-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1211. Aslında aşk sultanlıktır, olgunluktur, murada ermektir
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün,
(c. VI, 3059)
• Aşığın ayıplanmadan, adının kötüye çıkmasından korkusu olur mu? Çünkü aslında aşk sultanlıktır, olgunluktur, manen murada ermektir.
• Aşk kaplanı, cihanın renginden, kokusundan hiç korkar mı? Yokluk timsahı, cehennemi yutmaktan çekinir mi?
• Aşık, o şarabın verdiği mestlikle ne hallere düşer, kadeh bile o şarabın yüzünden erir, kadehlikten çıkar.
• Toprağın da yeri mi, sözü mü olur? Tür dağına o aşk şarabının bir katresi döküldükte, dağ, binlerce gürültü ile oynamaya başladı. Binlerce coşkunlukla düştü.
• Sen dayanıksız sırça bir gönüle sahip oldukça, aşk kadehinin ne olduğunu, onun gücünü ve tesirini ne bileceksin? Sen dünya sevgisi, dünya nimetleri tuzağına düşmüş bir kuşsun. Aşk tuzağının ne olduğunu nereden bileceksin?
• Bana bak da gör, bu dünyada halkın en aşağısıyım. Ama öyle kendimden geçmişim ki; kim ileridedir, kim aşağıdadır, ayırdedemiyorum
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1212. Gönlüm bedenimden sıçrayıp çıksaydı da bir daha geri gelmeseydi.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, MUfte'ilün
(c. VI,2461)
• Gönlüm bedenimden sıçrayıp çıksaydı da bir daha geri gelmeseydi. Böylece ben, beni çok hırpalayan, perişan eden gönülden kurtulsaydım ne iyi olurdu. Ben gönülsüz kalınca, dünyada hoşa gitmeyen ne varsa, hepsi güzelleşir, hepsi hoşa giderdi . 74
• İyi olsun kötü olsun, doğru olsun eğri olsun, az olsun çok olsun, hoca bunların hepsinden de kurtulurdu.
• Lüzumsuz bir iş kalmazdı. Bıkmak, usanmak yok olur, giderdi. Ne bilgi kalırdı, ne abdallık; mutluluk meydana çıkar, davul çalmaya başlardı.
• Toprak yığınımın yani mezarımın üstüne çık da bağır; de ki: "Ey beni öldüren kişi; ben görünüşte mezardayım ama, aslında çayırlıktayım, çimenlikteyim."
• İnsan, Allah ile beraber olduktan sonra, mezarda bulunması ne hoştur, ne güzeldir. Allah'ın sevgi tuzağına düşmüş kişiye şeytan ne yapabilir? Onu hiç tuzağa düşürebilir mi?
• Fazlaca Allah'tan ayn düşen kişi "Hallac-ı Mansür" olsa karıncadan bile güçsüzdür. Küçüktür, zavallıdır. Çünkü onun dayanacağı, güveneceği yoktur.
74 Bu beyitlerde Hz. Mevlana, insanı perişan eden duygularından kurtulmayı anlatıyor. Daha doğrusu, kendini beğenmeyen, kendinden kurtulmak isteyen bir insanın ruh halini dile getiriyor. Nitekim Mesnevî'nin V. cildinin 668-670. beyitlerinde aynen şöyle buyurur:
"Damarlarım attıkça, canım bedenimde oldukça kaçmadayım, insanın kendinden kaçıp kurtulması kolay olur mu? Başkasından kaçan, ondan uzaklaşınca, ondan kurtulunca, kaçmayı bırakır, olduğu yerde durur. Ben ise, hem kendimin düşmanıyım hem de kendimden kaçıp kurtulmak istiyorum. Kaçarken kendimi de beraber götürdüğüm için kendimden kurtulmama imkan yok. Bu yüzdendir ki, benim işim kıyamete kadar durmadan kaçmaktır, kaçmaktır." Ahmed Haşim merhum da "Başım" adlı şiirinde düşünceleri ile gönlü arasındaki uçurumu anlatır.
"Bî-haber gövdem gelmiş konmuş
Müteheyyiç mutakallis bir baş
Ayırır sanki bu baştan etimi
Ömr-i ihrama mu'adil bir baş
Ürkerim kendi hayalatımdan
Şanki kandır şakağımdan akıyor
Bu kızıl çehrede ateş gözler Bana güya ki içimden bakıyor
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1213. Aşk, Allah evidir, ey Hakk aşığı; sen de o evde oturmaktasın.
Mefulün, Failat, Mefa'îlün, Fa'ilat
(c. VI,2997)
• Ey başımızın üstünde dönüp duran gökler! Siz de o mana güneşinin aşkına tutulmuşsunuz, siz de, benim giydiğim gibi aşk hırkasını giymişsiniz. Sizler de benim gibi aşıksınız.75
75 Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'in başka bir yerinde:
"Eğer başımızın üstünde dönüp duran şu gökler aşık olmasalardı, göğüsleri böyle saf ve temiz olmazdı." diye buyurmuştur. (c. 6, nr: 2674)
• Vhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.gifi aşıksınız. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim: İçiniz de, dışınız da pırıl pırıl, lekesiz, ter ü taze yem yeşil...
• Sizin biz zavallı insanları etkileyen dört unsurla ilginiz yok. Su sizi ıslatamamış, toprak sizi kirletmemiş, ondan uzaksınız, ateş de sizi yakamaz. Hele' rüzgar size hiç bir şey yapamaz.
• Ey değirmen çarhı gibi dönüp duran gök, seni hangi ırmağın suyu döndürüyor? Bir defacık olsun söyle? Sen ne de sağlam demirden yapılmış bir çarksın...
• Bazen bir dönüşte yeryüzünü îrem bağı gibi süslersin, her tarafı çiçeklerle, güllerle, meyvelerle doldurursun, bazen öfkeye kapılır, ortalığı kırar geçirirsin, ağaçları bile köklerinden söker atarsın.
• Sanki güneş bir mumdur, sen de, ey gök, onun pervanesisin. Bu yüzdendir ki, gönül verdiğinin etrafında dönüp, duruyorsun.
• Ey gökyüzü! Sen de hacılar gibi ihrama büründün, maddî bir örtü sarındın Kabe'yi tavaf ediyorsun.
• Allah; "Hac edilecek yere erişen emandadır."76 diye buyurdu. Ey Hakk'ır emrine uyan, gökyüzü, bu yüzden sen afetlerden kurtulmuşsun.
76 Al-i İmran Suresi, 3/97. ayete işaret vardır.
• Şu dünyada gördüğümüz herşey, hepsi bahanelerdir. Ne varsa aşktan ibarettir. Aşk, Allah evidir. Ey Hakk aşığı, sen de o evde oturmaktasın.77
77 Hz. Mevlana'nın şu ruba'îsi aynı konuyu ifade etmektedir:
"Her nereye başımı koysam secde edilen ancak odur, altı cihette de ve altı cihetin dışında da ma'bud ancak odur. Bağ, gül, bülbül; güzel dost, bunların hepsi birer bahanedir. Bunların hepsinden de maksat yalnız odur.
• Artık bundan fazla söylemem. Fakat Allah'a yemin ederim ki, şu gönülde söylenecek ne nükteler, ne manalı sözler var. Var ama onları söylememe imkan yok.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1214. Ey başı kesilmiş ney; dilsiz, dudaksız olarak sırlar söyle!
Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fe'ilat
(c. VI,2994) • Ey güzel sesli ney! Çıkardığın seslerle gönüller almadasın. Hoşsun, güzelsin, sıcak sıcak nefes vermedesin. Soğuklukları silip, süpürmedesin.
• İçin bomboş, ne boğum var, ne başka bir şey! Sen dertlere düşmüş, perişan olmuş gönüllerden, dertlere düşmüş canlardan derdi, elemi almakta, onları da kendine döndürmekte, böylece de dertli, kederli, elemli kişilerin yerine sen feryad etmekte, sen ağlamaktasın.78
78 Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'inin başka yerlerinde, ruba'îlerinde de ney hakkında güzel şiirler söylemiştir. Mesnevî'ye "Bu neyi dinle!" diye başlamıştır. Mevlana aşığı merhume Fevziye Çamsever Hanım'ın Mesnevî başındaki "Dinle neyden" ilham alarak yazdığı "Dinledim Neyden" başlıklı şiirinden birkaç kıt'a alarak bu şiiri açıklamak istiyorum:
"Andırır bir hasta kalbin ah ve istimdadını
Nağmesinden topladım bin bir fırakın yadını
Peyrev eyler ahına güya gönl-i naşadını
Dinledim neyden, bu akşam, hasretin feryadını
Kah coşar aşkın sesiyle şimdi mestane eda
Kah yanar fırkat diliyle sanki bir vuslat-ı cuda
Yükselir kurb-ı cemale, nefha nefha her sada
Dinledim neyden bu akşam, firkatin feryadını
Ruhlara serin nevayi yaralı bir ney midir?
Nağmeler, nağme değil de bir ilahî mey midir?
Öyle mest olmuş ki ruhum neşve de bir şey midir?
Dinledim neyden bu akşam hasretin feryadını
Nağmesi güya sada-yı 'bişinev ez ney'den gelir
Sîne-i aşığa uğrar da ilaha yükselir Sır mıdır?
Sevda mıdır? Şekva mıdır? Bilmem nedir?
Dinledim neyden bu akşam firkatin feryadını"
• Herkesin gönlüne göre sesleniyorsun, sızlanıyorsun. Herkesin sevgilisine benzer resimler yapıyorsun, okuma yazma bilmiyorsun ama, iç yüzde, gönüller aleminde çok başarılı resimler yapan bir ressamsın.
• Ey bütün görünen ve görünmeyen şeylerin, hakîkatlerin, aslı, şekli, sureti olan güzel varlık! Sen şimdi hangi perdedesin, hangi makamdasın, hangi nağmedesin? Ey şeker gibi tatlı olan azîz varlık; ne olur lütfet, ney'in nağmeleri arasından bir baş göster, bize görün!
• Sanki gözlerin dokuz göz olmuş, can da sana on kulağını vermiş, nağmelerini her tarafa, altı yöne de üfle! Çünkü altı yön de senin tanıdığındır. Senin için yabancı yoktur. Sen herkesin dostusun.
• Ey başı kesilmiş ney; dilsiz, dudaksız olarak nağmelerle, sırlarla söyle! Seni üfleyenin nefesinden aldığın sıcak, içli duyguları, seni dinleyelere de bir bir hoş şekilde duyur!
• Ney'in içine ateş düştü. Yanıyor, alemi duman kapladı. Ey ney; senin sesin, aşk sesidir. Sen ateşlisin, için yanarak aşk sesini duyurmadasın.
• Ey ney; kendi aşkınla, aşk ateşinle Leyla'nın, Mecnun'un aşk sırlarını dile getir, inle, feryad et! Ey ney; bu halinle gönüle ne hoş şeyler duyuruyorsun, cana ne huzurlar bağışlıyorsun.
• Galiba senin nefesinde Tebrîz şehrinden bir koku var. Böyle olduğu için, güzelliğin ile, güzel nağmelerinle nice gönüller elde etmedesin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1215. Denizden gebe kalmış olan bulutlarda, baba evinden ayrılan gelinin gözündeki ağlayışa benzer tatlı bir ağlayış var.
Mefülü, Mefa'îlün, Fe'ulün (c. VI, 2735)
• Ne oturuyorsun? Haydi sıçra, kalk! Bahar mevsimi geldi. Herkesi çağırıyor, sen de bu çağrıya uy, seher vakti esen rüzgar gibi salına salına bahçeye gir! • Hafîf sabah rüzgarı ile, neşeli neşeli sallanan ağaç dallarından oynamayı öğren, sen de içindeki sıkıntıları at, onlara katıl, oynamaya başla! Kulağından
gaflet pamuğunu çıkar. Bahçedekilerin konuşmalarını dinle! Çok yakınında bulunan lalelerden ve çok uzaklardaki dağdan gelen sesleri duy!
• Dikkat et reyhan boş durmuyor. Yeşilliği bir sır fısıldıyor. Bülbül ötmeyi bırakmış "Biraz da sen öt hep ben ötecek değilim ya!" der gibi gülden bir nağme bekliyor.
• Çayırlar, çimenler esen hafif, tatlı rüzgarla dalgalanıyorlar, coşuyorlar, deniz tarafından da bir aşinalık, bir dostluk havası esip gelmede.
• Denizden gebe kalmış olan bulutlarda, baba evinden ayrılan gelinin gözündeki ağlayışa benzer bir ağlayış var.
• Bulutun ağlayışından, şimşeğin ışıklı gülüşünden güç aldıkları için sünbül boy atmış, selvi de göklere doğru yücelmiş.
• Dedi kodudan hoşlanan kumru, söz kapmak için kulağını adeta tuzak gibi kurmuş, bütün dikkatiyle etrafı dinliyor. Bir şeyler öğrenmek istiyor.
• Bu sırada nergis söze karışıyor, süsene "Haydi" diyor "Sessiz durma, sen de bir şeyler söyle! Ya birisini öv, yahut da kına, çekiştir!
• Haydi ey yüzlerce dili olan süsen; hiç olmazsa kuşlara şu meşhur zümrüd-i anka(=devlet kuşu)'nun hikayesini anlat!"
• Süsen, "Sus!" diyor, "Değeri çok pahalı olan bir kadehle içtim, sarhoş oldum.
• Ben öyle sarhoşum ki, kendimde değilim, olur ya dilimden yanlış bir söz çıkar, istemediğim halde durup dururken bir gönül kırmış olurum."
• Süsen, nergise diyor ki: "Sen, dedikoduyu bırak da, çiçeklere, ipek elbiseler giydiren o büyük padişaha yüzünü çevir, niyazda bulun!"
• Söğüt ağacı da, kendini tutamadı, söze karıştı, başını sallaya sallaya: "Biz kış ejderhasının elinden kurtulduk. Bahara tekrar kavuştuk." diye söylendi ve selviye dedi ki: • "Ey selvi; yaradanın bu lütfuna şükr ederek, başını göklere kaldır, ayağını yere vurarak oyna, oyna!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1216. Bugün aşkın tam dostuyuz.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. VI,2728)
• Bahar var, bağ var, bahçe var, uzun boylu, nazlı nazlı sallanan selviler var Biz burayı bırakıp başka yerlere gidemeyiz.
• Bugün aşkın tam dostuyuz, hiç bir şey düşünmeden, sevgi kadehini elimize alalım.
• Ey güzel sesli çalgıcı, ey hoş sesler çıkaran ney; bugün sen de yüksek sesle feryad etmelisin, yüksek sesle inlemelisin.
• Ey neşe, ey muradına ermiş sakî, durma! Hemen bize aşk şarabı sun!
• Sun da onu hoşça içelim, sonra da zevalsiz olan, o eşsiz varlığın lütfu gölgesinde yatıp rahatça uyuyalım.
• Bu sunduğun şarabı biz, boğaz yolu ile değil, gönül yolu ile içelim, içelim de gecelerin getirmediği, gecelerin bilmediği başka türlü bir uykuya dalalım.
• Ey gönül! Senden bir ricada bulunacağım: 0 kadeh, başka kadehlere benzemediği için eline alır almaz onu hemen içme, ona sevgi ve saygı göster! Onu öp, yüzüne gözüne sür!
• Sen gönül yolu ile içilen şarapla mest olunca tam olgunluğa ulaşacaksın, işte o zaman kamil insan olacaksın.
• "Rabbleri onlara tertemiz bir içki içirmiştir."79 sırrına erer de o mana şarabı ile ölümden, yok olmadan kurtulursun.
79 İnsan Suresi, 76/21. ayetten iktibas var.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1217. Mutlu Güne Methiye
Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fa-lün
(Bir yazma nüshadan alınmıştır. )
• Ey gün; sen bugün pek güzelsin, pek hoş bir günsün. Ey gün; sen ne çeşit bir günsün, sen binlerce yıldan daha değerlisin.
• Ey gün; bütün günler sana kul olsun, köle olsun. Başka günler hicrandır, ayrılıktır, ama sen vuslatsın.
• Ey gün; senin gerçek yüzünü kim görebildi? Ey gün; bugün senin pek büyük bir güzelliğin var.
• Ey gün, aslında senin kendi güzelliğini, kendi yüzünü ancak sen kendin görebilirsin. Seni daha iyi görmesi için gözümün kulağını tuttum, çektim, "Kendine gel!" dedim, "îyi bak, dikkatle bak da şu günün güzelliğini gör!" 80
80 Fransız şairlerinden La Martine(1790-1869)'in Göl başlığını taşıyan bir şiirinde sevgilisi ile göl kenarında otururken; "Ey zaman sakın geçme dur!" diye zamana bir yalvarışı vardır-Fransız Akademisi azası edib ve münekkid Emile Faguet Lamartine'nin şiirindeki bu buluşa, bu duyguya hayran olmuş, şairi pek meth etmiştir. Münekkid Faguet, Mevlana'nın hiç bir şairin düşünemediği ve tahayyül edemediği bu güzel ve içli duygularına aşina olsaydı acaba ne söylerdi? Bırakalım yabancıları, biz kendi büyüklerimizden habersiz yaşıyoruz
• Ey gün sen gündüzün meydana gelen, güneşin aydınlattığı bir gün değilsin. Hiç bir güne benzemeyen, bambaşka bir günsün sen! Pek büyük olan, tek olan, eşsiz olan Allah'ın nurundan meydana gelmiş bir günsün.
• Her akşam güneş batarken senin ayağına kapanır, sana secde eder de, ay'a der ki: "Ey ay; ben gidiyorum; karanlık geceyi hoş, tatlı ışıklarınla aydınlat ve saygı ile, iştiyakla günün gelmesini bekle!"
• Ey günler içinde gizlenmiş olan mutlu gün! Ey zevalsizlik, sonsuzluk aleminde oturmakda olan gün!
* Artık fazla söylemeyeyim ve senin büyüklüğünü, değerini belirten olgun sözlerden vazgeçeyim, susayım. Çünkü sen her olgunluğun, her derin düşünenin, her hoş sözün, içli duyguların ilerisinde, ötesindesin.
• Olgunluğun sözle anlatılamaz ki, sen sözden, sesten daha açık olarak meydandasın.
• Sözden hayal belirir, halbuki sen vehimden de, hayalden de, tasavvurdan da yücesin.
• Ey sulara tatlılık, duruluk veren aziz varlık! Vehim de, hayal de sana susamıştır. Onlar da seni aramaktadırlar.
• Vehim de, hayal de; ikisi de can suyuna dalmış. Fakat hem seninle dolu, hem sensiz olan şu alemde ikisinin de ağzı kupkuru.
• Bu gazelin (bu şiirin) arta kalan kısmı da, perdenin arkasına girdi, senden gizlendi. Çünkü çok söyledin, usandın, yoruldun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1218. Peygamberimize övgü.
Müfte'ilün, Fe'ulün, Müfte'ilün, Fe'ulün
(c. VI, 2892)
• Ey ebediyyetin, sonsuzluğun padişahı! Ey gökyüzünün ay'ı! Sen yaşayışın kaynağısın, sen mekansız alemin gül bahçesisin.
• Senin tatlı, berrak suyunu görünce can hikayesini duydum, can gibi mana aleminin derinliklerine daldım, görünmez oldum.
• Hoş kokulu misk aşığı olan kişi, misk ahularını avlamak için onları kovalarken, ahular sarhoşlar gibi koşarak göbeklerindeki misk kokusunu etrafa yayarlar.
• Senin insana canlar bağışlayan, şeker gibi gülüşün yüzünden şeker bile sana kul köle olmuş. Diri olan can senin aşkınla dirilik denizine batmış, kaybolmuş.
• Ey dünya sevgisine kapılmış, gaflet sarhoşları! Peygamber mübarek yüzü ile bilgisizlik karanlıklarını aydınlattı. Gündüz oldu, uyanın, kalkın, Hak bülbüllerinin gül bahçelerinden gelen gönül alıcı seslerini işitin, mest olun!
• Yaseminler gibi cilvelen, manevî neşe ile başını oynat, salla! Etrafa şekerler dağıtmak, ağızları manen tatlılandırmak istiyorsan, evini ballarla doldur!
• Nergis gözlerin mest oldu. Sen perî misin, yoksa melek misin? Şekerlerle yoğrulmuşsun, sen gül bahçesinin goncası mısın?
• Kardeşim, gece gündüz mest olmak, kendinde olmamak çok hoş bir şeydir. Aklını başına al da büyükler büyüğü Allah'ın aşkıyla mest ol, bu halden daha iyi hal düşünülemez. Bir ikincisi yoktur.
• Onun mübarek adı, canlara candır. Onu anmak, zikr etmek, madenlere la'ldir, yakuttur. Onun aşkı ruhlara hem güvenlik, hem de emellerin özüdür.
• Adını andığım zaman bahtım yeşerir, kutlu bahta kavuşurum. İsminin anlamını yaşamış olurum.
• Bu kadehteki şarap, sizi bulmak, ağızsız bir yoldan size ulaşıp gönülde, canda parlamak, sizi sizden alıp götürmek için acele ediyor, çırpınıyor duruyor.
• Ey anlayışı olan akıllı kişi! Manen kör olmuş kişinin körlüğünü gider! Bundan başka yapacak bir şey yok. İmtihana kalkışma!
• Bundan başka bir yol yoktur. Bundan başka bir padişah yoktur. Bundan başka bir ay da yoktur. Bundan başka ne varsa hepsi fanîdir, gelip geçicidir. • Hayır sus, artık sus! Yalancıktan yüzünü ekşit, akıllı kişileri bırak da gizlice mansur şarabı iç..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1219. Güzellerin testilerinden su içenler, suyun kaynağından haber alırlar.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. VI, 3080)
• Sen ya can gözüsün, nurusun, yahut da bizim iki gözümüzsün. Çünkü parıl parıl, şule şule gözümüzün nuruna nur katıyorsun.
• Sanki sen, çok parlak bir güneşsin de, gönlüm peşinde bir gölge. İki gözünü de şana dikmiş, her tarafa gidip duruyor.
• Dünya güzelleri senin güzelliğinin ırmağından testilerini doldurdular da aşk yolunun susuzlarına bardak bardak su verdiler.
• Ne mutlu o aşk susuzlarına ki, güzellerin testilerinden su içtiler de o tatlı duru suyun kaynağından haber aldılar.
• Artık onlar şekil testilerini taşa vurup kırarlar da, senin ab-ı hayatını içmek susuzluklarını gidermek için yücelere, ötelere giderler. • Ey Tebriz'in iftihar ettiği, övündüğü Şemseddin; tekrar Konya'ya gelirsen gerçekten de bizler yüzlerce murada erişiriz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1220. Devesini kaybeden kürd.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün (c. V, 2544)
• Bir ovada Kürdün birisinin devesini kaybettiğini duydum. Kürd ovanın her yanında devesini aradı.
• Deveyi bulamayınca, gönlü devenin hasreti ile dolu, düşüncesi darmadağın, perişan ve gamlı bir halde yolun kenarında yattı, uyudu.
• Sonunda gece geldi. Ortalığı kapladı, her tarafı karanlıklara boğdu. Kürd gece yarısı, gönlü gamla dolu bir halde uykudan uyandı. Bir de ne görsün? Yusyuvarlak, parlak bir ay gökyüzünde parıl parıl parlamada, etrafa nurlar saçmada...
• Ay ışığı ile etrafına bakınca Kürd devesinin biraz ötede yolda durduğunu gördü. Sevincinden nisan yağmuru gibi gözyaşları dökmeğe başladı.
• Yüzünü, nurlar saçan ay'a doğru çevirdi de: "Ben seni nasıl anlatayım? Senin vasıflarını nasıl dile getireyim?" dedi. "Sen güzelsin, hem iyisin, hem hoşsun, alımlısın, hem de nurlar saçmadasın." • Allah'ım şuracıkta, şu dünyada kerem et de, nurunu artır, artır da insanın aklı başına gelsin, nefsine uyup kaybettiği insanlığını tekrar bulsun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1221. Ah ne olurdu ben Şems-i Tebrîzî'nin kapısında bir aşk tercümanı olsaydım?
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V, 2493)
• Ben tamamıyla can gibi olmasaydım, sana yüzümü gösterirdim. Benim bir belirtim, bir nişanım olsaydı, belirtimi sana gösterirdim.
• Ey Allah'ım senin lütfun beni bırakmıyor, yoksa senin sevdana kapılırdım da, zamanı hesaba katmadan, sonsuza kadar seninle kalabilmem için, bütün zamanları sinek gibi kovar dururdum.
• Can, gül fidanı aşkına kapıldı da; "Aşkın sırlarını açığa vurmaktan korkmasam, susam gibi baştan başa dil olurdum." diye söylendi.
• Halk bana "Sen akıllı bir kişisin." diyor. "Bir an için kendine gel, bu sevdadan vazgeç!" Onlara dedim ki: "Evet, her ne kadar akıllı idiysem de, şimdi böyle aşk delisi oldum."
• Geceleri ay gittiği zaman, hoş ışıklar saçan gümüş kaftanı sana layık bir kaftan olsaydı, elimi uzatır, onun kemerinden tutardım, çeker sana getirirdim.
• Senin aşkının havasının dalgası, beni bir an için bıraksaydı, ateşler haline gelirdim de, aşıkların aşkını artırma çaresi arardım. Onları yakar, yandırırdım.
• Kıskançlık oku ile korkutup zamanenin gözünü yumdurmasaydı, o zaman apaçık görürdü ki; ben onun elinde bir yaydan başka bir şey değilim.
• Bu söz ancak Tebrîzli Şemseddin'e bir işarettir. Ah ne olurdu ben onun kapısında bir aşk tercümanı olsaydım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1222. Kendinde bulunan defineden haberi olmayan ağır canlı olur, tenbelleşir.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V, 2492) • İki dünyada da gönlünü kötülüklerden, günahlardan temizleyen, saf, tertemiz bir hale gelen insan ezeldeki "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" sesine karşı "Bela" (=Evet) demesinin yokluk olduğunu görmüş, anlamıştır.
• Şu topraktan yaratılmış dünya, bir tepecik gibidir. Yokluk ise onun altına gömülü bir defınedir. Tepenin altında ne olduğunu bilmeyen çocuklar, onun üstünde koşuşurlar, eğlenirler, neşelenirler.
• Kimin gözü gafletle perdelenirse, onun hakîkati arama isteği yatışır, defineden haberi olmayan kişi ise ağır canlı olur, tenbelleşir.
• Ay gibi parlak bir güzellik defınesi var. Can onu gördü de, "Aman ne kadar da güzel, nazar değmesin!" dedi. Bu define, ne kadar da büyük; o elde edilmesi gereken çok değerli bir şey.
• Sevgilinin dudağını överdim, onun can yüzünü açarak güzelliğini anlatmak isterdim. Fakat onu anlayacak, ona ulaşmak için gereken gayreti sarf edecek kişi nerede?
• İki köyde de, yani iki dünyada da, ona layık kimsecik yok. Yok ama, varsın olmasın, sen aklını başına al da onun yoluna canını da, bedenini de at gitsin! Onun yolundan baş çekme, başını yere koy da, ona secde et! • Ey tanınmış Tebrîz şehri! Sen de hizmet etmek için kemer bağla, Şemseddin'in kapısına git, başını yere koy! Çünkü başın büyük bir velînin ayağına kapanması kutlu bir şeydir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1223. Gel Mansur şarabını iç de, kendinden geç!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. VI, 3073)
• Gel, gel bizden ayrı düştüğün, uzakta kaldığın için sonunda pişman olacaksın, biz sana tatlılıkla, diller dökerek "gel" diye yalvarıyoruz. Sen ise köpürüp duruyorsun. Bunun sebebi nedir?
• Gel ki bu toplulukta hayat var, yaşama zevki var. Sanki yaşayış dalga dalga köpürüyor. Allah lütf ediyor, bizlerden yardımını esirgemiyor. Bu yüzden her tarafta mana şarabı, Mansur şarabı var.81
81 Mansur şarabı ilahî hazînenin, Allah'a karşı duyulan hayranlığın verdiği manevî zevk. İlahî bilgiye mazhar olan, kendinden geçen, mest olan ve kendinde Hakk'ın varlığını hisseden, "Ene'l-Hakk" (=Ben Hakk'ım) diyen Hallac-ı Mansur hazretlerini darağacına götüren aşkın doğmasına sebep olan manevî şarap. Onun adına nisbetle Mansur şarabı adı verilmiştir. Lutfen (R) harfindeki gazeller arasında bulunan (1135) numaralı şiiri okuyunuz.
• Ey ümitsizliğe düşen kişi! Buraya gel, gel de binlerce mutluluk kadehini eline al afıyetle iç! Binlerce mana altınları al, güçlen!
• Burada binlerce çeşit Züleyhalar, binlerce çeşit Yusuflar var. Mana şarabı cana canlar katıyor, tanburlar çalınıyor.
• Burada bulunan herkes, bal denizinden yararlanmakta; "Haydi siz de gelin, biz başka türlü bir bal bulduk, artık bal arısının balından kurtulduk." diye bağırmaktalar.
• Kıyamet kopmuş, bütün sırlar, bütün yapılan işler, hadiseler meydana çıkmış, ortaya dökülmüş. Sur sesi, boru sesi ölüleri diriltmekte. • Ey çürümüş, erimiş, dökülüp gitmiş kemik yığını; ey yılanlara, çıyanlara, karıncalara gıda olmuş beden! Haydi diril; kalk, topraktan baş çıkar!
• Ey zavallı beden! Sen vaktiyle Hakk'ın (Kün=) "Ol !" emrine uyarak şu fanî dünyaya gelmiştin. "Ol" emrini veren o yüce varlık şimdi seni yılanlardan, karıncalardan satın aldı. Onun emrine uyduğun için beden halindeki beylik elbiseni tekrar giy, ortaya çık!
• Farkında değilsin ama zavallı insan, inci mücevher hazinesi sendedir, senindir. Aklını başına al, dükkan derdinden kurtul, tertemiz nurla gıdalan! Nur elbette tandır ekmeğinden iyidir.
• Mansur şarabını meydana getiren ilahî aşk çiçekleri açıldı, artık solmaya mahkum olan çiçekleri de, üzüm şarabının mahmurluğunu da bırak gitsin.
• Ey yere ekilen tohum! Topraktan baş kaldır, boy ver, ağaç ol! İznimizle bizim halîfemizsin. 82
82 Bu beyitte Bakara Süresi'nin şu mealdeki 35. ayetine işaret var: "Bir zamanlar Rabbin meleklere: 'Ben yeryüzünde bir halîfe yaratacağım' diye buyurmuştu." Böylece insanın yeryüzünde Rabbin temsilcisi, Rabbin sıfatlarının mazharı olarak yaratıldığına işaret var.
• Kıyamet gününü; böyle bir günü kim görmüştür? 0 gün öyle bir gündür ki her şeyi, herkesî gecenin karanlığından kurtarmış, İnsanları körlükten, görmemezlikten halas etmiştir.
• Hz. Musa'nın eli gibi parıl parıl parlayan bir el, keremler etmiştir de, dünya Tur-ı Sîna'ya dönmüş, her şeyi apaçık gösteren nurlarla dolu bir sîne, bir gönül haline gelmiştir.
• Ey gönül! Sen şimdi canlar meclisinde otur. Canlar evinde, o ma'mur, güzel evde oturanların ev sahibi sensin.
• Gönül meyhanesinde Mansur şarabı içerek elde ettiğin sarhoşluğa bağlanıp kalma, büsbütün yıkıl, harap ol; şunu iyi bil ki, ma'murluğun aslı harap olmaktır.83
83 Bu beyit, 1630 senesinde vefat eden Azmî-zade Haletî merhumun şu ruba'îsini hatırlattı:
"Mahzun oluruz, kaçan ki dilşad olsak
Vîran kalırız eğer ki abad olsak
Ol mürg-ı cefa perver aşk biz kim
Dama düşeriz kafesten azad olsak."
• Nerede hasta varsa, gelsin can sağlığına başvursun. Hastalığın sözü mü olur? Sen ölünün dirilmesini seyret!
• Şiiri sen söylüyorsan ben o şiirin kuluyum, kölesiyim. Çünkü sen İsrafil'in canına cansın surun üfürülüşüsün!
• Vay bu uzaklıktan, vay bu ayrılıktan, mademki söz ok'a, dil de yay'a benzer. Elbette söz er geç bir gün hedefe varır,
• Can sözü, harfle, sesle söylenemez. Yarlığayıcı olmazsa, yarlıganmış olamaz.
• Çünkü öte tarafta, öyle gönüller vardır ki, onlar ne Rum diyarındandır, ne Türk'tür, ne de Nişaburlu. Onlar dilsiz ve dudaksız söylenen sözleri du- yarlar .84
84 Hz. Mevlana gerek Mesnevî de gerekse Dîvdn-ı Kebîr'de "dilsiz, dudaksız konuşmaya" temas eder. Mesela Dîvan-ı Kebîr'in III. cildinin 1540 numaralı gazelinde şöyle buyurur:
"Gel de birbirimizle candan konuşalım, kulaklardan, gözlerden gizli olarak söyleşelim, gül bahçesi gibi dudaksız, dişsiz gülelim, düşünce gibi dudaksız, dilsiz görüşelim."
• Gel seninle beraber Tur Dağı'na kadar Hz. Musa'ya yoldaş olalım. Musa'ya "Tur Dağı'nda Allah ile konuştu." denmedi mi? 85
85 Bu beyitte, Bakara Süresi 2/253. ve Nisa Suresi 6/164. ayetlere işaret var. Eşrefoğlu Rumî hazretleri de' bir şiirinde şöyle buyurur:
"Aşıklar dost dîdarını kande baksalar göreler
Musa gibi münacata Tur'u tayin etmeyeler
Tur ne hacet, aşıklara çün her yerde ma'şuk bile
Daim münacat edeler bir dem ayrı olmayalar!"
• Acayip bir aşk benim eteğimi tutmuştur da, aç adamın yemek kabını tutup çekmesi gibi beni çekip durmadadır.
• Aşkın elinden kim kurtulmuştur ki, benim gönlüm de kurtulabilsin? Gönülleri yaralayan o uzun kılıcın kabzası ancak aşkın elindedir
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1224. Şu toprak perdesinin ötesinde gizli bir zevk var.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. VI, 2573)
• Ey benim canım! Şu toprak perdesinin ötesinde gizli bir zevk, gizli bir mutlu yaşayış vardır. Her şeyi gizleyen bu örtünün ardında yüzlerce güzel Yusuflar vardır. Bu ten, bu görünen beden ortadan gidince, asıl varlığın olan ruhun kalır. Ey sonsuz olan ruh, ey fanî olan ten! • Bu halin nasıl olduğunu anlamak istersen, her gece kendine bak! Uykuya dalınca tenin ölmüş gibidir, ruhunsa cennet bahçelerinde kanat çırpmaktadır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1225. Mevlana bu şiiri hasta yatağında yatarken Konya'da olan depremler esnasında söylemiştir.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. VI,2729)
• Allah'ım bu kadar sevgi ile, bu kadar merhametle beraber yine de bana şiddet ve hiddet gösteriyorsun, fakat ne olursa olsun ben sana gönül vermiş değil miyim?
• Seni görebilmemiz için bütün bu can şişelerini kırıp durmadasın. Bütün bu kırılmalar, dökülmeler, senin "Beni göremezsin." sözünden ötürü değil midir?
• Dünya evi deprem içinde sarsılıp duruyor. Çünkü evden eşya taşınıyor, ötelere göç var.
• Yüz binlerce hasta, senin aşkından ağlayıp inlemede. Sen de çok iyi bilirsin, onlar sensiz yaşayamazlar.
• Dünya gece gibidir. Sen ise bir güneşsin. Halk bütün suretten, şekilden, tenden ibaret. Sen ise cansın.
• İnsanlar kazanca, isteklere düşmüşler, didinip duruyorlar, candan gafletteler. Fakat can yerinden oynayınca, yani ölüm gelince feryad ve figana başlarlar. Can gidince, hayat güneşi tutulunca ne geçim kalır, ne neşe. İnsan sağken, hayatta iken kimse canı aklına getirmez. Fakat can gizlenince eyvahlar olsun, neler olur neler!
• Ey meclisin neşesi, parlaklığı, ey pazarın canı, hayatı! Ey evin de dükkanın da tatlılığı, lezzeti; sus! Çünkü söz ortada duran manalar denizine bir perdedir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1226. İçli gönüllere, iman sahibi ruhlara seher vaktinde sunulan can şarabı.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. VI, 3056)
• Sana can şarabı içirsem de artık gam yeme; kedere kapılma! Gamın da yeri mi? Artık her neşeli kişiden rehin olarak neşe al!
• Can şarabı içireyim de, seni iki yüz kanatlı bir melek yapayım. Bütün beşeri kirliliklerden, günahlardan temizlenesin. Böylece insanın işlediği suçları, kötülükleri, vasıfları, huyları üstünden atarak, insan şeklinde bir melek olasın.
• Daha hayatta iken, ruhun bedenden kurtulması, insanın kendinden kaçması nasıl olurmuş, eteğinden canlılık tozlarını silkerek, daha yaşarken ölen kişi ne hale gelirmiş, onları, o halleri sana göstereyim.
• İçli gönüllerin, iman sahibi ruhların halis ve Özel şarap içtikleri seher vaktinde, seni öyle bir mest edeyim ki, artık günleri ve geceleri saymaktan kurtulasın.
• Kaza ve kader, yaşadığın hayat şartları gereği karşına çıkardığı hadiselerin, belaların oklarını atar durur da sonra sana acır, yardım eder, işini kolaylaştırır.
• Rüzgar buluşma şeker kamışlığından esip gelmede, o rüzgar öyle tatlı bir rüzgar ki tadına bakıyor da şeker bile, şekerim diyemiyor. • Sevgili lütfetti. Seher vaktinde güneş gibi bir kadeh sundu. 0 Mansur şarabını içtim, öyle kendimden geçtim, öyle mest oldum ki, bedenimin her cüz'ü, her zerresi duyduğu heyecandan oynamaya başladı.
• Ben çok mest oldum. 0 vakit "Dur." dedi. "Sana bir kadeh daha sunayım da şu ayrılık artık aramızdan kalksın."
• Ey cihan sakîlerinin canı! Sun, sun!.. Kerem sahibi, keremlerde bulunur, ay da aylığını yapar, gökyüzünde ışıklar saçarak mahzun mahzun dolaşır durur.
• Eşi benzeri olmayan Allah'ın Celal güneşine and olsun ki, şu başımızın üstünde dönüp duran, gezip dolaşan gök kubbesi, yaratıldığından beri senin gibi bir güzeli bulamadı, göremedi. • Güzellikte kusursuz, edada eşsiz olan sevgili; ben susuyorum. Söylediklerimin tamamını sen söyle! Çünkü seher vaktinde sunduğun can şarabının mestliği beni benden aldı götürdü.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1227. İnsanlık güneşi çok yükseldi.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. VI,3076)
• İnsanlık güneşi çok yükseldi. Bu ne tatlılık, bu ne aşk, bu ne mestlik, bu ne kolaylık.
• Dünya senin parlak nurun karşısında değersiz kaldı. Adeta görünmez oldu. Sen nesin? Gönül kapan büyücü müsün? Yoksa güzelliğin definesi mi?
• Seni böyle çok hoş ve gönül alıcı bir şekilde çizen kalem, ne güzel kalemdir. Sen herkesin mektubunu yazılmadan okuyorsun.
• Sen artık altı cihet çadırından dışarı çık! Çünkü canlarda can kalmadı. Onlara aşktan haber ver, biraz göster!
• Ey gönül; padişahlar padişahının doğanı seni avladı. Sen artık kuşların dillerindeki sırrı anlayan bir tercüman oldun.
• Tercüman da nedir? Sen şimdi yücelerden yüce bir devlet kuşu oldun. Yüzlerce Süleyman'ın can bakışlarına afet kesildin.
• Ey insanlık güneşi; her seher vakti doğup parlayınca can horozu ötmeğe başlar. "Gel!" der, "Can da sensin, cihan da"
• Mademki Tebrîzli Şems canıma can kattı, ben şu dünya gül bahçesini bırakarak, canımı aldım, onun gülleri solmayan gül bahçesine götürdüm.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1228. Gizli defineyi yeryüzünde arama; gönüllerde ara!
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fa'ilün
(c. VI, 2931)
• Gözlere görünmeyen, her zaman gizlenip duran o sevgiliden eğer bir can kokusu alırsan, ondan bir iz, bir eser bulur, onun varlığını hissedersen, yüzlerce cihana sığmaz olursun.
• Can güneşini manen görebilirsen, orduları olmayan bir padişah gibi olursun. Hem gayb alemini elde edersin, hem gizli sırları bilene kavuşursun.
• İşittiğin, duyduğun ve sevdasına kapıldığın o gizli hazîneyi yeryüzünde bulamadınsa, onu, artık yeryüzünde arama da göklerde ara!
• Aşkta eğer emniyet kazandınsa, Çin ülkesinin nice güzellerini hem kolayca görür, hem kolayca elde edersin.
• 0 mübarek gönül aynasında, o şeksiz o şüphesiz saf, tertemiz aynada, daha bu dünyada iken cennetteki güzelleri ve güzellikleri bir bir bulursun, görürsün! • Aşk oku seni ise, sevgili senin aklını başından aldı ise ve can elder gıtti ise üzülme! Onun gibi yüzlerce can elde edersin
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1229. Gök kapılan geceleyin açılır.
Mef'ülü, Fa'ilatün, Mef'ülü, Fa'ilatün
(c. VI,2932)
• Ey kardeşim! Bir gececik de olsa uyumazsan ne olur? Mum gibi diri olsan, kıvılcım gibi uyunlasan...
• Gök kapılan geceleyin açılır. Talihler, bahtlar uyanır. Sen de ay gibi uyuma da tali' yıldızın parlasın, güzelleşsin.
• Sen gökyüzüne mensup bir kişi isen, elbette o alemi, gökyüzünü özlemek vardır. Bu kirli dünyada, gökyüzünden aşağılarda kalamazsın, yücelerden başka bir yerde yatıp uyuyamazsın.
• Geceleyin yürü ki, yollar geceleyin alınır, menzillere geceleri varılır. Eğer sen eşsiz padişahı istiyorsan, onun yoluna düşmüş, sefere çıkmışsan, seferde uyumamak gerekir.
• Ey insanlar! Bahtlı kişiler, Allah'ın merhameti ve sevgisi gölgesinde uyurlar. Kardeş; sakın sen de başka bir yerde uyuma!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1230. Sen büyük bir alemsin.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. VI, 2821)
• Sen bedeninin her zerresinden bir feryad duy, bir inilti işit! Çünkü sen büyük bir şehirsin, hem de bir şehir değil, belki binlerce şehirsin.
• Senin bedeninde cüz'lerin, hücrelerin hepsi susarlar ama, senin gizli şeylerini görüyorlar ve çalışmalarını senden gizlemiyorlar. Onlar bütün gün; "Gel bakalım, senin neyin var?" diye coşup köpürüyorlar.
• Sen ölümsüz, uçsuz bucaksız bir deryasın! 0 deryada sayısız balık var Bilgisizlik yüzünden, sende bulunan değerleri, meziyetleri reddetme! Ne diye inkar başını kaşıyıp duruyorsun?
• Evet görünüşte senin bedeninde bulunan hücreler susmada ama, onların hepsi de gizli işler yapıyorlar, hepsi de kalleşçesine varlığınla kumar oynuyorlar, hepsi de hem görünüyor, hem gizli. Hepsi de birbirini yemekle meşgul birbirlerinin hem avı, hem avcısı.
• Bedeninin bütün zerreleri sana sesleniyorlar, diyorlar ki: "Sana ne oldu" Bütün istediğin, söylediğin sözler boş sözler. 0 sözlerde sevgiden, dostluktan hiç bahsedilmiyor."
• Varlığın sonbahar gibidir. Fakat o sonbaharların içinde bir ilkbahar gizlidir. İçindeki ilkbahar canlanınca gönül bahçesi içten içe güler durur. • Sen mana balından yediğin halde, ne diye şu fanî dünya mumunun etrafında pervane gibi döner, durursun? Ne diye kanatlarını yakarsın? Bilmiyor- musun; sen kendin nurdansın, hak nurundansın, sen nardan, şeytanın yaratıldığı ateşten değilsin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1231. Bizler ağaçlar gibiyiz. San'atın, esip gelen dönüp giden rüzgardır.
Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c.VI.2959 )
• Cümle alem, senin varlığının bir eseridir. Ama bu eseri öyle bir yaraladın ki, bunun sebebini ancak sen bilirsin.
• İstersen bir kere daha yarala, ben senden merhem istemem. Bütün alem yok olursa ne gam? Sen yüzlerce alemsin.
• Seni anlatmaya imkan yok. Çünkü sen, Cenab-ı Hakk'ın sırrının açıklanmasısın. Sen canın canının canı olduğun halde neden cana gelmezsin?
• Bizler ağaçlar gibiyiz, san'atın esip gelen, dönüp giden rüzgardır. Rüzgar göze görünmez ama, isterse ağaçları kırar geçirir.
• Bizler o rüzgar yüzünden tohumlandık, yeşerdik. 0 rüzgar yüzünden sarardık. Sen yaprakları dökersen nasıl olur da meyve elde edersin?
• Görünüşte bahçe önce gelir, ama bahçeden maksat meyvedir. Sen ilk önce inciyi, sonra gümüşü seversin.
• İsterim ki, hep senden bahsedeyim. Başkalarından bahsetmeyeyim. Fakat sen gizlenirsin de, bizi ileri sürersin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1232. Bu gidişle menzile nasıl varırsın?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'îlün
(c. VI,2894)
• Bu gidişle menzile, varacağın yere nasıl varacaksın? Bu tenbellikle, bu huyla dilediğine nasıl ulaşabileceksin?
• Bu sırrı çözmek, bu sırra mahrem olmak sana nasip olmamış, müşkül sırrı açmayı nasıl başaracaksın?
• Su gibi, şu çamur içinde hapsolup kaldın! Bedeninin aslı olan bu balçıktan ne vakit tertemiz, arınmış olarak çıkıp kurtulacaksın?
• 0 lütuf ve ihsan denizinin yardımı olmadıkça, bu kirlilik, bu günah dalgasından nasıl kurtulup mutluluk sahiline varacaksın?
• Aşk burağı Cebrail(a.s.)'ın gayreti, kılavuzluğu olmadıkça, Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimiz gibi nasıl olur da o en yüksek makama yükselebilirsin?
• Sen tutuyor, fanî varlıklara güveniyorsun, sığınacağı olmayanlara sığınıyorsun. Devlet ve ikbal sahibi padişahlar padişahına nasıl sığınacaksın
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1233. Her zerre, hayat bulmak için koşmada, çırpınmada.
Müstefilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. VI,2961)
• Ey yaşayışların ayıbı! Sevgilinin rengine bak da, yaşayışın rengini gör! Yani yaşamak nasılmış anla! Senin yüzüne de yaşayış rengi gelsin, konsun.
• Her zerre hayat bulmak için koşmada, çırpınmada. Sende zerre kadar yaşayış arzusu yok mu?
• Yaşayış, mesela bir taş gibi olsaydı. 0 yaşayış taşından çok hoş çeşmeler fişkırır akardı.
• Aynaya baktım, aynada geçici bir hayal gördüm. "Sen nesin? Kimsin?" diye sordum. 0 hayal dile geldi de bana cevap verdi. Dedi ki: "Ben yaşayışın rengiyim."
• Aslında sen gerçekten yaşayanları ebedî hayatta bulursun. Bu yaşayanlar kimdir? Yaşayış aleminde gönülleri daralanlar, gönülleri kırılanlar. • Barışı arayanlar, huzur içinde yaşamak isteyenler, bu dünya hayatındaki savaşları bıraktılar, didinmekten vazgeçtiler. Adam olmayanlar ise, hayat mücadelesıni devam ettirdiler, dünya nimetleri için çırpınıp durdular.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1234. Gözünde hastalık yoksa, gözünü aç da O'nun yarattıklarını seyret!
Mefülü, Fa'îlat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. VI,2995)
• Kainatta bulunan bütün varlıkların arasındaki 0 tek varlık, nasıl bir candır? Ben benzeri bulunmayan 0 eşsiz varlığa tek bir can diyemem. 0 bütün canların canı olan bir cihandır. Bütün canlara 0 can vermiştir.
• O'nun güzelliğine, benzeri olmayan bir güzel olduğuna, kemaline, olgunluğuna yemin ederim ki; 0 tek varlık, kendi gözünden bile gizlenir.
• O'nun aşkı yeryüzüne şu kadar toprağa rahmet suyunu akıttı da bağlar, bahçeler meydana geldi. 0, aşk bahçesinde salına salına yürüyen selvi boylu, eşsiz bir varlıkdır.
• Bütün dünya güzelleri, O'nun bahçesinin çiçekleridir. 0 bahçenin meyvesini, tohumunu 0 yarattı, o güzellerin hepsi de altın gümüş kırıntılarıdır. Onların madenini de 0 tek eşsiz varlık yarattı.
• Gönül sessizce O'nun huylarından, sıfatlarından dalgalanıp durmadadır. Çünkü 0 tek varlık açıklanmaktan üstündür. Şerh ve beyana sığmaz. Kelimelerle 0 anlatılamaz, anlatışa sığmaz.
• Şu kadar söyleyeyim ki, 0 varken ne yer vardı, ne gök! Ne kainat vardı, ne zaman! 0 tek varlık, yerlerden de, göklerden de, zamandan da, mekandan da üstündür.
• Hakk aşıklarının kıskançlığı yüzünden ağzıma kilit vurulmuştur. Bu yüzden ben "0 eşsiz varlık fılandır!" diye söyleyemem.
• Her an göz ucu ile, onun yarattığı güzelleri, güzellikleri görürüm de "Allah'ım" derim, "Yaratmakta, sen eşsizsin, senin benzerin yoktur. Sen tek bir varlıksın."
• Gözünde hastalık yoksa, aç gözünü de onun yarattıklarını seyret! Çünkü O tek varlık güneş gibi ortada parlamaktadır. Her zerrede, her şeyde kendi varlığını, sıfatını yaratma gücünü göstermededir.86
86 Hz- Ali (r-a.) "Ben görmediğim Allah'a ibadet etmem." diye buyurmuştu. "Ya Ali; sen bu baş gözü ile Allah'ı nasıl görebilirsin?" diye soranlara; "Her şeyde, her zerrede onun kudretini sıfatını görüyorum." diye cevap vermişti.
• Aklını başına al! Huzurunda candan secde et de, mana padişahı ol! Çünkü 0 tek, 0 eşsiz, varlık padişahlar padişahıdır. Padişahlığı da istediğine 0 verir.
• Şu dünyada yüz binlerce imansız insan, senin yolunu kesseler de sana;
"Allah yoktur!" deseler, onların sözüne inanma, şüpheye bile düşme! îyi bil ki, o eşsiz 0 tek varlık vardır.
• Tebrîz şehrinin kendisi ile iftihar ettiği büyük varlık(şahs)a "O'na bir bak!" dedim, dedi ki: "Şaşırıp kalma, 0 eşsiz varlık, 0 tek varlık, işte öyledir."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1235. Ey dostlar ağlayın, yağmur gibi gözyaşı dökün de ferahlayın!
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. VI, 2964)
• Dün gece sevgilinin eteğini tuttum da; "Ey kerem cevheri!" dedim. "'Gecen hayırlı olsun' diyerek beni yalnız bırakıp gitme; bu gece lütfet, bizimle beraber kal!"
• Onun güzel yüzü parladı, ateş gibi kızardı, öfkelendi. "Yeter, benden elini çek!" dedi, "Beni rahatsız etme! Bu yüzsüzlük, bu dilencilik ne zamana kadar sürecek?"
• Ona dedim ki: "Peygamber Efendimiz 'Bir şey isteyeceksen onu güzellerden, güzel yüzlülerden iste!' diye buyurmadı mı?"87
87 Hz. Mevlana'nın yukarıdaki beyte aldığı hadîsin aslı şöyle:
"Hayrı güzel yüzlülerden isteyiniz." Cami'u's-Sağîr, c. I, s. 43.
• "Evet öyle buyurdu ama, güzel kişi, güzelliği ile benliğe kapılır da başkasını düşünmez, ancak kendini düşünür. Bu sebeple onun huyu da serttir. Nazlansa da, cevr etse de insana dokunmaması gerekir."
• Dedim ki: "İş böyle ise, onun cevri cana can bağışlar, dene de gör. Göreceksin ki denediğin her şey bir defınenin tılsımı gibidir."
• Dayanamadım ağlamaya başladım; "Hüküm senindir." dedim. Ey insanı ızdırabın karanlığından kurtaracak olan nurun kaynağı! Benim feryadıma yetiş, bana yardım et! '
• 0 göz yaşlarımı görünce bana acıyacağı, teselli edeceği yerde gülmeye başladı. 0 güzel varlığın acılarımı görmemezlikten gelerek gülmesi, onun bana yakınlığının belirtisi, bir lütuf olarak göründü de, o lütuftan, doğu tarafı da batı tarafı da dirildi. • Ey aşk yolu arkadaşları! Ey dostlar! Ağlayın, ağlayın, yağmurlar gibi gözyaşı dökün! Dökün de güzeller, yeşilliklerde size de gönül alıcı güzel yüzlü dilber ihsan etsinler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1236. Sen bedende can gibisin.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. VI,2889)
• Sevgilim sen ab-ı hayat çeşmesisin. İlkbaharsın, yeşilliksin. Sen tıpkı bensin. Kim kendi kendine; "Sen tıpkı bensin." diyebilir?
• Ben geceyim, sen aysın. Senin olan, seni başının üstünde dolaştıran geceden kaçma! Ay da kim oluyor? Sen yüzlerce topluluğun güneşisin.
• Ay ömrün kadehidir. 0 kadeh bazen doludur. Bazen da boş. Sen kadehe sığmazsın. Çünkü zamanın ömrüsün.
• Şu zaman da tıpkı beden gibidir, sen ise o bedende cansın. Senin gibi bir can bedenin canı olunca, beden de artık bedenlikten çıkar, can olur.
• Melekler Hz. Adem'in bedeninde senin can ışığını gördüler de hemen secdeye kapandılar.
• Şeytan ise, onun balçıktan yaratıldığını gördüğü için secde etmedi. Bunun üzerine "Yürü git; sen şeytansın!" diye Hakk'ın cezasına uğradı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1237. Senin ayaklarının altına toprak olurum.
Miistef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. VI,2951)
• Benim zavallı halime acıyasın, inciler gibi gözyaşları dökesin diye senir ayaklarının altına toprak oldum. Güzel parmaklarınla başımı kaşıyasın da saçlarıma dokunasın arzusu ile yemeden içmeden kesildim, zayıfladım, kıl gibi inceldim.
• Bana değer vererek elimi tutmak lütfunda bulunmanız için nefsimle savaşa giriştim. Benliğimden, varlığımdan kurtuldum. Sonra gönlüme gelesin diye hayale döndüm.
• Gönül maşrıkından (=doğusundan) ay gibi doğasın, başını gösteresin diye aşka düştüm. Gece gündüz aşkla pençeleştim, yakalar yırttım. • Senin güzelliğin, ilkbaharın beni de bahara döndürür ümidine kapıldım da, bahar bulutlan gibi gözyaşları döktüm.
• Lütfun yardım eder diye düşündüm, ona güvendim de göklerin bile kabul etmedikleri emaneti kabul ettim, yüklendim. 88
88 Bu beyitte 33. Ahzab Suresi'nin şu mealdeki 72. ayetinden iktibas var: "Biz emaneti göklere, yere ve dağlara vermek istedik, onu yüklenmekten kaçındılar (onun sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. (Bununla beraber onun hakkını tam yerine getiremedi.) Çünkü insan çok zalim, çok cahildir."
• Padişahım; acırsın da gerçek sevgiliyi bulamayan puta tapanlar için (yani seni değil de fanî varlıkları sevenler için) her an gönül levhasına, bir şekil, bir suret yapar, onları oyalarsın.
• Allah'ım sen çok güçlüsün, her şeye kadirsin. Lütfet; gönüle sığmayacak bir varlık, bir şekil, manevî bir suret hissettir de puta tapanlar da tapmaktan kurtulsun, put yapan da yapmaktan vazgeçsin. 89 89 Bu beyitte de "Ben yerlere sığmadım mü'min kulumun gönlüne sığdım" hadîsine işaret var.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1238. Bütün güzellerden ve güzellikten maksat senin güzelliğindir, öbürleri bir bahane.
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa-ilat
(c. VI,2973)
• Ey bütün dünya güzellerinde kendi güzelliğinden birer zerre bulunan! Hepsi de kendi eserin, kendi yarattıkların olan büyük yaratıcı! Dünyada görülen bütün güzellerden, güzelliklerden maksat senin güzelliğindir. Öbürleri hep birer bahanedir. 90
90 İbn-i Fariz hazretlerinin Kasîde-i Taiyye'sinin 242 numaralı beyti, Hz. Mevlana'nın bu beytini açıklamakta:
"Her güzel gencin ve her güzel kadının güzelliği hep onun güzelliğinden muvakkat bir zaman için insanlara verilmiştir." Hz. Mevlana da bir rubaisinde şöyle buyurur:
"Her nereye başımı koysam, secde edilen ancak O'dur.
Altı cihette ve altı cihetten dışarıda da ma'büd ancak O'dur.
Bağ, gül, bülbül, güzel hep birer bahanedir.
Bunların hepsinden de maksat hep O'dur."
• Güzel resimler, tablolar, bütün güzel eserler meydana getiren büyük san'atkarlar, eğer senin güzelliğini göz önünde bulundurmazlarsa, onların ortaya koydukları eserlerin ne değeri olur?
• Tek bir alev, tek bir ışık meydana getirmek için, yüz binlerce mum, senin aşkının tandırı etrafında yanmadadır.
• Ey halka halka saçları ile bizi bağlayan, köleleştiren güzel! Ne olur o güzel saçlarının arasında gönül kuşuna bir yuva yap! 91
91 Fuzülî merhum bir beytinde
"Aşiyan-ı mürg-ı dil zülf-i perişanındadır
Kande olsam ey perî gönlüm senin yanındadır."
Gönül kuşunun yuvası senin dağınık, perişan olan saçlarının arasındadır. Ey güzel sevgili; ben nereye gidersem gideyim gönlüm senin yanındadır.) diyerek aynı düşünceyi belirtmişti.
• Diyorsun ki: "Haddi hududu olmayan, yeri yurdu bulunmayan, mekandan münezzeh olan o eşsiz padişahın meclisine ben nasıl varabilirim?"
• Bu lütfu sana kim verebilir? Seni manen oraya kim ulaştırabilir? Ancak Tebrîz şehrinin övündüğü bir tohumdan bir ağaç ihsan eden Şemseddin seni oraya, o meclise ulaştırır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1239. Sevgili gönlüne gelse onu tanır mısın?
Müstef'ilün, Fe'ülün, Müstef'ilün, Fe'ulun (c. VI,2938)
• 0 ay yüzlü, eşi benzeri olmayan güzel gönlüne gelse, acaba onu tanır mısın? "0 gönle nasıl gelir?" diye sorarsan, derim ki: "Umulmadık bir zamanda, beklenilmeyen bir yoldan gelir."
• "Ben görsem O'nu tanırım." dersen, büyük bir laf etmiş olursun. Çünkü onu kimse tanıyamaz. "Ben O'nu ne bileyim?" dersen, kafir olursun. Çünkü O'nu bilmemek, tanımamak küfürdür.
• Zaten insanlar, O'nu bilirim, O'nu bilmem görüşü ile dönüp durmadalar. Sesi, nefesi çıkmayan katırlar gibi gözleri bağlı dönüp dolaşmadalar.
• Sessiz sadasız olarak istesen de, istemesen de dön dur! Sakın'dayanma, kadr yolunda inada kalkma! Çünkü sen zaten bağlısın, zaten onun elindesin, onun kulusun.
• Satanın körlüğü, esircinin hasedi yüzünden bir kör Yusufu onsekiz akçeye satın aldı.
• Sen de beden kuyusuna düşmüş Yusuflardansın. İşte ip şurada; sarıl da dışarı çık! Beden kapısından dışarı çıkınca yeryüzünde gamlardan, elemlerden kurtulursun.
• Ey nefs-i mutma'inne, Allah sıfatlan ile sıfatlan! İşte baha biçilmez elbiseler şurada! Ne zamana kadar o yırtık pırtık hırkayı giyip duracaksın? 92
92 Nefs-i mutma'inne: Kötü sıfatlardan kurtulmuş, iyiden iyiye inanmış, şüphesi kalmamış, huzur ve süküna kavuşmuş nefis.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1240. Allah'ım sen iyilikler, ihsanlar, lütuflar kaynağısın.
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. VI,2853)
• Sen kendini sevmeyi sormuyorsun? Sen çok güzelsin. Sen çok gönül alıcı sın, sen yüzünü göstersen iki dünya birbirine girer.
• Sen şarap gibisin, biz de testiyiz. Seninle doluyuz. Sen suya benzersin, bizde arkız, sen bizim içimizde akmadasın. Senin ne yerin var, ne yurdun, her yerde bizimle berabersin.
• Gönül sana doğru nasıl heyecanla, telaşla koşsun? Bakışı, görüşü nasıl ara sın, bulsun? Söz ne cesaretle ağzımdan çıksın da sana "Nerdesin?" diye sorsun?
• Sen gönlün kulağına ne söyledin ki gülmeğe başladı? Şeker kamışının ağzına ne verdin ki şekerler çiğnemeye başladı?
• Şaraba nasıl bir coşkunluk verdin? Bala ne çeşit bir tat bağışladın, akla nasıl bir güç verdin de yeni yeni keşiflerde, icatlarda bulundu; hakîkati anlamak için derin düşüncelere daldı?
• Senin yüzünden, yeryüzü; ormanlarla, göllerle, derelerle, çayırlarla, çimenlerle, çiçeklerle süslenmiş, yeryüzünde yaşayanların gönülleri halden hale girmiş, hoş olmayanlar bile senin yüzünden hoş olmuş. Sen ne kadar da hoş sun ve hoşluğu artırıp durursun?
• Neşe seninle neşelendi. İnsanları şaşırtan şeyler senin yüzünden şaşılacak şey oldular. Lütuf, ihsan, cömertlik, iyilik duygusu senin sayende gönle geldi. Sen kerem sahibisin, durmadan bağışlarda bulunursun.
• Yorgun, hasta, yaralı gönlü sen arar sorarsın, hadiselerin üzüntüsünden onu sen kurtarırsın. Ona dertli bir söz söylersin, ama o söz ona deva olur. • Bulut, göklerde senin yüzünden ağlamakta, şimşek senin yüzünden ışıklarla gülmede, daha saymakla bitmez binlerce çeşit işler senin lütfun ile olup durmada. Sen ihsanlar, iyilikler kaynağı, vefa madenisin
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1241. Sen merhametsiz, insafsız ayrılığın boynunu vur, sen zamanın adalet kılıcısın.
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün (c. VI, 2852)
• Gönül iyiden iyiye anladı ki, sen canın canının canısın. Yardım kapısını aç! Sen pek güçlüsün! Her şey senin elindedir. Dünyalar senin üzerinde duruyor, sen yüzlerce dünyanın direğisin.
• Ayrılık; merhametsiz, insafsız, emir dinlemiyor, serkeş aşıklarının kanlarına kısas olarak onun boynunu vur. Çünkü sen zamanın adalet kılıcısın.
• Can bahçesinde ne çalgılar çalınmada, ne semalar olmada, testilerden, kaplardan neler dolup boşalmada, kulağa def sesleri, ud sesleri, şarkı sesleri gelmede.
• Şu gül bahçesi aşk destanları okuyan bülbüllerin sesleri ile dolu, sarhoşların hay huylarından kadehle şarabı birbirinden ayırdedemiyorsunuz.
• Bütün dalların çiçeklerle dolu. Mana padişahları, velîler ellerine kadehleri almışlar, hepsi de gökyüzü şarabıyla kendilerinden geçmişler.
• Sen benim can selamımı o mana padişahlarına ulaştır. Ulaştır ama kimseyi aklı başında bulamazsın ki, canın selamını onlara söyleyesin.
• Sivrisinek bile o gökyüzü şarabını içmiş de kendini kaybetmiş, Nemrud'un burnuna girerek onun varlığını yok etmiş.
• Bir sivrisineğe bu gücü veren şarap, fil'e verilirse, fil sarhoş olursa neler yapar? Ben ne bileyim? Mekansızlık aleminin şarabının neler yaptığı anlatılamaz ki...
• İşte bu can şarabını içtiği içindir ki Ashab-ı Kehfin köpeği köpeklikten çıkmış, arslan kesilmişti de Hakk sarhoşları mağarasının etrafında bekçilikten başka bir şey yapmıyor.
• Bir köpek bile bu hale gelirse, kudurmuş arslan ona vefalı olursa, o şarap yüzünden insan neler elde etmez, artık sen düşün!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
242. Ateş seni görse ateşliği bırakır, erir, tatlı su olur.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c.VI,2823 )
• Maddî yönden sen fakirsin, fakirsin, fakir oğlu fakirsin ama, manevî yönden, taşıdığın ilahî emanet sebebiyle büyüksün, büyüksün, büyük oğlu büyüksün.
• Ey şekle bürünmüş, beden elbisesini giymiş can! Sen kat kat talihsin. devletsin. Aslında sen ne topraktansın, ne suretsin, ne göktensin; sen ezelden, göklerin bile ötesinden gelmişsin.
• Sen o gizli ezel şehrindensin, varlığımızı da o gizli şehre çeker, götürürsün. Sen ne şey'e aldanırsın, ne de birinin özrünü kabul edersin.
• Sen baştanbaşa ab-ı hayatsın, baştanbaşa şekersin, şeker kamışısın. Herkese şükürsün, kurtuluşsun, ne mahmursun ne de mahmurluk verirsin.
• Degersiz, küçük bir kurda, bir böceğe ipekler, atlaslar dokutursun, sana hiç bir kimse ziyan vermez. Şükredersin, şükürlerde bulunursun.
• Yokluğa baktım da dertlerden, elemlerden kurtulmuş, senin aşk kanadınla uçan zerreler gördüm.
• Ateş seni görse, ateşliğini bırakır, erir, tatlı su olur. İnkar eden seni görse, İnkarından kurtulur, mümin, inanan bir kişi olur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1243. Senin güzelliğin beni büyüledi, canıma kasdetti.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün (c. VI,2823)
• Ey yüce meclis sen nerdensin? Senin yerin neresidir? Bir an daralmış gönüldesin, bir an damın üstündesin.
• Ey benim canım, ey benim cihanım sen gökyüzünün de, yeryüzünün de direğisin. Yüce kişiler de seni istemede, aşağılık kişiler de...
• 0 parıl parıl parlayan nedir? Yoksa güzel yüzün mü perde arkasından parlıyor? Ay da güneş de onun emrine boyun eğmişler, O'na kul köle olmuşlar. O'nun hizmetine girmişler, gökyüzünde dönüp duruyorlar. 93
93 Mevlana bir Mesnevî beytinde şöyle buyurur:
"Yüzünü, yüzündeki beni, kaşlarını, akik gibi dudaklarını seyredince, sanki Cenab-ı Hakk ince bir tül pedesinden tecellî etmiş gibi idi." (Mesnevî, c. V, 963).
• Aşığın gözü senin güzelliğinin gül bahçesini görünce artık o kalkar da ömrü az olan, çabucak solan güllerin bahçesine gelir mi? Fanî olan dünya bahçelerine ancak gafıl kişiler, ham kişiler gelir.
• Ey efendim! Sen nerelisin? Neredensin? Senin güzelliğin beni büyüledi, canıma kasdetti.
• Güzellikte benzeri olmayan bir ay doğdu. Bizleri nurlara gark etti. Artık O'nu sevmek bize farz oldu. Aşk etrafımızda yükseldi. Bizi ışığının içine aldı. Aşk uykumuzu kovdu, bizden uzaklaştırdı. • Meyveleri pek tatlı olan bir aşk ağacı var. Ölümsüzlük ağacı bile ona feda olsun. Gönül umduğunu onda buldu ey aziz dostlarım. Bu ağacın meyvelerinden yeyin yeyin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1244. Mısırlı kadınlar, Hz. Yusuf'un güzelliğini gördüler de ellerini kestiler, ya senin güzelliğini görselerdi?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatiin, Fe'iiatün
(c. VI, 2820) .
• Ben senin şehrine geldim, sen benden kaçtın, bir köşeye gizlendi Şehrinden çıkıp gittim, veda için beni görmeye bile tenezzül edip gelmedin.
• Sen bana ister lütuflarda bulun, ister kin besle! Her ne yaparsan yap; sen benim canımsın, hayatımsın. Hayatımın bütün huzuru, mutluluğu sendendir Çünkü ben ancak seninle yaşarım; bayramımın süsü, neşesi bile sensin. Sensiz bayramı ben ne yapayım?
• Senin gizli oluşun, gözlere görünmeyişin kendini kıskandığın içindir.
Yoksa apaçık güneş gibi meydandasın. Sen her şeyden, her zerreden görün durursun.
• İmansızın gönlü senin yüzünden dağınık, perişan, huzursuz. Sana inananı seni gönlünde bulanın, hissedenin başı da aşk şarabıyla mest olmuş. Ne şaşılacak şeydir ki, sen hem herkesin aklını fıkrini aldın, hem de onların akılını, fikirlerini başlarına getirdin. Onları doğru yola düşürdün.
• Bütün güller kışa rehin, bütün başlar da şaraba rehin. Sen ise hem gülle ölümün elinden alıp kurtardın, hem de başlarını şaraba rehin olmaktan halı ettin.
• Mısırlı bazı kadınlar, Hz. Yusufun güzelliğine hayran oldular. Kendileri kaybettiler de ellerini kestiler. Ya senin güzelliğini görselerdi? Sen yüzlerce Yusufun ellerini değil, akıllarını, fikirlerini kestirirdin.
• Bir pisliğin kokusundan insan uzaklara kaçar. Halbuki sen herkesin iğrendiği bir pis damladan, bir pis şeyden, bir kan pıhtısından bir insan yarattın.
• Sonra tutarsın yarattığın insanı toprağa lokma olarak verirsin. Onun çürüyen bedeninden tertemiz bitkiler, hoş kokulu çiçekler bitirirsin. Ona can verirsin, nebatî ruh bağışlarsın, pisi, pis kalmaktan kurtarırsın 94
94 Kur'an-ı Kerîm'in haber verdiğine göre herşey canlıdır. Her şey Allah'ı tesbîh etmektedir "İnsanda insanî ruh, hayvanda hayvanî ruh, bitkide nebatî ruh, cansız sandığımız şeyler de cemadî ruh vardır." Atomlar ilmî olarak Kur'an'ın bu haberini doğrulamışlardır.
• Ey gönül! Bir de tutar göklere doğru yükselirsin, hayvanların yaylasında yayıldığın yer yaylasından göklerde Allah yaylasına ulaşırsın, orada yer alırsın
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1245. Güzel kanatlı kuşa bak, hatip gibi minbere çıkmış hoş ötüşlerle Allah'ı övüyor.
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. VI, 2854)
• Can leyleği geldi. Nerdesiniz? Bahan görmüyor musunuz? diye bize seslendi. Bütün dünya açıldı, saçıldı. Ağaçlar yapraklandı, cana canlar katan güller açıldı.
• Gel de Yusuflann yüzlerini gör, hepsi de kuyudan baş gösterdiler. Gül yanaklıları seyret! Hepsi de kendilerini göstermedeler.
• Gönül meyveleri kırılmıştı, toprak içinde mahpus kalmışlardı. Gözlerini açtılar da Allah'ın lütfu ile kış belasından kurtulduklarını gördüler.
• Çayırlar, çimenler de kış zindanının kapısını kırdılar, görmüyor musunuz? Güller, laleler Allah'ın ihsanıyla süslenmişler; neş'eli neş'eli gülüp duruyorlar.
• Meyve ağaçlarının dallarına çiçeklerden sonra gelen olgunlaşmış Meryemler, kendilerine dokunulmamışken gebe kalmışlar, arifler de ağaçların altlarına oturmuşlar. Allah'ın yaratma gücünü, büyüklüğünü, kudretini düşünerek gönüllerini ona vermişler, ona yüz çevirmişler.
• Güzel kanatlı kuşa bak! Hatip gibi minbere çıkmış, hoş ötüşlerle Allah'ı övüyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1246. Aşk yüzünden dert bana deva, cefa da vefa oldu.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. VI,2817)
• Yapma dostum, yapma! Seni çağırdıkları halde gelmezlik ediyorsun. Geldiğin zaman da hemen gitmek istiyorsun. Ey aziz dost! Bu hali sana yakıştıramıyorum.
• Ey benim iki gözüm! Ey benim nurum ışığım; coşacağım, kabıma sığmayacağım zaman geldi. Senin gönlünün Musa'sına Tur Dağı oldum, fakat sen Tur Dağı'nı bıraktın gittin. Neredesin? Gel bana seslen; seslen de aşk yolunda benim parça parça olmama yardım et!
• Bana ne yaparsan yap, yemin ederim ki ben senden yüz çevirmeyeceğim dönmeyeceğim, coşup köpüreceğim, eşsiz olan, benzeri bulunmayan Allah'a sığınacağım.
• Ey dost! Bir çerağ ol, bizi aydınlat! Çünkü sen yıldızlardan da, gökyüzün den de üstünsün, nurlusun. Ey dost! Gel gel de biz hastalara, biz dertlileri hekimlik et! Çünkü sen her derdin devasısın.
• Harap olan gönlüme yolunu şaşırıp da bir baykuş gelip girse, onun üstüne senin nurun düşünce o baykuş bir zümrüd-i anka, bir devlet kuşu olur.
• Yaşadığımız şu zamanda hayat şartlarının başımıza getirdiği belalar, sıkıntılar kötülükler, iyilikler, hoşluklar, aşkı gönül evinden dışarı atamaz. Çünkü aşk masal değildir. Kötülüklerle dolu bu kirli dünya ile onun bir ilgisi yoktur Aşk ötelerdendir, göklerdendir. 95
95 Merhume Fevziye Çamseven Hanım Efendi, "Ey Aşk" başlığı taşıyan şiirinde:
"Aşktır ibadet, aşktır namazım
Sazımda aşktır, ruh ihtizarım
Mihrab dilde en çok niyazım
En son du'amın tekrarı sensin" diye yazmıştı. • Aşk yüzünden dert bana deva, cefa da vefa oldu. Bu yeryüzü günahlarla cinayetlerle, kötülüklerle dolu yeryüzü olmaktan çıktı da, iyiliklerle, güzelliklerle dolu gökyüzü haline geldi. Artık ben "Ömrü uzadıkça uzasın." du'asını ne yapayım?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1247. Sen canlara can katan bir güzelsin.
Fe'ilatii, Fa'ilatün, Fe'ilatiı, Fa'ilatün
(c. VI,2857)
• Sen canlara can katan bir güzelsin. Sen bizim canımızdasın, canımızın içindesin. Canımıza neler göstermedesin? Ne manevî zevkler vermedesin? Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?
• Sen bir yol bulup da gönle gelince, bir ay gibi değil bin ay gibi parlarsın, nurlar saçarsın? Gönlün gözünü kamaştırırsın. Sen dört unsurdan yaratılmamışsın, ne ateşsin, ne de su! Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?
• Senin aşkının gamı, atlı olarak değil, yaya olarak sadece nur ordusu ile sefere çıkmış, bir çok gönül kalelerini ele geçirmiş. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?
• Sen Tur Dağı'nın çerağısın. Sen binlerce denizsin, binlerce göksün. İstiyorum ki canım dünyada senden başka bir şey, senden başka birisini görmesin. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?
• Senin hayalin gönlüme gelince içime sanki bir ateş düşer. Gönül evini ateşler kaplar, tutuşup yanmaya başlar. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?
• Yüzünde, o güzel yanaklarında nasıl bir güç var? Etkisi ile binlerce aşığın aklını, fıkrini alır gider. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?
• 0 güzel gülüşün herkesi kendine kul eder. Senin nefesinle ölü bile dirilir, kalkar. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın? • Sende Allah'ın güzelliği var. Senin terinden bir damla denize düşse, deniz aşk delisi olur da çırpınmaya başlar, coşar köpürür. Binlerce dalga meydana getirir. Sen neden bu kadar hoşsun; neden bu kadar tatlısın?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1248. Kendini ucuza satma, senin değerin pek ağırdır.
Fe'ilatü, Fa'ilatn, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. VI, 2840)
• Her dilenciye bakma! Sen kendini de bir dilenci gibi görme! Sen bizim en gözde, en has bir adamımızsın. Kendini ucuza satma, senin değerin pek ağırdır.
• Sen bizim Müsa'mızsın. Kendini göster, asa ile denizi ikiye ayır; sen Hz. Mustafa'nın nurundansın, sende onun gücü var. Elini göğe uzat, ay'ın kaftanını yırt gitsin!
• Güzellerin testilerini kır, onların güzelliklerinin değeri kalmadı. Çünkü sen güzellikte bir Yusufsun. İsa nefesinin te'sîrini göster; ölü gönülleri dirilt! Sen de o havadansın.
• Sen ruh bakımından ölümsüzsün, iç alemin de pek güzel. Sen celal sahibi Allah'ın sevgili bir kulusun, onun nurundansın.
• Sen henüz görünmüyorsun, gizlisin, perdeler ardındasın. Kendi güzelliğini de göremiyorsun. Allah lütfeder de, bir seher vakti kendi içinden bir güneş gibi doğarsın.
• Ne yazık ki, sen bulut arkasında gizlenmiş bir ay gibisin. Görünmüyorsun ve halbuki senin çok parlak, çok güzel bir yüzün var. Ten bulutunu yırt, dağıt da güzelliğini ortaya koy, göster!
• Sen Hz. Ali'nin kılıcı Zülfikar gibisin. Bedenin de tahta bir kındır. 0 kın kırılırsa senin gönlün neden kırılsın? • Kardeşim, aşk ateşinin alevlerinden kaçma! İmtihan için onun içine girersen ne olur? Kıyamet mi kopar?
• Allah'a yemin ederim ki aşk ateşi seni yakmaz. Çünkü sen Halil İbrahim'in oğlusun. Zaten eskiden beri o ateşe yabancı değilsin. Gir o ateşe, kirliliklerden arınırsan yüzün altın gibi parlar
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1249. Yusuf senin içinde, neden Mısır'a gidip Yusuf arıyacaksın?
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. VI,2839)
• Bu gece sevgili; "Sen bizimsin." diye kulağımı çekti. Kulağımı çekiyorsun ama sevgilim sen nerdesin? Ben seni göremiyorum. Bana kendini gösterir misin?
• Kendini gizlemek hususundaki bahaneyi bırakır da, onun yolunu bana gösterirsen; ayaklarımla değil, başımla, gözlerimle yürüyerek gelir, seni bulurum. Çünkü sen paha biçilmez bir kimyanın madenisin.
• Gecem karanlığı senin saçlarından aldı. Gündüzümün aydınlığı, parlaklığı da senin yüzünün nüurundandır. Yüzündeki örtüyü bir kaldırsan ay gökden yere düşer.
• Güzelim, sen bir arslansın, bense senin eline düşmüş bir ahuyum. Senin esîrinim. Esîrin olduğum halde beni serbest bırakırsın diye ödüm kopuyor. Dünyada kurtulmaktan korkan bir avı, bir esîri kim görmüştür?
• Uykumun yolunu kestin. Hiç olmazsa sevgin ile mest olma yolunu kesme! Beni herkesten, her şeyden ayırdın, barî kendinden ayırma!
• Aşıklarının hepsi de dükkanlarını dağıtmışlar, kırıp dökmüşler. Uykunun, yiyip içmenin yolunu bağlamışlar. Bir köşeden çıkar gelirsin diye oturmuşlar, seni bekliyorlar.
• Sana karşı bir kişinin ümidinin ne önemi vardır? Sen herkesin, bütün dünyanın ümidisin. Neden şarap elde etmeye çalışıyorsun? Sen kendin lütuf ve ihsan şarabısın.
• Yusuf senin içinde. Neden Mısır'a gidip Yusuf arayacaksın. Perdeyi kaldır içeri gir de ne kadar güzel bir yüzün olduğunu gör!
• Çalgıcı da senin içinde, başka yerde değil. Bedenin ney'den değersiz değildir. Can da ney üfleyenden aşağı değil!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1250. Akıllar, kendi evlerini bıraktılar da deliliğin evine taşındılar
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. VI,2803)
• Ey sakî! Aklın bir işe yaramadığı anlaşıldı da akıllar kendi evlerini bıraktılar, deliliğin evine taşındılar, onunla beraber yaşayacaklar. Ortada akıl kalmadığı için çok kişi aşık olacak ve aşk yolunda çok kanlar dökülecektir. Bu yüzden delilik kadehi ağzına kadar kanla doldu.
• Akıllarını kaybedip çılgına dönen delilik yiğitleri aşka susamış yüzlerce erkeğin, kadının varlık evlerini ateşe verdiler, yaktılar.
• Delilik tarağı sevgilinin aşıklarını zincire vuran saçlarını taradı, onu süsledi de, biz kıskançlıktan tarak gibi şerha şerha iki başlı olduk.
• Yanarak ağlayan, tükenen, eriyen aşk mumunun alevlerine aşk padişahından zaman zaman delilik pervanesi geliyor. Kendini alevlere atıp yanıyor. Sen bunu görmüyor musun? • Akıldan delilik efsanesini duyduklarından beri; can da, gönül de iki dünyanın varoluş masalına karşı kulaklarını pamukla tıkadılar, dinlemez oldular