-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
924. Dostlarla beraber, yağmur gibi, bağlara bahçelere yağalım!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c. IV, 1913)
• Yarın, bütün dostlarla beraber bahçeye gidelim; ruhları ile anlaşan, sevişen dostlarla beraber yağmur gibi bağlara bahçelere yağalım!
• Çağırdık, seslendik; "Duydum, duymadım!" demeyiniz! Yarın, bağa bahçeye gitme günüdür; aşıkları, dostlara hakkı geçenleri çağırdık!
• Şu bahar mevsiminde, bağlarda bahçelerde yüzbinlerce güzeller, yüzbinlerce yeşillik gelinleri, o güzellere gönül verenler, o gelinlerle gerdeğe girenler var!
• Onların hepsi de neşeli, hepsi de gülüyorlar, el çırpıyorlar; hepsi de aşk padişahı, hepsinin tacı tahtı var!
• Her ağacın altında bir ay yüzlü dilber var; ne kadar da güzel, ne kadar da hoş! Yasemin yanaklı güzeller, güzellikleri ile göz kamaştırıyorlar!
• 0 güzellerin bir kısmı, çayırlar çimenler, yeşillikler gibi yaya yürüyorlar; bir kısmı gül dalları gibi atlı!
• Ne yeşilliğin güle haset ettiğini görüyorsunuz, ne de sevgi şarabı ile mest mahmurluğunu görüyorsunuz!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
925. Artık dünya evinden bıktım, usandım; ötelere gitmek zamanı geldi!
Mefa'îlün, Mefa-îlün, Fe'ulün
(c.IV, 1896)
• Bu kadar cefa etmek ve mazlumların kanlarına girmek sana yakışmaz!
• Benim, senin için yaşamam gerek; yoksa, bence can vermek kolaydır!
• Senin adını duyduğum günden beri uykusuz geçen geceleri saymaktan usandım!
• Senin gibi bir kerem ve ihsan sahibinden nasibimin ızdırap duymak, meyus olmak halinde görünmesi reva mıdır?
• Ey sahibim, ey efendim! Güzel yüzünü görmek ve gözünün önünde ölmekten daha şerefli, daha hoş bir şey olamaz!
• Mum gibi kanım ateşler içinde kaldı; gönülden cosmadayım; yanaklarım sarardı soldu!
• Artık bu dünya evinden bıktım, usandım; göklerin üstüne çıkmak, ötelere gitmek zamanı geldi!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
926. Yokluk bir denizdir; Şu alemse, o denizde bir köpük!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'üliin
(c. IV,1902)
• Ey hakikati göremeyen körlerin emîri! Ben sana; "Delileri azdırma, imansızları coşturma!" demiyor muyum? Mademki inanmıyorsun, sus, söyleme!
• Bana; "Görünmez alemde olanları göster!" diyorsun; yiğit, yürekli erlerin hayvanlarla ne ilgisi var?
• Uçsuz bucaksız denizde, vahdet denizinde gemi nedir, tahta nedir? Bu kerem deryasına karşı yakınlar kim olur, uzaklar kim olur?
• Aslında, yokluk bir denizdir; şu alemse, o denizde bir köpük! 0, bir Süleyman'dır; insanlarsa karıncalar!
• Deniz coşunca köpük meydana gelir; o denizin büyüklüğü karşısında İran ile Turan, ancak iki köpüktür!
• Söyle; bu coşkunluk karşısında gayret ne işe yarar? Şu sabreden kişilerin sabrından kim bahsedebilir?
• Çirkinler, bu denize dalınca güzelleşirler; acılar, bu köpükle tatlılaşırlar!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
927. Gönlümü sık sık hırpalama!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c.IV, 1899)
• Aşk uğrunda kanlar içen gönlümü, sık sık hırpalama; bir defa da olsun, al git! Senin gamından yüzlerce parçaya ayrılan, param parça olan gönlümün her parçasını ayrı ayrı alma; parçaların hepsini bir araya getir de öyle al! Gönlümün bir parçasının bile başkasına gittiğini istemem!
• Bugün, ya benim canıma bir çare bul, yahut da bu çaresizin canını al gitsin!
• Dün bütün gece sabaha kadar; "Allah'ım!" diyordum: "0 kan içen zalimden benim intikamımı al!
• 0 taş yürekli nasıl benim kanımı döküyorsa, Sen de o katı taştan benim kanımı al!"
• Gönlün eliyle, sana iki-üç tane mektup gönderdim; ona acı da, o zavallının, o avarenin elinden hiç olmazsa bir tanesini al, oku; halimi anla!..
• 0 mektuplardaki yazılarda, aşkın sureti ve şekilleri var; ibret olsun diye onları bir gözden geçir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
928. Akıl gelmiş; "Ben ilahî aşkla mest olanların kuluyum, kölesiyim!" diyor!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c.IV, 1900)
• Ey mest olanların münisi, yakın dostu; gel de, mest olanların düşüncelerini gör, sevdalarını seyret!
• Ey güzellerin emîri, gel! Gel de, mest olanların yüzlerini senin pek güzel olan, pek nurlu olan yüzünün ışığı ile seyret!
• Gelmeye tenezzül etmesen bile, köşkünün penceresinden başını çıkar da mest olanların kavgalarını, gürültülerini gör!
• Gel ey mest olanların uykularını bağlayan, uykunun onların yanına varmasına engel olan; gel de, ayrıca onların ayaklarındaki bağları gör!
• Hakk aşkı ile mest olanların feryatları, heyheyleri, bütün gece ta sabaha kadar ötelere, gökyüzündekilere doğru yükselir durur!
• Gökyüzünde bulunanların hepsi de derler ki: "Biz de o sevgilinin aşkı ile harabız, gökyüzü de harab! Eyvahlar olsun böyle mest olanlara!"
• Melek de, insan da, devler de, periler de mest olanların reyleri, kararları gibi altüst olmuşuz!
• Su pazar yeri, şu dünya Hakk aşkı ile mest olanlara hiç yurt olabilir mi? Burada bütün ayıkların bile külahlarını kaptılar!
*Dönüp duran gökyüzünü gördüm. Diyordu ki: "Ben, mest olanların helvasından bir lokmayım!"
• Ben, aşkın ağzından işittim. Diyordu ki: "Ben, mest olanların güzel sevgilisiyim!"
• "Oruç ayı geldi; artık, mest olanların cana canlar katan kadehini bulamazsın, göremezsin!" derlerse,
• Onlara de ki: "Mest olanların içtikleri şarap, üzüm şarabı değildir; o şarap, can denizindendir! îlahî aşkla mest olanların sakîsi, o şarabı ele, ağıza sunmaz; cana, gönüle sunar!"
• Şu dünyada herşey, insanoğlunun aklının eseridir; bu yüzden herşey, insanoğlunun aklının kölesidir! îşin tuhaf tarafı şu ki; akıl da gelmiş; "Ben, ilahî aşkla mest olanların kuluyum, kölesiyim!" diyor!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
929. Sen, bize ötelerin, o yüce alemin tertemiz şarabını sun!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. IV, 1912)
• Ey sakî; gel, bize şarabımızı sun! Sun da, o şarabın tesiri ile kazaları bizden def' et, onları uzaklaştır!
• Başımıza gelecek olan kaza ve kaderin yücelerden geri dönüp gitmesini istiyorsan, sen, bize ötelerin, o yüce alemin tertemiz şarabını sun'.
• Tozdan topraktan ibaret olan yeryüzü de ne oluyor; sunulan şarap yeri de döndürür, göğü de, denizi de!..
• Artık, şu küçücük, şu değersiz fanî sevdayı düşünmüyorum! Gel de, verdiğin şarapla sevda denizlerini de döndürmeye başla!
• Eğer ben şarap kadehinin mahremi değilsem, beni yok say da, sunacağın şarapla var et!
• Mest oldukları için aşk yollarında eğri büğrü yürüyen gönülleri, şarapla, elsiz ayaksız yürüt gitsin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
930. Bütün varlıkların her birine, değerlerine göre,
padişah mutfağından bir sofra hazırlanmıştır!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c. IV,1910)
• Dünyanın her cüz'ünü, her parçasını seyret; hepsi de hareket halindeler; bir yerden bir yere geçip gitmedeler! Şunu iyi bil ki; herşey, bir yolculuktan gelmiştir!
• Bil ki; herşey, rızık ümidi ile kendini yaratan padişahın önüne başını koymuştur!
• Bütün varlıklar, bunalmış, perişan bir halde yıldızlar gibi parlamak için güneşin ayağına düşmüşlerdir!
• Hepsi de; "Denizi bulurum!" ümidi ile seller gibi altüst olmuş, boşanarak, köpürerek, feryad ederek denize doğru akıp gitmedeler!
• Bütün varlıkların her birine, değerlerine göre, padişah mutfağından bir sofra, bir nimet hazırlanmıştır!
• Onların, denizleri sömürüp içen, bir türlü kanmayan canlarına karşılık, şu dünya denizleri değersizdir!
• Tebrizli Şems'in gözlerine bak da; incilerle dolu başka bir denizi seyret
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
931. Aşk mahallesinde; "Gönül evine bir pencere açıldı." diye bir ses duyuldu!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. IV, 1909)
• Sevgilinin gönlü, acıklı halimi gördü de, bana acıdı, yandı yakıldı! 0 yanışın kıvılcımları, dünya harmanına düştü; dünya harmanı da yandı, kül oldu!
• Mum gibi yanan yakılan, ağlayan, eriyen bir güzel de, benim canıma bir ateş düşürdü! Öyle bir ateş ki, onun yüzünden taşla demirin canı bile mum gibi eridi!
• 0 ateşten, gece , binlerce aydın sabah meydana geldi!
• Aşk mahallesinde; "Gönül evine bir pencere açıldı!" diye bir ses duyuldu!
• 0 nasıl bir penceredir ki, oradan, iğne kadar bile gölgesi olmayan yepyeni, bambaşka bir güneş doğdu!
• Aklını başına al da, mekansızlık alemine gel! Bu alemde, her zaman bahar mevsimi hüküm sürmektedir; buradan başka her taraf soğuktur, kıştır!
• Can, Şemseddin-i Tebrizî hazretlerinden geldi! Sen, can çekiştirmek istiyorsan, durma; git de, can çekiştir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
932. Allah'ım! Bizi, bedenimize ait isteklerden, şehvet ve hiddetten kurtar!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. IV,1898)
• Gökyüzünden, Ülker yıldızından cana şöyle bir ses geldi: "Sen, yeryüzüne mensup değilsin; sen, ötelerden geldin! Bu yüzden, aklını başına al da, yücelere yüksel, tortu gibi dibe çökme!..
• Hiç kimse eşinden dostundan, eski bildiklerinden bu kadar uzun müddetseferde, yolculukta kalamaz! Bu ne bitmez bir yolculuk; artık şehrine geri dön!"
• Sonunda; "Geri dön!" sesini o padişahtan, o padişahlar padişahından duydun! 1 -(1 Fecr Suresi, 89/28. ayete işaret var.)
• Ey zavallı; bu dünyayı, bu yıkık yeri ancak baykuşlar yurt edinir! Sen, ötelerden geldiğin halde, nasıl oluyor da bu yıkık yerde oturuyorsun?
• Kendisine dikenden döşek döşeyen kişinin yanı, beli, sırtı hiç rahat eder mi, dinlenir mi?
• Her nefeste yüzlerce Çin'e, Maçin'e değer hikmetlerle canı neden beslemiyorsun, süslemiyorsun? 2 -(2 Maçin diye bir memleket yok; halk arasında Çin'i "Çin-Maçin" diye yad ederler ki, Çin demektir.)
• Fakat, boş sözlerden, dedikodulardan ibaret olan hikmetlerle değil, insanın canını Allah'a yaklaştıran, manen Allah'ı görür, hisseder hale getiren hikmetlerle beslemelidir!
• Sen, bir inci ol, mücevher ol da, isteseler de istemeseler de alsınlar, seni taca taksınlar!
• Eğri büğrü yürüyen ayak gibi olma! Bırak şu eğri yürüyüşü de, elif gibi dümdüz ol, dosdoğru ol!
• Mezarlığa git de taşın, kerpiçin altına bak; yatanların başlarını ayaklarından ayırt edemezsin!
• Allah'ım! Sen, canları, Yasîn soyunun gittiği yoldan canlara ulaştır!- 3
3 ("Yasîn soyu": Kur'an-ı Kerim'in 36. süresi "Yasîn" diye başlar. "sîn", Arapça'da insan manasına gelmektedir. Bu ayette, Hz. Muhammed(s.a.v.)'e hitap edilmektedir. 0 zaman "sîn", Hz. Muhammed'in adı olmaktadır. "Yasîn soyu" da, Peygamber'in soyundan gelen, Hz. Ali ile Hz. Fatıma'dan gelen soydur.)
• Nasıl ki, dua etmek bizden, kabul etmek de Sen'den ise, dualarımızı, Yasîn soyundan gelenlerin dualarına kat!
• Allah'ım! Nasıl ki, bizim işimiz az bir ihsanda bulunmak, Sen'in şanın da azı çok görüp beğenmekse, lütfet de, bize o çeşit yardımda bulun! Yani, azımızı çok olarak kabul buyur!
• Allah'ım! Bizi, nefsanî arzulardan, bedenimize ait isteklerden, şehyet ve hiddetten kurtar, akıl ve vicdan alemine ulaştır! Bizi, asıl vatanımız olmayan şu dünyadan al, ötelere, yücelere götür!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
933. "Güzeller perde arkasından çıksınlar!" diye hakandan ferman geldi!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c.IV, 1903)
• Elbette duymuşsundur; hakandan; "Güzeller perde arkasından çıksınlar!" diye ferman geldi!
• Hakan; "Bu sene böyle istiyorum; güzelleri görmek kolay olsun!" diye buyurdu!
• Hakan salına salına meydanda gezerken evde oturup kalmak haramdır!
• Bizimle meydana gel de, hem apaçık, hem de gizli meclisi seyret!
• Helvalar yapılmış, kebap olmuş kuşlar hazırlanmış! Ne de çok, çeşitli nimetler var; bereketli sofralar kurulmuş!..
• Ay parçası gibi güzel köleler, önde de sakî, her taraftan çalgıların cana hoş gelen nağmeleri duyulmada!..
• Fakat, mest olmuş kişilerin canları padişahın aşkına tutulmuş da, sakîden de vazgeçmiş, sofradan da!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
934. Hz. Yusuf'un aşkı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusuf'a sarıl!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c.IV, 1905)
• Eğer aşık isen, gamı bırak gitsin! Nerede düğün varsa, oraya git, düğün seyret; yastan ve matemden uzak dur!-4-(4 Şeyh Galib hazretleri; "Aşıkta keder n'eyler, gam halk-ı cihanındır" diye buyurmuştu. Aşıkta kederin ne işi var; kederli olmak, gamlı olmak aşık olmayan cahil işidir, demek istemişti.)
• Sen, deniz ol; gemiyi bir tarafa bırak! Sen, şu içinde yaşadığın gamlarla, belalarla dolu alemi bırak da, kendin bir alem ol!
• Hz. Adem gibi tövbe et de, cennete geri dön; yeryüzünde birbirleri ile didişip duran ademoğullarını terk et!
• Meryem oğlu Hz. İsa gibi göklere çık da, Meryem oğlu İsa'nın eşeğini yeryüzünde bırak!
• Yusuf(a.s.)'ın güzelliğinin aşkı ile elini kestinse, sakın yarana merhem arama; git, Yusufa sarıl!..
• "Ona ruhumdan üfürdüm!" müjdesi geldi. Anlaşıldı ki sen, ötelerden gelmişsin; artık şu fanî dünya malı için kederlenmeyi, gam yemeyi bırak!
• Gönlünü varlıktan kurtar; varlıktan elde edilmemiş şeyleri beklemekten vazgeç!..
• Ey arslan yavrusu! Arslanların huyunu, kendine huy edin; terbiyesiz köpekleri bırak!..
• Sen, Allah aşkı uğruna tacını tahtını terk eden İbrahim Edhem hazretlerini bırakmışsın da, sana, ateş gibi bir dünya hırsı musallat olmuş, seni çekip götürüyor!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
935. Gel; canımda, gönlümde işlediğini, gözümün önünde işle!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'uliln
(c. IV, 1907)
• Gizlice burada isen, yine öyle gizlice burada ol! Hatırlıyor musun, bir defa bir iş yapmıştın; yine o işi yap!
• Dün, beni bağrına basıp sıkmıştın! Gel ey tatlı varlık; yine öyle yap, beni bağrına bas!
• Dün, benim kapımı, damımı kırmıştın! Bugün de gel, kapıdan içeri gir öyle yap!..
• Bu değersiz kölenin canının ta içine girip bir şey yapmıştın da, o yaptığın iş benim canıma işlemişti! Gel; canımda, gönlümde işlediğin o işi gözümün önünde de işle; benim gözümün önünden gitme!
• Ey ay yüzlüm; dün, ne de güzel cilvelenmiştin! Nazı bırak; ondan daha hoş cilvelen!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
936. Gönül Kabesi putlarla dolu; lütf edip gel de, Rahman'ın evinden putları dışarı at.
Mefa'ilün, Fe'ulün, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. IV, 1889)
• Gönlüm, gönlüm, gönlüm için gönlümü incitme! Niçin, niçin bu davranışının manası ne; neden beni perişan edersin?
• Ben, senin gül bahçesine benzeyen yüzünün aşkı ile destanlar gibi uzadım;gül bahçesinden de geniş oldum, serviden de uzun boyluyum!
• Gel; gel de, bana bir nefes ver! 0 latif nefesin, ab-ı hayat gibi, gönlümün ömrünü uzatır!
• Sen, bizim aklımızın aklısın! Şu halde, neden bizden ayrı duruyorsun? Akıl bir başı bırakıp giderse, o baş aptallaşmaz mı, şaşırıp kalmaz mı?
• Sen, gökyüzündeki parlak aysın; bizse, kapkaranlık geceyiz! Ay olmayan geceler pek karanlık olur!
• Sen, Musa(a.s.)'sın; biz de, senin elinde asayız! Asa, Musa'nın elinden başka elde işe yaramadı!
• Sen, hoş nefesli Hz. İsa'sın; bizse, çamurdan yapılmış kuşuz! Bir nefes üfür de, bizim nasıl göklere yükseldiğimizi seyret!
• Sen, zamanımızın Nuh'usun; bizse, sana bir gemiyiz! Nuh gemiden çıkıp giderse, o gemi bela tufanından kurtulabilir mi?
• Ey benim canım; sen, benim Halil'imsin! Bütün dünya ateşlerle dolu; Halil (a.s.) olmadıkça, ateş, gül bahçesi olamaz!
• Sen, Mustafa(s.a.v.)'in nurusun! Gönül Kabesi putlarla dolu; lütf edip gel de, Rahman'ın evinden putları dışarı at gitsin!
• Sen, güzellik Yusufusun! Halkın gözleri bağlı; hakikati görmüyorlar! Onların gözleri, Kenan'ın ihtiyarı Yakup(a.s.)'ın gözleri gibi, seninle açılır; lütf edip gel de, gözlerini aç!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
937. Ey güzeller Yusufu; gözün de, gönlün de ilacı, senin güzel yüzündür!
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ülün
(c. IV,1891)
*Hoca! Senin elini tutup çekeceğiz; seni, iyiden de, kötüden de kurtulacağız.!
• Gaflet gecesidir; senin mest oluşun da uzadıkça uzadı! Ama biz, sabah güneşi gibi doğup her tarafı aydınlatacağız!
• Dünya bahçelerinde her meyve oldu, kemale geldi! Ey taş kesilmiş üzüm koruğu; sen, bir türlü olmayacak mısın?
• Şu tuzakta çırpınıp duran canlara acı; sen'in kulağın, onun çırpınma sesini, feryadını duymayacak mı?
• Senin, gönlünde bir can gözün var; o da hastalanmış, ağrıyıp duruyor! Elde edemediğin şeyler için duyduğun gam, o gözü hasta etmekte ve yaralamaktadır!
• 0 göze iğneler batmaya başlayınca, derman aramaya çalış; onu, ağrılardan, yaşarmalardan kurtar!
• Ey güzeller Yusufu; gözün de, gönlün de ilacı, ancak senin güzel yüzünü görmektir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
938. Bir yaratıcı olmadan ne kimse doğabilir, ne de var olabilir!
Mefulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. IV, 1893)
• O'ndan sır duymak için yüz tane yeni kulağım açıldı! Bir yaratıcı olmadan ne kimse doğabilir, ne de var olabilir!
• Sen'i övmek için bahar rüzgarı esmeye başladı! Ben de, sanki bir bahçeyim;dallarım, yapraklarım, tomurcuklarımın arasından eserek gelen rüzgarın Sen'i îvmesinden ötürü benim bütün cüz'lerim gebe kaldı!
• Sen'in aşkınla mest olanların birbirlerine düşmeleri, birbirlerinden vefa kadehini kapmaları ne kadar hoştur, ne kadar güzeldir!
• Ey benim güzelim; yüzünün aşkı ile gönül aşkını hurafelerden, aslı esası olmayan şeylerden temizlemek, gerçekten de vaciptir!
• Islığını duydum; can kuşunun ayağındaki bağı çözmek, onu uçurmak bana farz oldu!
• 0 ay, daha ne zamana kadar bulut içinde gizlenecek? O'nu beklemekten canlar ağıza geldi; şimdi, artık görünme zamanıdır!
• Ay yüzünün gül bahçesi, soğuk kış mevsiminden emin olmuş; ey sünbül kaşları biçilmekten kurtulmuş güzel!
• Sen, sakî olduktan sonra içmemek, ayık kalmak küfürdür; karanlık gecelerde ay gibi doğup gönül penceresinden içeri girdiğin zaman uyumaksa haram!..
• Sen'in gibi bir Yusufun güzel kokulu gömleğini ele geçirdikten sonra başka güzel kokulardan bahsetmek, onları övmek, misk ve anber sürünmek pek çirkin, pek soğuk düşer!
• Sevgiliye; "Senin güzel ayağının altını öpeyim!" dedim de, bana dedi ki: "0, ancak gözlere sürülür!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
939. Balçıktan yapılmış beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede?
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün,
(c.IV, 1837)
• "Ya Rabbi! Sevgilinin maksadı ne; bir bilsem!" dedim. Kaçacağım yolu bağlamış; gönlümü de, kararımı da almış gitmiş!
• Ya Rabbi! 0, beni nereye kadar çekecek; bir bilseydim! Yularımı tutmuş, her tarafa çekip durmada; niçin, ne maksatla çekip duruyor?
• "Ya Rabbi! 0, benim varım yoğum; o, benim merhametli padişahım! Neden merhametsiz, taş yürekli olmada; bir bilseydim!" dedim.
• Ya Rabbi! Şu tüten dumanım, şu; "Ya Rabbi!" diye feryad edişlerim, sızlanışlarım sevgilinin kulağına erişebilecek mi, sevgilim bunları duyacak mı;
bunları bir bilseydim!..
• Ya Rabbi! Bir bilseydim; sonunda beni nereye çekecek! Ya Rabbi; bu bekleyiş gecesi ne kadar uzadı!
• Ya Rabbi! Bu coşkunluğum nedir, yüzüme gerilen perde nedir? Çünkü, benim için herşey Sen'sin; bana bir de Sen'sin, bin de Sen'sin, Sen!..
• Her an, susarken de, söylerken de gözümde Sen'in aşkın, Sen'in hayalin var; benim rızkım da Sen'sin, zamanım da Sen'sin!..
• Bazan, ona "av" derim, bazan "bahar" derim; bazan, ona "şarap" adını takarım, bazan da ona "mahmurluğum" derim!
• Balçıktan yapılmış beden evi nerede, can evi, gönül evi nerede? Ya Rabbi! Ben, buradan bıktım; asıl şehrimi, vatanımı arzu ediyorum!
• Ey gönül; galiba sen, işin farkında değilsin! Sen, asıl kendi şehrinden sürülmüşsün; sen, burada gurbettesin! "Ey Allah'ım! Benim adamlarım nerede;soyum sopum nerede?" diye feryatlar içinde, şu kirli dünyada kalmışım!..
• Ya Rabbi; şehrime geri dönseydim de, padişahımın merhametini, o şehirdeki dostum, sevgilim olan canların hepsini de görseydim!
• Kara yüzlü dünya gecesi, benim gündüzüme eş olamaz; benim ilk baharımın arkasından taş yürekli sonbahar gelmez!
• Ey gerçek duygulara, hakikatlere perde olan dudaklarım! Hiç susmuyorsunuz; boş yere konuşup duruyorsunuz! Bu manasız davul ne zamana kadar çalınacak? Ah, işte perde yırtıldı gitti!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
940. İçinde Sen'in hayalin olan gönüle gam ve gussanın gelmesine imkan var mıdır?
•Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. IV, 1882)
• Sen, candan ibaretsin! Sen'i beden olarak gören kişi aynaya bakmıştır ama, aynayı meydana getiren demirin siyah renginden başka bir şey görmemiştir!
• Zatına yemin ederim ki; Sen'in ab-ı hayatın, ululuktan ötürü, yağ gibi üste çıkmaktan uzaktır!
• Ey yüzü ay gibi parlak olan güzel! Can, bir kerecik olsun senin ayağını öpse, o öpüşün lezzeti dudaklarında kalır da, mahşere kadar dudaklarını yalar durur!
• Gönlüme; "Nasılsın?" diye sordum. Dedi ki: "Allah'a yemin ederim ki; hayaline ev olduğumdan beri. canıma canlar katmadasın!.."
• İçinde Sen'in hayalin olan gönüle gam ve gussanın gelmesine imkan var mı? Sen'in ab-ı hayatına dalan kişi, ölüm tehlikesinden korkar mı?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
941. Ben, tamamıyla kendimden kopmuşum;kendi yanıma uğramam, kendi yüzüme bakmam!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. IV, 1841)
• Ey benim kötü zanlara kapılan güzelim; ne biçim bir zanna, ne biçim bir hayale kapılmışsın? Ey benim cana benzeyen ay yüzlü sevgilim; senin yüzünden hayale döndüm!
• Ölümümden sonra benim canım senin hayalini görürse, hemen onun peşine düşer; onu bırakmaz, onun arkasından koşar durur!
• Ben, o yüze, o güzelliğe kulum, köleyim; benim kemal ile, olgunlukla ne işim var? Senin kemalin bana yeter! Zaten, sende ne varsa onların hepsi benimdir; ben, senden ayrı değilim ki !..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
941. Ben, tamamıyla kendimden kopmuşum;kendi yanıma uğramam, kendi yüzüme bakmam!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. IV, 1841)
• Ey benim kötü zanlara kapılan güzelim; ne biçim bir zanna, ne biçim bir hayale kapılmışsın? Ey benim cana benzeyen ay yüzlü sevgilim; senin yüzünden hayale döndüm!
• Ölümümden sonra benim canım senin hayalini görürse, hemen onun peşine düşer; onu bırakmaz, onun arkasından koşar durur!
• Ben, o yüze, o güzelliğe kulum, köleyim; benim kemal ile, olgunlukla ne işim var? Senin kemalin bana yeter! Zaten, sende ne varsa onların hepsi benimdir; ben, senden ayrı değilim ki !..
• Ben, tamamıyla kendimden kopmuşum; kendi yanıma uğramam, kendi yüzüme bakmam! Çünkü, gizli şeyleri gören gözüm, kusurlu şeylere, ayıplara bakmaz, onları görmez!
• İki gözüm de, senin seyrine dalmıştır! Ben, senden başkasına nasıl bir yüzle, ne gözle bakabilirim? Her iki gözümde de gözcü ve bekçi senin nurun değil midir?
• Zamanenin o şaşılacak güzeli yüzünden, zamanlar neşelenmiştir! 0 yere göğe sığmaz, o mekansız olan ayımın yüzünden, yerlerle gökler saf bir hal almıştır!
• Tebrizli Şemseddin yenini salladığından beri eşiğim, kanlı gözyaşları ile sulandı, bir an bile kurumadı!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
942. Feryad etme de, senin yerine ben feryad edeyim!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c.IV,1827)
• Ey gönül; dün ne içtin? Doğru söyle, gizleme; suçsuz olup da susan kişiler gibi, yüzünü göğe çevirme!
* Has bir şarap içmişsin, kurtuluş mezesi yemişsin! îçtiğin şarabın kokusu dışarı vuruyor; nafile ağzını güzel kokularla çalkalama!..
*Elest gününde canın, senin sofranda bir şarap içti. Bu şarap yüzünden, artık sen, mekansızlık alemine sahipsin! Tutup da, şu anda içinde bulunduğun dünyaya kulluk etme, dünya malı için çırpınıp durma!..
*Ey benim param parça olmuş gönlüm! Çare, onu görmektir; benim dayandığım, güvendiğim odur! Sen de aklını başına al da, bu dünyaya güvenme!
* Sevgilim; bütün insanlar, senin "ney"in olmuş, her biri senin havanla dolmuş! Sema'a düşkün değilsen, can neyine el atma!
• "Ruhumdan üfürdüm!"-5 . dedin de, üfledin; herşeye, herkese bir nefes verdin! Mademki "ney"in senin nefesindir, bizim nefesimiz olmadıkça feryadetme! (5 Hicr Suresi, 15/29. ayete işaret .)
• Feryad etme de, senin için ben feryad edeyim! Sen kurtsun, ben çobanım;benim yerime çobanlık etmeye kalkışma!..
• Aşağı kişilerin şarabı dışardadır; arifin şarabı ise içerdedir! Zaten ağızın kokusu, durumu bildirir; dille söylemeye lüzum
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
943. Aşk gamı, aşığın gönlünden bir an için olsun çıkıp gidince, gönül evi mezara döner!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c.IV, 1840)
• Ey benim güzel sesli, güzel nağmeli çalgıcım! Aşkı şöyle bir okşa, aşka dair başka bir nağme çal!..
• Canım, seninle neşeli; dilerim, sensiz kalmasın! Gönül, benim canımı sana verdi de, o, şimdi senin gamınla dost oldu, gamınla beraber yaşıyor!
• İnsana gam acı gelir fakat, aşk gamı şeker gibi tatlıdır! Artık bundan sonra aşk gamına, gam gözüyle bakma!
• Aşk gamı, aşığın gönlünden bir an için olsun çıkıp gidince, gönül evi mezara döner; evde bulunanların hepsi de mahzun olurlar, üzülürler!
• Senin ayağını bastığın toprağın tozu, bizim gözümüze sürmedir; senin derdin, gönüle rahatlık getirir! Ey insan yaratan padişah; Sen'in eşin, benzerin yoktur!
• Seni tanıdığımdan beri tuz gibi eridim; zaten ben, zandan ve şüpheden ibaretim! Zan ve şüphe, insan "yakîn"e, yani tam inanca ulaşınca yok olur gider!..
• Gönül karalığıyla, adeta gece gibiyim; Sen'se güzel, parlak, üstün bir aysın! Yol gören, yol gösteren ayın yüzüne karşı gece yok olur gider!
• Aşk, Sen'in yüzünden can gibi olmuştur; akıl, Sen'in yüzünden okumaya başlamıştır! Maden de, mekan da Sen'in kırıntılarını aramadadır! Deniz bile Sen'in yüzünden inci taneleri devşirmededir!
• Sen'in mestin olan boşboğazdır, söylenip durur! 0, iki dünyadan da usanır! Aşık, Sen'in peygamberin olmuştur; her yerin baş tacıdır!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
944. Toprakta çürümek, hayvan işidir; gönlün, canın işi değildir!
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. IV, 1892) • Her akşam yemek yemek için sofra kurmak adettir; bizse, orucumuzu senin hayalinle açarız!
• Ey oruç tutanlara lütfu, ihsanı, Hz. Mesih gibi gökten sofra indirmek adeti olan Allah'ım!
• Mademki gönlün gıdası Sen'in sevgi mutfağından geliyor, oraya varmamız, 3 gıdaya tam kavuşmamız gerekiyor!
• Bize, ab-ı hayat da o gönül ateşinden gelmededir! 0 yüzdendir ki, biz, hoş kokulu ladin külü gibi neşeli bir halde yanarız!
• Topraktan doğmak, toprakta çürümek hayvan işidir; gönlün, canın işi değildir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
945. şu görünen beden, benim gölge varlığımdır!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. IV, 1824)
• Ey benim canıma canlar katan ay yüzlü sevgili; ben, senin ayrılığına dayanamıyorum! Bana cevr etme, cefalarda bulunma; ben, bu cevrlere, cefalara layık değilim; ben, bunları hak etmedim!
• Ateşler içinde yanıyorum ama, ey benim devlet kuşum, başıma gölgen düşünce, bana cevrin de hoş geliyor, cefan da!
• Dün, hayalin bana geldi de; "Gam yeme, üzülme!" dedi. "Ey derdi bana deva olan sevgili; ben, gam yemiyorum!" dedim!
• Dedi ki: "Ben, gamı sana gölge yaptım; iki dünyayı da senin emrine verdim! Ama, eğer sen bana kavuşmak istiyorsan, ikisinden de vazgeç; hem dünya nimetlerini, ahiretteki cenneti bırak, hem de gamlara, kederlere dal!"
• Dedim ki: "Ecel gelse de, can bu balçık bedeni terk edip gitse! Hayatı ve dirilmeyi arzu ederek cana doğru gidersem, sen varken canı tekrar ararsam, ayaklarım kırılsın!"
• "Evet!" dedi. "Sen, ibret için şu güle bak; kaza ve kader onu dalından ayırsa, başını koparsa bile gülmeyi bırakmaz; gülerek takdirimin ayaklarına başını kor!"
• Ona dedim ki: "Yüzümü ekşitirsem, bunu, sevgimi görüp de beni kıskanrnasınlar, sevgime göz değmesinler diye yapıyorum!"
• Dedim ki: "Ben, ötelerden gelip bu bedene girdim, iki-üç gün bu bedende kaldım! Bu balçık bedenden beni geldiğim yere ne zaman çağıracaklar?" diye korku ve ümit ile yaşıyorum.
• Dedi ki: "Sen, balçıkta değilsin; sen, bu taraftasın, mana alemindesin! Şu görünen, senin gölgendir! Benim sanatım, seni tuttu, bu mana aleminden aldı götürdü, balçık bedene hapsetti; bir gölge varlık olarak seni, birkaç gün için bu dünyada bıraktı!"
• Dilberim, beni yaratanım bu sözü söyleyince, aklım başımdan uçtu gitti! hikayenin kalan kısmından akl-ı kül bile bir koku alamaz! Artık, ben kim oluyorum da konuşuyorum, konuşmak benim ne haddime!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
946. Harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c.IV, 1877)
*Ey gönül! Seni anlatmaya dilim dönmüyor, gücüm yetmiyor; harfler, seni anlatmaya kafi gelmiyor! Seni anlatmak için yeni harfler, yeni kelimeler bulmak gerek!
* Çalgıcı da, çalgıya, benim vuruşlarımla vurmada, benim gönlüme göre çalmada! Dilimin yerine bütün varlığım onun çalışlarında, vuruşlarında dönüp duruyor! Gönlümün halini o vuruşlar dile getirmede!..
* Sakînin güzelliği karşısında kadeh de sarhoş olmuş, şarap da; benim canıma, benim cihanıma can da hayran olmuş, cihan da!
*Gayb aleminden bir la'l, bu dünya mağarasına düştü! 0, benim madenimin yüceliğini gördü de, şaşırıp kaldı!
*Dün gece can, o ay yüzlüye diyordu ki: "Gönlümü incittin, yaraladın! Ey merhametsiz sevgilim; acımadan attığın kanlara bulanmış şu oka bak!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
947. Ey bahçıvan; sonbahar geldi!
Müstefilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. IV, 1794) • Ey bahçıvan, ey bahçıvan; sonbahar geldi, sonbahar geldi! Dallarda, yapraklarda gönül derdinin eserlerini seyret!..
• Ey bahçıvan; dikkat et de, ağaçların içten gelen feryatlarını duy! Her tarafta, dilsizce ağlayıp inleyen yüzlerce can var!
• Gözler sebepsiz yaşarmaz, dudaklar sebepsiz kurumaz! Gönlünde bir dert olmadıkça, kimsenin yüzü sararmaz, sapsarı kesilmez!..
• Hasılı, gam kargası geldi! Nispet verir gibi; "Gül bahçesi nerede, gül bahçesi nerede?" diye sorarak sitemlerle bahçeye ayak bastı!
• Süsenler nerede, ağustos gülleri nerede? Selviler, laleler nerede? Çayır ve çimenler, yeşiller, yeşil elbiseler giyinmiş güzeller nerede? Erguvan nerede, erguvan nerede?
• Meyvelerin dadıları nerede? Ağaçların, herkese, bütün canlılara sunduğu ballı sütlü meyveler nerede? Herkesin canı acıkmış, süte hasret kalmış!
• Güzel sesli bülbül nerede? Huhu diye öten üveyik kuşu nerede? Nerede, güzeller gibi yakışıklı tavuslar, dudukuşları nerede?
• Sanki onlar, Hz. Adem gibi, bir buğday tanesi yediler de, cennetten kovuldular, dünyaya, bu imtihan yerine geldiler; taçları başlarından uçtu, elbiseleri üstlerinden döküldü!
• Gül bahçesi, Hz. Adem gibi, mahrumiyetlere düştü, herşeyini kaybetti ama, ümidini kaybetmedi; hem ağlıyor, hem bekliyor! Söylediği, tekrar ettiği söz de şu: "Lütuf ve kerem sahibi Allah'tan ümit kesmeyin; lütuf ve kerem sahibi Allah'tan ümit kesmeyin!"6 ( 6-Zümer Suresi, 39/53. ayete işaret edilmektedir.)
• Bütün ağaçlar saf oldular! Hepsi de yaslı; siyah elbiseler giymişler! Herşeylerini kaybetmişler; bir yaprağa bile sahip değiller! Bu imtihan yüzünden ağlayıp feryad ediyorlar; feryad edip ağlıyorlar!
• Ey leylek, ey köy ağası; lütf et de, soruma cevap ver! Neredesin, yerlere mi geçtin, yoksa göğe mi çıktın?
• Sonunda, bahçedekiler dile geldiler de; "Ey düşman karga!" dediler. "0 herşeye hayat veren su, gül bahçesine yine akar; tıpkı cennetler gibi, bu alem, yine renklerle, kokularla dolar!
• Ey saçma sapan söylenip duran karga! Üç ay sonra görürsün; senin inadına, yine dünyanın bayramı gelir, yine dünyanın bayramı gelir!.."
• Canavara benzeyen sonbahar ölüyor; elbette onun mezarını çiğner ve tekmelersin! Ey bekçi, ey bekçi; işte şimdi devlet sahibi doğuyor!
• Ey yararlı, güzel işler yapan güneş; yine Hamel burcuna gel; ne buz, ne çamur; etrafa anberler saç, anberler saç!..
• Ey güneş! Gül bahçesini gülüşlerle doldur, şu ölüleri dirilt; şimdiden mahşeri meydana getir!
• Görmüyor musun; tohumlar kabuklarını yarmış, hapisten kurtulmuşlar; biz de, evlerimizin kucağından kurtulup bağlara bahçelere gidelim! Bahçeler, bize, gayb aleminden yüzlerce armağanlar getirmiş, yüzlerce armağanlar getirmiş!..
• Gül bahçesi yüzlerce gülle dolar, dedikodu biter, zaman doğurmaya başlar, zaman doğurmaya başlar!
*Leylek, gök gibi yüksek bir köşkün üstüne yuva yapmış, leklek diye öterek; "Ey yardımı dilenen Allah; mülk Sen'indir, mülk Sen'indir!" demek istiyor!
• Bülbül.sesi ile saz çalar; üveyik huhu diyerek öter! Öbür kuşlar da, civan bahtın. genç talihin çalgıcısı olarak gelirler! -7
(7-Hz. Mevlana, bu iki beyitte taklidî ahenk sanatı yapmıştır. Arapça "lek" "senindir" manasına geldiği için leyleğin "leklek" diye ötüşünden; "Allahım; mülk Sen'indir!" anlamını;üveyik kuşunun "huhu" demesinden "0, 0" yani "Allah, Allah" manasını çıkarmıştır.)
• Bütün ölülerin dirilip kalktıkları bu kıyamete öyle şaştım kaldım ki, artık söz söyleyemiyorum; sözü bitireceğim! Zaten gönlümdeki düşünce ve duygulan anlatmaya imkan yok!
• Babacığım; sus da, bahçedeki kuşlardan, ötelerden, gayb aleminden gelen haberleri dinle! Sanki onlar, mekansızlık aleminden uçarak gelen birer oktur!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
948. Ben her gazeli bitirdiğim zaman, gönlüm, coşarak söylediğim sözlere tövbe etmek istiyor!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. IV, 1823)
• Sana doyamıyorum; benim, bundan başka bir suçum yok! Ne olur; Sen de, benim verdiğim zahmete, meşakkate doyma, ey benim iki dünyada da sığındığım aziz varlık!
• Küp de, sakî de, onun su tulumu da benden doydular, usandılar! Ama, benim içimdeki aşk deryasının balığı hiç de doymuyor; her an biraz daha susuz!
• Ben, gerçek yolumu buldum; aşk denizine gidiyorum! Artık, size ihtiyacım kalmadı; testiyi kırın, tulumu da yırtın!
• Bilmiyorum; ne zamana kadar şu zavallı gönlüm sızlanıp duracak! Vah benim yıkılmış, harap olmuş gönlüme! Ne zamana kadar bu dudaklarım padişahın hayaline karşı feryad edip duracak?
• Denize doğru git de gör; aşk dalgaları nasıl coşup köpürüyor ve benim gönül evim o dalgalar arasında nasıl gark oluyor!
• Dün gece, evimin ortasında, aşk ab-ı hayatı coştu köpürdü, dalgalandı; dün de, Yusufum, ay gibi gönlümün kuyusuna düştü!
• Ansızın sel bastı, harmanımı sildi süpürdü! Gönlümden de bir aşk dumanı yükseldi ve tarlayı da, buğdayı da yaktı!
• "Harmanım elden gitti!" diye gam yemiyorum; niçin gam yiyeyim? Ay yüzlümün nur harmanı, benim için yüzlerce harmandan daha değerlidir!
• Ben akıl, fikir, bilgi istemiyorum; O'nun bilgisi bana yeter! Sevgilimin güzel yüzünün nuru, gece yarısında bana seher vaktini getirir, tan yerini ağartır!
• Yine gam askerleri toplanıyor; bana saldıracaklar! Fakat ben, gam ordusundan ürkmüyorum; benim bölük bölük aşk ordularım o kadar çok ki, göklere dayanmış!
• Ben her gazeli bitirdiğim zaman, gönlüm, coşarak söylediğim sözlere tövbe etmek istiyor! Ama Cenab-ı Hakk'ın dileği, gönlümün yolunu kesiyor ve onu tövbeden alıkoyuyor!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
949. Ben, varlıktan kurtulmuşum, yok olup gitmişim; zerre zerre her şey, benim yokluktaki ihtişamımı anlatıyor!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c.IV, 1825)
• Ben sevincim, sevinç benim! Zühre yıldızı bile benim neşeli nağmelerimi çalıyor; aşk, aşıklar arasında benim için cilveleniyor!
• Aşk, mest olup da hoş bir hal alınca, kendinden geçer, huysuzluğa, çekişmeye başlar; gönlünü kaptıran aşıklar gibi, benim sevdamı yayar, beni herkese duyurur!
• Sevgili, benim nazımı canla başla çeker, beni hırpalar, yüzümü tırmalar! "Benim yerime neler yapıyor!" diye felek, ona hased eder!
• Ben, başımı ellerimin arasına almışım, varlıktan kurtulmuşum, yok olup gitmişim; zerre zerre her şey, benim yokluktaki ihtişamımı anlatıp durmada!
• Ah! Gün geçti gitti; lütuf ahusu da arslanlaştı! Sevgili de, dost da sözlerimden, yalvarmalarımdan usandılar!
• Sevgili gitti; gönül, bütün gece, balçık bedende üzüntü içinde kaldı! Ben, sabah şarabı vaktine kadar acı bir humarın sersemliği ile çırpınıp duruyorum;vah bana!
• Sabah şarabı içilecek zaman gelir, tan yeri ağarır, güneş gökyüzünde bayrağını yüceltir! Şu iki kat olmuş, bükülmüş bedenim yine düzelir, yine selvi gibi tazeleşir, boy atar!
• Güzel yüzlü can sakisi, Hakk'ın rızasını kazandığı için kendini üstün gören zahidin elini ayağını kaybetsin diye, testi testi şarap sunmaya başlar!
• Ey sakî! Benim gönlümü almak istiyorsan, Allah rızası için, o en büyük kadehi pirimin avucuna koy!
• Sakî dedi ki: "Ben, ona şarap verdim; onu gönlümün, canımın içine aldım! Benim sıfatlarımdan ona kol kanat verdim; onu, ötelere doğru uçurdum gitti!"
• Pîr, şimdi elden çıktı; adam akıllı mest olup yıkıldı! Artık onun, benim nükteli sözlerime cevap verecek hali kalmadı!
• Adam öldüren sakîm eğer beni öldürürse, şikayetçi değilim, pek hoşum! Onun sunduğu, onun vergisi şaraptır; benim cömertliğim de, can vermektir!
• Ey benim şarap verenim! Aslında, şarap sensin; bense, testiden ibaretim! Su sensin, ben kuru dereyim! Ey benim sakim; mahallede mest olan benim!
• Daima benim emir verenim, hakimim, padişahım, Allah'ım olduğu içindir ki, ben, O'nun aşk dertlisiyim; O'nun aşk küpünün dibinde oturmuşum!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
950. Sararmış yüzüm ve döktüğüm gözyaşları, gönlümün ve aşkımın şahididir!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c.IV, 1814)
• Senin aşkın bana, gönlümün dertleri ile, belaları ile dolu bir kadeh getirdi! Ona; "Ben, şarap içmem!" dedim. 0, bana; "Gönlümün hatırı için olsun, bunu al, iç!" dedi!
• Sonra bana kendi irfan şarabından sundu ve; "Bunun nasıl bir şarap olduğunu sana söyleyeyim!" dedi. "Bu acıdır ama, hazmı kolaydır; gönlümün vefası gibi hoştur!"
• Biz, içtiğimiz şaraplardan mest olmuşken, bir taraftan Ruh-ı Emîn çıkageldi. Ben hemen; "Şu gönlümün haline bak!" diye onun önüne koştum!
• 0; "Ey Allah'ın sırrı; yüzünü herkese gösterme!" dedi ve sonra, gönlüme aşina olduğu için, onunla buluştuğundan ötürü, Allah'a şükür ve senada bulundu!
• Ve dedi ki: "İşte, o dediğin olamaz; senin aşkın gizlenemez! Senin aşkına perde olacak şey nedir; öyle bir şey var mı?
• Senin aşkın çok kan dökücüdür! Dünyanın en ünlü kahramanı Rüstem bile onun karşısında çaresiz kalır! Uhud Dağı ona dayanamayıp parça parça olursa, benim zavallı gönlüm ne yapabilir?"
• Padişahım çadırıma geldiği zaman benim için ne hoş, ne mutlu bir zamandır! Keremi ile benim kaftanımın bağını çözer de,
• Bana der ki: "Bensiz perişan oldun, sararıp soldun! Bana yaklaş da, gönlümün sevdası seni canlandırsın, sana hayat versin!"
• Ona dedim ki: "Hani sizin lütfunuz? Kölenizi siz arayınız; gönlümün bağını çözmesini sizden başka bilen kim var?"
• "Hayır!" dedi. "Seher vaktinde gönlümden esip gelen rüzgarla, güllerden ve nergislerden daha çok sonsuzlaşır, tazeleşirsin!.."
• Dedim ki: "Ey her derde, her belaya gereken devayı veren, çare olan aziz varlık! Senden başka deva yoktur; gönlümün devası, ancak sensin!"
• Her ağacın, her dalın meyvesi, O'nun cömertliğinin, kereminin şahididir; sararmış yüzüm, döktüğüm gözyaşları da gönlümün, aşkımın şahididir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
951. Bari, canıma şu dilden başka bir dil ver!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'iliin
(c.IV,1791)
• Bana, hoş bir koku geliyor; bu koku, belki sevgiliden geliyor, belki de vefalı o mest sevgili beni anarak şarap içmededir!
• Ey canımı ve gönlümü menzil edinen sevgili; nasıl olur da senin gönlünden çıkarım? Sen, her an, benim hasta gönlüme bir macun hazırlamadasın!
• Bu söylediklerim, bu sözlerim, benim gönlümün hallerine, çektiklerime perdedir! Gül bahçesine benzeyen gönlüm, diken gibi olan düşüncemden öyle utanıyor ki...
• Bu sevdama layık nara nerede; benim nurlarımı saçan bir güneş ve ay var mı?
• Ya Rabbi! Canıma şu dilden başka bir dil ver de, Sen'in büyüklüğünü, Sen'in birliğini ederken gönül sazımın teli kopmasın!
• Gönlümün sabrını kararını aldın da, beni mest edip yerlere yıktın! Nerede bilgim, nerede hilmim; nerede her şeyi anlayan aklım?
• Uyumuş olan gönlüm uyandı; gece mest olan varlığım ayıldı, kendine geldi! Yağmurla dolu olan gönül bulutumdan canıma bir şimşek çaktı!
• Ey gözlerime ibret kesilen sevgili; önce gidenlerin de, sonra gidenlerin de gözleri, benim sana karşı duyduğum aşk gibi bir aşk görmedi!
• Bir gün olsun kendimden geçeyim de, iyiye de, kötüye de aldırmayayım; herkesin muhtaç olduğu, fakat kendisi kimseye ihtiyaç duymayan Allah'ın sıfatlarını, büyüklüğünü, eşsizliğini söylemeye başlayayım!
• Bir gece de nedir ki! Yüzyıllar geçti de, bu ateş yine sönmedi, bu cehennem yatışmadı! Ben hayadan, utançtan su kesildim de, bu ateş, yine sakinleşmedi!
• Her an, daha fazla gençleşmedeyim, daha fazla kendimden gizlenmedeyim; O'nun lütufları sayesinde daha da fazla güzelleşmedeyim
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
952. Aşk, göklere uçmaktır!
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(Dîvan-t Kebîr, c. IV, 1919)
• Aşk; her an göklere uçmaktır, yüzlerce perdeyi yırtmaktır!
• Aşk, önce kendini nefsinin isteklerinden kurtarmak, nefsanî yollarda yürümekten ayak çekmektir!
• Dünyayı yok saymak, görmemezlikten gelmektir; geldiği ve tekrar gideceği alemi düşünmek, kendini anlamaya, bilmeye çalışmaktır!
• Gönüle dedim ki: "Ey gönül! Aşıkların arasına karışman, herkesin bakmadığı
• Yönden cihana bakman, gönüllerin sokaklarında koşman kutlu olsun! » Ey gönül! Bu duygu sana nerden geldi, bu çırpınma nedendir?
• Ey gönül kuşu, kuşların dillerini söyle! Ben, senin kapalı sözlerinin anlamını bilirim!"
• Gönül dedi ki: "Şu balçıktan yaratılmış eve uçup gelmeden önce, iş yurdunda, ezel aleminde idim!
• Sonra o iş yurdundan, o sanat evinden uça uça, sanatı yaratanın evine geldim!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
953. "Güneş nasıldır?" diye soranlara, yüzünü göster;
"Tıpkı böyle!" de!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. IV, 1826)
• Birisi sana; "Güneş nasıldır?" diye sorarsa, ona yüzünü göster de; "Tıpkı böyledir!" de! Eğer sana ay'dan bahsederse, damın üstüne çık, ona seslen;
"Tıpkı böyledir!"de!
• Kim peri kızı görmek isterse, ona yüzünü göster; miskten bahsederse, saçlarını çöz; "İşte böyledir!" de!
• Kim sana; "Acaba ay bulutların içinden nasıl sıyrılır çıkar?" diye sorarsa, kaftanının düğmelerini birer birer, yavaşça çöz, ona kendini göster de; "Tıpkı böyle çıkar!" de!
• Birisi sana; "Acaba Hz. İsa ölüyü nasıl diriltti?" diye sorarsa, dudaklarını uzatıp onun önünde bize bir öpücük ver ve; "İşte böyle diriltti!" de!
• Kim; "Acaba aşk şehidi nasıl olur?" diye sorarsa, ona bizi, bizim canımızı göster ve; "Tıpkı böyle olur!" de!
• "Can bedenden ayrıldıktan sonra nasıl olur da geri gelir ve tekrar bedene girer!" inancını inkar edenlere karşı, gel, evimize gir de; "İşte böyle olur diye göster!
• Her nerede olursa olsun, bir aşk feryadı duyarsanız, Allah hakkı için biliniz ki, o feryad bizim hikayemizdir, bizim feryadımızdır! "Bizim feryadımız, işte böyledir!" demektir!
• Dostun vuslat sırrını seher rüzgarından başka kimseye açmadım, söylemedim! Seher rüzgarı da, kendi sırrının safası yüzünden; "Evet" dedi; "Tıpkı böyledir!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
954. Ağzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c.IV, 1821)
• Aşk ab-ı hayatını damarlarımıza, iliklerimize dök, akıt; gece karanlıklarında geçen hayatımızı, sabah şarabınının aynasına, parlaklığına çevir!
• Ey yeni bir manevî neşenin mayası olan şarap! Sen, benim bedenimde değil de, canımın damarları içinde ak! Gökleri gösteren bir kadeh ol; her iki cihandan da uzak dur!
• Mademki, aşk okları yağdırmak senin adetindir ve aklım da senin avın olmuştur, o halde, yay yüksüğüne benzeyen kalbimi parmağına tak da, bu defa okunu canıma nişan al!
• Akıl bekçisi seni aşk yolundan alıkoymak isterse, bir kurnazlık et ve bir bahane ile onu başından sav; ondan kaç, kurtul!
• Kalk, külahını yana eğ; gam ve keder tuzaklarından sıçra ve kurtul! Ruhun yanağını öp, sevincin saçlarını tara!
• Kalk, gökyüzüne yüksel; meleklerle tanış, dost ol! Gerçek sevgilinin kapısına, sıdk durağına gel; o eşiğe baş koy!
• Mademki gönlüne sevgilinin güzel hayali yerleşti, mademki sen de aşkın tesiri ile eridin, hayale döndün, artık yürü; git, gönlü ve aklı kendine yurt edin!
• Önünde iki leğen var; birinde ateş, öbüründe altın dolu! Aklını başına al da, elini aşk ateşi ile dolu leğenin içine sok!
• Musa Kelimullah gibi yap; altın dolu leğene bakma! Aşk ateşini ağzına al ve dudağını alev vatanı yap!
• Ey sakî; senin işin gücün, ikiliği def etmektir! Gel; gel de, elime o birlik kadehini, tek kadehi sun; ayrılığı, aykırılığı ortadan kaldır!
• Bu dünya vatanının altı yönü vardır! Orada kıbleler çoktur; tek bir kıble arama! Yürü; sen, yoklukta yuva kur; orada yönsüzlük, vatansızlık kıble yeridir! Yokluk sırrını anlamaya çalış!..
• İçinde yaşadığımız zaman, bir eskicidir; hep eskiler alır satar! Sen, orada ölümsüzlük arama; ölümsüz yaşayış yaylasını, zamanın dışında ara!
• Ağzımızdaki dil, gönül kapısının halkasıdır; hep konuşup durarak neden kapı halkası olup kalıyorsun? Sus, konuşma; cana kavuşmak için kapıyı kır da içeri gir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
955. Feryad, şu çok çabuk geçen ömürden feryad!..
Müstefilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. IV, 1789) • Ey aşıklar, ey aşıklar; dünyadan göçme zamanı geldi çattı! Kulağım; "Kervan kalkıyor haberini veren göç davulunun sesini duyuyor!
• İşte şimdi, kervanbaşı kalkmış, herşey hazırlanmış, yükler de develere yüklenmiş; "Ey kervan halkı; uyanın, kalkın! Ne olur ne olmaz, yollar tehlikelerle dolu; bize hakkınızı helal edin!" diyor ! -8
( 8-Şîrazlı Hafız merhum bir gazelinde;
"Sevgiliye giden yolun menzillerinde nasıl dinlenir, nasıl zevk u safaya dalabilirim? Kervanın çanı; 'Yükleri bağlayın!' diye feryad edip durmada!" demiştir.)
• Bu hayat yolunda önden arkadan gelen sesler, göç sesleri, kervan sesleridir;develerin boynundaki çan sesleridir! Bizden evvel göç edenler, ölüp gidenler olduğu gibi, bizden sonra da dünyaya gelenler var; bir çok canlar, mekansızlık aleminden gelmede, sayılı nefeslerini almaya başlamadalar!
• Ötelerden, yıldızlardan, şu baş aşağı dönmüş kandillerin ışıklarından, şu masmavi gök perdesinin ardından, gizli şeyleri açığa vurmak için dünyanın her tarafından bölük bölük şaşılacak insanlar gelmedeler!
• Şu dolap gibi dönüp duran gökyüzünden, sana ağır bir gaflet uykusu gelip seni bastırmış; sen, aklını başına al da, şu ağır uykudan sakın! Feryad, şu çok çabuk geçen ömürden feryad!..
• Ey gönül; sevgiliye doğru git; ey yar, yarin yanında bulun! Ey bekçi, uyanık ol; bekçiler uyumaz!
• Sen, balçıktan yaratılmış idin, gönül oldun; bilgisizdin akıllandın! Seni bu çeşit buraya getiren, yine çekip sürüyerek seni buradan oraya götürecektir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
956. Dünyada görülen bütün güzelliklerde, her güzel yüzde, O'nun nuru var!
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. IV, 1809)
• Dün bahçede, sevgilinin hayali, gülün etrafında dolaşıp duruyordu. Ona;"Bahçede neden dolaşıyorsun? İçeri gir de, yüzünün nuru ile gönlümü, gönül sırlarımı aydınlat!" dedim!
• Ey yüzünün baharı ile ömrümü tazeleyen, yeşerten sevgili! Benim canım da, herkesin canı da, aşk tesirine kapılarak yaptığım işlere hayran oldular, şaşırdılar!
• Ey padişahlar padişahı, ey benim sultanım; ey benim sultanımın sultanı! 0 yanık olan canımı ateşlere attın, yaktın!
• Yalnız yeryüzündeki insanların değil, gökyüzündeki meleklerin bile canı olan sevgili; ey denizlerdeki balıkların adını andıkları, tesbih ettikleri eşsiz varlık! Dünyada görünen bütün güzelliklerde, her güzel yüzde kendinden bir nur, bir iz, bir tatlılık bulunan güzeller güzeli! 9
(9 Arif-i rabbanî İbn-i Fariz hazretleri meşhur Ta'iyye-i Kübra Kasîdesi'nin 242. beytinde şöyle buyurur:
"Her gencin ve her güzel kadının güzelliğinde, Hakk'ın, muvakkat bir zaman için verdiğı bir güzellik vardır!")
• Her büyük varlığın, her üstün, her ulu varlığın ulusu Sen'sin; her peygamberin yol göstericisi, delili Sen'sin! Hem hüküm yürütürsün, hem adalet sahibisin; hem de benim çaresiz aşk derdime Sen çaresin!
• Güneşinin parlaklığı ile şu değersiz toprağım, şu naçiz bedenim gizli bir altın hazinesi oldu; her tarafa uçan düşüncem, ışığınla, nurunla kanatlandı!
• Sen'in lütuf kucağında bir çeng gibi nağmelerle doluyum; yavaş vur da, tellerim kopmasın!
• Can bahçesine rahmetinin ilkbaharı gelince, dikenler ya güller arasında kayboldu, yahut da bütün dikenlerim gül halini aldı!
• Beni yokluktan var eden, beni yaratan, her an beni söyletmede! Sonunda da, beni söyleten kerem buyurdu ve bütün söylediğim sözler, 0 oldu!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
957. Ey alemlere rahmet olarak gönderilen aziz Peygamberimiz Efendimiz!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(Dîvdn-ı Kebîr, IV, 1974)
*Ey gökleri aydınlatan ilahî çerağ, ey yeryüzünü nurlandıran Allah'ın rahmeti benim dertli halimi gör, feryadımı, iniltilerimi dinle, işit!..
*Yüzlerce beladan kaçtım, senin merhametine, inayetine sığındım! Merhamet elini başıma koy, beni okşa; yahut iyilik ve ihsan eteğini aç, iyilikler saç!..
*Ya benim muradımı ver, isteklerimi kabul buyur, yahut bu murad ve istek duygusundan beni kurtar, bu dünya duygularını, isteklerini benden al! verdiğin lütuf sözlerini yarına bırakmaktan vazgeç, geciktirme; bugün vadini yerine getir! Ya öyle yap, ya böyle yap!..
*Ey nebîler sultanı! Ya; "Şüphe yok ki Biz,.sana apaçık bir fetih vermişizdir "10 kapısını aç da, yüzlerce zevk u safa gülistanları, yüzlerce neşe yaseminleri seyredeyim,
*Yahut; "Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?"11 ayetinin ilhamlar taşan memba'ından su, şarap, süt ve bal, bu dört çeşit lütuf, iyilik, ihsan, aşk manevî ırmaklarını gönlüme akıt, feyizlerle coşayım!
*Ey Senayî, ey büyük veli; yürü! Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz'in mübarek ruhundan meded, yardım iste; "Mustafa, alemlere rahmet olarak gönderilmiştir!"12
10. Fetih Suresi 48/1.
11.İnşirah Suresi 94/1.
12.Enbiya Suresi 21/107.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
958. Bir zamanlar beden yoktu; ben, tamamıyla candan ibarettim!
Müfte'ilün, Mefa'ilün, Müfte'ilün, Mefa'ilün
(c. IV, 1822)
• Ey cevrinden, cefasından ahım göklere yükselen sevgili; bu kadar cevr etme! Beni çekemeyen, bana hased eden kişi, çektiklerimi duyar da sevinir!
• Gönlümü sen aldın; benim sevgilim sensin! işime gücüme parlaklık veren, yoluna koyan sensin; bağım bahçem sensin, baharım da sensin! Ben, senin için yaşıyorum; ben, senin için varım!
• Sen, benim en yakın dostum idin; tuttun benim gece uykularımı çaldın ve bana yeni bir hırsızlık gösterdin! Halbuki, benim senden başka bir karım yok!
• Sen, benim canımsın; sen, benim dünyamsın, benim gökyüzümün Zühre yıldızısın! Öd ağacına benzeyen gönlüme ateş attın, yaktın!
• Bir zamanlar beden yoktu; ben, tamamıyla candan ibaret idim, seninle göklerde beraber idim! 0 zamanlar birbirimizle konuşamıyorduk; ne benim söz söylemem vardı, ne de söz işitmem!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
959. Biz, dönüp efendimize gidenlerdeniz!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(Dîvan-ı Kebîr. V, 2129) • Biz, dönüp yine efendimize, yaratanımıza gidenlerdeniz; hem de tertemiz bir özle! Çünkü biz, O'na isyan edenlerden değil, emirlerine boyun eğenlerdeniz!
• Efendimiz ne diye bizi satın almaya kalkışır? Zaten biz, kendimizi O'na satmışız!
• Acıkan kişi fazla yerse, mide fesadına uğrar! Fakat biz, O'nun bakışlarına acıkmışız!
• Sen ölüp gidince, toprak altına atılınca, ebediyyen zayi olup gideriz sanırsın! Halbuki bizler, vade verdiği yerde O'nunla tekrar buluşacağız!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
960. Ey canıma can katan! Perdeyi kaldır; Sen'i görmek istiyorum!
Fa'ilatün, Fa-ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.IV, 1963)
• Ey benim canıma can katan hayatım; perdeyi kaldır! Ey benim gamıma, ke-derime ortak olan, nerde olursam olayım, daima benimle beraber bulunan Rabbim! Ey geceleri bana dost olan sevgili!
• Ey vakitli vakitsiz benim yalvarışlanmı yakanşlarımı duyan, ey varlığımın bütün zerrelerine sevgi ateşi salan Rabbim!
• Sen, bütün şekillerden münezzehsin, berîsin; canlardan bile temizsin! Suretin, şeklin yok! Fakat, benim bütün şekillerimin mıknatısısın; bütün varlı-ğım Sana doğru koşmada, Sen'de yok olmadadır!
• Bu gece. kimselerin gelmediği tenha gecelerden biridir! Benim kimsesizli-ğime acı, lütf et ve gel; gel de, bu tenha gecede Sana sevda defterimi okuya-yım, seni ne kadar çok sevdiğimi uzun uzun anlatayım!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
961. îçimde, ölümden başka devası olmayan bir dert var!'3
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstefiliin, Fe'ülün
IV, 2039)
• Git; başını yastığa koy, beni yaln z bırak! Geceleri dolaşıp duran, yanmış yakılmış müpteladan v .'?.geç!
• Biz, geceleri, yapayı 'nız, sabahlaı ı kadar sevda dalgaları arasında çırpımr dururuz! îstersen, pd bıa bağışla; istc sen, hicranınla bize cefa et!
13 Hz. Mcvlana'nın öl' nı ^iiseğinde söylediği .ın şiiri; oğlu Sultan Veled'e hitap ediyor!
• Sen benden kaç ki, sen de benim gibi dertlere düşmeyesin! Sen, dert ) lunu terk et de, kurtuluş yolunu seç!
• Biz, gam köşesinde gözyaşları dökerek sürünmekte, inlemekteyiz; isters gel, gözyaşlarımızla yüz yerde değirmen kur!
• Bizim, kalbi kara taş gibi sert, merhametsiz bir sevgilimiz var! 0, aşıkları dürür de, kimse ona kanının bahasını sormaz!
• Güzeller padişahı için, ahde vefa etmek gerekmez! Ey yüzü sararmış aş sen, sabr ederek ahdine vefa göster!
• tçimde, ölümden başka devası olmayan bir dert vardır! Ben, nasıl olur ı "Gel bu derde deva kıl!" diyebilirim?
• Dün gece rüyamda, aşk mahallesinde bir ihtiyar gördüm; "Bizim tarafa gel!" diye eliyle bana işaret etti!
• Eğer hakikat yolunda bir ejderha varsa, zümrüt gibi de bir aşk vardır! îç o aşk zümrüdünün saçtığı ışıklarla ejderhayı def et!
• Artık yetişir; birşeylerden bahsetme! Çünkü ben, kendimde değilim! Eğersenin hünerin varsa, Ebu-Alî Sîna'nın tarihini söyle, Ebu'1-ala Mu'arra'nın öğütlerinden bahset!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
962. Biz, orucumuzu gök sofrası ile açarız!
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ülün
(c. IV, 1892)
• Her akşam sofra kurmak nasıl adetse, bizde de ey sevgili, orucumuzu senin güzel hayalinle açmak adetimiz olmuştur!
• Senin hayalinle, seni düşünerek oruç bozanlara, lütfedersin, yüzlerce ihsanlarda bulunursun! Bu, Hz. İsa'nın yukarılardan gök sofrası indirmesi gibi olur !
• Gönlün gıdası senin aşk mutfağından olunca, yer sofrasından el çekerek uzakta durmak gerektir!
• Gıda olarak bize, o gönül ateşinden hep ab-ı hayatlar sunulur! Biz, gönül ateşinin üzerinde hoş kokulu ladin yağı gibi sevinerek yanarız ve etrafa güzel kokular yayarız !
• Topraktan doğup tekrar toprağın içine girerek çürümek, hayvan işidir! Bu iş, gönlün ve canın işi değildir