-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
884. Akıllının biri gelir de aşıklar arasına katılmak isterse, biz, ona yer vermeyiz!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.IV, 1955)
• Mest olmuş, kendilerinden geçmiş, akıllarını kaybetmiş kişilerin arasında bir akıllının bulunması, ne acınacak bir haldir! 0 kişiye ne yazıktır, ne yazıktır, ne yazıktır; ne yazık!
• Ey sakî! Sen, korkmadan şarap sun; herkese birbiri üstüne şarap sun da, dünyada akıllı bir tek kişi bile kalmasın!
• Sevgili bana; "Sen gerçekten aşık isen, aklını kaybet, deli divane ol!" diyor! gerçekten de, delilerin içinde bir akıllının bulunması yersizdir, manasızdır!
• Akıllının biri gelir de biz aşıkların arasına katılmak isterse, ona yer vermeyiz, onu istemeyiz! Ama bir aşık gelince, onu elinden tutar, içeri alırız; ona; 'Hoşgeldin!" deriz!
* Ayıp dedikleri şey neden meydana gelir? Bir şeyi neden ayıp görürsün? Usanmış, melül olmuş akıldır! Susuz bir kişi, yağmur bulutunu ayıplar mı?
• Bir ham kişi tutar da seni bir bakırcıya götürürse, Yusuf ol, bir köle gibi satıl; zararı yok! Bir diken senin değerini bilmezse, sakın üzülme! Sen gül bahçesi ol da, o seni diken bilsin!
• Sen, Hz. îsa ol da, senin evin olmasın; ne zararı var! Sen, göz ol da, sana bir göz örtüsü kalmayacakmış; kalmasın!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
885. Seninle benim bir ayrılığımız yok ki; "sen" "ben" deyip duruyorsun!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. IV, 1930)
• Bugün sen mi daha güzelsin, ben mi daha güzelim? Sen; bensiz nasılsın, benimle beraber olunca nasılsın?
• Hayır, hayır! "Ben" "sen" deme; bunları bırak! Zaten sen ben ayrı değiliz ki! Seninle benim bir ayrılığımız yok ki; "sen" "ben" deyip duruyorsun!
"Mevlevî şairlerinden Esrar Dede merhum bir rubaîsinde şöyle buyuruyor:
"Ben, ben dediğim, ben dediğim sensin hep
Canım dediğim, ten dediğim sensin hep
Manend-i kudüm sîne-i kuban oldum
Tenna tenena ten dediğim sensin hep."
Fuzulî merhum da Leyla vü Mecnun'unda, Leyla, Mecnun'u sahrada bulduğu zaman Mecnun'un ağzından şunları söyler:
"Benden teberrî eyledin beni sen
Kime arz eyleyeyim seni ben
Bende olan aşıkar sensin
Ben hod yokum, ol ki var, sensin
Ger ben ben isem nesin sen ey yar
V'er sen sen isen, neyim men-i
• Sen, sensiz, ötelerde, ta göğün üstünde idin; ben de, yıllar boyunca bensiz dim!
• Ben kabuktayım, kabuk gibiyim; sense özsün, özüm gibi tatsın, sudan ibaretsin! Ben nerdeyim, sen nerdesin? Kabukla öz bir olur mu?
• Cömertliği ile meşhur Hatem-i Tay nekesliği bırakıp cömertlik kapısını açtı da, ondan sonra; "Benim, ben!" dedi!
• Ben, nekesliği de bağışladım, cömertlikte ben, Hatem-i Tayî'den de ilerdeyim!
• Sen, güzel yüzlü, latif bir cansın; ben de, güzel yüze karşı ayna tutan bir kişiyim!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
886. Ey neşeli dost; dilerim, yüzün her zaman gülsün!
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe-ulün
(c. IV, 1923) * Ey ay yüzlü, neşeli dost; dilerim, yüzün her zaman gülsün! » 0 ay, hiç kimseden doğmamıştır; doğduysa, şüphesiz gülerek doğmuştur!
• Ey Yusufların Yusufu! Sen, adalet tahtına gülerek geçtin, oturdun!
• Daima kapalı bulunan o kapı, o aşk kapısı, senin yüzüne gülerek açıldı!
• Ey ab-ı hayat! Gelip yetiştin de, ateş de güldü, rüzgar da güldü, toprak da güldü!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
887. Ey dost; sen bizden ayrılma da, belayı, gamı bizden ayır!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe-ülün
(c. IV,1928)
• Ey dost; bizi azarlamayı bırak da, derdimize deva ara!
• Ey dost! Sen bizden ayrılma da, belayı, gamı bizden ayır; bizi onlardan kurtar!
• Düşünce, bir hırsız gibi geldi, gönle girdi! Sen şarap ver, mest et de, o hırsız defolup gitsin!
• Sen, gamlar içinde bulunduğun halde neşeli ol; vefasız olan, vefa nedir bilmeyen şu dünyada, sen vefalı ol!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
888. Sen sus, söyleme; kendi kemalini aşk, kendisi söylesin!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. IV, 1926)
• Bedenin kazancı maldır, altındır; gönlün kazancı ise, dostluğu artırmaktır!
• Dostsuz, bağ bahçe zindan gibidir; dostla beraber olunca, insana, zindan bile gül bahçesi gibi görünür!
"Şair Neşatî merhum; "Bağa sensiz varamam, çeşmime ateş görünür." .
• Dostluk lezzeti, zevki olmasaydı, ne erkek meydana gelirdi, ne de kadın!
• Dostluk bahçesinde yetişen diken, binlerce selviden, binlerce süsenden daha hoştur!
• Biz, iğneye ipliğe minnet etmeden, aşkımızı birbirine eklemiş ve dikmişiz!
• Alem evi karanlıksa, aşk, o eve tam altmış tane pencere açar!
• Eğer sen, oktan kılıçtan korkuyorsan, aşk zırhcısı sana zırh yapar!
• Sen sus, söyleme; kendi kemalini aşk, kendisi söylesin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
889. Bu dünyada çeşitli yollardan gelen zevkler,
kendini gizleyen yaratıcının kullarına bir lütfudur!
Fa'ilatün, Fa'ilaüin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.IV, 1937)
• Sende bulunan hoşluk, güzellik seni bırakıp gidince, sakın gam yeme, kederlenme! İyi bil ki, seni bırakıp giden şey, bir başka şekle bürünerek yine sana gelir!
• Bir çocuk, sütten hoşlanmaz mıydı? Sütten kesilince, o zevki, şerbetten, baldan alır!
• Bu zevk, bu hoşluk, yaratıcının kullarına birer lütfu ve ihsanı olup çeşitli şekillere bürünerek kendisini gösterir ve bu balçık alemde, kaptan kaba boşalır, bütün canlılara sunulur!
• Cömertliği, lütfu, ansızın yağmur halinde gelir, yağar; yerden çayırlar çimenler, çeşitli renkte ve kokuda çiçekler, güller, çeşitli şekilde ve tatta meyveler yetişir!
• 0 zevk; O'nun lütfu olarak bazan su yolu ile, bazan ekmek, et, kebap yolu ile, bazan güzel renkli, hoş kokulu, lezzetli, güzel meyvelerle kendini gösterir! Bazan cins atlardan, süslü eğerlerden gelir; bazan tatlı dilli, güzel yüzlü dostlardan gelir! Çeşitli yollardan gelen bu zevkler, hep kendini gizleyen büyük, îşsiz yaratıcının kullarına ihsanıdır!
• Bütün bu perdelerin ardından, bir gün ansızın çıkagelir! Bir tecelli, seni senden alır, bütün putlar kırılır! 0 zaman, ne bu kalır, ne de o!
* Uykuda iken can bedenden çıkıp gider, hayal alemine dalar! Beden, olduğu yerde kalır; sen, artık başka şekle bakma!
• Sen dersin ki: "Ben rüyada kendimi gördüm! Sanki bir selvi imişim; yüzüm bir lalelik, bedenim ise gül, yasemen!.."
• Fakat uyanınca, o selvi hayali geçer gider ve can, beden evine döner gelir! îşte bu hallerde, bilenlere, anlayanlara ibretler vardır!
• Bu hususta söylenecek çok şeyler var! Var ama; fitne çıkacağından korkuyorum, söyleyemiyorum!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
890. Gönlün ellerini çözmek, gamın ve kederin ellerini bağlamak gerekiyor!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c.IV, 1927)
• Tövbeyi bozmak, binlerce tövbe tuzağından kurtulmak zamanı geldi!
• Gönlün ve canın ellerini çözmek, gamın ve kederin ellerini bağlamak gerekiyor!
• Ruhun sevgilisini görmenin, O'nun la'l dudaklarını öpmenin tam zamanıdır!
• Ab-ı hayatla yıkanmanın, onunla bedeni kirlerden temizlemenin zamanı geldi!
• O'nun vuslatının kıyameti koptu; daha ne zamana kadar ümitlere kapılıp oturacaksın?
• Sevgili, bir bağı çözer, koparırsa dikkatle bak; o çözmede, o koparmada yüzlerce bağlama, yüzlerce uzlaştırma vardır!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
891. Güneşi gördüğün zaman, sevgilinin yüzünü hatırla!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,
(c. IV, 1944)
• Güneşi gördüğün zaman, sevgilinin yüzünü hatırla; bulutları görünce de O'nun özlemi ile döktüğüm gözyaşlarını düşün!
• Benim gibi küçülmüş, erimiş yeni ayı görünce, canın hakkı için olsun, benim zayıf ve perişan halimi hatırla!
• Gökyüzüne bak; başı dönmüş göğü seyret de, bu başsız ayaksız dönüp duran aşığın halini düşün!
• Gecenin zenci ordusunun dünyayı işgal ederek onu karanlıklar içinde bıraktığını görünce, kafir ayrılık gecesinin ele geçirdiği esirleri hatırla!
• Gökyüzünde ateşler içinde yanan Nesr-i Tair yıldızını görünce, kolu kanadı yanmış gönül kuşunun yanışını hatırla!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
892. İman ile küfr ses sese vermiş, bir perdeden,
aşk perdesinden şarkı söylüyorlar!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. IV, 1922)
• Ey can! Biz mi daha neşeliyiz, sen mi daha neşelisin; biz mi safız, tortulardan arınmışız, yoksa midenin gönlü mü?
• Hepimiz kendi aşkımıza düşmüşüz; kendimizi seviyoruz, başkasını sevemiyoruz! Bu yüzden, gönülden de olmuşuz; gönülsüz kalmışız! Hepimiz kendi yüzümüze, kendi güzelliğimize dalmışız, hayran olup gitmişiz
"Mehmed Akif merhum bir beytinde; "Hepimiz kendimizin aşıkıyız / Sade ilanı çekilmez bu acaib aşkın" diye buyurur."
• Biz mi daha mest olmuşuz, içinde şarap bulunan kadeh mi; biz mi daha temiziz, gönül mü, can mı?
• Bir bize bakın, bir de aşkın yüzüne bakın; hangimiz daha beğenilecek, şaşılacak haldeyiz; hangimiz daha bilgiliyiz?
• İman, aşktır; onu görmediğimiz için biz, küfürdeyiz! Sen, şimdi küfre de bak, imana da!
"Kafîr"in lügat manası, "hakikati göremeyen, hakikatin üstünü örten kişi"dir. Bu yüzden, tohumu toprağın içinde gizlediği için çiftçiye kafir derler. Mevlana'ya göre, aşkı anlamayan, inkar eden kişi de küfürdedir; yani kafirdir."
• İman ile küfür ses sese vermiş, bir perdeden, aşk perdesinden şarkı söylüyorlar!
"Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'm bir başka yerinde de şöyle buyurur:
"Sır gözü ile, gönül gözü ile mümine de bak, kafîre de; bunların herbirinde, kendi inançlarına göre; 'Ya Rabbi!' sesinden, 'Ya Hayy!' feryadından başka bir şey yoktur!" (Dîvün-ı Kebîr, c. V, nr. 2578) Yunus Emre hazretleri de; "Aşk mezhebi dindir demedi mi?
• Anlayan, bilen bile bu sözü anlamazken; bilgisiz, anlayışsız olan bu sözü nasıl anlayacak?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
893. Sen arada olmayarak yaptığın iş, iyi bil ki, Hakk'ın işidir!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. IV, 1925)
• Canın, aklın, imanın düşmanı olan o güzel, yine oynayarak geldi!
• Yüzbinlerce gönül yağmalayan, yüzbinlerce dükkan yıkan...
• Yüzbinlerce fitne koparan, yüzbinlerce hayranını hayran eden sevgili geldi'
• Aşkın hem dadısı, hem de afeti; canın hem dostu, hem de düşmanı olan o dilber yine geldi!
• Geldi de; "Köyün haracını getir!" dedi! "Bu köyün haraç verecek hali yok bu köy, yıkık bir köy!" dedim!
• Dedim ki: "Senin tufanın, şehirleri bile kırdı geçirdi; koca bir tufana karşı yıkık bir köy ne yapabilir?"
• Dedi ki: "Yıkık yer, definenin gömülü bulunduğu yerdir!" Ey müslümanlar; orası, bizim yıkık yerimizdir!
• 0 yıkık yeri bana ver de, sen, dışarı çık! Beni kınama; yersiz ve manasız konuşma!
* Orası, senin yüzünden öyle yıkılmış; sen oradan çıkıp gidence, padişahın adaleti ile orası mamur olur, onarılır!
* Hile yapma; "Gittim!" diyerek kapının arkasında gizlenme!
* Kendini ölü gibi gösterme ki, insan ruhu ile dirilesin!..
* Dedi ki: "Benlikten kurtulduğun, kendin aradan çıkarak söylediğin söz, kur'an'ın esrarıdır!
• Sen arada olmayarak yaptığın iş, iyi bil ki, Hakk'ın yaptığı iştir!
* Gazelin geride kalan kısmını gizlice söyleyeceğim! Çünkü bu söz; hamların, anlayışı kıt kişilerin yanında söylenecek söz değildir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
894. Aşıklar, ney gibi feryad etmedeler; aşk da, sanki ney çalan kişi!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1936)
• Aşıklar, ney gibi feryad etmededir; aşk ise, sanki ney çalan kişi olmuş! Bakalım bu aşk, benim neyim ile neler söyleyecek?
• Ney meydanda, ney çalan gizli; neyim, onun dudaklarının şarabından mest olmuş!
• Ney çalan, bazan neyimi okşamada, bazan da onu ısırmadadır! Ah, şu güzel sesli ney - kıran(ney-zen)dan!
• Gökyüzü, bir hırka gibi sema' ediyor; fakat, hırkanın içindeki sofu görünmüyor! Ey müslümanlar! Bedensiz bir hırkanın oynadığını kim görmüştür?
• Hırka, beden ile oynar; beden de, canla oynar! Canın boynunu da, sevgilinin aşkı bir iple bağlamıştır!
• Ey mahmur gönül; "Şarabın bana hiç tesir etmedi, beni sarhoş etmedi!" diyorsun! însan, onun keskin şarabını içer de, kendinde kalabilir mi?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
895. Çabuk gitmek, gül bahçesindeki gülün adetidir!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c.IV, 1920)
• Ey yürüyüşü canın yürüyüşüne benzeyen sevgili; geç geldin, çabuk gitme!
• Geç gelip çabuk gitmek, gül bahçesindeki gülün adetidir!
• Bana; "Nasılsın?" diye sordun; nasıl olacağım? Kızgın kumun üstüne düşen balığın hali nasıl olur?
• Ey padişahım! Bir şehrin padişahı insafsız ve adaletsiz olursa, o şehir ne hale gelir? ben, o haldeyim!
• Ben, sensiz değilim! Fakat, sende bir gizli senlik var ya, ben senden onu istiyorum!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
896. Ben, dünyada, gönlü sevgi ile dolu bir düşmanı hiç görmedim!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.IV, 1935)
• Görünüşte yabancı gibi duran, dıştan beni sevmiyormuş gibi duran dilber, içinden beni sever! 0, bana karşı duyduğu sevgiyi gönlünde gizler; dili acı söylese de, onun ağzı şekerlerle doludur!
• Gönülden bir dost, görünüşte yabancı olan, gönlü sevgi ile dolu böyle bir düşmanı ben, dünyada görmedim!
• Aşkından bahs edersem, sevgili bana kızar; kızarsa kızsın! Ben, vefasız aşık olmam; ondan asla yüz çevirmem!
• Dilberin huysuzluğu, acılığı, şarabın acılığına benzer! İnsanın mizacı ile uyuşur, insanı neşelendirir ama, ağıza acı gelir!
• Onun karşısında ölmek, aşığa, şekerden tatlı gelir! Bunu, ölen bilir; sen, bu sözü dirilere söyleme!
• Aşkın huzurunda bu gazeli okuduğum gün, ne mutlu gündür; o gün, onun önünde yere kapanıp hemen can vermek isterim!
• Aşk, can kuşuna; "Kafese girmek ister misin?" diye sorar! Kuş da; "Kafesten bahs etme; onu kır gitsin! Ben, yalnız seni isterim!" der!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
897. Yüzünden başka ne görürsem, gözümün nuru azalıyor!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.IV, 1946) • Keşke benim canım, senden başkasını tanımasaydı; uyanık olan, manalar bilen canım, senden başka hiç bir şey bilmeseydi!
• Ne kimseyi reddetseydim, ne tereddüde düşseydim, ne de tereddütsüz "evet" deseydim; tehlikesiz, tuzaksız, çersiz çöpsüz kendi denizime dalıp gitseydim!
• Yüzünden başka ne görürsem, gözümün nuru azalıyor! Ey benim kirpiklerimin perdesi; kimseye yol vermeyin, yabancı bir hayali içeri sokmayın!
• Aşkın güzelliklerinden, canım inceldi, pek nazik bir hal aldı! Ondan başka her şeyden bıktım; ben, can da istemiyorum, gönül de istemiyorum! Nerede benimki, nerede o?
• Bir an bile olsa, benden yüzünü çevirme! Çevirme de, senin derdinden ateşlerle dolu gönlümün dumanı, gökyüzünü yakıp yandırmasın, ne var ne yoksa birbirine katmasın!
• Sustuğum zamanlar, senin gül bahçenden reyhanlar toplarım; feryada başlayınca, ah edince de, alem reyhanımın kokusu ile dolar!
• Sana karşı ben kim oluyorum? Adını koyduğun değersiz bir kölen! Fakat, sen benim neyimsin? Sen, benim sultanımsın, padişahımsın!
• Ey feryadımdan da, efganımdan da canıma daha yakın olan sevgili; feryadım da senden geliyor! Belki de, benim feryadım sensin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
898. Bu koku ile, baştan başa bütün dünya, zerre zerre mest oldu!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,
(c. IV, 1950)• Bu hoş koku kimin kokusudur? Bu koku; güzelliği ile dünyayı süsleyen, güzelleştiren, cana canlar katan sevgilinin kokusudur! Bu koku, her şeyi dirilten ilkbaharın, o aşk bahçesinin, o gül fidanının kokusudur!
"Peygamber Efendimiz, güzel kokuyu çok severdi. Bir hadîslerinde; "Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi: Kadın, güzel koku, gözümün nuru namaz!" diye buyurdular. Güllerin, miraçtan dönerken yere dökülen mübarek ter damlalarından bittiğinden ve; "Kim benim kokumu duymak isterse, gül koklasın!" diye bir hadîsten bahsedenler de var. Veysel Karanî hazretlerinin kokusunu duyması da, bir güzel koku sayesindedir. Keza Yusuf aleyhisselamın gömleğinin kokusu, babasının gözlerini açmadı mı?"
• Bu koku ile baştan başa bütün dünya, zerre zerre her şey mest oldu! Aslında, bu kadar güzel bir kokunun yeryüzünden gelmesine imkan yok! Bu koku; ötelerden, yücelerden, mana aleminden gelen bir kokudur!
• Göklerde bulunan yıldızlar, birbirlerine diyorlar ki: "Bu hoş kokulu, güneş gibi parlak yüzlü güzel kimdir?" Denizlerdeki balıklar da diyorlar ki:
"Yeryüzünde neler oluyor? Bu gürültüler, bu kavgalar kimin için, hangi güzel yüzünden?"
• Sevgilinin yüzünün parlaklığı, yüzleri nurlandırıyor, güneş haline getiriyor! Yüzü güneş gibi parlak olan bu ay yüzlü dilber, güzelliği ile canı bile kıskandınyor!
• Yüzyıllardan sonra, Hz. Yusufun güzelliği yine geldi; gözleri kamaştırıyor! Bu güzellik, hurilere bile şaşkınlık veriyor!
• Ey iki dünyanın emanı, ey iki alemin sığınağı, ey her zor işte elden tutan, yardım eden aziz varlık! En zor günlerde kurtuluşa da Sen kefilsin, Sen sağlarsın!..
• 0; gökyüzüne kargaşalıklarla, coşkunluklarla dolu yeni bir dönme şekli öğretti! Allah'ım! Bu ne biçim aşktır; nasıl görülmemiş, duyulmamış bir sevdadır?
• Ey güzel sesli aziz varlık; Sen'in güzel sesin, her gönüle ulaştı! Sen, şimdi, her gönüle şunu anlat; de ki: "Bütün bu haller, bu güzellikler, o mana denizinin incileridir!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
899. Allah'ım! Söyleyeyim desem, söze gelmiyorsun;
gizleyeyim desem, buna imkan yok!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1968)
• Ey benim güzelim! Ben, Sen'in aşkına kapılmış, havana uymuş bir aşığınım! Sen'in aşkın, sanki bir denizdir; canım da, o denizde bulunan bir balıktır! Sen, bir an benden yüz çevirirsen, bir an Sen'i görmezsem, balığa benzeyen canım ölür gider!
• Balıklar, sudan dışarda kalınca bir an bile yaşayamazlar, ölür giderler! Aşıklar da, sevgililerinin ayrılığına sabredemezler!
• Balığın canı sudur; balık cansız, yani su olmadan yaşayabilir mi? Bir insan da, cana sabredemezse, canın canına nasıl sabredebilir?
• Sen olmayınca bana, dünya da, ahiret de zindandır! Sen benden ayrıldığın zaman, ab-ı hayat bile içsem beni diriltmez!
• Şu dünya puthanesi, Sen'in yaptığın resimlerle, yarattığın şekillerle dolu! Fakat, hiç biri Sen'in yerini tutmuyor! Şekil nerede, nişan, iz nerede, şekilsiz, nişansız olan nerede?
• Gönlümün kanının damlasını, adeta bir dünya haline getirdin! Öyle şaşırdım ki, damla ile dünyayı ayırt edemiyorum!
• Ağzıma elinle sunduğun kadehi içince öyle mest oldum ki, kadeh ile ağzımı ayırt edemiyorum!
• Ben kim oluyorum? Yeryüzünden göklere kadar her yer Hakk aşıkları ile dolu! Onlar, Sen'in şarabınla öyle mest olmuşlar ki, yerle göğü fark edemiyorlar!
• Benim gibi yüzlerce çoban, koyunlarını kurda ısmarlamış! Kime ne diyeyim; "Koyunları ne yaptın diye kime sorayım; çoban nerede?
• Söyleyeyim desem, söze gelmiyorsun; gizleyeyim desem, buna imkan yok! Muhakkak ki, çok büyük olduğun için ne dünyaya sığıyorsun, ne de giz alemine!
• Ben, Hakk aşığı olduğum için şu dünyada gizliyi sezersem, tanırsam, bilirsem, durumu açığa vuramadığım için bana "aşk mümini" deme, "kafir" de!
"Kafir; hakikati gizleyen, Hakk'ı inkar eden kişidir. "Gizliyi bildiğim, sezdiğim halde açığa vuramadığım için beni kafir say!" demek istiyor. Araplar, tohumu toprak altında gizlediği için çiftçiye "kafir" diyorlar."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
900. Dün gece rüyamda yokluğu gördüm!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,2015)
• Dün gece rüyamda, yokluğu gördüm. Onun güzelliğinden şaşırdım kaldım; aklım başımdan gitti!
• Yokluğun güzelliğinden, kemalinden, olgunluğundan, lütfundan ötürü ta seher vaktine kadar kendime gelemedim!
• Yokluğun la'l madenine benzeyen renginden adeta ipekler, atlaslar giydim!
• Aşıkların heyheylerini çok duydum; "Afiyetler olsun, afiyetler olsun!" sesini çok işittim!
• Yokluktan sarhoş olmuş, kendilerinden geçmiş ve halka halinde oturmuş aşıklar gördüm! Derken, kulağıma bir yokluk halkasının takıldığını gördüm!
• Sonunda, yokluğun nurunda, bir takım acaip nakışlar, şekiller gördüm; yokluğun yüzünde de, canlar canı parıldıyordu!
• Bu hali görünce çok duygulandım; canımdan yüzlerce coşkunluk coştu! Aşk denizi de dalgalanmaya, köpürmeye başladı!
• Göklerde, binlerce naralar duyuldu! Ben, böyle çavuşa kurban olayım!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
901. Bir güzelin ayrılığından ötürü saçlarım ağardı, yüzüm buruştu!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,1973)
• Güzellikte Çin güzellerini geride bırakan, onların güzelliklerini unutturan bir güzelin ayrılığından ötürü, saçlarım ağardı, yüzüm buruştu!
• Can, tatlı dilli sevgilinin sözlerini kıskandığı için kulağa; "Onun sözlerini pek işitme, az duy!" demededir! Gönül de, onun güzelliğini kıskanır da, göze; "0 güzele sık sık bakma, onun yüzünü az gör!" demektedir!
• "Gamın ayağını bağlayayım!" diye zevk elini uzattım! Ey müslümanlar! Böylece, benim zevkim de gam rengine boyandı!
• "Belki beni kurtarır!" ümidi ile bir taşa el attım. Fakat, o da, denize düşmüş, şuna buna el atmada, önüne gelene sarılmada!..
• Bugün, gönlün kapısının önünden geçiyordum. Kapıdan içeri baktım ve onu çok perişan bir halde gördüm; yüzü sapsarı idi, elbisesi yırtılmıştı; sağını solunu bilemez bir hale gelmişti!
• Ona; "Nasılsın?" dedim. Hayhaylarla ağlamaya başladı. Dostundan ayrıldığından ötürü feryadlar ediyordu.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
902. Ben susuyorum; benim sırlarımı sana uyanık gönlüm söylesin!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,2014)
• Sevgilim sırrını bana söylemiyor; benim de dilim tutuluyor, ona bir şey söyleyemiyorum!
• Ondan özür diliyorum da, diyorum ki: "Ben susuyorum; sana sırlarımı, benim uyanık gönlüm söylesin!"
• Halbuki, bir başkası karşımıza çıkınca o, baştan başa dil oluyor; benim sırlarımı da, kendi sırlarını da söylüyor!
• Bu halde, benim vehimli gönlüm kötü bir zanna kapıldı, bir şüpheye düştü!
• 0, sırrımı ister söylesin, ister söylemesin; gerçek olan şu ki; ben, sevgilinin ayrılığına sabredemiyorum, dayanamıyorum!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
903. Benim canım, senin canın; senin canın da benim canım!
Bir bedende iki canı kim görmüştür?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
c. IV, 2012)
• Ey benim gönlümün huzuru, rahatı; ey benim gönlümü kıran, perişan eden aziz varlık! Ey hiç bir suçum yokken kendini benden çeken sevgili!
• Sen gittin, benden uzaklaştın ama, gönlümden dışarı çıkamadın, gönlümden uzaklaşamadın! Çünkü sen, bir mum gibisin; gönlüm, canım da senin fenerin!..
• Benim canım, senin canın; senin canın da benim canım! Hiç kimse iki bedende bir can görmüş müdür?
• Seninle buluşmak, benim hayatımdır; senden ayrılmak da ölümümdür! Bu iki durumda beni, eşsiz bir hale getirdin!
• Ab-ı hayatı çok aradım, bulamadım! Sonunda, Hızır (a.s.) bana dedi ki: "Onunla buluşmadıkça canlanamazsın! Bu sebeple, boş yere ab-ı hayatı arama!"
• Gam; senin gamına düşenin, senin gamınla gamlanarın yanına sokulamaz! Gizlice sokulursa, onun boynunu kesmek gerek!
• Hallac-ı Mansur hazretleri; "Ey yaşı küçük, bedeni körpe, taze güzel!" diye başlayan şiirini senin için söylemiş!
• Senin güzelliğin ile mest olanlara, gam yaklaşamaz! Düşünce ile gam, halkındır!
"Şeyh Galib; "Aşıkta keder neyler; gam, halk-ı cihanındır!" diye buyurmuştur."
• Kim nefsanî duygularına esir olmuş, tabiat kuyusunda kalmışsa, kurtulmak için ipe benzeyen pişmanlık düşüncesine sarılmaktan başka çaresi yoktur!
• Fakat, aşk kanadı ile uçabilirse, ip işe yaramaz! "Yakîn"e, tam inanca kavuşunca şüphe ve zandan tamamıyla kurtulur!
• Ey gönül; dilsizlerle dil birliği yap, onların dilleri ile dost ol da, dedikoduyu rehine ver, kurtul!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
904. Etrafına halkın gözü ile bakma, kendi gönül gözün ile bak!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1972)
• Ey aşık! îki gözünü aç da. cennete akan şu dört ırmağı kendinde bul, kendinde gör: Su ırmağı, süt ırmağıı, bal ırmağı, şarap ırmağı!
• Ey aşık! Kendine bak da, insanların işine karışma; "Şu şunu söylüyor, bu bunu söylüyor!" deyip durma!
• "Filan bana diken diyor, filan yasemin diye çağırıyor!" düşüncesine kapılmayan, her söze, herkese aldırmayan gül gibi can gözü açık insanın, ben kulu kölesiyim!
• "Filan sana kafir diyor, bir başkası da sana din adamı diyor!.." Bunlardan vazgeç, gözünü aç da, bundan sonra etrafına halkın gözü ile bakma!
• Allah, sana basiret gözü, gönül vermiş! Öyle bir göz vermiş ki, senin mahmur bakışlarına karşı Cebrail'in kanadı secdeye kapanır!
• Şekil ve suret aşıkları, "Bal bulurum!" ümidiyle ayran çanağına düşen sinek gibi şekle, surete, görünüşe kapılmışlardır!
• Ey Hakk aşığı; neşelen! Seni yükseklere uçuracak kanatların olduktan sonra balçıktan sana ne gam var?
• Ey rahmetten kovulmuş olan Şeytan insan, Cebrail'in bile sana kul, köle almasını istiyorsan, benliği bırak; git, Hz. Adem'e secde et de...
• Kanlar içen, bir çok yolcunun ölümüne sebep olan çölün sendeki kabeden haberi olsaydı, her taraftan ırmaklar akar, gül bahçeleri yetişirdi!
• Ey kendine bakmayıp kendi kusurlarını görmeyip de, başka insanların iyisine kötüsüne bakıp kalan zavallı! Allah, senin yardımcın olsun!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
905. Sen, ayağını nereye basarsan, orada laleler, menekşeler, yaseminler biter!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 2006)
• Ey benim canım! Sen, nereye ayağını basarsan, orada laleler, menekşeler, yaseminler biter!
• Gül dalından bir gül koparsan da ona üfürsen, ya doğan olur, ya güvercin!
• Bir dağarcığın üstünde elini yıkasan, elinden dökülen sularla o dağarcık, altın bir put halini alır!
• Bir mezarın başında Fatiha okursan, o ölü uyanır, kefenini yırtıp kalkar!
• Eteğin bir dikene dolaşsa, diken, bir çeng haline girer de; "ten ten tene nen" diye nağmelere başlar!
• Ey Halil! Hangi putu kırdıysan, o put canlanır, akıllanır da bir insan olur!
• Gönül sahnesinden her an insanoğlu gibi biri doğup çıkar fakat, ortada ne erkek vardır, ne de kadın!
• Derken, onun yanından, arkasından adamcıklar dökülür ve yeryüzü onlarla dolar taşar!
• Bu şekilde, daha elli beyt söylemek isterdim ama, sen ağız açar konuşursun, diye ben, ağzımı kapadım!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
906. îçine aşk ateşi düşen ağaç yanmaz!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.IV.2005)
• Neden yabancılar gibi öyle uzakta oturdun? Gel, aşk delilerinin arasına gir!
• Neden utanıyorsun? Hem aşık olmak, hem de utanmak bir arada olur mu? Can nedir? Hem aşk hevesi, aşk zevki, hem de can korkusunu kim bir arada görmüştür?
"Hz.Mevlana Dîvan-ı Kebîr'in bir başka beytinde şöyle buyurur"
*0, bir can karşılığı bir öpücük veriyor; ne bedeva bir alış veriş! Git; can ver de bir öpücük satın al!
• Aşkı evler yıkan, harap eden sevgili kalktı da, komşuların evine geldi!
• Şu deniz, aşık olduğu için coşup köpürüyor; göklerde dolaşan ay bile, aşkın önünde başını eğer!
• Ey uykuları bağlayan, bırakmayan sevgili! Gel de, bu gece vuslatınla uykumuzu nişansız, izsiz bir hale sok!
• Her padişahın kulları onu korurlar, bekçilik yaparlar! Bizim padişahımız ise kullarını korur, onları gözetir; onlara gözcülük, bekçilik yapar!
• Bizim padişahımız, uykuyu da bilmez, uyanıklığı da! 0, bize çok yakındır; o bizim canımızın, damarlarımızın içinde dolaşmaktadır!
• Bu gece bir güzel gördüm; elinde bir meşale vardı! Allah'ım; acaba o kimdir?
• Onun yüzünden uykum kaçtı; coşkunluksa arttıkça arttı! Hindistan'dan gelen fil, yine Hindistan'ı hatırladı!
• Allah aşkının ateşi, yüceldikçe yüceldi; Allah'ın kaza ve kader oku, yaydan fırladı!
• Gayb yeryüzüne ekilmiş tohum, topraktan başgösterdi, bir ağaç gibi boy attı, apaçık meydana çıktı!
• Şimşek çaktı, ağaca bir ateş düştü! Büyük, amansız bir şimşek, büyük, aman bilmez bir ateştir ama, bu ateş, başka türlü bir ateştir!
• îçine aşk ateşi düşen ağaç, yanmaz; o ateşle daha da güçlenir, yeşermeye başlar! Gül bahçesi de, şimşekten, aşk ateşinden açılıp saçılmaya başlar!
• Su, bu ağaçlara zararlıdır! Çünkü bu ağaçlar, ateşle yeşerir, boy atarlar!
• Fakat, sen meydanda iken, sen sen iken, benlikten kurtulmadığın için, ağaç gizlidir! Sen gizlenince, o meydana çıkar!
• Aşk bahçesinin parlaklığı da, güzelliği de Tebrizli Şems'tir; aşk ağaçlarını yetiştiren bahçıvan da odur!
"Eğer sen aşkın açığı isen ve aşkı arıyorsan, keskin hançeri eline al, utanmanın boğazını kes!" (c. I.nr. 213)
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
907. Nice peygamber, vatan sevgisi uğrunda gözyaşı dökmüştür!
Fe'ilatün, Fe'ilatün,Feilatün ,Feilün
(c. IV,2000)
• Sevgilim! Senin ayrılık acılarına dayanamayarak ölmek, benim için zevktir, neşedir! Sensiz yaşamayı ben ne yapayım? Sen olmadıktan sonra ölüm, bana bal gibi tatlı, süt gibi lezzetli gelir!
• Sudan ayrı düşmüş olan balık, can verinceye kadar kupkuru kumun üstünde çırpınır durur; canı bedeninden ayrılınca, artık her şey bitmiştir!
• Acı su, denizde yaşayanlara ab-ı hayattır; kuru şeker yığını ise onlara mezardır, kefenden daha beterdir!
• "Cüz'ler"in asılları olan "küll"e doğru gitmeleri ve onda yok olmaları gerekmektedir! Bu, bir oyun değildir! Nice peygamber, vatan sevgisi uğrunda gözyaşı dökmüştür; peygamber olduğu halde, geldiği yeri, asıl vatanım özlemiştir!
• Yurdunu, doğduğu yeri bilmeyen çocuk, ister İstanbul'da olmuş, ister Yemen'de bulunmuş, o, dadı ister, süt anne ister!
• Yıldızların dolaştıkları yer gökyüzüdür; hayvan da, selvi gibi, yasemin gibi toprağa bağlıdır! Herkesin, herşeyin bir yurdu, bir vatanı vardır! Ey insanoğlu; senin vatanın neresidir?
• Kurbağanın canı sudandır, havadan değil; o havayı bilmez! Denizlerde yaşayanların hepsinin işi gücü budur!
133- Eski şairlerimizden birisi; "0l mahîler ki derya içredir, deryayı bilmezler diye yazmıştır. Evet; denizde yaşayanlar, denizin ne olduğunu bilmezler!
• İlahî nur denizinde gizlenmiş olan ariflerin nefesleri nurdandır! Onlar, hep nuru teneffüs ederler; bilgisiz karanlığı yok ederler!
133- Eski şairlerimizden birisi; "0l mahîler ki derya içredir, deryayı bilmezler diye yazmıştır. Evet; denizde yaşayanlar, denizin ne olduğunu bilmezler!
• Buraya gelince kalem kırıldı, kağıt da yırtıldı! Lütuf sahibi Rabb'in büyüklüğünü, kudretini anlayınca dağ bile paramparça olur!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
908. Sen, canların canısın;aşık olmayan canları kır, yok et!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,2011)
• Sen, canların canısın; aşık olmayan canları kır, yok et! Asıl insan sensin; insan olmayanları, insan şeklindeki varlıkları ortadan kaldır!
• Sen, ölümsüz bir cevhersin! Gel, gözlere gir, gözlerde kal; senin gibi olmayanları taşlarla kır geçir!
• Ey mana güneşi! Hakk'ın göklerinde ilahî nurlar saç, gözleri kamaştırarak parla; gökyüzündeki yıldızları kır, birbirine geçir!
• Halkın gönüllerini, gaybı bilir bir hale getir; kendi ayıplarını değil de, başkalarının ayıplarını görenlerin gönüllerini kır!
• İz, eser; izi, eseri olmayana perdedir; izsizliği, esersizliği al; izi, eseri kır geçiir!-
"Aziz Hüdayî hazretleri bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Zuhuru perde olmuşdur zuhura
Gözü olan delîl ister mi nura"
(Onun varlığı, kendi varlığına perde olmuştur! Gözü olan bir kimse, nuru görmek için bir delil, bir gösterici arar mı?)
• Karanlık geceyi gündüz gibi aydınlat; bekçilerin insafsızlığını kır geçir!
• Ey Tebrizli Şems! Sen, Hakk'ın bir güneşisin; can mumunu da, şamdanını la kır geçir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
909. Benim başımı şu merhametsiz, gaddar dünyaya bağlatma!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. IV, 1999)
• Ey dost; gönlüme cefalar ederek onu avare, yersiz yurtsuz bırakma! Çaresiz kalmış canımı al; ciğerimi yakma!
• Sana gönüllerini vermiş gamlı, kederli aşıkların pek çoktur! Canın hakkı için, başın hakkı için, şu zavallı, gamlı gönlüme dokunma!
• Bana, çaresizliğime, zavallılığıma acı; senden başka çaremi bulan biri varsa, beni bırak! Sen, çaremi bulmaya uğraşma!
• Gönül, senin ateş tapınağının karşısında bir şişedir! Benim sırça bir şişe gibi olan gönlüme karşı, gönlünü taş gibi sert ve merhametsiz hale sokma!
• Her an cefacı ayrılığın, bana ayrılığın nefeslerini veriyor!.. 0 nefesleri korkusuzca üfle ama, cefa etme!
• Boğum boğum bedenim bir beşiğe benziyor; gönlümse, o beşikte uyuyan çocuk! Çocuğu, hep beşikte bırakma; uyanınca onu kucağına al, göğsüne bastır!
• Güzel yüzünün güneşi nurunda, benim canımı bir toz zerresi gibi oynat; canımı, gece gibi her yıldıza bağlama!..
• Merhametsiz, gaddar dünyanın hileden iki yüz başı var. Benim başımı şu gaddar dünyaya bağlama!
• Şu bir günlük şarabının sonsuz bir mahmurluğu var; beni, bu hain meyhanecinin şarabına susatma!
• "Nasüt" alemindeki bu düzenbazlıklar hep senin "lahut" alemindendir; artık bu düzenbaz kafîre yardım etme!
"Nasut alemi, insanın maddî ve beşerî yönü; lahut alemi ise, mutlak vücudun ilk mertebesidir. Bundan evvel mertebe yoktur. Hakîm Sena'î hazretleri bir beytinde şöyle buyurur:
"Can aleminde öyle gönüller vardır ki, orada verilen kararlar bu dünyada tatbik edilir-Yani, bu dünyada bu görülen her şey, ezelde lahut alemindeki takdire göredir. Allahım.! Artık, bu hileci kafir nefse yardım etme; bizi ezelin takdirine uydur!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
910. Aşk, alnımıza eziyetler, mihnetler yazdı!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. IV.1991)
• Hepsi de yediler, içtiler, uyudular; yurt boş kaldı! Çayırlarda, çimenlerde salına salına gezmenin, dolaşmanın tam zamanı geldi!
• Herkes içti ve gitti; biz, sağ olalım! Biz zaten zamanın gönlüyüz, canıyız; zamanın baş kumandanıyız!
*Sen ab-ı hayat olunca, ölümsüz kalmayan bulunur mu? Herkes ölümsüz olur! Sen sevimli, güzel bir put olunca, herkes putperest, puta tapan olur!
• Ask alnımıza eziyetler, mihnetler yazdı. Sevgi bize fitneler üstüne fitneler takdir etti.
*Sonra, gönlümüze ferahlık geldi; cihanın hadiseleri ile gönlümüzü karmakarışık, perişan etmesinden kurtulduk! Dünya sevgisinin engellerinden yakasını sıyıran can, Hakk'ın lütuflar, ihsanlar gül bahçelerine doğru uçar gider!
* Ey devem! Gel, buraya çök, ıh! Burası çok güzel bir konak yeri; sulak, verirnli, bolluk; tam deve yatağı!
• "Rızıklanırlar, rahat ederler!" Biz de o şarabı içelim, o mezeyi yiyelim! "Mak'ad-ı sıdk" (gerçeklik konağı), aşıklara konak oldu, yurt oldu!
"Al-i İmran Surcsi, 3/169. ve Kamer Suresi, 54/55. ayetlere işaret edilmektedir."
• Elmanın eteğini tutalım, şeftaliye doğru çekelim; gonca gülden birkaç söz duyalım da, yasemine götürelim!
• Bana şarap sununca, edebe uymamı bekleme! Şeriat bile sarhoşu cezalandırmaz; sen de beni cezalandırma!
• Edepli olmak da, edepsiz olmak da elimde değil! Ne yapayım; mest olmuş deveci ipimi tutmuş, beni deve gibi çekip götürüyor!
• Bülbül aşık oldu da, gülden bir öpücük bekledi, gönlünden geçirdi! Ona; "Ne olur" dedi "Şeker kamışını kır da, benim gönlümü kırma!"
• Bülbül; "Öpücük vermezsen, bari bana aşk şarabı sun!" dedi. Gül; "Onu da vermeyeceğim!" dedi. "Haydi git; üzüntülere kapıl, hüzünlere dal !.."
• Dal da yaprak da titriyor, benim gönlüm de titriyor; yaprağı rüzgar titretiyor, gönlümün titreyişi ise, Hoten güzelinin yüzünden!
• Gülün, lalenin yüzleri, bana, şu lekenin altında bir mumun gizli olduğunu haber veriyor!
• Aklını başına al, çalış çabala da bilgisizlik leğenini gönlünün üstünden kaldır! Kaldır da, can maşrıkından(doğusundan) parlak bir gün belirsin, ortalığı aydınlatsın!
• Ey Tebrizli Şems; sen, can maşrıkından doğ! Çünkü, senin güneşin candır; bütün dünya ise bedendir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
911. Dünyayı nurlarla doldurmak istiyorsan, yüzünden elini çek!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1960)
• Ey mana güneşi; doğ! Gönül evini bir kere daha nurlarla doldur, dostları sevindir, düşmanları kahret!
• Tepenin arkasından çık; feyizli nurunla adî taşları la'l yap! Bir kere daha kuru koruğu oldur, üzüm haline getir!
• Ey güneş! Bağı bahçeyi, ovayı yaylayı, dağı bir kere daha yeşert, onlara yeşil elbiseler giydir; her tarafı hurilerle doldur!
• Ey aşıklar hekimi, ey göklerin çerağı; aşıkların elinden tut, hastaya çare bul!
• Böyle ay yüzlü bir sevgilinin bulutlar altında kalması insafa sığmaz! 0 ay yüzden, bir an içinde bulutu uzaklaştır!
• Dünyayı nurlarla doldurmak istiyorsan, yüzünden elini çek; dünyayı karanlıklar içinde bırakmak istiyorsan, yüzünü ört!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
912. Gel de, benim gönlümden kelimesiz, sözsüz nükteler duy!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,2010)
• Gel de, benim gönlümden kelimesiz, sözsüz nükteler duy; aklın almadığı, şaşırıp kaldığı, anlamaya sığmayan şeyleri anla!..
• Sen herkesi kör, alemi sersem mi sanıyorsun? însanların taş gibi duygusuz sandığın yüreklerinde öyle bir ateş vardır ki, sır perdesini tamamıyla yakar, yok eder!..
• Sır perdesi yanınca insan, Hızır(a.s.)'ın hikayelerindeki manayı da, ledün bilgisini de tamamıyla anlar!-
"Kehf Suresi, 18/65. ayete işaret var."
• Canın da, gönlün de içinde o eski ezelî aşktan güzel hayaller belirir, yeni şekiller meydana gelir!
• Sen; "Andolsun kuşluğa ki,.." süresini okuyunca, güneşin ne halde olduğunu gör! "Hiç kimse ona eş olamaz!" ayetini okuyunca da, manevî altın madeni seyret!
138 Duha Suresi'ne işaret ediliyor
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
913. Kaza ve kader yaylarından atılan oklara bedenini siper et;
bedenine ne kadar ok saplanırsa, o kadar kazanırsın!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. IV,1998)
• Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki, gül, o tatlı gülüşü senden öğrendi; dağ da kemer kuşanmayı senden öğrendi!
• Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki, benim gördüğümü gökyüzü de görmüştür! Eğer görmeseydi, başının üstünde dönüp durur muydu?
• Neye dedim ki: "Niçin böyle feryad edip duruyorsun?" Dedi ki: "Onun hoş nefesini içime çektim; bu yüzden, feryad etmem gerekmektedir, şarttır!"
• Gökyüzündeki hilale dedim ki: "Ey yeni ay! Neden böyle azalmada, küçülmede, eriyip gitmedesin?" Hilal bana dedi ki: "Semirmem, serpilmem için o bana ot veriyor!"
• Semirmenin faydası zayıf olmadan, erimeden görülmez; kazanç için çalışmak, harcamak içindir!-
"Her şeyin zıddı ile değeri artar. Eski şairlerimizden birisi şöyle yazmış: "Olmayınca hasta, kadrin bilmez adem sıhhatin." (İnsan, hasta olmadan sağlığının değerini bilmez.)
• Pervanenin kanadı, uçarak gidip mumun alevini bulmaya yarar! Onu bulunca, kendini alevin içine atınca, artık ne kanat ister, ne de uçmak!..
• Varlıkların faydaları yoklukta görülür! Öyleyse, beladan şikayet etmek, ağlayıp inlemek yersizdir!
• Yeter, sus artık! Kaza ve kader yaylarından atılan bela oklarına bedenini siper et; bedenine ne kadar ok saplanırsa, ne kadar hırpalanırsan, o kadar kazanırsın, mutlu olursun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
914. Bütün çiçekler barış taraftan, barış istemede;
fakat kötü huylu diken kılıcını çekmiş, savaşa hazırlanmada!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1961)
• Ey ilkbahar; sen, bizim canımızsın! Bize yeniden can ver, canımızı tazele; bağları bahçeleri çiçeklerle doldur; tarlaları, ovaları gençleştir!
• Gül, güzelliği ile parıl parıl parlamada; kuş da, söz söylemeyi öğrenmiş fakat, seher rüzgarı esmediği için konuşamıyor! Haydi, ey seher rüzgarı, es! Es de, her şey tazelensin, canlansın!
• Selvi ağacı süsene; "Dilini aç da bir şeyler söyle!" diyor. Sünbül de laleye; "Vefa göster, vefakarlığı tazele!" deyip duruyor.
• Çınarlar def çalmaya başladı; çamlar el çırpıyor; güvencinler; "Hu, hu!" diye naralar atmada ve; "Allah'ım; bizlere olan lütfunu ve ihsanını yenile!" diye yalvarmadalar!
• Pembe gül ayağa kalkmış, menekşe eğilmiş, asma yaprağı secdeye kapanmış! Bunları gör de, hepsini yeniden Hakk'ı tesbihe çağır!
• Bütün çiçekler barış taraftarı, barış istemedeler fakat, kötü huylu diken kılıcını çekmiş, savaşa hazırlanmada!..
• Gök gürleyerek diyor ki: "Bulut geldi, yeryüzüne miskler saçmaya başladı! Haydi, ey gül bahçesi! Gel, yüzünü, elini, ayağını yıka; baştanbaşa tazelen!"
• Nergis, bülbülün yanına geldi de; "Artık ötmeye, çilemeye başla; aşkı tazele, nağmeyi yenile!" diye gözünü kırpıyor!
• Bülbül, nergisin göz kırpışını gördü ve sözlerini duydu da, gülün yanına gitti! "Canın sıkılmazsa, gönlü kırık şu zavallı aşığın nağmelerini dinlemek lütfunda bulun!" dedi.
• Yeşil elbiseler giyenler, yeşillere bürünenler bülbüle diyorlar ki: "Haydi öt; öt de, çiçekler gibi velilerin sırlarının sırlarını tazele!"
• Van gülü, Sakız gülü, bir de yasemin hep birden bülbüle; "Hayır!" diyorlar. "Sus; sus da, susmaktaki feyzi, kimyayı gör!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
915. Sözüm mest olmuş, gönlüm mest olmuş, hayalim mest olmuş;
hepsi de birbirine düşmüş!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. IV, 1996)
• Sevgilim! Senin hayalin oynaya oynaya gönlüme gelince, güzelliğine dayanamam, mest olurum! 0 zaman ne hayaller ederim, daha ne hayaller ortaya çıkar, hiç sorma!
• Hayalin, ay gibi ortada döner durur; öbür hayallerin hepsi de, onun etrafında oynamaya başlarlar!
• Hayaller, mest olarak kendilerinden geçmiş bir halde oynarlarken, dalgınlığından ötürü, sana çarpan bir hayal senden nur alır da, güneş vurunca parıl parıl bir ayna gibi parlar, kendisine bakanların gözlerini kamaştırır.
• Sözüm, söylemek istediğim halde söyleyemediğim bir düşünce gibi ağzımdan gönlüme gider; sonra, belki de yüz kere gönlümden ağzıma gelen bir sıfat yüzünden mest olur!
• Sözüm mest olmuş, gönlüm mest olmuş, hayalim mest olmuş; hepsi de birbirine düşmüş, birbirine bakmadalar!
• Nice zamandır, hepsi de birbirlerine ağız sürmede, dostluk göstermedeler! Halbuki, beden, dostluğu çekemeyip feryad edince, onların hayalleri birbirine düşmede, birbirini kırıp geçirmedeler!
• Sanki onlar üzüm taneleri, gönlümse şıra sıkılacak tekne; sanki onlar suyu sıkılacak gül yaprağı, gönlümse onların attar dükkanı...
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
916. Lütfunla, can gibi oldum; kendimde gizlendim, kendimi kaybettim!
Müstef'ilün, Müstefilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün
(c. IV, 1805)
• Canımın içinde can gibi örtünerek. kendini gizleyerek akıp gitmedesin! Ey bağımın bahçemin aydınlığı; sen, benim salına salına yürüyen selvimsin!..
• Mademki gidiyorsun, ey canımın canı; bensiz gitme, bedensiz gitme! Ey gözümün nuru; gözümden çıkma, ayrılma!..
• Başı dönmüş canıma güzellerin baktıkları gibi hoş bir bakışla bakarsan, öyle bir güç kazanırım ki, yedi kat göğü de yırtarım, yedi büyük denizi de aşarım!..
• Beni, başsız ayaksız bir hale getirdin; elimi ayağımı aldın! Beni uykudan, yemek yemeden, su içmeden kestin! Ey benim Yusuf-ı Kenanım; kapıdan gir, Yakub'un önüne gel!..
• Lutfunla, can gibi oldum; kendimden gizlendim, kendimi kaybettim! Ey varlığı benim gözlerimden silinen, gizlenen; ey benim varlığımda gizlenen sevgili!..
• Gül, senin yüzünden elbisesini yırttı; nergisin gözleri, senden mest oldu; dallar, senin lütfunla tomurcuklandı! Ey benim ucu bucağı bulunmayan bağım bahçem!..
• Bir an oluyor, beni dağa götürüyorsun; bir an oluyor, bağa götürüyorsun; bir an da oluyor, gözlerim açılsın diye, beni ışığın dibine götürüyorsun!
• Ey canlardan da üstün can; ey bütün dünya madenlerinden değerli maden; ey güzeller güzeli; ey benim güzelim!..
• Mademki bizim asıl vatanımız, yurdumuz toprak değil, bırak da şu beden toprak altında çürüsün, dağılsın; korkum yok! Ben, gökleri bile düşünmüyorum ey vuslatı Zühal yıldızı ile buluşmak gibi olan aziz varlık!..
• Senin ay gibi parlak ve güzel yüzünü hatırlayınca, feryada figana başlıyorum! Her an padişahlar padişahının güzel kokusunu aldığım için, O'nun eserlerinde sanatını, yaratma gücünü gördüğüm için O'na karşı hayranlığım artıyor!
• Can senin güneşinden ayrı kalınca, havadaki zerreler gibi titrer durur! Ey benim dört temelimin temeli, ey benim dört erkanımın aslı esası; can senden niçin ayrı kalsın?
• Ey benim padişahım Selahaddin, ey yol gösterenim, ey benim temkinimden fariğ olan aziz varlık, ey olması mümkün olanlardan da üstün olanım!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
917. Rüzgar, sevgilinin saçlarının kokusundan mest oldu!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,
(c. IV, 1962)
• Kardeşim! Dün gece sevgilimi rüyamda gördüm. 0, çeşmenin yanıbaşında Ağustos gülleri arasında uyuyakalmıştı.
• Huriler, ellerini kavuşturmuşlar, onun etrafında halka olmuşlardı. Bir yanda lale bahçesi, bir yanda da yasemin bahçesi vardı.
• Rüzgar hafıf hafif esiyor, sevgilimin saçlarını okşuyordu. Onun saçlarının her büklümünden etrafa anber kokuları, misk kokuları yayılıyordu.
• Rüzgar o güzel kokulardan mest oldu da, ne yapacağını şaşırdı, sevgilinin yüzünden saçlarını dağıttı. Parlak bir mumun üstünden leğeni kaldırdığınız zaman etraf nasıl aydınlanırsa, tıpkı onun gibi, her taraf nura gark oldu.
• Bu rüyanın başlangıcında, rüyama; "Dur!" dedim; "Yavaşla! Sabret de, bir an için olsun, kendime geleyim! Sus, artık konuşma!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
918. Neşeyi ve mest olmayı, sonsuzluk sürahisinden al!
Fe'ilat, Fa'ilatün, Fe'ilat, Fa'ilatün
(c.IV, 1987)
• Yarım mest oldum; aman bana bir kadeh daha sun!.. Senin iyi bir arkadaşın varsa, artık iyiyi kötüyü terk et!..
• Cefadan kim ağlıyor? Kim çıplak? Sen, onlara bakma; sen, onun vasîsı değilsin! Otur da kendi işine bak!
-Alemde her şey ilahî bir nizam içinde adilane bir şekilde işleyip durmadadır. Biz, hadiselerin hakikati ötesinde ne olduğunu bilemediğimiz için üzülürüz "Neden böyle oldu, neden şöyle oldu?" diye düşünmeye gerek yok. İbrahim Hakkı hazretleri:
*Saraba doğru bak; çeng ve neyin feryadını dinle! Bir taraftan da ay yüzlülere servi boylulara bakıp neşelen!..
*Ben çocuk değilim ki, kuru üzümü ve cevizi arzu edeyim! Sen, kuru üzümü ve cevizi al da sepete koy!
*Ocuç ayı gelince ne kadehten bahset, ne de testiden; bundan sonra neşeyi, mest olmayı sonsuzluk sürahisinden al!
• Sevgilinin semtinde otur; sema'da, düğünde, ziyafette bulun! Kimse seni görmesin; ağyardan habersiz yaşa! Ahadiyyet şarabından iç, neşelen!..
• Can gelini mest olduğu için yokluğu bırakır da, varlık semtine gelirse, ona ikram edeceğin yemeği ilahî tabaktan ver; onun yüzünü akıl duvağı ile ört!
• Söz söylemekten bıktın, usandın! Çünkü, kimse senin sözlerine mahrem değildir! Haydi; söz aynasını hemen bir keçeye sar
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
919. Ben, sedefe benzerim; beni kırdıkları zaman gülerim!
Rahata kavuşunca, üstünlüğe ulaşınca gülmek, ham kişilerin işidir!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c.IV, 1989)
"Deme şu niçin şöyle
Yerindedir ol öyle ı
Bak sonuna seyreyle
Görelim Mevla neyler
Neylerse güzel eyler
Hep işleri faiktir
Birbirine layıktır
Neylerse muvafıktır
Mevla görelim neyler
Neylerse güzel eyler"
diye buyurmuştur. Bunu da yanlış anlamayalım. Taş yürekli olmayacağız, yardım isteyenlerin yardımına koşacağız. Elimizden geleni yapacağız fakat, üzülmeyeceğiz. Hani şairin;
"Çalış gam-gînleri şad etmeye, şad olmak istersen
Sevindir kalb-i nası gamdan azad olmak istersen"
dediği gibi."İnsanların hayırlısı, insanlara yardım edendir!" hadîsini de unutmayacağız.
• Bana kıvılcımlar gibi gülmeyi öğreten güzel, tatlı gülüşü ile dünyayı cennete çevirdi!
• Gerçi ben yokluktan hoş gönüllü ve gülerek doğdum ama, aşk, bana bir başka çeşit gülmeyi öğretti!
• "Herkese gamsız, mihnetsiz gülüşü göstereyim" diye padişah, bana güneş gibi gamsız gülmeyi öğretti!
• Ben, sedefe benzerim; beni kırdıkları zaman gülerim! Bir rahatlığa, bir üstünlüğe ulaşınca gülmek, ham kişilerin işidir! İnsan olan, kırılıp ezildiği zaman güler!
• Her sabahın, her seher vaktinin canı olan sevgili, bir gece odama geldi de, bana seherler gibi gülmeyi öğretti!
• Bulut gibi yüzüm ekşi ama, içimden gülüyorum! Yağmur yağarken gülmek, şimşeğin adetidir!
• Eğer sen iyi insan isen, pek büyük bir kişi isen, git de eğreti padişahlığa, eğreti taç ve kemere, eğreti servete, mala mülke gülmeyi ölüm vaktinde ecelden öğren!
• Ey hoca! Eğer sen İsa huylu isen, şehvet duygularını gideremediği için üzülen, gamlanan erkek ve kadına; "Gülmeyi git de Hz. İsa'dan öğren!" de!
• Gonca gibi gizli gül; ağaçlar çiçek açtıkları zaman dallar üstünde gülen çiçekler gibi gülme!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
920. Ruhlar, toprağa ve suya esir oldular! Sen,
şu balçık yurduna baskın yap da, esirleri kurtar!
Fe'ilat,Fa'ilatün,Fe'ilat,Fa'i latün
(c.IV.1986)
• Sevgilim! Güzel ve şuh gözünle bir göz işareti et de, yıktığın bu gönlü bir bakışla tamir et!
• Şu beden kabrinin içinde gönül ve can, senin aşkının şehitleridir! Bu şehitlerin mezarına uğra, bir ziyarette bulun!..
• Sen, Yusuf gibi gülüşünle bütün Mısırlıların ellerinin kesilmesine sebep olmuşsun; bari yüzünü göster de, gönlü ve canı al, bir ticarette bulun!..
• Cefa etmeye söz verdin de, bunun için ayak sürüklüyorsun! N'olur, sözünü yerine getirme de, kefaret ver!
• "Böyle lütuflarda bulunmakla sizden ne kazancım, ne faydam olacak?" deme! Karşılığını beklemediğim lütfunun bir faydasından bize ver de, sen zararet!
• Safran gibi sararmış yüzleri, güller ve laleler gibi yap; üç-dört kan damlasından müjdelenmiş bir gönül yap!
• Devlet, senin kulun kölen olmuştur; o hiç bir emrinden dışarı çıkmaz! Ey padişah; bizimle o devletin arasında elçilik yap!
• Mademki senin hilm dağının önünde günahlar saman çöpü gibidirler, bizim dağ gibi olan günahlarımıza hakaretle, değer vermeyen bir bakışla bak!
• Bedenimiz, ana rahminde iki damla kandi; kudretinle, sanatınla güzel bir adam oldu! Kötü huylarımızı, pis sıfatlarımızı da yine öyle temiz sıfatlara çevir!
• Canlar, ruh aleminden geldiler, toprağa ve suya esir oldular! Sen, bu balçık yurduna bir baskın yap da, esirleri kurtar!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
921. Allah'ın yeryüzündeki baharından başka bir baharı daha vardır ki,
orada ölüm yoktur; çiçekler solmaz!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, , Fe'ilün
(c. IV, 1990)
• Samandan ve ottan başka bir şey görmeyen hayvan canı, Allah'ın kudreti ile akıl, fıkir gül bahçesine layık oldu!
• Allah'ın yeryüzündeki bahar mevsiminden başka bir baharı daha vardır ki, orada ne ölü vardır, ne puta tapan vardır, ne de put!
• 0 manevî ilkbaharın esen rüzgarından baykuşlar beyaz doğan olurlar; baharın nefesi ile dişi çaylak, arslandan daha iyi, daha yiğit bir hale gelir!
• Herkes, herşey dirilir ve şükretmek için ağızlarını açarlar! Öpüşler bile, ağızlardan gelen zevk ve neşe kokusundan serhoş olurlar!
• Seher rüzgarının destanlar anlatan eli, güzel kokulu şeylerin bulunduğu kabı çalkaladı da, etrafa anber kokulan yayıldı! 0 güzel kokular, çemen çocuklarına güzel şeyler öğretti!
• Seher rüzgarının nefesi, Cebrail (a.s.) gibidir; ağaçlar da Meryem'dir! 0 nefesin el oyununa bak ki, çiçek tozlarını dalların üstüne serper de, karı ile kocanın yaptıklarını yapar!
• Bulut duvak altında güzeller bulunduğunu gördü de, Aden incileri, mücevherleri saçtı!
• Kırmızı gül, neşesinden yenini yakasını yırttı! Hz. Yakub'a Yusufun gömleğini ulaştırma zamanı geldi!
• Sevgilinin iki dudağı Yemen akiği gibi gülünce, Yemen tarafından Hz. Muhammed(s.a.v.)'e Rahman'ın kokusu geldi!-
"Hz. Mevlana bu beyitte, Veysel Karanî hazretleri için söylenen şu mealdeki hadîs-i şerife işaret etmektedir: "Yemen tarafından Rahman'ın kokusunu duyuyorum!"
• Bilmiyorum, daha ne kadar böyle dağınık sözler söyleriz? Zamanın o güzelinin dağınık saçlarını görmedikçe gönlüm, bir türlü rahata kavuşmuyor!
• Ey Şems-i Tebrîzî; gel, gönlüme güneş gibi ışık kılıcını vur! Kalkana benzeyen cana, ancak güneşin kılıcı nur verebilir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
922. Sevgilim! Gönül ve can, senin mest olmuş gözlerinin birer kölesidir!
Fe'ilat, Fa'ilatün, Fe'ilat, Fa'ilatün
(c.IV, 1985)
• Sevgilim; şarap getir de, mest olanların mahmurluklarını gider! Onların hepsi de, güzel yüzünün aşkı ile kararsızdırlar!
• Onlara, yıllanmış şarap getir; sabah şarabı ile güller açtır! Mest olanların şarabından gökler bile coştu!
• 0 canın kararını, o canın gülünü, lalezarını ver de, mest olanların ağızlarını, kucaklarını şekerle doldur!
• Şarap kadehini eline al, şeker gibi avucunu dudaklarına götür! Kerem et, rahmet suyundan serp de, mest olanların elem tozlarını bastır!
• Sevgilim! Gönül ve can, senin mest gözlerinin birer kölesidir! Sende bulunan o hoş şarapla mest olan ihtiyarlarını, cüz'î iradelerini ellerinden al!
• Lale renkli şarabın tadı onların damaklarına değince, mest olanların yüzlerinin, yanaklarının renginden gül bile utanır!
• Aşıklar meclisinin her tarafı şaraptan sakinleşince, mest olanların zülfikarının ucu, gamın boynunu vurur!
• Sevgilim! Sen, bizim gündüzümüzsün; gamımızı kederimizi yakansın! Mest olanların işlerinin güçlerinin yoluna girmesi, yücelmesi hep sendendir!
• Arslanların kulaklarından tut da, hepsini deve gibi katar et! Çünkü sen, Hakk arslanını tutansın; mest olanların yularları avucundadır!
• Akikten kadehin var, tam bir tadın var! Mest olanları avlamak için ne garip bir tuzağın var!
• Sen cansın; senin değerinin ölçüsüz kalmaması için söz burada kesildi! Sen sakîleri imrendirirsin; mest olanlar seninle avunurlar!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
923. Arş şarabı öyle bir şarap ki, bir kadehini ölünün avucuna koysan,
ölü dirilir, telkine cevap verir!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. IV, 1983)
• Allah'a yemin ederim ki, ne yağlı yemeklere meylim var, ne de ballı tatlıları canım istiyor! Altın dolu kesede de, altın kasede de gözüm yok!
• Bütün yeryüzündekileri zamanı gelince öldürüyorsun! Bu hali gören ay, gökyüzünden bağırıyor! Diyordu ki: "Bu ne şaşılacak şey; bu ne kudret, bu ne temkin, bu ne cömertlik!.."
• Allah'a hamd olsun ki, bu ülkeye ulaştım! Aşkın, bana; "Oturma, yürü!" dedi. Meğer tamamıyla doğru imiş! İşte, dediği çıktı; yürüyorum!
• Beni ayakta görünce başı ile işaret etti de; "Otur, rahatına bak!" dedi. "Ne diliyorsan dile; o, eline geçecek, muradına erişeceksin!"
• Bütün varlıklar onun aşkı ile mest olmuşlar da, ona secde etmedeler! Kurt ile kuzu uzlaşmış; gönüllerde ne haset kalmış, ne de kin!..
• Öyle mest olmuşlar ki, köyün yolu ile evin yolunu ayırdedemiyorlar! Biz insan mıyız, yoksa kırmızı gül müyüz; farkında bile değiller!
• Herkes eline bir kadeh şarap almış; "Söyle ey şekerler gibi tatlı, güzel padişah! Ne yapayım; bunu içeyim mi, yoksa birisine mi bağışlıyayım?" diyor!
• 0 da cevap verip diyor ki: "Sen içmene bak; neden bağışlamak istiyorsun? Hele sıra sana gelince, bağışlamanın yeri mi var?" Bunu duydum da içtim. Zaten ben, onun kuluyum; içmeyeyim de ne yapayım?
• Sen, bu arş şarabını iç! Bu öyle bir şarap ki, bir kadehini ölününün avucuna koysan, ölü dirilir, telkine cevap verir!