Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
233. Süfîlerin şarabı üzümden yapılan şarap değildir.
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c.I, 496)
• Sağdan, soldan süfîler geldi. Kapı, kapı, mahalle mahalle; "Şarap nerede var?" diye dolaşıyorlar.
• Sufînin kapısı gönüldür. Mahallesi de candır. Sufîlerin şarabı da üzümden yapılan şarap değildir. Hakk şarabıdır.
• Sakî köpek ağzını açtı da; "Haydi!" dedi. "Bize aşık olanlar gelsin!" Bu çeşit şarap, üzümden yapılmayan Hakk şarabı; bu çeşit mestlik her mezhebde helaldir.
• Tövbeni boz! Böyle bir mecliste tövbe etmek; "Bir daha hata yapmayacağım!" demek, yüzbinlerce hatadır.
• Sen tövbeni bozunca zahitleri de çağır! Çünkü bugün davet günü, çağrı günüdür!
• Halk seni gözden çıkardı ise ne üzülüp duruyorsun? Artık senin yerin yurdun aşıkların göz bebekleridir.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
234. Gören göz can gözüdür. Can gözü de pek hoştur!
Müfte'ilün, Mefte'ilün, Fa'ilat
(c.1, 509)
• Bir gün doğan kuşu kaza dedi ki: "Benim yaşamakta olduğum ova pek gü-
zeldir!" Kaz da; "Gecen hoş olsun!" dedi. "Burası bana daha hoş, daha güzel geliyor!
• Burada benim içim rahat, başım hoş! Ben başımı koyup yatayım. Senin, için rahat başın hoş olmadığı için ovada yol al, uçmağa devam et!"
• Benim durduğum yer karanlık da olsa Yusuf orada bulundukça orası bana hoşdur, güzeldir!
• Dost kuyunun dibinde bulunsa kuyu dibi hoştur! Dost yücelerde, dağlar başında olursa dağlar başı da hoştur, güzeldir!
• Feryat eden bülbülün gül bahçesinde olması, söz söyleyen papağanın şeker yemesi de hoştur!
• Gökyüzünde bu eşi bulunmayan mavi kubbedeki parıltı, meleklerle, ruhların tesbihlerinin oraya akseden hoş parıltısıdır.
• Madem ki Allah sana lütuflarda bulundu, gönlünü hırstan, dünya isteklerınden temizledi, haydi git, sen de bir gönül elde etmeğe bak çünkü gönül pek hoştur.
• Güzel yüzün aynaya düşen hayalini seyretmek hoştur, ama o hayalin sahibi olan diri güzelin kendisini seyretmek elbette daha hoştur!
• Güneşin ışığı loş bir yere düşünce orada sayısız zerrelerin elsiz, ayaksız oynadıkları görülür. Onları oynatan güneş değildir. Onları hoş bir şekilde oynatan Hakk'ın nürudur.
• Yeter sus artık! Sen de göz gibi gör, fakat söyleme! Baş gözünü arama! Gören göz can gözüdür. Can gözü pek hoştur, pek hoş!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
235. Öyle bir şarap vardır ki, o şarap varı yok eder, yok'u da var!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, FS'ilat
(c.I, 515)
• Yine mest bir halde hakîkat meyhanesine geldik. Kendimizden geçtik de artık yücelmeyi, alçalmayı düşünmez olduk.
• Mana şarabı içerek mest olan canların hepsi de hoş, hepsi de neşeli neşeli oynayıp duruyorlar. Ey güzeller siz de el çırpın, el, el çırpın!
• Yalnız biz değil, meyhane de mest oldu, altüst oldu. Şarap küpü devrildi, sürahi kırıldı, döküldü.
• İhtiyar meyhaneci de bu coşkunluğu görünce dama çıktı, damdan aşağı atladı.
• Onu öyle bir şarap mest etmişti ki, o şarap varı yok eder, yok'u da var eder.
• Şişeyi kırdı. Parçalarını her tarafa saçtı. Bir çok kişilerin ayaklarını yaraladı.
• Şu durumda başını ayağından fark eden var mıdır? Herkes mest olmuş, Elest meyhanesinde yıkılmış kalmış.
• Şarabı sevenlerin hepsi de işretteler, içiyorlar. Ey tenperest, neşe aleminde "ten tennin" sesini duy!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
236. îlkbahar gelince hor görülen, ayak altında ezilen toprak süslenir, güzelleşir.
Miifte'iliin, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c.I, 514)
• Gönül evini yine güvercinler ele geçirdi. Gönül hoşa gitmeyen seslecle doldu. Yani gönül evini nefsanî istekler, çirkin hayaller doldurdu. însan kendinde bulunanı unuttu, kendi yaratılışını hatırına getirmedi.
• Düşünmedi ki: Ruhlan yaratan büyük ve eşsiz yaratıcı, balçıktan bir ayna yapmış, ona bakmıştı.
• Yaratıcı, aynada yüzlerce şekiller görmüştü, yüzlerce süretler görmüştü. Gördüğü şekillerin, suretlerin hepsi de belirsizdi. Ancak kendi manevî şekli, kendi manası kolayca görülüyordu.
• Ruhlar harmanının sonu, kıyısı, kenarı yok! Ancak çok küçük bir karınca o muazzam, o akıl almaz harmandan pek küçük bir şey alabildi.
• Ey zavallı insan, gurura kapılma! Dünya seninle dolsa, kar gibi her tarafı kaplasan, güneşin sıcaklığı vurunca erir, yok olur gidersin.
• Ey kar yığını! Eri, yok ol! Baştan başa toprak ol, toprak ol da bir bak ilkbahar gelince, hor görülen, ayak altında ezilen o toprak nasıl süslenir, güzelleşir!
• Ayak altında çiğnenen o değersiz toprak, insana balçık olur da şereflenir. Derecesi yücelir. Öyle bir hal alır ki parlaklığı ile iki dünyayı da aydınlatır.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
237. Sen zamanımızın bir Yusuf'usun!
Mucizen de insanları büyüleyen güzel yüzün!
Mefa'ilün, Fe'ilatiin, Mefa'ilün, Fa'iliin
(, 485)
• Sevgilim senin güzel, parlak mahmur gözlerine, büklüm büklüm saçlarına emin ederim.
• Senin aşkının gül bahçesinde ötüp duran akıl bülbüllerinin tuzağı olan ruhanî la'l renkli can goncasına, can güllerine yemin ederim.
• Canları besleyen, yetiştiren güzelliğine, yüzünün parlaklığına yemin ederim. Bahçede bulunan narlar da senin güzelliğine hayran olmuşlar da ağızları açık kalmıştır.
• Canımın zaman zaman neşe ile secde ettiği ve bütün gönüllerin kıblesi olanHakk'ın cemaline yemin ederim.
• Sen zamanımızın bir Yüsufusun. Senin çok mucizelerin var. Fakat apaçıkolan en büyük mucizen, insanlan büyüleyen güzel yüzündür!
• Eğer senin aşk bahçende yer bulunsaydı, senin güzelliğini hayran hayran seyretmek için her ottan, her yapraktan birer nergis biterdi.
• Yüzünün parıltısı yüzüne perde oldu. Noksandan münezzeh olan Hakk'ın nuru, güneş gibi seni gark etti.
" Aziz Hüdaî hazretlerinden:
"Zuhüru perde olmuştur zuhüra,
Gözü olan delil ister mi nura!"
(Güneşin ışınları kendine perde olduğu gibi, Hakk'ın zuhuîu kendisine perde olmuştur. Gözü olan nüra delil ister mi?)
• Şiir perdesinden hangi gazelle seni övmeğe, sena etmeğe başlasam, aciz kalırım da gönlüm seni binlerce defa daha fazla övmeğe başlar.
• Zaten gönlüm kim oluyor? Ben kimim? Övmek ne? Aslında ben zavallı, seni överek canımı senin güzel kokulu reyhanlarla dolu gül bahçene çevirmek istiyorum.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
238. Ötelerden ezelî hükmü bildiren sesler geliyor.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'iliiıı
(c.I, 484)
• Üç gün oldu. Sevgilim başkalaştı. 0 güzel varlık, o tatlı varlık nasıl oluyor da bana karşı böyle yüzünü ekşitiyor? Bu yüzden ben çok mutsuzum.
• Ab-ı hayat kaynağına gittim. Testimi de beraber götürdüm. Fakat gördüm ki, kaynak kanlarla dolu.
" Bir halk şairi şöyle söylemiş:
"Benim bu nankör talihim Taşa bassam iz olur Haziran'da suya girsem Balta kesmez buz
• Çeşit çeşit renklerde yüzbinlerce gül açan aşk bahçesine gittim. Çiçekler ve meyveler yerine diken var, taş var! 0 güzel bahçe çöle dönmüş.
• Gel sevgilim, gel ki; ben sensiz yaşıyamıyorum. Gel, gel de durumu gör! Sen olmadığın için gözlerim ırmak kesildi.
• Gönlüm; "Acaba suçum nedir?" diye kıvranıp duruyor. Çünkü her sebep bir sonuca bağlıdır.
• Ötelerden ezelî hükmü bildiren sesler geliyor. Diyorlar ki: "Boş yere kıvranıp durma! Bu sebep şimdi olan bir sebep değildir. Bu sebep ezelden gelmektedir."
• Allah'ın işine akıl ermez. Bağışlar, suçlandırır, alır, verir. Bu yüzden onun işi terazi ile tartılamaz.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
239. Gönül evi!
Mef'ulü, Pa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 443)
• Aziz kardeşim "Gönülden gönüle pencere vardır!" derler. Sen sakın bu pencereyi açık, kırık bırakma! îçeriyi seyretmesinler! îğne deliği kadar bile bir delik olsa, o deliği ört!
• Kim bu gönül penceresinden gafilse, zamanenin en üstün bir bilgini bile olsa o bir ahmaktır, kördür.
• Sana açık olduğu için sen kendi gönlünün penceresinden kendi içine bak, içeriyi seyret! Orası karanlık mıdır; yoksa aydınlık mıdır? Araştır!
• Eğer orası aydınlıksa, aydınlığı yüzüne vuruyorsa, şunu iyi bil ki: "Sen şimdiye kadar kendinde bulunandan habersiz yaşadın. Halbuki orada çok değerli bir hazine vardır. Orada la'l madeni, akik madeni bulunmaktadır.
• Aynı zamanda gönül evinde çok değerli, eşi bulunmaz bir dost orayı ev edinmiştir. Sen de onun yanına otur. 0 çok üstün, benzeri olmayan bir emîrdir. Onun yoluna güller saç! 0 bir selvidir, o bir süsendir!
• Haydi kalk! Akılsızlık etme! Varını yoğunu onun yanına taşı! En iyisi onun yanında ev tut! Ona kapı bir komşu ol! Çünkü orası meleklerin gelip dinlendikleri, misafir oldukları bir yerdir. ;
• Gönül evini anlatmak istiyorum ama, korkudan gönlüm tir tir titriyor. Çünkü o görülmemiş, eşsiz varlık benlikten, bizlikten kurtulmuş bir varlıktır. ,
• Ağzımda, dudağımda demir halkalar var. Ama dayanamadım. İster titre, ister titreme; sana gönülde bulunandan bahsettim.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
240. Şehvete boyun eğersen daha çok günahlara, manevî pisliklere gömülürsün.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 400)
• Dikkatle bakarsan görürsün ki, bütün güzel vasıflar, güzel huylar hep gönülden gelmektedir, gönüle aittir. Bütün kötülüklerin, günahların kaynağı da balçıktan olan bedendendir.
• Nefsine ait arzulara uyarsan, şehvete boyun eğersen, beden balçığı daha da kalınlaşır, artar, yüz misli olur. Sen de daha çok günahlara, manevî pisliklere gömülmüş olursun.
• Nefsanî istekleri terketmek hususundaki tenbel davranışın seni zayıf düşürmektedir. Halbuki sen heveslerini, nefsanî isteklerini yenebilsen bütün zorlukları aşacak, huzura kavuşacaksın.
• Kendi kendine bir şart koş da ahdinden dönmemeye uğraş! Ahdini bozarsan manevî hastalık gitmez, iyileşme de yok olur.
• Yaratılışın ezeldeki o ağır ahde uyar da, bu uyumayı kendine huy edinirse;kirlenmeme, temiz kalma ahdine uyarsa, o zaman canın elde ettiği yüz binlerce zevk, içinde doğar, sen mutlu olursun.
• Böylece demir gibi olan gönlün seni bir ayna haline getirir de, o zaman sana her an bir olgunluk yüz gösterir.
• Derken emaneti yüklendiği için can zevk aleminde sana hem çalgıcı olur, hem de sakîlik eder.
• Bundan sonra hakîkate erersin de dünya işlerine, insafıların boş yere birbirleri ile uğraşmalarına, çekişmelerine yukardan bakar, onlara acırsın. Gizli olan o hazine belirir, onu kendinde bulursun da, bu buluş ile tanınırsın.
• Bu hale gelince bir çok manevî helvalar, tatlılar yersin, ama tadı damağında bile kalmaz. 0 tatlı yiyince, ağzında iken tat verir. Tıpkı şimşek gibi parlar,aydınlanır, söner.
• Bu tabiat kör ve sağır olmasaydı, nasıl olurdu da hakîkate perde olurdu?
• Fakat tabiat, eziyetlerin, derdin temelinden baş kaldırmış, bitmiş, yetişmiştir. Bu yüzden insanı felakete sürüklemek için onun peşinden koşar, durur.
• Sen şu zahitlerin gönül alçaklığı göstermelerindeki gururu, ibadetlerinden ötürü kendilerini beğenmelerini, tevazü kılıfına giren gururlarını seyret!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
241. Her sözü duymamak için kulağma pamuk tıka!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 1, 402)
• Canlar canları yaratana doğru gitmek arzusundadır. Fakat bu arzu, bu gidış. bilginlerin, akıllı kişilerin dillerindedir. Aşıkların da gönüllerindedir.
• "Ben batanları sevmem"105 ayeti bilginlerin dillerindedir. "Kalıcı olan iyi şeylerdir."106 ayeti ise aşıklarm gönüllerinde yer almıştır.
105- En'am Suresi 6/76. ayetten iktibas edilmiştir.
106- Kehf Suresi 18/46. ayetten iktibas edilmiştir.
• Gönül gökyüzüne, dil de yeryüzüne benzer. Yeryüzünden göğe yükselmek için çok, pek çok menziller geçmek gerekir.
• Bir bakıma da gönül buluta benzer. însanların sîneleri, gönülleri de damlardır. Dillerimiz de damlardaki oluklardır. Yağmur suları oluklardan aşağı akar.
• Yağmur suyu gönüllerden göğüslere tertemiz olarak yağar. Fakat adamın içi kirli ise, sözlerinde gerçeklik yoktur. Onun sözleri de içi gibi kirlidir.
• Bu sözler; bulutu, yağmur yağdıran; damı, bulutu çeken; oluğu da, suyu akıtan adama göredir.
• Suyu başkalannın oluklarından alan adam hırsızdır. Başkalarının damlarındaki suyu aşıran, başkalarının sözünü kendi sözü gibi nakledendir.
• Aşıkların gözyaşlarından nergisler biter, güller açar. Nergisleri toplayıp demet yapan kişi sadece bir iş başarandır.
• îsterse karanlık olsun, ayak, kendi ayakkabısını tanır. Gönül de zevk yolu ile ulaştığı menzilin hangi menzil olduğunu anlar.
• Aklını başına al da, maddenin hüküm sürdüğü, imansızlığın arttığı şu tüfanda gönle gir ve kendini Nuh'un gemisine at! Menzil korkulu, ama ey kardeş, senin gönlüne korku girmesin! Allah seni korusun!
• Sana yapılmasını istemediğin şeyleri, sen de başkasına yapma! Çünkü şu huy dedikleri, tabiat dedikleri sende de var!
• Her sözü duymamak için kulağına pamuk tıka! Çünkü sen, tertemiz cansın. Kötü sözlerden kirlenmeyesin!..
• Hakk'a yaklaşmak istiyorsan ariflerle düş kalk! Hakk'a kavuşmayı, Hakk'a kavuşmuş kişilerden iste
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
242. Güzel hayalin, gönüller mahallesinden geçerken gönül;
"Can nerede?" diye kapıya koşar.
Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.1, 450)
• Senin yüzünü görmek bize hayattır. Ya Rabbî! 0 güzel yüz, bugün ne kadar da güzel, gönül alıcı bir hale gelmiş, ne kadar da güzelleşmiş.
• Bugün yüzünde başka bir güzellik var. Bugün çılgın aşık ne yaparsa yeridir, doğrudur.
• Dün bana öğüt veren kişi, bugün senin yüzünü gördü de geldi benden özürler diledi.
" Fuzulî merhum bir beytinde şöyle söyler:
"Değildim ben sana mail, sen ettin aklımı zail,
Bana ta'n eyleyen gafıl, seni görgeç utanmaz mı?"
• Seni bu iki gözle görmem kafi değil! Seni görmek için yüzlerce göz borç almam gerekmektedir. Bu gözleri kimden borç alabilirim? Seni görmeğe layık göz kimde vardır?
• Sana "beşer" (=insan) desem, seni insan olarak gördüğüm için aşktan utanıyorum. Güzelliğine hayran olup da sana haşa "Allah" desem, fanî bir varlığa Allah dediğim için Allah'tan korkarım.
• "Gölge ağaçtan ayrıdır" diyen kişinin körlüğüne rağmen senin güneşinin meydana getirdiği gölgede dolaşıp duruyorum.
• Senin güzel hayalin gönüller mahallesinden geçerken gönül heyecana kapılır da; "Can nerede?" diye bağırarak yalınayak kapıya koşar. Senin hayalin gönlün canı olursa, acaba sen kendin kimin canı olursun; ey sevgili!...
• Yeryüzü senin ay gibi parlak ve güzel olan yüzünden öyle acayip bir nür alır, öyle aydınlanır ki; sanki gökyüzü olurda orada binlerce zühre yıldızı, binlerce güneş parlar.
• Sevgilim, göklerin "0 ay yüzlü güzel vefasızmış" dememeleri için, ne olur gönül penceresinden başını çıkar da bir bak! Güneş gibi nürlar saç! Her tarafı aydınlat!