-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1046. Dertlerle, ağrılarla dolu olan bu toprak, baştan başka manevî bir baş elde eder.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ulün
(c. V, 2213)
• Mest olarak salına salına ona doğru giden can, ne mutlu bir candır. 0, beden eşeğinden kurtulmuş, sevgiliye yalnız can olarak gitmektedir.
• 0, iki na'lini de ayağından çıkarır, böylece dünyadan da, kendinden de vazgeçer. Hz. Musa gibi sıdk, doğruluk ayağını sevgilinin kapısına basar.
• Cercis gibi onun aşkı ile yüz kere şehit olur, yahut îshak gibi onun hançeri ile kesilir. 30
30 Bir peygamber olan Cercis yetmiş kere şehit edildi. Her öldürülüşte Allah onu diriltti. İsmail'in (a.s.) değil de İbrahim(a.s.)'ın oğlu îshak'ı Allah'a kurban etmek istediğini yazanlar da var.
• Dertlerle, ağrılarla dolu olan bu toprak, baştan başka bir baş elde eder. Mağfiret; kendi miğferini onun başına kor.31
31 Hz. Mevlana, başka bir gazelinde şöyle buyurmuştu:
"Fakat sizin iki başınız vardır. Biri dünyaya ait toprak baş, öbürü göğe ait tertemiz, ruhanî baş." (Dîvan-ı Kebîr c. I, 463)
• Anası, babası, yakınları onu toprağa gömdükleri zaman, o bir balık halini alır. Anası, babası da deniz olur.
• Aşk, kıyısı, dibi olmayan bir hayat deryasıdır. Onun en değersiz armağanı, ölümsüz bir yaşayıştır.
• Güneşle ay her gece yatarlar, sanki gurub mezarına gömülürler. Fakat, büyük Yaratıcı'nın cevherinin parlaklığı, mezarda onlara yeni bir nur, yeni bir parlaklık verir.
• Onun mahşerinden haberi olan, onun mahşerini gören ölüm meleği Azrail, onun canını yüzlerce nazla, niyazla alır.
• Halkın gözünde bedenimiz, mezarda toprak altında uyumaktadır. Ama aslında ruhumuz onun yeşilliğinde, gül bahçelerinde selviler gibi salına salına yürümektedir.
• Bedenin uyuduğu mezar çöplüğünde cana binlerce bağ, bahçe var. Hal böyle iken can mezardan niçin korkar durur?
• Cenab-ı Hakk, kanı, saf şarap gibi cana gıda olarak lutfetmiştir. Sen şimdi insanın nurlarla dolu bedenine, kırmızı yüzüne bak!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1047. Bana ayrılığını gösterme, ayrılığın pek taş yüreklidir.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ulün
(c. V, 2215)
• Göz de, akıl da, can da giderse gitsin, sen gitme! Bence seni görmek, onlardan daha iyidir. Yeter ki, sen gitme!
• Güneş de, gök de senin gölgene sığınmışlardır. Eğer şu gökyüzü, şu yıldızlar giderse gitsinler, yeter ki, sen gitme!
• İman ehlinin hepsi de son nefeslerinde imanlarından ayrılmaktan korkarlar. Ey iman padişahı! Benim korkumsa, senin gitmendendir. Ne olur sen gitme!
• Sen gitme, gidersen benim canımı da al beraber götür. Eğer beni bu sofradan alıp kendinle beraber götürmeyeceksen, gitme!
• Ben seninle beraber olunca, cihanın her cüz'ü bana bahçedir, bostandır. Sonbaharda bahçenin, bostanın güzellikleri gitse bile sen gitme!
• Bana ayrılığını gösterme, ayrılığın pek taş yüreklidir. Ey güzelliği yüzünden taşın bile la'l olduğu sevgili, sen gitme.
• Zerre de kim oluyor ki; "Ey güneş gitme!" desin? Kul da kim oluyor ki;"Padişahım gitme!" demeğe cesaret edebilsin?
• Fakat sen ab-ı hayatsın. Bütün insanlar da o ab-ı hayatın içinde yüzen balıklardır. Keremin pek boldur. İhsanına son yoktur. Merhamet et, kerem buyur da gitme!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1048. Herkes aşık olamaz, aşık olan kişiye dert gerek.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V, 2206)
• Kardeşim! Herkes aşık olamaz. Aşık olan kişiye dert gerek, dert nerede? Aşık olan kişinin sabırlı olması, aşkına sadık kalması lazımdır. Böyle bir er nerededir? Gerçek aşık nerededir?
• Ne zamana kadar böyle yersiz, manasız düşüncelere kendini kaptıracaksın? Ne zamana kadar "Ben" düşüncesine saplanıp kalacaksın? Hani ateşli naralar, nerede sararmış yüzler ?
• Ben kimya ve altın aramıyorum. Altın olmaya istidadı bulunan bakır nerede? Aşka doğru hararetli hararetli, hızlı hızlı gideni kim bulmuştur. Yarı hararetli, yarı soğuk yol alan nerede?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1049. Ey canımın canı; bensiz gitme!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V, 2195)
• Ey canımın canı! Ne de hoş salına salına gidiyorsun. Bensiz gitme, ey dostların hayatı, ey dostların canına can katan, gül bahçesine bensiz gitme!
• Ey gök, bensiz dönme, ey ay bensiz parlama, ey yeryüzü bensiz yeşerme, bitki bitirme, ey zaman bensiz geçme!
• Bu dünya da seninle hoş, güzel, o dünya da; bu dünyada da bensiz olma, o dünyaya da bensiz gitme!
• Ey apaçık bilinen, görünen; bensiz bilme! Ey dil; bensiz okuma! Ey göz;bensiz görme! Ey ruh; bensiz gitme!
• Gece ay ışığında yüzünü ak görür. Ben geceyim. Karanlığımı gideren, aydınlatan sen, bana bir aysın. Gökyüzünde bensiz yürüme!
• Diken güle sığındı, onun sayesinde ateşten emin oldu, kurtuldu. Sen bir gülsün, ben de senin dikeninim. Gül bahçesine bensiz gitme!
• Bu yola iz bilmeden düşene yazıklar olsun. Benim aradığım, izinde olduğum sensin. Ey izi görünmez dost, bensiz gitme!
• Bu Hakk yoluna bilgisiz düşene yazıklar olsun. Ey yolu izi bilen! Benim bilgim sensin, bensiz gitme!
• Başkaları sana "aşk" diyorlar. Halbuki ben sana "aşk sultanı" diyorum. Ey şunun bunun aklına, vehmine sığmayacak kadar yüce varlık! Bensiz gitme!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1050. Aşk kasabı ol, kibrin ve hiddetin kanını dök!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V, 2198)
• İnsanlann birbirlerine karşı duydukları hiddet, öfke; hep kibirden, kendini beğenmekten, kendilerini başkalarından üstün görmekten ileri gelir. Bu yüzden aklını başına al da, kibirden gönlünü temizle! Eğer kibirli olmak istemiyorsan, kibri bırak, alçak gönüllü ol!
• Hiddet, kızgınlık kendini beğenmekten, benlikten doğar. Sen ikisini de ayağının altına al! Onları kendine merdiven yap da, göklere yüksel!
• Sen nerede bir öfke görürsen, o öfkede kendini beğenmeyi ara! Benliği ara! Yürü git, Dahhak ol!32
32-Dahhak: Üç başlı bir yılan olarak tahayyül edilen efsanevî bir kahraman.
• Kendini beğenmekten ve öfkeden kurtuldunsa, bir köşeye çekil! Rahatça huzur içinde yaşa! Eğer bu iki huyla beraber yaşamaktan zevk alıyorsan git, gamlara dal! Bahtsız bir ömür sür!
• Köpekler gibi kızmayı bırak da, arslanların kızmasına bak! Arslanların kükreyişini gördüğün zaman da koyun gibi yavaş ol ! 33
33-Şırazlı Hafız merhum: "İki dünyada da huzur içinde yaşamak, dostlara lutuflarda, iyiliklerdebulunmak, düşmanları da idare ederek yaşamak gerekir." demektedir.
• Seni öfkelendirecek tatlı lokmayı yeme, hakkında; "Sen olmasaydın gökleri yaratmazdım!" denen eşsiz varlıktan lokma ye, onun kulu, kölesi ol!34
34-Peygamber Efendimiz hakkında söylenmiş bir hadîs-i kudsîde: "Habîbim, sen olmasaydın ben kainatı yaratmazdım!" buyurulmuştur.
• Yürü git "hüve"nin (=0'nun) kasabı, aşk kasabı ol. Kibrin ve hiddetin kanını dök! Ne zamana kadar bu iki köpekle beraber uyuyup kalacaksın? Artık aklını başına al, onlardan kurtul!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1054. Dünyayı birbirine katan hep senin sevdandır, senin sevdandır.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V, 2202)
• Sevgilim! Dünyayı birbirine katan hep senin sevdandır, hep senin sevdandır. Yaşayıştan duyduğum zevk de, hep senin tatlı lütfundan, hep senin tatlı lutfundandır.
• Gökyüzünün eteği incilerle, mercanlarla, la'llerle doludur. Gökyüzü, bunların hepsini, senin ayaklarının altına saçmak için toplamış, senin ayaklarının altına saçmam için toplamış.
* Aşıkların canları, seller gibi coşarak, köpürerek senin denizine doğru akmadadır, senin denizine doğru akmadadır.
• Sevgilim, aşıkların mahmurluğu, senin dün gece onlara sunduğun şaraptandır. Bense bugün harabım, senin yarın sunacağın şarabı düşünüyorum. Senin yarınını düşünüyorum.
• Senin gönlünün saflığına, tertemiz oluşuna dikkat ettim. Sonra senin yüzünde ben ay'ı gördüm, ay'ı gördüm.
• Ben senin yüzünde ay'ı görünce, sana; "Ay!" diye seslendim. Böyle seslenmekle ben, büyük bir suç işlediğimi anladım. Ay da kim oluyor ki, sana eş olsun! Ay da kim oluyor ki, sana eş olsun!
• Büyükler büyüğü Şemseddin Efendimiz şöyle diyor: "Gönül şehrini hep senin kavgan, gürültün kaplamış, senin kavgan, gürültün kaplamış."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1055. Arılar, karıncalar gibi yüzlerce ev yapsan, yine seni
kimikimsesiz, evsiz barksız bırakırım.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V, 2204)
• Eğer sen bana aşıksan, ben seni perişan ederim. Beni iyi dinle! Şu fanî dünyada az ev yap, sonra onu yıkar, viran ederim, beni iyi dinle!
• Arılar gibi, karıncalar gibi yüzlerce ev yapsan yine seni kimi-kimsesiz, evsiz barksız bırakırım, beni iyi dinle!
• Sen erkek, kadın bütün insanların sana hayran olmalarını, sana karşı duydukları sevgi ile mest olmalarını istiyorsun. Fakat ben, seni mest etmeyi, seni şaşkın hale getirmeyi istiyorum.
• Mademki Halil'sin, ateşten hiç korkma, emin ol! îçin rahat etsin! Ben ateşi sana yüzlerce gül bahçesi yaparım, beni iyi dinle!
• Sen, Kaf dağı olsan; seni hızlı hızlı dönen değirmen haline getirir, seni fırıl fırıl döndürürüm, beni iyi dinle!
• Sen belki de hünerde zamanın Eflatun'u, Lokman'ı olsan, seni bir bakışta hiçbir şey bilmez bir hale getiririm, beni iyi dinle!
• İsmail gibi seni kurban etmek istemem. Boğazına bıçaklar sürmem. Ne el görünür, ne yara görünür, beni iyi dinle!
• Ben devlet kuşuyum. Senin başına gölge düşürmek lutfunda bulundum. Böylece seni eşsiz, üstün bir padişah yapacağım, beni iyi dinle!
• Kendine gel de, az oku! Lüzumsuz kitaplarla kendini yorma! Sus, sabırlı ol! Ben seni kitap yapayım, ben seni Kur'an'ın ta kendisi yapayım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1056. Temiz, lekesiz bir gönüle sahip olan herkes, gönül sesi ile balçıktan meydana gelen bedenin sesini ayırdeder.
Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün,
(c.V, 2130)
• Ey aşıklar, ey aşıklar! Onun yüzünü görenin aklı başından gider, huyu değişir. Deli divane olur, kendinden geçer.
• Kendine gelince, sevgiliyi aramaya koyulur. Onda dünya sevgisi kalmaz Dükkanı bile yıkılır. Zerredeki su gibi, yüz üstü sürünerek ona doğru koşar durur.
• Aşk yolunda mecnun olunca, gökler gibi dönmeğe başlar. Böyle bir hastalığa tutulan, sonunda onun dermanını bulur.
• Aşk, nice gönülleri yaraladı. Nice uykuları kaçırdı. Onun büyüleyen nergis gözleri Firavun'un sihirbazlarının bile ellerini bağladı.
• Bütün padişahlar o benzeri olmayan sevgilinin dilencisi; bütün güzeller onun güzelliğinden kırıntılar almışlardır. Arslanlar bile onun mahallesindeki
köpeklere karşı kuyruklarını kısmışlar, ona teslim olmuşlardır.
• Göklere bir bak, ermişlerin kalesini seyret! Onun burcunda, kale bedeninde nice ışıklar var, nice meş'aleler yanıyor.
• Ey karanlık gecelerde, göklerde parlayıp duran ay, sen onun yüzünü mü gördün? Güzelliği, nuru ondan mı aldın? Ey gece! Sen onun saçlarını mı gördün? Hayır hayır, olsa olsa onun siyah saçlarının bir telini mi gördün?
• Bu gece siyah elbiseler giymiş; her halde yaslı olacak; kocası ölmüş bir kadın gibi siyah elbiselere bürünmüş.
• Ey gece! Bu feryadıma, bu fıganıma senden yardım istemiyorum. Çünkü, sen de benim gibi onun çevgeninin önünde bir top gibi yuvarlayıp duruyorsun.
• Onun çevgenine top olan, saadet topunu elde eder de, gönül gibi onun çevgeninin önünde top olur, başsız ayaksız koşar.
• Sen aşka dayan, çünkü aşk baştanbaşa odur, onun yüzüdür. Onun gözüdür. Bu tarafa dönmüştür. Seni gözetmektedir. Zaten aşkın varlığı yüzünden gözden, görüşten başka bir şey değildir.
• Aşkın şekli yoktur. Fakat işi gücü şekil yapmaktır. Ey gönül! Sen bir türlü şekilden suretten geçemiyorsun. Çünkü onun cinsinden değilsin.
• Temiz, lekesiz gönüle sahip olan herkes, gönül sesi ile topraktan meydana gelen bedenin sesini ayırt eder. Bu ses onun ceylan şekline girmiş arslanının kükreyişidir.
• Bu aşk bana misafir oldu. Canımı vurdu, yaraladı. Bu aşk, herkese nasip olmaz. Bu sebeple bu hal bana yüzlerce lütuftur. Yüzlerce ihsandır. Bana vuran, ele, kola yüzlerce aferin.
• Ben elimden, ayağımdan vazgeçtim, araştırmayı bıraktım. Ey araştırması ile bizim araştırmamızı süpüren, yok eden aziz dost!
• Ne zamana kadar; "Hey gönül!" deyip duracaksın? Şu gönül sevdasından vazgeç de sus artık! Gönül onun "Hu" sesini duyunca, artık benim hay ve huyumun bir değeri kalmaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1057. Sana misafir olan can, ekmek yerine neşe yer.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün, Müstefilün,
(c.V, 2138)
• Ey aşk! Sen mi daha biçimlisin, hoşsun, yoksa senin bahçen mi, bahçendeki elma ağaçları mı daha düzgündür? Ey özlem duyanlara canlar bağışlayan yeni ay, bir doğ, bir dön!
• Ey güzelliği ile halkın başını döndüren aşk! Sen göklere merdiven dayarsın. însana kanatlar verirsin. Aynı zamanda herkesin başını belaya sokarsın. Yüzlerce kavgaya salarsın.
• Ey aşk! Sen ne güzel huylusun, ne güzel yüzlüsün. Ey aşk; sen eğlenmeyi, işreti de çok seversin, eşine, dostuna neşeler verirsin.
• Ağaçlar oynamayı senden öğrenirler. Ter ü taze tomurcuklar, seninle dala ayak basarlar. Yapraklar da meyveler de senin ab-ı hayat kaynağından içerler, mest olurlar.
• Bahçesinden armağan olarak hazanı olmayan bir bahar istediği içindir ki, senin güller saçan rüzgarınla, yapraklarını döküp saçmadadır.
• Senin neşe bahçelerinde, ne de hoş davetçilerin var? Sana misafir olan can, ekmek yerine neşe yer.
• Tedbirlere giriştim, fayda etmedi. Gönül zincirlerini kırdı da, canı çeke çeke, sürüye sürüye senin şadırvanının önüne getirdi.
• Orada ne bir inatçı görüyorum, ne de soğuk kişi. Orada her an bir hayat var. Her an ucuz, bol ihsanlardan bir ihsan, bir lutuf var.
• Kıyamete kadar, senin yüzünün güzelliğini anlatsam, hiç durmadan vasıflarını sayıp döksem, bitiremem, aciz kalırım. Senin uçsuz, bucaksız denizin bir çanak su almakla biter tükenir mi?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1058. Ben sözü aşkla söylüyorum. Çünkü dersi aşktan alıyorum.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. V, 2165)
• 0 yokluktadır, 0 yokluktadır, 0 yokluktan doğandır, 0 yokluktadır. 0 her şeyi bilir.
• 0 latîftir, 0 latîftir, 0 emîrdir, emîrdir. 0 mülk ve saltanat sahibi bir emîrdir.
• 0 sığınaktır, o sığınaktır. 0 her günahkarın, her suçlunun sığınağıdır. 0 ışıktır, 0 ışıktır. 0 eşi benzeri olmayan bir ışıktır.
• 0 sakinliktir, 0 sakinliktir. 0 her deliliği teskin eder. 0 cihandır. 0 pek tatlı bir cihandır.
• Sen sırrını ona söyleyince 0 bütün aleme söyler. Gizlesen de bil ki, 0 her gönülde olan sırrı bilir.
• Herkes seni terk etse, 0 seni yalnız bırakmaz. Gel de şu devlet gölgesine gır! 0 kaçırılmaya imkan bulunmayan bir padişahtır.
• Sen O'nun harmanına git, 0 seni canlandırır, yetiştirir, geliştirir. Ey can! Sen Onun eteğinin altına sığın! 0 kılıcı da, oku da sana değdirmez.
• 0 ne buyurursa; "Duyduk, itaat ettik." de! Neden korkuyorsan, O'ndan seni ancak 0 kurtarır, 0 kurtarır.
• Küfür olsun, günah olsun, isterse kapkara şeytan olsun, bütün bunlar O'nun güneşinin ışığında aydınlık veren bir dolunay olurlar.
• Ben sözü aşkla söylüyorum. Çünkü dersi aşktan alıyorum. Ben canımı O'nun önüne koyuyorum. O'na peşkeş çekiyorum. 0 pek az şey kabul eder. Her şeyi kabul etmez.
• Benim perde arkasında bir putum var. Bu dünya putu pek güzeldir. Ama o ölü bir puttur. Onu diri sanarak bağrına basma! Çünkü o soğuktur, zemheridir.
• 0 şık, süslü elbiseler giymiştir. Yüzlerce hileler düşünmektedir. Genç görünmeğe çalışıyor ama, o binlerce eşten arta kalan kart bir varlıktır.
• Gönlüm coştu, yüzlerce kaynak akıtmak istiyor ama, dünya putu yolumu kesti. 0 yol kesmesini pek iyi bilir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1059. Kalbleri kırık, mahzun kişilerin evlerine ışık ol!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. V, 2164)
• Ey benim canım! Gün geçti gitti ise gitsin, sen geceleyin mest olanlara misafir ol! Bir gece sabaha kadar kendinden geçmiş olanlara misafir ol!
• Ey güzeller Yusuf'u! Yakupların gözlerinin önünden ayrılma! Bu geceyi bir Kadir gecesi yap! Kalbi kırık, mahzun kişilerin evlerine ışık ol!
• Biz uzak isek yakınlık göster, bize acı, rahmet ol! Biz çıplaksak bize hil'at ol, elbise ol! Biz zayıf isek bize sıhhat ol, biz dert isek bize derman ol!
• Küfür isek, bize iman ol, suç isek merhamet ol, bizi affet! Aç ve fakir isek, bize ihsan ol, cennet ol!
• Bekçilik ederek can davulunu çal! Şeytanı kovmak için şihaplar at! 36
36 Mülk Süresi, 67/5. ayete işaret var.
• Sen bir denizsin, dünya ise balık! Balıkların yaşamasını istiyorsan, onlara ab ı hayat ol!
• Karanlık gecelerde ay'ın bize misafir olması ne hoştur. Ey benim ay yüzlüm, geceleri yolculuk edenlere doğ, parla, onlara yol göster!
• Ey ıztıraplara düşmüş gönül; sus artık! Hayırdan, şerden bahsetme! Madem sırları meydana çıkaranın sırrı onun huzurundadır, ağzını kapa, gizle!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1060. Taş sana kavuşma hevesine düşer de yarılır, parçalanır.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V, 2157)
• Taş, sana kavuşma hevesine düşer de yarılır, parçalanır. Can da senin neşene, sevgin hevesine kapılır da kol kanat çırparak uçar!
• Senin aşkınla ateş erir, su olur. Akıl harap olur, yıkılır. Gözlerim senin yüzünden uykuya düşman olur.
• Sabır elbisesini yırtar, akıl, kendinden geçer. Ejderha olan aşkın ise insanları yer, taşları yutar.
• Yürüyüp gideni bağlama, gülmeyi ağlamaya çevirme, bu kuluna cefa etme. Çünkü onun senden başka, senin yerini tutacak kimsesi yoktur.
• Suyun derede aktıkça, sözlerim nasıl olur da düzgün olur? Bazen senden utanırım, nefes bile alamam.
• Senin aşkının gıdası nedir? Şu yanmış, kavrulmuş ciğerim, benim yıkılmış, harap olmuş gönlüm nedir? Senin için vefa kumaşının dokunduğu yerdir.
• Senin vasıflarını saymak, seni övmek için şarap küpü coşuyor, köpürüyor. Çeng coştukça coşmada; "Şarap içen yok mu?" demede.
• Aşk kapımdan içeri girdi, geldi, elini başıma koydu. Beni sensiz görünce;Yazıklar olsun sana !" dedi.
• Ben bu dünyayı yaşanması zor bir menzil olarak gördüm. îşleri karmakarışık, zorluklarla dolu. Gönül de elden gitmiş, ben de orada senin eline, ayağına kapandım kaldım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1061. Bulunduğun hale şükret! Cefadan değil, vefadan bahset!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefî'îlün
(c. V, 2149)
• Ey gönlü sözlerle dolu olduğu halde susan aşık; ötelerden bir haber var mı?Sen "(Hel eta)" süresini oku (=La feta)" nüktesini söyle! 37
37 Kur'an-ı Kerîm'in 76. "Hel eta" süresi "Dehr" ve "İnsan" adlan ile de anılır, bu surede insanın insan haline gelmeden önce maddî varlığının geçirdiği safhalara işaret edilir. "İnsanı erlik tohumundan yarattık, ona işitme, görme vasıfları verdik." diye buyurulmuştur. Bu surenin 8. ayetinden sonra Hz. Ali ve ehl-i beytine sevgi saygı duyulmasına işaret edilir." nüktesi odur. Ehl-i beytten olmayanlara değil, ehl-i beytine saygı gerekir.
• Can çadırını göklerin üstüne kur! Denizin gönlünden dalgalar kopar. Varlık tulumunu yırt. Şu iki üç sakayı bırak gitsin.
• Varlığından yola düşüp, benliğinden kurtulursan, iki dünyadan da vazgeçersin. Sen kimden çekiniyorsun; korkma söyle!
• Manevi incilerle dolu, la'l renkli şaraptan haberin var mı; yok mu? Gönlümüze kıvılcımlar saç, başımıza çık da şu sorulara cevap ver!
• Gökyüzü sakîsi neşeli bir halde; yeryüzü meclisinde şarap içenlerin, eğlenenlerin dudakları kupkuru. Bu iki halden gece ile gündüz meydana gelmiş. Neden bu böyle olmuş; söyle!
• Gökyüzünün gönlünden rahmetler yağmış, yeryüzünde bağlar, bahçeler, güller, yaseminler bitmiş. Sonbahar rüzgarı ise pusuda bekliyor. Bu neden böyle oluyor; söyle!
• Cimrilik, cömertlik, hayır, şer birbirinden ayrı değil. Bir de değil, iki de değil, iki görünen nedir, öyle!
• Ey mest olmuş bülbül, gelmekte olan kış mevsiminin rüzgarlarından, soğuklarından ne vakte kadar feryad edeceksin? Cefayı hatırlayarak feryad edip durma! Bulunduğun hale şükret! Cefadan değil de, vefadan bahset!
• Şu fanî dünyada, şu iki konaklık yolda hiçbir şükrün yok ki, şikayetsiz olsun. Yok ol, yokluğa dal da safa aynasını seyret, onu anlat!
• Cüz'ü bırak, küllden bahset! Dikeni bırak, gülden bir şeyler anlat! Onun sıfatlarından geç, zatına yönel, Allah'tan bahset
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1062. Ey balçığa bulanmış, kirlenmiş insan, şu tozdan, topraktan yıkan, temizlen!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. V, 2160)
• Dünyada hiç kimseyi görmedim ki, baştan başa kanatlı olmasın. Herkes isteklerınin havasında uçmada, herkes coşkun, herkes ateşli, herkes pusuda, herkes sevmek için bir bahane arıyor.
• Herkes aşktan meydana gelmiş, herkesin ciğeri yaralı, herkes dudağını yummuş konuşmuyor ama, herkesin can bahçelerinde şakayıklar açılmış.
• İyi, kötü bütün hakîkatler arslana benzerler, onlara dokununca alemi birbirine katarlar.
• Her insanın topraktan yaratılmış olan bedeninde nice gökyüzü güneşi vardır. Orada nice güçlü, kuvvetli kükremiş arslanlar ceylanlar şekline girmiş, gizlenmişlerdir.
• Bu gizli gerçek, insanların yaratılışı gibi balçık ile havadan doğmamıştır. Bu damatla bu gelinden, yani toprakla havadan çok eşsiz çocuklar doğmuştur. Ama bu hakîkatler onlardan meydana gelmemiştir. Bunlar görünmez alemde tasarlanmışlardır.
• Düşüncenin ayağı balçığa saplanmıştır ama, o nice yerleri dolaşır, Zuhal yıldızının bile üstüne ayak basar.38
38-Hz. Mevlana bir Mesnevî beytinde; "Ey kardeşim, sen düşünceden ibaretsin, geriye kalan bir yığın et, kemiktir." diye buyurmuştur.
• "Ey balçığa bulanmış, kirlenmiş insan; şu tozdan, topraktan yıkan, temizlen!" diye ta yücelerden peygamberler eliyle lütuf ve merhamet suyu akıtılmıştır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1063. Dilersen akik ol, elmas ol! Dilersen kerpiç ol, taş ol! Bu ülkeye o da lazım, bu da.
Müstef'ilün, Müstefiün, Müstef'ilün, Müstefilün,
(c.V, 2134)
• Dünyada böyle bir ay, böyle büyük bir varlık olamaz. Ey gönül aksak yürü, inada kalkışma! Beni savaşla korkutuyorsun. Haydi savaş bakalım, savaş!
• Biz ebediyet şarabı içmiş, Hakk sevgisi ile mest olmuş kişileriz. Sen ise akıllısın, hünerlisin; tanınmak istiyorsun, şöhret peşinde koşuyorsun.
• Sevgilinin aşkı ile can ver! Bu varlık, benlik dövüşü aşksız çözülmez. Ey ruh, burada mest ol! Ey akıl, sen de burada topalla!
• Onun aşk ayranına düşmüşsün. Zaten sen onun aşkından doğmuşsun. Esirsen yüzlerce fersah ileriye koş; bu puttan, bu güzelden kurtulmana imkan yok.39
39-Eski insanların kullandıkları "Fersah" mesafe , bugünün beş kilometrelik bir mesafesidir.
• Mümin isen o seni aramadadır. Kafir isen seni imana çağırmadadır. istersen bu tarafa git, sıddık ol, doğru bir insan ol. istersen o tarafa git, fırenk ol, sapık ol!
• Gözün onun bağında bahçesinde kalmış. Kulağın onun tatlı sözlerinde. Sen onun gelirine, ihsanına dal, bal arısı gibi ol! Onun hurma fidanına sarıl, salkım salkım meyve ver! insanlara yararlı ol!
• Gökyüzünün beli bükülmüş, onun okuna yay olmuştur. Su onun emrine uymuş çağlayarak denize doğru koşmadadır. Doğru isen git bir eren ol! İnsanca doğru yürümesini bilmiyorsan, eğri büğrü gidiyorsan, yengeç ol!
• Onun yüce, geniş bir ülkesi var. Nasıl olursan, ne olursan ol sen ona lazımsın. Dilersen akîk ol, la'l ol, elmas ol! Dilersen kerpiç ol, taş ol! 0 büyük ülkeye o da lazım, bu da.
• La'l isen de gel, taş isen de gel, onun bela seline düş, yuvarlana yuvarlana onun "Ehadiyyet" (=birlik) denizine doğru koş, koş da ilahî aşkla çırpınıp duran aşk denizine misafir ol!
• Bu deniz Hızır(a.s.)'ın ab-ı hayatına benzer. Ne kadar içersen iç eksilmez. 0 denizin suyu eksilirse, senin gönlün de o zaman daralsın, senin canın sıkılsın.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1064. Hepimiz, bütün insanlar, ayrı ayrı dillerle dosta sesleniriz. Hepimizin duygusu bir ama, dillerimiz ayrı.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün,
(c. V, 2173)
• Akıl çengimdem benlik, senlik telini kopar; onun yerine sevgi telini tak! Vakit geçirmeden gönül nağmelerini seslendirmeye başla, bir benim için çal, bir de senin için çal!
• Bütün insanlar, ezelden geldiğimiz için, oraya karşı duyduğumuz iştiyakta, özlemde birleşiriz, bir oluruz, ama söze başlayınca hepimiz ayrı ayrı dillerle dosta sesleniriz. Hepimizin duygusu bir ama, dillerimiz ayrı.
• Bir mağaraya girince Hz. Muhammed'le, Hz. Ebubekir gibi oluruz. Birbirimize çok yakın oluruz. Çünkü ikilik benim için ayrı bir mağaradır, senin için ayrı bir mağaradır.
• Çeşitli hadiselerle çalkanıp duran ve manevî dikenlerle dolu olan şu dünyada çok sefer ettik, çok dolaştık durduk. Artık sen ayağından benlik senlik dikenini çıkar at!
• Ey gönül, sen kendi Mesîh'inin gölgesine sığın da orada mest bir halde yat, uyu! 0 gitmiş idi, onu kaybetmiştik. Sen de ben de onun için ağlayıp inlemede idik.
• Ben altın sevdasına düştüm. Dünya malı için didinip duruyorum. Sense ey baş, ibadetle meşgulsün. Secde edip duruyorsun. Evet, senin de işsiz güçsüz durman doğru değildir. Benim için de işsiz güçsüz durman doğru değil.
• Beni arayan kişi, beni senin mahallende aramalı. Çünkü ikimiz Leyla ile Mecnun gibiyiz. Birisi Leyla olsa, ancak sen olabilirsin. Mecnun olsa o da ben olabilirim.
• Sus ki, susmak bana da övünülecek bir şeydir, sana da. Söylemede sabredememek, durmadan konuşmak sana da ayıptır, bana da.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1065. Ondan başka hiçbir şeyden bahsetme!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V, 2219)
• Ben, bir ay yüzlü dilberin kölesiyim. Bu yüzden benim yanımda ay'dan, ay ışığından, şekerden başka şeylerden hiç bahsetme!
• Dün deli oldum, aklımı kaybettim. Aşk, beni gördü de dedi ki, "Ben geldim, aklını başına al, artık bağırıp çağırma, elbiselerini yırtma, hiç söylenme!"
• Ben dedim ki: "Ey aşk! Ben başka bir şeyden korkarım." Aşk dedi ki "Ondan başka bir şey yoktur. Yalnız ondan bahset, ondan gayrısından söz açma!"
• Ben senin kulağına gizli bir şeyler söylemek istiyorum. Başını salladı da"Evet!" dedi. "Sen bana yalnız sır söyle, başka bir şey söyleme!"
• 0 sırada can gibi bir ay, gönül yolunda belirdi. Gönül yolunda sefer etmek ne hoştur, ne güzeldir; hiç sorma!
• Ben dedim ki: "0 ay yüzlü güzel, acaba melek midir; insan mıdır?" Aşk cevap verdi de dedi ki: "0 ne melektir, ne de insan, bunu bana hiç sorma!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1066. Sen ve ben!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V, 2214)
• Sevgilim! Sen ve ben, iki ayrı beden, iki ayrı suret, fakat bir can, bir ruh olarak avlunun kapısında oturduğumuz zaman ne mutlu bir zamandır.
• İkimiz birlikte meyve bahçesine girince, bahçenin rengi ve kuşların ötüşleri, bize can bağışlar, ab-ı hayat sunardı.
• Gece olunca, gökyüzündeki yıldızlar bizi' seyretmeğe geldikleri zaman sen ve ben onlara kendi ay'ımızı gösterirdik, yani birbirimizi gösterirdik.
• Sen ve ben senlikten ve benlikten kurtularak, sensiz ve bensiz olarak zevk yönünden manen birleşiriz, bir oluruz. 0 zaman perişan hayalleri, yersiz endişeleri, boş düşünceleri bırakırız. Ne güzel neşeleniriz, mutlu oluruz.
• Fakat bunların ve duyulan manevî zevklerin hepsinden de daha çok şaşılacak bir şey ki, sen ve ben şu anda burada, aynı yerde, aynı köşede bulunduğumuz halde, aynı zamanda hem Irak'ta, hem de Horasan'da yine beraber bulunuruz.
• Sen ve ben, görünen maddî suretimizle, bedenimizle, şu yeryüzünde kederlerle, ızdıraplarla dolu, gizli dünyadayız. Öbür suretimizle, manevî yüzümüzle ebedî cennette huzur ve tatlılıklar içindeyiz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1067. Ben, benzeri olmayan bir mana ay'ının kuluyum.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c.V, 2219)
• Ben benzeri olmayan bir mana ay'ının kuluyum, kölesiyim. Bana yalnız ay'dan bahset, onun nurundan söz aç, onun tatlılıklarını anlat! Ondan başka bir şeyden söz etme!
• Dünya zahmetlerinden, sıkıntılarından bahsetme de, gizli defineden başka hiçbir şeyden söz açma! Eğer gizli defıneden haberin yoksa, kendini yorma, zahmet etme, bize başka bir şey söyleme!
• Dün perişan bir halde idim. Adeta deli, divane oldum, aşk beni gördü de dedi ki: "Feryad etme, elbiseni yırtma, hiçbir şeye aldırma; işte ben geldim."
• Ona; "Ey aşk!" dedim. "Ben başka bir şeyden korkuyorum." 0; "Başka şey yok!" dedi. Ondan hiç söz açma!
• Ben senin kulağına gizli sözler söyleyeceğim. Aşkımdan bahsedeceğim. Fakat, sen yalnız "peki", "evet" diye başını salla, başka hiçbir şey söyleme.
• Aşk yolunda, gönül yolunda can huylu, ilahî nurlar saçan bir ay beliriverdi. Gönül yolunda sefere çıkmak, yol olmak ne de güzel, ne de hoş. Sakın bundan hiç söz etme!
• "Ey gönül!" dedim. "Bu aşk yolunda beliriveren ay, ne biçim bir ay?" Gönül; "Bu senin anlayacağın bir şey değil. Bunu geç, bundan hiç bahsetme!" diye bana işaret etti.
• "Bu gönül yolunda beliren ay yüzlü güzeller güzeli, melek midir; yoksa insan mıdır?"diye sordum. "Bu" dedi, "Melekten de başka bir şey, insandan da. Sen bundan hiç söz etme, bir şey sorma!"
• "Bu nedir?" dedim, "Söyle! Bunu görünce kendimden geçtim. Altüst oldum." "Sen altüst ol, kendinden geç, fakat, ondan hiç söz açma, ne olduğunu sorma!"dedi.
• Ey şu hayallerle insanı oyalayan; güzel nakışlarla, şekillerle dopdolu olan dünya evinde oturup kalan kişi; kalk şu evden çık, pılını pırtını topla al götür! Bu hususta hiçbir söz söyleme!
• "Ey gönül!" dedim. "Gel, bana babalık et de söyle; sevmek Allah'ın huyu değil mi?" "Evet" dedi, "Bu böyle ama, ey babasının canı, bu hususta da sen hiçbir söz söyleme!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1068. Şu gaddar dünyadan bahsetme, onu bırak!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. V, 2187)
• Sevgilim; tembellik etme! 0 saçlardan bahset; o gül yanağı anlat!
• Can bahçesinden iki üç gül demeti yap! Sen bize o gül bahçesinin hikayesini söyle!
• Senin güzelliğinden söylenecek çok şeyler vardır. Melali bir tarafa bırak da o güzellikleri çok çok söyle!
• Dünyada dostu yad etmekten daha hoş ne vardır? Böyle sessiz sedasız durma! Gel, dosttan haber ver, dosttan bahset!
• Dün ne söylemiştin de beni coşturmuştun? Gel, bugün de o sözü bir kere daha tekrar et!
• Şu gaddar dünyadan bahsetme, onu bırak! Sen, gizli şeyleri bilenin lutfundan, ihsanından bahset!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1069. Senin gibi bir sakî her an bana Mansur şarabı sunarsa, bende akıl düşünce kalır mı?
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V, 2209)
• Ey yüzünden her zaman yeni bir nur parlayan güzel, ey nuru her an yeni bir güneş meydana getiren sevgili!
• Eğri otur da doğru söyle; senin gibi bir sakî, her an bana Mansur şarabı sunarsa bende akıl, düşünce kalır mı?
• Ateşle şişeyi çatlatmamak kimin elinden gelir? Yahut taze üzümden yıllanmış eski şarabı kim çıkarabilir?
• Gönlü uyanık kişilere çok çok şaraplar sunarak, onları coştur. Şu köhne dünyayı onlara tazeleştir.
• Sen işi gücü zevk olan bir aşıksın. Senin devletin ebedî olsun. Her günün bayram günü olsun. Her günün yeni bir düğün dernek olsun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1070. Bir ölüye sesleniş.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c. V, 2180)
• Şu kirli dünyadan göklere doğru yüksel, ruhun şad olsun, ötelerde manevî yürüyüş yap!
• Kötülüklerle dolu, günah ateşleri ile yanıp kavrulan bu dünya şehrinden sıçradın, çıktın. Neşe ile kurtuluş evini yurt edin, orada yaşamaya başla!
• Ey ruh! Şu dünyada içinde yaşadığın beden öldü, yok oldu ise olsun. Ser o bedeni yaratana git! Beden yıkıldı, toprağa düştü ise düşsün. Sen kendin baştan başa can ol, ruh ol!
• Ecel gelip çattığı için yüzün safran gibi sararıp soldu ise üzülme, ötelerde erguvan renkli lalelikte oturmaya başlarsın.
• Ahbaplarından, dostlarından ayrıldın, yapayalnız kaldıysan, gam yeme, dostlukla Hakk'a yakın ol!
• Eğer sudan o ekmekten uzak kaldıysan, sen kendin manevî ekmek ol da canlara, gönüllere güç kuvvet ver!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1071. bende kendi kokusunu buldu.
Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. V, 2235)
• Sevgilim, senin gül bahçesi gibi olan yüzünün hayali geldi. Bana dudaklarından şeker destanları getirdi.
• Ona dedim ki: "Mademki, sen canın içindeki her gizli şeyi biliyorsun. Böyle olduğu halde, can ve cihan nasıl oluyor da senin aleminden habersizdirler?"
• Sen nesin? Nereden geldin? Nerelisin? Asıl vatanın neresidir? Nasıl bir cevhersin, madenin nerededir?
• Ancak, aşk yol gösterdi de beni çekti, sana getirdi. Bu yüzden ben önce aşkın kuluyum, kölesiyim.
• Sonra senin o elini, benim kan ağlayan gönlümün üstüne koydu da; "Bu kimindir?" diye sordu. Ben utanarak ona yavaşça; "Senindir." dedim.
• Sonra güzel gözleri ile gözlerime baktı. "Peki, bunlar nedir? Kimindir?" diye sordu. "Bunlar senin inciler saçan iki nemli bulutundur dedim.
• Zağferan renginde olan ve kan ağlayan gönlümü, lale bahçesi sandı. Ona;"Ey gül yanaklı, yanılma, bu gördüğün lale bahçesi değil, bunlar senin gül bahçesi gibi olan güzel yüzünün aksidir, nakşıdır."dedim.
• 0 beni kokladı, her neremi kokladı ise, bende kendi kokusunu buldu. Ona dedim ki: "Gül yanaklı güzelim, iyi bak, senin canın hakkı için söylüyorum, ben böyle bulduğun gibiyim."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1072. Göklere çıkan gizli merdivenden cimriler, kötü kişiler yararlanamaz.
Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün
(c. V, 2257)
• Allah'ım ben senin büyüklüğünü, üstünlüğünü, güzel sıfatlarım yazınca, kalem aşkından, hayranlığından yarılır. Sen'in gibi eşsiz bir varlıktan ayrı düştüğüm için aklım şaşırır, yolunu kaybeder.
• Ben Halil İbrahim gibi aşk ateşine düştüm, yanıyorum. Fakat Sen'in ateşinin alevlerinden şikayetçi değilim. Amansız gamından, verdiğin sayısız dertlerinden de baş çekenlerden değilim. Çünkü Sen'i seviyorum.
• Allah'ım, müşkül işlerimi kolaylaştır! Sen bana gönül ver, gönül ihsan et! Çünkü beni gönülsüz yaptın, bende gönül bırakmadın.
• Ey dost! Bana gül bahçenden başka bir menzil verme!
• Melek, insan, peri, padişah, ordular, güller, güneş, müşteri yıldızı hepsi Ser'in sultanlık sarayının eşiğinin ihtişamından utançtadırlar.
• Bütün insanlar, yarattığın bütün varlıklar, karıncalar gibi Sen'in harmanını koşuyorlar, Sen'in nimetlerinden rızıklanıyorlar. Sen öyle cömert, öyle büyük bir ihsan sahibisin ki, bütün cihan, lütuflarının sofrasının bir nevalesi, bir lokmasıdır.
• Her derde Sen'in merhamet hazinen ne devalar veriyor, Sen'in mekansızlık alemin her mekana, her yere ne ihsanlarda, ne iyiliklerde bulunuyor sayılamaz ki!
• Beden, ten Sen'in nevalelerinin, rızıklarının peşinde; onları ummakta, gönül ise, senin cemalinin, güzelliğinin sevdasındadır. Ten, gözünü ekmeğine dikmiş, ona bakıyor. Gönül, Sen'in mana zevkini, can zevkini arıyor.
• Göklere çıkmak için kullarının önüne koyduğun gizli merdivenden cimriler, kötü kişiler faydalanamaz.
• Ancak emin kişilere, iyi kişilere merdivenini gösterirsin ki, ruhlar kervan oradan çıkarak Sen'in göklerine doğru yükselsinler.
• Ey gönül, sus artık söyleme! Artık onun gizli sırlarını araştırma; çünkü Sen onun gizli şeylerini bilmezsin. Ama o Sen'in gizli şeylerini bilir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1073. Sararmış, solmuş yüzümü gör de, bana hiç bir şey söyleme!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V, 2217)
• Sararmış solmuş yüzümü gör de, bana hiç bir şey söyleme! Sayısız dertlerimi seyret de, Allah aşkına olsun, hiç bir şey sorma!
• Kanlarla dolmuş gönlüme bak, ırmağa dönmüş gözyaşlarımı seyret! Ne görürsen geç hepsinden; neymiş, nasılmış diye bir şey sorma!
• Dün gece hayalin gönül evinin kapısına geldi de, kapıyı çaldı. "Gel!" dedi. Kapıyı aç, fakat hiç bir şey söyleme!"
• Senin verdiğin ıztıraptan, gamından feryad diye elimi ısırdım. "Ben artık seninim, elini ısırma, hiç bir söyleme!" dedi.
• "Sana bağlanan şu canı, ne zamana kadar dünyanın etrafında döndürüp duracaksın?" diye sordum. "Hiç ses çıkarma, nereye çekersem tez gel!" dedi.
• "Sussam, hiçbir şey söylemesem, gönlün buna razı olur mu?" dedim. "Bir ateş yaktın, yandırdın, alevlendirdin. Sonra da gir içine; hiç bir şey söyleme!" diyorsun.
• Benim bu sözlerime karşı sevgili gül gibi güldü de; "Gir ateşe!" dedi. "Gir de o ateş içinde yaseminler, yapraklar, çayır, çemenler gör ve hiç bir söz söyleme!"
• Aşk ateşi, baştanbaşa söz söyleyen gül oldu. Gül yapraklan ateşten dil kesildi de; "Bizi yaratan sevgilinin lütfundan, ihsanından, büyüklüğünden, güzelliğinden başka hiç bir söz söyleme!" dedi
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1074.. Gökyüzü senin matbahın, bütün insanlar da senin çoluk çocuğundur.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V, 2150) • Senin hilale benzeyen kaşlarını seyretmedikçe, bayram insana bir ferahlık vermiyor. Senin tokmağının şerefi olmadıkça davulun sesi çıkmıyor.
• Her nefeste gönlüm sana meyl ediyor. Sense her nefeste benden biraz daha usanıyorsun. Yazıklar olsun ki, gönlümün sana olan meyli, senin benden usanmandan utanıyor.
• Her güzellik ayetini senin ay'a benzeyen yüzün okudu. Dünyaya her çeşit saadet mayası senin ay yüzündür.
• Akan tertemiz sular senindir. Bağlar, bahçeler, fidanlar da hep senindir. Senin fidanın, senin tertemiz suyundan başka içmez.
• Mülkler, tahtlar senin, saraylar, bağlar, bahçeler dünyada ne varsa hepsi senindir. Seher rüzgarın esince ağaçlar neşelenir, oynamaya başlarlar.
• Gökyüzü senin matbahındır. Matbahta bulunanlar da yıldızlardır. Ateş, su senin malındır. Bütün insanlar da senin çoluğun çocuğundur.40
40- 1892 numaralı gazelde şöyle bir beyit vardır:
Gönlün gıdası, senin aşk mutfağından olunca, yeryüzü sofrasından el çekerek uzakta durmak gerek
• Aşk, senin en değersiz adın, gökyüzü en alçak damın. Güneşlerin parlaklığı bile, senin zevalsiz olan ay'ından bir ışıktır.
• Buluşma ümidine kapılınca ağacın hali değişir, yeşerir, boy atar. Ey ay yüzlüm; canın, gönlün hali nice olur?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1075. Sen kendini yabancı say, kendine yabancı ol!
Müstef'ilün, Milstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün,
(c.V, 2131)
• Ey aşık; hileyi bırak! Aklı terk et, divane ol, divane! Ateşin tam ortasına atıl, adeta gönlüne gir! Pervane ol, pervane!
• Kendini yabancı say, kendine yabancı ol! Hem de evini yık, harap et! Sonra gel; aşıklarla, aynı evde otur, onlarla düş, kalk!
• Git, gönlünü siniler gibi yedi kere yıka, kinden, nefretten temizlen! Sonra gel aşk şarabına kadeh ol!
• Sevgiliye layık olmak için tamamıyla can halini al! Mest olanların yanına gidince sen de mest ol mest!
• Güzellerin takdıkları küpelerin sohbet yeri, buluşma yeri onların yanaklarıdır. Güzel yanaklarla, güzel kulaklarla dost olmak istiyorsan; inci tanesi ol, inci tanesi!
• Düşüncen nereye giderse seni peşinden sürükler, oraya çeker götürür. Sen düşünceden vazgeç de, kaza ve kader gibi en ileride yürü, en öne geç!
• Şehvete kapılmak, heva ve hevese meyl etmek bir kilittir ki, gönüllerimiz onunla kilitlenir. Sen anahtar ol, anahtarın dişi ol!
• Mustafa (a.s.) Hannane direğini okşadı. Sen bir ağaçtan da aşağı değilsin ya, haydi Hannane direği ol, Hannane direği! 41
41 Medine'de ilk mescitte minber yoktu. Peygamber Efendimiz, bir hurma kütüğüne oturarak hutbesini okurdu. Üç basamaklı ilk minber yapılınca Peygamber Efendimiz, kenara alınan kütüğe oturmamış, minbere oturmuştu. Kütük Peygamber'den ayrı düşünce ağlamaya başlamıştı. Ona Hannane kütüğü dendi.
• Hz. Süleyman sana; "Kuş dilini duy, öğren!" diyor. Halbuki sen öyle bir tuzaksın ki, kuş senden ürker kaçar, sen tuzak olma, yuva ol, yuva!
• Bir güzel sana yüz gösterirse, ona ayna ol, onu içine al, onunla dol! Güzel sana karşı saçlarını yüzer açarsa, sen ona tarak ol, tarak.
• Zenginleştin, armağanlara, mallara sahip oldun da bunlara karşılık şükran olarak aşkı verdin. Malı bırak, mal şöyle dursun, sen aşka şükrane olarak kendini ver, kendini.
• Bir müddet ateş oldun, rüzgar oldun, su oldun, toprak oldun. Bir müddet de hayvan oldun, hayvanlık aleminde dolaştın. Madem ki, bir müddet can haline geldin, hiç olmazsa sevgiliye layık bir can ol, sevgiliye layık bir can.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1076. Söz herkese kolay görünür ama, binlerce kişi arasında onu anlayan bir kişi bile çıkmaz.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c.V,2141)
• Tatlı gülüşüne hayran olarak beden ve can onun kölesi olmuşlardır. Akıl ve fikirde onun güzelliğini görünce şaşırıp kalmışlar, gönül de onun ihsanlarına şükretmekle meşgul.
• Bizim başımızın dileği nedir? Onun insanı mest eden kadehi! Gönlümüzün isteği nedir? Devletinin ebedî olarak yaşaması!
• 0 bir leşin yanına varsa, leş dirilir kalkar. Yamalı bir hırka giyinmiş dervişin yanına varsa, dervişin hırkası parıl parıl parlayan bir atlas olur.
• Onun sureti, şekli hiç bir zaman gönlümden gitmedi, gitmez. Ona benzer, ona eşit kimse dünyaya gelmemiştir. Ve bundan sonra da gelmez.
• Dünyanın mülkü nedir ki, onunla övünsün? Aksine dünya onunla övünür:çünkü dünyanın sahibi odur.
• Ne mutlu o gönle ki, onun derdi, düşüncesi sensin; ne mutlu o köye ki, onun vergi alıcısı sensin.
• Aşk bizim sevgilimizdir. Bizce onun şekli, kılığı yoktur. Zaten onun gönlüne karşı suretin, şeklin ne değeri vardır?
• Sevgili bana dedi ki: "Ben bundan sonra sinekleri şekerden kovacağım. Ne mutlu o sineklere ki, onları kovan sensin."
• Felek bir hırsızdır. Ömür kesesini ondan koru! Onun tanesi tuzaktır. Onur dirisi de ölü olur.
• Sus artık; zaten söz herkese kolay görünür. Ama, binlerce kişi arasında onu anlayan bir kişi bile çıkmaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1077. Biz senin güzelliğinin mestiyiz.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c. V.2144)
• Dünyanın işi ne olursa olsun, o nerede? Senin işin nerede? îki cihan güzellerle dolu olsa, o güzeller nerede, senin kurnaz güzelin nerede?
• Farz et ki, dünyayı kıtlık kaplamış, ne yemek var, ne ekmek. Ey gizli, ey aşıkar Sultan! Senin zahîre ölçeğin, ambarın nerede?
• Farzet ki, dünya dikenlerle, akreplerle, yılanlarla dolmuş. Ey canın neşesi, sevinci; senin bağın, çiçeklerle, güllerle dolu gül bahçen nerede?
• Farzet ki, cömertlik ölmüş, hasislik herkesi öldürmüş. Ey bizim gözümüz, ey bizim gönlümüz! Senin lütfun, ihsanın, giydiğin süslü elbiseler nerede?
• Farzet ki, ayla, güneş, ikisi de yola düşmüş, gitmişler, görünmez olmuşlar;o kulağa, göze yardımcı olan güzelliğin, nurun nerede?
• Farzet ki, müşteriye inci satacak sarraf kalmamış, sen nasıl olur da ihsanlarda bulunmazsın? Senin inciler yağdıran bulutun nerede?
• Farzet ki, dünyada senin sırlarını söyleyecek ağız, dil kalmadı. Peki senin sırlarının coşması, köpürmesi nerede?
•Sen kendine gel de hepsinden vazgeç! Biz senin güzelliğinin, buluşmanın mestiyiz. Geç oldu, erken gel, senin meyhanen nerede?
• Bir yabancı gelmiş. Ezelî şarapla mest olanların yolunu kesmede. Niçin şehnelik, polislik etmiyorsun? Senin yiğitliğin, onu bunu yaralaman, kurduğun darağacı nerede kaldı?
• Ey sözler söyleyen, harfler saçan, sus artık! Mezarlıkta yatan, konuşmayan, susanlar gibi kulak kesil; halka tercümanlık etme! Kendi halin, senin hal yönünden, hal dile ile söyleyen sözlerin nerede?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1078. Ey akıl; yanımdan çekil git de, iyiden de kötüden de kurtulayım.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V, 2148)
• Ey oğul! Senin canına, başına yemin ederim ki, güzellikte eşin benzerin yoktur. Aynaya bak, kendi güzelliğini seyret! Aslında aynada görünen güzel sen değilsin. Senin ötende bulunan kimdir; biliyor musun?
• Kendi yanağını öp, kendi kulağına sır söyle, kendi güzelliğini seyret, kendi kendini methet!
• Sırrın mecaz değildir, bir gerçektir. Sen boş yere nazlanmıyorsun. Nazın senin kendin içindir.
• Ey akıl, yanımdan çekil git de, iyiden de kötüden de kurtulayım. Ey gönül, seni de istemiyorum, sen de benden uzaklaş da senin hak ettiğin sözleri söyleyerek seni kırmayayım.
• Sen hem babasın, hem oğul, hem şeker kamışısın, hem şeker. Senin yerini tutacak kim var; söyle!
• Kapadığın dudaklarını aç, değer biçilmez akîk nedir; söyle! Zaten akîk madeni sensin. Ben sana, nasıl baha biçebilirim?
• Ey oğul! Bu dünyada ne bitti ise, ne yetişti ise hepsi senin gölgendir. Ey oğul! iki dünyaya da gölge salan senin devlet kuşundur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1079. Hepimiz, bütün insanlar hep sana sığınmaktayız.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V, 2153)
• Ey başa gelen her bela için aman olan, kendisine sığınılan aziz varlık' Biz hepimiz, bütün insanlar, sana sığınmaktayız. Bizler hep senin emanındayız. Herkesin, her şeyin canı, Sen'in canının lütfu ile hoştur, güzeldir.
• Bütün dünyanın, bütün insanların manevî padişahı sensin. Herkesin, her şeyin aslı sensin. Mademki, Sen bizimsin; Sen'in olanlardan, sana mensup olanlardan bizim bir gamımız, bir şikayetimiz yoktur.
• Ey benim ay yüzlüm! Dün gece Sen'in gam bulutun ciğerime geldi de Sen'in dilinden bana sağdan soldan olmayacak yüzlerce şeyden bahsetti.
• Onun perişan sözleri yüzünden gönlüm sıçradı. Onun hayaline doğru gitti. Ey şeker huylum! Yaptığın her şey yerindedir, güzeldir. Bütün bu işler, bizlere layıktır.
• Ağzımıza Sen'in sevgi ateşin düşmüştür de, bu yüzden sana kavuşma hevesi ile, Sen'in dünyana ulaşma arzusu ile bizim canlarımız bu dünyada çırpınıp durmadadır.
• Sen'in aşkının yolunda ne bedenimde, ne de hanemde bir nişan, bir iz vardır! Sen'den perişan bir iz bulurum ümidi ile ben, ateş gibi gidiyorum.
• Bu değersiz kul, senin mücevherini gördü de kapında topalladı kaldı. Ey mücevherat sahibi! Ben Sen'in dükkanının yanında ayakta kalmış, içeri giremiyorum, bana acı!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1080. Güller, susamlar, bütün çiçekler senindir.
Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün
(c. V, 2256)
• Sen'in aşkınla kararsız olan kişi, sana kavuşunca karar bulur, huzura erer. Böylece, ayrılık dikeninle gönlü yaralanan kimse, Sen'in gül bahçene ulaşır da mutlu olur.
• Şu dünyada görülen güller, susamlar, bütün çiçekler, bütün gül bahçeleri Sen'indir, Sen'in yarattıklarındır. 0 güllerin, çiçeklerin solmaları, ölmeleri Sen'in sonbaharının hayırhahlığındandır. Onların topraktan baş kaldırmaları, tekrar hayata kavuşmaları, neşeli neşeli oynaşmaları da Sen'in ilkbaharının eseridir.
• Gerek yeryüzünde, gerekse göklerde bulunan canlı, cansız her varlık, her şey, her zerre aşıkların canları ve gönülleri gibi Sen'in aşkına düşmüşler de kararsız olmuşlardır. içlerinden yanıyorlar, koşuyorlar.
• Yarattıklarının hepsi de, Sen'in aşkınla yaşarlar. Sevdana taparlar. Bütün alem, Sen'in kudretli elindedir. Onlar, bazen Sen'in düşkünlerin, mestlerin olurlar. Bazen de Sen'in humarındadırlar.
• Varlıkların hepsi de Sen'in sevdana kapılmış, alt üst olmuşlardır. Neşeyi de, kederi de Sen'den almışlardır. Ne yazık ki, her şeyi Sen yarattığın halde, yarattıkların Sen'den habersizdirler.
• Yarattığın eserlerde Sen'in sıfatını sezmek, hadiselerde takdirini müşahade etmek ne tuhaftır? Mukadderata boyun eğerek şikayet etmeden Sen'in tecellilerini beklemek ne hoştur.
• Sen'inle beraber olunca, Sen'in sevgine ulaşınca, ölü ömrü, pörsümüş teni, ve donuk canı ne yapayım? Sayılı iki üç günlük ömür ne işe yarar?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1081. Sakın bizi bırakıp gitme!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün,
(c. V, 2143)
• Evin aydınlığı sensin, evi bırakıp gitme! Bizim zevkimizin, neşemizin tadısın, bizi gözet, gitme!
• Düşmanım seni aldatmaya kalkışır. Onun işvesine, tatlı sözlerine kanma! Canımı, gönlümü gamlar, kederler içinde bırakıp gitme!
•Allah aşkına, senin düşmanını da, benim düşmanımı da sevindirme! Düşmanın hilesine kulak verme, dostu incitme, gitme!
• Ey güzel, ona buna haset eden kişi, hiç kimse için iyi söz söylemez. SenKeremine ne layıksa, dosta onu yap, gitme! Elinden gelen lütfu, ihsanı dosttan esirgeme!
• Kötü kişiler gibi her nefeste kendini esen rüzgara kaptırma, vesveselerinin hepsini ateşe at, yak! Sakın bizi bırakıp gitme!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1082. Sen, bana gök şarabından, ilahî şaraptan sun!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2154)
• Kendine gel, eğri büğrü yalpa vurarak yürüyorsun. Yine ne içtin; ev ev, mahalle mahalle mest ve harap bir halde dolaşıyorsun?
• Kiminle arkadaş olmuştun? Kimden bir öpücük kapmıştın? Kimin saçlarını halka halka, tel tel çözmüştün?
• Hayır, hayır kim seninle dost olabilir? Ey bütün gözlerin ışığı güzel! Sen havuzdan havuza, dereden dereye gizli gidersin.
• Canın hakkı için doğru söyle! Gönlüm de, canım da senindir. Benim şışeye benzeyen gönlüm, sürahi sürahi şarap içmiştir.
• Doğru söyle; gizleme! Aşıklara arka dönme! Çeşme nerede; söyle de testi testi su taşıyayım.
• Dün gece hayalin aşıklar arasında beni arıyordu. Ne yazık ki, yüz yüze geldiğimiz halde bu kulunu tanıyamadı.
• Sonra kulunu, o eğri büğrü yürüyen kulunu tanıyınca dedi ki: "Hey! Eve gel; ne zamana kadar o tarafa bu tarafa gideceksin?"
• Benim bütün ömrüm odadan odaya, kocadan kocaya giden şaşkın kadınlar gibi; kötü ile, iyi ile, şerle, hayırla beraber yolculukta geçti.
• Ona; "Ey can Peygamberi" dedim. "Ey can ayetinin yeryüzüne inmesine sebep olan aziz varlık! Sen bana, senin içtiğin, sana sunulan gök şarabından, i-lahî şaraptan sun, sun da bu dünya dedikodusundan beni kurtar."
• Can Peygamberi bana dedi ki: "Ezel kıvılcımını ağzına götürürsen, ağzını da yakar, boğazını da. Sonra; 'Ah boğazım, ah boğazım!' diye bağırır durursun.
• Allah, her yiyenin lokmasını, onun kabiliyetine göre vermiştir. Boğazında kalacak lokmayı boş yere arama, arama!"
• Can Peygamberine dedim ki: "Canım da, gönlüm de sana kurban olsun Kusuruma bakma; sen bana can şarabı ver! Ben korkak kişilerden değilim ki, aşıkların hay-huyundan ürkeyim?
• 0 şarapla dost olmayan, o şaraptan ürken kişinin boğazı kesilsin. 0 yolda topallayan kişi bana düşmandır
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1083. Bizi görüşten mahrum etme, gözsüz bırakma! Çünkü sen bizim gözümüz, görüşümüzsün.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün,
(c. V.2174) • Ey kalender gönüllü sevgili! Neden üzülüyorsun? Gönlünü sıkıntılara sokuyorsun? Daraltıyorsun? Neden harabelerde yaşayan baykuşla ilgileniyorsun, onu düşünüyorsun? Sen üstün bir varlıksın, devlet kuşunun canısın.
• Salına salına gel, aşk uğrunda canlarım vermekten çekinmeyen aşıkların arasına gir! Sen de canınla oyna! Sen de bu uğurda canını vermeğe hazırlan! ey asıl yerinden yurdundan ayrılıp gelmiş olan aziz varlık! Sen, şimdi neredesin? Şu dünyada gurbette değil misin?
*Senin la'1 dudakların ayrılıp geldiğin madenin zenginliğini, ihtişamını bildirmededir. Sonunda sende bulunan o can incisini göstermeyecek misin?
• Sen pek güzelsin, pek latîfsin, pek zarifsin. Ay gibi parlak bir yüzün var. Aşıklara ne cilveler yaparsın? Ayrılığın ile onları ne belalara sokarsın?
• Öyle parlaksın, öyle güzelsin ki, can güzelliğine hayran olmuş da, bir halka şekline girmiş, gelmiş kulağına takılmış. Fakat sen, aşıklar arasına karışmayacak mısın? Hiç bir halkaya girmeyecek misin?
• Gönülden derdi, gamı aldın, gönlümüzü kederden, gamdan azad ettin. Gönül ilk şarabı yapan efsanevî hükümdar Cem'in küpü gibi oldu. Bu kadeh senin için parlar durur. Ey can! Artık meydana çık!
• Ey Tebrizli Hakk'ın Şemsi! Ey görüşümüzün aslı, temeli! Bizi görüşten mahrum etme! Gözsüz bırakma, çünkü sen bizim gözümüz, görüşümüzsün.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1084. Herkes sustu ama, gayb alemi, gizli alem dilsiz, dudaksız konuşmada, hutbe okumada...
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2159)
• Ey güzel! Mademki şarap var, sunmaktan çekinme; olmaz deme! Boş iki elini açıp da gösterme! Çabuk o şarabı testiden doldur, getir!
• Ey gam gideren çalgıcı! Bu testiye taş atma! Hakk kapısından bir testi su almakla onun ihsan deresinin suyu azalmaz.
• Hani Hz. Musa, bir mücize göstermişti. Bu mücizesi ile sihirbazlara bir iman kadehi sunmuştu. Onlar kendilerinden geçmiş, seve seve canlarını feda etmişlerdi. Ey sakî ! Sen de bize sihirbazlara sunulan kadehle şarap sun!
• Açıkça gel, şarabı apaçık olarak sun! Aşk şarabının apaçık sunulması daha iyidir. Ramazan olduğu halde, ilahî aşk şarabı yüzünden bugün herkese bayram günüdür.
• Geçen sene ölen kişi, sevgilinin yüzünden yine dirildi. 0 Mesîh huylu sevgilinin lütfu ile kefeni içinde gülmeğe başladı.
• Ey dirilmeyi, kıyameti inkar eden, aptalca konuşma! Bahar geldi. Onun bahçesinde, selvi boylular, çemen gibi yeniden topraktan bittiler, baş gösterdiler, gel de gör!
• Herkes sustu ama, gizli alem, dilsiz konuşmada, dedikodu nağmeleri ol maksızın dünyaya hutbe okumada...
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1085. Mumun sana ışık değil, karanlık saçmadadır.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2155)
• Söyle bakalım, bedeni ile dünyanın bir cüz'ü olan insan, nasıl olur da dünyanın dışında kalabilir? Islaklık ne zaman sudan kurtulabilir? Birincisi nasıl olur da ikincisinden kaçar, ayrılır?
• Ey oğul! Hiç bir ateş, bir başka ateşle sönmez. Benim gönlüm, aşk yüzünden kanlar içinde kalmış. Sen benim kanımı, kanla yıkama!
• Ne kadar kaçtımsa gölgem benden ayrılmadı. Kıl gibi incelsem de, beni vekil eden peşimden gelen yine gölgemdir.
• Gölgeleri ancak güneş giderebilir. 0 bir gölgeyi uzatır, kısaltır. Sen gölge ile oynamak hünerini güneşte ara!
• İki bin yıl gölgenin peşinden koşsan, sonunda geride kaldığını görürsün. Sen yine geridesin, gölge ileridedir.
• Hizmetin, çalışman, çabalaman suç sayılmıştır. Nimetin, sana zahmet olmuştur. Mumun sana ışık değil karanlık saçmadadır. Arayıp taraman senin elini ayağını bağlamıştır.
• Bunların sebebini sana anlatırdım, ama, senin gönlünün beli kırılır diye korkuyorum. Gönül şişesini de kırarsan, senin için o kırıkları tamir etmek yoktur.
• Benden duy, benden işit! Sana gölge de lazımdır, nur da. insana ikisi de gereklidir. "Kötülüklerden sakın (=itteku)" ağacının önüne başını koy da, gölge varlığın uzasın gitsin.
• Sen, Hakk'ın lütuf ağacından yetiştin, geliştin. Kanatların çıktı. Sus artık. Güvercinler gibi "bakara, bakara" demeğe kalkışma!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1086. Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da yeryüzünde kapı eşiğini makam edindi.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün,
(c. V.2170)
• Ey benim canım! Benim her yönümde, altı cihetimde de senin güzelliğinin resmi var. Ben her tarafta seni görüyorum. Aynada da parıl parıl senin yüzün parlamada.
• Aynasını ancak kendi miktarınca görebilir. Çünkü sen bu kadar güzellikle, bu ihtişamla aynaya sığamazsın.
• Güneş, seni ne vakit görebilirim diye, senin güneşinden sordu. Güneşin cevap verdi de, dedi ki; "Sen battığın zaman ben doğarım."
• Ey aşk! Işığı yedi kat göğe sığmayan akıl, nasıl oldu da senin tuzağına düştü, senin çuvalına girdi?
• Akıl, aşk harmanının ancak bir buğday tanesidir. Fakat bu buğday tanesi, senin kolunu kanadını bağlamıştır.
• Hakk'ın ebedî hayat denizine dalarak ebedî canı görünce, bu can sana kol ve kanat kesildi.
• Artık aşka sahip oldun. Sence şu mal mülk ne işe yarar? Bu alemin devleti yüksek mevkî, senin ulaştığın mevki'e ve devlete göre, ne işe yarar? Kaç pars eder?
• Sana karşı köpek nefsimiz, tilkilik edecek, hilelere baş vuracak, buna imkar var mı? Senin çakalına arslan bile secde eder.
• Ey benim canım! Gece gibi, gündüz gibi, elsiz ayaksız yollara düşmüş, koşup duruyorum. Çünkü gökyüzünden her an "gel" diye çağırdığını duymadayım.
• Senin nuruna karşı bizim karanlığımız da nedir? Senin güzel işlerine karşı bizim kötü işlerimizin ne değeri olabilir?
• Gündüzleri, senin ağacının altına düşmüş gölge gibiyiz. Geceleri de seher zamanına kadar dertten, eleminden emin olduğumuz halde ağlayıp, inlemedeyiz.
• Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği şevkle, neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da huzurunda kapı eşiğini makam edindi.
• Gönül denizi, senin insana değer verişinden, insana ikramda bulunuşundan köpürür, coşar. Fakat ben, senin sözlerine müştakım. Onun için dudağımı kapıyorum, susuyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1087. Benim canım sensin. Ben dünyaya meyleden gamlarla dolmuş olan kendi canımı istemiyorum, ondan vazgeçtim.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. V. 2162)
• Yine öyle bir coşkunluk halindeyim ki, canına yemin ederim. Beni ne biçim bağlarla bağlarlarsa bağlasınlar, hepsini koparır atarım.
• Benim aziz ömrüm sensin, ben fanî ömrü istemiyorum. Canına yemin ederim ki, benim canım sensin, ben dünyaya meyleden gamlarla dolmuş olan kendi canımı istemiyorum, ondan vazgeçtim.
• Bir su kabından su içsem, o suyun içinde senin hayalini görürüm. Canına yemin ederim ki, ben sensiz bir nefes alsam; onsuz neden yaşıyorum diye pişman olurum.
• Sen olmadan ben havalara yükselsem, göklere çıksam, siyah bulutlar içime gamlarla dolar, ağlarım. Canına yemin ederim ki, sensiz gül bahçesine girsem, kendimi zindanda hissederim. 42
42 Neşatî merhum beyti söylerken Mevlana'yı hatırladı:,
"Bağa sensiz bakamam çeşmime ateş görünür,
Gül-i handanı değil, serv-i hıramanı bile."
"Sevgilim, ben bağa sensiz bakamam, yalnız gülen gül değil servi ağacı bile gözüme ateşler içinde kalmış gibi görünür."
• Kulağım senin adından başka ses duymaz. Aklımın, fikrimin duyduğu şey, senin kadehinin sesidir. Canına yemin ederim ki, ben çok perişanım, yıkılmışım, gel de beni kaldır, canlandır.
• Ey beni doğru yola götüren azîz varlık! Mabette de maksadım sensin, mescitte de sensin. Sen, nereye yüz çevirirsen, canına yemin ederim ki, ben de yüzümü oraya çeviririm. 43
43 Arif bir şair de;
"Allah'ım; bazen kiliseye gidiyorum bazen mescide. Böylece ev ev seni arıyonım." diye söylemiştir.
• Ben aşkla konuşuyordum, diyordum ki; "Aşk arslandır. Ben de ceylanım." Fakat canına yemin ederim ki, ben arslanlardan kaçmak şöyle dursun, onları ben gözetirim, onlara bekçilik yaparım.
• Ey içten içe inkar eden; gizlice inkar etme! Canına yemin ederim ki, ben alına yazılan gizli yazıyı bile okurum.
• 0 bir türlü anlaşılamayan, neliksiz niteliksiz varlık, acaba şu kanlarla dopdolu gönlüme nasıl bir yakınlık gösterdi ki; canına yemin ederim, bütün yakınlarımdan uzak düştüm.
• Sen, kurbanlık canın bayramısın. Bütün aşıklar, senin kurbanlarındır. Canına yemin ederim ki, ben senin kurbanınım, beni matbahına çek al!
• Geceleri Tebrizli Şems'in aşkı ile uyuyamıyorum. Canına yemin ederim ki onun yüzünden zerreler gibi dağınık bir haldeyim
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1088. İnsanların yüzleri, senin yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım, dağlara sığınırdım.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2158)
• Sen'inle buluşma, sana kavuşma arzusuna kapılmıştım da, bu arzuda ısrar etmekte idim. Sen'in vefana erişmek için bu vefalı canımı vereceğim, ölüp gideceğim.
• Gönlümün arzu ettiği lütufta bulundun da gönlümü ferahlandırdın. Fakat bu Sen'in binlerce lütfundan ancak biridir. Ben, sana karşılık olarak ne yapabilirim?
• Bir tat tattırmasaydın, yeşillik yerden bitmezdi; gökyüzü Sen'in çağrını duymazdı da, böyle dönüp durmazdı.
• Gül fidanlarının dünyası, Sen'in kırmızı, yeşil renkli elbiselerine bürünmüştür. Gece yolcularının ümidi de Sen'in gündüzünün uyanmasına bağlanmıştır.
• İnsanlann yüzleri, Sen'in yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım. daglara sığınırdım.
• Cansız sandığımız varlıklarla, bitip boy atan bitkilerle bir samanlığa benzeyen dünya, Sen'in kehribarın olmasaydı; yokluktan nasıl meydana gelirdi?
• Sen'ın; "hay, huy" diye birbiri ardınca çağırman olmasıydı, toprağıngönlünden bu hay, huylar olur muydu? Bu sayısız bitkiler başkaldırır mıydı?
• Eğer sen çağrılmasaydın; bu dünyada senin ne işin vardı? Kendiliğinden bir lütuf gelir, çatar. Onu çeken kimdir? Ey gönül o kendiliğinden geliş de, sana Rabb'inin bir lütfudur.
• Zerre zerreye der ki: "Ne vakte kadar havada titreyerek oradan oraya uçup duracaksın? Zaten, hava da, zerre de hepsi Sen'in havana kapılmışlar, sevdana düşmüşlerdir.
• Şu hava da sabahın erken saatlerinden akşama kadar yüzlerce şekle girer, her şekilde de, her durumda da, Sen'in için çark vururlar, oynar dururlar.
• Havanın oyununu görmüyorsun ama, ağaçların oyunlarına bak! Yahut da, canın Rabb'inin huzurunda secdeye kapanışını seyret!
• Yeter, sen artık sus; sus da varlıkların her biri kendi sözüne dalsın. Bütün huylar, elbette senin dileğine aşık olmazlar.