-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Şuara suresi ayet 111
Onlar şöyle cevap verdiler: Sana düşük seviyeli kimseler tâbi olup dururken, biz sana iman eder miyiz hiç!
Hz. Nuh'un büyük bir iyilik severlik eseri olarak tekrar tekrar kavmini takvaya, itaate davt etmesine rağmen o kendini beğenmiş, cahil, kavim (dediler ki) Ey Nuh!. Biz (Sana îman eder miyiz?. Senin bu tavsiyelerine riayette bulunur muyuz?. (Halbuki, sana en bayağı) olan içtimai bir mevkii bulunmayan fakir, zelil (kimseler tâbi oluvermişlerdir.) Artık biz onlar ile beraber aynı dîne tâbi olur muyuz?. O cahil kavim, kendilerinin maddî, fâni servetlerine, mevkilerine mağrur olarak bir kısım fakir, âdi san'atlar ile meşgul müminlere bir hakaret gözüyle bakmışlar, onlar ile aynı inancı paylaşmak istememişlerdi. Nitekim Peygamberimizin zamanındaki Kureyş müşrikleri de sahabe-i kiram arasındaki fakir zatlara bakarak onlar ile beraber olmamak için İslâmiyeti kabulden kaçınmışlardı. Halbuki, insanın şerefi, insanlığın saadeti, öyle maddî, geçici şeyler ile ayakta durmaz, bunların Allah katında bir sinek kanadı kadar bile kıymeti yoktur. Hakiki şeref ve saadet, güzel bir itikat ile ahlâki üstünlük ile mümkündür.
Şuara suresi ayet 112
Nuh dedi ki: Onların yaptıkları hakkında bilgim yoktur.
Bu mübarek âyetler de, Hz. Nuh'un kavmi tarafından hafife alınan müminler hakkındaki kanaatini onları koyamayacağını ve kendisinin vazifesinin neye ait bulunduğunu bildiriyor. Buna karşı kavminin de o muhterem Peygamber hakkında yapmış oldukları tehdidi beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Hz. Nuh'un kavmi, müminlerin zelil olduklarını söylemekle beraber onların bir dikkat ve düşünce neticesinde olmayıp samimiyetsiz bir şekilde îman etmiş olduklarını iddiada bulunmuşlardı. Nuh Aleyhisselâm da onlara cevaben (dedi ki: Onların) o îman edenlerin (ne yaptıkları hakkında) ne gibi bir kanaatte bulunduklarına (benim ne bilgim olabilir?.) Ben onların kalbi sırlarını bilemem onu araştırmak benim vazifem değildir. Onlar îmanlarını açıklamış, Allah'ın dinini kabul eylemiş olduklarını söylemekte bulunmuşlardır. İşte böyle görünen durumlara göre hüküm verilir, halkın gizli hallerini araştırmak icabetmez. (Biz dışa göre hüküm veririz.)
Şuara suresi ayet 113
Onların hesabı ancak Rabbime aittir. Bir düşünseniz!
(Onların) öyle îmanlarını gösteren ve ilân eden kimseleri (hesabı ancak Rabbime aittir) kullarının bütün açık ve gizli ruh hallerini bilmek onları amellerine, kanaatlerine göre sorgulamaya tâbi tutmak âlemlerin Rabbine mahsustur, (eğer) Ey inkarcılar!. Siz (anlayabilirseniz) sizin şuurunuz, idrakiniz var ise bu beyan edilen hakikati anlarsınız, öyle itirazda bulunmazsınız. Ne yazık ki, eğer şuurunuz olsa idi böyle bir iddiaya cür'et etmez idiniz.
Şuara suresi ayet 114
Ben iman eden kimseleri kovacak değilim.
Ey inkarcılar!. Şunu da biliniz ki (ben müminleri kovacak değilim) sizi kendime çekmek için o görmekten hoşlanmadığınız îman sahiplerini kendimden uzaklaştıramam. Böyle bir muamelede bulunmak, peygamberliğin sânına asla lâyık olamaz.
Şuara suresi ayet 115
Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.
Ben apaçık) görünen delillere dayanarak (bir uyarıcıdan) Cenab-ı Hak'kın azabını haber veren, uhrevî sorumluluğu bildiren, küfür ve isyandan halkı sakındıran bir peygamberden (başka değilim) bence mevki sahipleri olanlar ile olmayanlar eşittir. Artık zelil gördüğünüz kimseleri ben kendi yanımdan nasıl uzaklaştırabilirim.
Şuara suresi ayet 116
Dediler ki: Ey Nuh! (Bu davadan) vazgeçmezsen, iyi bil ki, taşlanmışlardan olacaksın!
Nuh Aleyhisselâm'ın öyle hikmetli ve faziletli açıklamalarına karşı o inkarcılar, tehdide başlayarak ve öyle bir yüce Peygambere karşı sırf ismiyle hitab etmek terbiyesizliğinde bulunarak (Dediler ki: Ey Nuh!. Eğer vazgeçmez isen) sözlerine nihayet vermez bizi dîne davet eder durursan (elbette taşlanılmışlardan olursun) sen de üzerlerine atılan taşlar ile öldürülmüş kimselerden bulunursun. Senin hayatına kasdetmiş oluruz. İşte o kâfir kavim, küfürlerinde bu kadar ısrar edip durmuşlardı.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Şuara suresi ayet 117
Nuh: Rabbim! dedi, kavmim beni yalancılıkla suçladı.
Bu mübarek âyetler de kavminin îmana gelmiyeceklerini anlayan Nuh Aleyhisselâm'ın îman edenlerle beraber bir selâmet sahasına kavuşmalarını Cenab-ı Hak'tan istirhamda bulunduğunu bildiriyor. 0 Yüce Peygamber ile ona tâbi olanlar kurtuluşa erişip dinsizlerin de boğulup gittiklerini ve bu hâdisenin büyük bir ibret teşkil ettiğini, âlemlerin Rabbi'nin de kudret ve rahmetini beyan buyurmaktadır. Şöyle ki: Nuh Aleyhisselâm, Cenab-ı Hak'ka niyazda bulunarak (Dedi ki: Yarabbü. Şüphe yok ki,) kendilerini senelerce ilâhi dine davet ettiğim (kavmim seni yalanladılar) benim onları dine davetim, onlar için firardan başka bir şey arttırmış olmadı.
Şuara suresi ayet 118
Artık benimle onların arasında sen hükmünü ver. Beni ve beraberimdeki müminleri kurtar.
Ey Kerem ve hikmet sahibi olan mabudum!, (benim aram ile onların aralarını bir feth ile fethet) aramızı tamamen ayır, herbirimizin hakkında lâyık olduğumuz şekilde hükmün tecelli etsin (ve beni ve benimle beraber olan müminleri kurtuluşa erdir.) bizi o dinsizlerin suikastinden veya onların kötü amellerinden uzaklaştır, bizi öyle sıkıntılardan kurtararak bir selâmet sahasına kavuştur.
Şuara suresi ayet 119
Bunun üzerine biz onu ve beraberindekileri, o dolu geminin içinde (taşıyarak) kurtardık.
Hazreti Nuh'un bu duası kabul oldu. (Binaenaleyh) duası sebebiyle (onu ve onunla beraber dolmuş gemide bulunanları) müminleri ve münasip görülen gemiye alınmış olan kuşları, hayvanları (kurtuluşa erdirdik) onlar tufan felâketinden korunmuş oldular.
Şuara suresi ayet 120
Şuara suresi ayet Sonra da geri kalanları suda boğduk.
(Sonra) Hz. Nuh'u ve onunla beraber olanlar kurtuluşa erdirdiğimizi müteakip (arkada kalanları boğduk) o inkarcı kavim denizin dalgaları arasında helak olup gittiler.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Şuara suresi ayet 121
Doğrusu bunda büyük bir ders vardır; ama çokları iman etmezler.
Artık ey insanlar!, (şüphe yok ki, bunda) Hz. Nuh'un öyle duasında ve bir müddet mühlet vermekte, sonra da inananları kurtuluşa erdirip dinsizleri helak etmekte (elbette bir ibret vardır) o hâdiseleri gören veya işiten kimseler için büyük bir öğüt, bir uyanma vesilesi mevcuttur, (halbuki, onların ekserisi) bu gibi hâdiseleri bilen insanlardan bir çokları (îman etmiş olmadılar) yine küfürlerinde devam ederek Allah'ın kahrına lâyık bulundular. Nuh Aleyhisselâm'ın inkarcı olan kavmi, bu gibi bir
azabın ilk alametlerini gördükleri halde o müthiş tarihi hadiseyi işitip bilenlerden de birnice kimseler, yine dinsizliklerinde devam etmekte, bundan ibret dersi almayıp yine îman dairesine can atmaktan uzak bulunmaktadırlar.
Şuara suresi ayet 122
Şüphesiz Rabbin, işte O, mutlak galip ve engin merhamet sahibidir.
(Ve muhakkak ki Rabbin) Ey Peygamberlerin sonuncusu!. Sana ihsanı pek çok olan, sana tâbi olanları günden güne arttıran, senin kudretini daima yükselten kerim mabudun (elbette o) Yüce Yaratıcın (azizdir) dinsizleri helake götürmeye, inananları da kurtuluşa eriştirmeye kadirdir. Ve o Kerim Yaratıcı (rahimdir) kulları hakkında merhameti pek çoktur. Onun içindir ki, onları irşad ve selâmete ulaştırmak için Peygamberlerini göndermiştir. Ne yazık ki, bir çok kimseler, bu ilâhi lütfü takdir edemiyerek kendilerinin maddî ve manevî helaklerine sebebiyet yenmişlerdir. İşte diğer Peygamberlere ait kıssalarda bunu göstermektedir.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Ankebut suresi ayet 14
Andolsun ki, biz Nuh'u kavmine gönderdik, artık aralarında elli yılı hariç, bin sene durdu. Nihayet onlar, zulümlerini sürdürürken kendilerini tufan yakaladı.
Bu mübarek âyetler, Nuh Aleyhisselâm'ın kavmine Peygamber olarak gönderilmiş ve o kavmin bilâhara tufan ile helak olmuş olduğunu bildiriyor. İbrahim Aleyhisselâm'ın da kendi kavmine Peygamber gönderilmiş ve onları putperestlikten alıkoymaya çalışarak kendilerine ne kadar güzel nasihatlarda bulunmuş olduğunu beyan buyuruyor. Vaktiyle de bir çok milletlerin Peygamberlerini yalanlamış olduklarını, Peygamberlerin vazifelerinin ise Allah'ın dinini ümmetlerine açıkça tebliğden ibaret bulunmuş olduğunu beyan ile Resûl-i Ekrem'e teselli olmaktadır. Şöyle ki: Büyük Peygamberlere karşı ümmetlerinin inkarcı vaziyet aldıkları, o mübarek zatlara eza ve cefada bulunmuş oldukları öteden beri vuku bulmaktadır. İşte buna işaret için Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (Andolsun ki) Gerçek bir hadisedir ki (biz Nuh'u kavmine) Peygamber (gönderdik) onları Allah'ın dinine davet etti, onların birçok eziyetlerine katlandı (artık aralarında elli yılı hariç bin sene durdu) kırk yaşında iken peygamber olmuş, dokuzyüz elli sene kavmini dine davet etmiş, tufandan sonra altmış sene daha yaşamış, bin elli yaşında iken ahirete teşrif etmişlerdir. İnsanların hayat müddeti Allah'ın takdiri ile az da çok da olabilir. Eğer ilâhi takdir olmasa ne insan meydana gelebilir ne de bir gün olsun yaşabilir. Binaenaleyh Cenab-ı Hak'kın takdiriyle, kudretiyle herhangi bir kimsenin ne kadar fazla yaşayabileceği asla imkânsız görülemez. "Tabiat kanunları" denilen şeyler, Allah'ın iradesine bağlıdır. Onların hepsi de
ilâhî irade ile değişebilir. Hikmetin gereği ne ise o meydana gelir, (nihayet onlar) 0 Nuh kavmi (zulümlerini sürdürürken, kendilerini tufan yakaladı) onlar, müşrik kimseler olarak o muazzam tufanın dalgaları arasında kahrolup gitmişlerdir. İşte küfür ve isyanın korkunç bir cezası.
Ankebut suresi ayet 15
Fakat biz onu ve gemi arkadaşlarını kurtuluşa erdirdik ve onu -o hadiseyi- âlemler için bir ibret kıldık.
(Fakat biz onu) Hz. Nuh'u (ve) onun (gemi arkadaşlarını) onunla beraber gemiye binmiş olan zatları ki, bir rivayete göre yetmişsekiz kişiden ibaret olup yarısı erkek, yarısı da kadın imiş (kurtuluşa erdirdik) onları boğulmaktan kurtardık, onlar dine bağlılıklarının bu dünyevî mükâfatını görmüş oldular (ve onu) o gemiyi veya tufan hâdisesini (âlemler için bir ibret kıldık) bundan insanlar bir ibret dersi almalıdır. Evet.. Bir hâdise, Allah'ın kudretine şahitlik ediyor, Hak Teâlâ'nın itaatkar kullarını nihayet selâmet ve saadete kavuşturacağını, isyankâr kullarını da lâyık oldukları cezalara erdireceğini gösteriyor ve kavmi tarafından çok eza ve cefaya uğramış olan Hz. Peygamber'e teselli olmuş oluyor. Nuh Aleyhisselâm'ın kıssası için "Hud Sûresi" ne de bakınız!.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Ankebut suresi ayet 40
Nitekim, onlardan her birini günahı sebebiyle cezalandırdık. Kiminin üzerine taşlar savuran rüzgârlar gönderdik, kimini korkunç bir ses yakaladı, kimini yerin dibine geçirdik, kimini de suda boğduk. Allah onlara zulmetmiyor, asıl onlar kendilerine zulmediyorlardı.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (Artık hepsini de) O inkarcıların, kibirlilerin tamamını da (kendi günahlariyle yakaladık) Hz. Musa'yı yalanlayıp, ona muhalefeti tercih ettiklerinden dolayı onlar azaplara uğrattık, (binaenaleyh onlardan bazıları üzerine bir rüzgâr gönderdik) onları kendisinde ufacık taşlar bulunan bir rüzgâr ile helak ettik, Lût kavmi gibi (ve onlardan bazılarını şiddetli bir ses tutuverdi) müthiş bir sesin tesiriyle helak oldular, Medyen ve Semûd kavimleri gibi (ve onlardan bazısını da yere batırdık) yerlerin altına düşürülerek kaybolup gittiler. Karun ile onun cemaati gibi (ve onlardan kimisini de suda boğduk) tufan ile denizlerin dalgaları arasında kalmak suretiyle boğulup mahvoldular. Nuh kavmi gibi ve firavun ile kavmi gibi (ve Allah onlara zulmedici olmadı) onlara günahları olmaksızın azap edici bulunmadı. Hâşâ Cenab-ı Hak, zulümden münezzehtir. Zulüm onun hikmetine aykırıdır, (fakat onlar) o Allah'ın kahrına uğrayanlar (kendi nefislerine zulüm ediciler oldular) onlar, günah işlediler, verilen nasihatları kabul etmediler, uhrevî cezayı düşünmediler, fâni varlıklarına güvenerek yeryüzünde kibirli bir vaziyet aldılar, içlerinde tanrılık iddiasına cür'et edenler bile bulunmuştu, fakat onların öğündükleri dünya varlığı, kuvvet ve hâkimiyeti kendilerini kurtaramadı. Nihayet kahrolup gittiler, dünya tarihinde pek fena bir isim bırakmış oldular. Velhasıl: Onlar, o kadar dünya varlıklarına rağmen kendilerini Allah'ın kahrından kurtaramamışlardır. Artık onlar kadar bir varlığa bir kuvvete mâlik olmadıkları halde Hak'ka karşı kibirli bir vaziyet alanlar, Allah'ın dinine karşı muhalefete cüret edenler, kendilerini ilâhi azaptan nasıl kurtarabilirler?. Bu mümkün müdür?. Heyhat!.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Ahzab suresi ayet 7
Hani biz peygamberlerden kesin sözlerini almıştık; senden, Nuh'tan, İbrahim'den, Musa'dan ve Meryem oğlu İsa'dan. Biz onlardan sapasağlam bir söz almıştık.
Allah, bu ayetle diğer peygamberlerden aldığı gibi Hz. Peygamber'den (s.a) de sağlam ve güvenli bir söz aldığını hatırlatmaktadır. Bir önceki ayet incelendiğinde bu misakın şu anlama geldiği anlaşılır: "Peygamber ilk planda kendisî Allah'tan gelen her emre uyup itaat etmeli, daha sonra da başkalarını bu emre uymaya çağırmalıdır. O, Allah'ın emirlerini diğerlerine aktaracak ve onları uygulamada zorlama konusunda hiçbir gevşeklik göstermeyecektir." Bu ahde, Kur'an'da daha bir çok yerde değinilmektedir:
1) "Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size din olarak buyurmuştur. (Ey Muhammed) şimdi sana da vahyettik. İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya buyurduk ki: 'Dini ikame edin, onda ayrılığa düşmeyin'." (Şura: 13)
2. "Hani Allah Ehli Kitap'tan ahid almış ve onlara: "Onu insanlara açıklayacaksınız ve gizlemeyeceksiniz." diye emretmişti." (Al-i İmran: 187)
3) "Hani Allah İsrailoğulları'ndan söz almıştı: 'Allah'tan başkasına kulluk etmeyin..." (Bakara: 83)
4) "Onlardan 'Size verdiğimiz kitaba sıkıca sarılın, içinde olanı düşünün ki kötü yollardan sakınanlardan olasınız.' diye ahid almıştık." (A'raf: 169-171) .
5. "Allah'ın size olan nimetini hatırlayın ve "işittik, itaat ettik" diye söz verdiğinizi unutmayın." (Maide: 7)
Burada Allah'ın yapılan ahdi hatırlatmasının nedeni, Hz. Peygamber'in (s.a) bir cahiliye adeti olan evlatlık kurumunu kaldırmakla İslam düşmanlarının bundan yararlanacağından korkarak tereddüt etmesidir. Şu düşünceden çekiniyordu: "Mesele, bir kadınla evlenme meselesi. Ben bu meseleyi sadece sosyal bir reform olarak ele alıyorum. Fakat islâm düşmanları benim bunu şehevî duygularımı tatmin etmek için yaptığımı ve ıslahatçı kisvesi altında başkalarını kandırdığımı söyleyecekler." işte bu nedenle Allah, Peygamber'i (s.a) şöyle temin etmektedir:
"Sen bizim tarafımızdan tayin edilmiş bir peygambersin. Diğer peygamberler gibi sen de, bizim verdiğimiz her emre uyacağına dair verdiğin sağlam söze bağlısın. Bu nedenle başkalarının iftira ve suçlamalarına aldırmamalı, başkalarının alaylarından korkmamalı ve senden istediğimizi hiç tereddüt etmeksizin yerine getirmelisin."
İnsanlardan bazıları bu misakın (sağlam söz) , Hz. Muhammed'den (s.a) önce gelen bütün peygamberlerden ve onların kavimlerinden, Hz. Muhammed'in (s.a.) peygamberliğine inançlarına ve onunla işbirliği yapacaklarına dair alınan ahid olduğu görüşündedirler. Bu yoruma dayanarak, peygamberlik kapısının hâlâ açık olduğunu ve Hz. Peygamber'in (s.a) de, ümmetinin kendisinden sonra gelecek peygambere inanacağına dair söz verdiğini iddia ederler. Fakat ayetin geçtiği konunun bütünlüğü içinde bakıldığında bu tefsirin tamamen yanlış olduğu anlaşılmaktadır. Konu içinde Hz. Muhammed'den sonra peygamber geleceğine ve onun ümmetinin gelecek peygambere inanması gerektiğine işaret eden hiçbir ifade yoktur. Eğer ayet bu anlamda okunursa, ilgisiz ve manasız olmaktadır. Bundan başka, ayette geçen sözlerde bu misak ile hangi sözleşmenin kastedildiğine dair bir işaret de yoktur. O halde, bu misakın (sağlam söz) mahiyetini anlayabilmek için Kur'an'da, peygamberlerden alınan sözlere değinen diğer ayetlere bakmalıyız. Eğer Kur'an'da sadece bir tür misaktan, yani insanların daha sonra gelecek peygamberleri tasdik edeceklerine dair verdikleri sözden bahsediliyorsa, o zaman burada da misak ile aynı şeyin kastedildiğini düşünmek doğru olur. Fakat Kur'an'ı açık bir zihinle inceleyen herkes, Kur'an'da peygamberlerden ve ümmetlerinden alınan birçok farklı misaktan (sağlam söz) bahsedildiğini bilir. O halde bu birbirinden farklı misaklardan sadece burada konunun akışına uygun olanını ve konu içinde anlamsız kalmayanını kabul etmek zorundayız. Bu tür yanlış tefsirler, Kur'an'dan hidayet almayı değil, onu değiştirerek yorumlamayı amaçlayan kişilerin kafa yapısını göstermektedir.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Saffat suresi ayet 75
Andolsun Nuh bize nida etmişti. Artık biz de duayı ne güzel kabul ederiz.
İşte o kavimlerinin korkutmakla emrolunan muhterem Peygamberlere dair bir misâl: (Andolsun, Nuh nida etmişti) Kavminin kendisine karşı olan düşmanlıklarından; suikastlerinden kurtulması için Allah'ın himayesine sığınmıştı, (artık biz de duayı ne güzel kabul edenler) olduk. O'nun duasını kabul ettik, onu düşmalarının hücumundan, suikastından kurtardık.
Saffat suresi ayet 76
Ve onu ve ailesini o pek büyük felâketten kurtardık.
Evet.. 0 Yüce Peygamber'in duasını kabul ettik. (Ve onu ve ailesini o pek büyük felâketten kurtardık.) Onları tufan hadisesinden muhafaza ettik, kendilerini selâmet alanına kavuşturduk, kavminin eziyetlerinden vesaireden koruduk.
Saffat suresi ayet 77
Ve onun zürriyyetini, -evet- onları kalıcı kıldık.
(Ve onun zürriyetini) Nuh Aleyhisselâm'ın kendisine imân edip gemisine sığınmış bulunan Şam, Ham ve Yâfes adındaki oğullarını ve onların evlât ve torunlarını yaşattık (evet.. Onları kalıcı kıldık.) Suda boğulma felâketinden kurtarıp kıyamete kadar nesillerinin devamını takdir buyurmuş olduk. Tarihçiler arasında meşhur olduğuna göre Şam, Arapların, Fars'ların ve Rum'ların babasıdır. Ham, Sudan kavminin babasıdır, Yâfes'te Türklerin babasıdır.
Saffat suresi ayet 78
Ve onun üzerine sonra gelenler arasında -iyi bir nam- bıraktık.
(Ve onun üzerine) Hz. Nuh hakkında (sonra gelenler arasında) bilâhara dünyaya gelmiş Peygamberler vesâir ümmetler arasmda güzel bir nam (bıraktık) o mübarek Nuh Aleyhisselâm, daima insanlığın güzel meth-ü senasına mazhar bulunmaktadı
Saffat suresi ayet 79
Selâm Nuh'a, bütün âlemler içinde.
Evet.. Daima (Selâm) iki cihanın selâmeti, ebedî saadet (Nuh'a) o muhterem Peygambere olsun, (bütün âlemler içinde) gerek melekler arasında ve gerek insanlar ile cinler arasında o seçkin Peygamber devamlı olarak selâm ile hatırlansın.
Saffat suresi ayet 80
İşte şüphe yok ki, biz iyileri böylece mükâfata nail kılarız.
Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (İşte şüphe yok ki, biz) Ben Yüce Yaratıcı (iyi olanları) öyle Nuh Aleyhisselâm gibi tam bir iyilikle vasıflanmış, Allah'ın dinini yaymaya hizmet eden, kulluk vazifelerini hakkıyla yerine getirmeye devam eden seçkin kulları (böylece mükâfata nail kılarız) onları birnice felâketlerden kurtarır, selâmete erdirir, yaratıklar arasında iyilikle hatırlanmaya ve güzelce anılmaya nail kılarız.
Saffat suresi ayet 81
Muhakkak ki, o, bizim müminler olan kullarımızdan idi.
(Muhakkak ki o,) Nuh Aleyhisselâm (bizim müminler olan kullarımızdan idi) öyle güzel bir vasfa sahip, hak yolunda pek fazla fedakar bir Yüce Peygamber idi. Onun içindir ki, öyle bir ilâhi himayeye kavuşmuş ebedî bir selâmete, güzelce anılmaya muvaffak bulunmuştur. İşte bu, imânın, samimiyetin ve hak yolunda fedakarlığın bir mükâfatı.
Saffat suresi ayet 82
Sonra ötekilerini suda boğduk.
(Sonra ötekilerini) Nuh Aleyhisselâm'ın kavminden olup kendisine muhalefette bulunan, Allah'ın dinini kabulden kaçınan kâfirleri de (boğduk) tufanın dalgaları arasında mahvolup gittiler, kendi kötü hareketlerinin cezasına kavuşmuş oldular.
Saffat suresi ayet 83
Ve şüphe yok ki, İbrahim de onun izinden gidenlerdendir.
Bu mübarek âyetler de İbrahim Aleyhisselâm'in kıssasını bildiriyor. Babası ve kavmini ne suretle ilâhi dine davet etmiş ve yıldızlara bakarak hasta bulunduğunu söylemiş olduğunu hikâye buyuruyor. Kavminin kendisinden ayrılmaları üzerine putlarına gidip onları nasıl parçalamış bulunduğunu, bundan haberdar olan kavminin de koşarak yanına gelmiş olduklarını şöylece beyan buyurmaktadır: (Ve şüphe yok ki, İbrahim) Aleyhisselâm (da O'nun) Nuh Aleyhisselâm'ın (izinden gidenlerdendir) yani: Hz. İbrahim de Allah'ın birliğini, vesair itikadi esaslar hususunda aynı yolu tâkibetmekte idi. Belki bütün şer'i hükümler itibariyle aralarında bir ittifak mevcut idi.
Deniliyor ki: Hz. İbrahim ile Hz. Nuh arasında ikibin altıyüz kırk sene vardır. Bu nüddet esnasında yalnız Hz. Hud ile Hz. Salih Peygamber bulunmuştur. Aleyhimüsselâm...
Şia';
Bir zatın dinî, yolu üzerine yürüyen kimse demektir.
Saffat suresi ayet 84
Çünki o, Rab'bine tertemiz bir yürekle geldi.
(Çünkü 0) Hz. İbrahim dahi Hz. Nuh gibi (Rab'bine tertemiz bir yürekle geldi) temiz bir ruha, samimi bir kalbe sahip idi. Bütün kusurlardan uzak ve bütün varlığiyle yüce mabuduna yönelmiş bulunuyordu.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Mümin suresi ayet 5
Kendilerinden önce Nuh kavmi de yalanladı ve kendilerinden sonra (sayısı çok) fırkalar da. Her ümmet, kendi elçilerini (susturmak için) yakalamaya yeltendi. Hakkı, onunla yürürlükten kaldırmak için, ‘batıla-dayanarak' mücadeleye giriştiler. Ben de onları yakalayıverdim. Artık Benim cezalandırmam nasılmış?
Evet.. (Onlardan evvel) Hz. Peygamber zamanındaki din düşmanlarından önce (Nûh kavmi) de Peygamberlerini (yalanlamıştı) onlar vaktiyle kuvvetli, tek bir topluluk hâlinde bulunuyorlardı, kendilerini irşada çalışan Hz. Nuh'a karşı düşmanca bir tavır almışlardı (onlardan sonraki guruplar da) Ad ve Semud kavimleri gibi diğer milletler de Peygamberleri yalanlamışlardı, (ve) Onlardan (her kavim, Peygamberlerine kastetmişlerdi) düşmanca bir tavır almışlardı. (O'nu) 0 kendi Peygamberlerini (yakalayıversinler diye) onlara eziyet vermek, onları mübarek hayatlarından ayırmak için suikastlere cür'et göstermişlerdi, (ve) 0 câhil kavimler (bâtıl ile mücadelede bulunmuşlardı) aslı esası olmayan, hakikate muhalif bulunan şeylere dayanarak münakaşalara atılmış, o Peygamberlerin akıl ve hikmete uygun olan tebliğlerini dinlememişlerdi.
Evet.. Öyle câhilce bir mücadeleye atılmışlardı (onunla hakkı gidermek için) o Peygamberlerin teblîğ ettikleri ilâhî hükümleri aradan kaldırmak
maksadiyle öyle câhilce hareketlere cür'et göstermişlerdi. Fakat bu hâlleri devam etmedi. Cenab-ı Hak buyuruyor ki: (sonra onları yakaladım) Onları o küfrleri sebebiyle kahrettiğini, onları zelilce bir hâlde lâyık oldukları azaba kavuşturdum, (artık cezalandırmam nasıl oldu) Onlar nasıl fecî bir surette mahv ve yok olup gittiler, onlar dünya tarihinde bir ibret numunesi teşkil ettiler. Artık onların o müthiş akıbetleri sonraki inkarcılar tarafından düşünülmelidir.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Kaf suresi ayet 12
Onlardan önce Nuh kavmi, Ress halkı ve Semud (kavmi) de yalanladı.
Bu mübarek âyetler, evvelki kavimlerin de Peygamberlerini yalanlamış ve cezalarına kavuşmuş olduklarını beyân ile Hz. Peygamber'e teselli vermiş oluyor. Mahlûkatı başlangıçta yoktan var eden Yüce Yaratıcının onları iade ederek yaratmaktan âciz olmayacağını ihtar ile öldükten sonra dirilmeyi inkâr edenlerin cehaletlerini ortaya koymakta ve susturmaktadır. Şöyle ki: (Onlardan) Yâni: Son Peygamberi inkâr eden Kureyş müşriklerinden (evvel Nüh kavmi) de (Res Ashabı) da yâni: Bir kuyu veya bir çöl civarında oturan ve Hz. Şuayb'in veya bir nebi olan"Hanzale İbn-i Safvan"ın kavmi de (ve) Hz. Salih'in (Semud) denilen kavmi de Peygamberlerini (yalanladılar) onlar da Kureyş müşrikleri gibi öyle küfr ve isyan içinde bulunmuşlardı.
-
Cevap: Kuranda Nuh A.S
Zariyat suresi ayet 46
Bundan önce Nuh kavmini de (yıkıma uğrattık). Çünkü onlar da fasık bir kavim idi.
(Nüh kavmini de evvelce) Tufan ile helak ettik (şüphe yok ki, onlar, yoldan çıkan bir kavim olmuşlardı.) Onlar da Ad ve Semud gibi kavimlerden evvel işledikleri isyan ve kötülük yüzünden, haram şeyleri işlemeye düşkünlükleri yüzünden, Peygamberleri olan Hz. Nuh'un n as i hat I arını, tavsiyelerini kabul etmemeleri yüzünden bir azab tufanı ile mahvolup bitmişlerdi. Elbette kudret eserlerini dikkate alıp Kâinatın yaratıcısının birliğini, kudret ve büyüklüğünü tasdik etmeyen Peygamberlerinin tebliğlerine ehemmiyet vermeyen cemiyetlerin akıbetleri böyle pek müthiştir. Bu beyân olunan kavimlerin kıssaları için "Hûd, İbrahim ve Enbiyâ" sürelerine de bakınız.