Cevap: Cocugunuzu Taniyin
ÇOCUĞUNUZUN YEMEK YEMEME PROBLEMİ
18 aylıktan 2 yaşına kadar çocuk, yetişkine karşı çıkmanın bir yolunu
yemeklerde bulur. Ve daha sonra 3 ve 6 yaşları civarında, çocuk tat alma konusunda başka bir orijinal dönemden geçer. Hep aynı şeyleri sevmeye ve yemeye başlar. Genelde; makarna, pilav, patates kızartması, sosis, tavuk ve yumurta... Bu çocuğuna göre bir ya da iki yıl sürebilir. Anne babalar için bu durum oldukça üzücüdür. Zira çocuk bu
zamana kadar- yiyeceklerin hepsini seviyordu. Çocuk okulda yemek yemeye
başladığında yiyecek tercihleri daha da zenginleşir.
Yemek olayını bazı çocuklar annelerine karşı koz olarak kullanabilirler. Genelde çocuklar anne babayı yönlendirebildikleri konularda ısrarcı olarak o konuda problem çıkarırlar. Bazı durumlarda anne babanın yanlış tutumu bu durumun pekişmesine neden olur. Normalde bir yaşından sonra çocuğun sofraya erişkinler ile beraber oturması ve yaşma uygun yemekleri yemesi beklenir. Belli bir dönem sonra yemek alışkanlığı gelişir. Çocuğun çok yönlü beslenmesi ağsından , normal sosyal gelişimi açısından , psikomotor gelişimi açısından bu durum önemlidir. Bazı annelerin "çocuğum yemek yemiyor" diye çocuğa ısrarcı ve yanlış tutumları da bu davranış probleminin pekişmesine neden olur. Genelde bedensel ve psikiyatrik problem olmadıkça her çocuk acıkır ve öğün vakti geldiğinde yemeğini yer. Ama çocukta iştahsızlık gerçekten var ise o zaman bazı hastalıkları düşünmek gerekir.
Yemek yeme konulunda anne babalara şu tavsiyeler
1- En başta öğün vaktine bir iki saat kala dönemden itibaren çocuğa kesinlikle ufak tefek gıda vermeyin .
2- ikinci olarak yemek konusunda çocuk sofraya çağırılmalı, tabak önüne konduktan sonra kesinlikle iki -üç kereden fazla yemek yeme konusunda ısrar edilmemeli , Dört yaşında bir oğlum var. Eşim öğle yemeği için sofrayı hazırladı. Oğlumu yemeye davet ediyoruz, "Ben yemek yemeyeceğim" diye karşılık veriyor. Anne ısrar ediyor. O da direniyor. Ona diyorum ki; "Oğlum bak eğer oturmazsan akşam yemeğine kadar acıkırsın. Sonra ben acıktım diye gelirsen yemek yiyemezsin. Yemeğe oturur musun !.." O hala "Ben yemeyeceğim" diye direnmekte. Biz daha fazla üstelemeden yemeğimizi yiyor ve sofrayı kaldırıyoruz. Bir saat sonra "bizim delikanlı"; ben acıktım diye yıkıyor ortalığı. Annesine yalvarıyor, anne beni doyur diye. Onun ağlayıp, bağırmasına aldırmadan ona diyorum ki; "Oğlum ben sana demiştim. Neden daha önce oturmamıştın. Akşam birlikte yiyeceğiz." Ağlamalar bağırmalar devam ediyor. Eşim de çaktırmadan bana yalvarır gözlerle: "Vereyim mi?" diye soruyor. Ona da başımla "gaddar ve zalim bir baba " olarak; 'HAYIR !" diyorum. Akşam sofra atılır atılmaz bizim ki yemeklere saldırıyor ve inananın benden de fazla yiyor.
3- üçüncü olarak yemek yeme konusunda çocuk ile çok fazla konuşulmamalı
Unutmayınız ki yemek yeme o çocuğun sıra dışı yapması gereken bir olay değil, onun fizyolojik bir ihtiyacı. Bu yaşamsal ihtiyacı ve zevkle yapılması gereken bir şeyi işkence haline getirmemeli .
4- Bir başka nokta da yemek yapmadan önce çocuğun fikri (yemek çeşidi konusunda) alınabilir. Önemli besin kaynakların, alması için aynı, tür yemek değişik şekiller ile önüne getirilebilir. Aynı zamanda iştahı azaltan bol şekerli bisküvi ve çikolataları belli miktarda alması sağlanabilir. Bütün bu önlemlere rağmen devam eden iştah problemlerinde, doktora başvurarak altta yatan (varsa ) nedeni bulmak gerekebilir.
Bizi asıl üzen durum; Anne-babaların çocuğu yemek yemediğinde soluğu doktorda alırken. Çocuklarının okul arkadaşı olmadığında, sessiz, suskun olduklarında, kendi içlerine kapandıklarında, sürekli büyüklük tasladıklarında ve zorbalık yaptıklarında hiç merak edip, endişelenmemeleridir. Oysa bütün bunlar daha ciddiye alınmalıdır.
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
ÇOCUĞUNUZUN ALTINI ISLATMA PROBLEMİ
Altını ıslatma anne babaların en çok karşı karşıya kaldıkları problemlerin başında gelir. Özellikle belli bir tuvalet eğitimini aldıktan ve tuvalet alışkanlığı kazandıktan sonra, çocuğun altını ıslatmaya başlaması daha çok psikolojik nedenleri akla getirir. Eğer her hangi bir stres etkeni var ise bu durum görülebilir. Ancak çocuk bebekliğinden beri hiç tuvalet kontrolü sağlayamamışsa, o zaman genetik ve bedensel etkileri gözden geçirdikten sonra psikolojik etkilere bakmak gerekir. Çocuğun altını ıslatmaya başlamasında anne babalar endişeye kapılmadan çocuğun durumunu gözden geçirmelidirler.
Önce;
1- Bu çocuğun herhangi bir stres etkeni var mı yok mu (kardeş doğumu, anne baba geçimsizliği , arkadaş sorunları . okula veya kreşe başlama .göç . yakın kaybı ,anne babadan ayrı kalma , kronik hastalıklar . doğal afetler vb.) bu değerlendirilmeli ve stres etkeni ortadan kaldırılmaya çalışılmalıdır.
2- Çocuğun sevgi ihtiyacı var mı? Var ise ilgi çekmek için bu
problemi çıkarabilir, özellikle bu durumla birlikte daha çok dikkat çektiğinin farkına varan çocuk davranışında ısrarcı olabilir. Yeni doğan kardeşinin durumunu gözlemleyen ve ona yönelik ilgiyi gören çocukta da bu türlü bir davranış görülmektedir.
3- İdrar yolu enfeksiyonlarında çocuğun idrarını tutamama durumu söz konusu olabilir idrar yolu enfeksiyonu çocuğun altının ıslak kalmasına bağlı olarak da ikincil olarak gelişebilir .Bu durumu anne babaların göz ardı etmemeleri gerekir
.
Sonra:
1- Çocuğun bu davranışını altına bez bağlamak destekleyeceği için bu türlü bir tavırdan kaçınılmalıdır.
2- Anne baba çocuğu aşırı cezalandırıcı ve suçlayıcı bir tavırdan kaçınarak bu durumu onun ile konuşmaları uygun olur.
3- Çocuğun altını ıslatmadığı zaman takdir ve övgü dolu sözler söylenmelidir.
4- Ufak bir çizelge ile çocuğa bulut ve güneş çizdirmek de duruma yardımcı olur. Israr eden durumlarda altta yatan neden ve genel durumu değerlendirmek için doktor yardımı gerekebilir. Çocuğun yaşına uygun , normal psikososyal gelişimi için bu durumun tedavi edilmesi gereklidir.
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
ÇOCUĞUNUZU AŞIRI KONTROL ETMEDEN SAKININ
Bazı anne babaların düştüğü en büyük hatalardan birisi de çocuklarını çok aşırı kontrol ve disipline etmeleridir. Bu genelde çok titiz ve hassas anne baba kişiliğinin olması durumunda karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bazı anneler çocukları hakkında her an ne yapıyor , ne ile meşgul oluyor , acaba bir problem var mı , bir şey olursa , başına bir iş gelirse ve buna benzer düşüncelerle devamlı çocuklarını düşünmekte ve çocuklarını her an kontrol etmeye çalışmaktadırlar . Elbette ki her anne baba belli ölçülerde çocuğuna sahip çıkmalı ve çocuğunun o an nasıl bir durumda olduğunu merak etmelidir. Ama bunun ölçüsü çok fazla kaçırılırsa ve çocuklar çok aşırı kontrol edilemeye çalışılırsa , sıkıntının asıl önemli bir kısmını çocuklar çekmektedir. Yani çocuk her an kontrol edilme hissi ile yaşamakta bu da onlarda müthiş bir şekilde bir kaygı ve gerginlik oluşturmaktadır. Acaba hata yapar mıyım , acaba annem görür mü, acaba bu iş konusunda annem ne der , acaba bu yaptığım için eleştirilir miyim gibi düşüncelerle çocukların bu kontrol durumuna reaksiyon olarak kaygıları daha da artmaktadır. Hatta bu durumu bazen o kadar ileri boyutlarda görmekteyiz ki , bu kontrol ve bağımlılığa alışan çocuk annesinden ayrıldığı zaman sanki başına kötü bir şey gelecekmiş gibi endişe duyabilir. Bu durum onun ileride ayrılık kaygısı göstermesine de neden olabilir. Annenin kaygısı ve endişesi çocuğu da anlamsız bir şekilde kaygı ve sıkıntıya sokabilir . O nedenle anne babaların çocuklarını belli ölçülerde kontrol etmeleri . onların bazı hatalarını görmezden gelmeleri ( devam etme durumunda önlem almak şartı ile), onları bazı zamanlar kendi hallerine bırakmaları, her an nerede ne yapıyor düşüncesinden vazgeçmeleri , onlar için aşırı kaygı ve endişeye girmemeleri , çocuğun ufak tefek yanlışlarını tespit edip çocuğun yüzüne vurmamaları uygun olur. Bu aşırı kontrol ve anne babaların aşırı disiplin ile beraber mükemmeliyetçi tavırları, çocukları anne babanın sözlerine karşı pasif bir direnç ve yalana itebileceği gibi çocuklarda tik , tırnak yeme , konuşma sorunları , altını ıslatma, altını kirletme vb gibi kaygı belirtilerine de yol açabilir. Anne babaları çocuklarını kontrol etme konusunda bu dengeyi iyi ayarlamaları gerekir. Aynı zamanda çok kontrol edilen ve çok eleştirilen çocuklarında kendi özgüvenlerinin eksik kalacağını ve sosyal olarak çekingen olabileceklerini ve anne babalarının bu aşırı kontrol ve isteklerinin de onları strese itebileceğinin hiç bir zaman unutulmaması gerekir. Her çocuğun kendi halinde olması gereken zamanların olduğu da unutulmamalı ve çocukların kontrol ve takibi onları bunaltmayacak ve kaygıya itmeyecek derecede olmalıdır.
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
ANNE VE BABA ÇOCUĞA FARKLI DAVRANMAMALI
Anne-babalar, özellikle disiplin konusunda görüş birliğinde olmaya ve çocuğun yanında tartışmamaya özen göstermelidir. Aileden biri çocuğa sert davranırken, diğeri yumuşak davranmaya yeltenirse, çocuğun kişiliği dengeli gelişemez. Çift yönlü davranış çocuğu yalancılığa ve iki yüzlülüğe iter. Kendine güvenini azaltır ve başarısını düşürür. Onun için verdiğimiz seminerlerde mutlaka Anne-babaların birlikte gelmesini isterim ve bunu gideceğim yerlere önceden bildiririm. Çünkü şu bir gerçek ki çocuklarının okul durumlarıyla %80 anneler ilgileniyor. Kendi okulumuzdaki verdiğimiz seminerlerdeki katılımlarda bunun böyle olduğunu gördüğüm gibi, diğer okullardaki arkadaşlarıma sorduğumda da katılımın aynı şekilde olduğunu öğrendim. Ama şu bir gerçek ki babanın daha ilgili olduğu öğrencilerin ders başarısı ve sosyal uyumu hemen fark edilmektedir.
Genelde anne babalar çocuğa davranışta tek bir çizgiyi tutturmakta zorlanırlar. Elbette ki anne babanın farklı kişilik yapıları , yetişme tarzları , anlayışları ve değişik farklılıkları olacaktır . Bu çocuğun yetişme ve zeka gelişiminde iyi yönde katkılar sağlayacaktır. Tabii anne-babanın bu farklılıklarını, çocuğun eğitimi ve davranışlarının yönlendirilmesinde anne babanın birbirinden habersiz veya tamamen farklı yaklaşımları çocukların psikososyal gelişiminde büyük sıkıntılar oluşturabilmektedir.
Genelde çocuğun gelişim aşamalarından uygun bir şekilde geçmesi ve onun yaşa özgü eğitiminin tamamlanmasında anne babanın yaklaşımları ve çocuğu yönlendirmeleri önem kazanır. Bütün bunları şu şekilde örnek vererek açıklayabiliriz ; Bir anne aşırı hoşgörülü olabilir, baba ise tam tersi disiplin yönü ağır basabilir. Bu durumda çocuğun davranışları , konuşması , hal ve hareketleri tamamen iki farklı kutup tarafından yönlendirilmeye çalışılırsa çocukta davranış problemleri ve bazı psikolojik sorunlar yaşanabilir. Babanın koyduğu kuralı annenin bozması veya tam tersi babanın hoşgörü gösterdiği bir davranışa annenin sınır koyması genelde çocuğun davranış olarak kararsız , çekingen , çelişkili ve tutarsız bir hale gelmesine neden olabilir. Çünkü çocuk gelişimini ve davranırlarını anne babasından iyi yönde veya kötü yönde aldığı uyanlar ite şekillendirir. Bu çocuğa yansıyan çelişkili ve tutarsız durum çocukta değişik kaygı belirtilerinin ( tırnak yeme , tik . konuşma zorlukları , uyku ve yeme bozuklukları vb.) ortaya çıkmasını kolaylaştırabilir.
Anne babaların mümkün olduğu kadar;
a-Birbirlerini desteklemeleri ,
b-Tutarsız davranmamaları ,
c- Çocuğun yanında birbirinin uygulamalarını eleştirmemeleri gerekir.
Bazı görüş farklılıkları olsa bile çocuğun olmadığı zamanlarda konuşularak ortak görüşün çıkması ve ortak söz birliğinin sağlanması gerekir. Çocuğun sağlıklı gelişiminde anne babaların birlikte , çelişkisiz ve tutarlı olmaları çok önemlidir. Aksi takdirde bu farklılıklar ve anne babanın çelişkili davranışları çocuk tarafından kullanılabilir. Çocuğun anne babayı yönlendirmesi bu farklı tutumlardan dolayı kolaylanabilir. Anne babaların ortak fikir ve görüş birliği ile çocuklarını yönlendirmeleri gerekirken , tam tersi olarak çocuk , anne babayı yönlendirebilir.
Bir başka noktada anne baba harici bir başka kişinin ( genelde büyükanne , büyükbabanın) anne babanın koyduğu kuralları ihlal eden veya zayıflatan yaklaşımlarda bulunarak çocukların kurallara uymasını ve davranışlarının şekillenmesini engellemesidir. Anne baba arasındaki iletişim ve ortak karar alma mekanizması ne kadar iyi isler ve çocuğa yansıtılan davranışları ne kadar birbiri tarafından desteklenirse o kadar sağlıklı ve normal psikososyal gelişimli çocuklar olacaktır.
Üçüncü kişilerin çocuk üzerindeki etkisi
Torun sevgisi bambaşka oluyor, İnanın babam beni "oğlumu sevdiği gibi" hiçbir zaman sevmemiştir. Babamlara gittiğimde kesinlikle oğlumun dokunulmazlığı olur ve oğlum bunu müthiş kullanır. Babamlardan ayrılınca bir haftada huysuzluğunu ve şımarıklığını zor atıyor. Hemen "Ben dedemlere gideceğim" demeye başlıyor.
Evet üçüncü kişilere dikkat edelim, çocuk arada kalmasın.
Burada şunu da belirtmek yerinde olacaktır , çocuklara yansıtılan davranışların zaman aşımına uğrayarak değişikliklere uğraması uygun değildir. Yani anne bugün koyduğu kuralı bir hafta sonra bozuyor veya tam tersi bir tutum izliyorsa ( sebepsizce gerekli bir neden olmadan ) bu durum da çocukların gelişimini kötü yönde etkiler, çünkü çocuk bir hafta önce tepki almadığı bir davranıştan bir hafta sonra tepki aldığını görürse bu onun kendine güvenini azaltır, onu çekingen . tedirgin ve kaygılı birisi haline getirir. Yani çocuğun çevresinden ( aile , arkadaş , okul ve öğretmen , sosyal çevre ) devamlı tutarlı davranışları görmesi önemlidir.
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
ÇOCUĞUN CEZALANDIRILMA ŞEKLİ NASIL OLMALIDIR?
"Ceza hiçbir şekilde küçük düşürücü olmamalı, şiddet taşımamalıdır."
Christine Brunet
Çocuklarına güzel bir şekilde eğitim vermek ,onları hayata hazırlamak ve onları iyi yönlendirebilmek her anne babanın temel hedeflerinden bazılarıdır. Devam eden hayat içerisinde çocukların gerektiği şekilde iyi özellikler kazanması, bazı yönlendirmeleri gerektirmektedir.
"Tokatın anne-baba ile çocuk arasındaki ilişkide mağlubiyet işareti olduğu bir gerçektir. Aslında atılan tokat, anne-babanın çocuğuna sınırları ve yasakları yeteri kadar açıklayamamasının bir sonucudur."
Christine Brunet
Anne babanın her davranışının , yorumunun olaylar karşısındaki tavrının ve tepkisinin çocuk üzerinde bir etkisi vardır. Anne baba - çocuk arasındaki etkileşim devam eden çok önemli bir süreçtir. Ve bu etkileşimin kalitesi neredeyse çocuğun bütün hayatını etkiler. 6 aylık bir çocuk bile iyi bir şey yaptığında anne babanın göz teması ile onu desteklemesi veya kaşlarını çatarak istemediğini belli etmesi bir ödül-ceza şeklidir. "Kesin ve açık kurallar olmazsa, çocuk dik kafalı ve afacan olur. Mutsuz ve güvensiz olmanın yanı sıra sevilmediği hissine kapılır. Daha da kötüsü sınırlarını ve kontrolünü inkar eder- bazen bunu çok sinirli bir şekilde yapar."
Aslında günlük akıp giden hayat içerisinde anne babalar farkında olmadan çocuklarını ödüllendirmekte veya cezalandırmaktadırlar. Bazı
durumlarda ise çocuklar hatalı ve yanlış bir şey yaptığı ve en önemlisi bunu tekrarladığı zaman anne babaların tepkisiz kalması o yanlışın devam etmesini sağlamaktadır. Zamanında müdahale edilmeyen hata devam edecek veya sekil değiştirebilecektir.
Bazen de anne babanın yersiz ve aşırı tepki ortaya koyması veya tutarsız bir şekilde cezalandırması çocuktaki sıkıntıyı artırmakta ve yeni davranış sorunlarının ortaya çıkmasına zemin hazırlamaktadır.
Ayrıca devamlı kontrol edilmeye çalışılan ve bu kontrol havası içerisinde gerginliğe itilen çocuklarda da psikolojik sorunlar ortaya çıkabileceği göz önünde tutulmalıdır. O nedenle bebekken dahi anne babanın çocuğa uyguladığı cezalandırma şekli önemlidir. Ve çocuğun kişilik gelişiminde , sosyal gelişiminde ciddi tesirler bırakır. Cezalandırmanın aşamaları ve özellikleri nasıl olmalıdır:
1- Çocukların ilk yaptığı hata eğer çok büyük sonuç doğurmayacak şekilde ise uyarı şeklinde (bu da bir cezalandırmadır ) anne babanın müdahalede bulunması gerekir. Bu yeri geldiğinde anlık bir kaş çatılması seklinde de olabilir. Bu çocuğa mesaj olarak yaptığı davranışın onaylanmadığı tepkisinin iletilmesidir.
2- Yapılan hatanın şiddeti artmış ise ve/veya tekrarlayan hatalar ise çocuk ile yaşına uygun bir şekilde bu durumun hatalı olduğu ve doğrusunun ne olduğu , davranışın tekrarı halinde zararının neler olacağı konuşulmalıdır. Bu açık olarak sizin tarafınızdan bu davranışın istenmediğinin belirtilmesidir.
3- Yapılan hatanın devamı durumunda , hatanın büyüklüğü ne olursa olsun anne baba tekrar çocuğu ile sevgi ve ılımlı bir ortam oluşturarak , çocuğa yönelik aşırı tepki ve yargılamadan kaçınarak konuşmalı ve çocuğa bu davranışın tekrarı halinde ne türlü cezaları alabileceğini belirtmelidir. Burada da çocuğun yaşı önem kazanmak ile birlikte anne babanın bu durumu onun ile konuşma tarzı ve üslubu önemlidir. Kesinlikle durum mücadele ve tartışma ortamına dönüştürülmemelidir. Çünkü bu ortam iki tarafa da zarar verecektir, ilerleyen dönemlerdeki ilişkiyi zedeleyecektir.
4- Konuşma ve söylenen cezalandırılma ikazlarına rağmen devam eden yanlışlarda anne babanın ısrar ile bahsettiği cezayı uygulaması gerekir. Burada Hemen şunu belirtelim ; anne babalar kesinlikle yapamayacağı cezalandırma yöntemini çocuğa söylememeli , ancak cezalandırmayı yapmak istemedikleri veya yapamadıkları zamanda hafifletici sebepler ile bir karşılık sonucunda affetmelidirler ( örn:ceza olarak dışarı parka götürülmeyecek çocuğa , odanı toparlarsan senin cezanı affedebilirim demek gibi ). Cezalandırmanın şekli ise burada önem kazanmaktadır. Biz çocuk psikiyatristlerinin önerdiği cezalandırma yöntemi , çocuğun sevdiği şeylerden mahrum edilmesi şeklindedir. Fiziksel cezaların çocuklara uygulanması son derece sakıncalıdır ve çocukların anne baba ile ilişkisini zedelemekte ve ortamı daha gergin hale getirmektedir. Veya erken yatma, odasında yalnız olarak iki-üç dakika beklemesi gibi basit cezalandırma tekniklerinin kullanılması da uygun olur. Ama cezalandırılma sırasında çocukların gururu incitilmeden ve özgüvenleri zedelenmeden uygun bir dil ve takdim ile bunun yapılması gerekir.
5- Aldığınız bütün önlemlere rağmen önüne geçilemeyen sıkıntılar için anne babaların bir uzmana başvurmayı ihmal etmemeleri gerekir. Çünkü bu durumlarda davranış bozukluğu, karşı gelme bozukluğu, dikkat eksikliği ve hiperaktivite durumu , çocukluk çağı
depresyonları , uyum güçlükleri gibi sorunlar eşlik ediyor olabilir.
Ek olarak sunu söylemek gerekir ki aşağıda sayacağımız etkenler çocukların cezaya verdikleri tepkiyi ve cezalandırma sonucu elde edilmek istenen olumlu sonucu değiştirecektir. ;
a- anne babanın cezayı takdim şekli ,
b- daha önceleri çocuğa verdikleri eğitim ,
c- anne baba harici etkili kimselerin durumu(büyük anne büyük baba vb),
d- sosyal çevrenin özellikleri ,
e- okul çevresi ,
f- anne babanın birbirlerini desteklemeleri,
g- anne babanın kişilik yapıları ,
h- çocuğa olan yakınlık dereceleri ,
i- arkadaş çevresi ,
j- büyük veya küçük kardeşin tutumu ,
anne babanın daha önce tutarsız cezalandırma şekilleri vb. Bütün bunlar göz önünde bulundurulmalı ve sonuç bunlar değerlendirildikten sonra beklenmelidir.
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
EN GÜZELİ SEVGİYLE DİSİPLİN
O hayatta en sevdiğiniz varlık. Ama onun yaramazlıkları, söz dinlemezlikleri karsısında kimi zaman çaresiz kalıyorsunuz. Ona karsı çeşitli disiplin metodları uyguluyorsunuz; azarlıyorsunuz, hakaret ediyorsunuz belki de hiç yapmamanız gerekenleri yapıyor karanlık odalara kapatıyor ya da dövüyorsunuz. Bu davranışlarınız onun benliğinde derin yaralar açıyor. Size karsı hırs duymaya başlıyor. Ve yapma dediklerinizi, inadına daha fazla yapmaya başlıyor. Peki bu durumda ne yapmalısınız? Hiç "sevgiyle disiplin" kurmayı denediniz mi? Sevgi bir çok kapıyı açtığı gibi çocuğunuzla aranızda çözümsüz sorunların da kapısını açacaktır.
ÖDÜLLENDİRME SİSTEMİ
Çocuğunuza "doğru davranışlar" öğretmek için en etkili yöntem "Pozitif ödüllendirme"dir. En etkili yöntem olmasına rağmen ne yazık ki anne babalar tarafından da en az kullanılanıdır. Şimdi "Pozitif Ödüllendirme"nin hayvan eğitimi üzerindeki etkisini gösteren bir örneğini inceleyelim: Eskiden Los Angeles yakınlarında "Japon Hayvanat Bahçesi" denilen bir park vardı. Bu parkın görevlilerinden, hayvan psikologu Dr. Leon Smith, Japonya'nın Hokkaido adasından gelmiş vahşi ayılara basketbol oynamayı öğretmişti. Vahşi ayılar, adadan geldiklerinde doğal olarak basketbol hakkında fazla bir şey bilmiyorlardı. Dr. Sminth, yine de ayılara bazı anne babaların yaptığı gibi ne bağırdı ne nutuk çekti ne de onları dövdü. Ne mi yaptı? Pozitif Ödüllendirme sistemini esas aldı. Yöntemi şöyleydi: /Ayinin kafesin içindeki basket potasına doğru yaptığı en küçük hareket bile ufak bir parça etle ödüllendiriliyordu. -Ama kafesin diğer tarafına doğru giderse ne ödül ne de ceza veriliyordu. Dr. Smith, bu sistemi ayılar basketbol potasının yanına gelene kadar her gün sürdürdü. Daha sonraki etaplardaysa ayıları topu yerden aldıklarında, potaya götürdüklerinde ve basket attıklarında ödüllendirdi. Anlaşılacağı gibi bu gelişmelerin hiçbiri tek bir derste gerçekleşmedi. Ama eğitimleri tamamlandıktan sonra Dr. Smith ne zaman kafesinin içine bir top atsa ayıların biri koşup topu yakaladı ve potaya attı. Bu örnek basit olmasına rağmen anne babalar için çok önemli noktaları vurgulamaktadır. Dr. Smith'in neler yaptığını birlikte gözden geçirelim: İlkönce, ayılardan hangi davranışları beklediğine karar verdi. /Ayıların topu alıp, basket atmayı öğrenmelerini istiyordu, bunun dışındaki tüm hareketler doktora göre istenmeyen davranıştı, ikinci olarak, yapılmasını istediği hareketler için bir ödül kararlaştırdı; bir parça et. Üçüncü olarak, ödülleri en son aşamada, ayı basketi attığında değil de, küçük miktarlarda her aşamada verdi. Bu küçük adımlar. Dr. Smith'e vahşi ayılara basketbol oynamayı öğretme başarısını getirdi.
Özetlersek, Pozitif ödüllendirme sisteminin ana fikri; "İstenen davranışlar daima ödüllendirilmelidir ama istenmeyen davranışlara ödül yoktur, ödüllendirilen davranışlar ise genellikle tekrarlanır."
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
SON ÇOCUKLUKTA GELİŞİM (6-12 YAŞ)
Gelişimde her dönem kendine özgü ve belirli bedensel, zihinsel, duygusal ve toplumsal özellikleri taşır. Bireysel ayrılıklarla birlikte bu ortak özelliklerin bilinmesi bireyin eğitiminde izlenecek yolu belirler.
Bizde yaşlara göre bunları ele alacağız, böylece hangi yaş bizi ilgilendiriyorsa onu takip etmemiz daha kolay olacak.
6 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Günlük işlerde sorumluluk alır.
2- Oyunu kuralına göre oynar.
3- Başladığı işi bitirir.
4- Kişileri ve eşyaları paylaşır.
5- Büyüklerini memnun etmeye çalışır.
6- Kendinden küçüklere karşı koruyucudur.
7- Değişik arkadaşlar edinir.
8- Haksızlığa uğradığı zaman kendini savunur.
9- Adil olan cezayı kabul eder.
10- Korkularını söyler.
11- Kendisine yetişkin gibi davranılmasından hoşlanır.
12- Çok hızlı duygu değişiklikleri yaşar.
13- Meraklıdır
14- Heveslidir.
15- Affedicidir.
16- -Alçak gönüllüdür.
17- Okula gitme macerasından hoşlanır.
18- Hala okul öncesi çocuğu özelliklerini gösterir.
19- Dengesiz, kurala karsı, isyankar bir tutum
20- Karar verme güçlüğü, bir şeyin olumlu ve olumsuz iki yüzü arasında hızla
gelip gider.
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
7 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİSİMİ
1- Mantıklıdır.
2- Yumuşak başlıdır.
3- Saçmalar.
4- Hüzünlüdür.
5- Hayalcidir.
6- Ben merkezcidir.
7- Toleranslıdır.
8- Sıkılgandır.
9- Yeteneklerini tekrar-tekrar prova etmek ve geliştirmek ister.
10- Arkadaş canlısıdır.
11- Endişelidir.
12- Kendi dünyasının kontrolünü elinde tutmak ister.
13- Küçük düşmekten korkar.
14- Şikayet eder
15- Küser
16- Kendini eleştirir.
17- Bir şeyler biriktirir
18- Olayların iç yüzünü kavrayabilir.
19- özveride bulunarak uzlaşır.
20- Çekingendir
21- Tanımadıkları ile iyi geç inemez
22- Üretkendir.
23- Harekete geçmeden önce çekimserdir.
24- İç dünyasında çok aktiftir.
25- Kendini başkasının yerine koyabilir.
26- Anne-babasının sevgisine gereksinim duyar.
27- Övünür.
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
8-9 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Daha çok bir yetişkine benzer.
2- Yeni fikirleri sever.
3- Gösteriden hoşlanır.
4- Barış severdir.
5- Coşkuludur.
6- Anne-babasına bağlıdır.
7- Giderek gelişen zekaya ve iç görüye sahiptir.
8- Dik kafalıdır.
9- Kendini ilgilendirmeyen konulara kulak misafiri olur.
10- Para ilgisini çeker.
11- Büyüyünce anne-babası gibi olmak ister.
12- Sevgisini gösterir.
13- övülmeyi bekler
14- Güvenilmeyi ister.
15- Bağımsızlığının peşindedir.
16- Eleştiriseldir.
17- Karşı cinse karşıdır.
18- Motor becerileri gelişmiştir.
19- Terbiyelidir.
20- Başkalarını düşünür.
21- Kendini kontrol eder.
22- Kendine güvenir
23- Dağınıktır.
9-10 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Dost tavırlıdır.
2- Kendi düşünce ve davranışlarını tahlil edebilir.
3- Gergindir.
4- Unutkandır
5- Neşelidir.
6- Kendine güvenir.
7- Güven duyabilir.
8- Dürüsttür
9- Gözlemcidir.
10- Arkadaşına uyar.
11- Anne-babaya gereksinimi vardır.
12- Bebeksi davranışlara geri döner.
13- Endişelidir.
14- Kolaylıkla cesareti kırılır.
15- Israrcıdır.
16- Kendini eleştirir.
17- Ev dışı etkinliklere bayılır.
18- Yeni ufuklar peşindedir.
19- Sporu sever.
20- Eli açıktır.
21- içtendir.
22- Kuralları sever.
23- Duyduysa Kötü kelimeler kullanır.
24- Karşı cinse karşıdır.
25- Kendini harekete geçirip. Eski yeteneklerini geliştirir.
Cevap: Cocugunuzu Taniyin
10-11 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Çocukluk dönemi bitişiyle tanışır.
2- Düşünmeden hareket eder.
3- Ağlamaklıdır.
4- Ne dediğini bilmez kararsızdır.
5- Grup tarafından kabul edilmek ister.
6- Duygusaldır.
7- Öfkelidir, çabuk kızar.
8- Kendinden küçükleri eleştirir.
9- ilginçtir.
10- Bir kahramana aşın ilgi gösterip.
11- Sosyaldir.
12- Dikkatsizdir.
13- Konuşkandır.
14- Ahlak prensiplerine göre davranır.
15- Meraklıdır.
16- Gururludur.
17- Grup çalışmasına uyar.
18- Başarı peşindedir.
19- Uysaldır.
20- Doğal ve ani tepki gösterir.
11-12 YAŞ ÇOCUĞUNUN DUYGUSAL VE SOSYAL GELİŞİMİ
1- Huysuz, aksi ve geçimsizdir.
2- Anne-babadan ayrılmaya çalışır.
3- Rahat duramaz kıpır-kıpırdır.
4- Konuşkandır.
5- Gürültücüdür.
6- Sosyaldir.
7- Gülünçtür.
8- Caziptir.
9- Ergen gibi davranmak ister.
10- Duygu durumu hızlı değişir.
11- Kararsızdır.
12- Vicdanlıdır.
13- Sakardır.
14- Duygusaldır.
15- Taşkındır.
16- O mu bu mu diye sürekli düşünür.
17- Genellikle iyi karar verir.
18- Ben merkezcidir.
19- Mizahı sever.
20- Vericidir.
21- Taklitçidir.
22- Her şeyi para ile ölçer.
23- Bilgi vermekten hoşlanır.
24- Giyim ve davranışlarına özen göstermez.
25- Meraklıdır.
26- Rekabetçidir.
27- Eleştiriseldir.
28- Adil davranılmasını ister.
29- Anne-Babasının mükemmel olmadığını fark etmeye baslar.