-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1089. 0 sana, senden daha yakındır. Ne için onu dışarıda arıyorsun?
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün,
(c. V.2172)
• Belki gelir, belki de gelmez diyordum. Ama sevgili ansızın bana misafır olarak geldi. Bu gelişten gönlüm şaşırdı da heyecanla; "İşte geldi." dedi. Can da; "Ne şaşıyorsun, işte o ay yüzlü geldi, burada!" dedi.
• 0, eve geldi ama, biz deliler gibi sokaklara döküldük. Onu arıyoruz. "0 nerede, o ay yüzlü nerede?" diye bağırıp duruyoruz.
• Halbuki, o evin içinde; "Ben buradayım." diye bağırıyordu. Benim ise, evin içinden gelen sesten haberim bile yoktu da "Neredesin?" diye her tarafa bağırıp duruyordum.
• Bizim mest olmuş bülbülümüz, bizim gül bahçemizde ötüp duruyordu da biz kumru gibi "Ku, ku, nerede, nerede?" diye feryad ederek uçuyorduk.
• Sanki gece yarısı, bir çok kişiler yataklarından sıçrayıp kalkmışlar; "Hırsız var, hırsız var!" diye bağırıyorlardı. Halbuki, hırsız orada idi. 0 da onlarla beraber; "Hırsız var!" diye bağırmakta idi.
• Hırsızın kendisinin bağırması, öbürlerinin bağırmaları ile öyle karışmıştı ki onların bağırış ve çağırışlarından sesi bile ayırdedilemiyordu.
• "Nerede olursanız olunuz, o sizinle beraberdir."44 Yani bu arayışta o da sizinle beraber olduğu için arıyorsan asıl onu ara!
44--(57. süre olan Hadîd Suresi'nin şu mealdeki 4. ayetinden iktibas var: "Her nerede bulunursanız bulunun, Allah sizinle beraberdir)"
• 0 sana senden yakmdır.45 Ne için onu dışarıda arıyorsun? Kar gibi eri, yok ol da, kendini kendinde aramaya başla!
45--(50. süre olan Kaf Suresi'nin şu mealdeki 16. ayetinden iktibas var "Biz ona yakın olan şah damarından daha yakınız.)"
• İnsan, aşık olunca süsen gibi dillenir, söze başlar, konuşur durur. Ama, sen dilini tut, sus! Süsenin de huyu budur, dili vardır ama, söylemez, susar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1090. Varlık aleminde asıl yaşayış, duyuş aşktır.
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. V. 2265)
• Bugün dostla buluşma rüzgarı, mutlu olma rüzgarı esmededir. Bugün sevgi, verdiği sözde, ahdinde durmuş, vefa göstermededir.
• Rakip gitmiş, artık sevgilinin yanında yok. Sevgili, düşmanın zahmetini çekmeden, aşıkların yalvarışlarını, yakarışlarını duymadadır.
• Ey gönül! Sana sevgili ile buluşma müjdesi, onunla birlikte şarap içme müjdesi veriyorum. Zaman senden neler aldı gitti ise, onların hepsini sana geri verecek.
• Şükürler olsun, düşman def' oldu gitti. Biz de şarap kadehi ile arkadaşız. Bizim neşeden yanaklarımız kırmızı; rakipse kör olmuş, yaslara girmiş.
• Ey sevgi! Ne mutlu sana, buluşma lütfunda bulunarak kendini gösterdin. Senin canına canlar feda olsun. Zaten asıl cömertlik mal ile değil, can ile olur.
• Sevgili, haset edenlerin gönülleri hoş olsun diye, bize cefa etti. Ama bugün onunla başbaşa kaldık da, o bizi methetmeğe başladı.
• 0, öyle bir ay yüzlüdür ki; onun nuru, güneşin ışığından üstündür. Bugün onu gören kişi, güneşi kararmış görür.
• Bugün o, ay gibi olan yüzünden örtüyü kaldırdı. Onun nuru, güneşten de, aydan da, Zühre yıldızından da üstündür.
• Aynrııktan ötürü ne rahat kalmıştı, ne de huzur. Bugün ise, yaşayışımız güzelleşti, tatlılaştı.
• Yeni ay, her zaman güneşten nur alır. Bu ay ise; güneşe kendi nurunu veriyor. Bu ay nasıl şaşılacak bir aydır.
• Ey gönül! Bu halden faydalan, Allah'a şükret! Sevgi sana şefik olmaya, acımaya başladı. Allah da seni seviyor, ne mutlu sana!
• Şu anda aşk ordusu tarafından esip gelen rüzgar hoş bir eda ile el attı, onun büklüm büklüm olan saçlarından bir büklümünü çözüverdi.
• Sevgi, bizim susuzluğumuzu gidermek için meclise geliyor. Kahvenin verdiği sarhoşluk ise, zaman gibi uzadıkça uzuyor, yeniden yeniye sarhoşluklar doğuruyor.
• Aşıkları rahatsız eden gam, şu anda kapının dışında kaldı. Damdan da aşağı indi.
• Bugün o, buluşma ihsan ediyor, şifalar veriyor. Bugün ilahî aşkla kendimizden geçtiğimiz için rüku' ediyoruz, secdelere kapanıyoruz.
• Sen bize o incelmiş kadehi gönül şifası olarak sun! Biz çoktan beri onun zevkinden mahrum kaldık.
• Ey insanlar! Aşka sarılın, onun çağrısına cevap verin. Ona gidin, onu bırakmayın. Çünkü, Allah aşka ölümsüzlük vermiştir.
• 0 uyumayan, daima uyanık olan aşk, gökyüzünden, ötelerden gelen sevgi bugün gafilleri, gönülleri uykuda olanları çağırıyor.
• Varlık aleminde asıl yaşayış, duyuş aşktır. Aşksız yaşayış, yaşayış değildir, kabuktur.46
46 Fuzülî merhum; "Aşk imiş her ne varsa alemde" demişti. Hz. Mevlana da bir şiirinde:
"Aşksız geçen ömrü, ömür sayma. Onu hiç hesaba katma."demişti. (Dîvan-ı Kebîr, 3-1129)
• Seni aşktan alıp, dünya sevgisine doğru çeken dost, iyice bil ki senin düşmanındır. 0 sana haset etmededir.
• Aşkta konuşma, aşktan bahsetme yoktur. Aşkı yaşamak vardır. Aşkta inlemek, gözyaşı dökmek vardır. Bu gözyaşları sana kafidir.
• Sus, söyleme; hiç bir şey deme! Deme de aşkın ne olduğunu gözyaşı söylesin. Gönül yanmaya başlayınca öd ağacı gibi koku verir.47
47 Bir şairimiz ;"Sen hamüş ol, macerayı, çeşm-i giryan söylesin." (Sen sus baştan geçeni anlayan göz söylesin.) demişti.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1091. Ben dünyada her şeyden bıktım da senin arzundan başka bir şey istemiyorum.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2229)
• Ey adı benim mest olmuş canıma gıda olan sevgili; gözüm de, aklım da senin günlerinle aydınlanmadadır.
• Senin güzel yüzünü, gözünü, boyunu, posunu, elini, ayağını gümüş renkli bedenini görünce, altı cihet de benim yüzümün ışığı ile altın rengini aldı.
• Bana; "Gönlüm senden bıktı, usandı." demiştin. Ben de o dünyada her şeyden bıktım da, senin arzundan başka bir şey istemiyorum.
• İşte ben de oturdum, bekliyorum. Canıma, beni özlediğine dair bir haber gelinceye kadar bekleyeceğim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1092. Aşk ehli Tebriz şehrinin topraklarından kokular alır.
Fe'ulün, Fe'ulün, Fe'ulün, Fe'ul
(c. V. 2274)
• Bir inciye yolum düştü. Denizler onun sevdasına kapılmışlardı. Onu dolunayla cilveleşirken gördüler de şaşırıp kaldılar.
• Bir su gördüm, ruh, o suya aşık oldu. Onunla arınmak, onda sefa bulmak diledi. 0 kirlilikleri temizlerdi ama, ateş değildi.
• Aşkın öyle bir nuru vardır ki, güneşte, ona benzer bir nur yoktur. 0 nur, aşıklara delil olur, kılavuz olur, onları yürütür.
• Sevgi gelini, bir dolunaydır, karanlıklarda parıl parıl parlar. Aşıkların kanları ona mahmurluk verir.
• Sevgiyi elde etmek için dünyaya sırtımı döndüm. Bana kendi diyarımdan başka türlü aydınlandı, göründü.
• Aşk yolunda atlılar gördüm. Atları yaralanmıştı ama, yollarında pek hızlı gidiyorlardı.
• Onlara; "Böyle hızlı hızlı nereye gidiyorsunuz?" dedim. "Sevgi diyarına gidiyoruz, sevgi diyarından kaçan helak olur." dediler.
• Buna tam bir delil, bir örnek istersen "Tebriz" denen şehre git! Orası tam ziyaret edilecek bir şehirdir.
• Aşk ehli o şehrin topraklarından kokular alır. Ruh için orada manevî süsler ziynetler vardır.
• Gider, karanlık bir gece gibi onun havasına girersin. Sonra neşelenmiş bir halde gündüz olursun, geri gelirsin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1093. Hayalinin etrafında aşıkların dönüp dolaştıkları o kerem sahibi geliyor.
Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ül
(c. V. 2272)
• Ey komşu! Müjdeci, müjdeli bir haber verdi. 0 müjdeyi duyunca gönüller kendinden geçti, yandı, tutuştu.
• Sizin evinizin ve çadırınızın yakınında müjdecinin ağzından Hakk'ın sesi duyuldu.
• 0 müjdeci; "Karanlık gecelere, yüzü ay olan ve hayalinin etrafında aşıkların donüp dolaştıkları, o kerem sahibi geliyor, yaklaştı." diyordu.
• Müjdeciyi karşıladılar. Onun etrafında halka oldular. Hepsi de müjdeciye secde ettiler, onu ziyaret ettiler.
• Bela yatıştıktan sonra, gönüller de yatıştı. Ondan baht elbiseleri giydiler ve yürüdüler, gittiler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1094. Uykudan uyanınca benim aklım olur, düşüncem olur, gelir beni bulur. Uykum gelip de uyusam, gelir, rüyama girer.
Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ul
(c. V. 2251)
• Yeni bir iş yapmaya başlasam; bana emir veren, yaptırtan odur. Ben gönül aramaya kalkışsam, benim gönlümü alan dilber odur.
• Ben barış arasam, bana barış sağlayan odur. Savaşa girişsem, düşmanı öldürmek için hançerim o olur.
• Eğlenmek için aşıklar meclisine gitsem, mecliste o bana şarap olur, meze olur. Gül bahçesine gitsem, o bana yasemin olur.
• Bir maden ocağına insem, o madeni baştan başa akîk haline getirir, akîk olarak karışma çıkar, denize girsem, denizin incisi olur, avucuma düşer.
• Bir ovaya gitsem, bir bahçe olur gelir beni bulur. Gökyüzüne yükselsem, bu defa bir yıldız olur, karşımda parlar durur.
• Başıma gelen bir belaya sabretmek için bir köşeye çekilsem, bana minder olur, üstüne oturtur; gamdan, kederden yanıp yakılsam, beni içine alır, buhurdanım olur.
• Neşe zamanında, aşıklar arasına katılsam, gelir, hem sakî olur, bana şarap sunmaya başlar, hem mutrib olur, güzel nağmelerle beni büyüler, hem bana şarap sunduğu kadeh olur, şarap içerken kendini bana öptürür.
• Uzakta bulunan dostlara mektup yazmak istesem, bana kağıt olur, kalem olur, mürekkep olur.
• Ben, uykudan uyanınca, benim aklım olur, düşüncem olur, gelir beni bulur. Uykum gelip de uyusam, bu defa gelir, rüyama girer.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1095. Allah rızası için, bize güzelliğinden bir şeyler ver!
Fa'ilatün, Fa'ilatün,Fa'ilat
(c. V. 2230)
• Biz süffîer, çok uzaklardan geldik. Senin kapında bekliyoruz. Allah rızası için bize yüzünüzün güzelliğinden bir şeyler ver!
• Susuz kaldık. Yanımızda boş ibriklerimiz var. Çünkü, biliyoruz ki; senin ırmağından başka bir ırmakta güzellik suyu yoktur.
• Ey huyu her zaman merhamet ve lütuf, iyilik olan güzel! Haydi, kapında bekleyen bu yoksullarına bir şeyler ver!
• Kıtlık senesinde, Hz. Yusufun güzelliği can gıdası oldu. Biz de kıtlıktan bunaldık, sana geldik.
• Süfîler, yine helva arzu etmekteler. Onların gönüllerinin arayıp özlediği senin o tatlı dudaklarındır. 0 tatlı sözlerindir.
• Dün gece, tekkede bir gürültü kopmuştu. Tekke senin kokunla misklere bürünmüştü, misk kokuları ile dolmuştu.
• Haydi, biz dilencilerin zembiline doğru elini uzat, aç! Senin sadaka veren eline, koluna aferinler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1096. İnsanın kendini beğenme huyunu bir kokla; onda can kokusu yoktur, toprak kokusu vardır.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2203)
• Meyhanenin yolu nerede? Ben meyhaneye yalnız başıma gitmek istiyorum. Benimle beraber beden de gelmesin, can da gelmesin. Böyle nadir bir küfre ait dünyada layık bir zünnar var mıdır?
• Can, ilahî şaraptan esip gelen rüzgarla her an mest olmada ve meyhanenin kapısına kadar koşmada, fakat onun yükü, yani bedeni nerede?
• Kulağın bulunmadığı bir taraftan (ötelerden) bir çeng sesi geliyor. Bu çeng bildiğimiz çeng değil, sevgilinin çengi. 0 çengi yapmak için tahta nerede bulunacak, tel nerede bulunacak.?
• Aşık beden elbisesinden soyununca, ona öyle bir can elbisesi giydirirler ki, onun kumaşını hızlı hızlı çalışan çulhalar dokumamıştır. Peki o nerede dokunuyor? İpliği nerede?
• Aşığın kibrini, kendini beğenme huyunu, bir kokla! Onda can kokusu yoktur. Toprak kokusu vardır. Zaten o koku aslında topraktan yaratılan bedendendir. Böyle uçsuz bucaksız vahdet denizinde kendini beğenmek ayıptır, utanç vericidir.
• Eğer burnun açılır da bir hakîkat kokusu alırsa, o koku burnuna aşk mağarasından gelmededir. 0 koku hiç duyulmamış, hiçbir attarda bulunmayan acayip bir kokudur. Her tarafa koşarsın, mağara nerede bilemezsin.
• Aşığın tertemiz bir halde bulunan yüzünde, renksizlik rengi vardır. Fakat o güzel yüzlü sevgilinin vefası, lütfu, sefası nerede?
• Sermedî olan yani ölümsüz olan ömürden sana bir müjde geldi. Allah'a hamdet! Artık senin ömründe ne bu senenin bir gamı vardır, ne de geçen senenin.
• Artık orada, iyi kişilerle de, kötü kişilerle de konuşup görüşmek ruha yük olur, zahmet verir. İyilerin en iyisinin gölgesindeki halvete kim sığabilir?
• Hakk Şems'i ve din Şems'i ölümsüzlük sefalarında büyükler büyüğüdür. Onun güneşinin parıltısında aklı başında kalmış, bir zerre bulunur mu? Bu zerre nerede?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1097. Senin canının çekişleri olmasaydı, topraktan yaratılmış beden nasıl aşık olabilirdi?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2223)
• Üstün insanların, seçkin kişilerin hepsi senin misafirindir. Güneş bile gökte seni sormada, seni aramadadır.
• Kem göz, senin güzel yüzünden uzak olsun, binlerce can sana feda olsun.
• Sana feda olan canlar ölümsüz olurlar. Çünkü, canlar senin madeninin iksiridir.
• Sen, Hakk'ın ismet, temizlik sarayındasın. Baht ve devlet de gece gündüz sana kapıcılık yapmadalar.
• Allah'ım bu bahçeyi sonsuz baharının lütfu ile daima yeşert, yemyeşil, ter ü taze sakla!
• Sakla da melekler oradan meyve devşirsinler, elmalıklarında gezinsinler.
• Allah'ım, şu aşk ırmağının suyu, senin ihsanın, bu ırmak her tarafa aksın, hiç bulanmasın.
• Allah'ım, bu duaya, sen de amin de! Zaten dua da senin duan, amin de senin aminin.
• Dünya çenginde, dünya kanununda teller var. Her telin feryadı, senin emrine göre, senin arzuna göredir.
• Ben uyumuştum, beni sen uyandırdın. Ben senin çevgeninde bir top gibiyim.
• Senin canının çekişleri olmasaydı; topraktan yaratılmış bu beden, nasıl aşık olabilirdi? Toprak nerede? Aşk nerede?
• Kuru toprak mest oldu da nağmelere başladı. Bu nağmeler senindir, nağmeler senindir, senin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1098. Gönül, senin eteğini tuttu. Beden de gönlün eteğini tuttu. Vah bu çekişten, vah bu işten!
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. V. 2242)
• Senin nar çiçeği gibi olan yüzün bahçeye gelince, gülün gönlüne ateşin düşer, onu yakar, yandınr.
• Lalelerin gönüllerindeki ateşin dumanı senin can renkli ateşindendir. Senin yükünü çektikleri için, menekşelerin beli bükülmüştür.
• Can gül bahçesinin goncası, senin gül gibi olan yüzünü gördü ve dikeninin sevdasına kapıldı da gözünü hoş bir şekilde açtı.
• Süsen kılıcını çekmiş, yaseminin kanını dökmüştür. Fakat süsene bu kılıcı kim vermiştir? Kim verecek, senin kanını içen, kan dökücü nergis gözlerin vermiştir.
• Bütün çemenler, ham sofular gibi soğuk ve kupkuru idiler. Senin görünmez şaraplar veren meyhaneci dudaklarından mest oldular, yeşerdiler, geliştiler.
• Aşkla mest olduğum için ona; "Sen, benim sevgilim değil misin?" dedim. Yoksa, iki dünyada da şaşıdan başka, kim senin sevgilini görmüştür?
• Gönlümde; "Ben sizin Rabb'iniz değil miyim? Evet."48 yazısı var. 0 yazıyı inkar etme! İşte yazın, işte ikrarın!
48 A'raf Süresi, 7/172. ayete işaret var.
• Gönül, senin eteğini tuttu. Beden de gönlün eteğini tuttu. Vah bu çekiştirenden, vah şu işten!
• Ey can padişahlarının padişahı Tebrizli Şemseddin! Bedenin gönlünde, gönlün aşkı var. Gönlün gönlünde ise, senin aşkın var.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1099. Ey can! Gönlümün gam yemesinden ötürü beni seviyor, benden razı oluyorsan, ben gama yüzlerce gönül verdim.
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa-ilat
(c. V. 2236)
• Sevgili! Sen Hz. Musa gibisin. Ben de senin elinde asanım. Bazen halkın dayanağı oluyorum. Bazen de senin ejderhan!
• Ey bakî olan, ölümsüz ve sonsuz olan Allah'ım! Senin varlığına ne gün sığar, ne de zaman! Gönlüm de senin sevdana kapılmış, zamanım da!
• Bana yüzlerce gün, yüzlerce zaman bağışlasan,onların hepsi de, senin aşkına, muhabbetine feda olsun.
• Gözlerim, yarattığın güzelleri, güzellikleri, çeşit çeşit hayvanları, bitkileri, gökleri, yıldızları gördü de, senin eşsiz vasıflarını, yaratma gücünü, dilsiz dudaksız olarak gönle söyledi. Gönül, gözün anlattıklarını duyunca, kendisi baştan başa göz oldu.
• Bu gözlerim, senden gönüle haber götüreliden beri, gönül iki gözüme, dua edip durmada.
• Gökyüzü, yüzlerce mumla, senin gönüller alan o güzel gözlerini, gece gündüz aramada, telaşla dönüp durmadadır.
• Ey can! Gönlümün gam yemesinden ötürü beni seviyor, benden razı oluyorsan; ben gama yüzlerce gönül verirdim.
• Beni, senin gam havanında yüzlerce defa döv, ez. Bu ezilişle, senin tutiya'n olurum. Gözlere çekilir, gözleri aydınlatırım.
• Can da nedir? Senin güzelliğinin gül bahçesinden bir yarım bayraktır. Peki gönül dediğin nedir? Senin bağında açılmış bir çiçek.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1101. Birisi aşık olunca, artık ondan vazgeç, onu arama, bırak gitsin!
Mef'ülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. V. 2239)
• Hocanın mahallesine gittim. "Hoca nerede?" diye sordum. Dediler ki;"Hoca aşık olmuş, hoca mest olmuş, yer yer, mahalle mahalle dolaşmadadır."
• Dedim ki; "Ona bir işim düştü. Onun nerede olduğunu söyleyiniz. Ben hocanın dostuyum, ona düşman değilim, onu çok severim."
• Dediler ki; "Hoca birisine aşık oldu. Onu ya bağlarda ara, ya ırmak kıyısında!"
• Mest olmuş kişiler, aşıklar, sevgililerinin bulunduğu yere giderler. Birisi aşık olunca ondan vazgeç, onu arama, bırak gitsin!
• Suyu gören balık, kıyıya gelmez. Aşık nasıl olur da renge, kokuya kapılır kalır?
• Donmuş dahi olsa güneşin yüzünü görünce, dayanamaz, erir gider.
• Bilhassa birisi, padişahımıza, o vefalı olmakta eşi bulunmayan, tatlı huylu padişaha aşık olursa;
• 0, hadde hesaba sığmayan, o kıyaslanmasına imkan bulunmayan büyük bir padişahtır. 0 kimya gibi benzeri olmayan varlık, kime dokunursa; "Geri dön!"50 emri ile hemen onu altın haline sokar.
50 Fecr Suresi, 89/27-28. ayetlere işaret var.
• Uykuya dal, dünyadan vazgeç, altı yönden de kaç! Ne zamana kadar, aptalcasına, başıboş, şurada burada dolaşıp duracaksın?
• Nasıl olsa seni çekip götüreceklerdir. Bari sen kendi isteğinle git de, padişahın yanında yüzün olsun, yerin olsun, şerefin olsun.
• Şu dünyada öteye beriye koşan bir serseri olmasaydın, varlığından geçseydin, sırları keşf eden İsa sayılırdın, sana kıl kadar bir şey bile gizli kalmazdı.
• Ben, şu görünen ağzımı kapadım. Gizli ağzımı açtım. Bir kadeh şarapla "Dedi" sevdasından kurtuldum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1102. Senin utancın dağlara düşünce dağ, kan kesildi, adı da la'l oldu.
Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. V. 2238)
• Ey utandığın için, yüzü gül gibi kızaran sevgili! Ben neden çekiniyorum, senden mi? Yoksa utancından mı?
• Gül bahçesi, senin güzel yüzünü gördü de, yüzlerce renge boyandı. Böyle olduğu halde, sen neden, kimden utanıyorsun da yüzün gül gibi kızarıyor?
• Ben sevdadan yüz binlerce hırka diktim. Bir çok çarelere, türlü tedbirlere baş vurdum. Fakat senin utancın bunların hepsini de yaktı.
• Senin utancının saflığı, aslı, sebebi ötelerden geliyor. Senin utancın bu dünyaya ait değil, gayb aleminin perdesinin arkasındadır. Senin şu görünen utancın, gül bahçesine benzeyen yüzüne düşen, ötelerin utanç gölgesidir.
• Duygusuz, taş kesilmiş gönül, senin utancını gördü de eridi, su kesildi. Ya Rabbî, duygulu, uyanık gönül, senin utancını görürse ne olur?
• Senin utancın dağlara düşünce, taştan, topraktan ibaret olan dağ, kan kesildi; adı da la'l oldu
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1103. Aşk ateşi baştan başa yasemin, çayır, çimen oldu.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V. 2217)
• Sararmış yüzümü gör de bana hiçbir şey sorma, başıma gelen sayısız belaları, dertleri seyret de, Allah için olsun bana sebebini sorma!
• Kanlanmış gözlerime, ırmak gibi akıp duran gözyaşlarıma bak! Ne görürser gör; "Ne imiş, ne içinmiş, nasılmış?" diye bana bir şey sorma!
• Dün hayalin gönül evinin kapısına geldi. Kapıyı çaldı. "Gel!" dedi, "Kapıyıaç, fakat bana hiçbir şey söyleme!"
• Ayrılık gamından feryad ederek, elimi ısırdım. Halimi gördü de; "Elini ısırma, hiçbir şey söyleme, işte ben seninim."dedi.
• Dedi ki: "Sen benim zurnamsın, dudağım olmadıkça feryad etme! Sanî çeng gibi nağmeler vermezsem, nağmemden şikayet etme!"
• "Kederlerle dolu şu dünyada, canımı oradan oraya çekip durmadasın. Bu ne zamana kadar sürecek?" dedim. "Nereye çekersem" dedi, "Oraya gel! Hiç bir şey sorma, hiç ses çıkarma !..
• "Hiçbir şey söylemesem, hiç şikayet etmesem, sen bana yaptıklarını reva görüyor musun?" dedim. "Bir ateş yaktın, alevlendirdin, hiçbir şey söyleme, gir içine!" diyorsun.
• Gül gibi güzel bir gülüşle güldü de, "Gir ateşe!" dedi. "Gir de aşk ateşini baştan başa yasemin, yaprak, çayır, çimen olarak gör! Fakat hiçbir şey söyleme!"
• Bütün ateş, söz söyler gül halini aldı da; "Sevgilimizin lütfundan, kereminden başka hiçbir söz söyleme!" dedi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1104. Senin parlak yüzün can aynasıdır.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. V. 2243)
• Senin parlak yüzün, can aynasıdır. Benim canımla senin canın, her ikisi de bir imiş.
• Gökyüzünde parlayan dolunay, senin bir incindir. Gönül evi de benim değil, senindir. Akıl, vaktiyle beden evinin efendisi, sahibi idi. Şimdi senin kulun kölen oldu. Senin kapıcın oldu.
• Ruh, ezelde, "Elest" gününde senin yüzünün güzelliğini görmüş, mest olmuştu. Ezelden gelip bu balçık bedende sürgün hayatı yaşarken, senden ayrı düştüğü için perişan oldu.51
51 Hakk aşıklarından İbn-i Farız hazretleri, Kasîde-i Hamriyye'sine şu beyitle başlamıştı:
"Daha dünyada üzüm çubuğu yaratılmadan önce, biz sevgilinin aşkı ile içtik, mest olduk."
• Bizim maddî varlığımızdan olan toprak aşağı çöktü, oturdu. Su ise şimdi saftır, berraktır. Fakat şimdi benimki de, seninki de ortadan kalktı gitti.
• "Gönül devletin kıyamete kadar yaşasın!" diye Rum Kayseri şimdi zenciler ordusunu bozguna uğrattı.
• Ey yüzü aya benzeyen sevgili! Zaman zaman feryad ediyorum. Çünkü ince nükteleri bilen aşkın bile bana perde oluyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1105. Hiç acımayan merhametsiz gönlü, gel de sevgilide ara!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. V. 2247) • Eğer sen, beni sağda solda arar da bulamazsan, git; beni sevgilinin yanında ara! Beni o cennette, o gül bahçesinde, o yeşillikte ara!
• Tembelim, işsizim. Gölge gibi yere uzanmışım. Sen de beni ebedî olan o selvinin gölgesinde ara!
• Beni yıkılmış, mest olmuş bir halde yerlere serilmiş görmek istersen, gel de o mahmur yüzlerin civarında ara!
• 0 iki mahmur göze, ilahî nurlarla dolu olan, o kıyısız denize dal da büyük yaratıcının sır incilerini ara!
• Hiç ağlamayan, merhametsiz gönlü, gel de sevgilide ara! Hiç solup sararmayan dökülüp saçılmayan gülü de, o baharda ara!
• Aşkın verdiği kararsızlıktan hoşlanmayan, huzur arayan adam soğuk bir adamdır. Sen, sabır, karar nedir bilmeyen mest olmuş aşığın canını ara!
• Çerağın yoksa, ondan çerağ iste! Şarabın yoksa, ondan şarap iste, şarap ara!
• Dün gece kendimden geçtim de bir suç işledimse; zavallı aklımın o güzel yüzden iste, o gül renkli yanaklarda ara!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1106. Ey neşeli gönül! Söyle, söyle!
Fa'lü, Fe'ulün, Fa'lü, Fe'ulün
(c. V. 2246)
• Ey yiğitlerin başı! Söyle, söyle! Ey meydanın padişahı! Söyle, söyle!
• Ey ölümsüz ay, ey sakîlik eden padişah, ey hakîkatleri bilenin canı! Söyle, söyle!
• Sen herkesin kıblesisin. Sen muma ışıksın. Aşıkların hikayelerini söyle, söyle!
• Ey baştanbaşa kurnazlık olan varlık, ey mest olanların sakîsi! Gül bahçesinin sırlarından söyle, söyle!
• Sen her şeyi bilirsin, hem de baştan başa cansın. Sen dîvanın başısın, söyle, söyle!
• Sen ab-ı hayatsın, şeker kamışısın. Sevgiliye ait nükteleri söyle, söyle!
• Gamlanmazsın, öfkelenmezsin, ey neşeli gönül! Söyle, söyle!
• 0 saf şarabı, o büyük kadehi sun, gülerek söyle, söyle!
• Ey rebab çalan dost! Her neyi bulursan, her neyi biliyorsan iman hürmetine söyle, söyle!
• Sen ne kavga edersin, ne de kaçarsın. Söyleyeceklerinin sonu da olmasa, başı da olmasa söyle, söyle!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1107. Ben, senin gönlüne aşık oldum.
Fe'ilün, Fe'ilün, Fe'ilün, Fe'ilün
(c. V. 2252)
• Ben senin gönlüne aşık oldum. Senin oturduğun mahallede ev tuttum.
• İlkbahar geldi. Nefsinle bütün dünya yeşerdi. Senden bir emri kabul eder her şey gönle de, cana da kıble oldu.
• Akıl da, fikir de senin deli divanen oldu. Sana ibadet eden kişi, benlikten af dünya işlerinden de vazgeçti.
• Gök kuşlarının, meleklerin senin yüzünden kanatları bağlı, daha ötelere uçamıyorlar. Her akıllı can, sana akıl erdiremez.
• Can; "Boğazlayasın da dirileyim." diye deve gibi boynunu sana uzatmadadır.
• Canın her müşkülü seninle çözüldü. Ama, dünyada çözülmesi gereken bir müşkülün olarak, yalnız ben kaldım.
• Senin ay gibi olan yüzünün ışığı ile bizim gecemiz, gündüzden daha aydınlıktır.
• Geceleyin develer, senin konduğun yere, seni bir an önce götürmek için rehvan olarak yürürler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1108. Hz. Yusuf güzelliğini, gömleği de kokusunu ondan almışlardır.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, , Fe'ilün
(c. V. 2218)
• Hepsi de yediler, içtiler, gittiler. Bir ben kaldım, bir de sen! Beni buldun, artık her ham kişinin sohbetini arama!
• Canın bütün yeşilliği, gençliği, gönül devletindendir. Aklını başına al da, sen de yeşillik gibi, söğüt ağacı gibi, ırmağın kıyısında kal!
• Gönül evi, güzel ay yüzlülerle doludur. Bunların bir kısmı, Züleyha yüzlü, bir kısmı da Yusuf yüzlüdürler.
• Ey aşk! Ben de senin kulunum, sen pek güzelsin, iyi huylusun. Senin yüzün de güzel, huyun da!
• Sen, meclisin neşesisin, heyecanısın. Herkesin ab-ı hayatısın. Senin yüzünden herkes aşağı duygulara, boğaza düşkünlüğü unutmuş, baştan başa gönül halini almıştır.
• Ey gönül Senin gözün benim gözümden daha keskin. Bana söyler misin? Şu sokak başında duran, yüzü güneş gibi, ay gibi parlak olan kimdir?
• Yoksa o, aşk mıdır? 0, zaten insana benzemiyor. Padişahlar bile onun kapısında köle olmuşlardır.
• Güneş de, gök de ondan parıltı çalmışlar, Hz. Yusuf güzelliğini, gömleği de kokusunu ondan almışlardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1109. Sen bizim dileksiz mi olmamızı istiyorsun?
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. V. 2245)
• Ey ay ışığı çalgıcısı! Gel de havalarda dolaşırken şu dünyada neler gördüysen, neler duyduysan onları bir bir söyle; korkma biz yabancı değiliz.
• Ey bizim padişahımız, ey bizim zevk alemimiz! Bizim canımızın içinde ne gördüysen söyle!
• Ey sevgilinin nergis gözleri! Allah size yar olsun, Allah sizi korusun. Dün gece onun gül bahçesinden neler derdin, nasıl güller devşirdin, söyle!
• Ey benim elimden mest gönlüm gibi kaçıp kurtulan, ey her şeyi olduğu gibi gören, bilen! Gördüklerinden neler beğendin, seçtin; onları söyle!
• Bayram gelir, geçer, fakat senin bayramın ebedî olarak kalır. Kimseye yardımı dokunmayan şu fanî feleğin cazibesinden kendini nasıl kurtardın; onu söyle!
• Ey şeker gibi tatlı sevgili! Ben can şeker kamışlığında yolumu kaybettim boğuldum. Sen can şeker kamışlığında neler tattın; onu söyle!
• Beni serap sola çekiyor, gönül de sağa. Sevinerek yürü, git! Çünkü bu çeşitli yönlerden çekilmek, sevgi alametleridir, bu da hoş bir şeydir. Peki ama ey zavallı! Sen hayatında neler çektin, onu söyle!
• Meyhanecimizin coşkunluğu, münacatımızın nuru olan güzel! Dilek perdelerimizi sen yırttın. Niçin yırttın söyle? Bizim dileksiz mi olmamızı istiyorsun söyle!
• Gökyüzündeki ay, bulutlar arasına girer, kararır. Işıkları zayıflar. Ey bulutlarla gizlenmeyen, ey bulutlardan uzak olan "can ay"ı; sen bir şeyler söyle!
• Gölgen daimî olsun, ay'ın da daima parlasın dursun. Felek de sana kul köle olsun, neden korktun, ürktün, söyle!
• Aşk, dün gece, bana dedi ki; "Nasıl oldu da, bana aşık oldun?" Ona dedim ki: "Nasılı, nedeni bırak da, ne şekilde gönlünü çaldığını söyle!"
• Ben nefsi ile savaşan kişiydim, akıllıydım, zahittim. Ey zahitlik, ey takva Neden kuş gibi uçup gittiniz? Onu söyle!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1111. Ben, onun eliyle kırılmaktan şikayetçi değilim.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. V. 2250)
• İnsafsız ve imansız aşk, gece yarısı beni yakaladı. Damdan beni bin kere odaya çekti, aldı. Sonra beni odadan aldı, köyün dışına çıkardı.
• 0 beni gece gafıl avladı. Öyle vakitsiz, öyle ansızın geldi ki, neye uğradığımı anlayamadım. Bir testinin kulağını tutar gibi kulağımı sıkıca tuttu.
• Zaten, ben ona bir testi gibi teslim olmuşum. 0 bigane isterse doldurur. Testi, sucunun esiridir. Ondan nasıl kaçabilir?
• Sucunun canı isterse, taşlar atar, testiyi kırar. Sahibi odur. Her şey onun elindedir. Fakat, ben onun testisi olduğum için memnunum. Ben onun eliyle kınlmaktan şikayetçi değilim. Bilakis seviniyorum. Beni zevkle, şevkle yenı-den yapmasından da memnunum.
• Testi, ırmağın içinde çalkalanmak, dalgalar yutmak, hevesiyle, binlerce canla, binlerce gönülle, iki kulağını da ırmağa teslim etmiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1112. Rum da, Türk de kıyamete kadar senin sofranda yesinler, içsinler.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. V. 2244)
• Ben, senin gülen dudaklarına doymam, doyamam. 0 senin güler dudaklarına, dişlerine binlerce aferin.
• Ey oğul, hiç kimse kendi canına doyar mı? Sen, benim canımsın. Çünki senin canınla benim canım, birdir.
• Susuzum, içtikçe içiyorum, kanmıyorum. Benim ölümüm de sudandır, diriliğim de sudandır. Sen suyunu devrettir, döndür! Ben senin suyu döndürüşünün kuluyum, kölesiyim.
• Bana peşkeş çekiyorsun, armağan sunuyorsun. Sen armağan olarak bana kendini sun da, ben senin gömleğinden baş çıkarayım.
• İki elim de yoruldu, işten güçten kaldı. Ama zaten ellerim benim değil, senindir. Senin nefesin, senin hikayen olmadıkça, benim elim ne işe yarar?
• Senin aşkın; "Ey dost!" dedi. "Bizim evimize gir de, hiçbir hırsız evimize girmeyi düşünmesin."
• Ben de ona dedim ki: "Ey ayağı uğurlu aşk! 'Senin kapının bekçisi benden incinmesin.' diye ben bu kapıya halka olurum."
• Bu sözüme aşk şu cevabı verdi: "Bilirim, sen halka gibi kapının üstündesin, hem de gönlümün içindesin. Sen hem dıştasın, hem içtesin. îki vatan da senin yerin yurdun, malın, mülkün."
• Sus artık, söyleme, yeter! Rum da, Türk de kıyamete kadar senin yesinler, içsinler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1113. Seni dertlerle, belalarla imtihan edişim, seni sevmediğimden ötürü değildir; senin olgunlaşman içindir.
Fa'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilatün, Mefa'îlün
(c. V. 2259)
• Çabuk ol, vefakarlık davulunu çal, çünkü senin beklediğin günler geldi. Erguvan çiçeklerin açıldı. Haydi sen de erguvan renkli şarabı sun!
• Senin bağının tatlı üzümlerinden sıkıp şıra çıkaralım. Genç taze ağaçlarından meyveler toplayıp, dağıtalım.
• Canı, aklı, lütuf ve kerem sofrasından kovma! Bir iki sinek, sofrasından ne yiyebilir? Onların yemeleri ile sofrandan ne eksilir?
• Bütün insanların dünya mallarına karşı duydukları hırs, tama', senin harmanından ancak bir arpa tanesi değerindedir. Senin mana cihanına nispetle dünya ve ahiret iki küçük köyden ibaret!
• Güneş, bütün gün ışık kılıcını çekip vursa, yine de senin kılıcının korkusundan erir, zerreden daha küçük bir hale gelir, daha da görünmez olur.
• Göklerin canı senin arkanda, yere kapanıp yeri öpünce, yer kanatlanır ama, o, hangi kanatlarla senin göklerine doğru uçabilir?
• Kanadı kırılmış bir halde ortada kalır. Kendisine senden armağan olarak bir kanat gelsin, uçsun diye bekler durur.
• Benim feryadım ne gece, ne de seher vaktinde sana ulaşabildi. Senin gece bekçisinin korkusundan feryadlarım ateşli bir hale gelemedi.
• Halbuki bana vaatlerde bulunmuştun, yeminler etmiştin, sana dualar ederken, yalvarırken, yakarırken göklere çıkmam için merdivenler gelmeyecek miydi?
• 0 nergis gözlerle kuluna baktığın zaman, onun canı mekan aleminden uça da, senin mekansızlık alemine varır.
• Sen de onu okşarsın da, "Ey kendini hüzünlere kaptıran! Bundan sonra ne gam çek, ne de elem! Çünkü gökler bile senin coşkunluğundan, feryadından coştu, feryad etti." dersin.
• Sana merhamet etmede, okşamada anandan, babandan daha ileriyim. San;onlardan daha fazla acırım. Seni belalarla, dertlerle imtihan edişim, seni sevmediğimden ötürü değildir. Senin olgunlaşman, pişkinleşmen içindir.
• Sana bağlar, bahçeler, cennetler hazırlarım. Dertlerine deva veririm. Sana şu sislerle, dumanlarla gökyüzünden daha güzel, yepyeni bir gökyüzü hazırlarım.
• Ey güzelim, sana söylenecek sözlerin hepsini söyledim. Ama, sözün aslın söylemedim. Çünkü, senin sırrını, senin kendi ağzından duyup işitmeleri dahaiyi olacak.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1114. Onun yüzünün güzelliği karşısında tövbem de, günahım da yandı gitti.
Müfte'ilün,Mefa'ilün,Müfte'ilü n,Mefa'ilün
(c.V.2147)
•Seni böyle her an onun tarafına doğru çeken şey nedir; amber mi? Hayır! mı? Hayır! Beni çeken onun kokusudur, onun kokusu!
• Çok kıymetli paha biçilmez bir zincir var. 0 bütün tövbelere düşmandır. Bana tövbeyi bozdurdu. Ben kim oluyorum da tövbe ediyorum. Taş atan o, kırılan testi de onun testisi.
• 0, pek çok tövbeleri bozdurur. Böyle güzele karşı, insan nasıl tövbe edebilir? Perdeler yırtmak, gönüller kapmak, onun huyudur, onun huyudur.
• Tövbem onun içindir. Tövbeyi bozduran da onun sevgisidir. Onun yüzünün güzelliği karşısında, tövbem de, günahım da yandı gitti.
• Akıl ve can ağacının dalları yoktur. Ancak onun bağında bulunur. Ab-ı hayat suyu yoktur. Ancak onun ırmağında bulunur.
• Aşk da, şarapla neşelenmek de ondandır. Her taraftan, her yerden onun aşkının sesi gelmededir.
• Kendini beğenen kimse, kabak gibi büyür, yukarılara tırmanır. Ama insan, kendi varlığından boşalmadıkça onun kabağı (yani başı) irfanla dolmaz.
• Yere düşen, kısalan, uzayan gölge, gölgenin yerde sürünmesi, bir şeyler arayıp durması, hep can güneşinin yüzündendir.
• Aslında, gölge de odur, nur da. Derlenip toplanan, uzayıp giden de odur. Nur, onun yüzünün aksindendir. Gölge de onun saçlarındandır.
• Ey can güneşi, ey can ay'ı! Açıkça perdeleri yırt da, gökler de yedi kat per-desini yırtsın.
• Ey varlığına karşı benim de, benliğin de, senliğin de yok olup gittiği güzel! Benim koynum da, varlığım da, senden başka ne varsa, onların hepsi bana perdedir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1115. Ruhanî doğuşlarda ana rahmi olur mu?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2207)
• Aşkın özündeki İslam şivesi, islamî yaşayış tarzı nerede? Aşkı, islamî şekilde yaşamanın zorluklarını açıklayacak bilgi sahibi nerede?
• Kendi gönlündeki miske aşık olan, yani kendinde bulunan güzelden haber olan arş ceylanının yeme bakması, yani dünyanın maddî güzellerine bakması beklenir mi? 0 tuzağın etrafında dönüp dolaşacak ceylan nerede?
• Ayrılık zamanında her gün insana bir sene gibi uzun gelir. Ama, ayrılık geride bırakılınca gece de nedir? Gündüz de nedir?
• Canlı varlıklar, erkeklerle dişilerin buluşmalarından olurlar ve ana rahminden doğarlar. Fakat ruhanî doğuşlarda ana rahmi olur mu?
• Ey sakî; akıl başta iken, aşkı bulmanın imkanı yok. Aşk kadehinin kokusu beni kararsız bir hale getirdi. Karar nerede? Huzur nerede?
• Hac'da ihramın giyilmesinin manası varlık, benlik elbisesini kendinden sıyırıp atmaktır ama, ihramın bu şartını yaşayan, benlikten, varlıktan kurtulan hacı nerede?
• Varlığını atınca, benlikten kurtulunca, gel de sen ruh içinde ruhu gör! Çok çok canlar, hepsi de tek olmuş. Ayrı ayrı bedenlerde yaşayan canlar birleşmiş. Yıldızlar nerede?
• Dereler halinde denize doğru koşup duran, bütün susamış canlar, denize kavuştukları zaman, denizde yok olurlar, bu hakîkati bilen tek varlık nerede?
• Uzak, yakın mesafeler, köyler, şehirler, iklimler, memleketler, çeşit çeşit diller konuşan, çeşit çeşit renkte olan, çeşit çeşit dinler taşıyan insanların hepsi de bu tarafta; denizin öte tarafında ne şehir var, ne iklim, ne de memleketler, insanlar var.
• Bu beden eliyle ne yazarsa mutlaka onu kalemle yazar. Fakat canın kendisine yazdığı yazıda kalem bulunur mu? Kalemler nerede?
• İnsanın aklı da, fıkri de, ondan ayrı düştüğü için, soğumasından ileri gelir. fakat insan, aşk şarabı ile kırışınca, ne akıl kalır, ne fikir.
• Evet, aşk şarabı ile kendinden geçişte bir başka çeşit akıl vardır. Fakat gönlü "yanık bıir kişinin aklı nerede, korkulu ve karışık rüyalara dalmış akıl nerede?
• Kuş, kafeste kaldığı müddetçe bir başkasının emri altındadır. Kafes kırılıp da kuş uçunca, ona verilecek emirler nerededir?
• Akıl başta iken, nefis suçlar işler. Fakat aklın da aklı gelince, nefsin suçları nerede kalır?
• Beden, bedene temas edince, insan, hamama gitmek zorunda kalır, fakat ruhların birleşmesinde hamama ihtiyaç yoktur.
• Aşığın yüzüne vurulursa, bu vuruluş onun canına huzur verir. Onun başına gelen bela, zahmet, meşakkat ona lütuftan, ihsandan başka bir şey değildir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1116. Canlar Kabesi, taşla, kerpiçle değil, nurla yapılmıştır.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2205)
• Aşıklarda uyku olur mu? Öyle olduğu halde, ben dün gece uyudum ve bir rüya gördüm. Rüyamda kendimi Kabe'nin içinde gördüm. "Kabe'nin içinde olduğum halde, mihrap nerede?" diye arayıp duruyordum.
• Karanlık bir gecede, sen Mekke'de bulunan, bildiğimiz Kabe'ye gidince;"Mum nerede? Ay ışığı nerede?" diye sorar durursun. Ama canlar Kabe'sinın muma, ay ışığına ihtiyacı yoktur.
• Canlar Kabesi taşla, kerpiçle değil, nurla yapılmıştır. Onun parıltısından canın da nurlanır, bütün dünya da nurlar içinde kalır. Fakat, o nura tahammül edebilecek can nerede?
• Canlar dergahı, baştanbaşa nurdan ibarettir. Canlar dergahı kilimle, halı ile değil, akılla, bilgi ile döşenmiştir. Orada bulunan sufîler, başsız ve ayaksızdırlar. Bu yüzden o dergahta ayak patırtısı, nalın tıkırtısı duyulmaz.
• Ey bahtiyar kişi, senin içinde, gizli bir tacın, gizli bir tahtın var. Sen pek büyük bir sultansın. Dünyanın en büyük, en güçlü sultanlarından daha büyüksün, daha güçlüsün.
• Ey gönül kuşu! Onun güzelliğinin bahçesinde uç! Orası emin bir yerdir Orada ne tuzak vardır, ne de sapan taşı!
• Senin fanî bedeninin içinde sana hediye edilmiş, gizli bir define var Kullana çok hediyeler veren, çok ihsanlarda bulunan, o eşsiz, azîz varlığın sana bağışladığı defineyi canında ara!
• Şu balçık bedenden kurtulunca, hemen o gönül bağına girersin. Oradahoşa giden oyunlar, eğlenceler var.
• Verimsiz, susuz beden toprağını bırakıp gidince, toprağı pek verimli olar can bostanına varırsın, orada çeşmeler akmada, güller, reyhanlar bitmededir.
• Orada, bedenle ilgili olmayan, binlerce güzellikler görürsün, öyle olduğu halde neden; "Kapılar açan Allah'ın cemali nerede?" deyip duruyorsun.
• Ey gafil kişi! Başına belalar gelince, eziyete, mihnete düşünce, çabucak onun kapısını bulup çalıyorsun; sıkıntılar geçince; "0 nerede? Onun dergahının kapısı nerededir?" diyorsun.
• Uyanık ol da, vuslat dalgası seni kapsın. 0 dalgayı kaybedersen; "Nerede sebepler alemi?" deyip durursun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1117. Yaradanla yaratılanın buluşmaları çok şaşılacak bir buluşmadır.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. V. 2290)
• Dün gece, kuluna verdiğin söz ne oldu? Senin söz verişin, sözünden dönüşün ve güzelliğinin, her üçü de yaşasın, var olsun.
• Cihanı bir bakışı, bir gülüşü ile kendine meftun eden padişahlar padişahının sözünde durmayışından, ahdini bozmasından ne kaygısı olur?
• Ey gönül! Ne istiyorsan iste, lütuflar, ihsanlar hazır, padişah burada. 0 ay yüzlü; "Haydi, git de, gelecek sene gel!" demez.
• Padişahın canına yemin ederim ki; O'nun ihsanı peşindir, ben ondan yarın vadesini duymadım. Gökyüzünde parıl parıl parlayan ayın aydınlık vermeyi unuttuğunu hiç duydun mu?
• Nerede o yardımlar, lütuflar; nerede o hikayeler; ne oldu o açışlar, nerede açan?
• Hepsi de bizde, hepsi de bizimle beraber; biz de kim oluyoruz? Zaten baştan ayağa kadar hepsi biziz. Bir ata sözü var: "Dünyada arayan muhakkak bulur."
• Biz, dedim, aslında biz var mıyız? Biz O'nun ayağının altında öldük. Hayır, yanlış söyledim, O'nun aşkı ile dirilen, hiç ölür mü?
• Padişahın hayali, salına salına yürüdü. Kerpiç de çatladı, taş da. Kuru ağaç bile gülmeye başladı. Kısır kart kadın gebe kaldı, doğurdu.
• Padişahın hayali böyle olunca, artık onun cemalini gör ki, nasıl olur. Hayali, cemalini bize hayalimizde gösterendir.
• Hayali bir mana güneşinin nurudur. Canımıza düşmüş, aksetmiştir. Cemali, sanki dördüncü kat gökte, parıl parıl parlayan güneşin kursudur.
• Yemekteki tuzu, yalnız o yemeği yiyen, ağzına alıp çiğneyen kişi bilir.
• Sevgili ile aşık neye benzerler? Ezelde tanınan şaşılacak bir tanıdık ile ondan ayrı düşmüş bir gafil kişinin buluşmalarıdır. Helalayanla helalananın (=Yaratan ile yaratılanın) buluşmaları, zaten çok şaşılacak bir buluşmadır
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1118. Senin hayalinden başka nerede sana eş bulunabilir?
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün,
(c. V. 2289)
• Önüne bir ayna koymuşsun, hep kendine bakıp duruyorsun. Çünkü sani benzeyen bir başka güzel yoktur. Sen'in aynada görülen hayalinden başka eşin yoktur.
• Ben, Sen'in yüzünün hayalinden başka, nerede sana erişebilir, nerede Sen'i bulabilirim? Çünkü, gönlün de, canın da gözünde görecek güç var ama görülecek yer yoktur.
• Sen, her yerden, her şeyden münezzehsin. Hem de her yerdesin. Her yerde hazırsın, her şeyi görüyorsun. Neliksiz, niteliksiz oluşunun delili, hem yalnızsın hem de her yerde apaçık görünmedesin.
• Sana karşı Sen bir olarak bilinmedesin. Kendime göre ise, isimlerinin tecellisi gereği, Sen'i her yerde müşahede etmedeyim. Sen'in tarafından sana ulaşmak var, kavuşmak var. Benim yönümde ise, ayrılık vardır, ayrılık.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1119. Oruç ayı geldi.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. V. 2344)
• Oruç ayı geldi. Hepinize kutlu olsun. Ey oruca yol arkadaşı olan, dost olar kişi! Yolun uğurlu olsun, hoş olsun.
• Ben ayı görmek için dama çıkmıştım. Çünkü candan, gönülden orucu özlemiştim, onu hasretle bekliyordum.
• Aya bakayım derken başımdan külahım düştü. Mübarek oruç padişahı benim aklımı başımdan aldı. Beni mest etti.
•Ey Müslümanlar! Ona gönül verdiğimden beri ben zaten mest olmuşum Aklım başımda değil. Ah, orucun ne de hoş bahtı varmış, ne de güzel devleti varmış, hali varmış.
• Bu oruç ayında gizlenmiş eşsiz bir ay var. Hem de Türk gibi oruç çadırında gizlenmiş.
• Bu mübarek ayda, oruç harman yerine sıkıntısız, neşeli gelen kişi, o güzeller güzeli aya yol bulur.
• Sıhhatli, atlasa benzeyen yüzünü kim sarartırsa, o orucun ipekli elbisesini giyer.
• Bu ayda dualar kabul olur. Oruçlunun ahı gökleri deler, geçer.
• Oruç kuyusunda sabr eden kişi, Yusuf gibi aşk Mısır'ında sultan olur.
• Ey sahura kalkan, sahur yemeği yiyen kişi! Az konuş, hatta sus! Sus da orucu anlayanlar, oruçtan söz etsinler.
• Gel ey Şemseddin, ey Tebriz şehrinin avunduğu büyük insan! Oruç askerinin baş kumandanı sensin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1120. Kuyumcu Selahaddin hazretlerinin vefatı münasebetiyle söylediği mersiye
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilün
(c. V. 2364)
• Ey ayrılığı ile göklerin, yerlerin ağladığı sevgili! Ayrılığın yüzünden gönül kanlar içinde kalmış, akıl ile can da ağlaşıyorlar.
• Dünyada senin yerini tutacak hiç kimse yoktur. Bu sebepledir ki, senin mateminde hem bu dünya, hem de öteki dünya ağlamadadır.
• Cebrail ile diğer meleklerin kanatlarını mosmor olmuş, bütün peygamberler, bütün velîler senin ölümün için gözyaşı dökmekteler.
• Bu matem içinde öyle bir hale geldim ki, söz söylemeye kudretim kalmadı Yoksa, ağlamanın ne olduğunu ben aleme gösterirdim. Ağlamada, feryad etrnede örnek olurdum.
• Sen bu dünya evinden gidince, devlet, saadet tavanı yıkıldı. Ayrılıkla, ölümle imtihan edilenlere, mutluluk dahi ağlamaya başladı.
• Ey azîz varlık; hakîkatte sen, bir kişi halinde görünen, yüzlerce alemdin Dün gece, senin için o alemin de, bu alemin de ağladıklarını gördüm.
• Sen gözden uzak düşünce, göz de senin arkana takıldı, gitti. Böylece can gözsüz kaldı da, kanlar saçmaya başladı.
• Ağlamamı isteseydin; sana, yağmur gibi gözyaşları dökerdim fakat, gönlümün, kanlar saçarak böyle gizlice ağlaması daha iyi.
• Senin için ağlamak değil, ayrılığınla tulumlar dolusu yaş dökmek, her ar kanlarla erimek, her nefes feryad etmek gerek.
• Yazık, yazık, yazık ki, her şeyi açıkça gören, nur ve imanla dolu olan gözlere, bu fanî gözler ağlamaktadır.
• Ey şah Selahaddin! Ey hızlı uçan devlet kuşu! Yaydan ok gibi fırladın gittin, Şimdi yay da senin için ağlamadadır.
• Selahaddin gibi üstün bir varlığa ağlamayı kimse beceremez. 0 ağlamanın ne olduğunu, insanlara ağlamasını bilen bilir. Herkes o ağlamayı ne bilsin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1121. Bu gece yarısı gelen kimdir?
Mef'ulü, Mefa'ilü, Mefa'ilü, Fe'ulün
(c. V. 2336)
• Bu gece yarısı, böyle ay ışığı gibi nurlar saçarak gelen kimdir? Bildim, bildim, bu aşk peygamberidir, mihraptan çıkageldi.
• Aşk peygamberi, bir meş'ale getirmiş de uykuyu ateşlere vermiş, yakmış yok etmiş. Bu nerelerden gelmiş? Bunu kim göndermiş? 0, hiç uyumayan, uyku nedir bilmeyen padişahlar padişahının yanından gelmiş.
• Bu şehre, bu velveleyi, bu gürültüyü salan kimdir? 0, dervişin harmanına sel gibi gelip çatmış.
• Kainatta, varlık aleminde, ondan başka kimse bulunmayan, tek olan, eşsiz olan kimdir; söyleyin! Bir padişah ki, kalkmış, gece yarısı değersiz bir kulunun yanına, bir kapıcının kapısına gelmiş.
• Kimdir bu ki yarattıklarına bir kerem sofrası açmış, herkesi yediriyor, içiriyor. Gülerek dostları davete gelmiş.
• Onun büyüklüklüğü, onun kudreti karşısında, bütün gönüller tirtir titremede. bütün canlar sabırsız. 0 korkunun titreyişinin bir zerresi de cıvaya düşmüş de titreyip duruyor.
• Kullarına gösterdiği yumuşaklık, o lütuf var ya; işte o yumuşaklıktan, o lutuftan bir parçacığı da, sincap postuna nasip olmuş.
• Aşkın getirdiği üzüntüler, gözyaşları, feryadlar; iniltilerden ıslak bir nağme de su dolabına verilmiş de bu yüzden ağlayarak, inleyerek dönüp duruyor.
• Aşkın koltuğu altında bir deste anahtar var. 0 bu anahtarlarla, açılmayan bütün kapıları açmaya gelmiş.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
122. Ey gönül! Sen gördüklerinden mi mest oldun, yoksa görmediklerinden mi?
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. V. 2406)
• Ey seher rüzgarı gibi sabah vaktinin zevkini gören, o anlardaki ilahî tecellîlerin manasını sezen gönül! Sen gördüklerinden mi mest oldun, yoksa görmediklerin mi? Gördüklerin mi göremediklerin mi seni senden aldı?
• Bazen hayret, şaşkınlık denizine dalmadasın, kendinden geçip gitmedesin bazen tecellî dağının eteğine koşuyor, uğraşıyor; orada hakîkat cevheri, aşk kehribarı görüyorsun.
• Sen, gözden de gönülden de ötelere gitmişsin, sana yüzlerce pencere açılmış. Sen gökten de, yerden de dışarı çıkmışsın, uçup gitmişsin de yüzlerce gökyüzü görmüşsün!
• Denize öyle bir coşkunluk düşmüş, öyle bir sis çökmüş ki, onu seyretmedeki lezzet yüzünden, baş bütün göz kesilmiş.
• Aşk sebebiyle gözden coşup dalga dalga akan yaşlar denize karışmış da ne şaşılacak şey, ne şaşılacak şey! Gözyaşları da, deniz de bir derya olmuş, yahut da deniz bir göz haline gelmiş.
• İki dünya da, onun gözünde bir horozun önüne konmuş bir yem tanesi gibidir. Zaten gerçeği, ululuğu görmüş tertemiz göz de böyle olur.
• Birlik aleminde, isteyen (talip) ile, istenen(matlup)in sıfatlarını ayrı gören kişi, ne isteyendir, ne de istenen.
• Allah'ı kim tanır, bilir? "La"dan, inkardan kurtulan kimse! "'La'dan, inkardan kim kurtulmuştur?" diye sorana de ki; "Belalara düşmüş aşık."
• Hz. Bayezid-i Bestamî'nin "Cübbemin içinde Allah'tan başka kimse yok!" sözünün gerçek manasını Hakk aşığı bilmiş, anlamıştır da, o cübbeyi basit, değersiz bir kaftan olarak görmüş, onu büsbütün üstünden atmak, hakîkî varlığı ile görünmek istemiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1123. Aşk baharı geldi, can bahçesine gel de seyret!
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü,Fa'ilat
(c. V. 2400)
• Bahçeye gel de güle bak! Lütfetti, kerem buyurdu, alçak gönüllülük gösterdi, dikenin yanına geldi. Sevgili geldiği için de gönül naza, edaya başladı, açılıp saçıldı.
• Ay'ı seyret, eteğini çekerek, nazlı nazlı ötelerden, nurlar aleminden çıkageldi, karanlık geceye konuk oldu.
• Bir de güneşe bak. Yıldızların padişahı olduğu halde çamaşırları ıslak kalan üzgün çamaşırcılardan özür dilemek için bulutların arkasından çıkageldi.
• Bu aşk, ruh gibi, yeryüzüne ötelerden gelmiş bir gariptir. Oda, Hz. Mustafa gibi, kafirleri imana getirmek için gurbete düştü. Şu toprak yurda geldi, kondu.
• 0 güzellik ilkbaharı, bizim kurumuş, perişan olmuş ağaçlarımızı yeşertmek onları diriltmek için lutuflarda bulunmaya, bağışlar saçmaya geldi.
• Bahar gizlidir, görünmez ama, yaptığı işlere bak! Bağ, bahçe onun yüzünden dirildi, onun yüzünden gelişti, yeşerdi, güzelleşti.
• Can bahçesine aşk baharı geldi, yerleşti. Sen de can bahçesine gel de yaptıklarını seyret! Dallara, yapraklara dikkatle bak! Hepsi bir şeyler söylüyorlar, baharın geldiğini bildiriyorlar.
• Onlar neler söylüyorlar, neler bildiriyorlar? "Kıyamet koptu." diyorlar. "Bahçenin uluları, tekrar dirildi." diyorlar
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1124. Ey gönül, çeşit çeşit perdelerden çık, sıyrıl!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. V. 2414)
• Gözüne perde kesilen lokmadan çok yeme, yoksa, gidecek yere gidemezsin, evini kaybedersin.
• Yaşamanı o lokmaya bağlı sanırsın, ama aslında çok yediğin lokma, can gözüne kıl, baş gözüne perde kesilir.
• Şu dünya çayırlığında pek fazla bayılıp gezme! "Neden gezmeyecekmişim?" de deme! Bu fazla dolaşmalar da can gözüne perdedir.
• Beden tılsımı her zehri bal gibi, şeker gibi gösteriyor. 0, kendini perde arkasında gizleyen bir gelindir. Aslında senin gerçeği görmene bir perde olmuştur.
• Fazla lokmadan elini çekersen, daha fazla hayaller belirir gelir. Daha fazlahayallere dalarsın. Fakat hayallerden bazıları safa kapısına perde olur.
• Aslında tabiattan gelen hayal, ruh hayalinin yüzünü örter. 0 zaman akıl "Bu cana canlar katan bir perdedir." diye haykırır.
• Ey gönül! Sen, çeşit çeşit, renk renk olan perdelerden çık, sıyrıl, aklını başın;al da; perdeler seni gerçek dosttan ayırmasın.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1125. Aşkı inkar edene inkisar
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V. 2377)
• Allah'ım! Ona cefacı bir sevgili ver! Onu işveli, serkeş, merhametsiz bir güzele düşür!
• Düşür de biz aşıkların gecelerinin nasıl geçtiğini bilsin, anlasın. Ona aşk gamı ver, aşk ver, hem de çok çok aşk ver!
• Bir kaç gün sen onu hasta et de hastalık neymiş, denesin, sonra onu düzenci bir hekime düşür!
• Onu çöllere sür, susuzluktan dudakları, dili kurusun! Sonra onu taş yürekli bir sakîye sataştır.
• Yolunu kaybettir, şehre varan yollardan uzaklarda kalsın! Sonra onu, boşuna , eğri bir kılavuza rastlat!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1126. Ruhun köşkü!
Müfte'ilün, Fa'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilün
(c. V. 3024)
• Şu tenimiz ruhumuzun bir köşküdür. Orası bir tepe, bir yıkık yer değildir. Ruhumuz, bizim biricik dostumuz, yarimizdir. 0, bize hiç bir zaman yabancı olmaz.
• Gönül yolu, korkunç bir çölden geçer. Yürekli bir er, Rüstem gibi yiğit olmayan bir kişi oraya nasıl varabilir? Oraya varacak kişi, bir pehlivan gibi hasmını yere vuran, çeşitli gıdalarla bedenini besleyen, kuvvetli, güçlü kişi değildir.
• Oraya varacak kişi, nefsini yenen, kendi benliğini yıkıp alt eden; dünya aşığı değil, Allah aşığı olan kişidir.
• Böyle bir kişinin bedeni mezara girince, mezarın toprağı ile örtülünce, o bedenden tohum nasıl baş verir, yücelirse, tıpkı onun gibi Hakk tarafından kabul ediliş ağacı yükselir, boy atar.
• Nurlu bir gönül ehlinden başka, o nura aşık olan kimdir? Aşk mumu, pervanenin gönlünden başka neyi yakar?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1127. Allah'ım! Sen, hem mekandan münezzehsin, hem de her yerde hazır ve nazırsın.
Müfte'ilün. Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2889)
• Allah'ım! Yarattığın her varlık, her şey, her zerre senin san'atını, yaratma gücünü, kuvvetini, kudretini gösteren birer ayna. Sanki, daimsî önüne bir ayna koymadasın. Bu bir gerçek ki, eşsizsin, benzerin yok. Aynadakinden başka sana bir eş de yoktur.
• Allah'ım; aynalara, yarattığın eserlere, aksettirdiğin güzelliğine nasıl erişebilirim? Gönülde, canda, gözde görecek güç var ama, mekandan münezzeh olduğun için, görülecek yer yok.
• Ne şaşılacak şeydir ki, sen hem mekandan münezzehsin, hem de her yerde hazır ve nazırsın. Kemiyetsiz, keyfiyetsiz (neliksiz, niteliksiz) oluşunun delili hem yalnız sende, hem de her yerde apaçık görünmendir.
• Allah'ım; sana karşı muvahhidim, vahdet ehlindenim. Seni "bir" bilmedeyim, kendime göre ise, mübarek isim ve sıfatlarının tecellîsi ile kesrete düşmüşüm. Çokluğa kapılmışım. Bana senin tarafından gelen lütuflar, ihsanlar var. sana kavuşma, buluşma var. Benim yönümdense ayrılık var, senden ayrı düşme var.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1128. Kendini aşk ateşine at."
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(İbrahim Hakkı Dîvanı, s. 166)
• Ey gönül! Eğer sen, sevgiliyi istiyorsan; kendinden kurtul, kendine yabancı ol! Pervane gibi sevgide vefalı ol! Bedenini, canını düşünme; aşk alevinin içine kendine at!
• Tamamıyla yüzünü Hakk'a çevir, Hakk'a yönel! Gerçek aşktan bahset, aklını yorma, onun boynuna halka geçir, onu serbest bırakma da, bizim gibi mest ol,divane ol!
• Eğer ölümsüzlüğü istiyorsan; kendinden geç, yok ol; Allah adamı ol! Nefsanî arzuların kölesi olma da, bu aşk deryasında inci tanesi kesil!
• Bir olmak; kesretten kurtulup vahdete gelmek, tevhîde ulaşmaktır. Bu dünyada ne bekliyorsun? Eğer sen bizden isen, bizim mezhebimizde isen aşk meyhanesinin köşesine gel!
52-Bu şiir, yazma bir mecmuadan alındı. İbrahim Hakkı Erzurumî hazretleri de bu şiiri manzum tercüme etmiştir.
• "Biz onları temiz şarapla doyurduk." ayetinin sırrına eren kişi, hem evveldir, hem ahirdir, hem sakîdir, hem de kadehtir.
• İbrahim Edhem hazretleri gibi ol; alemin mülkünden, tacından tahtından kendini kurtar. Aşk yoluna başını koy, Hakk'tan gafil olma, ondan ilgisiz kalma!
• Kalenderler gibi o dilberin vuslat kadehinden şarap içiyorsun. Şekle, görünüşe bakma, küfür de, din de bir süsten, bir nakıştan ibarettir. Sen imanın özüne bağlan, masal arama, taklitle yaşama!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1129. Beden, dün balçıktan meydana gelmiş bir gölge varlık, ben ezelden gelmiş bir ölümsüzüm.
Müfte'ilün, Fa'ilat, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. VI.3012)
• Ey merhametsiz, demir yürekli sevgili! Meğer senin o demir yüreğin, üstü cilalanmış bir aynaymış. Halbuki, ayna, benim canımın çok eski bir dostu, çok yakın bir arkadaşıdır.
• Ben aynayı çok seviyorum. Bu yüzden de ona sık sık bakıyorum. Ona baktığım zaman hayalen onun içine düşüyor, gönlüne giriyorum. Ayna da benim gönlüme giriyor. Beden de kim oluyor? Çünkü ben beden değilim ki, ben başkayım, beden de başka! Beden dün, evvelki gün meydana gelmiş bir gölge varlık, ben ezelden gelmiş bir ölümsüzüm.
• Sen bedene, bu gölge varlığa bakma, o bir görünüşten, balçıktan yapılmışbir şekilden ibarettir. Sen, ezelden gelmiş ölümsüz bir varlıksın. Bazen padişah, kendini göstermemek için, kıyafetini değiştirir, kaba, yün bir hırka giyer.53
53 Mevlana, Dîvan-ı Kebîr'in 1576 numaralı gazelinde şöyle buyurur:
"Şu bedenimiz, şu insan şeklinde görünen maddî varlığımız, bizim gerçek varlığımızın perdesi, yüz örtüsüdür. Aslında biz, bütün secde edenlerin kıblesiyiz."
• Aklını başına al da, gönlünü tamamıyla ölümsüz bir dilbere ver, ver de gönlün, dünya malı kazancına, hasede, kine düşmesin, mahvolup gitmesin.
• Hiddet, şehvet, şöhret gibi manevî kirlerden arınmış, güzel, tertemiz bir hale gelmiş ve durmadan ilahî aşkı arayan gönlün önünde, Tür Dağı bile aşka gelir, paramparça olur, yerlere serilir, ayaklarının altına döşenir.
• İlahî aşk şerbetine susamışsın. Fakat dünya hayatının mihnetleri, sıkıntıları seni yaralıyor, hasta ediyor. Sen, bu gurbette (=dünyada) çeşitli ihtiyaçlar, istekler içinde çırpınırken huzuru, tam inancı bulamazsın.
• İnsanın aklı şekere benzer, bedeni ise şeker kamışı gibidir. Manalar şaraptır harfler ise şarap küpü! 54
54 Balçıktan yaratılmış olan bedenimizde ilahî emanet olan ruh bulunduğu için, onun etkisiyle düşünürüz, duygulanır, hayaller kurarız. Mevlana, bu beyitte aklı şekere, bedeni de şeker kamışına benzetmiş. Bir kitabı elimize alıp okumak istediğimiz zaman, gözlerimiz, harfler üzerinde dolaşmaya başlar. Harfler nedir? Kargacık burgacık bir takım şekiller, çizgilerdir. Bunların birleşmesinden meydana gelen kelimeler, manalı sözlerdir. Kitaptaki kelimeler arasında sanki o harfleri yazanın duyguları, fikirleri gizlenmiştir. Harfler vasıtasıyla biz o fikirlerin, duyguların zevkine vardığımız zaman, sanki, (harfler küpünden) manevî şaraplar içmiş gibi olunuz.
• Eğer gelin güzel değilse, boynuna taktığı gerdanlıkla, parmaklarına geçirdiği yüzüklerle, bileğindeki bileziklerle, atlastan yapılmış, yahut altın işlemeli elbiselerle göze hoş görünmez. Gönüller, güzeller arar, çirkinlerden hoşlanmazlar.
• Sen, mademki bu dünyadan vazgeçip can meyhanesine gitmiyorsun. Sen, evde otur da, manevî ve ruhanî zevkler veren şarap yerine tarhana çorbası iç!
• Aklını başına al da, beden evini kirliliklerden, günahlardan temizle, orasını hoş bir bağ, bir gül bahçesi yap! Gönlünü de bir mabed, bir Cuma mescidi haline getir!
• Bu hale gelmiş kişiye her nefeste ruhanî, gönül alıcı bir güzel kendini gösterir. Varlıklara, Allah'ın yarattığı her şeye, her hadiseye vahdet (=birlik) gözüyle bakarız. Hakk aşığına her an bir peri kızı, bir güzel gelir. Ona altın bir tabak içinde badem helvası sunar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1130. Burada gizli birisi var, kendini yalnız sanma!
Müstefilün, Fe-ulün, Müstefilün, Fe'ulün
(c. V. 2388)
• Burada gizli birisi var. Benim eteğimi tutmuş, kendisini geriye çekmiş, göstermiyor. Perçemimden tutmuş, beni çekip duruyor.
• Burada gizli birisi var. Can gibi, candan da güzel, bana bir bağ göstermiş, benim evimi barkımı zabtetmiş.
• Burada gizli birisi var. Gönüldeki hayal gibi gizli. Fakat yüzünün nuru, bütün varlığımı kaplamış.
• Burada gizli birisi var. Şeker kamışındaki şeker gibi gizli, tatlı mı tatlı bir şekerci, benim dükkanımı elimden almış.
• Onunla gülsuyu ve şeker gibi karışmışım. Ben onun huyunu almışım, o benim varlığımı elde etmiş.
• Dünya güzellerinin gözümde yeri yok! Dikkat et de bak; onun güzel hayali, benim kirpiklerime sinmiş.
• Ben hasta aşık, alemin etrafında dönüp dolaştım. Kimseden bir derman görmedim. Sonunda onun derdini buldum. Baktım ki, onun derdi, benim dermanımı da elimden almış.
• Senin de gönlün yanmış yakılmış ise, buyruğuma uyar da derdin etrafında döner dolaşırsan elbet dermanını bulursun.