ALLAHrazı olsun kardeşim
Printable View
ALLAHrazı olsun kardeşim
KIYAMETİN DEHŞETLERİ
Rivayete göre Hz. Ayşe (r. anha) buyurur ki:
"Peygamberimize: 'Yâ Rasûlallah, Kıyamet günü se-
venler birbirlerini hatırlarlar mı" diye sordum. Bana şu ce-
vâbı verdi:
"Üç yerde hayır. Birincisi, Mizan karşısında, iyiliklerin
ağır mı, yoksa hafif mi geleceği belli oluncaya kadar; ikincisi
amel defterleri uçuşurken. Herkes amel defterim acaba
sağımdan mı, yoksa solundan mı verilecek diye beklerken.
Üçüncüsü de cehenmden uzun bir boyun çıkarak bir takım
kimselerin boyunlarına dolanarak şu üç kimseye musallat
edildim: Allah ile birlikte başka bir ilâha tapana bütün zâlim
ve zorbalara ve hesaplaşma gününe inanmayanlara derken,
bu kimseleri kıskaca alarak cehennemin derinliklerine atar.
Cehennemde kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprü
vardır. Üzerinde sivri demirden çengeller ve dikenler vardır.
Bu köprüden insanlar, kimi çakan şimşek, kimi, esen rüzgâr
S'bi geçeceklerdir."
Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) der ki: Peygamber'imiz (s.a.s.)
Şöyle buyurdu: "Yüce Allah gökleri ve yeri yaratınca Sûr'u
yaratıp İsrafil'in eline verdi, o da onu ağzına koyarak: "Ne
zaman üfleme emri alacağım" diye bakışlarını Arş'a dikmiş
beklemektedir.
Ben O'na: 'Ya Rasûlallah, "Sûr nedir" diye sordum
Bana "Nurdan bir boynuzdur" diye cevap verdi. Ben
O'na: "Yâ Rasûlallah, nasıl bir şeydir?" diye sordum. O
da bana: "Geniş çaplı bir daire şeklindedir. Beni Hak
din ile Peygamber olarak gönderen Allah adına
yemin ederek söylüyorum ki, çapı yerle gök arası
genişliğindedir. İsrafil bu sûra üç kere üfler: Birinci
üfleme ürkütmek, ikinci üfleme canlıların hepsini
öldürmek, üçüncü üfleme de yeniden diriliş içindir.
Üçüncü üfleyişten sonra ruhlar ortaya çıkarak gök
ile yer arasını arılar gibi doldururlar ve genizlerden
cesedlere girerler. Toprağı yarılarak yerden ilk çıka-
cak olan benim."
Başka bir hadiste bildirildiğine göre Yüce Allah, Ceb-
rail, Mikâil ve İsrail'i yeniden diriltince bunlar hemen
yanlarına Burak'ı ve bir kat cennet elbisesi alarak Peygam-
ber'imizin kabri başına inerler. O sırada kabrin toprağı ya-
rılarak derhal açılır. Peygamber'imiz Cebrail'e bakar ve:
-"Bu hangi gündür?" diye sorar. Cebrail de O'na:
"Bugün Kıyamet günü'dür, bugün haşir günüdür; bu-
gün karar günüdür" diye cevap verir. Peygamber'imiz:
-'Yâ Cebrail, Allah ümmetime ne yaptı" diye sorar.
Cebrail de "Müjdeler olsun, sana üzerindeki toprak ilk açılan
sensin." diye cevap verir.
132
Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
buyurmuştur ki:
"Yüce Allah buyurur ki: "Ey insanlar ve cinler!
gen size gereken nasihati vermiştim. İşte şimdi
amelleriniz defterlerinizde yazılı. İyilik bulan Allah'a
hamd etsin. Başka türlüsünü bulan da kendinden
başkasını kınamasın."
Anlatıldığına göre bir gün Yahya İbni Muaz el-Razî'nin
(r.a.) bulunduğu mecliste:
"O gün takva sahiplerini Allah huzuruna toplar ve gü-
nahkârları cehenneme yaya ve susuz olarak sevkederiz" me-
alindeki âyetler okununca o şöyle der:
"Ey insanlar! Bir dakika, bir dakika! Yann mahşerin
durak yerinde hep biraraya geleceksiniz. Her yönden gurup
gurup gelerek Allah'ın huzuruna tek tek dikileceksiniz. Ke-
lime kelime yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. Ermişler
Allah'a binekli olarak, günahkârlar da Allah'ın azabına yaya
ve susuz olarak götürülecek. Ve bölük bölük cehenneme
gireceklerdir!
Kardeşlerim! Önünüzde sizin hesabınıza göre elli bin
sene uzunluğunda bir gün var, o gün "sarsıntı günü",
''yaklaşan gün"dür. "Bütün insanlar o gün Allah'ın hu-
zurunda dikileceklerdir", "O gün, hayıflanma ve piş-
manlık günü", "tartışma ve hesaplaşma günü", "he-
saplaşma günü", "feryad günü", "geleceği kesin bir
9ün", "kalb çarpıntısı günü", "yeniden dirilme günü",
"herkesin kendi elleri ile işlediklerine bakacağı bir
gün", "aldanma günü", "kimi yüzlerin ağardığı Ve
kimisinin de karardığı gün", "Allah'ın Huzûru'na te-
miz kalble gelenlerden başka malın, çoluk-çocuğun
fayda sağlamadığı bir gün", "zâlimlere mazeretlerinin
fayda vermediği, kendileri için fena yerleşme yeri
hazırlanan bir gün" dür.
Mukatil İbni Süleyman (r.a.) der ki:
"insanlar Kıyamet günü, hiç konuşmadan yüz yıl bek-
lerler, yüz yıl da karanlıkta şaşkınlık içinde geçer, yüz yıl da
dalga dalga birbirine sürtünerek Allah'ın huzurunda çeki-
şirler. Kıyamet günü, sizin hesabınıza göre elli bin yıl uzun-
luğuna olmasına rağmen ihlâslı bir mü'mine en kısa bir na-
maz süresi gibi gelir."
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Şu dört şeyden hesaba çekilmeden kulun ayaklan
kaymaz:
1- Ömrünü nerede harcadığından,
2- Vücûdunu nerede yıprattığından,
3- İlmi ile nasıl amel ettiğinden,
4-Malını nereden kazanıp, nerede harcadığından"
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: "Her peygambe-
rin mutlaka kabul olan bir duası vardır, hepsi bu haklarını
dünyada kullandı. Ben dua hakkımı Kıyamet günü ümmeti-
e şefaat etmek için sakladım."
Allah'ımız! Rasûlullah'm, Kaü'ndaki itibâr hakkı için bizi
O'nun şefaatine eriştir!.
CEHENNEM VE MİZANIN SIFATLARI
Bu mevzuda bazı noktalarına daha önce temas etmiş
olmamıza rağmen, faydayı tamamlamak için yeniden ele
almakta mahzur görmedik. Ola ki, bozulmuş ve gafil gönül-
lere tekrarlanan nasihatler kâr eder.
Bu husus Yüce Allah (c.c.) Kur'ân'ın bir çok yerinde
cehennemin korkunçluğu ile Kıyamet şiddetli sıkıntılarına
büyük önem vermiştir. Öyle ki Allah Teâla'nın bu beyanatı
aklı başında insanların kalplerine en büyük tesiri yapmış,
âhiretin faydalı ve kalıcılığını; onun dışındaki her şeyin
hiçliğine tercih etmiştir.
Cehennemin nasıl bir yer olduğu konusuna gelince
Allah cümlemizi bağış ve keremi ile oradan korusun. Hadis-
te bildirildiğine göre orası simsiyah ve karanlıktır, ışığı ve
alevi yoktur. Cehennemin yedi kapısı vardır. Her kapının
üzerinde yetmiş bin dağ vardır, her dağın üzerinde yetmiş
bin ateşten tepe vardır, her ateşli tepe üzerinde yetmiş bm
ateş çukuru vardır. Her ateş çukurunda yetmiş bin ateş
vadisi bulunur.
Her vadide yetmiş bin ateşten köşk, her köşkte yetmiş
bin ateş evi, her evde yetmiş bin yılan ile yetmiş bin akrep
her akrebin yetmiş bin kuyruğu vardır. Her kuyrukta yetmiş
bin boğumu, her boğumda da yetmiş bin testi dolusu zehir
bulunur.
Kıyamet günü olunca cehennemin örtüsü açılır ve
ondan insanlarla cinlerin sağından solundan, önünden, ar-
kasından ve tepeleri üzerinden uçuşan birtakım çadırlar çı-
kar. İnsanlar ile cinler bu manzarayı görünce dizüstü çökerek
hep birlikte: "Allah'ım, bizi kurtar" diye çığlık atarlar.
Müslim'in rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
(s.a.s.) buyurur:
"Kıyamet günü cehennem her birinden yetmiş bin
meleğin tuttuğu yetmiş bin yedek ile çekilerek getirilir."
Bir hadiste Peygamber'imiz (s.a.s.):
"Cehennemde iri, sert, Allah'ın kendilerine ver-
diği enirine isyan etmeyen, verilen emri olduğu gibi
uygulayan melekler görevlendirilmiştir" TaMm sotesi e,
mealindeki âyette iri kıyımlıkları belirtilen cehennem zeba-
nileri hakkında buyurur ki:
"Bu meleklerden her birinin iki omuz başı bir yıllık yol
mesafesi kadardır. Her birinin öyle bir kuvveti var ki,
elindeki demir topuz ile bir dağa vursa onu paramparça
eder. Her darbesi ile yetmiş bin kişiyi cehennemin derinlik-
lerine atar."
"Cehennemde ondokuz melek görevlidir" Müd
Sûresi so, mealindeki âyet, zebanilerin ileri gelenlerinin
sayısını belirtir, yoksa cehennemdeki bütün görevli melek-
lerin sayısını Allah'tan başka kimse bilmez.
Nitekim Yüce Allah: "Rabb'inin askerlerinin sayı-
sim yalnız O bilir Müddesir Suresi; 3i, buyurur.
İbni Abbas'a (r.a.) cehennemin genişliği sorulunca:
"Vallahi, genişliğinin ne kadar olduğunu bilmiyorum.
Fakat öğrendiğimize göre her cehennem zebanisinin kulak
memesi ile ensesinin arası yetmiş yıllık yol mesafesindedir,
cehennemde kan ve irin ırmakları akar" diye cevap vermiş-
tir:
Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadise göre cehennem
çadırlarının duvar kalınlığı kırk yıllık yol mesafesindedir.
Müslim'in rivayet ettiğine göre Peygamber'imiz (s.a.s.)
buyuruyor ki: "Sizin şu ateşiniz, cehennem ateşinin yetmişte
biri şiddetindedir.
Sahâbiler: "Ya tam olsaydı nasıl olacaktı?" diye
sordular. Peygamberimiz: "Bu ateşin ısısı altmış dokuz kat
arttırılmıştır." Her katın sıcaklığı dünya ateşi kadardır." diye
cevap verdi.
Peygamberimiz (s. a. s.) buyuruyor ki:
"Cehennemliklerin biri avucunu dünyalılara uzatsa
hararetinden bütün dünya yanardı. Cehennem zebanile-
rinden biri dışan çıksa da insanlar onu görse, Allah'ın onun
138
üzerinde beliren gazabı yüzünden bütün insanlar derhal
ölürlerdi."
Peygamber'imiz bir gün sahâbileri ile birlikte otururken
derin bir gürültü duyuldu. Peygamber'imiz "Bu gürültünün
ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu.
Sahâbiler: "Allah ve Rasûlü bilir" diye cevap verince
Peygamber'imiz: 'Yetmiş sene önce cehennejne bir taş
atılmıştı, şu ana kadar yol alıyordu, duyduğunuz bu gürültü
o taşın dibe vurma sesidir" diye buyurdu.
Hz. Ömer (r.a.) de: "Cehennemi sık sık hatırlayın.
Çünkü harareti çok yüksek, dibi çok derin ve topuzları
demirdendir." buyurur.
İbni Abbas'a göre:
"Cehennem kendilerini uzaktan görünce (cehennem-
likler) onun uğultu ve homurtusunu duyarlar Furkân Sûresi 12,
mealindeki âyet hatırlatılarak kendisine: "Cehennemin göz-
leri mi var?" diye soruldu.
O da dedi ki: "Evet Peygamber'imizin "Bile bile bana
yalan söz isnad eden kimse, cehennemin iki gözü arasında
kendisine yer ayırsın" şeklindeki hadisini duymadınız mı? O
zaman Peygamberimize:
-'Yâ Rasûlallah, cehennemin gözleri mi var?" diye
sorulmuştu. Peygamber'imiz: -'Yoksa kendilerini uzaktan
gördüğü zaman (cehennemlikler) onun uğultu ve homur-
139
tuşunu duyarlar" mealin-deki âyeti duymadınız mı?"
cevap vermişti.
Aşağıdaki hadis bu gerçeği teyid eder:
"Cehennemden bir boyun çıkar, onun gören iki
ve konuşan bir dili vardır,": Bu gün ben Allah'a başka bir
ilâhı ortak koşanlar üzerine musallat edildim" der, o ce-
hennemlikleri susam tanelerini görüp kapan kuştan daha iyi
görür."
Mizân'ın nasıl olduğuna gelince; Hadîs-i şerif de bil-
dirildiğine göre onun iyilikler kefesi nurdan ve günahlar ke-
fesi karanlıktandır.
Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre, Peygamberi-
miz şöyle buyuruyor:
"Cennet Arş'm sağında, cehennem de solunda kurulur.
Mizân'ın iyilikler kefesi Arş'ın sağında, günahlar kefesiyse
solunda bulunur. Böylece cennet iyilikler kefesi karşısına,
cehennem de kötülükler kefesi karşısına düşer."
#**
CENNETİN VASIFLARI VE CENNETLİKLERİN DERECELERİ
Bilesin ki, keder ve sıkıntılarını daha önceki bölümler-
de öğrendiğin şu yurdun -ki bu yurt cehennemdir- karşılığı
olarak başka bir yurd vardır. Şimdi de o yurdun nimet ve
bazları üzerine düşün. Çünkü bu yurdlarım birinden uzak
kalan, hiç şüphesiz, öbürüne yerleşir.
Cehennemin korkunç yönleri üzerinde uzun uzun
düşünerek kalbinde korkuyu tercih et, cennetliklere adanan
kalıcı nimetler hakkında uzun uzun düşünerek de kalbinde
umudu tercih et. Nefsini korku kırbacı ile kamçılayıp umut
dizgini ile Sırat-ı Müstakim'e sür. Böylelikle acı azabdan
kurtularak büyük mülke nail olursun.
Şimdi cennetlikleri düşün. Yüzlerinde mutluluk parıl-
dar, tıpası mühürlü bir kaptan cennet suları içerler. Taşı ak
inciden yapılmış çadırlarda, kırmızı yakut sedirlerde oturur-
tar, yer yaygıları yeşil ipeklidendir, bal ve şarap akan ır-
makların kenarlarına dizilmiş koltuklara kurulurlar, bu ırmak
kenarları huriler ve hizmetçilerle dolup taşmış.
Bunlar sanki yakut ve mercandır, daha önce onlara ne
insan, ne cin el değinmemiştir. Cennet makamlarında dola.
şırlar, içlerinden biri yürüyüşünde kırıtırsa eteklerini yetmiş
bin gılman taşır, giydikleri ak ipek elbiseleri gözleri ka-
maştırır, başlarında ince ve mercan taçlar vardır, alımlı, ağır-
başlı ve hoş kokuludurlar. İhtiyarlamaları, yıpranmaları söz
konusu değildir.
Cennet bahçelerinin ortalarında kurulmuş yakut köşk-
lerin içindeki çadırlarda kalırlar, iri gözleri efendilerinden
başkasına kaymaz.
Cennetliklere ve hurilere testiler, ibrikler ve kâselerle
içenlerin tadına doyamayacaklan ak renkli su ikram edilir,
hizmetlerini göz değmemiş inciler gibi hizmetçiler ve gençler
yapar. İşlediklerinin mükâfatı olarak emin bir barınağa ka-
vuşmuşlardır, bahçeler ve pınarlar içinde yeşillikler ve akar
sular arasındadırlar.
Her şeye Kudretli bir Melik'in katında sadakat kol-
tuğundadırlar. Orada kerem sahibi Melik'in yüzüne bakarlar.
Nimetlerin parlaklığı yüzlerine vurmuştur. Darlık ve sıkıntı
nedir bilmezler, tersine Rabb'lerinin çeşit çeşit hediyelerine
mazhar olurlar.
Onlar canlarının istediği ile ebediyyen başbaşadırlar,
orada ne korkarlar ve ne de üzülürler, ölüm endişesinden
uzaktırlar.
Onlar orada her türlü nimeti;i tadarlar, oranın ye-
meklerini yerler, sütlü, ballı, içkili ve arı sulu akarsulanndan
verier. Oranın zemini gümüş, çakılı mercan, toprağı has
mjsk, bitkisi zaferan, Kâfur kumullarında bitmiş gülsuyu
taşıyan bulutlardan yağmur alırlar. Bu su kendilerine çeşit
çeşit kaplar ile sunulur. Kaplar inci, yakut ve mercan süs-
lerneli, havalanmamış içki ile karışık tatlı su ile dolu, made-
ninin sadeliğinden dolayı üzerine düşen ışığı yansıtarak için-
deki içkiyi bütün allık ve inceliği ile gösteren, insan elinden
benzeri çıkmamış, işleme ve süslemesini insanın başara-
mayacağı kaplardır.
Bu kaplara cennetliklere yüz parlaklığı, güneş ışığını
hatırlatan hizmetçilerin elinden sunulur. Fakat nerede onla-
rın tatlı görünüşü, yanak güzelliği ve çene alımlılığı ve ne-
rede güneş ışığı!
Bu sıfatta bir âleme inanan, oraya girenlerin ölüm-
süzlüğe kavuştuğuna, hiçbir felâketle yüzyüze gelme-
yeceğine ve olayların değiştiriciliğine maruz olmadığına dâir
kesin kanaat besleyen bir kimseye şaşılır. Allah'ın yıkımına
izin vermiş olduğu bu dünyaya nasıl ısınır ve onun sunduğu
yaşayışla tatmin olur. Allah'a yemin edirim ki, Ahirette ölüm,
açlık, susuzluk ve diğer gelişmelerin yokluğu yanında vücûd
sağlığından başka bir şey olmasa sırf bu yüzden ona göre
dünyadan soğumak ve dünyayı oraya tercih etmemek lâyık
olur. Kaldı ki, cennette ne sıkıntı ve ne de keder söz konu-
sudur.
Nasıl söz konusu olabilir ki, cennetlikler emniyet içinde
birer meliktirler. Sevincin her türlüsünü tadarlar, orada her
istedikleri kendilere verilir, her gün Arş'ın çevresine varırlar
ve kerim olan Allah'ın yüzünü görürler. Allah'ın yüzünü
görmekle diğer cennet nimetlerine bakarak elde edemedik-
leri büyük bir nimete nail olurlar ve gözlerini başka tarafa
çevirmezler. Onlar devamlı şekilde bu nimetler arasında do-
laşırlar ve yok olacaklar diye korkmazlar.
Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygam-
ber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Cennette şöyle bir ses gelir: Ey cennetlikler! Sizlere
öyle bir sıhhat veriyorum ki, ondan sonra ebediyen hasta
olmayacaksınız. Ölümsüz bir hayat bulacaksınız. Ardın da
yaşlılık olmayan bir gençliğe ereceksiniz. Arkasından ümit-
sizlik gelmeceyek bir mutluluğa ulaşacaksınız."
Yüce Allah'ın şu âyeti, bu gerçeği ifâde eder:
"Cennetliklere: "İşlediğiniz iyi ameller sayesin-
de nail olduğunuz cennet işte budur" diye seslenilir."
A'râf Sûresi, 43.
Cennetin nasıl olduğunu öğrenmek istiyorsan, Kur'ân'ı
oku, çünkü Allah'ın açıklamasının ötesinde açıklama yoktur.
Meselâ "Rabb'imin huzuruna dikilmekten korkan için iki
cennet vardır" âyetinden itibaren "Rahman" sûresini, "Vakıa"
sûresi ile diğer ilgili sûreleri oku. Eğer cennetin nasıl olduğu
hakkında Peygamber'imizin verdiği tafsilâtlı bilgileri öğren-
mek istiyorsan, ana hatlarının bilgisini edindikten sonra şim-
di de iç yönünü tanımaya yönelerek, önce cennetlerin sa-
yısından başla.
Peygamber'imiz "Rabb'inin huzurana dikilmekten kor-
jki cennet vardır" mealindeki âyet hakkında buyuruyor
ki:
"İki cennetin bütün kap ve eşyası gümüşten, diğer bir
iki cennetin bütün eşyası altındandır. "Adn" cennetinde
cennetlikler Rabb'lerini görürken, onlar ile Allah arasında
sadece "Kibriya Perdesi" bulunur."
Sonra cennetin kapılarına bak, bunlar ibadetlerin asıl-
larına göredir. Nitekim cehennemin kapıları da günahların
asıllarına göredir.
Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
(s.a.s.) buyuruyor:
"Kim malından iki birimlik bir sadaka verirse, cennetin
bütün kapılarından içeri girmeye çağrılır.
Cennetin sekiz kapısı vardır. Namaz ehli olanlar na-
maz kapısından içeri girmeye çağrılır. Oruç ehli olanlar oruç
kapısından içeri girmeye çağrılır. Sadaka ehli olanlar sadaka
kapısında içeri girmeye çağrılırlar. Cihâd ehli olanlar cihad
kapısından içeri girmeye çağrılır."
Bu arada Ebû Bekir (r.a.): "Vallahi bir kimsenin bu
kapılardan birinden çağrılma zarureti yoktur. Acaba bir kim-
se hepsinden aynı anda içeri girmeye çağırıhrsa olur mu?"
diye sorar. Peygamber'imiz ona: "Evet, böyleleri de var-
^r. Senin de onlardan olmanı dilerim" diye cevap ve-
rir.
Asım İbni Zamüre (r.a.) der ki: "Hz. Ali bir gün cehen
nemden bahsetti, bu konuda şimdi hepsi hatırımda kalma
yan çok önemli açıklamalarda bulundu, arkasından
Cennete getirerek dedi ki:
"Rabb'lerinden korkanlar bölük bölük Cennete sevke-
dilirler. Onun kapılarından birine varınca, kapının yanıba-
şında köklerinin arasından iki ayrı pınar kaynayan bir ağaç
görürler. Aldıkları emir uyarınca pınarlardan birine sokulur-
lar, suyundan içince karınlarmdaki pislikler kaybolur.
Arkasından öbür pınara sokularak içinde yıkanınca
yüzlerine Cennet tazeliği gelir, artık saç renkleri ebediyyen
değişmez başları yağla yıkanmış gibi hep parlak kalır. Sonra
Cennete girerler, içeri girerken Cennet korucuları onlara:
"Selâm size, ne mutlu size, oraya ebedî kalmak üzere giriniz"
derler.
Arkasından Cennet çocukları etraflarını sarar, dünyada
sevilen birinin ansızın çıkıp gelişi karşısında çocuklar onun
etrafını nasıl çevirirse öyle çevirirler, ona: "Müjdeler olsun!
Allah sana şu şu nimet ve dereceleri bağışladı" der-
ler, içlerinden biri o kimsenin Cennet hurilerinden olan eşle-
rinden birine koşarak dünyadaki adı ile: "Falan kişi geldi"
diye haber verir. Huri: "Sen kendin onu gördün mü?"
diye sorar. Çocuk: "Tabiî gözümle gördüm, peşimden
geliyor" der.
Bu haber üzerine huri sevincinden âdeta kuş S
uçarak kapının eşiğine vanr.
Adam makamına varınca yapısına göz atar, yuvarlak
• cj pareleri üzerinde birer kırmızı, yeşil ve sarı köşkün
geldiğini görür. Sonra başını kaldırarak çatısına bakar,
şimşek gibi göz kamaştırıcı olduğunu görür. Öyle ki, Yüce
Ajlah ona güç vermese gözleri karşısındaki manzaraya
bakarken kör olurdu. Başını indirince görür ki eşleri, kullan-
maya hazır kaplar, sıra sıra dizilmiş yastıklar, yere yayılmış
saçaklı halılar, yüksek sedirler hazır duruyor. Sonra sırtını bir
yere dayayıp: "Bizi bu nimetlere yönelten Allah'a hamd
olsun, eğer kılavuzumuz o olmasaydı, biz bu duruma kendi-
liğimizden ulaşamazdık" diye hamdeder.
Bu arada kulağına gizli bir ses şöyle seslenir:
"Yaşayın, size ebediyen ölüm yoktur. Oraya yerleşin,
hiç göçmeyeceksiniz. Sıhhate kavuşunuz, artık size hastalık
gelmeyecektir.
Peygamber 'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Kıyamet günü Cennet kapısına varır, kapının açıl-
masını isterim. Hazin (Cennet kapıcısı): "Kim o?" der. "Mu-
hammed" diye cevap veririm. Bunun üzerine bana "Sen-
den önce hiç kimseyi içeri almamam emredildi" der.
Şimdi de Cennetin odaları ile bu odalar arasındaki
yükseklik farklarını düşün. Çünkü en büyük derecelerle en
yüce faziletler âhirettedir. İnsanlar arasında bariz ibadet
farklılıkları ve iyi huy dereceleri kesin bir şekilde var olduğu
Sibi kavuşacakları mükâfatlar arasında da açık farklılıklar
Ocaktır.
Eğer en yüksek derecelere ulaşmak istiyorsan, Allah'a
ibadet hususunda seni hiç kimsenin geçmemesine çalış, 2a,
ten Yüce Allah bu konuda yarışmayı emretmiştir. Yüce Allah
(c. c.) buyuruyor ki:
"Rabb'inizden bir mağfirete ve genişliği yer ile gök
arası kadar olan Cennete kavuşmak için yarışın."
Yüce Allah (c. c.) buyuruyor ki:
"O'nun mührü misktir. Yarışçılar bunun için yarışsın."
Şaşırtıcıdır ki, yakınlarından veya komşulanndan biri
senden daha çok para sahibi olsa veyahut evi seninkinden
daha yüksek olsa, sana ağır gelir, canın sıkılır, duyduğun
hased yüzünden keyfin bozulur.
Oysa ki, senin hesabına en güzel şey, dünyadaki bü-
tün alımlı şeylerin denk olmayacağını bağışlar açısından sen-
den ilerde olanların bulunmasına rağmen Cennete yer-
leşmektir.
Ebu Said el-Hudrî'nin rivayet ettiğen göre, Peygam-
berimiz şöyle buyuruyor:
"Cennetlikler, üst katlanndakileri, aralarındaki derece
farklılığı yüzünden, sizin doğudan batıya kadar ufukta dağıl-
mış gördüğünüz yıldızlar gibi görürler."
Sahâbiler: "Yâ Rasûlallah! Bunlar başka hiç kimsenin
ulaşmayacağı peygamberlerin dereceleri midir?" diye sordu-
lar. Peygamber'imiz:
-"Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin
ederek söylüyorum ki, Allah'a inanan ve Peygamberlerine
uyan kimseler de bunlara nail olacaklardır."
Yüksek derece sahiplerine aşağıdan bakanlar, sizin gök
ufuklarından birinde doğmuş gördüğünüz bir yıldıza
baktığınız gibi görürler. Hiçbiri şüphesiz, Ebû Bekr (r.a.) ve
Ömer (r.a.) o zümredendir ve o yüce nimete kavuşacaklar-
dır" buyurdu."
Sahâbilerden Câbir (r.a.) der ki:
"Peygamber'imiz bize buyurdu ki, "Size Cennet
köşklerini anlatayım mı?" Ben de O'na:
-"Evet ya Rasûlallah, anamız babamız sana feda olsun"
diye cevap verdim. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
-"Cennette som cevherden köşkler vardır, dışları içle-
rinden ve içleri dışardan görülebilir. Orada hiç bir gözün
görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin haya-
linden geçmemiş nimetler, tatlar ve sevinçler vardır."
Bunun üzerine ben: "Bu köşkler kimler içindir?"
diye sordum. Bana şöyle cevap verdi:
-"Bu köşkler selâmı yayan, yemek yediren, devamlı
oruç tutan ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir" dedi.
Hep birlikte O'na: "Bunları kim yapabilir?" dedik.
Peygamber'imiz: -"Ümmetim bunları başarabilir. Şimdi
size anlataca-ğım. Kirn müslüman kardeşi ile karşılaşınca
ona selâm verirse selâmı yaygmlaştırmış olur. Çoluk-ç0cu
ğunu doyurasıya yediren "Yemek yedirmişler" zümresin
girer. Ramazan ile birlikte her ayda üç gün oruç tutan
devamlı oruç tutmuş gibi olur. Yatsı ve sabah namazlarım
cemaatle kılanlar, herkes (yani yahudiler, hristiyanlar ve
ateşperestler) uykuda iken namaz kılmış olurlar." buyurdu
Peygamber'imiz:
"O, sizin günahlarınızı bağışlayarak altlarından
ırmaklar akan cennetlere ve "Adn" cennetindeki gü-
zel köşklere yerleştirir" Saf,i2, mealindeki âyet hakkında
sorulan bir soruyu şöyle cevaplandırdı:
"İnciden köşklerdir, her köşkte kırmızı yakuttan yetmiş
daire vardır. Her dairenin yeşil zümrütten yetmiş odası
vardır. Her odada yetmiş sedir, her sedirde her renkten
yetmiş döşek, her döşekte iri gözlü hurilerden bir eş bulu-
nur. Her odada yetmiş sofra, her sofrada yetmiş türlü yemek
vardır ve her odada yetmiş hizmetçi bulunur. Her sabah
mü'mine bunlar yeniden tazelenerek verilir."
CEHENNEMAZABINDAN KURTULMAK
Buhârî'ye göre Peygamberimiz sık sık:
"Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ve âhirette iyilik ver. Biz-
leri cehennem azabından koru" diye dua ederdi.
Ebû Ya'lâ ya göre Peygamber'imiz bir gün sahâbilere
hitap ederken: "İki önemli konu olan cennetle cehennemi
hiçbir zaman hatırınızdan çıkarmayınız" buyurdu, bu arada
gözlerinden süzülen yaşlar sakalının her iki yanını da ıslattı.
Sonra sözlerine şöyle devam etti: Nefsim kudret elinde olan
Allah'a yemin ederim ki, âhiret ile ilgili olarak benim bildik-
lerimi bilseniz, toprak üzerinde gezinir ve başınıza toprak
serperdiniz."
Taberânî'ye göre bir gün Cebrail, alışılmamış bir za-
manda Peygamberimize geldi. Peygamber'imiz ona:
-"Niye senin rengini değişik görüyorum?" diye sordu.
Cebrail: "Yüce Allah şu sırada cehennem cehennem
körüklerine işlesinler diye emir verdi de sana onun için gel-
dim" dedi.
Peygamber'imiz ona: "Yâ Cebrail, bana cehennemi
anlat" dedi. Bunun üzerine Cebrail şöyle dedi:
"Yüce Allah emir verdi de cehennem bin yıl yancj
Sonunda bembeyaz oldu. Arkasından yine ona emir verH1
de bin yıl daha yandı. Bu defa kıpkırmızı oldu. Daha sonra
ona yine emir verdi de bin yıl daha yandı. Sonunda sim-
siyah oldu. Şimdi o kapkaradır, ne kıvılcımı ışık verir ve ne
de yalazı söner.
Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
ren Allah'ın adına yemin ederim ki, eğer cehennemden iğne
burnu girecek kadar bir delik açılsa hararetinin yüksekli-
ğinden dolayı bütün canlılar ölürdü.
Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
ren Allah'a yemin ederim ki, eğer cehennem korucularından
biri yeryüzü halkına görünse, yüzünün korkunçluğunun ve
bayıltıcı kokusunun tesiri ile hepsi ölürdü.
Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
ren Allah'a yemin ederim ki, Yüce Allah'ın kitabında bah-
settiği cehennem zincirlerinin bir halkası yeryüzü dağlan
üzerine indirilse, dağlar çöker ve bu halka yerin en alt taba-
kasına inerdi."
Peygamber'imiz duyduklarının bu noktasında:
'Yâ Cebrail, yeter. Yoksa kalbim yuvasından fırlaya-
cak ve öleceğim" dedi.
Bu sırada Peygamber'imiz Cebrail'in ağlamakta oldu-
ğunu gördü. Bunun üzerine Peygamber'imiz ona: "Yâ Ceb-
rail, Allah katında bu kadar yüce bir mertebenin sahibi ol-
duğun halde sen de mi ağlıyorsun?" dedi.
Cebrail Peygamber'imize şu cevabı verdi: "Niye ağla-
Asıl benim ağlamam gerekir. Belki de Allah'ın
bilgisine göre durumum bu günkünden değişiktir. Bilmiyo-
rum, belki de önceleri meleklerden biri olan şeytanın başına
gelen felaket, benim de başıma gelir. Bilmiyorum, belki de
Hârut ile Mârufun başına gelenler, benim başıma gelir."
Bunun üzerine Cebrail ile Peygamber'imiz birlikte ağ-
lamaya başladılar. Nihayet şöyle bir ses geldi:
-"Ey Cebrail ve Muhammed (s.a.s) Allah sizleri ken-
disine âsi olmaktan korumuştur."
Bu sesin arkasından Cebrail tekrar göğe yücelir. Pey-
gamber'imiz de biraz sonra dışarı çıkınca gülen ve eğlenen
bir Ensâr gurubuna rastlar.. Onlara şöyle buyurur:
"Önünüzde cehennem varken nasıl gülebiliyorsunuz?
Benim bildiklerimi bilseniz, az güler çok ağlardınız. Gırtlağı-
nızdan ne bir lokma yemek ve ne de bir yudum su geçerdi.
Yüksek dağlara çıkarak Allah'a yalvarırdınız." Bu sırada
şöyle bir ses geldi:
-"Yâ Muhammed! Kullarımı umutsuzluğa düşürme.
Ben seni çetin gösterici olarak değil, ancak müjdeleyici ola-
rak gösterdim." Bunun üzerine Peygamber'imiz: "Doğruluk-
tan ayrılmayınız, Allah'a yakın olunuz" buyurdu.
İleri sürüldüğüne göre bir gün Peygamber'imiz Ceb-
rail'e: "Mikail'i hiç gülerken görmedin mi?" diye so-
runca Cebrail de ona: "Mikail cehennem yaratılalı beri
hiç gülmedi" diye cevap verdi.
ona
Ibni Mâce ve Hakim'e göre Peygamber'imiz (s.a.s) şö\,
le buyuruyor: "Sizin kullandığınız bu ateş, cehennem ateşi-
nin yetmişte bir derecesinde bir yakıcılığa sahiptir. Eğer sön-
dürülmeseydi, ondan yararlanamayacaktınız. Bu ateş, tekrar
cehenneme döndürülmesin diye Allah'a dua etmektedir.
Beyhâkî'ye göre Hz. Ömer (r.a.) bir gün:
"Derileri her eridiğinde azabı duysunlar diye onlara
başka bir deri veririz" Nisa, 56, mealindeki âyeti okuyarak Ka'b
Ibni Ahbâr'a: "Bu âyeti tefsir et. Eğer doğru söylersen, söz-
lerini tasdik ederim. Yanlış söylersen sana karşı çıkarı dedi.
Bunun üzerine Kâ'b, âyeti tefsir etmeye girişerek: "Adem-
oğlu cehennemde yanarken derisi ya bir saat içinde veya bir
gün içinde altı bin kere yeniden yaratılır" dedi. Hz. Ömer:
"Doğru söylüyorsun" dedi.
Yine Beyhâkî'ye göre Hasan el-Basrî (r.a.) bu âyeti
şöyle tefsir eder: "Cehennemlikleri ateş, her gün yetmiş bin
- kere yakıp eritir. Her eriyişten sonra onlara: "Eski durumu-
nuza dönünüz" denir ve hemen eskisi gibi oluverirler."
Peygamber'imiz (s.a.s) buyuruyor ki:
"Cehennemlikler arasında dünyada en mutlu yaşa-
yanlardan biri getirilir. Cehenneme bir kere konup çıka-
rıldıktan sonra ona: "Ey Ademoğlu, hiç hayır gördün mü?
Hiç mutlulukla karşılaştın mı?" diye sorulur. Adam; "Vallahi,
hayır, ya Rabb'i" diye cevap verir.
Buna karşılık dünyada en çok sıkıntı çeken bir cen-
netlik getirilir. Cennete bir kere konup çıkarıldıktan sonra
Raouı. .
görmedim" diye cevap verir."
İbni Mâce'ye göre Peygamber'imiz (s.a.s) buyu-
rur ki:
"Cehennemliklere ağlama gönderilir. Öyle çok ağlarlar
ki, sonunda yaşları kurur. Sonra yanaklarında, içine gemi
salınsa yüzebilecek derinlikte çukurlar açılıncaya kadar kan
ağlarlar."
Ebû Ya'lâ'ya göre Peygamber'imiz (s.a.s) buyu-
ruyor ki:
"Ey insanlar, ağlayınız. Ağlayamıyorsanız, hiç olmazsa
ağlamaklı olunuz. Çünkü Cehennemde cehennemlikler ya-
naklarında kanal gibi yarıklar belirinceye kadar yaş dökerler.
Sonunda yaşlar kuruyunca da gözleri irinleşinceye dek kan
ağlarlar."
Allah razı olsun Abi emeklerinize sağlık.
emeklerine sağlık ellerin dert görmesin kardeşim DJ-Reyhani...