Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
283. Hakîkatler güneşine anlatış bir perdedir.
Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 921)
• Denizden buharlaşarak meydana gelen sis, denizi göstermediğ candan kopup gelen söz de cana perde olur.
• Hikmetten bahsetmeye girişmek pek yüce, pek büyük bir işle uğraşmaktır. Fakat hakîkatler güneşine anlatış bir perdedir.
• Dünya, köpük gibidir. Hakk'ın sıfatları denize benzer, fakat köpük, yani dünya, denizin rengine, güzelliğine perde olmuştur.
• Köpüğü gidermeye, ortadan kaldırmaya çalış ki, denizin güzelliğini görebilesin. Halbuki sen, denizin köpüğüne takılıp kalıyorsun. Bilmiyorsun, bilmiyorsun ki köpük denizi sana göstermemektedir.
• Dünyada gördüğün süretlere, resimlere, muvakkat verilmiş olan güzelliklere dalma, onlar hakkında düşünceler yürütme! Gördüğün resimler, süretler zamanla kaybolup giderler.
• Nasıl saçlar, sevgilinin yüzünü, gözünü örterse, güzelliğini göstermezse harfler de sözün özünü örter. Bu yüzden harf kabuğunu kırmak gerektir.
• Sen her hayali, perdeyi açan bir şey sanırsın, o hayali gönlünden at gitsin. Çünkü asıl sana perde olan, o hayaldir.
• Şu var gibi görünen, aslında yok olan, yokluk diyarı olan dünya Hakk'ın bir eseridir, delilidir. Fakat bu eser de, bu delil de yaratıcının güzelliğini örtmededir.
• Her ne kadar bu varlık, varlık madeni olan Tebrizli Şems'ten bir kırıntı, bir kesinti ise de, o kesinti cana perde oluyor, asıl madeni göstermiyor.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
284. Gül, bana bir kadeh getirdi de, "Şarap içer misin?"dedi.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 934)
• Gül bahçesinde, kırmızı gülün bir hayhuyu var! "Geliniz, benim ağzımı koklayınız, ne kokuyor?" diye söylenip durmada.
• Zaten bahçede bulunanların hepsi de mest olmuş. Fakat gül kadar değilÇünkü onlar sadece birer kadeh içmişler. Halbuki, gülün elinde şarap testisi var, durmadan içip duruyor.
• Madem ki yıl, sevinç yılı, gün de zevk günüdür. Böyle bir yılda, böyle bir günde aşkı kendine huy edinen herkes mutludur.
• Ay yüzlü ebedî bir sakisi olan kişi neden bizim gibi gül bahçesini kendine yurt edinmez? Meclisimize gelip; "îçiniz!" emrini duyan cana, binlerce kutlu can feda olsun.
• Güle; "Kime gülüyorsun?" diye sordum. "Iki kumalı çirkine "diye cevap verdi.
• 0 çirkin varlık yani dünya, binlerce kişinin ilkbaharını hazana çevirdi. 0 nun aşkla ne ilgisi vardır?
• Gül bana bir kadeh getirdi de; "Şarap içer misin?" dedi. "Elbette içerim, neden içmeyeyim? Benim de boğazım var, ağzım var!" dedim.
• Zaten ilahî şarabı içmek için ağza, boğaza ihtiyaç yoktur. Zerre zerre her varlığın şarabı da, mezesi de gizli yoldan ondan gelmiyor mu?
• Diken; "Gülün, lalenin yüzlerce düşmanı var!" diye gayrete düşmüş de, ne fena halde mest olmuş, ne sert huylu, ne de ekşi bir suratı var?
• Hz. Müsa'nın tecellî durağı olan Tur Dağına bak! 0 sonsuz şarabı o kadar çok içmiş ki, ağzı yok ama, karnı çarşı gibi geniş.
• Bahar mevsiminde bağlara, bahçelere git de; mest olmuş ağaçları seyret! 0 kadar içmişler ki, içtiklerini hoş kokulu çiçekler halinde dışarı vurmuşlar.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
285. "Bu güzelliği, bu hoş kokuyu,
bu rengi kimden aşırdın?" diye güle sordum.
Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c,11,927)
• Bundan sonra bülbül, bahçede bizden bahseder. 0 gönüller alan, o benzeri bulunmayan sevgilinin güzelliğini anlatır durur.
• Rüzgar eserken söğüt ağacının üstüne düşünce, söğüt ağacı bu rüzgarın ondan gelen bir rüzgar olduğunu anlar da neşelenir, oynamaya başlar. Allah bilir, o oynarken havaya neler söyler?
• Çınar, çayır çimenin derdinden birazcık olsun anlar da, geniş ellerini açar. Onların dertten kurtulmaları, huzura kavuşmaları için, bir hoşça duaya başlar.
• "Bu güzelliği, bu hoş kokuyu, bu rengi kimden aşırdın?" diye güle sordum. Utancından yavaşça güldü ama, nereden aşırdığını hiç söyler mi?
• Gül, bülbüllerin ötüşünden mest olmuş, gülerek kendinden geçmiş etrafa hoş kokular yayıyor, ama, o benim gibi içi yanık, harap değil! 0 sarhoş halinde size nergisin sırlannı söylüyor.
• Sen, sırları duymak istiyorsan, sarhoşların yanına git! Çünkü sarhoşlar işin nereye varacağını düşünmeden, utanmadan, çekinmeden sırları söylerler.
• Şarap, üzümün kızıdır. Kerem ve ihsan suyundandır. Ağzını açmıştır. Cömertlikten bahsedip durmada, üzüntüsü, kederi olanları, acı duyanları, neşelendirmektedir.
• Bilhassa üzümün kızı olmayan, arş şarabı olur da kerem sahibi Hakk'tan gelirse, onun cömertliğini, onun keremini, onun lütfunu söylese söylese ancak onu yaratan söyler, başka kimse söyleyemez.
• 0 arş şarabı, arif kişinin gönlünde coşar, köpürür. Onun beden küpünün derinliklerinden dilsiz, dudaksız sana seslenir, seni içmeye davet eder.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
286. Aşk hiçbir afetten, felaketten, beladan ders almaz.
Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 937)
• Sevgilim, senin aşkın beni en yakınlarımdan vazgeçirtti. Zaten senin aşkın günahtan duygusunu kökünden söker atar.
• Bu sebeptendir ki, aşk, harap oluştan, yıkılıştan başka bir şey değildir. Aşk, hiç bir afetten, felaketten, beladan öğüt almaz, ders almaz.
• Bu sebeptendir ki, aşkta ne malın mülkün; ne şöhretin, saygının, yüksek mevkinin; ne evlat ve iyalin yeri vardır.
• Aşığın canı, aşk kılıcını çekince, teşekkür için onun önüne binlerce mukaddes can korlar.
• Hem aşk havasına düş, hem de yıkılıp dökülmekten kork, hem nekes ol, şükür dudaklıya gönül ver; buna imkan yok!
• Aşk ateşi gelip de, kendinden başka ne varsa yakıp yandırırsa, işte o zaman gönlünde ne varsa, yanınca sevin, tatlı tatlı gül!
• Bilhassa, ezelden beri devam eden, sayıları, sevilen birisinin aşkı olunca bu aşk!
• "Onu gördüm" diyorsan, Allah için olsun, şu iki baş gözünü kapa da, gönül gözünü, can gözünü aç!
• Çünkü bu baş gözü ile bakışı yüzünden, iki dünyada da, senin gibi benim gibi binlercesi durmadan helak olur, kör olur, gider.
• Gözüme onun yüzünden başka bir şey görünürse, iki gözüm de, kazmalarla, külünklerle oyulsun gitsin.
• Bütün insanların can gözleri bile mat oldu. Aciz kaldı. 0 boyu posu düzgün padişahın ululuğuna, güzelliğine ulaşmanın imkanı var mı?
• Yazık, keşke Hz. Ali'nin Hayber Kalesi'nin kapısını çekip kopardığı gibi senin varlığını da Allah çekip koparsaydı.
• 0 bahsettiğimiz ülkeden binlerce yıl uzakta bulunan yerlerde bile onun beş vakitte çalınan nöbetini nasıl çalıyorlar, gözlerinle görseydin!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
287. Küfür insanhğın yüzünü karartmıştı.
Hz. Muhammed'in nüru imdada yetişti.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. II, 882)
• Küfür, insanlığın yüzünü karartmıştı. Hz. Muhammed'in nüru imdada yetişti. Sonsuza kadar yaşayacak olan manevî saltanat geldi, ölümsüzlük davulunu çaldılar.
• Yeryüzü manen nürlandı, yeşillere büründü. Gökyüzü sevincinden yenini, yakasını yırttı. Ay ikiye bölündü, tamamıyla rüh oldu.
• Cihan tatlılıkla doldu ve beline mutluluk kemerini bağladı. Kalk, o ay yüzlü tekrar geldi!
• Dünyaya ait düşüncelere dalan bir çok bağlarla bağlanmış olan akıl, bir gececik olsun aşk padişahına kavuştu. Günah bağları ile bağlı nefis, akla; "Benim bahtım karaymış, ikbal, mutluluk senin kapına geldi." dedi.
• Aşıkların gönüllerinden geçenleri bilen sır çavuşu geldi, başını ayak yaptı, kalem oldu da kağıdın gönlüne, şu hoş, tatlı, müjdeli haberi yazdı:
• "Ey tertemiz gönüller, ne zamana kadar toprağın içinde sabredeceksiniz? Haydi, mezarlarınızdan sıçrayın, çıkın, size ilahî yardım geldi."
• Kıyamet davulunu çaldılar, mahşer surunu, yeniden dirilme surunu üflediler. Ey ölüler! Vaat edilen yeniden dirilip kalkma vakti geldi.
• "Kabirdekiler dirildiler çıktılar, gönüllerindekiler açığa çıktı" ayeti bilindi. Sür sesi geldi. Can da maksadına erişti.
Adiyat Suresi, 100/9-10. ayetlere işaret var.
• Dün gece, gökyüzünde parlayıp duran yıldızlardan bir gürültü duyulmuştu. Neşeli bir ses şöyle haykırıyordu; "Yıldızı pek kuvvetli olanların en kuvvetli olanı kainatı şereflendirdi."
• Kalk, devran bizim devranımızdır. Aşk padişahı başkasının değil bizimdir! Madem ki, onun bakışı bizim canımızdır. Bize müeyyed, sonu olmayan bir ömür geldi ulaştı.
• Saki, renk vermeden, laf söylemden, sonu gelmez şarabı döktükçe döktü de Kaf dağı bile deve gibi oynamaya başladı. Zîra alemde yeni bir yaşayış, yeni bir içki derneği kuruldu.
• Yine ruh Süleyman'ı bizi sabah şarabı içmeye çağırdı. Belkıs'ın sınandığı billür döşenmiş saray bize de göründü.
"Neml Süresi, 27/44. ayete işaret edilmektedir. Bu ayette, Belkıs'ın Hz. Süleyman'ın hazırlattığı billur köşke girmesi anlatılır.
• Din cesetçilerinin inadına, rahmet kapısından kovulmuş şeytanın körlüğüne rağmen ağrıyan gözlerimize gönül ve can sürmesi geldi.
• Mahrem olmayanlar anlamasınlar diye dilime kilit vurdum. "Ey çalgıcı, kalk, sonsuz işret vakti geldi!" diye sen haber ver, sen söyle!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
288. Aşk benim yüzüme binlerce nükteler yazdı;
eğer aşıksanız, gönlümün halini yüzümden okuyunuz!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 926)
• Eğer bilmiyorsanız, bilin ki; "gerçek sevgili" can Kabe'sidir. Ne tarafa giderseniz gidin, nerede bulunursanız bulunun, mutlaka ona dönün, yüzünüzü ona çevirin!
• Eğer siz, aleme beden iseniz, o candır. Yok eğer siz aleme can iseniz, bütün canların canı odur.
• Bu gece; "Feda olacak can kimdir?" diye birisi geldi. Bunu duyunca canım yerinden sıçradı, "Bu canı veresiye değil, peşin olarak alın!" diye haykırdı.
• Aşk, benim yüzüme binlerce nükteler yazdı. Eğer aşık iseniz, gönlümün halini yüzümde görün de okuyun.
• Ötelerden her an aşıklara gelen bu kadeh, nasıl bir kadehtir? Eğer yiğit bir insansanız, siz de bu kadehi alın için!
• Canınız sıkıldıysa, hayattan bıkıp usandıysanız, aşk bağdır, bahçedir, seyran yeridir. Yorulup yolda kaldıysanız, onun sevgisi asil kanlı bir Arap atıdır.
• Mihnetlerle, eziyetlerle dopdolu bir kırba (=su kabı) olan onun adı, beden'dir. 0 kırbayı kırın da, her şeyden kurtulun gitsin!
• Kafese konmuş bir kuş gibiyim. Tebrizli Şems'e olan düşmanlığınızdan ötürü kafesimi kırın, beni bırakınız!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
289. Rüzgar, tozlan havaya kaldırdığı zaman, o tozlardan bir ses,
bir feryat duyarsan, o tozda benim bir zerrem vardır.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'îlün,
(c. II, 922)
• Aşk, öpmek, kucaklamak hevesine düşünce, ey can, kimde karar kalır, kirnde karar kalır?
• Padişah avlanmaya çıkınca, av yeri neşelenir, şereflenir, güler. Fakat padişahın kendisi bir güzelin avı olursa, ne dersin? Artık ne olur?
• Gönlüm, mahmur gözlerin mesti olunca, benim mahmurluğumu bin kadeh şarap bile gideremez.
• Ölüp toprak olduğum, toprağımın da zerre zerre dağılıp gittiği zaman, her zerrem yine o eşsiz sevgiliye aşıktır.. Onun 'aşkıyla titrer durur.
• Rüzgar, tozları havaya kaldırdığı zaman, tozlardan bir hayhuy sesi duyarsan bil ki, o tozda benim bir zerrem vardır; ağlayan, feryat eden odur.
• Ah, senin ay yüzlü sevgilinden utandığın gibi, ben de "ah"tan utanırım. Benim gönlüm "ah" etmekle rahatlar.
• Zamanede sabretmekten daha iyi bir şey yok. Fakat, sana sabretmek pek büyük bir suçtur! Utanılacak bir haldir!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
290. Hz. Yüsuf'un kardeşlerinin bağışlanması için duası.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 929)
• Kim, o güzel yüzün aşkından tevbe ederse, dilerim tevbesi kabul edilmesin
Şeyh Sadî hazretleri de;
"Senin güzel yüzüne bakmanın hata olduğunu kim söyledi? Aksine senin güzel yüzüne bakmamak büyük bir hatadır!" diye buyurmuş.
• Allah'a binlerce hamd, binlerce şükür ki, senin aşkın bütün dünyaya kanat açtı.
• Senin güzel yüzünün sabahına kavuşmak için, ihtiyar dünya, bir ömürdür seher vaktinde evrad okuyor.
• İşitmiştik ki; Hz. Yüsuf tam on yıl, geceleri uyumamış da, Cenab-ı Hakk'tan kardeşlerinin affedilmelerini niyaz etmiş.
• "Allah'ım!" dermiş; "Onların günahlarını affetmezsen, bu dua kapısını yüzlerce feryatlarla sarsar yıkarım, şu aleme velveleler salarım.
• Allah'ım; onların günahlarına bakma, düşünmeden işledikleri hata yüzünden çok pişman oldular."
• Geceleri hep ayakta durup yalvardığı için, tabanları şişmiş, gözleri yanmaya, ağrımaya başlamıştı.
• Derken, Meleküt Alemi'ne bir feryat düşmüş. Melekler feryada başlamışlar. Nihayet lütuf denizi coşmuş, zorluklar çözülmüş.
• İşte ermişlerin, velîlerin, gece gündüz çalışıp çabalaması böyle olur. Halkı belalardan, bozgundan, bunalımdan onlar kurtarırlar.
• Bitmeyen hazineler bağışlarlar. Gidip gidip gelmeyen dertleri, kökünden giderirler; yırtık, pırtık eski hırkaları soyarlar, atlas elbiseler giydirirler.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
291. Düşünceleri gönlünden at gitsin, çünkü düşünce gönle tuzaktır.
Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 907)
• Sevgilim, şu zavallı gönlümü, senin ayrılığının eline verme, kendini senin uğrunda feda edeni öldürme, bu davranış sana yakışmaz!
• Lutfettin, keremlerde bulundun. Layık olmadığım halde beni beğendin, sonra benden uzaklaştın. Ey vefalar eden azîz varlık, bu cefalar sana yakışmıyor!
• Gönül gibi sen tamamıyla yüzden ibaretsin. Gönülde arka yoktur. Arkanı bize dönme, bizden yüz çevirme, bu hal sana yakışmaz.
• Buluşmamıza dair diller döktüm, yalvardım, yakardım, ricalarda bulundum. Lütfun "Peki!", dedi "Evet!" dedi. "Peki!", "Evet!" dedikten sonra "Neden?"demek sana yakışmaz.
• Sen çok tatlı bir varlıksın, sekerler, ballar madenisin. Şekerler, ballar, tatlı diller; acı sözler söylemez. Bu sebeple yüzümüze karşı acı sözler söyleme, bu sözler sana yakışmaz!
• Her biri can gibi olan güzel sözleri söyle, bu gece vakti çırağ'ı gizleme, bu hal sana yakışmaz.
• Bedeni yıpratıp harap eden gamın ne bedenin içinde, ne de dışında. Gam, öyle bir ateştir ki, yeri yoktur. Nerededir, bu söz sana yakışmaz!
• Gönlümü, neliksiz, niteliksiz, nasıl olduğu bilinmeyen Hakk Alemi'nden;
hayalimi de aynı alemden olan gönlümden; beni de bu iki misafir arasından ayırma, bu davranış sana yakışmaz!
• Evin kapısını kapama, süfîlere iltifat et; "Haydi içeri geliniz!" de. Yalnız başına oturup turunç yeme, bu sana yakışmaz!
• Ey gönlüm, düşüncelere karşı uykuya dal! Düşünceleri gönlünden at gitsin! Çünkü düşünce, gönle tuzaktır. Cenab-ı Hakk'ın huzuruna her şeyden ayrılmadan, her şeyden kurtulmadan gitme! Bu sana yakışmaz!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
292. Şu anda sen "beden kabri"nin içindesin, bundan senin haberin yok!
Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün,
(c. II, 909)
• 0 öyle bir padişahtır ki, topraktan padişahlar yaratır. Bir iki dilencinin hatırı için kendini dilenci yapar.
• Ölünün yanından geçer, ona can verir. Derde bakınca, derdi deva haline getirir.
• Rüzgarı üşütür, dondurur. Sonra onu su haline getirir. Suyu kaynatır, hava.yapar.
, • Dünyaya hor bakma, çünkü fanidir. Sonunda o bu fani dünyayı da "beka", (ebedîlik) haline getirir.
• Gönülde binlerce kilit olsa bile korkma! Sen aşk dükkanını araştır, bul! Orada gönüller anahtarı vardır!
• Biri var ki, kalemsiz, fırçasız bu dünya puthanesinde bizim seyretmemiz için binlerce güzel resimler, tablolar yapıyor.
• Bizim için binlerce Leyla resmi yaptı ve binlerce Mecnun resmi yaptı. Allah'ın kendisi için yaptığı bu resim ne güzel bir resimdir!
" Al-i Imran Suresi, 3/27. ayete işaret var.
• Gönlün demir gibi sert bile olsa ağlama; kereminin cilası onu parıl parıl parlayan bir ayna haline koyar.
• Dostlardan ayrılıp mezara, toprak altına gittiğin zaman yılanlardan, karıncalardan sana güzel yüzlü dostlar yapar.
• Bak şu anda sen, yaşıyorum sanıyorsun. Aslında, sen beden kabrinin içindesin, o sana bu beden kabrinin içinde, zaman zaman ne gönüller kapan hayaller yaratıyor. Ne güzel tablolar yaratıyor, ne hoş resimler çiziyor.
• 0 bunları nerede yapıyor, yaratıyor? "Kimsecikler laf etmesin" diye o iş yurdunu gizlemiş. 0 büyük yaratıcıyı, o eşsiz san'at sahibini bulmak için göğsünü yarsan bile, içeride hiç bir kimseyi bulamazsın.
• Küçük iki yağ parçası içinden akıp gelen, şu iki nur ırmağına, gözlerine bak da onun asayı ejderha haline getirmesine şaşma!
• Şu iki kulağına bak, sözleri içeri çeken kehribar nerede? Ne şaşılacak bir yaratıcı ki, iki deliği sözleri çekip alan bir kehribar haline getirmede!
• İlahî binaya, beden sarayına canı çağırır, onu saray sahibi eder. Sonra o saray da oturanı çekip alınca, o saraydan yine bir başka saray meydana getirir
• Saray sahibinin bedeni kabre, yer altına alınmıştır. Ama, gönlünü de Allah'a yurt olarak vermiştir.
"Bu beyitte; "Allah yere göğe sığmadı, mümin kulunun gönlüne sığdı." hadîsine işaret var.