirde iki yüz yaşına basmış ihtiyarlar, o ilahî nefesle Yusufun aşkını düşmüşler de Züleyha gibi gençleşmişlerdir.
• Bu şehirde gönüllere, canlara hükmeden odur. Allah'ın takdîri gibi her şey aşkın emri ile olmaktadır.
• Gecenin karanlığı ay ışığında nasıl yok olup giderse, benim gibi senin gibi yüzlerce insan benlikten, bizlikten geçmiş de onun güzelliğinin nurunda yol olmuşlardır.
• Onun varlığından, huzurundan başka yerde mana fakîrlerine murat kapısı yoktur. Güneşe benzeyen yüzünün nurundan başka yerde kurtuluş bulunamaz.
• Onun vasfına, nasıl olduğuna dair bir şeyler söyledim ama iki sözüm kaldı onu da dinle: "Gücüm, kuvvetim yok ki bahs ettiğim filandır, deyeyim."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1277. Gönül yerinden fırladı, acayip bir yere gitti.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. VI,2860)
• Bizimle beraber oturanların akıllarını, fıkirlerini kapıp götüren birisi var. 0 bir ay mıdır? Uğurlu bir haber midir? Acaip bir dert midir? Acaip bir deva mıdır?
• Bizimle beraber oturanların arasında öyle bir saf yaran var ki, onun bakışından acayip bir nur, bir ışık gönül penceresinden parıldıyor.
• Bu nasıl bir candır ki, canım ona; "Sonsuz ol, ebedî olarak yaşa!" demek için sonsuzluğun ta kendisinden başını dışarı çıkardı, seslendi.
• Gönüllerinde gam karanlığından, ızdıraptan bağ, köstek bulunanlar, onun himmeti sayesinde acayip bir çözüm yolu bulurlar.
• Topraktan yaratılmış bu ten kalıbından, bu bedenden nasıl oldu da böyle göz kamaştıran bir ay parladı. Onun güzelliği karşısında gönül yerinden fırladı. Acayip bir yere gitti.
• Gönül hadiselerin vehm ve hayal evinden dışarı çıkınca acayip bir sarayı gördü.
• 0 sarayın duvarlarında, kapısında ruha ruh bağışlar bir şekilde sekiz cennet parıl parıl görünüyordu.
• Ey Şems-i Tebrîzî; bu kadar korku ve ümitten bizi kurtar da görülmemiş bir korku ve ümit, yokluktan çıksın ve görünsün!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1278. Gönül sırları
Mef'ulü, Fa'iIat, Mefa'îlü, Fa'îlün
(c. VI,2978)
• Ey gönül! Sabahtan beri sende bir başka hal var. Öyle coşkunsun, öyle kendinden geçmişsin ki, senin gibi coşkun ve dağınık olan beni göremiyorsun.
• Ey gönül! Sen nasıl bir ateşsin ki, nereden gelirse gelsin, her rüzgar seni canlandırıyor, alevini artırıyor? Hayır, hayır sen ateşten de üstünsün, rüzgardan da!
• Ey gönül! Ben seni anlatamam ki, sen her ne isen o'sun. Ancak ben şu kadarını biliyorum ki, sen şimdi güneş gibi göklerin perdelerini yırtmadasın.
• Ey gönül! Sen nasıl bir incisin? Senin değerini ne gökler bilir, ne de müşteri! Gönlü yarattığın için canım sana feda olsun Allah'ım!
• Otuz sene Mecnun gibi senin arkandan koştum, durdum. Hem de ıssız vahşi bir adada. Yaş ve kum bulunmayan bir adada senin ardında koştum.
• 0 zamanlar ben her şeyin, her varlığın senin eserin olduğundan habersizdim, gafildim; aklım, îman ve küfür düşüncelerine takılıp kalmıştı.
• Halbuki iman da senden gelen, senin nurundan ibaret bir lütuf; kafırliğin şüphesinin, her şeyi yapma gücünün bizde olduğuna dair inanç da senin bir takdîrindir.
• Sen hem cennetsin, hem cehennem, hem de kevser havuzu.
• Ey gönül! Sen iki cihandan da dışarı, bütün bir kainatsın. Her şey senden ibaret. Fakat sen, her şeyden münezzehsin, her şeyden berisin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1279. Sensiz ben baharı ne yapayım?
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün,
(c. V, 2458)
• Şişe fabrikasına doğru taş atma! Gönlü yaralı bir kimsenin gönlünü yaralama!
• 0 taşların hepsini benim gönlüme at! Çünkü başkalarının gönlünden benim gönlüm değersizdir. Başkalarının kalplerini kırma, sînelerini yaralama, onlara yazıktır.
• Ben kulundan başkasının yüzüne cefa ile bakmamam için, istersen, cefa çeken bütün esirleri esirlikten kurtar, yalnız ben esirin olarak kalayım.
• Ben vefa ile de, cefa ile de arkadaş olmuşum. Onlarla hoşum. Vefa göstereni de, cefa edeni de seviyorum, ama ne vefa ile ne de cefa ile yol arkadaşı olmak istemem. Ben yalnız seninle yola çıkmak isterim.
• Cihan zindanına gelmeden önce, ben hep seninle beraberdim, keşke ızdıraplarla dolu bu dünya tuzağına düşmeseydim. Çünkü senin yanında çok mutlu idim.
• 0 kadar çok söyledim: "Ben yerimden memnunum, sefere çıkmak istemiyorum" dedim. Dedim ama anlatamadım. Bak bu güç yolculuğa düştüm. Yükseklerden yeryüzüne indim.
• Lütfun beni aldattı da dedi ki: "Korkma, git! Benim keremim, bu yolculukta kılavuz olur, sana bir zarar gelmez.
• Gurbete gidersen, asıl yurdundan ayrılırsan, çekeceğin zahmetler, ızdıraplar seni pişirir, hamlığın kalmaz. Sonra olgun bir halde, hünerlerle dolu bir bilgin olarak yine vatanına dönersin."
• Ona dedim ki: "Ey bilgilerin canı; sensiz ben bilgiyi ne yapayım? Bilgi almak için senin yanından kim gider; ancak senin büyüklüğünden haberi olmayan gider."
• Senin elinden şarap içtiğim zaman, aklım başımdan gider. Hoş bir sarhoşluğu tadarım. 0 zaman tehlikesiz, korkusuz bir kimse olurum. Beşerî kötülüklerden kurtulurum.
• Efendim kulağıma yol kesenlerin sözleri gibi bir takım sözler söyledi, beni baştan çıkardı. Sersem edip yola salıverdi.
• Benim ötelerden bu dünyaya sürgün edilişimin hikayesi çok uzundur Eğer o eşsiz varlığın keremi bizim kederlerle dolu gecemize hoş bir seher göndermezse, ah hîlesinden ah...
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1280. Mutluluk neyinden yine hoş bir ses geldi.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. V],2967)
• Mutluluk ney'inden yine hoş bir ses geldi: Ey can! Sen, neşelen, el çırp! Ey gönül; sen de oynamaya başla!
• Manalar madeni, parlamaya başladı. Cihan mutluluktan kahkaha attı. Güzel bir sofra hazırlandı. "Haydi sofraya buyurun!" diye sesler geliyor.
• İlkbaharın hoş kokularını ciğerlerimize çekiyoruz. Yeşillikleri seyre daldık. Biz hay huylar içinde, bir güzel yüzlünün aşkı ile mestiz.
• 0 güzel varlık, bir deniz gibidir. Biz ise, bulutuz. 0 gizli bir hazinedir. Biz ise bir viraneyiz. 0 nurlar saçarak parlayan bir güneştir. Bizler onun nuru içinde oynaşan zerreleriz.
• Ben aşığım, günahlardan, kötülüklerden arınmışım. Beni bırak söyleyeyim!.. Hz. Mustafa'nın nuru ile ay'ı yarıvereyim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1281. Aşık ol da elemden kurtul!
Mef'ulü, Fa'lün, Mef'ulü, Fa'lün
(c. VI, 3036)
• Hakikat yollarında yürürken, bazen deve gibi bir bataklığa batarsın. Bazen da av gibi!
• Oğlum neden böyle koşup duruyorsun? Anlıyorum, sonunda doğru yolu bulacaksın.
• Ey gönül! Sen tarafsız tarafa git de, Hakk'ı orada ara! Hakk her şeyden münezzehtir. Sen onu bulmak için sebeplere takılıp kalıyorsun.
• Sen onu isterken, hak yolunda yürürken manevî zevklere kapıldın. Kaba saba, aba içinde iken, süslü ipekli elbiseler giydin.
• Aklını başına al da Hak aşığı ol! Çünkü aşıklıktan başkası baş ağrısı verir, dert verir, huzursuzluk verir.
• Çengi çalmak üzere eline alınca, seni ayıplıyacaklar diye utanırsın. Ama çalmaya başlayınca, etraftakileri neşelendireyim derken kendin neşelenirsin.
• Bu yolda gayeye varmak için aklı bırak! Düşünceden vazgeç! Hayranlık mutluluğunu elde et!
• Aklına bir düşünce gelince, onun zıttı olduğunu da bil! Birbirine zıt iki düşünceden hayretler içinde kalır, ihtimallere kapılırsın...
• Çünkü tereddüt insanı hayrete, hayret de tereddüde götürür. Bu iki değişik halden ötürü, şaşırır kalırsın, yerinde sayarsın, ilerleyemezsin.
• Düşünceye başlayınca bunun yolunu gör! Daha ne vakte kadar hakîkati söylemekle anlamaya çalışacaksın?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1282. Sen büyük ve üstün bir varlıksın. Kötülüklerle dolu bu dünyada ne işin var?
Mütefa'îlün, Fe'uliin, Miütefa'îlün, Fe'ulün
(c. VI, 2837)
• Müjde, ey aşıklar müjde! Bu ayrılık kalmaz. Sevgiliye kavuşma zamanı gelir. Elbette Allah Allah'lığını yapar, darda kalanlara acır.
• Kereminden iyi haberler ulaşır, binlerce bayram gelir. İki cihanın manevinimetleri önünüze konur. Siz henüz nerdesiniz?
• Allah'ın keremi kendine seni çeker de, gönül muradına erer. Artık gönülde onun bunun gamı kalmaz. Safa üstüne safa duyulur.
• Ey sadık aşıklar! Dostun yolunda doğruluktan ayrılmayın. Yanlış yollara sapmayın! Çünkü sizin içinizde vefasızlığı reddeden, ezelde verilmiş mutlu bir söz, bir ahd vardır.
• Ey Hakk yolcusu! Senin maddî varlığın toprak makamında iken gizli birsefer yapmıştı. Adamlık makamına gelince, üstünlük mertebesini bulman gerek.109
109 Bu beyitlerde insan ruhunun ezelde Cenab-ı Hakk'ın ruhlara "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" hitabına karşı ruhların "Evet" diye cevap vermeleri sebebi ile, Hakk'la adeta bir sözleşme, ahid yaptıklarına, bu yüzden doğru, vefalı olmaları gerektiğine işaret var. Ayrıca insanın maddî varlığının, bedeninin geçirdiği safhalara da işaret var. Ariflerce "Devriye' diye adlandırılan bedenimizin unsurlarının, minerallerden, bitkilere, bitkilerden hayvanlara, hayvanlardan insanlara geçen bir sefer yaptığı hatırlatılmaktadır. Bu sefer yanlış anlaşılmamalıdır. Ruh Allah'ın emrindedir. Bu seferin ruhla ilgisi yoktur. Sadece maddî varlığımız bahis konusudur. Çünkü tenasühü, ruh göçünü müslümanlar kabüul etmezler ve buna inanmazlar.
• Sen aslında bu dünyada bir misafirsin. Geldiğin yere, göklere, ötelere sefer et! Sen ibadetle, riyazetle bedenini, maddî varlığını hırpala ki, Allah sana kurtuluş yolunu göstersin.
• Gönül adını verdiğin bir damla kana baksana! Bu manevî varlık ayakla, kanatla gidilmeyen bir yoldan, bütün dünyanın çevresini dönüp dolaşıyor.110
110 Gönül, manevî bir duygudur. Kalple, kanla ilgisi yoktur. "Damla kan" mecazî bir mana taşır.
• Bazen batıya doğru gider, bazen doğuyu dolaşır. Velilerin nuru gibi bazen arş ve kürsü üzerine çıkar.
• Göklere kadar yükselen gözdeki nura bak! Göze o nuru vereni düşün! Onu mana içinde bul! Onun yarattıklarına hayran ol! Onu kendine çok yakın olarak bil!
• Sözü uzatmaktan vazgeç! Sus artık, senin ayağın yok mu? Ayağın varsa ve sen üstün bir varlık, Allah'ın keremine, ihsanına na'il olmuş, manen yücelmiş bir insan isen, bu kirli dünyaya neden tapıyorsun? Neden onun esiri oldun?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1283. Ben senin elinde bir kalem gibiyim.
Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün
(c. VII, 3306) • Sevgilim! Ben senin çadırınım, istediğin zaman kurarsın, istediğin zaman bozarsın. Ben senin elinde bir kalemim; istediğin zaman yontarsın, istediğin zaman da kırarsın.
• Ben bir sancak parçasıyım. Beni bazen baş aşağı edersin, bazen da tutar dağın tepesine çıkarır dikersin.
• Ben bir pencerenin nurunda, hava içinde görünen bir zerreyim. Sen pencerenin üstünde olduğun içindir ki titreyerek pencereye doğru gidiyorum.
• Sen sakın bana zerre deme! Beni bir cihan gibi gör! İki cihan da güneş olmasa aydınlanabilir mi?
• Eğer ben, sensiz padişah olsam ne işe yararım? "Biz" ve "ben" demem de yalan olur. Ama ben topraktan yaratıldığım halde seninle beraber bulunursam, o benlik ne hoştur.
• Ben sana sızlanırım, inlerim. Halbuki sen diyorsun ki: "Ben seni uzaklaştırdım." Görelim bu havada sen zerreye ne yapacaksın?
• Bir zerreye güneş tenezzül edip de danışır mı? Hem sen öldür, hem sen dirilt.
• Sen bu gönüle ne verdin ki, böyle sağa sola sapıyor? Bazen da ne sağ, ne sol, ne korku, ne güven biliyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1284. Can hekimi ne getirdi?
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. VI,2566)
• Can hekimi bana bir tepsi içinde yol armağanı getirdi. 0 tepsinin içinde bulunanlardan yiyince bunak bir ihtiyar da olsan, taze ve güzel bir genç olursun.
• 0 yediklerin bedene canlılık, kuvvet; canına da sarhoşluk verir. Gönülden gevşekliği, yüzden de sarımtıraklığı giderir.
• 0 Hz. İsa'nın tepsisi idi. İsa'dan can hekimlerine miras kalmıştı. Ecel zehrini bile içsen, o tepsinin içinde bulunanlardan tiryak, deva elde edersin, ölümden kurtulursun.
• Ey bu tepsiyi arzu eden kişi! Yüzünü bu kıbleye dön! Hakk'a yalvar! îİbadet et! Ona layık bir kul ol! Hakk'a candan yöneldiğin için temizlenir, cihanın ay yüzlüsü olursun.
• 0 tepside saklı olan can armağanı nasıl bir şeydir ki, dişe dokunmaz? 0 ne yaştır, ne kuru, ne sıcaktır, ne de soğuktur. 0 öyle mübarek bir haptır ki, ondan bir tane alsan, Hz. İsa'nın bulunduğu, kendisine ev edindiği gök kubbenin üstüne çıkarsın. Sonunda kamil bir insan olursun.
• Her aciz kişi, senin bu lütfundan, ihsanından kazançlar elde etti. Senin beslediğin asla zayıflamaz, perişan olmaz.
• Senin yer verdiğin, bir makam ihsan ettiğin kimse, bulunduğu yerden bir şey kaybetmez. Gamdan temizlediğin gönlü, artık gam işgal edemez.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1285. Sen ilk önce yaratılan bir ruhsun, hiç kimseden doğmadın.
Mütefa'îlün, Fe'ulün, Mütefa'îlün, Fe'ulün
(c. VI,2845)
• Sevgilim, beni kınayarak; "Niçin böyle yol ortasında düştün kaldın?" diyor. "Sevgili!" diyorum, "Sen bana öyle bir şarap verdin ki beni yere serdin."
• Ben yere öyle serildim, öyle kendimden geçtim ki, mahşerde bile kalkamam. Şarap kabının kapağını senin öyle edalı bir halde açışın, kadehi de nazik parmaklarınla öyle bir tutuşun var ki:
• Mest olmuşum, kendimi kaybetmişim. Fakat şu kadarını biliyorum ki, sen hemen geldin, elinle başımı tutup göğsüne dayadın.
• Sevgilim; sen gerçekten üstün bir varlıksın. Aşkının sakîsi olan o güzel gözlerin yok mu? Onlar bana kadehsiz şarap sunmadalar.
• Bu hal de senin lütfunu, ihsanını gösteriyor; gözlerinin şarabı ile mest olmasam, aklım başımda kalsa sevinçten çatlardım.
• Sen bana şarap sundun, ben ellerimi hemen neşeden birbirine vurdum.
• Sunduğun o bir kadeh yok mu? Beni binlerce elemden, mahrumiyetter kurtardı.
• Hele senin o yarı mest gözlerinden neşe, sevinç doğmuştur. Şu bir gerçektir ki: "Sen ilk önce yaratılan bir ruhsun, sen hiç kimseden doğmadın."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. VI,2831)
• Akşam namazı vakti gelince, herkes ışığını yakar, sofrasını kurar; ben de, gönlümde sevgilinin hayalini bulur, feryad ü figana başlarım!
• Gözyaşlarımla abdest aldığımdan ötürü, namazım böyle ateşin olur! Ezan sesi, mescidimin kapısına gelince, onu, yakar yandırır!
• Kıblemin yönü ne taraftadır ki, benim namazım kazaya kaldı! Sana da, bana da daima kazadan bir imtihan gelmededir!
• Acaba, Allah aşkıyla mest olanların namazı doğru mudur; sen söyle! Zira, mest olan ne zamanı bilir, ne de mekanı!
• Acaba, bu kıldığım ikinci rek'at mıdır, yoksa dördüncü rek'at mıdır? Acaba, hangi sureyi okudum?.. Çünkü, heyecandan dilim tutulmuştur!
• Hakk'ın kapısını nasıl çalayım? Zira, bende ne el kaldı, ne de gönül! Ben, bende değilim; benim elimi de Sen aldın, gönlümü de!.. Allahım; bende hiç bir şey kalmadı! Hiç olmazsa Sen, bana bir güven ver. bir eman ver!
• Allah'a yemin ederim ki, namazı nasıl kıldığımın farkında değilim! Rüku'ı tamamladım mı, imam kimdir; haberim bile yok!
• Bundan sonra ben, her imamın önünde ve arkasında gölge gibi olayım da, benim gölgemi düşürenin, beni yaratanın korkusundan bazan secdeye kapanıp güçleneyim, bazan de ayağa kalkıp uzayayım!
• Gölgenin ne değeri vardır? Onun rükü'ına da bakma, kıyamına da önem verme; gölgeden bir şey bekleme! Gölge cansızdır; onda bir can vardır sanma!
• Gölge, hesaba katılmaz; gölge, bir hiçten ibarettir! Çünkü o, başkasının canı ile kımıldanır, hareket eder! Gölge, bazan iki elini çırpar kendini meydana getiren sahibini arar!
• Varlığım kalmadığı için hep gölgeden bahsedip dururum! Gölgede ağız bulunur mu? Gölge, kendini düşürenin emrindedir; ona tabi olur!111
111 Bizler, dünyayı sevdiğimiz, kendimizi işlerimize çok verdiğimiz için, namazda, Hakk'ın huzurunda olduğumuzu düşünmeyiz de, yaptığımız yahut yapacağımız işleri düşünür dururuz. Ne kadar uğraşsak bu hatalardan kurtulamayız. Hatta, aklımıza gelen dünya işlerine kendimizi o kadar veririz ki, namazı şaşırırız. Yukarıdaki şiirde görüldüğü üzre, Hz. Mevlana, aşk namazı kıldığı için, Allah sevgisi ile mest olduğu için hangi süreyi okuduğunu, kaçıncı rek'atta bulunduğunu bilemiyor. Bizlerse, dünya sevgisi ile sarhoş olduğumuz için namazı şaşırıyor, hatıraları gönlümüzden atamıyoruz
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1287. însan Allah'a yakın olunca, tuttuğu yol ne güzel yoldur!
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. VI, 2830) • Ey konak bekçisi; sen, ne biçim bekçisin? Geceleyin hırsızlar gizlice bizim bütün varımızı yoğumuzu alıp götürmüş!
• Yüzüne soğuk su vur, uyan; bağır çağır! Senin uykuya dalışından, kazandığımız bütün kar ziyan olup gitti!
• Tembelliği bırak da, yıldız gibi, geceleri yol al, ibadetle meşgul ol! Sen, manen göklere yükselmişsin; yeryüzündekilerden ne korkarsın?
• Bir insan, Allah'la beraber bulunur, Allah yol arkadaşı olunca, o yol ne güzel yoldur? Sert cehennem bile, onun için ebedî cennet olur!
• Hatırlanmaya sebep olsun diye; "Ne armağan götüreyim?" deme! Güneş ve aya, armağan olarak kendi parlak yüzleri kafıdir!
• Sen, güzelce yat, uyu; bahtın, senin için uyumaz!112 Sen, öyle uğurlu bir kişisin ki, eline taş alsan akik madeni olur!
112 Bu mısra, Fuzülî merhumun şu beytini hatıra getiriyor:
"Şeb-i hicran yanar canım, döker kan çeşm-i giryanım
Uyarır halkı efganım, kara bahtım uyanmaz mı?"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1288. Aşıklar topluluğunun rengiyle boyan da, can zevki al!
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. V, 2577)
• Hakk aşıkları topluluğunun rengiyle boyan da, can zevki al, manevî heyecanlar duy! Aşk meyhanesinin bulunduğu semte gel ki, orada, mana şarabını son damlasına kadar içenleri göresin!
• Hakk Aşıkları meyhanesine gel de, bir sevda kadehi çek! Bırak; ham kişiler seni çekiştirsinler, onlara rüsva ol! Şu fani başın iki gözünü bağla ki, gizli olan gözü göresin!
• Eğer cananı, gerçek sevgiliyi kucaklamak arzusunda isen, iki elini aç! Topraktan yaratılmış olan beden putunu, benlik putunu kır ki, güzellerin yüzünü göresin!
• Ne zamana kadar binbir kocadan arta kalan bir acuze için, yani dünya için kendini harcayıp duracaksın, ona değer vereceksin! Üç dilim ekmek için bu didinmeler, bu ıztıraplar, bu paralanmalar değer mi?
• Gerçek sevgili, geceleyin herkes uyuyunca ev ev dolaşır, aşıklarını arar! Sen, aklını başına al da, bu gece, haşhaş yiyerek uykuya dalma; seni uyutacak yemekten el çek ki, mana yemeği yiyesin, ağzının tadını bulasın!
• "Düşman, beni filandan ayırdı!" diyorsun! Yürü; filanı terket de, bir filan yerine yeni bir filan göresin!
• Sana sevme duygusunu vereni, düşünce lütf edeni, yani Allah'ı düşün;başka bir şey düşünüp de üzülme! Gerçek sevgiliyi düşünmek, elbette ekmek kazanmayı düşünme yüzünden çekilen ızdıraptan iyidir!
• Bu sözleri artık bırak, sus! Sus da, bu sözleri sana söyleteni düşün, ona doğru yönel! Candan cihandan geç ki, asıl canı, asıl cihanı göresin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1289. Ne zamana kadar gurbette kalacaksın?
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. V, 2572)
• Sevgilim! Gurbet ellerinde neden bu kadar çok kalıyorsun; daha ne kadar perişan olacaksın? Bu gurbetten vazgeç, geri dön!
• Ben, sana yüzlerce mektup gönderdim, geri dönmen için yüzlerce yol gösterdim! Ya mektuplarımı okumuyorsun, yahut dönme yolunu bilmiyorsun!
• Artık, gurbetten geri dön! 0 bulunduğunuz yerde, kimse senin kadrinı kıymetini bilmez! Sen, mana madeninin pek az bulunur bir incisisin; o taş yüreklilerle oturma!
• Sen; hem susun, hem ırmaksın, hem de hakikat suyunu arıyorsun! Sen; hem arslan, hem ahusun, hem de bunların hepsinden daha iyisin!
• Can, daha ne kadar ayrılık ateşine yanacak? Sen mi daha güzelsin, yoksa can mı? Canım ile öyle karışmışsın ki, sen can mısın, yoksa cananın ışığı, nuru musun?
• Geceleri ayın nurusun, dudaklarda halis şekersin, ağızlarda lezzetsin! Ya Rabbi; Sen, nasıl bir varlıksın? Ya Rabbi; Sen, dünyanın görülmemiş bir güzelisin!
• Bizim için, aşkınla can vermek, şeker gibi ölmektir! Sen'in avucundan şeker yemek, hayat kaynağının başıdır!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1290. Hayalin, daima, iki gözümün önündedir!
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. V, 2598)
• Ey canım, ey cihanım! îyilik olsun diye bir an için olsun, yüzünü bize döndürür isen ne ziyan edersin, neyin eksilir?
• Yüzün ateş gibi parlak, kokun gül kokusu gibi hoştur! Aman ya Rabbi;sende nasıl bir güzel yüz var! Aman ya Rabbi; sende nasıl hoş bir koku var!
• Senin hayalin, hep iki gözümün önündedir; uyanık olduğum halde ne güzel bir rüya görüyorum!
• Hayalin gönlümü okşadığı zaman, hasta gönlüm bu iltifatın, bu manevî zevkin yüzünden kabına sığmaz olur!
• Sağlıklı da olsam, hasta da olsam, sana bakarım da; "Sen, ay parçası mısın;sen, göz nuru musun? Yoksa sen, bambaşka bir can mısın?" diye sorarım!
• Senin güzelliğinden utandığı için, gül dalı, başını önüne eğmiştir; bülbül, benim inleyişimden ötürü, inlemez olmuştur!
• Bütün bunlara rağmen, ey gözüm, ondan ümidini kesme; gözyaşları ile ötelerden inciler yağdıran bahar bulutu gibi ol, sen de inciler yağdır!