CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ganimeti taksim ederken at için iki, savasçı için bir hisse vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3308
Printable View
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Abdullah b. Ömer'in (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) ganimeti taksim ederken at için iki, savasçı için bir hisse vermiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3308
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Ebu Hureyre'nin (r.a.) anlattığına göre:
Hz. Peygamber (a.s.) Necid tarafına bir süvari birliği göndermişti. Bu birlik Beni Hanife kabilesinden Yemame halkının büyüğü Sümame b. Usal denilen bir kimseyi esir edip getirdi ve onu Mescitteki bir direğe bağladı. Hz. Peygamber Mescide çıktığında Sümame'ye: "Ey Sümame! Gönlünden sana ne yapacağımı geçiriyorsun," dedi. Sümame: "İyilik ümit ediyorum, Ey Muhammed! Beni öldürürsen kanlı bir caniyi öldürmüş olursun, ama eğer beni affedersen, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Bu konuşmadan sonra Hz. Peygamber Sumame'yi bağlı olarak bırakıp gitti. Nihayet ertesi gün Hz. Peygamber Sumame'ye yine: "Ey Sümame! Gönlünde ne var, ne umuyorsun?" dedi. O da: "Gönlümde dün sana söylediğim şeyler vardır: Eğer beni bağışlama iyiliğinde bulunursan, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Eğer beni öldürürsen, kanlı bir caniyi öldürmüş olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Resulüllah onu bu şekilde bırakarak gitti. Ertesi gün olunca yine Sumame'ye hitaben: "Ey Sümame! Gönlünden sana ne yapacağımı geçiriyorsun," dedi. Sümame: "Dün sana söylediğim gibi: Eğer beni bağışlama iyiliğinde bulunursan, iyiliğe karşı şükreden bir kimseyi bağışlamış olursun. Eğer beni öldürürsen, kanlı bir caniyi öldürmüş olursun. Şayet fidye olarak mal istiyorsan istediğin kadar verilir" dedi. Peygamberimiz bu defa:" Sümame'yi salıverin" dedi. Sümame bırakılınca hemen Mescit yakınında içinde su bulunan bir hurmalığa gitti ve yıkandı. Sonra Mescide Peygamberimizin huzuruna girdi ve: "Şahitlik ederim ki Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed Allah'ın kulu ve elçisidir" dedi. Sonra şunları söyledi: "Ey Muhammed! Vallahi benim için dünyadaki en sevimsiz yüz seninkiydi. Şimdi ise senin yüzün bana bütün yüzlerin en sevimlisi oldu. Vallahi benim için senin dininden daha kötü ve düşman bir din yoktu. Şimdi senin dinin benim için dinlerin en sevimlisidir. Vallahi hiç bir şehir bana senin şehrin kadar sevimsiz gelmezdi. Fakat senin şehrin benim nazarımda şehirlerin hepsinden daha sevimlidir. Ben umre yapmağa niyet ettiğim sırada senin süvarilerin beni yakalamıştı. Ne buyurursunuz?" dedi. Peygamberimiz Sumame'yi müjdeledi ve ona umre yapmasını emretti. Sümame umre için Mekke'ye varınca birisi ona: "Dinden mi çıktın? "diye sordu. O da: "Hayır, vallahi ben dinden çıkmadım. Sadece Allah Resulü'nün yanında müslüman oldum. Vallahi ben dinden dönmem ve Hz. Peygamber izin vermedikçe size Yemame'den bir buğday tanesi dahi gelmeyecektir" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3310
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Ebu Hureyre (r.a.) şöyle anlatır:
Mescitte bulunduğumuz bir sırada Hz. Peygamber yanımıza geldi ve: "Yahudilerin üzerine yürüyünüz" diye emretti. Biz de onunla birlikte çıktık ve Yahudilerin yanına geldik. Hz. Peygamber onlara şöyle seslendi: "Ey Yahudi cemaati! Müslüman olun, kurtulun!" Onlar cevaben: "Ey Ebu'l-Kasım! Tamam tebliğ ettin" dediler. Hz. Peygamber onlara: "Bunu kabul etmenizi istiyorum. Müslüman olun, kurtulun!" dedi. Yahudiler yine: "Ey Ebu'l-Kasım! Tamam, tebliğ ettin" dediler. Hz. Peygamber onlara: "Bunu kabul etmenizi istiyorum"dedi. Sonra Hz. Peygamber üçüncü kez bunu teklif ettikten sonra: "İyi bilinki bu topraklar ancak Allah'a ve Elçisine aittir. Ben sizleri bu topraklardan çıkarmak istiyorum. Bu yüzden malının karşılığında bir şey bulan onu satsın. Haberiniz olsun ki bu topraklar ancak Allah'a ve Elçisine aittir" buyurdu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3311
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle anlatır:
Nadir ve Kurayza oğulları Hz. Peygamberle savaşmıştı. Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s.) Nadir oğullarını yerlerinden sürüp çıkarmıştı. Kurayza oğullarını ise yerlerinde bırakarak onlardan bir karşılık almamıştı. Nihayet bunun ardından Kurayza oğulları da ahdi bozarak savaşa başlayınca Hz. Peygamber onların erkeklerini öldürdü, kadınlarını, çocuklarını ve mallarını da müslümanlara paylaştırdı. Ancak bazıları İslâm dinine girmek için Hz. Peygamber'e geldiler. Hz. Peygamber onlara eman verdi ve müslüman oldular. Bu şekilde Hz. Peygamber Medine Yahudilerinin hepsini; Abdullah b. Selam'ın kabilesi olan Kaynuka oğullarını, Beni Harise Yahudilerini ve Medine'de bulunan diğer Yahudileri tümüyle Medine'den sürgün etti.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3312
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Ebu Saîd Hudrî (r.a.) şöyle dedi:
Kureyza halkı Sa'd b. Muaz'ın hakemliğini kabul edince Hz. Peygamber (a.s.) Sa'd'e haber gönderdi. Sa'd bir merkep üzerinde geldi. (Kuşatmada geçici olarak edinilen) Mescidin yanına yaklaştığı zaman Hz. Peygamber Ensar'a "Büyüğünüzü (ya da hayırlınızı) karşılamağa kalkınız!" dedi. Sonra da Sa'd'a hitaben: "Bunlar senin hükmüne razı oldular" buyurdu. Sa'd da: "Bunların savaşa katılanlarını öldürür, kadınları ve çocuklarını da esir edersin" hükmünü verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz: "Allah'ın hükmüne uygun hükmettin" ya da bazı ravilerin rivayetine göre, galiba "Melikin hükmü gibi hükmettin" buyurmuştur. Buradaki ravilerden İbn Müsenna ise: "Melikin hükmü gibi hükmettin" kısmını zikretmemiştir.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3314
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Hz. Aişe (r.ah.) şöyle rivayet etmiştir:
Sa'd b. Muaz (r.a.) Hendek gününde yaralanmıştı. Onu Kureyş'ten Hıbban İbnu'l-Arika denilen bir kimse attığı bir okla kol damarından vurmuştu. Peygamberimiz onu yakından ziyaret edebilmek için Mescitte tedavi çadırı kurdurdu. Hz. Peygamber Hendek harbinden Medine'ye döndüğünde silahını çıkararak yıkandı. Bu sırada Cebrail (a.s.) başının tozunu silkerek Hz. Peygamber'e geldi ve: "Sen silahlarını bıraktın mı? Vallahi biz henüz bırakmadık. Haydi onların karşısına çık!" dedi. Hz. Peygamber: "Nereye?" diye sordu. Cebrail, Beni Kureyza tarafına işaret ederek: "İşte oraya!" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Beni Kureyza'ya doğru hareket edip onlarla savaştı. Sonunda onlar Hz. Peygamber'in hükmüne razı oldular. Peygamberimiz de onlar hakkındaki hükmü Sa'd'a havale etti. Sa'd ise: "Ben onlar hakkında harp edenlerinin öldürülmesini, çocukları ve kadınlarının esir edilmesini, mallarının da taksim olunmasını hükmediyorum" dedi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3315
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Abdullah b. Ömer (r.a.) şöyle nakletmiştir:
Resulüllah (a.s.) Hendek harbinden dönüldüğünde: "Hiç kimse öğlen namazını Beni Kureyza'dan başka bir yerde kılmasın" diye seslendi. Sahabelerden bir takımı vaktin gecikmesi endişesiyle namazı Beni Kurayza'ya varmadan kıldılar. Diğerleri de: Vakit geçse de biz namazı Hz. Peygamber'in bize emrettiği yerde kılarız dediler. Sonra Peygamber bu iki zümreden hiçbirisini kınamadı.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3317
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Enes b. Malik (r.a.) şöyle rivayet etmiştir:
Muhacirler Mekke'den Medine'ye geldikleri zaman ellerinde hiçbir şey yoktu. Ensarın ise Medine'de arazi ve gayri menkulü vardı. Bu yüzden Ensarın her sene malının gelirinin yarısını muhacirlere vermesi muhacirlerin de Ensar'ın yerine arazi üzerinde tarım yaparak çalışma işini üstlenmesi şeklinde bir ortaklık yapılmıştı. Ravi Enes b. Malik'in annesi (ki Ümmü Suleym de denilirdi) Abdullah b. Ebu Talha'nın da annesi olduğundan Abdullah, Enes'in anne bir erkek kardeşi idi. Bu sırada Enes'in annesi Ümmü Suleym de Hz. Peygamber'e kendine ait bulunan bir kaç hurma ağacı hediye etmişti. Hz. Peygamber de hurma ağaçlarını mahsüllerinden istifade etmek üzere Usame b. Zeyd'in annesi ve kendi azatlısı olan Ümmü Eymen'e vermişti. İbn Şihab der ki: Enes b. Malik bana şöyle nakletmiştir. Peygamberimiz (a.s.) Hayber halkı ile muharebeyi bitirip de Medine'ye döndüğü zaman Muhacirler, Ensarın kendilerine meyvelerinden istifade etmeleri için vermiş oldukları bağışları Ensar'a iade ettiler. Hz. Peygamber de annemin hediye etmiş olduğu hurma ağaçlarını, geri verdi. Hz. Peygamber, Ümmü Eymen'e de bu hurma ağaçları yerine kendi bahçesinden bir kısmını verdi.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3318
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Abdullah b. Muğaffel (r.a.) rivayet etmiştir:
Ben Hayber günü bir tulum iç yağı ele geçirdim ve onu sıkıca tutarak: Bundan kimseye bir şey vermem, dedim. Arkama döndüğümde Hz. Peygamber (a.s.) tebessüm ediyordu.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3320
CİHAT VE MİLLETLERARASI İLİŞKİLER (SİYER)
Ebu Sufyan (r.a.) anlatmaktadır:
Hz. Peygamber'le aramızda aktedilmiş bulunan Hudeybiye barış antlaşması devam ederken Şam'a gitmiştim. Bu sırada Roma İmparatoru Heraklius'a Hz. Peygamber'den bir mektup getirildi. Bu mektubu Dıhyetul-Kelbi getirerek Busra Emîrine vermiş, Busra Emîri de Heraklius'a göndermişti. Heraklius "Burada Peygamber olduğunu iddia eden bu adamın halkından kimse var mı?" diye sordu. Adamları: "Evet vardır" dediler. Bunun üzerine ben Kureyş'ten bir heyet içinde davet edildim. Heraklius'un huzuruna girdik. Bizleri önüne oturttu ve: "Peygamber olduğunu söyleyen bu adama soyca en yakınınız hanginizdir?" dedi. Ebu Sufyan der ki: Soyca en yakınları benim, dedim. Beni onun önüne, arkadaşlarımı da benim arkama oturttular. Sonra Heraklius tercümanını çağırdı ve dedi ki: "Bunlara söyle: Ben, Peygamber olduğunu söyleyen o kişi hakkında bu adama bazı şeyler soracağım. Bu bana yalan söylerse siz onu tekzip ediniz!" Ebu Sufyan der ki: Vallahi arkadaşlarım tarafından yalanımın yayılmasından korkmasaydım Peygamber hakkında mutlaka yalan söylerdim! Sonra tercümanına: "Ona, içinizde onun soy asaleti nasıldır? diye sor," dedi. Ben: "Soy bakımından pek asildir" dedim. "Babaları içinde bir kral var mıydı?" dedi. "Hayır," dedim. "Bu söylediklerinden önce onu hiç yalan ile itham ettiniz mi?" dedi. "Hayır" dedim. "Ona kimler tabi oluyor, halkın eşrafı mı yoksa zayıflar mı?" dedi. "Halkın zayıfları," dedim. "Ona tabi olanlar artıyor mu yoksa eksiliyor mu?" dedi. Eksilmiyorlar aksine artıyorlar, dedim. "Onun dinine girdikten sonra ona kızarak dininden dönen var mı?" dedi. Hayır, yoktur dedim. "Onunla hiç harp ettiniz mi?" dedi. Evet ettik, dedim. "Neticeleri nasıl oldu?" dedi. Aramızda zafer sırayladır. Bir, biz üstün geliriz, bir O. "Hiç ahdi bozar mı?" dedi. Hayır, hainlik etmez. Ancak biz şimdi onunla bir müddete kadar mütareke halindeyiz. Bu müddet içinde ne yapacağını bilmiyoruz, dedim. Ebu Sufyan der ki: Vallahi kendiliğimdem bir şey katacağım bir söz söylemeye bundan başka bir fırsat vermedi. "Sizde ondan önce peygamberlik iddia etmiş bir kimse var mı?" dedi. Hayır yoktur dedim. Tercümanına dedi ki: "Ona söyle: Bu adamın soyunu sordum, içinizde soy olarak pek asil olduğunu beyan ettin. Peygamberler de zaten halkının asil olan soylarından seçilir. Ben sana: Onun babaları ve dedeleri içinde bir kral gelmiş midir diye sordum. Hayır gelmemiştir, dedin. Babalarından bir kral olsaydı O da babalarının saltanatını geri almak isteyen bir kimsedir diye hükmederdim. Sana: Ona tabi olanlar halkın eşrafı mı yoksa zayıfları mı diye sordum. Ona tabi olanlar insanların zayıflarıdır dedin. Peygamberlere tabi olanlar da zaten onlardır. Ben sana: Peygamber olduğunu söylemeden önce onun bir yalanını görmüş müydünüz diye sordum. Sen: Hayır, dedin. Anladım ki halka karşı yalan söylememiş bir kimse gidip de Allah'a karşı yalan söylemeğe cüret edemez. Sana: Onun dinine girdikten sonra beğenmemezlikten dolayı bırakan eden kimse var mıdır diye sordum. Sen: Hayır dedin. İşte inanç kalbe karışıp kökleşince böyle olur. Ben sana: Ona tabi olanlar artıyor mu, yoksa eksiliyor mu diye sordum. Onlar artıyorlar dedin. İnanç kemale erinceye kadar böyle gider. Ben: Onunla hiç harp ettiniz mi dedim. Sen: Onunla harp ettiğinizi, harbin neticesinin sırayla değiştiğini; bir sizin bir onun üstün geldiğini söyledin. Peygamberler de böyledir. Onlar (Allah tarafından) sıkıntılarla imtihan edilirler, ancak akıbet onların lehine olur. Ben sana: O ahdine vefasızlık eder mi diye sordum. Hainlik etmez dedin. Peygamberler de böyledir, hainlik etmezler. Ben sana: Halkınız içinde ondan evvel peygamber olduğunu söylelen birisi var mı idi dedim, Sen: Hayır, dedin. Eğer böyle birisi olsaydı, bu da kendisinden önce söylenmiş bir söze uyup taklide kalkışmış bir kimsedir diye düşünürdüm" dedi. Bundan sonra Heraklius: "Size ne emrediyor?" diye sordu. Ben: O bize namazı, zekâtı, akrabalık bağına dikkat etmeyi, haramlardan el çekmeyi emrediyor, dedim. Heraklius: "Eğer hakkında söylediklerin doğru ise, O mutlaka bir peygamberdir. Zaten ben bir Peygamberin çıkacağını biliyordum. Fakat onun sizden olacağını tahmin etmezdim. Onun yanına varabileceğimi bilsem, onunla buluşmayı çok isterdim. Onun yanında olsaydım ayaklarını yıkardım. Yeminle söylüyorum ki onun iktidarı üzerinde bulunduğum şu yere kadar ulaşacaktır, dedi. Sonra Hz. Peygamber'in mektubunu istedi. Getiren kişi onu Heraklius'a verdi. O'da mektubu okudu. Mektupta şunlar yazılmıştı: Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla, Allah'ın Elçisi Muhammed'den Romalıların Başkanı Heraklius'a! Hidayet yoluna uyanlara selam olsun! Ben seni İslâma davet ediyorum. Müslüman ol, kurtul. Müslüman ol ki Allah senin ecrini iki kat versin. Eğer bu davetimi kabul etmezsen, Halkının günahı senin boynunadır. Ey Ehl-i Kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz; Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp ta kimimiz kimimizi ilahlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: Şahit olun biz müslümanlarız! deyiniz.Heraklius mektubu okumayı bitirince yanında sesler yükseldi ve gürültü çoğaldı. Bizim çıkarılmamızı emretti. Biz de yanından çıkarıldık. Çıktığımız zaman arkadaşlarıma: İbn Ebu Kebşe'nin (yani Peygamberin) işi hakikaten büyüdü. Romalıların kralı bile ondan korkmakta, dedim. Artık ben Allah İslâmı kalbime sokuncaya kadar Hz. Peygamber'in işinin üstün geleceğine olan inancım hiç yitirmedim.
Sahih-i Müslim'deki hadis numarası: 3322