Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil
Erzak-ı Hakikat
İmânında kemâl olan zulümlerden ürkmez asla
İhvanında fena bulan zâlimlerden korkmaz asla
Mevcudatta hakkı gören hududundan çıkmaz asla
Bu âlemde Nura eren ezvakından doymaz asla
Her yerde hazırdır Allah, herşeye kadirdir Allah
Ne misli var ne naziri, âmennâ elhamdulillah
Mesâibin cümlesinden ancak Allah kurtarıcı
Mehâlikin darbesinden ancak Allah koruyucu
Menâhinin küllisinden ancak Allah saklayıcı
Meâsinin cemiinden ancak Allah bekleyici
Her yerde hazırdır Allah, herşeye kadirdir Allah
Ne misli var ne naziri, âmennâ elhamdulillah
Bak dağlara haşmeti gör, bak âsâra kudreti gör
Bak bağlara ni'meti gör, bak esrâra hikmeti gör
Bak çaylara sür'ati gör, bak ebhâra vüs'ati gör
Bak canlara cenneti gör, bak envâra rahmeti gör
Her yerde hazırdır Allah, herşeye kadirdir Allah
Ne misli var ne naziri, âmennâ elhamdulillah
Derman istersen derdine, gel Kur'an'dan devayı al
İmân istersen kalbine, gel Sözlerden safâyı al
Bürhan istersen aslına, gel derslerden kimyayı al
Umman istersen zevkine, gel nurlardan mânâyı al
Her yerde hazırdır Allah, herşeye kadirdir Allah
Ne misli var ne naziri, âmennâ elhamdulillah
Girdik Nurun bahçesine ni'metleri tattık hadsiz
Daldık Nurun havzasına elmasları bulduk hadsiz
Vardık Nurun çeşmesine kevserleri içtik hadsiz
Gitik Nurun ravzasına hikmetleri gördük hadsiz
Her yerde hazırdır Allah, herşeye kadirdir Allah
Ne misli var ne naziri, âmennâ elhamdulillah
Meslek-i Nur, sâliklere râh-ı hakkı gösteriyor
Üstad-ı Nur tâliblere imân yolu öğretiyor
Şakird-i Nur, muhtaçlara ihlas-ı zevki belletiyor
Nurcu-u muhlis, mü'minlere nurlu Sözler dinletiyor.
Her yerde hazırdır Allah, herşeye kadirdir Allah
Ne misli var ne naziri, âmennâ elhamdulillah
Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil
Hulusi Beyden gelen mektuplar
Nurların ilk muhatabına muhatab olmak saadeti
Üstad Bediüzzaman'ın ilk muhatab ve talebesi, Emekli Albay İbrahim Hulusi Yahyagil'i tanıyıp, ellerini öperek, dualarını aldığım günlerden itibaren, gerek Elaziz'deki ziyaretlerimde, gerekse yazdığım mektuplara, bu aziz insan, daima cevaplarıyla, yüksek alakalarıyla, bizleri saadetlere garkediyordu. Bu mektuplardan bir kaç tanesini burada nakletmek istiyorum.
20 Mayıs l975 tarihli mektubunda bize cevaben şunları kaleme almıştı:
"Aziz ve muhterem kardeşim,
"3 Mayıs l975 tarihli yazınıza cevabım geç kaldı. Mazur görmenizi rica ederim. Allah ebeden sizden razı olsun.
"l. Kamustaki eksiklerin fotokopisine teşekkür ederim.
"2. Diğer zevattan sorduğunuz sualleri bu fakire de soruyorsunuz.
"Aziz Kardeşim, sizin şifahi sorularınıza hiç bir şeyi saklamadan verdiğim cevaplar kâfidir kanaatındayım.
"İkinci sualinize derim ki, Said Nursî Hazretleri kendi ifadeleri ile 'Ben şuurum tealluk etmeden istihdam olunuyorum. Siz ise bilerek çalışıyorsunuz.' buyurmuşlardı. Bence o zat sırr-ı İcaz-ı Kur'ân'ı beyana memur edilmiştir. Peygamberimizin (a.s.m.) Efendimizin 'Her yüz sene başında Cenab-ı Hak bu ümmete dinlerini tecdit edecek bir müceddid gönderir' hadisine tam masadak bir memur-u ilahi Üstadımızdır. Onun halen benzerlerini bilemiyorum. Olsa olsa onun ihlaslı şakirtleri olabilir. İhlası benimsemeyenlere hakiki Nur Şakirdi, Kur'an'ın tilmizi denilmez kanaatındayım.
"Üçüncü sualiniz, zamanla ahkâm değişir sözünü, dinî ahkâm için geçerli görmüyorum ki, bu suale cevap vermek imkânını bulayım.
"Son ekmel din gelmiş ve başka din ve Nebi gelmeyecektir. Bizi din-i mübine yaklaştıracak tek çare, Nurlara sarılmak, müşküllerimizi o kevser havuzundan temine gayret etmektir.
"Dördüncü sorunuza cevabım; Nurculuk değil, Kur'an ve ondan tereşşüh eden Risale-i Nurlara tilmiz olmak. Kur'an-ı Kerimin Hicr Sûresi sekizinci âyet ile beyan buyurulan hıfz-ı İlahinin bir tahakkuk ve tezahürüdür kanaatındayım.
"Beşinci sualinize cevap: O zatı biz, bu yazının başında açıkladığımız gibi, şuuru taalluk etmeden istihdam olduğuna ilaveten, 'Bu zaman imanı kurtarmak zamanıdır. Tarikat zamanı değildir' sözünde buluyoruz. Kendisi ehl-i tarik olduğu ve tarikat dersini vermeye de ehil olduğu halde ihlas dersinde buyurduğu gibi şahsiyet-i maneviyeye çok ehemmiyet vermesi ile (Meâlen: Müminler ancak kardeştirler) ferman ve sevgili Peygamberimizin 'Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz' emrine teşvik edilmenin tahakkukuna çalışmıştır kanaatındayım.
"Zekânız, nâkıs cevabımı itmama yeter. Kusura bakmayın. Islâh edebilirsiniz ümidindeyim.
Elbaki-Hüvelbaki
Uhrevî ihtiyar kardeşiniz
Hulusi
***
Nurlu Albayımız bu aziz satırlarından kısa bir zaman sonra, 3l Mayıs l975 tarihli lütufnamesi olan mektubunda ise, bizlere şunları yazıyordu:
"Aziz Kardeşim,
"27 Mayıs l975 tarihli cevab-ı lütufnamenize cevabım:
"Bugün Anadolu'nun-Türk milletinin dini ve manevî hayatı tatminkâr mıdır?
"Sualinize ancak anlayışıma göre cevap vereceğim.
"Malumunuzdur ki, son ve ekmel din islâm dinidir. Türkler dinlerine sadakatla bağlı oldukları müddetçe, maddeten ve manen terakki etmişlerdir. Tarih bu hakikata şahittir.
"Fakat asır marîz, unsur yani millet hasta ve aza ve efrat alil olmuş bir durumda, Bu elim hâl, ahkâm-ı Kur'aniye ve sünnetlerin terk ihmali olmuştur da ondandır, dini hayatın zayıflığı. Bu çok ehemmiyetli emrazın (hastalığın) tedavisi için reçete Kur'an'a ittibadır. Din kâfidir. Ancak tecdit ve tamiri lazımdır. Bu mesele için de reçete Risale-i Nur Külliyatıdır. Çünkü onların kaynağı Kur'ân'dır. Daha fazla izaha ihtiyaç yoktur. Kifayetsizliğin telafisine çare de budur kanaatındayım.
"Nurculuk tabiri yerinde, Risale-i Nur ve Kur'anın tilmizleri, şakirtleri demekliğimin sebebi:
"l957 senesinin Kasım ayının sonunda Emirdağ'ında Üstad Hazretlerini son defa ziyaret etmiştim. Üstad Hazretleri ile bu son görüşmemizde, başbaşa, Mektubat'taki, ikinci mektubta hediyenin kabul edilmemesine dair mektubu kendileri okurken nurculuk tabiri geçince, orada durdular ve 'Şimdi bu tabir çok hoşuma gitmiyor. Çünkü insafsız insanlar ondan başka mana çıkarıyorlar. En iyisi nurculuk yerine, nurların, Kur'ân'ın şakirtleri, tilmizleri denilmeli' buyurmuşlardı.
"Bu hatıranın hatırına hürmeten biz de nurculuk tabiri yerine şakirt, tilmiz tabirini kullanıyoruz.
"Cenab-ı Hak, sizler gibi müdakkik, Hakka âşık, sıdka müştak kardeşlerden razı olsun. Adetlerini artırsınn. Âmin.
Elbaki Hülvelbaki
Mühibb-i Muhlisiniz
İbrahim Hulusi.
***
Hulusi Bey Ağabeyimiz son mektuplarından birisinde ise şunları beyan ediyordu:
Mektubun tarihi. l0 Mart l980 -Elaziz
"Muhterem Kardeşim.
"20 Şubat l980 tarihli mektubunuzu melfufen iki mektupla beraber aldım. Sağ olunuz.
"İkinci ve Üçüncü mektupların baş taraflarını benden istediğinizi ifadelerinizden anladım. O zamana mahsus yazıları maalesef bulamadım.
"l978 Kasım ayında katarattan sağ gözümden ameliyat oldum. Gözlük yardımı ile, zoraki pek az okumak ve yazmak mümkün oluyor.İstediğinizi şimdilik yerine getiremediğim için beni bağışlarsınız ümidindeyim. Gözlerim görme kabiliyetini çok kayıp etti, kulaklarım fazla ağırlaştı. Yardımcısız ekseriya yakınımızdaki camiye bile gidemiyorum. Fakat buna rağmen derslere devam etmeye muvaffak oluyorum.
"Elhamdülillahi Hazaminfadlı Rabbi.
Duacınız
Hulusi Yahyagil.
Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil
Muallim Cûdî ve kasidesi
Muhterem Albay İbrahim Hulusi Yahyagil Beyefendi ile mektuplaşmalarımız on yıldan fazla sürmüştü.
Üstad Bediüzzaman'ın Barla Lahikası ismindeki mektuplardan meydana gelen eser l982-83 senelerinde yayınlanmıştı.
Nur mektuplarının bu ilk Barla Lahikasında (s.l35) rastladığım bir hususu kendilerinden sormuştum.
"Üstad Bediüzzaman'ın sizin mektubunuza verdiği cevabî bir Barla mektubunda deniliyor ki:
"Merhum Muallim Cudi'nin kasidesi mübarektir.
Cenab-ı Hak o zâtı şefaat-ı Kur'ânâ mazhar etsin.
Görmemiştim.
Görmesinden memnun oldum.
Allah senden razı olsun..."
"Bu mektupta geçen Muallim Cudi kimdir, bu zatın yazdığı kaside nasıl bir manzumedir, bu şiiri Üstada ne zaman göndermiştiniz?"
Bu aziz ilim-irfan âbidesi, albay ağabeyimize gönderdiğim mektuba bir kaç gün içinde hemen cevap gelmişti.
Hulusi Bey, yarım yüz yıl okuduğu, dersinde bulunduğu Nur İkliminin manevî dünyasından bizlere seslenmek iltifatında bulunuyordu. Muallim Cudi Bey'in Kasidesini hemen gönderiyordu.
Zannediyorum aziz büyüğümüzün bize son mektubu olmuştu. 24 Mayıs l984 tarihli mektubuma verdiği cevap şöyleydi:
"Bilmukabele Ramazan'ınızı tebrik ederiz.
"Mektubunuzda sorduğunuz meseleye gelince:
"l929 senelerinde Ürgüplü Hâfız Necib Efendi ismindeki alay müftülerinden bir dostum l336 (l920) tarihli Tasvir-i Efkâr Gazetesi'nde bir kaside göstermişti. Bu manzumeyi ben o zaman okumuştum. Kaside Kur'ân-ı Kerim ve Hazret-i Muhammed (a.s.m.) mevzuluydu.
"Trabzonlu Muallim Cudi Efendi, merhum Yahya Kemal'in 'Ezansız Semtler' ismindeki bir yazısını okuyunca çok müteessir olmuştu. Bu üzüntüyle, bu kasideyi kaleme almış. Bu şiir tahmin ediyorum l920 senelerinde neşredilmişti.
"Üstadı ilk tanıdığım sene, l929'da Eğirdir'de bulunuyordum. O zaman Eğirdir Dağı'ndaki, Dağ Talimgâhı'ndaydım. Bu kasideyi Barla'daki Üstadıma göndermiştim.
"Bu güzel kasideyi elli beş sene sonra sana, ekte gönderiyorum.
"Selâm eder, dualarınızı beklerim.
Muhibb-i Muhlisiniz
İ.Hulusi Yahyagil
Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil
Aziz Albayın l929 senesinde Nurlu Üstada gönderdiği bu kıymetli kasideyi, yazana, gönderenlere, dualara vesile olması niyetiyle, yetmiş sene sonra aynı kasideyi neşrediyoruz:
Kur'an-ı Kerim ve Hazret-i Muhammet (a.s.v.)
Ümmi âlimdir Muhammed
iman ederim ona müebbed
Allame-i mekteb-i ledünni
Hayrette bıraktı ins ü cinn
Her dilde tekellüm etti Cibril
Kim etti tekellüm böyle bir dil
Üslub-u Arab yok ol revişte
Bir harikuladelik var işte
Tebliğde ebleğul beyandır
Divan-ı kıdemde tercümandır
Cibril-i Emin enisi ruhu
Kur'ân'ı mübin lübb ü sünuhu
İ'cazına itiraf bahir
Kafir ona dense kavl-ı sahir
Bir mucizdir, lisan-ı Haktır
Hakkaki inanmaya ehakdır.
Kur'ân ki kitab-ı kibriyadır
Vareste-i şevbe-i riyadır
İhlas-ı beyan, lisanı masum
Manasını bilmese de mefhum
Olmuş ki nücum-ı vahy-i havi
Denmiş ona tuhfe-i semavî
Her kevkebi müstakil zişan
Her âyeti başka başka rehşan.
Bir zikr-i mübarek-i mukaddes
Bir ünsü latif ruh-u emles
yok gıll u gış anda safi kevser
Vechinde lika-yı Hak gülümser
Her sehle-i mümteride peyda
Bin dürlü serair-i mezaya
Bakıldıkça olur nigaha rûşen
Hiç gülleri solmayan gülşen
Bir nazm-ı beliğ ve nesr-i enfes
Ervaha tilaveti safares
Kur'an okunurken eyle dikkat
Kalbinde eser nesim-i rikkat
Tebşir-i sefanuma-yı cennet
İnzarı verir cehime heybet
Müşriklere harb-i asumandır.
İmansıza karşı biemandır.
Mafevki beyan o tarz-ı tebyin
Eyler hacer olsa kalbi telyin
Nur-u azametlerin sedası
İlân-ı kemal kibriyası
Müminlere şirmi sildiren o
Tevhidi tamam bildiren o
Bir kıssayı eyler hikaye
Tevhid-i Hüdâdır anda gaye
Bir heybet-i Halikane mahsus
Her âyet-i hilyedar-ı namus
Üslub-u beyanın en rezini
Âdâb-ı kelamın en güzini
Ezkar-ı Hüdayı etmez ihmal
Esma-yı şerife ayni ezyal
Ahkam-ı münife gelince
Tayin-i vazaif emri dince
Allah'a nasıl ise ibadet
Ol vecihle eyledi imamet
Ebdana taharet etti talim
Ervaha nezahet etti tefhim
Tevhid-i hüda ile müeyyed
Tasdik-i nübüvvet-i Muhammed (s.a.v.)
Hakkiyle o seyyidül beşerdir
Peygamber-i müteber-i haberdir.
Fahşayı, kumarı, hamiri tahrim
Etmekle buyurdu aklı takvim
Olmaz hele mümine meâkil
Hınzır-ı zebine-i heyakil
Men eyledi zulmü, adli kurdu
Her yareye kafi merhum urdu
Davası şuhud ile müberhen
Seyf-i zaferi, cidâli ahsen
Bir hasım ile eylese tebarüz
Namusuna eylemez tecavüz
Haysiyetine riayet eyler
Teklif-i rah-ı hidayet eyler
İnsaniyet neye muhtaç
Hep kuvveden fiile etti ihraç
Namusuna dendi kudsi ekber
Namusuna numunedir müttehar
Piş-i nazara serer semayı
Arzeder ukula kibriyayı
Ağmaya basar verir ziyası
Masmuğ sağırlara sedası
Mürsellere verdi sıdk u ismet
Tebliğ, fetanet ve emanet
Ettikçe menakibi tekerrür
Ezhan-ı beşere tenevvür
İlmi, ulemayı etti tekrim
Cehli, cühelayı kıldı tecrim
Esnamı kırar, kulubü kırmaz
İnsanı fena yola çağırmaz
Fikr ile cemmadı eyler intak
Zikr ile meâdi eyler işrak
Terdifi rical eder inası
Hakkı ile verir hukuk-u nâsı
Eshab-ı cinana vasf-ı ebcal
İman ile salihat-ı âmâl
Dünyada zuhuru mahz-ı nimet
Fahr etsin anınla zat-ı hilkat
Dürdane-i lübbüdür vücudun
Fevvare-i hubbudur şuhudun
Bir hikmete mebni emri nehyi
Zannetme heva, lisanı vahyi
Bir kul o lisana kadir olamaz
Kadir dahi olsa câsir olamaz
Hak sevdi onu, o sevdi Hakkı
Hubbun o hakiki müstehakkı
Akvama muhabbeti eş etti
Bir sofraya koydu kardeş etti.
Cem etti kabail-i şuubu
Bir kıbleye bağladı kulûbu
Mahluk-u Hüda demez, halaknâ
Muhtac-ı gıda demez rezaknâ
Kalbinde olan mehafetullah
Eyler mi hiç iftira alallah
Mevlaya muhabbeti müsellem
Sallallahü Aleyhi vesellem.
***
Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil
Trabzonlu Muallim İbrahim Cûdî
İstanbul Üniversitesi edebiyat fakültesinde l967-l97l yıllarında talebelik arkadaşımız ve Nur Talebelerinden Trabzon'lu Hayreddin Gürsoy dedesi merhum Trabzonlu Muallim Cudi Efendi ile alakalı olarak, biyografi şeklindeki ifadelerini şu şekilde kaleme almıştı.
Trabzon'un meşhurları içinde başta gelen büyük âlimlerden İbrahim Cûdî Bey, l863 yılında Arsin ilçesi Yeşilce mahallesinde, halen mevcut olan evde doğmuştur. Babası yine âlim ve fazıl bir zat olan Küçük İbrahimoğlu (Gürsoy) Hacı Mehmed Efendidir.
Küçük İbrahimzade İbrahim Cûdî (Gürsoy) Yüksek Medrese tahsili görmüş, devrinin ünlü hocalarından "İcazet" almıştır.
Mısır'da iki yıl kalarak Arapçasını daha da ilerleten Cûdi Bey, Farsçayı da çok iyi biliyordu.
İbrahim Cûdî Divan edebiyatına hakkıyla vâkıf; muallim, şair, hatip, yazar, ve bilgin bir din adamı idi.
İlk görevine henüz l9-20 yaşında iken Ali Naki Efendinin Trabzon'da açtığı Hamidiye Mektebinde Türkçe Öğretmeni olarak başlar. Mısır'dan dönünce İranlıların Trabzon'daki Nâşiri Mektebinde muallimlik ve Müdürlük yapar. Ayrıca Fransız Frerler Okulu, Rum ve Ermeni okullarında Türkçe, Trabzon Lisesinde Arapça ve Farsça, Kız Numune Mektebinde Kompozisyon öğretmenliklerinde çalışmıştır.
Cûdî Bey ayrıca birçok vazifeleri deruhte etmiştir. Trabzon Ticaret Mahkemesi âzâlığı ve Reisliği, Trabzon Gazetesi Baş Yazarlığı, Maarrif Meclisi üyelikleri yapmıştır.
Trabzon Kültür Hayatının her kademesinde izlerine rastlanan Cûdî Bey Muallimler cemiyetini de ilk kuranlardandır.
Cûdî Bey seferberlik yıllarını Ankara Kız Muallim Mektebi hocalığında, Ankara Lisesi Müdürlüğünde geçirir.
İstiklâl Harbi yıllarında İbrahim Cûdî Beyi çok ateşli bir hatip olarak görürüz. Ünye'de Millî Mücadele için yazılar yazar, şiirler neşreder. Bu yıllarda dinî ve millî derneklerin başkanlığını da yürüterek Karadeniz Halkını Millî Mücadeleye, istiklale çağırmıştır.
İstiklâl Harbi sonrası Trabzon Müftüsü olmuştur. İttihatçıların ve harb sonrası yetkililerin milletvekilliği teklifini kesinlikle kabul etmeyen İbrahim Cûdî kendini ilme ve İslâmi hizmetlere vermiştir.
Cûdî Bey yirminin üzerinde eser vermiştir. l909 yılında neşrettiği "Esma-ül Hüsna Şerhi" adlı eserinden elde ettiği kazançla bugünkü "Cudibey İlkokulu"nu kurmuştur. En meşhur eserlerinden birisi de Lûgat-ı Cûdî'dir. Bu eserin eskimez yazı ile matbu nûshaları mevcuttur.
Cevap: Hacı İbrahim Hulusi Yahyagil
Tarih sırasına göre basılan başlıca eserleri şunlardır:
l. Nevâdir-i Nefise (l893)
2. Teshil-i Elifba-yı Osmanî (l896)
3. Kıraat-i Türkiye -I- (l90l)
4. El-Kenzü'l Esnâ Fi-Şerh-i Esmâül Hüsna (l909)
5. Ulûm-i Diniye Dersleri (l9ll)
6. Teshil-i Sarf-i Osmanî (l911)
7. Kıraat-i Türkiye - II - (l911)
8. İlk Tâlim-i kıraat (l911)
9. Tarih-i Enbiya ve İslâm (l912)
l0.Küçük Tarih-i Enbiya (l912)
ll. Elhaytü'l Ebyar yahut Ramazan Vaizi (l912) Bu eserin l970 yılında Türkçe Baskısı yapılmıştır.
l2.Tâlim-i Kıraat (l923)
l3. Rehber-i Avâmil
l4. Ettarâif-ü Vezzarâif
l5. Lûgad-ı Cûdî
Merhum İbrahim Cûdî'nin İstanbul ve Trabzon basınında neşredilmiş yüzlerce yazı, şiir ve makaleleri, ayrıca bir divanı vardır.
Cûdî Bey'in merhum Ankara'da bulunduğu yıllarda Hacı Bayram Camiinde yaptığı vaizleri de meşhurdur. Hatta zamanın Diyanet İşleri Reisi Rifat Börekçi Hoca haftada bir gün Hacı Bayramda va'z yapmış. Cûdî Bey orada olduğu müddetçe kürsüye çıkmaz ve yerini ona terkedermiş.
Ayrıca Cûdî Beyin çok büyük bir âlim olduğunu Diyanet İşleri Reisliği de onun hakkı olduğunu ifade ederek durumu M.Kemal'e intikal ettirmiştir. Kendisine yapılan, Diyanet İşleri Başkanlığı teklifini de kabul etmemiştir. Bu konuda önemli bazı sebebler ileri sürdüğü halen İstanbul'da oturmakta olan oğlu Mehmet Hakkı Cûdî Bey tarafından ifade edilmektedir.
Küçük İbrahimzade (Gürsoy) Cûdî Bey siyasi hiçbir partiye girmemiş, muallimliği ilmi çalışmaları mebusluğa ve bazı yüksek mevkilere tercih etmiş, Trabzon Müftüsü iken l2 Nisan l926 tarihinde Kadir gecesi vefat etmiştir. Cenab-ı Hak rahmet eylesin...